Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türkiye Büyük Bir Gücünü, Jandarmayı Kaybetmek Üzere

0 14.013

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ

Türkiye milli güvenliği açısından çok büyük ve önemli bir gücünü, jandarmayı kaybediyor. Jandarma Genel Komutanlığı hızla, anlamsız hale getiriliyor. Jandarmaya karşı sürdürülen uzun ve vicdansız savaştan sonra yıpratılan Jandarma Genel Komutanlığı adım adım tasfiye edilmeye sürükleniyor. Jandarma Genel Komutanlığında 5384 subay, 22.227 astsubay, 24.228 uzman jandarma çavuş ve 5577 uzman erbaş, 133.675 er ve erbaş görev yapıyor.

Jandarma Genel Komutanlığı Türkiye coğrafyasının %92’sinin güvenliğinden sorumlu. Tabii nüfusun küçük bir yüzdesi yaşıyor bu bölgede. Çünkü nüfusun büyük bir bölümü polisin yetki alanı içindeki kent merkezlerinde yaşıyor. Örneğin Ankara’da jandarma bölgesinde 275 bin vatandaş yaşarken, polis bölgesinde 4 milyon 250 bin kişi yaşıyor.

Türkiye’nin % 92’sine yayılan 2000 jandarma karakolu, 900 ilçe jandarma karakolu ve 83 jandarma alay komutanlığı ile bütün yurt sathına yayılan bir ’Jandarma Teşkilatı’ terörle mücadele konusunda da özellikle 1987’den sonra olağanüstü bir deneyim kazanmış durumda. Jandarmanın terörle mücadelede kazanmış olduğu deneyim başka hiçbir güvenlik kuruluşumuzda yok. Bu benim tespitim değil. E. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in kapalı bir konuşmadaki (ses kaydı yayınlanan) tespiti.

Türkiye’nin çok ağır bir tehdit sürecinden geçtiği bir dönemde Jandarma Genel Komutanlığının er ve erbaş kadrosu lağvedilmeye hazırlanılıyor. Yani 133 bin erbaş ve er Jandarma Genel Komutanlığı kadrosu dışına çıkarılacak. Böylece Jandarma Genel Komutanlığı % 75 oranında küçülecek. Diğer bir ifadeyle her yüz jandarmadan 75’i gidecek. Aradaki açığı uzman erbaş alımı ile gidereceğiz türünden açıklamalara kimsenin inanması mümkün değil. Zaten uzman erbaşlığa yeterli başvuru yok. Bu güç ile Türkiye’nin % 92’sinde güvenliği sağlamak mümkün mü? Bu hali ile jandarma lastikleri çıkarılmış bir arabaya benzeyecek.

Jandarmayı düşman ilan eden çevreler, jandarmanın üzerindeki elbiselerin askeri üniformaya benzemesine bile katlanamıyorlar. Jandarmanın sivilleşmesi adına jandarmanın elbisesini de lacivert yapacaklarmış. Size önerim kafasına bir de kırmızı uzun tüy dikin de dağda çatışırken yeri daha belli olsun. Yok, dağda şimdiki üniformaları ile çatışacaklar diyorsanız, neden şehirde üniforması ile oynuyorsunuz diye sorarlar adama.

Tabii bu gelişmeler jandarma üzerinde çok olumsuz etki bırakmış durumda. Önce açılım sürecinde Güneydoğu Anadolu’da askerin planlı operasyonları kaldırılınca karakolları kapatılan jandarma teşkilatı, bugün de istihbarat toplamak için dahi yeterince sahada değil.

Cumhurbaşkanı ise Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada Suriye ve İran’da savaş çıkabileceğini açıkladı, ordunun savaşa hazır olmasını istedi. Milli Savunma Bakanı benzer açıklamayı televizyon kanalları önünde yaptı. Demek ki bu köşede bir çok kez ifade ettiğimiz gibi Orta Doğu, bölgesel bir savaş ve iç savaşa doğru hızla sürükleniyor. Bu iç savaşın dalgaları muhakkak bizim sınırımızı aşacaktır. Orduya böyle bir bölgesel iç savaşta çok önemli görevler düşecek. Ordu görevini sınırda ve sınır ötesinde yapar. Ancak sınırın içinde böyle bir dönemde Jandarma Genel Komutanlığı’nın deneyimli birliklerine büyük görev düşecektir.

Bu görevi polis yapar denilemez. Tabii ki polisin de kaçınılmaz olarak, jandarmadan çok daha iyi olduğu alanlar vardır. Ancak polisin de jandarmanın yaptığını yapamayacağı bir çok şey vardır. Jandarmaya olan düşmanlık, bazılarının intikam duyguları, Türkiye’nin güvenliğinden daha önemli olamaz.

Jandarma Genel Komutanlığı’nda yapılması gereken iki temel şey, il alay komutanlarının valiler ile ilişkilerini 1980 öncesine döndürmek ve Jandarma Genel Komutanlığı’na, Kara Kuvvetleri’nden bir orgeneral atanması yerine Jandarma Genel Komutanlığı içinden bir korgeneralin genel komutanlığa atanmasıdır.

Ve son olarak Jandarma Genel Komutanlığı’nda yaşanan süreç devam eder ise sıra Kara Kuvvetleri ve Genelkurmay Başkanlığı’nın kapatılmasına da gelecektir. Bu satırları okuyunca içinizden hatta belki yüksek sesle “hadi canım sende” dediniz değil mi? Öyle olsun. Bekleyelim görelim. Sonunda benden özür dilersiniz.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.