Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türkçülüğün Tarihî Seyri Ve “3 Mayıs 1944 Türkçülük Hareketi”

0 7.466

Doç. Dr. Zübeyir BÜTÜMER

Türkçülük, Türklüğün bir değer olarak düşünül­mesi, Türklüğe ayrı bir kimlik kazandırılması ile birlik­te Türk soylu toplulukların kültürel ve politik birliğini amaçlayan Osmanlı, Azerbaycan ve Rusya Türk toplu­luklarında devrin entelektüelleri arasında ortaya çıkan bir harekettir. Türkçülük, “Her şey Türk için, Türk’e göre” fikrini savunan Türk Milliyetçiliğinin adı olarak özetlenebilir. Devletin kurucu unsuru ve asıl sahibi Türk Milletine dayanması gerektiğini savunan fikirdir. Nihal Atsız’a göre: “Türkçülük Türk milletinin adıdır ve bu bir ülküdür. Ülkü ise bir milletin manevi gıdası­dır. Ülküsü olmayan bir millet yok olmaya ve haritadan silinmeye mahkûmdur. Türkçülük büyük Türk ilinde, Türk ırkının kayıtsız, şartsız hâkimiyeti ve istiklâli ile Türklüğün her bakımdan bütün milletlerden üstün ve ileri olması ülküsüdür. Bu ülkü geçmişte bir kaç kere gerçekleşmiştir ve büyük Türkçülük ülküsü ve inancı ile yetişen gençlik sayesinde de yarın yeniden hakikat ola­caktır. Türkçülük dün bir kaynaktı, bugün çay, yarın, coşkun bir ırmak olacak ve bütün engelleri yıkacaktır.

Türkçülük ideolojisinin farklı evreleri olduğu gibi, her dönemde onu etkileyen kaynakları da çeşitlidir. Bu kaynakların içinde en önemlilerinden biri, 19. yüzyılın sonunda resmi Ruslaştırma politikasına cevap olarak doğan Tatar ve Azerbaycan Türkçülüğüdür[1].

Batıda Türkçülük, Hristiyanlaştırma ve Ruslaştır­ma politikalarına ya da genel olarak Panslavizme karşı geliştirilmiş bir ideoloji olarak bilinmektedir. Bu ideo­lojinin temelinde “ortak köken” kavramı etrafında bü­tün dünya Türklerinin dış tehditlere karşı ittifakı fikri yatmaktadır.

Halil İnalcık “Türkçülük” kavramanı kullanarak “Pantürkizm” ya da “Turanizm” kavramlarının siyaset bilimi kavramları olduğunu söylemektedir[2]. Batılı bi­lim adamlarından Thomas’a göre, ise Pan-Türkçülük ya da Pan-Turancılığı Batı’dan alınmış kavramlar ola­rak tanımlamaktadır.[3] Landau, Türkçülük ve Turancı­lığı[4] birbirinden ayırır. Landau’ya göre, Türkçülük ve Türkçülük ideolojilerinin kapsamı arasında da belirgin bir fark bulunmaktaydı. Türkçülük Türk halklarının kültürel yakınlaşması, bu halkların siyasi ittifakı, bu­nun için eğitim, dil ve ekonomik hayatta Türkleştirme fikrini dayanan bir hareketin adıdır ve bu hareket dışa­rıda komşu devletler nezdinde ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır. Toynbee ve Kirkwood ise Türkiye üzerine yazdıkları ortak bir eserde Panturancılık Türkçe konu­şan tüm halkların Panslavizm çizgisinde birliğini sağ­lamayı hedefleyen uluslar üstü bir propaganda olarak tanımlanmıştır. Georgeon, Turancılığı Türk milliyetçi­liğinin romantik bir yönü olarak görmüş ve Turan fikri­nin Rusya kökenli olmadığını ifade etmektedir. Aksine Rusya kökenli entelektüellerin Panturancılık, Türklerin birliği konusunda daha akılcı görüş ifade ettiklerini ve Turancılığa yönelmediklerini yazmaktadır. Turancılı­ğın Osmanlı kökenli Türkler tarafından ortaya atılan, rasyonel olmayan bir tema olduğunu düşünmektedir[5]. Hostler’a göre, Pantürkçüğün Doğu Türklerinin Ruslaştırma politikasına, Batı Türklerinin de Rusların ge­nişlemesine tepkisi olarak ortaya çıktığını ifade etmek­tedir. Bu iki teriminde Türk dünyasında aynı anlamda kullanıldığını da eklemektedir. Hostler aynı zamanda Macaristan’da 1913 yılından 1970 yılına kadar düzenli olarak çıkan Turan isimli dergide rağbet gördüğünü Tu­rancı hareketlerin ve Türk milliyetçiliğinin gelişmesin­de önemli bir rol oynadığını da ifade etmektedir[6].

Türkçü aydınların bir araya geldiği bir dizi kongre de yapılmıştır. Bunların ilki 1905 yılının Ağustos ayın­da toplanmıştır. Birinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi olarak sunulan bu ilk toplantıda tüm Rusya Müslümanlarının ittifakı yolunda kararlar alınmıştır. Bu kararlar, Ocak 1906 yılında gerçekleştirilen İkinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi’nde bir kez daha onaylanmıştır. 1906 yılının Ağustos ayında gerçekleş­tirilen Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi, sözü geçen bu ittifakı İttifak-ı Muslîmîn adı altında siyasi bir partiye dönüştürme kararı almıştır. Her üç kongrede de Tatarlar çok aktif rol oynamışlar, fakat sıkı hükümet denetimi sonucunda milliyetçi editörler ve gazeteciler ya göç etmiş ya da sürgün edilmişlerdir. Bunların bazıları Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmiş, böylece Türkiye’deki Türkçü hareketin gelişimine ciddi katkıda bulunmuşlardır.

Tarihi gelişim evreleri açısından Türkçülük dört dönemde incelenebilir:

1. Başlangıç Dönemi (İlk Dönem):

Başlangıç dönem (ilk dönem) Türkçülük kültürel Türkçülük ideolojisidir. Türkçülüğün bu ilk aşamasını dilde Türkçülük olarak belirleyebiliriz. Bu hareket öncellikle ortak bir dil (Türkçe) yaratmayı hedeflemişler­dir. Eğitim, dil reformu, basın propagandası, ekonomik ve iktisaden birlik milliyetçi Türk ve Tatar[7]  aydınları­nın odak noktası olmuştur. Landau’ya göre ilk dönem Türkçülük Çarlık Rusya’sında doğan Panslavizm’in ayna görüntüsüdür ve Türk dünyasının entelektüelleri Türkçülük fikrinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır[8]. Türkçülük ideolojinin özü bu dönemde şekillen­miştir. “Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur.” diyen Mehmet Emin duygu dili ile Türkçülüğü dile getirir. Ahmet Vefik Paşa, Türk tarihi üzerine çeşitli eserler çevirerek Türkçülük hareketinin doğuşunda büyük rol oynamıştır ki, Şecere-i Türkî bu tercümeler arasında en önemlisidir. Avrupalı Türkologlar Süleyman Paşa’da askerî okullarda Hunlardan başlamak üzere Orta Asya tarihi dersleri vererek Türklüğü ön plana çıkarıcı faaliyetler gösterirken eğitim ve öğretime kattığı “Türkçülük Ülküsü” ve Türk Millî Tarihigibi ifadeleri katmıştır.

Şemseddin Sami’nin ilk Türkçe roman olan Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat, “Kamus-ül Âlâm” adlı ansiklopedi ve nihayet Türkçe sözlük olan “Kamus-ı Türkî” Türkçülük fikrinin gelişmesinde önemli etkenlerdir[9].

Başlangıç döneme İsmail Bey Gaspıralı, Panslavizm hareketi başta olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Genç Osmanlı hareketi (Namık Kemal, Şinasi Efendi ve Ziya Paşa etkisi) ve 1860-1870 yılları arasında İstanbul’da gelişen Panislamcı hareketler kat­kı sağlamıştır. Gaspıralı bu etkiler çerçevesinde Rusya Müslümanlarının ittifakı fikrini geliştirmiştir.[10] Gaspıralı, 1883 yılında çıkarmaya başladığı Tercüman gaze­tesinde belirgin bir Türkçü vurguyla laik milliyetçiliği savunmuştur. “Dilde, fikirde, işte birlik” Gaspıralı’nın sloganıdır. Lisan-ı umumi olarak adlandırdığı bu ortak dil (Orta Dil), Kırım Tatarca’sının Rus, Arap ve Farsça kelimelerden arındırılıp yerine Türkçe kelimelerin geti­rilmesiyle oluşturulacaktı. Birlik vurgusu ile kastedilen tüm Rusya Müslümanlarının birliğidir. Müslümanların çoğunluğu Türk kökenli olduğu için, dinî birlik çağrısı Rusya’daki Türklerin yani Müslüman Türklerin birliğini ifade etmektedir[11].

Avrupa Şarkiyatçıları Eserleriyle Türkçülüğe Etkisi de önemlidir. Avrupalı Şarkiyatçılar: Joseph de Guignes “Histoire de Generale des Huns des turcs, des mon- golos et autrestatars Ocidentaux”Arthur Lumpey Davis “Grammar of the Turkish Language”, Leon Cahun “Introduction a l’histoire de l’Asie”, Armin Hermann Vambery, F,W Radloff, V.L.P. Thomsen Osmanlı ay­dınlarını etkilemiş Batılı bilim adamlarıdır. Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani adlı eseri, Mustafa Celalettin Paşa’nın Fransız dili ile yayımladığı “Les Turcs et modernest [Eski ve Yeni Türkler]” Süleyman Paşa’nın “Tarih-i Alem”, Şeyh Süleyman Efendi’nin “Lügat-ı Çağatay ve Lisan-ı Türkî-i Osmanî” tarih ve dilbilim alanında Türkçülüğün gelişimine önemli katkılar yap­tı. Ayrıca Ahmet Cevdet Paşa “Tarih-i Cevdet”, Leon Cahun’un “Asya Tarihine Giriş” adlı eserini tercüme eden Necip Asım Bey, ilk “Bütün Türk Tarihi” yazarı olma şerefine sahiptir.

2. Türkçülüğün Gelişme Dönemi (İkinci Dö­nem):

Landau’ya göre bu dönem 1904-1905 ve 1922-­1923 yılları arasında iki ayrı zaman diliminde geliş­miştir. Türkçülüğün “altın çağıdır”[12]. Türkçülük bu dönemde siyasî bir kimlik kazanmıştır. Bu dönem için siyasî anlamda Türkçülükten söz edilebilir. Osmanlı ve Türk dünyasından gelen başlıca entelektüellerinin oluşturduğu bir dönem olmakla birlikte daha çok Türk dünyasının entelektüelleri bu gelişmede önemli rol oynamışlardır: Yusuf Akçura (1876-1935), İsmail Bey Gaspıralı (1851-1914), Ali Bey Hüseyinzade (Turan) (1864-1942), Mehmet Emin Resulzade (1884-1955) ve Ahmet Ağaoğlu (1876-1939)’dur. Landau’ya göre bu dönemde Türkçülük ideolojisi irredantist[13] bir karaktere bürünmüştür. Ancak bu dönem Türkçüleri Türk dün­yasında bir kültür birliği, dil birliği, işte ve fikirde bir­lik oluşturmak amacında olmuşlardır, ancak bunu bir yayılmacılık aracı olarak kullanmak akıllarından bile geçmemiştir. Bu dönem Türk milleti kendi doğal sınır­larını koruyabilmek için bu fikirlere sarılmıştır. Emper­yalist ve yayılımcı emellerle değil. Türk dünyasının en­telektüelleri bırakın bu amaçlar peşinden koşmayı ken­di ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlar ve Osmanlı topraklarına bir şekilde gelmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’na göç edenler arasında Tatar­lar ve Orta Asya ve Azerbaycan’dan gelen Türk kökenli gruplar, Rusya’dan gelen iyi eğitimli kişilerdir ve bunlar Türk milliyetçiliğinin şekillenmesinde ve siyasi bir ideal olarak yayılmasında kilit rol oynamışlardır. Bu çerçeve­de Tatar milliyetçilerinin önde gelen isimlerinden olan İsmail Bey Gaspıralı ve Yusuf Akçura’nın düşünceleri özellikle önemlidir.

Rusya’daki dil reformu hareketleri yanında 1905’ten başlamak üzere Tatar, Azerbaycan, Özbek dergilerinde Türkçülük fikri neşriyata başlamış bunun yanında aynı yılın Ağustos ayında Birinci Bütün-Rusya Müslüman­ları Kongresi Ocak 1906 yılında İkinci Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi ve 1906 yılının Ağustos ayında gerçekleştirilen Üçüncü Bütün-Rusya Müslümanları Kongresi, “İttifak-ı Muslîmîn” adı altında siyasi bir par­tiye dönüştürme kararı almıştır. Ancak sıkı hükümet denetimi milliyetçi editörlerin ve gazetecilerin ya göç etmiş ya da sürgün edilmesine neden olmuştur. Bunla­rın bazıları Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmiş, böylece Türkiye’deki Pantürkçü hareketin gelişimine ciddi katkıda bulunmuşlardır[14].

1903 ve 1913 yılları arasında ittihat ve terakki lider­leri arasında Osmanlıcılıktan Türkçülüğe doğru gelişen siyasi bir dönüşüm olduğunu söyleyebiliriz. Bundan kısa bir zaman önce hem Yusuf Akçura hem de Ziya Gökalp Türkçü aktiviteler ve neşriyatlara başlamışlardı. 1904’te Yusuf Akçura’nın Üç Tarzı Siyaset’ine Osmanlı entelektüellerini etkilemeye başlamıştır. 1908’de Yusuf Akçura, Sultan Çelebi ve Necip Asım, Türk Derneğini kurarak Türkçülük fikrinin cemiyet halinde kurumlaş­masında önemli rol oynamışlardır. 1912 yılında Türk Derneği dağıldı, Türk Derneği’nin eski üyelerinin ve tıp öğrencilerinin katkısıyla Türk Ocağı kuruldu. Türk Yurdu dergisi yayın organı oldu. Balkan Savaşlarından sonra Genç Kalemler yazarları Türk Yurdu dergisine ka­tıldı. 1913’te Türk Ocağı Halka Doğru dergisini neşret­ti. Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Ziya Gökalp Turan devletinin kurulması için propaganda yaptılar. Ahmet Ferit Tek “Tekin” müsteharı ile bu dönemde “Turan” kitabını yazarak Turancılığın gelişmesine büyük bir katkı yaptı.

Rusya Türklerinin Eserleriyle Etkisi: Azerbaycan Türkü, Melekzade Hasan Bey Zerdabi “Ekinci” adıyla haftalık Türkçe gazete, Kırımlı Tatar Gaspıralı İsmail Bey “Tercüman” gazetesi, 1889’da Osmanlı Devleti’ne göç eden Hüseyinzâde Ali Bey, Yusuf Akçura “Üç Tarzı Siyaset” Osmanlı’da Türkçülüğe kaynaklık etmiş eser­leriyle ve şahsiyetleriyle önemli rol oynamış kişilerdir.

Meşrutiyet ile Başlayan Örgütler: Türk Derneği Turan Neşr-i Maarif Cemiyeti, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı (Bu örgütler vasıtasıyla yayımlan “Türk Yurdu” dergisi).

Siyasi Birlik ve Kültürel birlik anlayışına bağlı Ziya Gökalp Türkçülüğü, Türkçülük akımının en önemli temsilcilerinden Genç Kalemler dergisi, Tekin Alp gibi kişilerin katkısı ile Türkçülük anlayışını belirleyen ve etkileyen şahıslar, örgütler ya da eserler olmuştur.

Almanlar Türkçülük ideolojisini, Türkçülük ve İslamcılığı bu dönemde Rusya’yı zayıflatmak ve Orta Asya’nın geniş ekonomik zenginliğinden faydalanmak üzere kullanmaya çalışmıştır. Georgeon, Almanlarla İttihad ve Terakki yönetiminin ilişkisinde Akçura’nın büyük bir rol oynadığına dair iddialar olduğunu, fakat bu konuda şüpheleri bulunduğunu yazmaktadır.[15]

3. Sovyetler’in Orta Asya’ya Hâkimiyeti ve Üçüncü Dönem Türkçülük:

Orta Asya’da Sovyet hâkimiyetinin başlamasıy­la Türkçü hareketler burada yeraltına inmiş; aynı za­manda da Türkiye’de de cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu dönem, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar olan dönemi kapsar. II. Dünya Savaşı’nda Tatarların (Türk asıllı Müslüman unsurlar) Nazi ordusuna esir düşmeye başladığı dönemdir. Türkiye Türklüğü ve Türkiye Türk dünyasından göç etmiş olan Türkçüler, sünnet olan Ta­tarların da Yahudi zannedilmesinden endişe duymala­rına da neden olduğu dönemdir. Almanlara bu yönde telkinlerde bulunulmasından sonra Almanlar bu konu­yu kendi lehlerine kullanmaya çalışarak, Türk dünyası kökenli esirlerden bir ordu oluşturarak Sovyetlere karşı bu orduyu kullanma çabaları da söz konusudur. Bazı Tatarların Alman Nazi güçleriyle iş birliği yaptığı da gö­rülmüştür. Türkçülük ideolojisini Almanlar, Türkçülük ve İslamcılığı önceden Rusya’yı zayıflatmak için ve Orta Asya’nın geniş ekonomik zenginliğinden faydalanmak üzere kullandığı gibi bu dönemde de bizzat kendi yö­netiminde, kendine bağlı ordu kurarak kullanmak is­temişlerdir. Almanların kendi çıkarları için kullandığı Türkçü propaganda 1944 yılında Tatarların Sovyet otoriteleri tarafından sürülmesiyle Türkçülük Orta Asya içinde her hangi bir şekilde anlamlı bir aktivite ol­maktan çıkmıştır. Georgeon, Ahmet Ağaoğlu ve Yusuf Akçura gibi Rusya’dan göçen entelektüellerin Türklerin birliği konusunda akılcı bir yaklaşım izlediklerini ve Turancılığa hiç yönelmediklerini yazmaktadır.[16]

Türkçü düşünceleri Osmanlı ülkesine taşıdıkları genel kabul gören Rusya göçmeni Türkçü aydınların Türkçülüğe romantik milliyetçiliğin öğelerini katarak, onu gerçekdışı projelere dönüştürenlerin ve Turancılı­ğın daha çok Osmanlı kökenli Türkler tarafından gün­deme getirilmiş, rasyonel olmayan bir tema olduğunu savunmaktadır. Türkçü hareket, aynı dönemde, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan tarafından çıkartılan Bozkurt, Çınaraltı ve Tanrıdağ dergilerinde ihtiyatlı bir şe­kilde tartışılmaya başlanmıştır.

Cumhuriyetin kurulduğu ilk dönemden başlamak üzere 1944 yıllarına kadar Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan gibi Türk entelektüelleri Türkçülük ve Tu­rancılık konusunda yayınlar neşretmeye başladılar. Ni­hal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Rıza Nur gibi Türkçü aydınlar, Türklüğün esasını dilden çok “kan” meselesi olduğunu savunmuşlardır. Ona göre milletin kurucu unsuru “kan”a dayalı ırk olmalıdır. Rıza Nur da aynı şekilde, “Milliyet asla kültür meselesi değildir.” Milliyet ırk, kan meselesidir. Dil, zihniyet, edebiyat ve emsali gibi kültür unsurları milliyet binasının ikinci derece malzemeleridir.[17]

4. Dördüncü Dönem Türkçülük Hareketi, Türk­çüler ve 3 Mayıs’ın Türkçüler Günü Olarak Kutlan­ması:

Kendi nevi şahsına münhasır 3 Mayıs 1944 Türk­çülük günü adıyla anılan ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda başlayıp bugüne kadar devam eden en önemli dönemdir. 1946 yılında Türkiye’de çok partili döneme geçilmesiyle birlikte Türkçülük tekrar kabul görmeye başlamıştır[18]. Sovyetler Birliği’ndeki Türklerle sınırlı olan Türkçülük hareketi, Çin, İran, Irak, Yunanistan, Kıbrıs, Romanya ve Bulgaristan’da yaşayan Türkleri de içine alarak gözle görünür bir şekilde alanını genişletmiştir[19].

Bu dönem Türkçülük ve Turancılık anlayışı, Türki­ye sınırları dışında kalan Kazaklar, Özbekler, Türkmenler, Kırgızlar gibi halkların Türk ulusunun önemli birer uzvunu oluşturduğu düşüncesiyle gelişen “Dış Türkler” sevgisinin tezahür ettiği bir dönem olarak kabul edile­bilir. Bu dönemin Türkçülük ve Turancılık anlayışının bir “kan” meselesi olduğunu savunulmuş ve Nihal At­sız, Reha Oğuz Türkkan gibi Türkçüler Türk’ün ideal devlet anlayışını devlete hâkim kılabilecek kurucu un­surlarda aranması gerektiği fikrini ortaya koymuşlardır. Bu dönem Türkçüleri millet ve ırk kategorilerinin öz­deş olmadığını, “ırk” faktörünün daha millet unsurunun içinde ama daha kapsamlı olduğu görüşündedirler. Milletin adı Türk, ırkın adı Tur’dur. Tur ırkının oranı kanında en yüksek bulunan millet Türk milletidir. Türk milleti asil Tur ırkının hakiki temsilcisi olmaktadır. Ni­hal Atsız bir aşama daha ileriye geçerek Türk milleti ile Tur uyruğu ayrımını yok saymış ve Türk milleti, Türk ırkının özdeşi olarak görülmüştür.

Bu dönem Türkçülüğün ırkî esasları beş özelliğe dayanır:

  1. Tarihî esas,
  2. Karışma esası,
  3. Fizyolojik esas,
  4. Psikolojik esas
  5. Kültürel esas.

Bu esasları içerisinde bulunduran temel karakte­ristik “kan”dır. Kan maddi değerleri taşıyıcısı olduğu kadar, manevi değerlerin de taşıyıcısıdır. Ancak bu fiz­yolojik ve biyolojik düzeyde kana vurgu yapma Türk ırkının diğer kavimlerden üstün olduğu fikrine vurgu yapmaz ve diğer ırkları “öteki” yaparak düşmanlık, asi­milasyon ve yayılmacılık anlayışlarını Türk’ün dünya görüşüne aykırı oldukları için beraberinde taşımaları Türk’ün doğasına aykırıdır. Atsız’ın bunun dışında bir görüşle Türk’ün dışındaki milletlere karşıyız tarzındaki ifadeleri sadece polemikçi üslubuyla izah edilebilir.

Nihal Atsız ilkelerini, dokuz ilkeden oluşan bir programla açıklar:

  1. Bütün Türkler bir devlet halinde, bir bayrak al­tında toplanacaktır,
  2. Türk töresine, ilme, tekâmüle mugayir hiçbir müessese Türkeli sınırları içinde yaşayamayacaktır,
  3. Terbiye ilminin müsaade ettiği en küçük yaştan itibaren bütün çocukları Türkel’inin yatılı mektepleri­ne girerek millî-askerî terbiye alacaklardır,
  4. Sinema ve tiyatrolar halk mektepleri olduğun­dan mektepler gibi kontrole tâbi olacaktır,
  5. Türklüğün milliyet, hars ve ahlâkına zararlı neş­riyat menedilecektir,
  6. Büyük işler ve büyük sermayeler devletin elinde olacaktır,
  7. İlmin milli gayeleri olacak ve ancak Türklük için çalışan ilimler Türk ilmi olacaktır,
  8. Serbest doktorluk ve avukatlık kalkacak, bunlar ancak devlet memuriyeti halini alacaktır,
  9. Mirasa cemiyette iştirak edecektir.[20]

4.1. Dördüncü Döneme Damgasını Vuran Irk­çılık Turancılık Davası: Diğer üç dönemde Türkçülük devlet tarafından da desteklenmiş görüntüsü hâkimdir. Ancak dördüncü dönemin diğerlerinden en önemli farkı, 1944 Türkçülük olayı nedeniyle devlet desteği görüntüsünün yıkıntıya uğradığı dönem olmasıdır. Bu dönemde bizzat mevcut devlet ricali tarafından yönlendirilen kurgulanmış bir davayla Türkçülük ve Tu­rancılık fikri ve mensuplarını vatan haini göstermeye çalışılmıştır. Irkçılık Turancılık davası adıyla yapılan yargılanma dönemin Cumhurbaşkanının ve Başbaka­nın yönlendirdiği, yargıya etki ettiği dönemdir. Türkçü ve Turancı olarak öne çıkmış bilim adamlarının üzerine gidilmiş, bu çevreler üzerinden Türkçülük ve Turancılık fikrinin itibarını millet nezdinde yerle bir etmek amaç­lanmıştır.

4.2. Irkçılık-Turancılık Davasında Yargılanan Kişiler ve İddia edilen suçlar[21]:

T.C. Sıkıyönetim Komutanlığı, İstanbul 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı’nın tutanakların­dan öğrendiğimiz kadarıyla Türkçü vatanperver, mü­nevver ve entellektüel 23 kişi 171/2, 142, 148 madden dava açılmıştır.

Dava tutanaklarında adları geçen kişiler şunlardır: 1. Zeki Velidi Togan, 2. Reha Oğuz Türkkan, 3.Cihad Savaşfer, 4. Dr. H. Ferit Cansever, 5. Hüseyin Namık Orkun, 6. Hüseyin Nihal Atsız, 7. Orhan Şaik Gökyay, 8. Nejdet Sançar, 9. Heybetullah İdil, 10. Piya­de Üsteğmeni Alparslan Türkeş, 11. Yedek Nakliye Asteğmeni Fazıl Hisarcıklılar, 12. Hikmet Tanyu, 3. Fehiman Altan, 14. Muzaffer Eriş, 15. Zeki Özgür, 16. Yusuf Kadıgil, 17. Cihat Savaşfer, 18. Sâim Bay­rak, 9. Hamza Sadi Özbek, 20. Cemal Oğuz Öcal, 21. Sait Bilgiç, 22. Cebbar Şenel, 23. İsmet Rasin Tümtürk ve 24 Ahmed Karadağlı, Eşi Nuriman Ka­radağlı (Her ikisi de halen Almanya’da bulundukların­dan adli âmir Sıkıyönetim komutanlığınca bunlar hakkında tahkikatın muvakkaten tatiline karar verilmiştir.)

Sonuç:

Dördüncü dönem Türkçülüğün önemli olayların­dan 3 Mayıs nümayişi ve 19 Mayıs Nutku’nun ardın­dan toplanan Türkçülerin davası, İstanbul 1 numaralı Örfi İdare mahkemesinde görüşülmeye başlanmıştır. Davada toplam Yukarıda adlarını zikrettiğimiz 23 sanık yargılanmış; ayrıca, Almanya’da bulunmaları dolayısıy­la iki sanık ile ilgili muvakkatten tatil kararıyla veril­miştir. Asker ve sivil sanıklar İstanbul Tophane Askeri Hapishanesi’nde dava süresince tutuklu yargılanmışlar­dır. 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesinde, 7 Eylül 1944 ile 29 Mart 1945 tarihleri arasında 65 oturum devam eden yargılama sonunda milliyetçiler muhtelif hapis ve sürgün cezalarına mahkûm olmuşlardır. Davada on üç sanık beraat etti. On sanık ise on yıla kadar çeşitli ha­pis cezaları aldılar. Daha sonra dâvâ Askerî Yargıtay’a taşınmıştır. Yüksek Mahkeme 1. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin bu kararını “usul ve esas yönünden” bozmuş ve Tutuklu sanıkların hemen salıverilmesini ve davanın 2. Sıkıyönetim Mahkemesinde görülmesini kararlaştırmıştır.

Bu karar, 26 Ekim 1945 günü, yıldırım telgrafı ile İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığına bildirilerek tutukluların hemen salıverilmesi sağlanmıştır. Böylece, kimi Türkçüler için 1 yıl beş buçuk ay süren hapis ve zin­dan hayatı sona ermiştir. Zeki Velidi Togan, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal 26 Ekim 1945’e kadar tutuklu kalmıştır. Askerî Yargıtay’ın 87 sayfalık kararında, sanıkların durumu ve kendilerine yöneltilen suçlamalar ayrı ayrı şahıslara göre değerlendirilerek, her biri için ayrı aklama kararı verilmiştir.

Bu olay Türkçülerin mağduriyeti ile sonuçlanmış ancak bu mağduriyet ardından Türkçüler daha da güç­lenmiş ve “Türkçüler Günü” adıyla bilinen, manası, pren­sipleri ve amacı belirli bir ülkü hâline gelen kutlu bir gün kazandırmıştır. 3 Mayıs’ın ilk yıl dönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane’deki Askeri Cezaevin­de tutuklu bulunan bir avuç Türkçü tarafından örtü­süz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmıştır. 3 Mayıs’ın mağdurlarından Alparslan Türkeş bu tarihin “Türkçüler Günü” adıyla kutlanmasına vesile olmuş ve bu geleneği hayatı boyunca devam da devam ettirmiş­tir. 3 Mayıs Hüseyin Nihal Atsız’a göre “Türkçülüğün gafletten ayrılışı can düşmanlarını tanıdığı dost sandığı hainleri ayırdığı” gündür.

Doç. Dr. Zübeyir BÜTÜMER

Alıntı Kaynak: Erciyes Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Mayıs-2017 Yıl:40 Sayı:473


KAYNAKLAR
♦ “Son Tahkikat Kararı”, Ayın Tarihi, Basın ve Yayın Umum Mü­dürlüğü, Sayı: 130, 1—30 Eylül 1944.
♦ Ceylan Tokluoğlu, Ziya Gökalp: Turancılıktan Türkçülüğe, s. 105,      (http://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/004-Ceylan-Tokoglu.pdf.)
♦ Charles Warren Hostler, Turkism and the Soviets, George Allen & Union Ltd., London 1957.
♦ François Georgeon, “Yusuf Akçura”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, Derleyen Tanıl Bora, Cilt 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2002.
♦ François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Ak- çura (1876-1935), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1986.
♦ Hakan Kırımlı, “İsmailBey Gaspıralı, Türklük ve İslam”, Dogu Batı, Yıl 8, Sayı 31, ŞubatMart-Nisan 2005.
♦ Halil İnalcık, “Ziya Gökalp: Yüzyıla Damgasını Vuran Düşünür”, Doğu Batı, Cilt 3, Sayı 12, Ağustos-Eylül-Ekim 2000.
♦ Jacob M. Landau, Exploring Ottoman and Turkish History, Hurst & Company, London 2004.
♦ Lewis VThomas, “Nationalism in Turkey”, Nationalism in the Middle East, Sixth Annual Conference on Middle East, The Middle East Institute, Washington D.C. March 21-22 1952.
♦ Mehmet Koçer “Osmanlı Devletinde Türkçülük Akımının Orta­ya Çıkması”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları 3, Fırat Üniv., Yay., Elazığ, 2003.
♦ Nihal Atsız, “Kurtarılmamış Türkler”, Atsız Mecmua, Yıl:217 (25 Eylül 1932).
♦ Nizam Önen, Turancı Hareketler: Macaristan ve Türkiye, Dok­tora Tezi, Ankara, 2003.
♦ Serge A. Zenkovsky, Pan-Turkism and Islam in Russia, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts 1960.
♦ T.C. Sıkıyönetim Komutanlığı, İstanbul 1 NO.lu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı Esas: Karar: (Hüküm Gerekçesi).
♦ Yavuz Bülent Bakiler, 1944-1945 Irkçılık- Turancılık Davası Sor­gular Savunmalar, Türk Edebiyat Vakfi Yay.,1.Baskı, İstanbul, 2010.
Dipnotlar:
[1] Ceylan Tokluoğlu, Ziya Gökalp: Turancılıktan Türkçülüğe, s.105,(http://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/004- Ceylan-Tokoglu.pdf.)
[2]   Halil İnalcık, “Ziya Gökalp: Yüzyıla Damgasını Vuran Düşünür”, Doğu Batı, Cilt 3, Sayı 12, Ağustos-Eylül-Ekim 2000, s. 12.
[3] Lewis V.Thomas, “Nationalism in Turkey”, Nationalism in the Middle East, Sixth Annual Conference on Middle East, The Middle East Institute, Washington D.C. March 21-22 1952, s. 2-4.
[4] Turancılık, kökleri Turana uzanan tüm halkların önce birbirlerine yakınlaşmalarını daha sonra birleşmelerini ve Orta Asya bozkırlarında tam tanımlanmamış bir ana vatan bölgesini ifade eden bir ideolojidir. Turancılık Pantürkçülükten çok daha geniş bir kavramdır. Macarları, Finlileri ve Estonyalıları da kapsar.
[5] François Georgeon, “Yusuf Akçura”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, Derleyen Tanıl Bora, Cilt 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2002, s. 511.
[6] Charles Warren Hostler, Turkism and the Soviets, George Allen & Union Ltd., London 1957, s. 199-203.
[7] Ruslar Türk soylu Müslümanlar için, Batılılar Türkistan ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Türkler için, Osmanlılar Kuzey Türkleri için bu sözcüğü kullanmışlardır. Avrupalılar, Ruslar ve bazı Asya milletleri Altın Ordululara “Tatar” derlerdi. Tatar kimliğinin benimsenmesinde önemli bir etken Şahabeddin Mercanî olmuştur. İbn-i Bahaeddin Mercanî’nin “Kazan ve Bulgar Tarihi” adlı eser Tatar kimliğinin benimdenmesinde etken olmuştur.
[8] Jacob M. Landau, Exploring Ottoman and Turkish History, Hurst & Company, London 2004, s. 30-31.
[9] Mehmet Koçer “Osmanlı Devleti’nde Türkçülük Akımının Ortaya Çıkması”, Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları 3, Fırat Üniv. Yay., Elazığ, 2003, s.10-12
[10] Serge A. Zenkovsky, Pan-Turkism and Islam in Russia, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts 1960, s. 30-31.
[11] Hakan Kırımlı, “İsmail Bey Gaspıralı, Türklük ve İslam”, Dogu Batı, Yıl 8, Sayı 31, ŞubatMart-Nisan 2005, s. 147-149, 156-158; Zenkovsky, age.,s. 31-32.
[12] Landau, age.,s. 32.
[13] Kurtarımcılık. Yayılımcı milliyetçilik. Kültür değerleri bakımından aynı olan fakat anavatan dışında kalmış toprakları katma düşüncesi. Yabancı ülke topraklarındaki soydaşları gerekçe ederek yayılma siyasetidir.
[14] Kırımlı, a.g.m., s. 160-162;
[15] François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura (1876-1935), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1986, s. 118-119.
[16]   François Georgeon, “Yusuf Akçura”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Milliyetçilik, Derleyen Tanıl Bora, Cilt 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2002, s. 511.
[17] Nizam Önen, Turancı Hareketler: Macaristan ve Türkiye, Doktora Tezi, Ankara, 2003, s. 346.
[18] Ceylan Tokluoğlu, age.,s. 105-112.
[19] Jacob M. Landau, Exploring Ottoman and Turkish History, Hurst & Company, London 2004, s. 35.
[20] Nihal Atsız, “Kurtarılmamış Türkler”, Atsız Mecmua, Yıl:217 (25 Eylül 1932), s. 17.
[21] Bu bölüm, T.C. Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi mahkeme tutanaklarından değiştirtil- meden alınmıştır.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.