Türk Tıp Kurumları
Türk tarihi içinde sağlık hizmetlerini ve sağlık kurumlarını çok eski dönem ve bölgelere götürmek mümkündür. Orta-Asya Türk boylarında hastaların tedavi edildikleri bilinmektedir. Bu dönemde hastalar önce diğer çadırlardan ayrı bir çadıra konup iyi oluncaya veya ölünceye kadar diğer sağlıklı insanlardan tecrit edilmişlerdir. Bu hastaların tedavisini kam denilen kişilerin yaptığı ve hasta çadırına sadece bu hekimlerin girdikleri anlaşılıyor. Bu çadırların hasta çadırları olduğunu anlatmak amacıyla çadırın önüne bir mızrak ya da bir bayrak dikildiğini de biliyoruz.
İslam’ın doğuşuyla Ortaçağ’a hakim bir İslam tababet kültürü ortaya çıkar. Bunda Türklerin rolü küçümsenemeyecek kadar büyüktür. Bu tababetin esasını bir anlamda Hz. Muhammed’in hadislerinden de kaynak bulan, özellikle koruyucu hekimliğe ait “Tıbb-ı Nebevi” adı ile anılan bilgiler kümesi oluşturur.
İslam tarihinde ilk dârü’l-merza, Emevi Halifesi I. Velid tarafından H. 86 M. 706 tarihinde Şam’da kurulmuştur. Yine Emeviler devrinde Fustat’ta Zükakü’l-Kanâdil Bimaristanı yapılmıştır. Abbasiler devrinde Harunu’r-reşid (170-193) Bağdad’da, El-Muntasır Billah Ebu Cafer Mansur (623-640) Mekke’de bimaristanlar kurmuşlardır. Bu bimaristanlar hekim yetiştiren müesseseler (Dârü’t-tıb) olmuşlardır. Bundan sonra da Türk tarihinde pek çok sağlık kurumu kurulmaya devam etmiştir. Örneğin; Mısır’da bir Türk devleti kuran Ahmed b. Tolun (259-872) Kahire’de bir cami, iki hamam ve bir hastahane tesis etmiştir. Bu külliyede, tıp eğitiminin yapıldığı büyük İslam hekimlerinden Muzafferüddin Mahmud Elemşâtî (D. 810)’nin burada reisü’l-etibba olarak ders verdiği bilinmektedir. Bundan başka Türk devlet adamlarından Emir Ebu’l-Hasan Yahkum Bağdad’da, Atabekler Bağdad’da, Atabeklerden Nureddin Mahmud (544-1154) Halep’de, Suriye Selçuklularından Emir Alemüddin Sencer Kerek’de, Tutuş’un oğlu Dukak Şam’ da, Eyyubilerden Salahaddin Yusuf (571-1181) Kahire’de ve İskenderiye’de, Sultan Alaeddin Kudüs ve Akkâ’da bimaristanlar tesis etmişlerdir. Karahan Hakanı Tomgaç, Buğra Han, Ebu İshak, İbrahim ibn-i Nasır’ın (1051-1068) Semerkand’da tesis ettiği hastahanelerden vakfiyesinde bahsedilmektedir. Bunların yanında Memluklerden Emir Seyfeddin Ebu Hasan Ali b. Yusuf (653-1255) Kaymer’de, Sultan Kalavun (683-1284) Kahire’de, Ebu Bekir Razi’nin hekimlik yaptığı Rey şehrinde Abdülmelik b. Osman Nişabur’da, Sultan Olcayto’nun veziri Reşidüddin Fazlullah’ın yaptırdığı bimaristanların yanı sıra, Artuklulardan Necmeddin Gazi’nin (516-1122) kardeşi Eminüddin Mardin’de, Selçuklu hükümdarı Alp Arslan’ın veziri Nizamü’l-mülk (1063-1092) Silvan’da bimaristanlar tesis etmişlerdir.
Selçuklular döneminde Türk tıp terminolojisinde hasta bakılan müesseseye genellikle “Şifahane” veya “Maristan” denilmiştir. Bu arada “Darüşşifa” da hem Selçuklu hem de Osmanlı dönemlerinde kullanılan bir diğer tabirdir. Farsça bir kelime olan maristan; sıhhat yeri, bimar ise; sıhhatsiz anlamına gelir. Böylece zamanla bimaristan; sağlığı yok olmuş, kişilerin yattığı yer yani hastane anlamında kullanılmış ve son zamanlarda bimarhane, bimaristan ve tımarhane (Tımar= Tedavi) adı da akıl hastaları yatırılan hastanelere verilen ad olmuştur.
Darüşşifalar arasında tek tek kurulanlar olduğu gibi başka bir konuda eğitim veren ve başka tür binalarla bitişik olanlar da vardır. Yapı itibareyle medrese kuruluşlarına benzerler ise de onlardan ayrı duran ve hastaların barındırmalarına yarayan bölme ve iç tesisleri bulunmaktadır.
Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye