Türk Tarihinde “Eylül”
Ağustosun Türk tarihinde zaferler ayı olduğu çok söylendi. Doğrudur. Fakat Eylül de zaferler ve mühim günler bakımından ondan hiç aşağı kalmaz.
5 Eylül 1063 Tuğrul Beğ’in Ölümü:
Batı Türkeli’nin (Türkiye’nin) ilk hakanı olan Selçuklu Tuğrul Beğ 5 Eylül 1063’te 70 veya 72 yaşında olduğu halde başkent “Rey” de ölerek orada gömüldü. Tahran’ın pek yakınındaki Rey şehri eskiden büyük bir merkezdi. Tuğrul Beğ’in bozkır stilindeki kümbeti Rey’de bugün pek de göze çarpmaz bir durumdadır. Hem yakınına sokulan yapılar, hem de ağaçlarla kapatılarak âdeta gözükmez hale getirilmiştir. Bunda, tabiî, Farslar’ın kötü niyeti ve Türk korkusu vardır.
Tuğrul Beğ 23 Mayıs 1040 Dendânekan savaşından sonra kurulan devletin başkanlığı 23 Mayıs 1040 ile 5 Eylül 1063 arasında 23 yıl, 3 ay, 12 gün yapmıştır.
Horasan’da Türkiye kurulduğu sırada bu yeni ve dipdiri devletin gözlerini dikmiş olduğu batıda biri Müslüman, biri Hıristiyan olmak üzere başlıca iki devlet vardı: Büveyh’liler ve Bizans.
Büveyh’liler Fars, Kirman ve Irak’ta hüküm süren bir İran devleti olup sözde Bağdat halifesinin beğleri oldukları halde gerçekte kendi hükümleri altında tutuyorlar ve ülkelerinin türlü bölümlerin de bu hanedanın ayrı kolları hüküm sürmekle beraber dışarıda tek bir devlet gibi görünecek kadar birleşik bulunuyorlardı. Musul ve yöresindeki Arap Ukayloğulları Devleti ile Diyarbakır, Erzen, Meyâfârkin ve Hısnıkeyfâ’daki Kürt Mervanlılar devleti de Büveyhlilerin dominyonları idiler.
Büveyh’liler Devleti’nin halkı Acem, Ukayloğulları’ınki Arap, Mervanlılar’ın ise Kürt, Arap ve Ermeni idi.
Tarihin en büyük devlet kurucularından olan Tuğrul Beğ, devletin kurulduğu yer olan Horasan’ın idaresini ağabeği kahraman Çağrı Beğ’e bırakarak ordusuyla Büveyhliler ülkesine girip 1043’te Rey şehrini aldı; başkent yaptı. Büveyhliler’in kuzey ülkelerini Türkiye’ye katmak demek olan bu davranış batıda hemen tesirini gösterdi ve Büveyhliler’in dominyonu olan Mervanlılar bu yeni ve dinç devlete boyun eğerek Tuğrul Beğ’in dominyonu olduklarını ilân ettiler. Tuğrul Beğ, Rey’de Selçuk prensleri ve beğlerini toplayarak her birisinin nereleri fethedeceği hakkında buyruklar verdi. Bu buyruklar pek az istisna ile yerine getirildi.
Tuğrul Beğ 1055’te Bağdat’a girerek Acem Büveyhliler Devleti’ne son verdi ve Bağdat halifesi tarafından İslâm dünyasının sultanı olarak ilân olundu. Büveyhliler’in unvanı ise sadece “beğler- beği” idi.
Mısır’daki Şii Fâtımî halifesi İslam dünyasını ikiye bölüyordu. Bağdat’ta bile taraftarları vardı. Selçuklular gelmeden önce Bağdat halifesinin hizmetine girmiş bulunan Türk askerleri ve kumandanları, tarih boyunca Türkler’de görülmüş bir saflıkla Şiiliği kabul etmişlerdi. Tuğrul Beğ bunlarla çok uğraştıktan sonra 1060’ta büyük Bizans şehri Sivas’ı alarak yağmaladılar ve geri çekilirken kendilerini yakalamaya gelen Pankoras adlı bir Ermeni’nin buyruğundaki Bizans ordusunu bozguna uğrattılar. Aynı sırada Tuğrul Beğ de Anı kalesi ve yöresini ele geçirdi.
İç düzeni sağladıktan sonra Bağdat’a yönelen Tuğrul Beğ, halifenin kızı Seyyide’yi istedi. Halife önce razı olmadı. Halife ailesinin kutlu olduğunu ileri sürdüyse de 1062’de Tuğrul Beğ, halifenin tahsisatını kesince, kutlu halife, kutlu kızını vermeye razı oldu. Nikâh sözleşmesi Tebriz’de yapıldı.
Tuğrul Beğ 1063’te tekrar Bağdat’a girerek pek parlak bir düğünle Seyyide’yi aldı. Seyyide, Tuğrul Beğ’in oturduğu saraya girince Tuğrul Beğ ve oradaki bütün Türk beğleri ayağa kalktılar. Gelinin şerefine Türk oyunları oynandı. Tuğrul Beğ, Türk göreneğince yedi gün gelinin odasına girerek onu selâmladı ve yüzünü açmadan çıktı. Gerdek sekizinci günü oldu. Tuğrul Beğ, halife maiyetine pek çok ihsanlarda bulundu. Rey’e döndükten sonra hastalandı. 5 Eylül 1063’te öldü. Arkasında çok güzel bir ün bırakmıştı. Düşmanları ondan korkar tebaası ise severdi.
13 Eylül 1921 Sakarya Zaferi:
21 gün süren Sakarya Meydan Savaşı 13 Eylül’de kazanılmıştır. Daima maiyette çalışmaya alışmış olduğu için kumandanlık vasıflarından mahrum bulunan İsmet İnönü’nün Eskişehir savaşlarında bozulup ordunun mühim bölümünü yitirerek Sakarya’nın doğusuna çekilmesinden sonra kumandayı bizzat eline alan Mustafa Kemal Paşa’nın, yüksek askerlik kabiliyetiyle yönetip, özellikle subayların kahramanlığı dolayısıyla “subay savaşı” adını alan ve o güne kadarki dünya savaşları içinde en uzun meydan savaşı olan Sakarya Meydan Savaşı’nda yeni bir taktikle Yunanlıları yüz geri ettirerek teşebbüsün Türk Ordusu’na geçmesini sağladığı savaştır. 21 gün içinde Türkler cepheye 55.000, Yunanlılar 120.000 kişi sokmuş, 15.000 kişilik Türk zayiatının 1000 kişisi subaylardan verilmiştir. Savunma hattı yerine savunma sathı prensibini icad eden Mustafa Kemal Paşa, kazara attan düşmesi dolayısıyla savaşın bir kısmını kırık kaburga kemiğiyle idare etmiştir. Sakarya savaşı, Çanakkale Savaşları’ndan sonraki en kahramanca savaştır.
18 Eylül 1048 Pasinler Savaşı:
Selçuklular çağında Bizanslılarla yapılan yüzyıllık çarpışmalardaki ilk büyük meydan savaşıdır. Pasinler Savaşı veya Hasan kale Savaşı diye anılır. Türk Ordusu’na ikisi de Selçuk Hanedanı’ndan olan İbrahim İnal Beğle Kutlamış kumanda etmiştir. Rum, Ermeni, Gürcü ve Abazalardan kurulu Bizans Ordusu’na kumanda eden Liparit tutsak edilip ordusu yok edilmiştir. Bu meydan savaşı da Malazgirt kadar mühimdir ve ondan 23 yıl önce kazanılmış bir imha savaşıdır.
İbrahim İnal Beğ, bu başarısından dolayı Tuğrul Beğ’in kendisine vermek istediği büyük maddî hediyeleri kabul etmediği gibi, Tuğrul Beğ de Liparit’in salıverilmesi için teklif ettiği büyük fidyeyi kabul etmeyerek Lipariti salıvermiştir.
Sabahtan akşama kadar süren bu savaş da, Malazgirt Savaşı gibi bozkır taktiği ile kazanılmış ve böyle bir taktiğe akılları ermeyen düşmanların yok edilmesiyle sonuçlanmıştır.
22 Eylül 1520 Yavuz’un Ölümü:
En büyük Türk hakanlarından olan Yavuz Sultan Selim, kısa saltanatında, üssülharekesinden çok uzaklarda Kölemen ve Safevî ordusu gibi iki müthiş orduyu tam bozguna uğratmak ve çölü 30.000 kişiyle geçerek Mısır’a dalmak gibi gözü karalık gösteren eşsiz bir kahraman askerdir. Hakanlığı çok kısa sürmeseydi, bir o kadar daha yaşasaydı bugünkü Türk dünyasının manzarası çok başka olacaktı.
Bu müthiş ve dâhî asker aynı zamanda ince bir şairdi. Farsça divanı ile Türkçe bazı şiirleri kalmıştır.
25 Eylül 1396 Niğbolu Meydan Savaşı:
İçlerinde en ünlü Avrupa şövalyelerinin de bulunduğu Haçlı Ordusu’na karşı kazanılmış büyük bir meydan savaşıdır. Türk Ordusu’nun başkomutanı Osmanlı Hanedanı’nın parslarından Yıldırım Beyazıd Beğ’di. Türkler’i Avrupa’dan atmak için gelen Haçlı Ordusu’nun dökümü şöyle idi.
60.000 Macar
10.000 Fransız
10.000 Rumen
6.000 Alman
1.000 İngiliz
13.000 İtalyan, İspanyol, Leh, Çek, Hırvat.
Türk Ordusu 70.000 kişiydi ve bunun 10.000’i vasat durumunda olan Sırp askerleriydi. Macarlar, Türk savaş usulünü tanıdıkları için ona göre tedbir alınmasını tavsiye ettilerse de zırhlı Fransız şövalyeleri kendilerini dünyanın en cesur askeri sanarak ve göğü kargılarıyla yaracaklarını söyleyerek Macarlara kulak asmadılar. Hatta Avrupa’nın en yiğit askeri olan Macarları korkaklıkla suçlayarak birden bire Türkler’e saldırdılar. Ön saftaki hafif Türk yayalarının Türk tabiyesince geri çekilmesini bozgun sanarak asıl Türk Ordusu’na doğru ilerlediler. Fakat çabucak sarılarak yok edildiler. Bunun üzerine Türk Ordusu, düşman ordusunun büyük bölümüne taarruz etti. Romenlerle Hırvatlar savaşmadan kaçtıkları için kurtuldular. Diğerleri şiddetle savundularsa da onlar da yenilip yok edilmekten kurtulamadılar.
Niğbolu Meydan Savaşı da imha savaşlarının mükemmel örneklerinden biridir. Fakat bir de kötü sonucu olmuştur: Yıldırım Beyazıd, pek çok şövalyenin katıldığı bu orduyu yok etmekle gurura kapılmış ve Aksak Temir’le olan tatsız hâdise bu gururdan maya almıştır.
28 Eylül 1538 Preveze Deniz Zaferi:
En büyük Türk amirali Barbaros Hayreddin Paşa’nın kumanda ettiği Türk donanmasıyla Andrea Doriâ’nın kumanda ettiği müttefik haçlı donanmasının yaptığı ünlü deniz savaşıdır. Türk Donanması gemi ve top bakımından düşmana göre çok aşağıda olduğu halde Barbaros hem ustalığı, hem cesareti, hem de savaş psikolojisini iyi bilmesi sayesinde kuvvetli düşmanı yenmiş, ünlü İtalyan amiralini kaçmaya mecbur etmiştir. 437 yıl önce yapılan bu müthiş deniz savaşının hâtırası hâlâ unutulmamıştır.
Beşiktaş’taki türbesinde yatan Barbaros’un ruhunun bir şeyler umarak beklediği muhakkaktır.
Ötüken, 1975, Sayı: 9