Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Mitolojisinin Kutsal Dişisi: Umay

0 21.782

Onur Alp KAYABAŞI

1. GİRİŞ

Mitolojik unsurlar ait oldukları toplumun bilinçaltından çeşitli şekillerle açığa vurularak, toplumdaki bireylerin inanış ve uygulamalarında kendisini göstermektedirler. Dolayısıyla bilinçaltından gelen, arkaik ve ilahi özellik taşıyan bu unsurlar toplum üzerinde her zaman büyük bir etkiye sahiptirler. Çünkü mitler yersel ve göksel simgeler vasıtasıyla Tanrının tecelli etmesi ve tezahürleridir (Eliade, 2003a: 29). Bu sebeple insanoğlunun kutsal olana duyduğu ihtiyaç ve onunla iletişim içerisinde olma isteği, mitolojik unsurların nesiller arasında aktarımını ve insanın sürekli olarak kutsalla dayanışma içinde bulunmasını (Eliade, 2003b: 424) sağlamaktadır. Neticede; bir toplumun manevi değerlerini yansıtan gerçek ve kutsal kabul edilen mitler halkın içerisinde çeşitli unsurlarıyla, farklı inanış ve uygulamalarla varlığını sürdürmektedir.

Türk mitolojisinde birçok unsur bir arada bulunmasına rağmen bu birliktelikler gelişigüzel, dağınık bir birliktelik değil belli kurallarla çevrilmiş, göksel yani ilahi unsurlarla da özdeşleştirilerek kutsanmış unsurlardır. Bu unsurlar mitlerin yaşandığı toplumların bilinçaltındaki düşünüşlerine göre dişil veya eril özellikler kazanmışlardır. Jung’a göre mitler, bilinçaltında oluşan eril ve dişil nitelik verilen arketiplerin simgesel anlatımıdır ve kutsalın vücut bulmasıdır (Campbell, 2000: 426). Bu unsurlar, geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türklerin mitolojisinde çeşitli adlarla ve farklı cinsiyetlerle görülseler de taşıdıkları değerler ve yapıları bakımından aynıdırlar. Ancak şu da unutulmamalıdır; Yunan-Roma, Mısır, Sümer, Hitit vb. halklarda cinsiyet ayrımı yapılarak tanrı ve tanrıça (dişil/eril) kavramları oluşturulmuşsa da bu durum Türk mitolojik sistemi açısından böyle değildir. Türk mitolojisinde belirgin bir erkek-kadın ayrımı görülmemektedir. Çünkü Türklerde tek tanrılı bir inanç sistemi hâkimdir ve cinsiyet farklılığının dışındadır. Bu sebeple Türk mitolojisinde görülen dişil varlıkları birer tanrı olarak değil, doğa kültünün kendisi olan Mitolojik Ana’nın türevleri olarak değerlendirilmelidir (Gültepe, 2013: 104-105).

Türk mitolojisinde görülen ağaç, su, dağ, ateş, ışık, kurt, mağara vb. unsurlar göstermektedir ki Türklerde doğa kutsaldır çünkü onlar için bu unsurlar kutsalın tezahürleridir (Eliade, 1991: X). Baharla birlikte toprağın, tabiatın yeniden canlanması, bir nevi doğurganlık unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Doğa tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürmelerine olanak tanımaktadır. Benzer şekilde kadın da doğa gibi soyun devamını sağlayacak doğurganlık özelliğine sahiptir. Bu sebeple kutsiyet bakımından doğa ve kadın eşdeğerdir. Türkler ilk dönemlerde anaerkil bir toplum yapısı ve soyun anadan çocuğa geçtiği toplumsal bir yaşam sürdürmüşlerdir.

Arkaik toplumlarda, doğumun ve bereketin simgesi çıplak dişi formu olağandışı önemliyken, erkek genellikle bir faaliyet halindeki şaman veya avcı biçiminde süslü veya maskelidir. Kadın korkusu ve annelik gizemi erkek için dünyanın doğal yapısının korku ve gizemliliği kadar çarpıcı etki güçleri olmuşlardır. Ve bütün türlerimizin mitoloji ve rit geleneklerinde erkeğin kendisini bu iki yabancı fakat gene de bağlayıcı güçlere, kadına ve dünyaya etkin olarak bağlamak için gösterdiği dinmek bilmeyen çabaların sayısız örneği bulunmaktadır (Campbell, 1995: 68).

Toplumların mitolojilerindeki ve kültürlerindeki birçok unsur bunu göstermektedir. Ancak Türkler arasında doğanın kutsallığı azaldıkça ve kayboldukça anaerkil sistemden ataerkil sisteme bir geçiş gözlemlenmektedir. Bu durum da gayet normaldir, nitekim çevresinde olup biteni algılama ve neslin devamını sağlama çabası içerisinde olan insanoğlunun, üretkenliğin ve doğurganlığın sembolü olan kadını merkeze oturtması kaçınılmazdır ancak gelişen ve çeşitli etkenlerle değişen düşünce sistemi erkeği zaman içerisinde merkeze almıştır. Aslında cins anlayışının ruhlar/iyeler üzerine aktarımı siyasi ve ideolojik düşünce sisteminin; erkeklik ve kadınlık hâkimiyetinin yani cinsler arasındaki otorite mücadelesinin sonucunda ortaya çıkan bir durumdur (Bayat, 2007: 73).

Türk halklarının tüm din tarihi, bir boyun ya da bir halkın kurucu atasının bir erkek ile bir kadın arasındaki normal bir ilişkiden doğmadığı, aksine bir hiyerofani, yani insan doğasını aşan güçlerin birleşmesi sonucu doğduğu inancı üzerine kuruludur. Işık, su, ağaç, özel nesneler ve özellikle hayvanlar birbirleriyle veya bir insanla buluşurlar; bu kişi bir erkek ya da bir kadın olabilmektedir ( ROUX, 2011: 52). Ayrıca atalarının yüz hatlarını boyamak ya da yontmak suretiyle de Türkler, onların hatırasını ebedîleştirmişlerdir. Bunlardan bazıları ortaya çıkarılmıştır ki aralarında birkaç tane de kadın resmi bulunmaktadır. Bu da bize kadınlara ilişkin bir atalar kültünün Türkler arasındaki varlığını kanıtlamaktadır (ROUX, 2011: 38).

Tüm bu sebeplerle, kadın (dişi) Türk mitolojisinde önemli bir yer tutmaktadır ve Ak İne, Umay, Ateş İyesi( Od Ana-Ateş Annesi), Al Karısı-Al Bastı vb. adlarla karşımıza çıkmaktadır. Dişil iyeler genel olarak üreme/çoğalma, koruma vb. iyi özelliklerle özdeşleşmişlerdir. İnsanlar da onların yardımlarından dolayı onların bulunduğuna inandıkları yerleri temiz tutmaya çalışmışlar, onlara ve onlarla ilgili olduğunu düşündükleri şeylere saygı göstermişlerdir. Her ne kadar bu iyeler iyi özelliklerle de özdeşleşseler Mitolojik Ana Kompleksi‘ndeki kırılmalar onlara zaman zaman zarar veren, kötülük yapan vb. özellikler de yüklenmesine sebep olmuştur.

2. UMAY

Umay, kadının hamilelik döneminde, doğum sırasında ve doğumdan sonra çocuğun büyüyünceye kadarki geçen süresi içerisinde onu kötü iyelerin her türlü kötülüklerinden koruyup gözettiğine, himaye ettiğine inanılan iyedir. Umay adının ve özelliklerinin Orhun Abidelerinde ve Divanü Lügati’t-Türk’te geçiyor olması, Türk toplumu içindeki varlığının belgeleri olması bakımından önemlidir. Orta Asya ve Sibirya Türk kavimleri arasında May-Ene, Payana, Bay-Ene, Umay Ene, Ayıısıt gibi çeşitli adlarla var olan bu iye, bugün Anadolu’da “eş” veya “son” adları altında varlığını çeşitli pratiklerle bunlara bağlı olarak sürdürmektedir. Umay; Ak-sarı saçlı, ak-sarı simalı, ak giyimli olarak tasavvur edilmektedir. Temsili ise erkek çocuklarda ok ve yay, kız çocuklarında ise beyaz bir bez parçası, boncuk ya da ipek bezlerdir (Dilek, 2014: 189-190). Halk anlatıları insanlık tarihi kadar eskidir. İlk anlatılar evrenin, dünyanın ve insanın nasıl oluştuğuna dair mitik anlatılardır. Bu anlatıların kökleri, çok eski zamanlarda oluşmuş inançlara dayanmaktadır. Bu inançlar, mitik anlatıların içerisinde yaşayarak günümüze kadar gelmiştir. Bununla beraber anlatılar içindeki mitolojik unsurların bir kısmı net bir şekilde görülürken bazıları ise sembolik olarak ifade edilmektedir (Bakırcı, 2015: 184). Ortak bilincin üretimleri olan bu anlatılar ve sembolik bir dil ile oluşturulan bu mitler çözümlenmeyi beklemektedirler. Simgelerle kodlanan kültürel bilgilerle, insanların evrensel bağlarını kurması, geçmiş ile gelecek arasındaki ilişkisini sağlamlaştırması, unutulmaya yüz tutmakta olan değerlerini hatırlaması, yaratılışlarının sebebini sorgulaması istenmektedir (Şenocak, 2015: 80). İnançlar ve anlatılar ekseninde var olan simgelerin anlamları üzerinde bir çıkış noktası aranacaksa bu daha arkaik türlerde yani mitik metinlerde aranmalıdır (Yeşildal, 2015: 85).

Umay, kelimesinin etimolojisinde, Umay’ın işlev özelliklerini yansıtan açıklamalar da görülmektedir. Uygurca, ana anlamına gelen um/ uma ve eski Oğuzca’da inanmak anlamına gelen *um; yine eski Türkçe’de ruh/ kuş anlamlarına gelen umi/umo ve *u, muktedir olmak, bilmek köklerinin proto Türkçe’de ilah anlamına gelen ay ile birleşmesinden türeyerek; simgesi ay olan ana, çocukların koruyucusu ve doğurganlık ruhu; kudretli ilah olarak açıklanmaktadır. Ayrıca ay kelimesinin Türkçede ışıklı, beyaz anlamlarını da göz ardı etmezsek, ışıklı, iyi, hayırsever ruh anlamını da bildirmektedir (Bayat, 2007: 78). İnayet ve Öger’in çeşitli kaynaklardan aktardıklarına göre:

“Çinli Türkologlara göre ise, Umay kelimesi um ve ay kelimesinden oluşmuştur. Um kelimesi ise kadının cinsel organını ifade eden am/em kelimesinin fonetik değişimden sonra aldığı biçimdir. Ay kelimesi de kadın cinselliğini ve kadınlığı ifade eder. O halde, Umay “döllenip doğuran kadın ilah” demektir. Türklerin taptıkları “döllenip doğuran kadın ilah”, cinselliğe tapınma düşüncesi temelinde ortaya çıkmıştır. “Tatar Mifları” adlı kitapta, kadınların cinsel organları (Eski Türkçede ömmü, bugün de Kazaklarda ammıy (amıy) ile bağlı temel kelimeler ve inançların köklerinin Umay ilahesine bağlandığı ileri sürülmüştür. Mişer Tatarları “akraba” (tugankay), “kardeş” (karindeşkey) gibi çok yakın kisilere “amıy” derler. Bunun Umay (Imay, Amıy)’la ilişkisi vardır. N. İsenbet, bu kelimenin “ama”, “eme”, “imi”, emeci”, “emecek”, “imçek” kelimelerinin kökünde de “analık” anlamının yattığını ve onların hepsinin de eski anaerkil dönemine dayandığını düşünür.” (2009:1184). Şeklinde de Umay kelimesinin etimolojik açıklaması yapılmaktadır.

Türk mitolojik sisteminde Umay kültü zamanla Mitolojik Ana kompleksinden koparak, bağımsız, koruyucu bir iye haline gelmiş; kutsal dişi olarak Gök Tanrı dinî mitolojik sistemine alınmış ve büyük bir saygı gösterilmiştir (Bayat, 2007: 50). Bu kadar kutsiyet atfedilen bir iyenin sadece çocuklarla ve kadınlarla ilgili olmaması gerektiğini, daha geniş fonksiyonları bulunması gerektiğini düşündürmektedir. Nitekim, Orhun- Yenisey yazıtları Umay Ana’nın geniş işlevinden haber vermekte, onun Tengri ile beraber Türk milletini koruduğu vurgulanmaktadır. O halde Umay’ın çocukları ve kadınları koruma görevi daha sonraki dönemlerin, belki de fonksiyonlarını diğer ruhlarla/iyelerle paylaşımından sonraki dönemlerin oluşumudur. Bununla birlikte Umay halen hayatla, canla, bolluk ve bereketle ilgili özelliklerini Türk toplulukları içerisinde çeşitli uygulamalar ve pratiklerle devam ettirmektedir (Bayat, 2007: 54,75; Çoruhlu, 2006: 41).

Türk topluluklarında görülen Sarı Kız inancının Umay’la ilgisi olduğu görülmektedir. Sarı Kız’ın da Umay gibi tasvirlerde sarı saçlı, sarı simalı olarak belirtilmesi; bununla birlikte Özbeklerde ve Türkmenlerde, Umay’a Sarı Ene denilmesi; Kazak, Kırgız ve Başkurtlarda da Sarı Ene‘ye Sarı Kız adı verilmesi ve tıpkı Umay gibi Sarı Kız‘ın da zamanla kuş olarak tasavvur edilmiş olması; ayrıca, Şaman dualarında Al ruhu‘nun da “Sarı Kız” olarak betimlenmesi Sarı Kız inancının Umay kültü etrafında şekillendiğini göstermektedir. Sarı Ene zaman içerisinde olumlu özelliğini kaybetse de Sarı Kız bu özelliği korumuştur. Umay‘ın bu kapsamı Anadolu’da Alevi-Tahtacı topluluğunda Sarı Kız kültüne çevrilmiştir (İnan, 1998:261; Bayat, 2007: 54-55, 332-333; Çoruhlu, 2006: 41; Yörükan, 2006: 86).

Umay, ateş ve ocak kültleriyle de ilişkilendirilmektedir. Türklerde ateş/yelidir, bu iye dişil olarak düşünülmekte ve Od Ana olarak adlandırılmaktadır. Umay’da Od Ana gibi sudan korkmaktadır (Dilek, 2014: 140; Bayat, 2007: 54; Çoruhlu, 2006: 41). Kaç’ların ateş duasında Umay Ana, ateş ruhu olarak belirtilmektedir (İnan, 2000: 35). Bayat, L. P. Potapov’un, Umay-Bojestva isimli kitabından aktararak “kamın ateşe Umay Ana diyerek müracaat ettiğini ve Umay Ana’dan bereket, çocukların ve yaşlıların yaşamına hamilik etmesi için dua ettiğini” belirtmektedir. Umay, aynı zamanda aile ocağının da koruyucusu olarak bilinmektedir (Bayat, 2007: 72). Yakutlar da Ayısıt dedikleri ve doğum hamisi olarak nitelendirdikleri Umay için ateşe yağ dökmekte ve dua etmektedirler (İnan, 2000: 168). Altay Türklerinde görülen ve doğum, bolluk ve bereketle ilgili olarak ateşe yönelik yapılan uygulamalar (Dilek, 2014: 142-143). Umay’ın özellikleriyle paralellik göstermektedir. Daha da arttırılabilecek olan tüm bu Ateş ve Umay arasındaki ortaklıklar ve Umay’ın da tıpkı Od Ana gibi kızıllar (sarı) giymiş genç bir kız gibi tasavvur edilmesi gibi çeşitli benzerlikler ve etkenler Türkler arasında bu iki varlığın aynı varlık olarak kabul edilmesine vesile olmuştur. Eğer; ateş veya ocak sahibinin (Od Ana) Mitolojik Ana tipinin simgelerinden biri olduğu, Umay’ın ise Mitolojik Ana’nın adlarından birini belirttiği, yani anneleri ve çocukları himaye etme, bolluk ve bereketi artırma fonksiyonlarını üzerine aldığı, dolayısıyla aile ocağını korumakla yükümlü olduğu dikkate alınırsa ateş iyesi (Od Ana) ile Umay Ana’nın bağlantısının başlangıçtan beri mevcut olduğu görülecektir (Esin, 2001: 59-60; Bayat, 2007: 72).

Çocukların, annelerin ve aile ocağının koruyucusu olan Umay mitolojik varlığı tarihî gelişim sürecinde kutuplaşarak iyi özelliklerinin yanında çocuklara, kadınlara vb. zarar veren bir kötülük kaynağı haline gelmiştir. Umay’ın bu zarar veren kötü yönü Türk toplulukları arasında Hara Umay, Kara Umay, Mayneke, Üzüt Körmös, Aza, Ayza, al Kızı, Almıs, Abası, Al Karısı, Albastı, Umacı gibi isimlerle adlandırılmaktadır (Bayat, 2007: 54-55, İnan, 1998:259). Adı geçen tüm bu kötü ruhlar üremenin ve çoğalmanın düşmanıdırlar. Çocuklara ve kadınlara zarar vermekle görevlidirler. Nitekim, Umay bazı kaynaklarda ölümle de ilişkilendirilmektedir (Çoruhlu, 2006: 42; Bayat, 2007: 72; Beydili, 2005: 297, 581; Potapov,2012: 341) İslamiyet’le birlikte Umay inancında birtakım değişiklikler olmakla beraber inanç sistemi içerisinde halk arasında hâlâ izlerini sürdürdüğü görülmektedir (Yıldırım, 2012: 2107).

Yakut Türklerinin aile ocağına “Al-ot” denmesi, Altay kam ilahilerinde ateşe “Alır Ot, Al Yalgın” diye hitap edilmesi, Moğolların ateşe “gal” demeleri, Altay ve Yenisey kamlarının ayinlerinde amin anlamında “Alas” demeleri, bütün Türk topluluklarında tedavide ateşin kullanılması olan “alaslama” merasimi; “Al” kelimesinin ateş kültüyle alakalı olduğunu, bu ruhun da en eski devirlerde hami ruh, ateş ve ocak ilahesi olduğunu göstermektedir (İnan, 1998: 262-264). Alkarısı veya “al” kelimesinden oluşan bu kötü ruhların, bu kelimeden dolayı (al) ateşle/ocakla ilgisi, ateş/ocak’ın da Umay ile olan ilgisi daha önce bahsettiğimiz gibi açıktır. Bununla birlikte Umay’ın temsillerinden olan ve bebeğin beşiğine takılan boncuğun aynı zamanda, Albastı’nın da canını boncuk şekline sokarak saklaması ve Al basmasından korunmak içinde bebeğin beşiğine asılması arasındaki benzerlik de dikkate değerdir (Bayat, 2007: 331; Dilek, 2014: 189-190). O halde bu kötü ruhların Umay’ın kötü yanının türevleri olduğu söylenebilir. Nasıl olurda iyi ruhlar kötüye dönüşmektedir?

“Umay adının yerle gökle aynı zamanda ilintilendirilmesi, Türk kozmogonisinden gelen nedenlere bağlıdır. Çünkü Türk kozmogonisinde, yerle gökyüzü başlangıçta bir bütün olarak düşünülürdü. Daha sonraları yerle gök ayrılınca, bu çağın varlıkları etnik-kültürel sistemin bir geleneğinde yerle, diğer bir geleneğinde ise gökyüzüyle ilintilendirilmişler. Ancak bu konumlarında da sabit ve donmuş bir şekilde kalmayıp, tazelenerek değişik renklere bürünmüşler. Onun için de bir mitolojik varlık, hem ölüm getiren, hem de evreni yaratan güçlerle ilgili olabilmiştir ve aynı varlık, hem ölüm getiren, hem de hayat veren bir ruh işlevi görmüştür. Çünkü kaosun kendisi bile, evreni yaratan güçlere karşı tam olarak dayanmaz ve tam tersine krizden çıkması için evrenin oluşumunda veya düzenin kurulmasında bir geçiş aşaması oluşturur” (Beydili,2005: 584).

Beydili’nin bu açıklaması bu soruya açıklık getirmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır; makalenin girişinde de belirtildiği gibi doğanın kutsallığı kayboldukça anaerkil düzenden ataerkil düzene bir geçiş gözlenmektedir. Bu sebeple anaerkil dönem yerine ataerkil dönem geldiğinde kadınları düşman güç ve kişiler olarak gösterme sırası gelmiştir (İbrayev, 1998: 73).

3. SONUÇ

Umay, kadının hamilelik döneminde, doğum sırasında hem de doğumdan sonra çocuğun büyüyünceye kadarki geçen süresi içerisinde onu kötü iyelerin her türlü kötülüklerinden koruyup gözettiğine, himaye ettiğine inanılan iyedir. Umay adının ve özelliklerinin Orhun Abidelerinde ve Divanü Lügati’t-Türk’te geçiyor olması, Türk toplumu içindeki varlığının belgeleri olması bakımından önemlidir. Orta Asya ve Sibirya Türk kavimleri arasında May-Ene, Payana, Bay-Ene, Umay Ene, Ayıısıt gibi çeşitli adlarla var olan bu iye, bugün Anadolu’da “eş” veya “son” adları altında varlığını çeşitli pratiklerle bunlara bağlı olarak sürdürmektedir. Türk topluluklarında görülen ocak ve ateş kültlerinin, Od Ana, Al karısı, Sarı Kız inancının da Umay’la ilgisi olduğu görülmektedir. Çocukların, annelerin ve aile ocağının koruyucusu olan Umay mitolojik varlığı tarihî gelişim sürecinde kutuplaşarak iyi özelliklerinin yanında çocuklara, kadınlara vb. zarar veren bir kötülük kaynağı haline gelmiştir.

Neticede bugün üç farklı varlık olarak algılanan Od Ana, Sarı Kız, Al Karısı gibi iyelerin birbirleriyle bağlantılı olduğu, Umay kavramının türevleri oldukları görülmektedir. Bu dört dişil iyeye yönelik yapılan uygulama ve pratiklerin paralelliği de bu görüşü desteklemektedir.

Onur Alp KAYABAŞI

Yrd. Doç. Dr., Aksaray Üniversitesi, onuralpkayabasi@hotmail.com


KAYNAKÇA
♦ Bakırcı, N. (2015). “Ignacz Kunos’un Derlediği Masal Metinlerinde Yer Alan Mitolojik Unsurlar Üzerine Bir İnceleme”. Internationa! Journal Of Eurasia Social Sciences, Vol: 6, Issue: 20, p. 183-210.
♦ Bayat, F. (2007). Türk Mitolojik Sistemi (Kutsal Dişi-Mitolojik Ana, Umay Paradigmasında İlkel Mitolojik Kategoriler-İyeler ve Demonoloji). II. Cilt. İstanbul: Ötüken Neşriyat A.Ş.
♦ Beydili, C. (2005). Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük. Ankara: Yurt Kitap- Yayın.
♦ Campbell, J. (1995). İlkel Mitoloji Tanrının Maskeleri. Ankara: İmge Kitapevi.
♦ Campbell, J. (2000). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
♦ Çoruhlu, Y. (2006). Türk Mitolojisinin Anahatları. İstanbul: Kabalcı Yayınevi
♦ Dilek, İ. (2014). Resimli Türk Mitoloji Sözlüğü Altay/Yakut. Ankara: Grafiker.
♦ Eliade, M. (1991). Kutsal Ve Dindışı. Ankara: Gece Yayınları.
♦ Eliade, M. (2003a). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
♦ Eliade, M. (2003b). Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
♦ Esin, E. (2001). Türk Kozmolojisine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
♦ Gültepe, N. (2013). Türk Kadın tarihine Giriş (Amazonlardan Bâcıyân-ı Rûm’a). İstanbul: Ötüken,
♦ İbrayev, Ş. (1998). Destanın Yapısı (Kazak Destanlarında İnsan, Zaman ve Mekan). AKMBY, Ankara.
♦ İnan, A. (1998). Makaleler ve İncelemeler. I. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
♦ İnan, A. (2000). Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar. Ankara: TTK.
♦ İnayet, A. ve Öger, A. (2009). “Uygur Türklerinin Mitolojik, Dinî Ve Tarihî Kadın Kahramanları Üzerine”. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 4/3, Spring2009, p.1183-1196,ISSN:1308-2140,www.turkishstudies.net,Doi Number:http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.721, ANKARA-TURKEY.
♦ Potapov, L. P. (2012). Altay Şamanizmi. Çev. Metin Ergun. Konya: Kömen.
♦ Roux, J. P. (2011). Eski Türk Mitolojisi. Ankara: Bilge Su Yayıncılık.
♦ Şenocak, E. (2015). “Halk Anlatı ve İnanışlarında Mitolojik Bir Meyve: Nar”. International Journal Of Eurasia Social Sciences, Vol: 6, Issue: 20, p. 79-104.
♦ Yeşildal, Y. Ü. (2015). “Er Töştük Anlatısının Kırgız Sahasına Ait Nesir Varyantları”. 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, vol. 4/11 2015, p.81-115.
♦ Yıldırım, S. (2012). “Kazak Türklerinin Toponomik Efsaneleri”. Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 7/1 Winter 2012, p.2101-2121, ISSN: 1308-2140,www.turkishstudies.net, Doi Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.3078, ANKARA-TURKEY.
♦ Yörükân, Y. Z. (2006). Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri Şamanizm, İstanbul: Ötüken
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.