Türk Milliyetçilerinden Bir Yıldız Daha Kaydı Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu Hakka Yürüdü
Prof Dr. Necmeddin Sefercioğlu 21 Haziran 1931 yılında Nevşehir’de bir memur ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Günümüzde Ergün, Gün, Amuca ve Sefercioğlu soyadlarını taşıyan Nevşehir’in geniş ve ileri gelen ailelerinden Sefercioğulları’na mensuptur. 1950 yılına kadar Ergün soyadını taşıyan aile 1950’de mahkeme yoluyla asıl sülâle adını kullanma yoluna gider. Babası Abdî-Bâhâ Sefercioğlu, hayatını değişik memuriyetlerde geçirmiş ve memuriyet hayatını Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teftiş Kurulu Şube Müdürü olarak tamamlamıştır. Abdî-Bâhâ Bey 20 Mart 1994 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Annesi Fatma Hanım da Nevşehirli olup buranın tanınmış ailelerinden Hacıçavuşoğulları’ndan Mehmet Çavuşoğlu’nun kızıdır. Sefercioğlu’nun ev hanımı olan annesi 21 Aralık 1994’de Ankara’da vefat etmiştir.
Sefercioğlu, lise öğrenciliği sırasında, aynı lisede öğretmen olan “bayrak şâiri” Ârif Nihat Asya’yı tanıdı. Ârif Nihat Asya, Sefercioğlu’nun sınıfına derse gelmediği için doğrudan hocası olmadı. Fakat Sefercioğlu lise ikide yatılı öğrenci olunca, adını sıkça duyduğu, hakkında anlatılanları dinlediği ve gıyabî bir yakınlık duyduğu, “okula pantolon paçaları mandalla tutturulmuş olarak bisikletle gelen, giyimine kuşamına pek dikkat etmeyen” kalender tavrı ve rind yaradılışı ile gerek kendisinin ve gerekse okulun diğer öğrencilerinin hayret dolu dikkatlerini celbeden efsane hocanın Demokrat gazetesinde “Ay” imzası ile yayınlanan çarpıcı nüktelerle dolu, iğneleyici, fıkra ve yazılarını ilgi ve hayranlıkla okuyan öğrenciler arasındadır.
Kendisinin Ağabey dediği ve yakından görüştüğü Kütüphânecilik Bölümü’nün asistanı Osman Ersoy’un davet ve tavsiyesinin de tesiri vardır. Buradaki öğrencilik yıllarında Ankara Radyosu’nun “Kitap Saati” programından dolayı gıyaben tanıdığı Cumhuriyet döneminin ünlü kütüphânecisi, Millî Kütüphâne’nin kurucusu ve Türk Kütüphânecilerinin “ağa babası” Adnan Ötüken’den başka o yıllarda bölümde ders veren yabancı uzman ve hocalardan Prof. Elmer M. Grieder, Prof. Lewis F. Stieg, Prof. Norris Mc Cellan, Prof. Dr. Carl White ve Anne E. Markley’in derslerini takip eder. Kütüphânecilik Bölümü’nde başarılı bir tahsil hayatı sürdüren Sefercioğlu, 1959’da son sınıf öğrencisi iken Nejdet Sançar Beğ’in tavsiyesi üzerine Millî Kütüphâne’de görev alarak memuriyete başlar.
1960 yılı Temmuz ayında, “Bölge Kütüphâneleri ve Nevşehir Vilâyeti’ndeki Tatbikatı Üzerine Bir Araştırma Denemesi” başlıklı mezuniyet tezi ile fakülteden pek iyi derece ile mezun olur. Sefercioğlu’nun başarılı bulunup takdir edilen mezuniyet tezi, Kütüphânecilik Bölümü mezunlarına verilen “Emily Dean Armağanı” ile taltif edilir.
Sefercioğlu, Millî Kütüphâne’de çalışmakta iken, 1962 yılının Şubat ayında açılan imtihanı kazanır ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Kütüphânecilik Bölümü’nde asistanlık görevine başlar. Akademik hayata atılan Sefercioğlu, aynı yılın Mart ayından itibaren bölümün son sınıf talebesine “Süreli Yayınlar” dersini vermekle görevlendirilir. Böylece altmış yedi yaşına kadar sürecek olan üniversite hocalığı başlamış olur.
Cemiyetçiliği
Necmeddin Sefercioğlu, sakin yaradılışına karşılık cemiyetçi bir insandır. Millî, meslekî, harsî ve mahallî saha ve zeminlerde çalışmalar yürüten derneklere üye olması ve buralarda fedakârâne görevler yüklenmesi onun şuurlu bir cemiyetçi olduğunu gösterdiği kadar ülkücü tarafını da ortaya koyar. Sefercioğlu, Türk Milliyetçiler Derneği, Remzi Oğuz Arık’ın Eserlerini Yayma ve Anıtını Yaptırma Derneği, Türk Ocakları, Türk Dil Kurumu, Türk Kütüphâneciler Derneği, Ankara Aydınlar Ocağı, Türkiye Yazarlar Birliği, İlesam, Nevşehir Kültür ve Yardımlaşma Derneği gibi derneklere üye olmuş ve bazılarının yönetim veya denetim kurullarında görev yaparken Türk Kütüphâneciler Derneği’inde dört dönem aralıksız başkanlık görevini sürdürmüştür.
Türk Milliyetçiler Derneği
Sefercioğlu, kuruluşundan itibaren Türk Milliyetçiler Derneği’nin çalışmalarına faal olarak iştirak eder. Bu derneğin yönetiminde vazife almamakla beraber, umûmî kâtip Abdullah Savaşçı ile birlikte çalışarak ona yardımcı olur. 1953 yılında siyâsî mülâhazalarla haksız yere kapatılan bu derneğin kurmuş olduğu mürettiphânede, derneğin yayın organı olan Mefkûre dergisinin dizgi ve tertip işlerine elinde kumpas olarak iştirak eder. Burada merhum Erhan Löker’den matbaa mürettipliğini ve sayfa bağlamasını öğrenir. Derneğin kapatılışından sonra, eski üyelerle bağlantının kesintiye uğramadan sürdürülmesi için 1954 Mayıs’ında çıkarılan Gurbet mecmuasının tertibi ve basımı ile bilfiil ilgilenir ve altı sayı çıkarılabilen bu derginin yönetim işlerine fiilen yardım eder.
Remzi Oğuz Arık’ın Eserlerini Yayma ve Anıtını Yaptırma Derneği
Sefercioğlu, Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık’ın, Nisan 1954’de sebebi hâlâ anlaşılamayan bir uçak kazası neticesinde şehit olması üzerine kurulan “Remzi Oğuz Arık’ın Eserlerini Yayma ve Anıtını Yaptırma Derneği”nin yönetiminde görev alır. Bu derneğin umûmî kâtibi olarak Prof. Dr. Hamdi Aktan ve Prof. Dr. Reşat Aktan başkanlıklarındaki çalışmalara katılır. Sefercioğlu’nun yönetiminde çalıştığı bu dernek merhum Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık’ın Coğrafya’dan Vatan’a ve Türk İnkılâbı ve Milliyetçiliğimiz adlı eserlerini neşretmiştir. Merhum Arık’a yaraşır bir kabir yaptırmak için ilk adım olarak kabristan idaresince belirlenen mezar yerinin değiştirilmesi işini de merhum Ali Uygur’la birlikte Sefercioğlu gerçekleştirir. Fakat kabir üzerine bir anıt mezar yapılması düşünce ve kararına, planını Y. Mimar Erdoğan Cemil Okçu tarafından çizilmesine rağmen, şartların olumsuzluğu yüzünden, uygulama imkânı bulunamamıştır.
Türk Ocakları
Necmeddin Sefercioğlu Türk Milliyetçiler Derneği’nden sonra Türk Ocakları çevresine katılır. 1956 yılında Prof. Dr. Osman Turan ve Emin Bilgiç’in davetleri üzerine, resmî memuriyetinden ayrılarak, Türk Ocağı bünyesinde memur olarak çalışmaya başlayan Sefercioğlu, fiilen Türk Ocaklarına katılmış olur. Sadettin Bilgiç ile üç yıl çalıştıktan sonra, Ocak’taki aylıklı görevinden ayrılan Sefercioğlu Ankara Türk Ocağı’nın yönetim kurullarında görev alarak Ocak’ın yöneticileri arasına girer. 1959 yılı sonunda Ankara Türk Ocağı sekreteri olan Sefercioğlu 27 Mayıs 1960 hükûmet darbesinden sonra bazı kişilerin Türk Ocağı’nda giriştikleri baskı hareketleri üzerine Ocak yönetiminden ayrılmak zorunda kalır. Bu baskı hadisesinin verdiği üzüntü ve sıkıntı yüzünden kenara çekilir ve otuz yıldan fazla bir süre ne Ocak çalışmalarıyla ne de diğer milliyetçi kuruluşların faaliyetleriyle ilgilenir.
Sefercioğlu’nun Türk Ocakları’nda tekrar faaliyetlere katılması 1990 senelerinde, dönemin Türk Ocakları Umûmî Reisi Prof. Dr. Orhan Düzgüneş’in daveti üzerine gerçekleşir. Bu dönemde Ocak’ın yayın organı olan Türk Yurdu dergisinin yayın kurulu üyesi olan Sefercioğlu, daha sonra da Ocak’ın hars heyeti üyeleri arasına girer. Sefercioğlu, 2000 yılı başından itibaren Türk Yurdu dergisinin yazı işleri müdürlüğü görevini uzun yıllar yürüttü.
Türk Kütüphâneciler Derneği
Sefercioğlu cemiyetçilik sahasında verimli, hasbî ve uzun çalışmaların en güzel ve dikkat çekici örneğini Türk Kütüphâneciler Derneği’nde verir. Bu bakımdan onun Türk Kütüphâneciler Derneği bünyesindeki faaliyetlerine göz atmak yerinde olacaktır.
Sefercioğlu, talebelik yıllarından itibaren ülkemizde kütüphânecilik mesleğinin gelişmesine yönelik faaliyetlerde hiç bir karşılık beklemeden gönüllü olarak yer almış ve hasbî olarak çalışmıştır. Bu bakımdan Türk kütüphâneciliğine çok mühim katkıları olmuştur. Üye olarak başladığı Türk Kütüphâneciler Derneği bünyesinde, değişik kurullarında yer alarak, derneğin hemen hemen her kademesinde görev yapan Sefercioğlu, bu derneğin başkanlığına kadar yükselmiş ve Türk Kütüphâneciler Derneği başkanlığını uzun yıllar deruhte etmiş bir meslek adamı ve hocadır.
Sefercioğlu, Türk Kütüphâneciler Derneği’nin yönetim kurullarında, Millî Kütüphâne’de çalışmaya başladığı 1959 yılından itibaren görev almıştır. 1964-1965 yıllarında Amerika’da bulunduğu bir yıllık devre hariç bu hizmetini fasılasız olarak sürdürmüştür. 1968-1972 ve 1978-92 yılları arasında, dörder yıllık dört dönem Türk Kütüphâneciler Derneği’nin Genel Başkanlığına seçilerek başkanlık görevini yürütmüştür[1].
O bu yıllarda, kütüphânecilik mesleğinin meseleleri üzerine eğilmiş, kütüphânecilerin özlük haklarının iyileştirilmesi, Kütüphâneler Kanunu çıkarılması, kütüphânelerde meslek eğitimi almış kişilerin istihdam edilmesi gibi hususlar üzerinde durarak, bu meselelerin çözümü yolunda gayret göstermiş, girişimlerde bulunmuş ve mücadele etmiştir.
Yazı Hayatı
Sefercioğlu aslında daha orta okuldayken bazı arkadaşları ile birlikte, sütunlarını el yazıları ile doldurdukları duvar gazeteleri hazırlamış, buralarda ilk yazma tecrübelerini edinmiştir. Adana Erkek Lisesi’nde de duvar gazetesi faaliyetleri içinde olan Sefercioğlu, burada “Işık” ve mizahî mahiyetteki “Hacı Emmi” adlı duvar gazetelerini hazırlayan topluluk arasında görev almış bazı denemelerini bu duvar gazetesinde yayınlamıştır.
Bu amatör uğraşmalar bir tarafa, Necmeddin Sefercioğlu yazmaya lise yıllarında başlamıştır. ilk yazısı Adana Erkek Lisesi öğrencisi iken liselilerin düzenlediği bir komünizmi teli‘n toplantısının heyecanı ile kaleme aldığı “Bu Vatan Türkündür” başlıklı yazıdır. Bu yıllarda hikâye yazmaya özenen Sefercioğlu, 1949’da Mersin’de Sabri Dil’in çıkardığı Ürün dergisinde iki hikâye neşretmiştir. Bunlardan biri “Karanlıkta” adını taşımaktadır. Sefercioğlu’nun daha başka hikâye denemeleri olmuşsa da bunlar yayınlanmamıştır. 1950 yıllarında varsağı türünde bir manzumesi Orkun’da ve iki manzumesi de Toprak mecmuasında yayınlanmıştır. Bunlardan “Tekmil” başlıklı manzumenin yıllar sonra askerler arasında tutulduğunu ve erlerin ceplerinde taşıdığını folklorcu Hayreddin İvgin yedek subaylığı sırasında tesbit etmiştir. Sefercioğlu sanat sahasında kendinde yeterli bir kabiliyet görmediği için edebî denemelerinde ısrar etmemiş ve bu sahayı kardeşi Mustafa Nejat Sefercioğlu’na bırakmıştır.
Necmeddin Sefercioğlu daha çok kütüphânecilik ve milliyetçilik konularında yazılar yazıp yayınlamıştır. Bu konulardaki ısrarlı tutumunun yanında kimsenin ele almadığı konuları işlemesinin bugün belli bir boşluğu doldurmuş olduğu görülmektedir.
Yazdığı Dergi ve Gazeteler: Kalem, Ürün, Demokrat Nevşehir, Mefkûre, Gurbet, Okumak, Ark, Sanat Yolu, Kütüphânecilik, Ocak, Türk Kütüphâneciler Derneği Bülteni, Türk Kütüphâneciliği, Kitaplar Âlemi, Yeni Yayınlar, Kütüphâneciliğin Sesi, Kütüphâne Haftası, Türk Yurdu, Devlet, Töre, Toprak, Türk Kültürü, Orkun, Sizin Gazete, Kamu Hizmeti, Tercüman, Gazi’nin Sesi, Orta Doğu, Türk Diplomatik, Milliyetçi Yorum. Bunlara ilâve olarak, 1977 yılında Dergâh yayınevi tarafından çıkarılmaya başlanan Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin ilk beş cildine kütüphânecilikle ilgili maddeler yazmıştır.
Radyo ve Televizyon
Türk kütüphâneciler Derneği Başkanlığı sırasında kütüphâne haftaları dolayısıyla zaman zaman radyo ve televizyonlarda konuşmalar yapan Sefercioğlu bu vadide birçok röprtaja da katılmıştır. 1996 yılında Flaş TV’de, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Sağlık Bakanı Doç. Dr. Osman Durmuş’la birlikte Üniversitelerin eğitim ve öğretim meselelerinin ele alınıp tartışıldığı, ilgiyle karşılanan bir programda görüşlerini belirtmiştir.
Sefercioğlu’na Gazi Üniversitesi’ne yaptığı hizmetler dolayısıyla, 4 Ekim 2000 tarihinde, Rektörlükçe bir plaket takdim edilmiş ve bu plaket kendisine Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk tarafından verilmiştir.
Prof. Dr. Necmeddin Sefercioğlu Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu ve İletişim Fakültesi bünyesinde iyi bir hoca, güvenilir bir dost, yol gösterici bir aksakal, hakkın ve hakikatin müdafaacısı bir seciye olarak kendini göstermiştir. Olanca yumuşaklığına, çelebi görünüşüne karşılık haksızlıklara karşı mücadelede gösterdiği celâdetle birçoklarını şaşırtmıştır.[2]
Necmettin Sefercioğlu, bu camianın canlı birkaç hafızasından biriydi. Dönemin önde gelen bütün milliyetçi şahsiyetleri O’nun yakın dostları idi. Olayları, kuruluşları çoğunun içerisinde olduğundan yakından bilirdi. Milliyetçi dernekler ve yayınlarla ilgili çok sayıda kaynak niteliğinde eserler verdi, yazılar yazdı.
50’li yılların başında Türkiye’de dalga dalga yayılan, Türk Milliyetçiler Derneği adıyla teşkilatlanıp bir yıl gibi kısa sürede 86 şubeye ulaşan, dönemin iktidarını ve muhalefetini bu hızla partileşirlerse diye endişelendiren Türkçü-milliyetçi neslin son temsilcilerinden biriydi. Genç yaşından itibaren vefatına kadar milliyetçi kuruluşlarda ve yayınlarda kendi adına hiçbir şey beklemeden tam bir ihlas ve özveriyle bir nefer gibi hizmet etti.[3]
Kıblesi düzgün, kafası berrak, yolunun doğruluğundan, haklılığından emin bir dava adamı ve gönül insanıydı. Ömrü boyunca hiç kimseyi kırmadı, çok yoğun sosyal ilişkileri ve kuruluşlardaki görevleri nedeniyle çok sayıda insanla muhatap olmuştu; ama O’ndan kimse incinmedi, oysa kendisinin incindiği çok olmuştur ama üzüldüğünü hiçbir zaman belli etmedi.
Ben kendisini daha önce yayınlamış olduğu makalelerinden ve kitaplarından tanıyordum. 2000’li yılların başında, Türk Yurdu Dergisinde yüzyüze tanışma fırsatı buldum. Yücel Hacaloğlu, Çağatay Özdemir, Ali Birinci, Ercüment Kuran, Ömer Özcan, Seyfettin Sağlam, Bahri Ata, Özbay Güven, Yağmur Tunalı, Mehmet Özgedik ve adını hatırlayamadığım birçok milliyetçi ve Türkçü ağabey ve arkadaşlarla her cumartesi Türk Yurdu Dergisinin Sezenlerdeki bürosunda buluşurduk, Necmeddin Hoca sessizce gelir, Yücel abiye topuk salami verirdi, Yücel abi kendisine çok hürmet gösterirdi. Yücel Abi, Necmeddin Hocayı çok sıkıştırırdı. “Türk Milliyetçiler Derneği” Türkçü Dergiler” adlı eserler, Yücel abinin bu sıkıştırması ve teşvikleriyle yazıldı, çok da iyi oldu. Türk Yurdu Dergisinde Türkiye ve Türk Dünyasının problemlerini konuşur ve tartışırdık. Aklıma gelmişken Necmeddin Sefercioğlu ile Ercüment Kuran hocanın bir tartışmasını burada aktarayım, masada çok hareretli bir konu tartışıyoruz. Ercüment Hoca ne diyorsa, Necmeddin Hoca evet diyor. Ercüment Hoca çok heyecanlı biraz da yüksek sesle Necmeddin hocaya çıkıştı, yahu sen her şeye evet diyorsun, benimle hiç bir şeyi tartışmıyorsun diye bağırdı. Necmeddin Hoca gene bir şey demedi, hepimiz katılarak güldük. Bu biraz da mizaç meselesi, ikisi de nur içinde yatsınlar, bir çok hareketli, çok sakin Türk Yurdu dergisinde unutamadığım hatıralardan biridir o günkü tartışmalar çok hareretli idi. Biz hepsini çok sevdik, haklarımızı helal ediyoruz. İnşallah onlarda bizlere haklarını helal etmişlerdir.
TİKA-Araştırmacı