Bayramlar, toplumların dinî veya millî açıdan önemli gördükleri özel günlerin anılması ve kutlanmasıdır. Bayram kelimesi, “bezrem/bezrâm, beyrem veya Arapça şekliyle tekrar dönmek anlamına gelen ‘iyd kökünden türetilerek, âdet halini alan sevinç ve keder veya bir araya toplanma günü anlamına gelmektedir.[1]
Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında ve TBMM’nin açılmasından sonraki günlerde kabul edilen ilk millî bayramlar ve bayram kutlamaları da “‘İyd” olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı Devleti döneminde ‘İyd-i edha Kurban bayramı, ‘İyd-i fıtır Ramazan bayramı olarak isimlendirilmiştir. Zafer kazanılan hâdiseler için yapılan şenlikler gibi önemli gün ve zaferlerin yıl dönümleri de yine “‘İyd” kelimesiyle anılmış ve ‘İyd-i ekber denilmiştir. Bayram günlerinde çocukların ve büyüklerin oynayıp eğlendikleri yerlere ‘İydgâh, bayramlar için yazılan şiirlere ‘İydiyye adı verilmiştir.[2]
Türk tarihinde, resmî olmayan ancak gerek mâtem ve gerekse sevinç günlerini anma maksadıyla, örfî anlamda kutlanan birçok bayramın Türk sosyal hayatında yer aldığı bilinmektedir. Türk toplumunun sosyal hayatında farklı bir yer işgal eden bu günler, Yuğ törenleri mahiyetinde, mâtem günlerini anma biçiminde kutlandığı gibi; Bahar bayramı, Nevruz, Koç katımı, Saya, Hıdrellez adıyla belli bir günün sevincini yâd etme olarak da anılmışlardır. Türk halkı arasında daha ziyade şenlikler ve anma günleri olarak kutlanan bayramlar, bilinen ilk Türk devleti olan Hunlardan başlayarak, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar devam etmiş, Cumhuriyet döneminde ise mahallî olarak varlığını sürdürmüşlerdir.
Osmanlı Devleti’nin, herhangi bir günü, resmî bayram günü olarak kabul edip kutlaması ise, Kânûn-i Esâsî’nin ikinci defa yürürlüğe konduğu 23 Temmuz 1908 gününü yönetimdeki kırılma günü olarak kabul edip, bu günü ilk resmî millî bayram günü olarak kabul etmiştir. “‘İyd-i Millî” adı verilen bu bayram, Türk meclisleri tarafından kabul edilen ilk resmî bayramdır.[3] Zira, Türk devlet yönetimindeki gelenek, birkaç istisna dışında, meşveret esâsına (kengeş, divan, kurultay…) dayanmakta olup, halkın, seçim yoluyla devlet yönetiminde temsil edilmesi ancak 1876 yılından sonra gerçekleşecektir.
Kânûn-i Esâsi’yle, Osmanlı yönetimine giren meclis, devletin hangi esas üzerine bina edilmiş olduğunu adetâ zinde tutabilmek için önemli görülen günleri, millî gün olarak kabul etmiş ve bu kabule resmiyet kazandırmıştır. Zamanla bazı millî günlerin kutlanmasından vazgeçilmiş, devletin yapısını simgeleyen özel günler ise günümüze kadar her yıl kutlanmaya devam edilmiştir.
Son bir asırdan beri kutlanmakta olan millî bayram günlerinin nasıl gündeme getirildiği ve hangi atmosferde tartışıldığı bu çalışma ile değerlendirilecektir.
1. ‘İyd-i Millî
İttihât Terakkî Fırkası’nın gayretleriyle 1908’de Kânûn-i Esâsî’nin yeniden yürürlüğe girmesi, Osmanlı yönetiminde “Meclis hâkimiyetine” geçişi sağlamış, devlet idaresinde tabandan tavana doğru şekillenen yönetim anlayışının tatbikine geçilmiştir.[4] Osmanlı devlet idaresinde, halkın irâdesinin meclis kanalıyla devlet yönetimine yansıması, devleti idare eden insanların seçiminde meclis irâdesinin esas alınması, Türk demokratikleşme tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir.
İkinci Meşrutiyet’in Osmanlı devlet yönetimine getirdiği bu yeni anlayışın tatbîkata konduğu günü unutmamak maksadıyla, 21 Ocak 1909’da (8 Kânûn-i sânî 1324) Ahmet Müfit Bey (İzmir mebusu) Osmanlı Beyliği’nin istiklâlini ilân ettiği 27 Ocak (14 Kânûn-i sânî 1299) gününün millî bayram günü olarak kabul edilmesi hususunda, Osmanlı Meb’ûsân Meclisi’ne bir kanûn teklifinde bulunmuştur.[5] Müfit Bey’in bu takriri 26 Ocak 1909 (13 Kânûn-i sânî 1324) günü yapılan on sekizinci oturumda görüşülmüştür. Bu kanûn teklifinin görüşüldüğü sırada II. Meşrutiyet’in ilân edildiği günün de millî bayram günü olarak kutlanması dile getirilmiştir.
Müfit Bey’in Osmanlı Meclis-i Meb’ûsân’ına sunduğu kanûn teklifinin müzâkere edildiği esnada yapılan konuşmalardan anlaşıldığına göre, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün ‘İyd-i millî (Millî bayram) olarak kabul edilmesinin İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde gündeme getirilmesi ve bu güne kadar Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün önemli bir gün olarak değerlendirilmemiş olmasının üç sebebi bulunmaktadır:
Birincisi, toprak bütünlüğünü muhâfaza etmek: Osmanlı Devleti’nin XIX. asırda zaten zayıf olan idarî gücü, XX. asırda iyice zayıflamış, bir kısım toprakları kopmuş, geride kalan toprakların birçoğunun da kopacağı açıkça görülmeğe başlanmıştır. Devlet, mevcudiyetini korumak ve iç dinamiklerini güçlendirmek için kuruluş yıl dönümünü vesîle kılarak Osmanlı teb‘asının birbirini tebrik etmesine zemin hazırlayıp, farklı milletlere mensup olan sosyal dokunun kaynaşmasını sağlamayı düşünmüştür.
İkincisi, Osmanlılık düşüncesinin fertler arasındaki kaynaştırıcı fikir olarak değerlendirilmiş olması: Bu kanaat, Osmanlı Devleti’nin etnik yapısının farklılığından kaynaklanmaktadır. Osmanlı Devleti yirminin üzerinde farklı gruptan meydana gelmekte, bu etnik kimlikler, dört beş asırdır aynı yönetim altında olmalarına rağmen yapılarını kaybetmemiş ve dünyadaki yeni fikir gelişmeleri karşısında kendilerini ayrı kimlikte değerlendirmişlerdir. Devletin birliğini korumak için bu kadar farklı kimliği bir arada tutacak olan ortak değerlere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düşünceden hareketle, millî bayram vesile kılınarak teb‘anın “Osmanlılık” fikri etrafında kenetleneceği düşünülmüştür. Bu hususta Sinop Mebusu Yusuf Kemal Bey’in, millî bayram gününün tayininde Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün seçilmesindeki sebebi “Bütün Osmanlı halkı arasında Osmanlılık esasının teyid edilmesi”[6] şeklindeki izâhı da bu görüşü doğrulamaktadır.
Üçüncü husus ise milliyetçilik fikrinin kavimler üzerindeki tesirinin anlaşılmaya başlanmasıdır: Fransız ihtilâliyle siyasî hayata giren “milliyetçilik” kavramının milletleri hangi konuma getirdiğinin bu dönemde yeni hissedilmeye başlanmasıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün millî bayram günü olarak düşünülmesindeki maksat, milliyetçilik duygularını törpülemek, farklı milletleri kavmiyet bağına göre değil de devlet yapısını esas alan bir şemsiye altında tutmaktır.
Mecliste ‘İyd-i millînin görüşüldüğü esnâda, millî bayramların o ülke halkının tamamını içine alacak günler olması gerektiği bazı mebuslarca ifade edilmiş, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün çok önemli bir gün olduğu belirtilerek, bu günün bütün teb‘ayı kucaklayacak durumda olmadığına da değinilmiştir. Bu sebeple 23 Temmuz (10 Temmuz) gününün daha geniş kitlelere hitap etmesi ve herkesi bağlayıcı özellik taşıması sebebiyle “‘İyd-i millî” olarak kabul edilmesinin daha uygun olacağı üzerinde durulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun millî bayram olması hususunda verilen kanûn teklifinin müzâkeresi sırasında, “Osmanlı Devleti’nin altı asırlık tarihinde kutlanacak pek çok önemli olayın olduğu, bu olayların her birinin millî bayram olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı” belirtilerek “Bizim için iftihar vesilesi olan 10 Temmuz (23 Temmuz) tarihinin millî bir gün telakkî edilmesi ve böylece yeni teşekkül eden milletler için belki bir hâtıra olabileceği”[7] şeklinde karşı bir görüş ileri sürülerek II. Meşrutiyet’in ilan gününün millî bayram günü olması gündeme getirilmiştir.
İstanbul mebusu Kozmidi Efendi, 23 Temmuz tarihi “Osmanlı Devleti’nin siyasî hayatında bir yenileşme tarihi olduğundan, bu tarihin yeni siyasî hayatın başlangıcı olması hasebiyle önemli olduğunu” belirterek, Osmanlı tarihi için bir günün millî bayram yapılması gerekirse, “Bursa’nın fethi, Osmanlıların Rumeli’ye geçmesi, İstanbul’un fethi gibi daha birçok önemli olayın millî bayram olarak dikkate alınması gerektiğini” vurgulamış ve “Bu durumda bütün günlerin bayram günü olarak kutlanması gibi bir uygulamanın ortaya çıkacağı”,[8] böyle bir düşüncenin ise tatbik edilemeyeceğini söylemiştir.
Millî bayram günü için, hangi önemli günün esas alınacağı Osmanlı Mebusan Meclisi’nde uzun tartışmalara sebep olmuş, millî anma günü olarak düşünülen Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihinin çok önemli olduğu vurgulanmasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin rüşte kavuştuğu gün olan 23 Temmuz gününün millî bayram olarak kutlanmasının daha isâbetli olacağına karar verilmiştir. 23 Temmuz 1908, (10 Temmuz 1324) Kânûn-i Esâsî’nin ikinci defa yürürlüğe konduğu tarihtir. Bir kanûnun yürürlüğe girdiği günün millî bayram olarak değerlendirilmesi gerekirse 24 Aralık 1876 (7 Zilhicce 1293/12 Kânûn-i evvel 1292) tarihinin esas alınması gerekirdi. Kânûn-i Esâsî’nin ilk defa yürürlüğe girdiği 24 Aralık yerine 23 Temmuz’un millî bayram olarak kabul edilmesinin sebebi ise, Kânûn-i Esâsî 23 Temmuz 1908’de Makedonya’da İttihat ve Terakki Fırkası tarafından yürürlüğe konduğu ilân edilmiş yani halkın irâdesiyle yeniden anayasaya kavuşulmuştur. Ayrıca bu düşüncenin İttihat ve Terakki Fırkası’nın Osmanlı yönetimine el koyuşunun bir göstergesi olarak değerlendirilmesi de mümkündür.
Osmanlı Meb’ûsân Meclisi’nin millî bayram gününün tespiti hususundaki müzâkereleri sonucunda iki tarih üzerinde durulmuştur. Bunlardan biri 27 Ocak Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümü, diğeri ise 23 Temmuz II. Meşrutiyet’in ilânıdır. Meb’ûsân Meclisi’nde 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1324) gününün ‘İyd-i millî olarak kabul edilmesi ağırlıklı olarak değerlendirilmiş ve 26 Ocak 1909 (13 Kânûn-i sânî 1324) tarihinde karar verilmiş ise de bu iki günden hangisinin millî bayram olması gerektiği veya her ikisinin de bayram günü olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunda kesin bir sonuca varılamaması üzerine, söz konusu kanûna son şeklin verilmesi için aynı gün Lâyıha encümenine havâle edilmiştir.[9]
Lâyıha encümeni, ‘İyd-i millî gününün Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün mü, İkinci Meşrutiyet’in ilân gününün mü? olması gerektiği hususunda bir mazbata hazırlayarak, bu mazbatayı 1 Haziran 1909 (19 Mayıs 1325) günü Meb’ûsân Meclisi Başkanlığı’na sunmuştur. Bu mazbata günümüz Türkçesiyle şöyledir:
“Millî Eğitim Bakanlığı Levâzım Dairesi Müdür Muavini Mehmet Ziya imzasıyla İzmit Milletvekili Ahmet Müfit Bey’e gönderilen 18 Ocak 1909 (5 Kânûn-i sânî 1324 tarihli) tarihli telgraf ile 26 Ocak 1299 (14 Kânûn-i sânî 699) tarihinin Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak ‘İyd-i millî kabul edilmesine dair istek 21 Ocak 1909 (8 Kânûn-i sânî 1324) tarihinde Heyet-i Umumiye kararı ile encümenimize gönderilmiş olup, bu önemli millî günün her yıl bu günde kutlanması istenmiştir.
Encümenimizce yapılan tedkikde; Osmanlı Devletinin kuruluşunun önemli millî günlerden biri olduğu muhakkaktır. Meşrutiyet esasına uygun olarak Osmanlı milletinin hakimiyetini esas alan Kânûn-i Esâsî’nin yeniden ilân ediliş gününün 23 Temmuz (10 Temmuz) günü olması sebebiyle, bu gün de tarihimiz açısından önemlidir. Gerek Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü olan 26 Ocak (14 Kânûn-i sânî) ve gerekse II. Meşrutiyet’in ilânı olan 23 Temmuz (10 Temmuz) günlerinin birbirinden ayrı millî bayram olmaları değerlendirilmiş ve önemli günlerin bayram olarak kutlanması hususunda, komisyon üyelerinin çoğunluğunun oyu sağlanamamıştır. Ancak bu iki tarihten 23 Temmuz (10 Temmuz) gününün “Millî Bayram” olarak kutlanmasının uygun olacağına karar verilmiştir. Kânûn-i Esâsî’nin mevcudiyetinin devam etmesine zemin hazırlaması ve kamuoyu temâyülünün de 23 Temmuz tarihinin bir millî bayram yönünde olması, bu kararın verilmesinde önemli rol oynamıştır. 24 Kânûn-i sânî 1324
Lâyıha Encümeni Reisi
Canik Mebusu Abdullah”[10]
Lâyıha encümeninin bu kararı ile Osmanlı Meclis-i Meb’ûsânı 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1908) gününün Millî Bayram olarak kutlanmasına 1 Haziran 1909 (19 Mayıs 1325) tarihinde karar vermiştir.[11]
Meclis-i Meb’ûsâ’nın bu kararı Sadârete sunulmuş, Sadâretten 3 Temmuz 1909 (20 Haziran 1325) tarihinde, 23 Temmuz gününün Millî Bayram günü olarak kutlanması için kanûn yapılması hususunda emir verilmiştir. Bu emirde;
“Meclis-i Meb’ûsân Riyaset-i Celilisine,
Mebde-i saadet-i Osmaniyân olan 10 Temmuz tarihinin eyyâm-ı resmiye-i millîyeden addiyle, her sene târih-i mezkûre müsâdif eyyâmda resmen icrâ-yı şehrâyîn edilmesini müş’ir olarak şûrâ-yi devlet Tanzîmât Dairesi’nden kaleme alınan mazbata ve kanûn Lâyıhası Meclis-i Mahsus-ı Vükelâca ba’de-t-tahkîk Meclis-i Umûmice taht-ı tasdîke alınmak üzere leffen savb-ı sâmilerine tesyîr kılındı.20 Haziran 1325
Sadrazam
Hüseyin Hilmi”[12]
denilerek, Osmanlı Meb’ûsân Meclisi, 5 Temmuz 1909 (22 Haziran 1325)[13] tarihli oturumda bir maddelik[14] kanûn hazırlayarak, 23 Temmuz gününün her yıl Millî Bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir.
23 Temmuz gününün ‘İyd-i millî olarak kabul edilmesi münâsebetiyle İttihât ve Terakkî Cemiyeti, din adamlarına, askerî erkâna, a’yân üyelerine ve her vilâyetin milletvekillerinden bir kişi olmak üzere Meclis-i Meb’ûsân’dan gelecek kişilere, Yıldız’da bir yemek vermiştir.[15]
Meşrutiyet’in yeniden ilânı münâsebetiyle gerek padişahı ve gerekse Meclis-i Meb’ûsân mensuplarını tebrik etmek üzere bir Macar heyetinin İstanbul’a geleceği,[16] bu hususta gereken ihtimâmın gösterilmesi hususunun mecliste konuşulduğu ayrıca Meşrutiyet’in ilânının yıl dönümü münâsebetiyle Mısır’da şenlikler yapıldığı ve bu şenlik komitesinin Sadârete tebrik gönderdiği, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın 25 Temmuz 1909 (12 Temmuz 1325) tarihinde[17] Meclise sunduğu tezkireden anlaşılmaktadır.
‘İyd-i millî, Osmanlı Devleti dâhilinde de büyük yankı uyandırmıştır. Halkın, II. Meşrutiyet’in ilânının bir bayram günü olarak kabul edilmesini memnuniyetle karşılamış ve bu memnuniyetini tebrikler ile dile getirmiştir. Bu tebriklerden bir kaçı şöyledir:
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Umumisi’nin,
“‘İyd-i Millî-i Osmanî’nin devre-i hulûlü münâsebetiyle vükela-yi muhtereme-i milleti tebrike musara‘at eyleriz.”[18]
Londra’da bulunan Hey’et-i Meb’ûsân namına Mehmet Talat Paşa ise gönderdiği tebrikte,
“Meclis-i Meb’ûsân Riyâseti Celilisine,
Bütün Osmanlıların bugünkü sürûruna iştirak ile ‘İyd-i Millîmizden dolayı cümlenizi tebrik ederiz.”[19]
Mekke Emiri Hüseyin[20] de ‘İyd-i millîyi kutlamış ve gönderdiği tebrikte,
“Meclis-i Meb’ûsân Riyâseti Celilisine,
Âlem-i İslâm’ın sakf-ı nebî saidesi demek olan 10 Temmuza müsâdif ‘İyd-i Millimiz münâsebetiyle ta‘ali-i şanı hilâfet ve millet duasının tekrar tilâvet edildiği ma‘a-t-tebrik ma‘ruzdur.”[21] demiştir.
Bu şekildeki birçok kutlama mesajlarından anlaşıldığına göre, meşrutiyetin yeniden ilân edilmesi, gerek Osmanlı devleti içinde ve gerekse Osmanlı devleti sınırları dışında bulunan ülkeleri yakından ilgilendirmiş, memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
II. Meşrutiyet’in ilânının millî bir bayram olarak kabul edilmesi, Millî mücâdele yıllarının hem hazırlık hem de fiilî döneminde devam etmiştir. Erzurum Kongresi’nin 10 Temmuz’da yapılması önceden (Amasya Genelgesi) tespit edildiği hâlde 23 Temmuz gününe ertelenmiş olmasının sebeplerinden biri, kongreye katılacak olan delegelerin Erzurum’a gelmesi için zaman tanınması, diğeri ise 23 Temmuz’un millî bayram günü olması hasebiyle, Anadolu’dan başlatılacak olan mücâdelenin böyle millî bir güne tesadüf ettirilmek istenmesi, hürriyet bayramı ile Anadolu türklüğünün hürriyet mücadelesinin aynı güne getirilmek istenmesidir.
Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra, 23 Temmuz gününün her yıl dönümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne muhtelif kuruluşlar, teşkilatlar ve valiliklerden tebrik telgrafları gönderilmeğe devam edilmiş, Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş mahiyetinin de adetâ Meşrutiyetin ilân edilişindeki asıl gayeye sahip ve bu emelleri yaşatıcı bir meclis olduğu kanaati hâsıl olmuştur. Bu tebrik telgraflarından birinde:
“‘İyd-i millî yevm-i mübeccelinin 13. sene-i devriyesini idrakimizi vatanın mukaddeme-i ikbâl ve saadeti telakkî ederek kemâl-i hürmetle takdimi tebrikâta müsara’at ve bu hisle Büyük Millet Meclisi’nin icmâli maksadı olan Devlet-i Osmaniye’nin nüfuz ve şevketinin payidâr ve mazhar-ı muvaffakiyet olması de’avatını tezkâr eylerim. 24 Temmuz 1336,
Bitlis Valisi Hüsnü”[22]
denilerek, II. Meşrutiyet’in ilân edilişindeki âmillerden olan halkın egemenliği, hukuk devletine kavuşmanın sevinci, demokratik bir esasın hâkim kılınması gibi esasların Büyük Millet Meclisi ile devam ettirileceği fikri hâkim kılınmaya çalışılmıştır.
‘İyd-i Millî’nin, devlet erkânınca millî bir bayram olarak kutlanması 1925 yılına kadar devam etmiş, ancak halk bu geleneği 1935 yılına kadar sürdürmüştür. ‘İyd-i Millî’nin, resmî statüsü ise 1935 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. 27 Mayıs 1935 tarih ve 2739 sayılı kanûnun 4. maddesi gereğince resmî bayram olmaktan çıkarılmıştır.[23]
Osmanlı Meclîs-i Meb’ûsânı’nda Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümü resmî bayram günü olarak kabul edilmemesine rağmen, gerek halk arasında ve gerekse resmî birçok kurum ve kuruluş tarafından bu günün yıl dönümlerinde şenlikler, tebrikleşmeler şeklindeki anmalar Cumhuriyet Bayramı’nın kabulüne kadar devam etmiştir.[24]
Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününü anan illerden biri de Samsun’dur. 30 Aralık 1921 (30 Kânûn-i evvel 1337) günü Samsunlular, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümü[25] münâsebetiyle merâsim yapmış, merâsimi tertip eden heyet, Samsun’da bulunan İstiklâl Mahkemesi üyelerini ziyaret etmiş ve TBMM’ne iyi temennilerde bulunduklarını bildirerek, bu temennilerinin mahkeme üyelerince yetkililere bildirilmesini istemişlerdir. Ayrıca İnas Sultanisi öğrencilerinin işledikleri bir örtüyü, TBMM namına “Samsun irfân ordusunun hediyesi” olarak İstiklâl Mahkemesi üyelerine vermişlerdir.[26]
Doğu cephesi Komutanı Kâzım Karabekir ise 18 Ocak 1920 (18.12.1336) tarihinde BMM’ne gönderdiği tebrikte “İstiklâl-i Osmâni’nin 640’ncı sene-i devriyesine müsâdif 19. XII. 1336 günü bi’l- cümle memurîn-i mülkiye ve askeriyeyi huzuriyle parlak bir surette tes’it olunmuş vatan ve milletimizin reha ve i‘tilâsına dualar edilmiştir. İş bu yevm-i mesûd idrâk vesilesiyle vatanımızın karîben gaye-i halâsına na‘iliyet temennisine terdîfen arz-ı tebrîkât eylerim”[27] demiştir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün yıl dönümleriyle ilgili kutlama ve tebriklerin tamamının TBMM’ye ithâf edilerek yapılmış olması oldukça anlamlıdır. Zira, bu tarihlerde en azından İtilâf Devletleri nezdinde Osmanlı hükümeti henüz resmiyetini muhâfaza etmektedir. Bu durum, TBMM’nin ülke kaderi üzerinde ne kadar etkili olduğunun ve Türk milletini temsil etme gücünü taşıdığının bir göstergesidir. Diğer bir husus ise, tebrik gönderen kişi ve kuruluşların, Osmanlı Devleti’nin mirasçısı durumundaki Osmanlı hânedanına mensup kişilerin başında bulunduğu Osmanlı hükümeti yerine, TBMM’ni kabul etmiş olmalarıdır. Bu husus; Türk milletinin, kaderini Osmanlı hanedanında değil, TBMM’nde görmelerinden kaynaklanmış olması oldukça önemlidir.
2. 23 Nisan Millî Bayramı
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci çalışma yılının ilk toplantısı ve 24. oturumu Meclis Başkan Vekili Hasan Fehmi Bey başkanlığında açılmış (23.4.1921), bu toplantının 3. celsesinde yalnızca, 23 Nisan 1920 gününün ‘İyd-i millî (Millî bayram) olarak kutlanması hususunda Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey ve arkadaşlarının verdiği kanûn teklifinin görüşüleceği mebuslara duyurulmuştur.
“Kânûn teklifi,
Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yevm-i küşâdı olan 23 Nisan âyad-ı millîyedendir (Millî bayramdır).
Madde 2. Tarih-i kabûlünden muteber olan iş bu kanûnun icrasına Büyük Millet Meclisi memurdur.”[28]
İçel Milletvekili Şevki Bey de aynı mahiyette bir kanûn teklifinde bulunmuş, her iki kanûn teklifi de 23 Nisan 1921 günü yapılan Meclis gündeminde görüşülmüştür.
TBMM’nin açıldığı günün millî bayram günü olarak kutlanması için verilen iki kanûn teklifi hakkında söz alan milletvekillerinden Konya Milletvekili Vehbi Bey özetle, “Millî gayemizin ortaya konduğu bu ilk gün, gerçekten milletimiz için ulvî bir gündür. Fakat bu bayramlar milletin kalbinden doğar, dışarıda gösteri yapılarak bayram olmaz. Dışarıda gösteri yaparak milletin manevî kuvvetini tasdik etmeğe, takviye etmeğe çalışmak geçici işler ile uğraşmaktır. Milleti itikat noktasında yükseltmek istiyorsak, itikat noktasından yukarı kaldırmak çarelerine bakalım. Her ferdin kalbinde bu bir bayramdır, böyle kanûna ihtiyaç yoktur.”[29] diyerek teklif edilen kanûnun aleyhinde konuşmuştur.
Kırşehir Milletvekili Yahya Galip Bey, Vehbi Bey’in sözlerine karşı çıkarak, “(…) Eğer sizin fikrinizi bu millet taşımış olsaydı, bu meclis toplanmazdı. Bu öyle bir ‘İyd-i millî ki, bunun üzerinde hiç bir bayram tasavvur edilmez. (…) Bu gün yüce meclis toplanmıştır, millet huzur ve saadet beratını bu gün almıştır. Bu inşallah ebediyyen devam edecek. İzmir, Bursa’yı da alacağız, onun için de bir gün yapacağız, bunun ne zararı vardır. Evet, millet bu gün mesuttur. Bayram yapsanız da mesuttur, yapmasanız da. Fakat yapılırsa, bu gün semadaki melekler bile saygı gösteriyor, siz niçin göstermiyorsunuz. Sizi buraya gönderenler İngilizlerdir, siz buraya kendiliğinizden gelmediniz. (…) Vehbi Efendi buraya İngilizlerin özel olarak tahsîs ettiği tren ile gelmiştir. (…) Ne zaman böyle millî bir bayram olur, bunun içine hemen İslâm ahlâkını sokarlar. İslâm ahlâkının tecellî etmesini biz de temennî ediyoruz. Bu hususta noksan olan bir şey var ise, şeriatın gösterdiği şekilde bunlar da yerine getirilsin (,..)”[30] şeklinde cevap vermiştir.
Osmanlı Meclis-i Meb’ûsânı’ndan olup, Anadolu’ya geçen ve TBMM’inde yer alan milletvekillerinden Mahmut Celâl Bey de 23 Nisan’ın millî bayram olarak kutlanması yönünde söz alarak, “(…) Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra, milletin hayatına, namusuna, milletin mukaddesâtına tecâvüz edilmiş ve Müslüman âlemi bu tecâvüz ile esir edilmek istenmiştir. Anadolu’da ortaya çıkan bir kuvvet; bütün İslâm âleminin lideri olan Anadolu’nun hakkı olan istiklâlini kazanacaktır, esâret mukarrer değildir demiştir. Bu kuvvet, İstanbul’da benim de üye olduğum meclisin toplanmasını sağlamış ancak İngiliz sansürü sebebiyle Mecliste İslâm âleminin hukukunu savunma, halkın şikâyetlerini dile getirme imkanı bulunamamıştır. (…) Payitaht düşmanlar tarafından esir edilmek istendi. 16 Mart günü bütün caddelerde İhtilâf Devletlerinin askerleri gösteri yapmaya başladı, toplar câmilere doğru çevrildi, tayyareler gökyüzünde etrafı kolaçan etmekteydi. Memleketin bu hâlini gören vatansever insanlar ağlarken, düşmanlarımız sevinmekteydi. İnsanımızın bir kısmı istikbâlden ümidini kesmek üzereydi. Fakat bir kısmının kalbindeki ümit ateşi bütün İslâm âleminin kurtulacağı ve ile-l-ebed mesut olacağı temenniyatı ile parlıyordu. Bu ümit ile kalplerini birleştirenler bütün âleme haykırarak; Biz esâreti kati surette reddediyoruz, müstakil olarak yaşadık ve yaşayacağız, bu bizim hakkımızdır, dediler. Bu gün onun için büyük bir gündür ve lâyık olduğu değer verilmelidir.”[31] diyerek, TBMM’nin hangi şartlar altında kurulduğunu, TBMM’nin, ölüme mahkum edilmek istenen bir milletin nasıl ümit ışığı olduğunu vurgulayıp, bu günün önemi üzerinde durmuştur.
Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey, 23 Nisan’ın diğer günler ile olan farkına değinerek müzakereye devam edip özetle, “(…) 23 Nisan’dan önce millet başsızdı. İstanbul hükümeti, milleti kurtarmak için öne atılan kimseleri vatan haini ilân ediyordu. Bu vatanperverlere mevkî kapmak için ortaya atılmış birtakım insanlar olduğu gözüyle bakılıyordu. Millet, resmen tanınmış bir hükümete sahip değildi. Herkes, bu işin ne olacağı hakkında kendi kendine düşünüyor, kimin bu milleti kurtaracağını bekliyordu. Halk, 23 Nisan’da kendi milletvekillerini gönderdi. O milletvekilleri burada toplanarak halkın hissiyâtına tercümân oldular. Millet hakkında hiçbir zaman söz söylemeyen bu insanlar 23 Nisan’da ilk sözünü söyledi ve millî davaya atıldı. Bütün İslâm âleminin dikkati bu meclise ve bu anavatana çevrildi. Bu meclis, yalnız Türklerin, yalnız Anadolu’nun değil bütün İslâm âleminin hayatını, istikbâlini kurtaracak bir milletin temellerini 23 Nisan’da attı. (…) Biz bu günü millî gün kabul etmekle bu şerefi kendimize hasretmiyoruz, bunu yapan millettir. Biz vekâlet vazifemizi yapmak suretiyle müvekkillerimizin huzuruna çıkıp mahcup olmazsak, bizim için iftihar olunacak husus bu olacaktır. Bu günü millî bir gün yapma ve millî gün olarak kabul etme şerefi millete aittir (…)”[32] demiştir.
Kırşehir Milletvekili Müfid Efendi ise yaptığı konuşmada özetle, “(…) İki gün evvel Afgan Elçisi Sultan Ahmet Han’ı karşılamak için gitmiştim. O zat demişti ki, elli yedi gündür 23 Nisan’a yetişmek için yoldayım. Beni Cenâb-ı hakk muvaffak eylediğinden dolayı mesudum. Afgan Müslümanları da bu durumdan memnundur. Bu millet de pâyidar olacaktır. İşte ‘İyd-i millîyi Müslüman olanların kabulü bu. Bu günü her bayramdan daha muhterem olarak kabul etmeliyiz.”[33]
Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey ise, “(…) Bu kubbe altında millî bir mesele olduğunda herkes onu kabul etmekten geri durmadı. Aynı ümitle koca tarihi ihyâ etme ve yaşatma şerefini üzerine alan meclisimiz bu günü elbette önemseyecektir. Millî gayenin hududu yoktur. Her kim, millî gayeyi sınırlamış ise o kişinin ilmi, gayet noksandır (,..).”[34] şeklindeki sözleriyle meclisteki müzâkereler tamamlanmış ve 23 Nisan’ın Millî Bayram olarak kabul edilmesine dair kanûnun görüşülmesine geçilmiştir.
23 Nisan’ın Millî Bayram Addine Dair Kanûn
Madde 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yevm-i küşâdı olan 23 Nisan âyad-ı millîyedendir.
Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey, “âyad” kelimesi yerine “bayram” kelimesini koyarak Türkçe yapalım demesi üzerine, bu teklif kabul edilmiş “Millî Bayram” olarak düzeltilmiştir.
Madde 2- Tarih-i kabulünden itibaren muteber olup, iş bu kanûnun icrasına Büyük Millet Meclisi memurdur.[35]
TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920 gününün Millî Bayram günü olarak kutlanmasına 23 Nisan 1921 günü karar verilmiştir.[36]
Bu bayram 1929 tarihine kadar millî bayram olarak anılmış, 23 Nisan 1929’da 1925 tarihli 628 numaralı kanûna ek bir hüküm getirilerek “Çocuk Bayramı” olarak değiştirilmiş, 27 Mayıs 1935 yılına kadar bu isimle anılmış, bu tarihteki yeni düzenleme ile “Ulusal Egemenlik Bayramı”[37] ismiyle kutlanmaya devam edilmiş, resmî bayramlarda yapılan 1981 yılındaki yeni düzenleme ile de “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”[38] adı verilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, TBMM’nin ikinci yıl dönümünde (23 Nisan 1922) Yenigün gazetesi muhabirine demeç verirken, 23 Nisan gününün önemini “23 Nisan Türkiye millî tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir cihan-ı husûmete karşı kıyam eden Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni vücuda getirmek hususunda gösterdiği harikayı ifade eder”[39] şeklinde ifade etmiştir.
Türk Radyo Televizyon Kurumu Ulusal Egemenlik Bayramı’nı 1979 yılında, “Dünya Çocukları Günü” olarak kabul etmiştir. Aynı yıl UNESCO’nun bu günü “Çocuk Yılı” olarak kabul etmesiyle çocuk şenlikleri milletlerarası bir boyut kazanmıştır.
3. Hâkimiyet Bayramı
Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla, Türk Milleti’nin idarî anlayışına yeni bir boyut kazandırılmış, ümmet toplumu olma anlayışından, millet olma şuurunun kazandırıldığı bir anlayışa geçişin ilk adımı atılmıştır. Ümmet toplumunun simgesi durumunda bulunan Padişahlığın 1 Kasım 1922 günü kaldırılmasıyla millî irâdenin hâkim kılınmasının önündeki engel de ortadan kaldırılmıştır. Türk insanının, millet olma, millî hâkimiyeti kendi irâdesine alma şeklinde değerlendirdiği bu günü unutmamak için millî bayram günü olarak kutlanması hususu gündeme getirilmiştir. Konuyla ilgili olarak, Sivas Mebusu Hüseyin Rauf Bey ve Burdur Mebusu İsmail Subhi Bey bir kanûn teklifinde bulunmuşlardır.
“Riyaset-i Celiliye,
Meclis-i âlice İstanbul’daki hükümet-i şahsiyenin tarihe intikali ile hakk-ı hâkimiyetin uhde-i millette istikrarını müemmen ve müeyyet kararın verildiği 1 Teşrîn-i sânî 1338 (1 Kasım 1922) günü akşamı mesut bir tesâdüf olarak Resûl-ü Ekremimizin Leyle-i Vilâdetleri olan 12 Rebi’ül evvel gecesine de müsâdif olduğundan Leyle-i mezkûre ile ferdâsının Vilâdet kandili ile beraber aynı zamanda millî bayram olarak kabulü için âtideki teklifin kesb-i kanûniyet eylemesini arz ve teklif eylerim. 12 Rebi’ül evvel (1342) (23 Ekim 1923)
Sivas Mebusu
Hüseyin Rauf”[40]
Rauf Bey’in bu kanûn teklifinde özetle, Hz. Muhammed’in doğum yıl dönümüne (Mevlîd-i Nebevî) tesâdüf eden 12 Rebî’ül-evvel gününde şahsî saltanatın kaldırılması ile millet emrine verilen hukukî saltanatın istikrarını ve millî hakimiyetin ortaya çıkarılmasını kesin olarak tespit eden bu kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabul edildiği 1 Kasım gününün gecesi ile 2 Kasım gününün Hâkimiyet Bayramı olarak kabul edilmesini istemiştir.[41]
Ayrıca, eski Sivas Milletvekili Rauf Bey’den bir gün sonra (24 Ekim 1923) Burdur Mebusu İsmail Subhi bey de Millî Saltanat Bayramı adı altında bir kanûn teklifinde bulunmuştur. Bu kanûn teklifi aynen şöyledir.
1 Kasım 1922 (12 Rebi’ül-evvel) Gecesiyle (2 Ekim) Gününün Millî Bayram Addine Dair Kanûn
“1- Teşkilât-ı Esâsiye Kânûnu’yla mevzu olduğu veçhiyle Türkiye halkının hukuk-ı hakimiyeti ve hükümrânisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şahsiyet-i maneviyesinde gayr-ı kâbil-i tecezzi ve terk ve ferağ olmak üzere temessül ettiğini ve Misâk-ı Millî hudutları dâhilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nden başka şekl-i hükümet tanımadığını ve Hilâfetin Âl’i Osman’a ait olup, Halifenin Büyük Millet Meclisi tarafından intihâp kılınacağını ve Türkiye devletinin makâm-ı Hilâfetin istinatgâhı olduğunu mübeyyin beyannâmenin kabul ve neşr ve ilânına müsâdif 2 Teşrîn-i sânî 1338 gece ve günü Millî Saltanat Bayramıdır.
2- İş bu kanûn 2 Teşrîn-i sânî 1338 tarihinden mer’idir.
3- İş bu kanûn Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur.”[42]
Lâyıha Encümeni, İsmail Subhi ve Rauf Bey’in 1 Kasım 1922 gününün “Hâkimiyet Bayramı” olarak kutlanması yönünde verdiği kanûn teklifini inceleyerek 24 Ekim 1923 günü meclise sunmuş[43] ve Lâyıha Encümeni’nden gelen şekliyle mecliste aynen kabul edilmiştir.[44]
Hâkimiyet Bayramı, 1935 yılına kadar kutlanmış, 27 Mayıs 1935 tarihinde çıkarılan 2739 sayılı kanûnun 4. maddesi gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.[45]
Hâkimiyet Bayramı’nın en önemli tarafı, kanûn teklifinden de anlaşıldığı üzere, Saltanat yönetimi yerine “Millî Saltanat ” yani “Millî Hâkimiyet” kavramının hâkim kılınmak istenmesi ve bu arzunun bir bayrama dönüştürülmesidir.
4. 29 Ekim Millî Bayramı
Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Ekim 1923 gününün millî bayram günü olarak kutlanması için 19 Nisan 1925 günü Başbakan Ali Fethi ve diğer bakanlar tarafından TBMM’ne bir mazbata verilmiş,[46] Kanûn Lâyıhası ve Kânûn-i Esâsî Encümeni Mazbatası aynı gün yapılan meclisin 106. toplantısında ele alınmıştır. Mazbata aynen şöyledir:
Büyük Millet Meclisi Riyaset-i Celilisine,
Cumhuriyetin ilânına müsâdif 29 Teşrîn-i evvel gününün Milî Bayram addi hakkında Hariciye Vekâleti Celilisince tanzîm edilen ve İcra Vekilleri Heyeti’nin 8. 2. 1341 (1925) tarihli içtimaında lede-t- tezekkür Meclis-i Âl’i’ye arzı takarrür eden Lâyıha-i kanûniye ve esbâb-ı mucibe mazbatası leffen takdim kılınmıştır. İktizasını ifâ ve neticesinin imbasına müsaade buyurulmasını rica eylerim efendim.
Başvekil
Ali Fethi”[47]
Ali Fethi Bey’in Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Ekim gününün Millî Bayram günü olarak kutlanması hakkında verdiği kanûn teklifini Lâyıha Encümeni görüşerek kararını 8 Şubat 1925 tarihli raporuyla meclise sunmuştur. Bu raporda özetle;
“Her millet, kendi tarihindeki önemli günlerden birini millî bayram olarak kabul etmiştir. Millî bayram olarak kabul edilen o günde, gerek ülke içinde ve gerekse ülke dışında millî merasimler yapılmaktadır. Fransa, 14 Temmuz gününü kendine millî bayram kabul ederken, aynı şekilde Amerika da 24 Temmuz’da millî bayramını kutlamaktadır. Ancak, bu günlerde millî bir merâsim yapılmayıp, resmî daire veya okullar birkaç gün tatil edilmekte ve tebrikleşmeler yapılmaktadır. Bu duruma göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin de belli bir günü milletlerarası seviyede kutlamalara mazhar olacak şekilde millî bayram günü olarak kabul etmesi gerekmektedir. Bu bayram gününün 29 Ekim veya 23 Nisan günlerinden birinin olmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir. 23 Nisan, Türkiye İnkılâp tarihinde bir merhâle ifâde eder. Ancak, 29 Ekim, bu inkılâbın tamamlandığı bir tarih olduğundan, resmî mühürlerde yer alacak olan tarihin de 29 Ekim olmasının daha uygun olacağı bir hakikatttir.
Encümenimiz, Cumhuriyetin ve milletin millî bayram gününün 29 Ekim günü olmasına ve yalnız bu günün gerek içte ve gerekse dışarıda devlet ve hükümet adına millî merâsim yapılarak kutlanmasına karar vermiş olup, öteden beri halkın kutlamakta olduğu 23 Nisan, saltanatın kaldırılması gibi günlerde yalnızca öngörülen tatillerin yapılmasını ve bu hususun teferruatıyla ilgili dört maddelik bir kanûn Lâyıhasının hazırlandığını, bu kanûna aykırı olan diğer günlerin ise yürürlükten kaldırıldığını (,..)”[48] belirtmiştir.
Millî Bayram Merâsiminin Yapılacağı Gün Hakkında Lâyıha-i Kanûniye
Madde 1- Türkiye dâhil ve haricinde, devlet nâmına yapılacak millî bayram merasimi Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Teşrîn-i evvel günü icrâ edilir.
Madde 2- Neşri tarihinden itibaren muteber olan iş bu kanûnun ahkâmını icraya Heyet-i Vekile memurdur.[49]
Lâyıha Encümeni’nin 18 Nisan tarihinde yaptığı görüşmede, 29 Ekim gününün millî bayram günü olmasını benimsedikten sonra, daha önce meclis tarafından millî bayram olarak kabul edilen günlerin ise, ikinci bir maddede zikredilmesinin uygun olacağı düşünülmüş ve “İş bu millî bayram merâsiminin icra şekli ile diğer bayramlarda icra olunacak merasim şekli, İcra Vekilleri Heyeti’nce tespit edilir”[50] maddesi ilâve edilmiştir.
Bu görüşmelerden sonra 29 Ekim 1923 gününün gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında her yıl Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin millî bayramı olarak kutlanmasına 19 Nisan 1925 tarihinde karar verilmiştir.[51]
Bu tarihe kadar TBMM’ce kabul edilen diğer üç millî bayramın ülke içinde kutlanması öngörülürken, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Türk milletini milletlerarası statüde temsil edecek olan tek millî bayram olma özelliği taşıması ve Türk hâkimiyetinin, Türk bağımsızlığının timsâli olması bakımından müstesnâ bir yere sahiptir.
Diğer millî bayramlar gibi 29 Ekim Millî Bayramı da 19 Nisan 1935 tarihinde yapılan yeni düzenlemenin I. maddesine göre yeniden ele alınmış, 28 Ekim öğleden sonra başlamak üzere 29-30 Ekim günlerini de içine alacak şekilde iki buçuk gün kutlanmasına karar verilmiştir.[52]
5. Zafer Bayramı
Millî Mücâdele’nin fiilî safhasında önemli bir yer teşkil eden 30 Ağustos 1922 gününün Zafer Bayramı olarak kutlanması için Meclis Başkanlığı’na verilen kanûn teklifi, 1 Nisan 1926 günü Meclis’te müzâkere edilmiştir. Müzâkereler sonunda kararlaştırılan hususlar Başbakanlıkça bir kanûn hükmü hâline getirilerek 1/839 numaralı kanûn Lâyıhası ve buna bağlı olarak hazırlanan Encümen mazbatası ile birlikte 6 Şubat 1926 tarihinde Meclise sunulmuştur. Kanûn teklifi ve mazbata şöyledir:
Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet
3 Şubat 1926
Kalem-i Mahsus Müdüriyeti. 6/352
Büyük Millet Meclisi Riyâsetine,
Zafer Bayramı hakkında Müdafaa-i Millîye Vekâletince tanzîm edilen ve İcra Vekilleri Heyeti’nin 27 Kânûn-i sânî 1926 tarihli içtimaında tezekkür ve Meclisi Âl‘i’ye arzı tasvip olunan kanûn Lâyıhasiyle esbâb-ı mucibe mazbatasının musaddak sureti takdîm olunmuştur.
Muktezâsının ifâsına ve neticesinin işârına müsaade buyurulmasını rica ederim.
Başvekil
İsmet
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti’nin hakiki temelinin kurulduğu 30 Ağustos 1338 tarihindeki Başkumandan Muhârebesi’nin her yıl dönümünü tespit etmek vatanî bir vazife telakkî edilmekte olduğundan rapten takdim olunan kanûn Lâyıhasının kabul ve tasdiki ordu için mühim bir varlık telakkî edilmektedir.
Kânûn-i Esâsî Encümeni Mazbatası:
Riyâset-i Celîliye,
Zafer Bayramı hakkındaki Başvekâlet-i Celîlinin 3 Mart 1926 tarih ve 6/352 numaralı kanûn Lâyıhası ile esbâb-ı mûcibe mazbatası tedkîk ve müzâkere olundu. Mezkûr teklif encümenimizce de vârit görüldüğü cihetle müsta’celen müzâkeresini arz ve teklif eyleriz.
Kânûn-u Esâsî Encümeni Reisi Namına
Konya, Refik Mazbata Muharriri
Antalya, Rasih
Zafer Bayramı Kanûnu
Madde 1- İstiklâl muhârebâtında kesin zafer kazanan 30 Ağustos Başkumandan Muhârebesi günü, Cumhuriyet, Ordu ve Donanması’nın Zafer Bayramı’dır.
Madde 2- Her yıl dönümünde bu bayram günü Deniz, Kara kuvvetleri ve Hava kuvvetleri tarafından kutlanır ve Müdafaa-i Millîye Vekâleti’nin tanzîm edeceği programa göre Dumlupınar’da ayrıca askerî merâsim yapılır ve bu gün askerî kurumlar tatil edilir.
Madde 3- Bu kanûn, neşri tarihinden geçerlidir.
7 Kânûn-i sânî (Ocak) 1926[53]
Zafer Bayramı ile ilgili kanûn teklifinin yalnızca askerî kurumlar tarafından kutlanmasına itiraz eden Van Milletvekili Hakkı Bey, “Bu bayramın ayrıca bütün resmî daireler ve okullar tarafından da kutlanması gerektiği” hususunda kanûna ilâve hüküm konulmasını istemiştir.[54] Hakkı Bey’in bu teklifi diğer milletvekilleri tarafından da kabul görerek, kanûnun 2. maddesine bu hüküm ilâve edilmiştir.
30 Ağustos 1922 zaferinin her yıl dönümünün millî bir bayram olarak kutlanması ile ilgili kanûn 1 Nisan 1926 gün ve 795 numaralı kanûn ile kabul edilmiştir.[55]
Resmî bayram günleriyle ilgili 1935 yılında yapılan düzenlemeyle Zafer Bayramı’nın da Millî Müdafaa Vekilliği tarafından hazırlanacak olan programa göre düzenlenmesine karar verilmiştir.[56]
TBMM kurulduktan sonra değişik gün ve tarihlerde kabul edilen millî bayramların bir kanûn çatısı altında toplanmasının uygun olacağı düşünülerek, 27 Mayıs 1935 tarihinde yeni bir düzenleme yapılmış ve bu düzenlemeye göre;
Millî Bayramın yalnız Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Ekim günü olmasına, bayramın 28 Ekim günü öğleden sonra başlayıp, 29 ve 30 Ekim günlerinde kutlanmasına karar verilmiştir.
Genel tatil günleri olarak ise, Ulusal Egemenlik Bayramı’nın 22 Nisan öğleden sonra başlayıp 23 Nisan günlerinde; Bahar Bayramı’nın Mayıs ayının 1. günü; Yılbaşı gününün, Aralık ayının 31. günü öğleden sonra ve 1 Ocak günü tatil olmasına karar verilmiştir.[57] Dinî bayram olarak da Şeker Bayramı’nda üç, Kurban Bayramı’nda dört gün tatil yapılması kararlaştırılmıştır.
Resmî Bayram günlerini yeniden düzenleyen 1935 tarihli 2739 sayılı kanûna 20 Haziran 1938 tarihinde 3466 sayılı kanûn ile ek bir hüküm getirilerek, 19 Mayıs 1919 gününün de Gençlik ve Spor Bayramı olmasına karar verilmiştir.[58]
Ayrıca haftada bir günün tatil edilmesi meselesi önceden beri düşünülmüş ve 1920’de yalnızca demiryolu işçileri için yirmi dört saatten az olmamak üzere uygulanmasına karar verilmiştir. Ancak bu uygulamadaki aksaklıkların ortaya çıkması üzerine 2. 1. 1924 tarih ve 394 sayılı kanûn ile hafta sonu tatilinin Cuma günleri olması hükme bağlanmış,[59] 1935 yılında yapılan kanûn düzenlemesi ile de Hafta sonu tatilinin Cumartesi günü saat 13oo’den başlayıp Pazar gününü de içine alacak şekilde yapılmasına karar verilmiştir.[60]
Resmî bayramlar ile ilgili en son düzenleme 17 Mart 1981 tarih 2429 nolu kanûn ile yapılmış, bu kanûn ile resmî bayramlar Cumhuriyet Bayramı, Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Zafer Bayramı olarak sınırlandırılmıştır.[61] Bayramların kutlama programlarıyla ilgili olarak 1983 ve müteakip dönemlerde bazı yeni düzenlemeler de getirilmiştir.
Sonuç
Millî mücadele Dönemi’nde temelleri atılmış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir asra yakın geçmişindeki millî bayramlar şunlardır:
- Meşrutiyet’in ilân edildiği günün bayram olarak kutlandığı “‘İyd-i Millî”, 1 Haziran 19O9’da millî bayram olarak kutlanmasına karar verilmiş ve 1935’de yürürlükten kaldırılmıştır.
- Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı günün bayram olarak kutlandığı “Millî Bayram”, 23 Nisan 1921’de millî bayram olarak kutlanmasına karar verilmiş, 23 Nisan 1929’da “Çocuk Bayramı”, 27 Mayıs 1935’de “Ulusal Egemenlik Bayramı”, 17 Mart 1981’de “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” adını almış ve hâlen bu isimle kutlanmaktadır.
- Saltanatın kaldırıldığı günün bayram olarak kutlandığı “Millî Saltanat Bayramı” (Hâkimiyet Bayramı), 24 Ekim 1923 tarihinde millî bayram olarak kutlanmasına karar verilmiş ve 1935’de yürürlükten kaldırılmıştır.
- Cumhuriyetin ilân edildiği günün bayram olarak kutlandığı “Cumhuriyet Bayramı”, 19 Nisan 1925 tarihinde Türk Milleti’nin tek millî bayramı olarak kutlanmasına karar verilmiş ve günümüze kadar kutlanmış, hâlen aynı isimle kutlanmaktadır.
- 3O Ağustos 1922 tarihinde kazanılan Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin her yıl dönümünde kutlanmasına karar verilen “Zafer Bayramı” 1 Nisan 1926 tarihinde kabul edilmiş ve hâlen aynı isimle kutlanmaktadır.
- Atatürk’ün Samsun’a çıktığı ve Millî Mücâdele hareketini başlattığı günün bayram olarak kutlandığı “Gençlik ve Spor Bayramı”, 2O Haziran 1938 tarihinde millî bayram olarak kutlanılmasına karar verilmiştir.
Millî gün ve bayramların toplum hayatındaki önemi herkesçe bilinmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra kabul edilen beş millî bayramın özünde; bağımsızlık, egemenlik, tarihî devamlılık ve milliyetçilik fikirleri temel düşünce olarak yer almaktadır. Bu düşünceler aynı zamanda Millî Mücâdele hareketinin de özünü teşkil etmektedir.
Atatürk’ün hemen her vesileyle dile getirdiği, millîlik, bağımsızlık, demokratikleşme, çağdaşlaşma, eğitim, kültür… gibi kavramların, millî bayramların kabul edilmesindeki temel düşünceyle de bütünleşmektedir.
Türk halkı, devlet idâresinde söz sahibi olma düşüncesini kongreler sırasında sergilemiş, TBMM açıldıktan sonra da Türk milletini temsil eden yegâne hükümetin TBMM olduğunu, millî bayramların kutlama biçimindeki tavrıyla göstermiştir. Özellikle halkın, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümünü resmî bir gerekçe olmadan kutlaması ve bu kutlamaların TBMM’nin meşruluğu tanınarak yapılması, Türk devlet geleneğinde var olan “yönetim gücüne tabî olma” anlayışını TBMM’nde görerek yapması mânidâr bulunmuştur.
Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim Fakültesi /Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 16 Sayfa: 352- 362