Türk Eğitiminin Modernleşmesinde Rüşdiye Mektepleri
Osmanlı Devleti’nin yükselmesinde ve bir medeniyet oluşturmasında eğitim öğretim müessesesi olan medreselerin büyük katkısı olmuştu. Medreseler ve bunların altında eğitim yapan sıbyan (çocuk) mektepleri vakıfların idaresi ve kontrolünde olan kurumlardı. Bunlar XVII. yüzyıla kadar işlevlerini iyi bir şekilde devam ettirmişlerdi. Ancak bundan sonra gerek vakıfların bozulması gerekse de doğrudan medreselerin kendi sistemlerini bozmasından dolayı eğitimde toplum ve devlete yararlı hizmetler verilmekten uzaklaşılmaya başlanmıştı. Ünlü risale yazarı Koçi Bey, XVII. yüzyılda eğitimin bozulmasını sebep ve sonuçları ile doğrudan Padişahlara anlatmıştır. Fakat eğitimin düzeltilmesi ve yenilenmesi hususunda II. Mahmud’a kadar ciddi bir adım atılmamıştır.
Sultan II. Mahmud, devlet ve toplum hayatı ile ilgili her konuda başlatmış olduğu büyük reform hareketinde eğitimin yenilenmesini de ihmal etmemişti. Şimdiye kadar askeri okullar açılmış, ancak onlar bütün bir toplumun eğitimi ile genel bir değişim ve yenilenmeyi sağlamaktan uzaktılar. Bunun için ekonomik, toplumsal ve devlet kademelerindeki değişimi gerekleştirerek Osmanlı Devleti’nde Avrupa tarzında bir modernleşmeyi gerçekleştirmede etkili olacak sivil okulların açılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacı fark eden Sultan II. Mahmud, eğitimdeki yenilik hareketine ancak ömrünün son zamanlarında el atabilmiştir. Sultan Mahmud, Mısır Bunalımı gibi ağır bir problemle bir taraftan uğraşırken diğer taraftan artık İmparatorluğun tek kurtuluş çaresi olarak gördüğü eğitim konusunda reforma girişmiştir. Eski eğitim kurumlarının etkisinde ve yeni bir eğitim kurumu oluşturmak üzere kendine bağlı bir kurum olarak Nafia Nezareti’ne bağlı olarak kurmayı tasarladığı eğitim kurumları için Meclis-i Umur-ı Nafia’ya eğitim kurumları hakkında bir layiha hazırlattırmıştı. Bu raporda sıbyan veya mahalle mektebi denilen mekteplerin düzeltilmesi ve onlara bağlı olarak yeni ve onların ikinci sınıfı olacak mekteplerin açılması ele alınmıştır.
A. İlk Rüşdiyelerin Açılması
Meclis-i Umur-ı Nafia tarafından 5 Şubat 1839 (21 Zilkade 1254) tarihinde hazırlanan layihada eğitimde reform yapılmasının zaruret olduğu ve hatta memleketin kurtuluşunun buna bağlı olduğu vurgulanmıştır. Bu layihada ilk mekteplerin ıslah edilmesi geniş bir şekilde ele alınmış ve öncelikle İstanbul’da daha önce Padişahlar tarafından büyük camilerin yanına yapılmış olan, Selâtin-i İzâm mekâtibi olarak anılan sıbyan mekteblerinin devamı ve ikinci kademesi olarak Sınıf-ı Sâni adıyla yeni tarzda mekteplerin açılması öngörülmüştür. Ancak Padişah II. Mahmud, bu sınf-ı sâni ismini beğenmeyerek bu yeni açılacak okullara Mekâtib-i Rüşdiye adını vermiştir. Layihanın, Meclis-i Umur-ı Nafia tarafından, mahalle mekteblerinin yeniden düzenlenmesi ve ıslah edilmesi şeklinde adlandırılması da Padişah tarafından beğenilmeyerek Rüşdiyelerin kurulması olarak değiştirildiği anlaşılıyor. Çünkü bu, layihanın Takvim-i Vekâyi’de yayınlanması için çıkarılan hatt-ı hümâyûnda da Rüşdiye mekteplerinin düzenlenmesi ile ilgili nizamnamenin yayınlanması şeklinde ifade edilmiştir.
II. Mahmud, diğer reformlarında olduğu gibi eğitim reformunu da eski eğitim kurumlarından ayrı bir yapıda yeni bir müessese olarak düşünmüş ve onu Hükümet içinde, kendine daha yakın ve bağlı olan bir bakanlık bünyesinde, Nafia Nezareti yönetiminde yapmayı tasarlamıştır. Bu arada eğitimdeki yeniliklerin eski ülema ve medreselerin etkisinden uzak kalması, doğrudan denetimi ve kontrölü altındaki devlet adamları ile yeni bir atılım yapmak istemiştir. Layihanın Meclis-i Umûr-ı Nafia’ya hazırlattırılmasının ve kurulan okulun da başlangıçta buraya bağlanmasının nedeni bunlar idi.
Meclis-i Umûr-ı Nafia tarafından hazırlanan layihada, öncelikle eğitimin önemi vurgulanarak iyi bir eğitim sonucunda ülke kalkınmasının sağlanacağı açıklanmıştır. Buna göre, eğitim ve ilim mutluluk sermayesi, övünülecek şey, zenginlik servetinin kaynağıdır. Böylece müsbet ilmin gelişmesi sanayi ve ticaretin gelişmesini sağlar. Bu arada eğitim dini ilimleri geliştireceğinden ahiret kurtuluşu da sağlayacaktır. Fen ilimlerini geliştiren eğitimin insanlığın ilerlemesine sebep olacağı açıktır. Kısaca eğitim ilmi geliştirince ticaret gelişip yaygınlaşacak, matematik ilimleri harp tekniklerini ve askeri idarenin gelişmesine sebep olacaktır. Böylece mevcut ilimlerin gelişmesi yolu ile fennin yeniden ilerlemesinden sanayi ve iş üretimi artacaktır. Burada sanayinin artmasını daha anlaşılır yoldan anlatmak için üretimde makina kullanılması ile yüz adamın işini bir adamın görebileceği örneği de verilmiştir. Eğitimin gelişmesinin, savaş ve askerlik teknikleri ile harp gücünün arttırılmasına sebep olacağı konusunu burada vurgulanmıştır. Bu yapılırken özellikle Mısır Meselesi’nin devam ettiği, Mısır valisi ordularının İmparatorluk orduları karşısında üstün geldiği bir sırada devlet adamları ve toplum üzerinde daha ilgi uyandırıcı bir etki yapması da hesap edilmiş olması ihtimal dahilindedir.
Layiha da Osmanlı Devleti’nin yükselme devrinde eğitimin ve ilmin çok yüksek olduğu, ancak daha sonra çeşitli nedenlerle bozulduğu ve düzeltilmesi için harbiye, bahriye, mühendislik ve tıp ile ilgili yeni okulların açılacağı belirtilmiştir. İlk okullar bunlardan daha önemlidir ve eğer onlar düzeltilip bir yoluna koyulamazsa yüksek okullar da amacına ulaşamayacaktır. Çünkü yüksek okulara giden öğrenciler temel bilgilere, okuduğunu anlayacak kadar Türkçe’ye sahip olmadıklarından Arapça, Farsça, Fransızca ve okudukları okulun fen derslerine ait temel bilgilerde başarısız olmaktadırlar. İlköğretimin zorunlu olması, ilköğretimde ferdi eğitimden toplu eğitime geçilmesi ve mekteplerdeki talebelerin sınıflara ayrılması öngörülmektedir. Öğretmenlerin de kendi bildikleri ve istedikleri şekilde yaptıkları eğitim anlayışının terkedilmesi, öğretmenlere tayin edilecek müfettişler vasıtasıyla sıkı bir denetim ve bu denetim sonucunda, ancak yeterli olanların hocalıklara tayin edilmesi ilkeleri getirilmiştir. Kimsesiz, yetim ve sokak çocukları için iki yatılı okulun açılması da layihada belirtilmiştir.
Layihanın esas konularından birini teşkil eden ve Sınıf-ı sânî olarak adlandırılan Rüşdiye mekteplerine, bir iki defa Kur’ân-ı Kerimi hatmetmiş ve ilm-i hal okumuş olan öğrencilerin alınmasını öngörülmektedir. Bu mektepte okunacak dersler ise Türkçe, Tuhfe ve Nuhbe, Sübha-ı Sıbyan gibi dil, Birgivi Risâlesi ve diğer ahlak kitapları, hat ve kitabet dersleri olarak programlanmıştır. Bu mektebi bitiren öğrenciler kabiliyet ve başarısına göre, kurulmuş olan yüksek okullardan istedikleri birine alınacaklardır.
Meclis-i Nafia’nın layihası Dâr-ı Şûrâ-ı Bâb-ı Âlî’de ele alınarak müzakere edilmiştir. Burada okuma yazma bilmeyen çocukların ayrı ayrı sınıflarda toplu eğitime alınmasının ve sadece Kuran’ı iki defa hatmetmiş öğrencilerin Rüşdiyelere alınmasının uygun olamayacağı, ayrı sınıflarda toplu eğitime alınacak öğrencilerin en azından okumayı sökmüş olmaları gerektiği belirtilmiştir. Rüşdiyelere alınacak öğrencilerin Kuran’ı üç-beş veya altı defa hatmetmiş ve bu arada tecvid okumuş olmasının ancak yeterli olacağı açıklanmış layiha ihtaren yeniden ele alınmak üzere Meclis-i Umur-ı Nafia’ya geri gönderilmiştir.
Nafia Meclisi bu itirazlara verdiği cevapta konuya biraz daha açıklık getirilerek sınıf sınıf ayrılacak derken elifbâ okuyanların ayrı, diğerlerinin ayrı olacağı ve Rüşdiyelere gidecekler için bir iki hatimin yeterli olacağından Kur’ân ve tecvit ile ilm-i hâllerini tamam edenlerin kast olunduğu şeklinde izah edilmiştir.
Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi / Türkiye