Türk Çok Tanrıcılığı: Tengricilik – 7
- At Kültü
Atın, yaklaşık olarak bundan 5500 yıl evvel, MÖ 3500 yıllarında, bugünkü Kazakistan’ın kuzeyinde yer alan Botai kültüründe evcilleştirildiği biliniyor. Atı evcilleştiren Botai halkının, yaşam tarzına bakıldığında Türk oldukları izlenimi uyansa da, bu konuda, tam anlamıyla bir kesinlik, henüz sağlanamamıştır. Bâzı bilim adamları, bu kültürün Hind-Avrupa kökenli olduğunu savunurken, birçok bilim adamı da bu kültürün Türk olduğunu savunmaktadır.
Botai kültürü, MÖ 3700 ile 3100 yılları arasında uzun bir süre var olmuş olan bir kültürdür. İlk olarak Sovyet arkeolog V. F. Zaibert tarafından bulunduğu 1980 yılından beri yapılan kazılarda, yüz binlerce hayvan kemiği çıkarıldı ve işin en ilginç yanı ise bulunan yaklaşık 300 000 civârında kemiğin, neredeyse tamamımın, %99,99’unun at kemikleri olmasıydı.[1] [2] Ayrıca bu bölgede, at kafatası ile çevrili bir iskelet de bulunmuştur.[3]
Gerek Kazak bozkırı, gerekse de Karadeniz’in kuzeyinden Sibirya ve Orta Asya’ya kadar olan bölgede atçılığın çok kısa sürede yayıldığı görülmektedir. Atın hızı, dayanıklılığı ve gücü, onu çevresindeki diğer büyük baş hayvanlardan ayırmış ve kısa zamanda yolculukların, göçlerin ve savaşların aranılan hayvanı hâline getirmiştir. Üstelik bu rolünü de 20. yüzyıla kadar korumuş ve kimseye kaptırmamıştır.
Atın evcilleştirilmesinin iki muhtemel kaynağından biri olan Türkler, diğer milletlere göre ata daha fazla bağlanmış ve atla berâber, ata uygun bir yaşam tarzı geliştirmişlerdir. Doğal olarak da, bu yaşam tarzı dilden, dine, geleneklerden, töreye kadar bütün unsurları etkilemiştir.
Her başarının arkasında olağanüstü ya da güçlü bir at olduğu düşüncesi de, Türklerin zihninde yer etmiş ve böylece at ile aradaki bağlar, çok daha güçlü bir şekilde yaşanmıştır. Manas Destanı’nda geçen Manas’ın atı Akkula’nın önemi çok büyüktür. Hatta başarılarını da büyük ölçüde ona borçludur. Ayrıca Köroğlu’nun atı olan Kırat’ta Köroğlu Destanı’nda Köroğlu’ndan sonra en önemli figürdür. Köroğlu, her savaşa Kırat’la girmekte, onun sâyesinde başarmaktadır. Bu yüzden de Bolu Beyi, düşmanının, bu en önemli gücünü ele geçirmek istemektedir.
Ayrıca Bizans, Çin, İran ve Arap kaynakları, Türklerin atlara olan özel ilgisinden bahsetmektedirler. Meselâ Bizans kaynakları, Hun hükümdarı Attila ile barış görüşmesine giden Bizans elçilerinin, Hunların sürekli olarak at sırtında oldukları için zorlandığını yazmaktadırlar.
Konar-göçer bir toplum olarak Türkler için atın çok önemli olmasının nedenlerinden biri de Türklerin güney komşusu Çinlilerdir. Tarihin her döneminde en kalabalık toplum olarak Çinlilere karşı mücadele etmenin yolu hareketli olmaktan geçmekteydi. Bu da atın önemin arttırmakta ve sürekli at sırtında geçen bir hayat tarzı meydana getirmekteydi. Günümüzde bile Orta Asya’da atlara çok büyük önem verilmektedir. Özellikle Moğolistan’da at nüfusunun, insan nüfusundan fazla olduğu bilinmektedir. Ayrıca Türkmenistan bayrağında da yer alan ve Türk atı olan Ahal-Teke’de atın önemini göstermektedir.
Türkler için artık bir hayvandan öte olan atlar, hem dost, hem etini ve sütünü bağışlayan bir kaynak, hem de gerektiğinde Tengri’yi ya da Ülgen’i mutlu kılacak ya da Erlik’in ve onun kötü ruhlarının kötülüklerinden korunmayı sağlayacak bir kurbandı. Manas Destanı’nın birçok bölümünde at kurbanı geçmektedir. “Manas’ın oğlu Semetey Talas’ta Zülfikâr dağında oturan Bayoğlu Bakay’ı ziyaret eder. Bakay sevinir. Tanrı yoluna atlar kurban eder.”[4]
Destânın diğer bir bölümünde de, at kurban etme, şu şekilde geçmektedir: “Manas öldükten sonra, dokuz gün bekletilir. Doksan kısrak kesilir. Dokuz kat kumaş halka dağıtılır. Daha sonra aynı cenaze töreninde altmış sayısı rol oynamaya başlar. Altmış gün bekletilir. Altmış kısrak kesilir ve ölü mezara konur. Bu suretle merasim biter”.[5] Bu bölümde Manas Destanı’nda şöyle geçer:
“Manastın çımınday canı kétti déyt, | Manas’ın canı uçmuştu, |
çın üyüne kétti déyt. | asıl evine gitmişti. |
Ak-saraylap koydu déyt, | Ak saray gibi bir bina yaptılar |
kök-saraylap koydu déyt, | mavi bir mezar yaptılar, |
Toğus künü cattı déyt, | dokuz gün orada kaldılar, |
tokson-do bee soydu déyt: | doksan kısrak kestiler, |
altı künü cattı déyt, | altı gün orada kaldılar, |
altımış bee soydu déyt. | altmış kısrak kestirip |
Altınduu tonun toğustan, | dokuz kat da altın kumaş |
élge cırtış bérdi déyt.” | bulup halka dağıttılar.[6] |
Bunun birlikte kurban edilen atın rengi de oldukça önemlidir. Beyaz renkli kurbanlar, Tengri başta olmak üzere diğer tanrılara ve iyi ruhlara sunulurdu.[7] Bahaeddin Ögel, bu konuda da bizlere çok önemli bilgiler vermektedir. “Hıtaylar’da beyaz ata binerek, beyaz tilki avlama merasimleri, beyaz atla beyaz öküzün Gök Tanrısı’na kurban edilmesi, bir şehir zapt edildikten sonra, yine beyaz atla koyunların kurbanı, çok eski Türk-Moğol adetlerinin bize gelen akisleridir”.[8]
Görüldüğü gibi Türkler, bu çok önem verdikleri hayvanı, öteki dünyada da kullanabilmek amacıyla aynı zamanda bir kurbanlık olarak görmüşlerdir. Ayrıca asıl dikkat çekici nokta da şudur ki; Türklerde at kurbanı geleneği ile atın ilk evcilleştirildiği yer olan ve Türk mü, Aryen mi olduğu tartışmalı Botai kültüründe bulunan kemiklerin tamamına yakının at kemiği olması ve yüz binlerce at kemiğinin bulunması da oldukça önemli bir noktadır. Bugün dâhi at kemikleri ya da at kafatası, Anadolu’da birçok yerde uğursuzluğa, kötü ruhlara karşı bir koruma vazifesi görmektedir. Ayrıca Saha (Yakut) Türkleri ile Buryat Moğolları’nda kahramanların atları gökyüzünden inmiştir. Ordos Moğolları da, Çingiz Kaan’ın atının, gökten indiğine inanır.[9]
Konstantinos Porphyrogennetos tarafından tespit edilen Peçenek Türkleri’ne ait sekiz kabile adı, ünlü Macar Türkolog Gyula Nemeth tarafından okunmuştur. Türklerdeki at kültüne dâir önemli göstergelerden biri olan bu kabilelerin adları şöyledir:[10]
- Yawdı Erdim: Parlak Erdem ‘Parlak atları olan Erdem kabilesi’.
- Kürekçi Çur: Mavi Çur ‘Mavi atları olan Çur’un kabilesi’.
- K’abukşın Yula: ‘Ağaç kabuğu renginde atlan olan Yula’nın [bir rütbedir] kabilesi’.
- Suru Kül bey: ‘Boz atları olan Kül-bey’in kabilesi’.
- K’ara bey: ‘Kara atları olan Bay’ın kabilesi’.
- Boru Tolmaç: Koyu renkli atları olan Dilmaç’ın kabilesi’.
- Yazı K’apan: [Vazih değildir] Kaban kabilesi.
- Bula Çoban: ‘Alaca atları olan Çoban’ın kabilesi’.