1. Türk İnancında Tanrılar ve Tanrısal Varlıklar
Yukarıda da yazdığım gibi Tengricilik, bünyesinde Tengri’nin dışında birçok tanrı ya da tanrısal varlığın bulunduğu çok tanrıcı bir inanç sistemidir. Makâlenin bu kısmında bu tanrıların neler olduğunu ortaya koyacağım. Bir anlamda bir Türk panteonu ortaya koymuş olacağım.
Tengri, Ülgen, Erlik Han, Umay, Kün (Güneş), Ay, Çolpan (Çoban Yıldızı), Demirkazık (Kutup Yıldızı) genel olarak inanılan tanrılardır. [1]
Tengri’nin ne olduğu ile ilgili geniş bir bilgi verdiğimiz için burada tekrar anlatmayacağım. Ülgen, genel olarak Tengri’den sonra yer alır. Hattâ zaman zaman Tengri’nin yerini aldığı bile görülmüştür. Ülgen, Altay Türklerine göre en büyük tanrı olan Kayra Kaan’ın evlâdıdır. Diğer Türk boylarında da Tengri’nin üç çocuğundan en büyüğü olarak görülür. Rus etnograf Andrey Anohin tarafından ortaya konan bir rivâyete göre Ülgen, ayın ve güneşin ötesinde, yıldızların üzerinde yaşar. Onun en yakınına ancak erkek kamlar gelebilir. Onlar bile en fazla demir kazık (kutup) yıldızına kadar çıkabilirler. Ülgen’in altından yapılmış bir tahtı vardır ve kendisi insân görüntüsündedir[2].
En büyük yaratıcı konumunda olan Ülgen için kamların ettiği duâlardan bâzıları şöyledir:[3]
“Aylu kündü yaan yer
Ay künüm yayagan
Atam Ülgen bıçıgan”
(Aylı ve güneşli makâmı
Ayımı ve güneşimi yaratan,
Biçimlendiren atam Ülgen.) [çeviri K.A.K.]
“Yetti atamnıng kötergeni
Yer büterde yayagan
Başurganım Bay Ülgen”
(Yedi atamın taşıdığı
Yeryüzünde yaratan
Başvurduğum [taptığım] Bay Ülgen) [çeviri K.A.K.]
Ayrıca Ülgen, gökyüzü ve yeryüzünü yaratan tanrıdır. Altay yaradılış destânlarından birinde şöyle denir:
“Ülgen yere bakarak, “Yaratılsın yer!” demiş.
Bu istek üzerine denizden yer türemiş.
Ülgen göğe bakarak “Yaratılsın gök” demiş.
Bu buyruk üzerine üstünü gök bezemiş.”[4]
Ülgen’e edilen duâlarda, birçok sıfatı olduğu göze çarpmaktadır. Ak Ayas (Ak Parlak), Ayas Kaan (Parlak Kaan), künürtçi (gürültücü), yakıcı (küygekçi), yalgınçı (şimşekçi)[5] gibi sıfatlar, Ülgen’e edilen duâlarda kamların kullandığı sıfatlardır. Dikkât edilirse, bu sıfatların tamâmı gökyüzüne ilişkindir. Gürültücü sıfatı ise gök gürültüsünden kaynaklanmaktadır.
Bununla berâber Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı bulunmaktadır.[6] Oğullarının adları, Karşıt, Buura Kan, Yaşıl Kan, Burça Kan, Karakuş (kartal), Baktı Kan, Er Kanım. Ülgen’in bu oğulları, Ülgen’in bir alt kademesinde yer alan tanrılardır. Bunlara da aynı Ülgen’e olduğu gibi duâ edilir, kurban sunulur. Ancak bunlar için put (töz) yapılmaz. Ülgen’in kızlarının ise özel adları yoktur. Bu dokuz kıza, “Ak kızlar” ya da “Kıyan”lar denilir. Bunlar kamların ilham perileridir. Kamlar, elbiselerinin ucuna bu kızların putlarını takarlar.
Ülgen’in çocuklarının dışında, Yayık, Talay, Suyla, Karlık ve Utkuçı gibi Ülgen’in emrinde olan ve yine Ülgen’e yapılan tapınmalar gibi tapınılan tanrılar bulunur. Bunlardan Yayık, insanları kötülükten korur, hayât verir. Ögel’e göre ise Yayık’ın (Yayık Han) ırmak tanrısı olması muhtemeldir[7]. Talay, deniz tanrısıdır[8]. Suyla için “at gözlü kartal”da denilir ve insanların arasında dolaşıp, onları koruduğuna inanılır. Karlık, görevi Suyla gibi olan, insanların arasında dolaşan ve onları koruyan bir tanrıdır. Utkuçı, kamın kurbanlarını ve iyi dileklerini Ülgen’e ulaştıran tanrıdır.[9]
Umay, Tengri’nin çocuklarından biridir ve bir nevi bereket tanrıçası olarak kabûl edilir. Umay, eski Türk yazıtlarında adı en çok geçen Tanrı’dır. Tonyukuk ve Kül Tigin yazıtlarında önemli bir yer tutar. Kül Tigin Yazıtları’nda Bilge Kağan şöyle der:
“Umayteg ögüm katun kutına inim Kül Tigin erat boldı.”[10] (Umay gibi anam katun kutunda, kardeşim Kül Tigin, er adı aldı.)
Buradan Bilge Kağan’ın annesini Umay’a benzettiğini ama bunun ötesinde kut’u Umay’dan aldığını öğreniyoruz. Böylece Umay, bereket tanrıçası olmanın yanında kut’un kaynağıdır.
Ayrıca Tonyukuk yazıtlarında da şu şekilde yer alır:
“Teñri Umay, iduk yer suv, bana berdi erinç.”[11]
(Umay Tanrı, kutsal yer-su, bize yardım etti.)
Talat Tekin ve Yaşar Çoruhlu’nun da bu okumayı kabûl ettiğini görüyoruz. Bununla berâber Tonyukuk yazıtlarındaki bu kısım hakkında farklı okumalar da bulunmaktadır. Hüseyin Nâmık Orkun, “Tanrı, Umay, kutsal yer-su”[12] şeklinde okumaktadır. Muharrem Ergin de, Hüseyin Nâmık Orkun gibi Tanrı ve Umay’ı ayrı olarak okumaktadır. Ancak Muharrem Ergin, günümüz diline “Tanrı, Umay ilâhe, kutsal yer-su”[13] olarak çevirmektedir.
Kaşgarlı Mahmûd, Divânü Lugâti’t Türk adlı eserinde Umay ile ilgili çok ilginç bir atasözüne yer vermektedir. “Umayqa tapınsa ogul bulur”[14]. Yâni Umay’a taparsan, çocuğun olur.
Bu yazılı kaynakların dışında çeşitli Türk toplulukları, Umay’ı farklı şekillerde tasvir etmişlerdir. Dağlık Altay bölgesinde bulunan Kudirge kayasındaki çizimlerde zengin, üç boynuzlu ve süslü başlı bir kadın olarak çizilidir. Ayrıca Teleütlerde üzeri beyaz, ipek giysili, dalgalı, gümüş saçlı, güzel, tâze bir genç kadın olarak tasvîr edilir.[15] Ayrıca Abakan yakınlarındaki Altun göl civârında bulunan bir mezar kitâbesinde “Bu atımız Umay Beyimiz”[16] yazmaktadır. Buradan görüldüğü üzere Umay adı, dişilik belirtmesine rağmen erkeklere de konulabilmektedir.
Tengrici Türklerin dışında da, Umay inancı hâlâ yaşamaktadır. Müslümân Anadolu Türkleri arasında Sarıkız adıyla ve Huma kuşu adıyla varlığını sürdürmektedir. 1892 yılında Hakas Türkleri arasındaki bir kamın ateş ruhuna ettiği duâyı, Katanov belirtmiştir. Bu duâ, şu şekildedir.[17]
“Sana, anam Imay, yiyecek veriyorum, bu fincandakini iç… Senin çocuklarının (yani insanlarının) ipi sağlamlaşacak ve yaşlı ve genç kardeşler (erkekler) çoğalacak! Beşiklerinin (çocuklarının) ipi sağlamlaşacak ve yaşlı ve genç kız kardeşler (kadınlar) çoğalacak.”
Bir kansız kurban sunusu olan bu duâ, Umay’a yönelik tapınmalardan birini oluşturmaktadır.
Buraya kadar iyi bir tanrıça özelliği gösteren Umay için çeşitli Türk topluluklarında kötü tanrıça inancı olduğu da görünmektedir. Çeşitli zaman dilimlerinde Al Karısı ile Umay’ın aynılaştığı ve loğusadaki kadın ile çocuğuna zarar verdiğine dâir çeşitli inançlar yayılmıştır. Ama tabiî olarak, bu, çok geniş bir alana yayılmamıştır.[18]
Erlik Han, Tengri’nin Ülgen ve Umay ile birlikte bir diğer çocuğudur. Erlik adı, güçlü anlamına gelmektedir. Bu yüzden de birçok Türkolog, Erklik adının değişimi olduğunu söyler. Bununla berâber Ülgen’in ve Umay’ın ortaya koyduğu iyi görünüme karşın, Erlik Han, kötü bir tanrı izlenimi vermektedir. Erlik Han, inanca göre Tengri tarafından cezâlandırılmış ve yeraltında yaşamaya başlamıştır. Bütün yeraltı, Erlik Han’ın sorumluluğundadır.
Erlik Han, insanlara kötülük yapar, hayvanlarını, tarım ürünlerini yok eder, onlara hastalık getirir ve ölümlerine sebep olur. Ayrıca felâketlerin kaynağı da, yine Erlik Han’dır. Kam duâlarında atlet vücutlu, yaşlı, gözleri ve kaşları simsiyah, dizlerine kadar uzayan çatal sakallı, yaban domuzunun dişlerine benzeyen bir bıyığı olan büyük bir canavar gibi nitelenir. Yeraltında Almıs[19] adlı bir sarayı vardır. Sarayının yanında gözyaşından dokuz nehir akar, nehrin üstünde de at kılından bir köprü vardır. Büyük ihtimâlle gözyaşından dokuz nehir, insanlara yaptığı kötülüklerden dolayı, insanların gözyaşlarını sembolize etmektedir.
Bir kam duâsında, şöyle denir:[20]
“Kara argımak minittü
Kara çibek tizgindü
Kara yılan kamçılu
Er aldıma külüp kel”
(Kara aygırdır bindiği
Kara ipektir dizgini
Kara yılan kamçılı
Tam önüme gülüp gel) [çeviri K.A.K.]
Ayrıca Altay Türkleri’nin Er-Samır Destânı’nda, Er-Samır ile Erlik Han’ın kavgasından önce, Er-Samır’ın dilinden şöyle tasvîr edilmiştir:[21]
“Erin sagalı emçek aşkan,
Caak sagalı cardın aşkan,
Eki gözü tenistiy
Erlik-Biy aydıp turdı”
(Bıyıkları memelerinden sarkan,
Sakalı omuzlarını aşan,
İki gözü deniz gibi
Erlik-Biy konuştu)
Ülgen gibi Erlik Han’ın da çocukları bulunmaktadır ve bunlara da Erlik Han gibi tapınılır. Dokuz oğlu, dokuz kızı bulunan Erlik Han’ın oğullarının adları, Karaş, Mattır, Şıngay, Kömür Kan, Badış Biy, Yabaş Kan, Temir Kan, Uçar Kan, Kerey Kan’dır. Kızlarının ise sâdece ikisinin adı bilinmektedir ve adları, Sekiz Gözlü Kiştey Ana ile Erke Solton’dur. Kızlarının fazla bir etkisi yoktur. Sâdece Tengri’ye, Ülgen’e, Umay’a ve diğer iyi tanrı ve ruhlara kurban sunan kamların kurbanlarını engellemeye çalışırlar ve bayram zamanlarında yeryüzünde dolaşıp, insanların ruhlarını çalmaya çalışırlar. Erlik Han, bütün kötü tanrı ve ruhların yaratıcısıdır. Hepsi berâber yer altında yaşarlar.
Tengrici Türklerin en fazla tapındıkları, kanlı ya da kansız kurban sundukları, duâ ettikleri tanrı, Erlik Han’dır. Bunun sebebi, Erlik Han’ın kötülüklerinden korunmaktır. Zâten inanca göre Erlik Han’ın en çok istediği şey, kurbandır. Eğer kurban, zamânında verilirse ve Erlik Han, bundan memnûn kalırsa, oğullarından birini göndererek, emrindeki kötü ruhların zarar vermesini engeller.[22]
Altay Türkleri arasında Erlik Han, bir tabudur. Çizilmesi ya da putunun yapılması, yasaktır. Bunun felâket getireceğine inanılır. Gerçi kamlar, sözlü olarak tasvîr etmektedirler. Ama yine de Erlik Han çizimleri oldukça azdır. Bununla berâber yine de Erlik Han’ı belirten az sayıda çizim bulunmaktadır.
Kün (Güneş), Türklerin önemli tanrıları arasındadır. Türkler, Güneş’e “ana” diyerek, dişileştirmiş; Ay’a ise “ata” diyerek erkekleştirmiştir. Buradan Güneş için Umay gibi “tanrıça” dersek, yanlış söylemiş olmayız. Zâten Güneş ile ilgili anlatımlar, Umay ile önemli benzerlikler göstermektedir. Ancak ilk olarak hangisinin ortaya çıktığı ya da ne zaman farklılaştığı ve Umay’ın öne geçtiğini söylemek mümkün değildir. Bununla berâber Ülgen’in güneşin, ayın ve yıldızların daha ötesinde olduğunu söylemiştim. Buradan da Güneş, Ay ve Yıldız tanrıların Ülgen’in alt kademesinde olduğunu söyleyebiliriz.
Kök Türkler, Güneş için Kün Tengri[23] demişlerdir. Saha Türkleri için de güneş oldukça önemlidir. Türklerin her dönemde tek tanrıcı olduğunu söyleyen isimlerden biri olan Bahaeddin Ögel, Yakut (Saha) Türkleri arasında Kün Toyun isimli bir Güneş Tanrısı’nın olduğunu söyler[24].
Hun devrinde güneşe adak adandığı, kanlı ve kansız kurban sunulduğu, duâ edildiği bilinmektedir. Ayrıca Bahaeddin Ögel, Hun devrinde yaşayan çeşitli Proto-Moğol boylarının da güneşe kurban sunduğunu belirtir[25]. Bununla berâber Hun, Kök Türk ve birçok Türk hânedânında hükümdâr, her sabah çadırdan çıkıp, güneşi ululamakta ve ona tapmaktadır.[26] Günümüzde Saha Türkleri arasında “Gün selâmlama” duâsı olarak her sabah, güneş doğarken tekrarlanmaktadır[27].
Çu’larda da Güneş, hükümdârlık sembollerinden biridir ve Güneş âyini, bahar ekinoksu ile berâber yapılır. Bahar ekinoksu, 21 Mart olduğu için buna bir çeşit Nevrûz âyini diyebiliriz. Ayrıca bu âyin sırâsında bir öküz yakılarak, Güneş’e kurban olarak sunulurdu.[28]
Ayrıca İskitlerde de güneşe tapınma oldukça yaygındır. Ünlü Yunanlı târihçi Herodotos, bu konuda şunları söylemektedir:[29]
“Tapındıkları biricik İlah, Güneştir. Ona atları kurban ederler ve bu suretle İlahların en süratlisine ölümlü mahlukatın en süratlisini sunduklarına inanırlar.”
Kök Türk, Uygur ve Karahanlılarda da Güneş, Ay ile berâber “Kün-Ay” adıyla hükümdârlık sembolüdür. Karaçay / Balkar Türklerinde Kün Teyri adıyla yer almaktadır.
Kamlar için Güneş, çok önemlidir. Kam davullarında, mutlakâ Güneş sembolü olmalıdır. Ayrıca kam elbiselerinde de Güneş’i anlatan sembollerin olması gerekir. Bunlar bir anlamda, put olarak yer almaktadır.
İdil bölgesi Tatar Türklerinde uzun bir duâ bulunmaktadır. Bu duâ, “Güneş, şâhit ol”[30] diyerek bitmektedir. Ayrıca Âzerbaycan’da da “Güneş hakkı için” şeklinde bir yemîn vardır. Bu iki örnek, Müslümân Türklerde de, geçmişteki güneşe tapınmanın izlerini bizlere göstermektedir.
Ay, genel olarak Güneş ile berâber ele alınan bir tanrıdır. Güneş’in dişiliğine karşın, Ay, bir erkek olarak anlatılır ve “Ay baba” ya da “Ay dede” şeklinde kullanılır. Gerçi Oğuz Kağan Destânı’nda Oğuz Kağan’ın annesinin adı olarak geçer. Ama bunu genel bir kullanım değil, kadın adı olarak kullanıldığı şeklinde yorumlamak daha doğru olur. Yukarıda Umay örneğindeki “Umay Beyimiz” ifâdesinde de ters açıdan benzeri bir kullanım vardır.
Ayrıca hükümdârlar, sabah, Güneş’e tapındıkları gibi geceleri de Ay’a tapınırlardı. Ayrıca kam davullarında ve kıyâfetlerinde Ay’ın da büyük önemi vardı. Davul üzerindeki çizimler ile kıyafetlerindeki Ay’ı anlatan semboller, put görevi görmektedir.
Çu’larda, Ay, hükümdârlığın diğer bir sembolüdür ve Ay âyini, sonbahar ekinoksu ile berâber yapılır. Sonbahar ekinoksu, 23 Eylül’dür. Bu, mevsimlerin günün vakitlerine benzetilmesidir. Yukarıda da belirttiğim gibi Kök Türkler döneminde Ay, Güneş ile birleşmiş ve “Kün-Ay” adıyla hükümdârlık sembolü olmuştur. Sonraki dönemlerde ise bu “Ay-Yıldız” birlikteliğine dönüşmüştür. Günümüzde de bu şekilde yaşamaya devâm etmektedir. Ancak ne ilginçtir ki, Türkler, Müslümân olduktan sonra bu Tengrici birlikteliği İslâm’ın sembolü hâline getirmeyi başarmıştır. Günümüzde Türkiye ve bâzı Türk devletlerinin dışında Pakistan, Tunus, Moritanya, Cezâyir, Libya ve birçok İslâm ülkesinin bayrağında Ay-Yıldız birlikteliği yer alır. Ayrıca Anadolu’da hâlâ “Ay dede” şeklinde bir kullanım bulunmaktadır. Hattâ benim çocukluğumda Ay için “Ay dede” diyen birçok kimse ile karşılaşmıştım.
Çolpan ya da Çoban Yıldızı, Türkler için önemli tanrılardan biridir. Genel olarak atların ve çobanların tanrısı olarak inanılır ve “Atların koruyucusu Çoban Tanrısı”[31] olarak geçmektedir. Çolpan da, Güneş gibi dişileştirilmiştir ve böylece bir tanrıça olarak görülmüştür. Ancak Buryatlar, Solbon adını verdikleri bu tanrının, erkek olduğuna inanırlar. Bununla berâber Abakanlı kamlarda şöyle bir duâ bulunmaktadır:[32]
“Gök Tanrıda gök bulut, Ak Tanrıda ak bulut. Ak Tanrı, merhametli han! Eğri buluttan etekli, çatal bulut ayaklı, Çoban Yıldızı Tanrı, Çoban Yıldızı Tanrı…”
Ayrıca Zühre yıldızı olarak da bilinen bu Tanrı, güzelliğin de sembolüdür. Venüs gezegenine karşılık gelen Çoban Yıldızı’nın, Romalılarda da Venüs adıyla güzellik tanrıçası olması, ilginç bir noktadır. Bugün Anadolu’daki birçok türkü, Zühre ya da Çoban Yıldızı’nın güzelliğini ifâde etmektedir. Meselâ Âşık Ali İzzet Özkan’a ait olan “Mecnûn’um Leylâ’mı Gördüm” adlı türkü de, Zühre, şu şekilde geçmektedir.
“Soramadım bir çift sözü.
Ay mıdır gün müdür yüzü?
Sandım ki, Zöhre yıldızı.
Şavkı beni yaktı geçti.”
Demirkazık ya da Kutup Yıldızı, bütün yıldızlar içerisinde Türkler için en önemli olan yıldızdır. Ayrıca en önemli tanrılardan biridir. Bâzı Türk boylarının inancına göre göğün direğidir ve tanrılar, atlarını bu direğe bağlarlar. Ayrıca dünyâ ağacı, Kutup Yıldızı’nın oluşturduğu eksene bağlıdır. Buryatlar ve birçok Türk-Moğol boyu, yıldızları birer at, Kutup Yıldızı’nı da bunların bağlandığı kazık olarak görür. Zâten adına Demirkazık ya da Altunkazık denmesinin nedeni de budur.
Çuların inancında da Demirkazık, evrenin merkezidir ve dünyâ, onun etrâfında dolaşır. Ayrıca Gök Tanrı’nın ikâmet ettiği yerdir.[33]
Bahaeddin Ögel, bu konuda eski bir Türk efsânesinden, şu alıntıyı yapmaktadır:
“Derler, Kutup Yıldızı, gökteki bir kapıdan
Aydınlatırmış bizi, nur verir, üst yapıdan!..”[34]
Dipnotlar:
[2] İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, s.32, 3. Baskı, s.28, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986
[3] a.g.e., s.32
[4] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.107, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[5] a.g.e., s.29
[6] a.g.e., s.31
[7] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.145, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[8] a.g.e., s.145
[9] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.33, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[10] Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları 1, s.44, Devlet Basımevi, İstanbul 1936
[11] Ölmez, Mehmet, Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları, Metin-Çeviri-Sözlük, s.181, BilgeSu Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2013
[12] Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları 1, s.103, Devlet Basımevi, İstanbul 1936
[13] Ergin, Muharrem, Orhun Âbideleri, s.41, Hisar Kültür Gönüllüleri e-kitap, 2003
[14] Kaşgarlı Mahmûd, Divânü Lugâti’t Türk, s.621, Kabalcı Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Mayıs 2005
[15] Dlujnevskaya, G. V. (çeviri: Duranlı, Muvaffak), “Kudırge Kayası” Eski Türklerdeki Umay Tasvirleri Sorununa Bir Bakış, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, s.1., ss.237, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, İzmir, 1996
[16] İnan, Abdülkadir, Umay İlahesi Hakkında, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi, s.6, ss. 99
[17] Potapov, L. P., (çeviri: Duranlı, Muvaffak), Etnografik Verilerin Işığında Eski Türklerin Tanrısı Umay, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, s.1., ss. 218, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, İzmir, 1996
[18] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.42, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[19] Yıldız, Naciye, Sibirya Türkleri’nin Mitoloji ve İnançlarında Kötü Ruhlar, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, c. 5, s.4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, Aralık 2008
[20] İnan, Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, s.40, 3. Baskı, s.28, Türk Tarih KurumuBasımevi, Ankara, 1986
[21] Dilek, İbrahim, “Altay Türk Kayçılık Geleneği ve Kayçı N. U. Ulagaşev”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, s.,ss.331, Bahar 1998, Ankara
[22] Beydilli, Celal, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, s.200, Yurt Kitap Yayın, Ankara, 2005
[23] Esin, Emel, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, s.256, Kabalcı Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2006
[24] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.48, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[25] Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi 1, s.313, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1981
[26] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.23, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[27] Hoppál, Mihály, Avrasya’da Şamanlar, s.267, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2012
[28] Esin, Emel, Türk Kozmolojisine Giriş, s.147, Kabalcı Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2001
[29] Durmuş, İlhami, İskitler, s.111-112, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 2007
[30] Nadirof, İlbari S., “İdil-Ural Tatarlarında Nevruz Bayramları”, Nevruz ve Renkler Türk Dünyasında Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri (19-21 Mart 1996, Ankara), s. 295, AKM Yayıncılık, Ankara 1996
[31] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.82, MEB Yayınları, Ankara, 2001
[32] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.216, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[33] Esin, Emel, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, s.87, Kabalcı Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2006
[34] Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi, 2. Cilt, s.62, MEB Yayınları, Ankara, 2001