Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Çok Tanrıcılığı: Tengricilik – 11

0 13.893

Kutlu Altay KOCAOVA

KURT KÜLTÜ
Kurt, gerek Türkler, gerekse de birçok Kuzey Avrasya toplumu oldukça önemli bir hayvan türüdür. Zaman zaman insanla oldukça yakın bölgelerde yaşayan kurtların bir kısmı, zamanla insanlarla daha da yakınlaşmış ve köpek türü hâline gelerek farklı bir evrim çizgisi izlemişlerdir.

Bozkurt dediğimiz ve genel olarak “gri kurt” olarak bilinen kurt türü ise Türkler için büyük bir önem taşımakla berâber bir totem ve tanrı özelliği de göstermiştir. Özellikle Türk hânedânları, genel olarak soylarını bozkurda dayandırmışlar ve bu hayvana “Gök Börü” adını vermişlerdir. Birçok Türk destânında hem ata, hem kurtarıcı olarak yine kurdu görüyoruz.

Türklerin en ünlü destanlarından olan Oğuz Kağan Destânı’nda şöyle geçer:[1]

“Tan ağırınca Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi. O ışıktan gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt Oğuz Kağana hitap etti ve : ‘Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; ey Oğuz, ben senin önünde yürümek istiyorum’ dedi. Ondan sonra Oğuz Kağan çadırını dürdürdü ve gitti. Gördü ki, askerin önünde gök tüylü ve gök yeleli büyük bir erkek kurt yürümektedir ve kurdun ardı sıra bir ordu gelmektedir.”

Çin kaynaklarına göre Kök Türkler, atalarına yedinci ayın, yedinci gününde kurban sunmaktadırlar. Bu kurban esnâsında, bir erkek ve bir dişi kurttan oluşan ataya tapma ritüeli gerçekleştirilmekteydi[2].

Çingiz Kaan’ın atalarını ve hayâtını mitolojik bir biçimde anlatan Moğolların Gizli Târihçesi adlı esere göre Çingiz Kaan, bozkurt “Börte-çino” ile geyik “Gua-Maral”ın soyundan gelmektedir.[3]

Vusun Türkleri’nin kökenine dâir bir anlatımda da Vusunların ilk büyük hükümdârı, çocukken babası Hunlar tarafından öldürülmesi üzerine, bozkıra bırakılmış ve onu bir dişi kurt emzirmiş ve büyütmüştür[4]. Bununla berâber bu efsânenin farklı versiyonlarında da ilk büyük hükümdâr olan K’un-mo’nun babasını Hunlar değil, Yüe-Çi’ler öldürmüş ve Vusunlar, Hunlara sığınmışlardır.[5] [6]

Sagay Türkleri’nden olan Topçan adlı kama dâir Katanov tarafından derlenen bir anlatım şöyledir:[7]

“Sir ırmağında 55 yıl önce Topçan adlı bir kam vardı. Bu kam bir gün âyin yaparken gördü ki Kezek Tağ denilen dağın tepesinde biri gök, biri kara boğanın (Kezek Tağdın üstünde pir kök, pir kara puğa) bir birine tos vurarak kavga ediyorlar. Gök boğa kara boğayı son derece yormuştu. Bunu gören Topçan gök boğayı vurdu, gök boğa yere yuvarlandı ve kurt suretine girip şimale doğru kaçtı. Gök boğa-kam Kecük, kara boğa ise kam Topçan idi.”

Hun Türkleri’ne atfedilen Noın-Ula mezarlarında tahtadan yapılmış kurt başı bulunmuştur[8]. Ayrıca Tulayev tarafından ortaya çıkarılan bir Karagas kamının elbisesinin başlığında kurt ağzı ve burnu yerleştirilmiştir[9]. Bu doğrudan “kurt ata” motifi ile ilişkilidir. Ayrıca Eliade’nin yazdığına göre eski Çin’de de güneş tutulduğunda, ritüel sistemini yeniden oluşturmak ve karanlığın bozduğu evren düzenini yeniden kurmak için Gök Kurt’a ok atılmaktaydı[10]. Buradaki Türk etkisi, oldukça açık bir şekilde kendini göstermektedir.

Kök Türklerin türeyişine dâir bir anlatım, Çin kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır:[11]

“Türklerin ilk atası Batı denizinin batısında bulunuyordu. Bunun ulusu Hunların bir bölümü olup Aşine adını taşıyordu. Bu Aşine boyu komşu uluslardan biri tarafından yok edildi; bunlardan ancak bir oğlan kaldı. On yaşar bu oğlana acıdılar. Ayak kolunu kesip bir kamışlıkta bıraktılar. Bu çocuğu dişi kurt besledi. Düşman han çocuğun yaşadığını işidip öldürmek için adamlarını gönderdi. Kurt çocuğu alıp Altay dağlarının ortasına geldi. Her tarafı dağlarla kaplı bir mağarada on çocuk doğurdu. Bu çocuklar evlendiler, her birinden bir boy türedi. Bunlardan biri Aşine boyu idi. Aşine’nin boyu büyüdü. Bir müddet geçtikten sonra Aşine boyu Asen-çe denilen birinin idaresinde bu mağaradan (dağlıktan) çıktı.”

Yine Kök Türklere dâir başka bir anlatım da şöyledir:[12]

“Gök-Türkler önce Hunların kuzeyindeki Suo ülkesinden çıktılar. O boyun büyük insanlarına A-p’ang-pu denir; büyük-küçük on yedi kardeş idiler. Onlardan birine İ-chih-ni-shih-to derler ki, kurttan doğmadır. A-p’ang-pu ve diğerlerinin karakterleri aptalca olduğundan onların ülkesi yıkıldı. Ni-shih-to’nun çok başka bir havası vardı. Öyleki rüzgar ve yağmuru devlet hizmetine çağırabilirdi. Yaz ruhunun ve kış ruhunun kızları olduğu söylenen iki kızla evlendi. Bu kadınlardan birisi hamile kaldı ve dört erkek çocuk doğurdu. Çocuklardan biri değişip beyaz ördek oldu. Onun ülkesi A-fu suyu ile Chien suyu arasında bulunuyordu ve unvanları Ch’i-ku (Kırgız) idi. Onlardan başka birinin ülkesi Ch’u-che (Yenisey) Suyu kenarında idi. Yine onlardan birisi Chien-ssu-ch’u-che-shih Dağında (Batı Sayan)  oturuyordu. Bu büyük oğlunun adı idi. Dağın yukarılarında A-p’ang-pu neslinden olanlar yaşıyordu. Burada çok kış olduğunda büyük oğul ateş çıkararak onları besledi ve bu şekilde hepsine yardım etti. Bu yardımından dolayı büyük oğula reislik sundular. Unvanı da Na-tou-liu (lu)  Şad idi. Na-tou-liu’nun on karısı vardı. Doğan çocukların hepsi kendi annelerinin kabile isimlerini aldılar. A-shih-na, onun en küçük oğlunun karısının oğludur. Na-tou-liu öldüğü zaman on ana oğulları arasından birini reis seçmek istediler. Bunun için büyük ağaçların bulunduğu bir yerde toplanıp, ağaçlar tarafından en yükseğe zıplayacak olanın reis olarak seçilmesine karar verdiler. İsmi A-shih-na olan kadının oğlu gençti ve en yükseğe o atladı (zıpladı). Neticede reislik ona verildi. Unvanı A-hsien Şad olmuştu. Ona T’u-men dediler. Boyu kalabalıklaştı.”

Dikkat edilirse, bu anlatımda, kurt, dağ ve ateş kültü bir aradadır.

Uygur Türkleri arasında da kurt başlı bayraklar ve kıyâfetler oldukça yaygındır. Ayrıca Uygur Türkleri arasında Kök Türklerdeki gibi kurt başlı bayrağa kurban verildiğini gösteren resimler bulunmaktadır.[13]

Kagnılı Türk boylarından Kao-ch’elerin de erkek kurttan türeyişini anlatan bir efsâne vardır. Bu efsaneye göre, Kao-ch’e hükümdarı, çok akıllı olan kızlarını insanoğulları ile değil, tanrılarla evlendirmek istediği için bir tepe üzerine terk eder. Bir müddet sonra ihtiyar bir kurt, tepe üzerinde dolaşmaya başlayınca, kızların küçüğü, kurdun bir tanrı olduğunu düşünür ve ablasına, bu kurtla evleneceğini söyler. Ablası gitmemesi için ısrâr etse de, kız kardeşi onu dinlemez ve onunla evlenir. Böylece o kızdan, Kao-ch’e Türkleri türer[14].

Kurban Ali Halidî’nin tesbit ettiği Başkurt Türkleri arasında var olan bir anlatım da şöyledir:[15]

“Hacı Molla Zahireddin nam seyyahın nakline binaen Başkurt isminde vechi tesmiye: Zamanı mazide ecdadımızdan üç adam kış seferinde yol şaşırıp kalmışlar iken, ittifaka kurdun izine düşüp il bulmuşlar. ‘Bizler kurdun iziyle geldik, bize kurt başçı (rehber) oldu’ dediklerinden bu üç zatın füruuna başçısı (rehberi) kurt olan adamların nesli demek siyakında Başkurt deyüp bu nam evlâdlarına lakap olup kalmış. Ehali Başkurdun ecdadı işbu üç zatmış.”

Müslümân Türkler arasında da kurt kültüne dâir anlatımlar yer almaktadır. Elbette İslâm’ın kabulünden sonra bu oldukça azalmıştır. Ancak özellikle Alevî inançlı Müslümân Türkler arasında yaşamaya devâm etmektedir. Bu noktada Sivas yöresinde anlatılan bir hikâye, Vusun, Kök Türk, Uygur ve diğer kurttan süt emen çocuk anlatımları ile büyük bir uyum içerisindedir.

“Köylüler, kala-kıpçak arasında(?), cem cemaat yaptıkları bir günde, tepeye çıkarlar. O tarihlerde gelinler büyüklerin yanında çocuklarını kucaklarına almazlarmış. Bir yere bırakırlarmış. Çocuğa da göz kulak olurlarmış. Mevsim kış; gelin töre gereği çocuğunu kucağına alamıyor. Çam ağacının dibine bırakıyor. Cem bitince, köylülerle birlikte tepeden ayrılıyor.  Çocuk da çam ağacının dibinde kalıyor. Herkes evine dönünce, kocası geline sorar:

– Çocuğu nerede bıraktın?

– Çam ağacının dibinde.

Karı koca cem yapılan yere giderler ki, dişi bir kurt çocuğu emziriyor. Bu hadiseden sonra o çamın adı “Kurt Çamı” olarak kalır. Ulu bir çam ağacı… Kutsallığından dolayı adak adanır, para bırakılır.”[16] Kurt Çamı, Kutlu Özen’in verdiği bilgiye göre Sivas’ın Yıldızeli ilçesine hâkim bir tepe üzerindedir. Görüldüğü üzere burada ağaç ve kurt kültü, bir arada görülmektedir ve Vusunlardan beri devâm eden kurdun emzirdiği çocuk motifi yer almaktadır.

Sivas’ta anlatılan başka bir efsânede de, bir Alevî Türkmen dedesinin yanındaki âşığın kurt donuna girmesi ve bir Sünnî köyündeki çobanların, dede ile alay etmesi üzerine kurt donuna giren âşığın bütün sürüyü öldürmesi anlatılır.[17]

Müslümân Özbek Türkleri arasında da kurtlarla ilgili çok ilginç bir inanç ve gelenek bulunmaktadır. Potapov’un derlediği bilgilere göre bir Özbek kabilesi olan Uyşunlarda hâmile bir kadın, doğum yaparken zorlanırsa, onun eline kurt çenesi, bilezik gibi takılırmış. Çocuk yedi yaşına geldiğinde de onu ölmüş olan kurdun çenesi arasından geçirirlermiş[18]. Ayrıca yine Özbek Türkleri arasında çocuğu olmayan kadınların, kurdun yattığı yerde ya da eski yuvasında uyurlarsa, çocuğu olacaklarına dâir bir inanç bulunmaktadır[19]. Bu inancın, eski kurt ata ve kurttan doğan çocuklar inançlarıyla ilişkisi olduğu ortadadır. Bunun dışında Özbek halkbilimci Zarifov’un belirttiğine göre Özbek efsânelerinde, Özbeklerin 92 boyu olduğunu ve bu 92 boyun, 92 çocuktan türediğini, bu çocukların babasının ise bir kurt olduğu yer almaktadır[20].

Ayrıca yine Potapov’un Özbek Türkleri’nin bir boyu olan Katağanlar arasında derlediği bir efsaneye göre kurt, ilk önce insandı. Ancak daha sonra bir evliyânın bedduâsını aldıktan sonra kurda dönüştü[21].

Müslümân Oğuz Türkleri’nin Dede Korkut Hikâyeleri’nde de kurda dâir önemli kısımlar vardır. Salur Kazanın evinin yağmalandığı destan” kısmında bu durum, şu şekilde yer almaktadır:[22]

“Sudan geçti, bu sefer bir kurda rastladı. Kurt yüzü mübarektir, kurt ile bir haberleşeyim dedi. Görelim hanım ne haberleşti:

Kazan der

Karanlık akşam olunca günü doğan
Kar ile yağmur yağınca er gibi duran
Kara koç atlar gördüğünde kişneştiren
Kızıl deve gördüğünde bağrıştıran
Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan
Arkasını vurup berk ağılın ardını söken
Karma ögeçin semizini alıp tutan
Kanlı kuyruk yüzüp çap çap yutan
Avazı kalın köpeklere kavga salan
Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan
Yurdumun haberini biliyor musun söyle bana
Kara başım kurban olsun kurdum sana”

Burada da görüldüğü üzere İslâm etkisi altında olan bu Oğuz Türk destânında, kurt mübârek olarak nitelendirilmekte, ondan istekte bulunulmakta ve kurbân verilebileceği görülmektedir.

Türklerin dışında çeşitli Sibirya toplumları arasında da kurtlara dâir anlatımlar yer almaktadır. Bir Kamçatka efsânesine göre günün birinde bir kadın, iki çocuk doğurur. Sonradan bu ikiz çocukların, bir erkek kurttan dünyaya geldikleri anlaşılır ve zamanla Kamçatka halkı, bu çocuğun neslinden ürer.[23]

Görüldüğü gibi Türkler arasında çok kuvvetli bir kurt kültü bulunmaktadır. Bu külte göre kurt, ata, ana, koruyan, kurtaran, yaratan gibi özelliklere sâhiptir. Kurt, hem bir totem, hem de bir tanrısal varlıktır. Kurt figürleri ise aynı zamanda bu varlığa tapınılmasını sağlayan bir nevî puttur. Diğer kültlerde olduğu gibi kurt kültü de, Tengriciliğin dışındaki inançları benimseyen Türkler arasında belli, belirsiz yaşamaya devâm etmektedir.

Kutlu Altay KOCAOVA


Dipnotlar:
[1] Bang, W., Rahmeti, G.R., Oğuz Kağan Destanı, s.19, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Semineri Neşriyatından, Burhaneddin Basımevi, İstanbul, 1936
[2] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.60, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[3] Kaya, Mehmet Levent, Moğolların Gizli Tarihçesi, s.13, Kabalcı Yayınları, İstanbul, Eylül 2011
[4] Yatsenko, Sergei, “Vusunlar”, Türkler Ansiklopedisi, c.1, s.1209, Ankara, 2002
[5] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.122-123, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[6] Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi 1, s.491, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1981
[7] İnan, Abdulkadir, “Yakut Şamanizmindeki İjä-Kııl”, Türkiyat Mecmuası, c.10, ss.214, İstanbul, 1953
[8] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.60, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[9] a.g.e., s.79
[10] Eliade, Mircea, Zalmoksis’ten Cengiz Han’a, s.78, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003
[11] İnan, Abdulkadir, “Türk Destanlarına Genel Bir Bakış”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1954, s.200, Ankara, 1954
[12] Taşağıl, Ahmet, Gök-Türkler 1, s.11-12, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2003
[13] Esin, Emel, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, s.286, Kabalcı Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul 2006
[14] Çoruhlu, Yaşar, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s.123, Kabalcı Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2012
[15] İnan, Abdulkadir, “Türk Destanlarına Genel Bir Bakış”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1954, s.199, Ankara, 1954
[16] Özen, Kutlu, Sivas Efsaneleri, s.101, Sivas, 2001
[17] Bozkurt, Fuat, Aleviliğin Toplumsal Boyutları, s.223, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1993
[18] Juraev, Mamatqul, Nurmuradova, Barno, “Özbek Halkbiliminde Kurt Kültüne Ait Halk İnançları”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, c.10, s.2,  ss.146, İzmir, Kış 2010
[19] a.g.e., ss.149
[20] Oh, Eunkyung, Joreyev, Mamatqul, “Alpamış Destanında Baysın Kelimesinden Görünen Kurt Totemi”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi,  s.15, ss.153-154, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Güz 2011, Ankara
[21] a.g.e., s.153
[22] Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, s.36-37, MEB Devlet Kitapları, İstanbul, 1969
[23] Oh, Eunkyong, “Türkler ve Korelilerin Türeyiş Efsanelerini Mukayese Çalışması”, Millî Folklor Üç Aylık Türk Dünyası Folklor Dergisi, c.4, y.7, s.27, ss.35, Ankara, Güz 1995
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.