Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Büyükleri – 50 : Mesut Sabri

0 15.067

Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ

Bir bölümü Hazar’ın doğusunda, bir kısmı da Hazar Gölünün batısında yaşayan Türk Dünyası 20. asrın sonlarına doğru özlediği mutlu günleri kısmen de olsa gördü. İşte Hazar’ın doğusunda, Türkistan dediğimiz ata yurttaki kardeşlerimizden Sovyet Rusya hâkimiyeti altındakiler, yani Kazak, Kırgız, Türkmen ve Özbek Türkleri hürriyetlerine kavuşurken, Türkistan’ın bir bölümünü meydana getiren Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız bugün bile kan ve gözyaşı döküyorlar. Her gece yataklarına ağlayarak yatan bu insanlar, yarının ne olacağını bilemiyorlar. Ama ortada bir hakikat var, o da; dünya epey değişti. Değişmeyen tek şey Türklere karşı yapılan zulüm ve baskıların hala sürmesi.

Özellikle Amerika’daki 11 Eylül 2001 saldırısı bahane edilerek, bu devletin Asya’da Rusya’nın nüfuzu kırıldıktan sonra, söz sahibi olmak için her yere doğrudan müdahalesi, ülkeleri tekrar kutuplaşmalara itmektedir. Aslında Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa’da, İngiltere’den başka hakiki manada tek bir dostu yok iken, dünyanın süper gücü durumuna gelen bu ülkeyi hiçbir devlet karşısına almaya cesaret edemedi. İster-istemez pek çok ülke Amerika’nın yanında olduğunu açıkladı. Fakat burada bizim için önemli olan, dünyanın gözünü diktiği bu yerlerin, Türklüğün coğrafyası olmasıdır. Öyle ise Türklerin bir şeyler yapması gerekir. Siyasetçilerin ileriyi görebilecek yetenekte olmayışı sebebiyle, onlara bazı gerçekleri gösterecek, Türkçülerin ön plana çıkması lazımdır ki, Türk milliyetçileri geçmişte de bu görevlerini eksiksiz yerine getirmişlerdir. Ama maalesef çoğu zaman bu Türkçülerin fikirlerine itibar edilmediğini tarih biliyor. Yoksa Atatürk’ün, Nihal Atsız’ın onlarca yıl evvel dikkat çektiği tehlikelerin üzerine gitseydik bugün birtakım sıkıntıları çekiyor olmazdık.

Tarihte Osmanlı Devleti’nin doğudan çok batıya yönelmesinin sebebi, herhalde cihad yapabilmesi için müsait olan Hristiyan devletlere ait toprakların batıda bulunmasıydı. Bu büyük Türk hanedanı sadece kendisine doğudan tehdit geldiğinde yönünü bu tarafa çevirmiştir. İşte buna binaen ne zaman Osmanlı Devleti’nin başı sıkıştı, o vakit Türkistan Hanlıklarıyla ilgilendi. Buna da onu iten Doğu ve Batı Türklüğü arasında bir bıçak gibi duran Safevilerin Şii hâkimiyeti idi. Elbette ki Osmanlı Devleti, doğuda Türkistan denilen coğrafyada, kendi ata yurtlarında soydaşlarının ve dindaşlarının olduğunu biliyordu. En azından Türkistanlı hacılar, kutsal topraklara giderken, Osmanlı topraklarından geçiyorlardı ve bu yolla da olsa, Osmanlı devlet adamları Türkistan hakkında bilgi sahibiydiler.

Bununla beraber, Osmanlı Devleti ve Doğu Türkistan münasebetleri açısından meşhur Kaşgar Hanlığı zamanı çok önemlidir. Osmanlı Devleti Kaşgar Hanlığına karşı elinden gelen yardımı gösterdi. Fakat 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinin Türklerin aleyhine sonuçlanması, bu Türk devletinin kolunu-kanadını kırdı.

Geçmişte Osmanlı Devleti’nin olduğu gibi, bu gün de Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk topluluklarıyla ilgisini kimse inkâr edemez, ancak bu elbette Türk milliyetçilerinin istediği ölçüde değildir. Bunu da Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu şartlara bağlamak lazımdır. Tarihte ve günümüzde, zaman zaman Türk dünyasının çeşitli yerlerinden zeki ve istikbal vaad-eden gençler; Türklerin şu anda ve eskiden en modern devletleri diyebileceğimiz Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti’ne ilimlerini ve tecrübelerini artırmak amacıyla gelmişlerdir. İşte ben burada bunlardan birisi, kısaca Türk milletinin birliği ve beraberliği için çalışmış, bir büyük Türkçü Mesut Sabri Baykuzı’nın siyasi faaliyetleri ve fikirleri üzerinde duracağım.

Bugünkü Doğu Türkistan’ın Kulca ilçesinin bir köyünde 1887 tarihinde doğan ve 1952’de türlü cefalar çektikten sonra hayata gözlerini yuman Mesut Sabri Bey, karşımıza iki özelliğiyle çıkmaktadır. Bunlardan birisi onun siyasetçi tarafı, diğeri ise fikir adamlığı ve eğitimci yönüdür. Mesut Sabri’nin Türkiye ve Türkçülük fikriyle tanışması İstanbul’daki askeri tıp talebeliği yıllarına dayanmaktadır. O da, belirli bir dönem, ne olursa olsun Türk camiasının en gelişmiş ülkesi olan Osmanlı Devleti’ne daha çocuk yaşlarında gelerek, kısa bir süre de olsa Türkiye’de bulundu. Burada aldığı eğitim ile Doğu Türkistan’daki insanlarına faydalı olmayı düşündü. Ülkesine döndükten sonra vaziyetin çok kötü olduğunu gören Mesut Sabri kollarını sıvayarak, okulların ve eğitim sisteminin ıslahı için gayret etti. Özellikle Osmanlı Devletinin I. Dünya Harbi esnasında bölgeye gönderdiği subay ve eğitimciler ile çeşitli yollarla Doğu Türkistan’a gelen yabancılardan azami şekilde yararlanmaya çalıştı. Büyük bir Türk milliyetçisi olan Mesut Bey, buna binaen öldürülmek için peşlerinde Rus ve Çin casusları bulunan Türk istihbarat elemanlarına yardım etmekten de geri durmamıştır.

Bilindiği üzere daha I. Dünya Harbinin öncesinde, Doğu Türkistan coğrafyasında Türkçülük hareketleri başlamış idi. Bu oluşum 1931 yılında, Kumul’da (Hami) bir isyanın patlak vermesiyle neticelendi. Ardından 1933’te Doğu Türkistan’da “Milli İhtilal Komitesi” teşkil edildikten sonra, Şarki Türkistan Türk-İslam Cumhuriyeti kuruldu. Fakat bu cumhuriyet üç cephede savaşmak zorundaydı. Bunlar Çinliler, Ruslar ve Müslüman Dunganlardı. Döngen veya Dunganların kullanılarak Türklere karşı bir katliama girişilmesi ve Rusya’nın 20.000 kişilik orduyla, zırhlı araçları Çinlilerin emrine vermesi, bu hareketin sindirilmesine yardımcı oldu. Eziyet, işkence ve zulümlerin ardından Doğu Türkistan’daki Kazak Türklerinin büyük bir kısmı bu ülkeden kaçmak zorunda kaldılar.

İsa Yusuf (Alptekin) ve Mehmed Emin (Bugra) ile irtibat halindeki Mesut Sabri Bey 1935 yılında Çin’in devlet konseyi üyeliğine kadar yükseldi. Mesut Sabri Bey, mümkün olduğu kadar Çin’in Doğu Türkistan’ı sömürme politikalarına karşı çıktı; hatta Çin hükümetinin Doğu Türkistan’a asker ve göçmen gönderme faaliyetine karşı arkadaşlarıyla beraber hükümete 28 maddeden oluşan ve aralarında Doğu Türkistan’daki halka Türk denilmesi ve özerklik verilmesi yolunda şartlar bulunan bir de muhtıra sundu.

II. Dünya Harbinin sonlarına doğru, 1944’te Müstakil Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilan edildi, fakat bu sırada savaş Rusların lehine dönmekte, maalesef Türkiye’de de Türk Dünyasının manevi lideri ve babası Atsız Beğ, İnönü gibi basiretsiz birinin Sovyetler Birliğinden korkması yüzünden, ırkçılıkla suçlanıp, hapse atılmaktaydı. Ruslar, Doğu Türkistan’daki bu olaylara da müdahale ettiler. 1946’da, Türk milliyetçileriyle Çinliler arasında bir barış yapıldı. Cumhuriyetin başındaki Ali Han Töre kaçırıldı ve sonra da öldürüldü. Bu esnada Dr. Mesut Sabri Bey Doğu Türkistan’da umumi vali, İsa Yusuf da genel sekreter olmuştu. Bu hükümet için herkes elinden gelen gayreti göstermesine rağmen, ne yazık ki yine Türklerin tam manasıyla bir araya gelemedikleri görüldü. Türk milliyetçileri her şeye karşın ilk icraatlarını eğitim ve kültür alanında gerçekleştirdiler. Türk halkının bilinçlendirilmesi, milli ruhun aşılanması için çalışmalara başlandı. Türklerin ata yurdunun Türkistan olduğu, adlarına Türk denildiği gibi yüce değerler öğretildi.

Ancak bu mutlu günler de uzun sürmedi. 1949’da Çin’deki iç çekişmeyi kazanan komünistler, Doğu Türkistan’ı yeniden işgal ederek, binlerce Türk’ü öldürdüler. Yüzbinlercesini ana vatanlarından sürdüler. Komünistlerin Çin’de hâkimiyetinden 1953 yılına kadar, aralarında Mesut Sabri gibi aydın ve ileri gelenler de olmak üzere yüzbinden fazla Türk çeşitli işkencelere maruz kaldılar veya öldürüldüler.

Mesut Sabri Bey’in evvelce de söylediğimiz gibi, diğer bir özelliği fikir adamlığı ve eğitimcilik yönüdür. Türk kültürüne ve anlayışına uygun olarak, Türkiye’de bulunduğu süre içinde Türkçülük akımının tesiriyle, bazı mefhumların izahında ve toplum hayatına yerleşmesinde büyük gayret göstermiştir. Bunlar millet, ülke, din gibi kavramların etrafında yoğunlaşmaktadır. Türk milletinin geleceği hususunda son derece ümitlidir. Çünkü o zamanlar 100 milyonluk Türk Dünyasının, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne kadar Türkçe konuştuğunu ve bu büyük kitlenin bir araya gelmesi halinde önünde hiçbir gücün duramayacağını görmüş ve bunu göstermeye çalışmıştır.

Millet ve devlet bilinci konularında O, Atsız Beğ ile aynı düşüncelere sahiptir. Mesut Sabri, “bir milletin ülkesinde cesur bir milli bilinç olmazsa, o millet zayıf ve güçsüzdür. Tanrı’nın yasası böyle milletlere cezasını vermektir. Bu yasa, ezmeyen ezilir, diyen yasadır”, demiştir. Atsız Beğ de ondan biraz önce, “büyümek istemeyen millet küçülmeye mahkûmdur” ve “kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara” diyordu. Dr. Mesut Sabri Bey; “bir milletin varlığını devam ettirmesinin en önemli unsurlarından birisinin diline sahip çıkmak olduğunu; Türk çocuğunun dilini, milletini, Türklüğünü sevmesi ve bunlarla gurur duyması gerektiğini” her zaman dile getirmiştir. Yine büyük ülkü adamlarının tek düşüncesi onda da hâkimdir. “İnsanın kendi hayatının geçici olduğu, herkesin ölerek mezara gideceği, ancak kahramanların ölmeyeceğini” söylemektedir. Yani o da bir anlamda; “yurt ve şeref uğrunda sen seril de yerlere, varsın hiçbir dudakta anılmasın er adın” demekteydi.

Mesut Sabri Bey, bir milletin kalkınmasında en önemli şeyin eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi olduğunu bildiğinden, Doğu Türkistan Türklerinin eğitim meselelerinin de gönüllü işçisi olmuştur.

Bugün Türkiye ve Türk milleti zor günler yaşıyor. Adeta içerimizden ve dışarımızdan düşmanlarla kuşatılmış gibiyiz. Sadece Türkiye’de değil, kargaşa ve buhran, bütün Türk dünyası ne yaptığını bilmiyor. Güya 21. Yüzyıl Türk asrı olacaktı! Bu gidişle 21. asrın sonunu pek zor görürdük, ama yine de Türk Tanrısı’nın müjdesi sayesinde avunuyoruz ki, O: “Yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıda yağız yer delinmedikçe, ey Türk senin ilini ve töreni kim bozabilir”, diyor. Kırgız ile Özbek sanki soydaş değillermiş gibi birbirlerinin boğazlarına sarılmışlar. Türkmenler, Azerbaycan Türkleriyle eski düşmanlıklarından hala vazgeçmediler. Kazak Türkleriyle, Özbek Türkleri sonunda ölüm bile olsa, asla bir araya gelmeyeceklerini söylüyorlar! Yiğit Elçi Bey’i hep birlikte biz öldürmedik mi? O, er kişiyi yüce davasında yalnız bırakmadık mı? Ölüm döşeğinde bile Türklerin bir gün birleşeceğini hayal eden bir büyük insandı o! Yüzyılda bir önümüze çıkan tarihi fırsatları elimizin tersiyle itmedik mi? Kendi aleyhimize olan kuruluşlara girmek için çabalamıyor muyuz? Çin’in öncülük ettiği Shangay İşbirliği Teşkilatının kurulmasındaki tek amaç; Çin’in andlaşma devletleriyle Doğu Türkistan’ı kontrol etmek ve bu cumhuriyetlerden Doğu Türkistan’a yapılacak yardımların önünü kesmektir. Kim ne derse desin, bunun mantıklı başka bir izahı yoktur. Elbette ki, böyle günü birlik politikalarla ve düşüncesizce yönetilen ve aynı ana ile babadan türeyen Bozkurt nesline Türk Tanrısı lanet edecektir. Geçmişte yaptığımız hataların başımıza neler açtığını ne çabuk unuttuk. Rus zulmünden sanki yeni kurtulmadık!

Daha dün ortaya çıkmış milletler ve devletler dünyanın efendiliğine soyunmuşlar, bir zamanlar Türklerin yaptığı işi yapmaya kalkışıyorlar da, 200 milyonluk Türk Dünyası oturmuş onları seyrediyor, olacak şey mi? Yazıklar olsun bize!

Prof. Dr. Saadettin Y. GÖMEÇ

“Türk Tarihinin Kahramanları: 51- Mesut Sabri”, Orkun, Sayı 115, İstanbul 2007

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.