Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Türk Büyükleri – 41 : IV. Murad

0 15.618

Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ

Padişah I. Ahmed ile Kösem Sultan’ın oğlu olan bu Osmanlı hanı, Türk ve dünya tarihinde çok sert bir hükümdar şeklinde tanınır. Başa geçtiği çağ göz önüne alınırsa, öyle davranması da gerekiyordu. Çünkü Osmanlı Devletinin duraklama devrine girdiği, artık savaş kaybetmenin, iç huzursuzlukların, salgın hastalıkların, yolsuzlukların ve hırsızlıkların yükselmeye başladığı bir sırada, onu Osmanlı tahtında görüyoruz. Bütün bu olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla bir takım katı tedbirler alma yoluna gitmiştir ki; hem o zamanın şartlarında, hem de günümüzde değerlendirildiğinde artık pek çok kişi ona hak vermektedir.

Daha çocuk yaşlarda, belki de hiç tahmin etmediği bir sırada, 12 yaşlarındayken (1623) tahta çıkan bu Türk hükümdarı, 21 yaşına kadar sarayda piştikten ve bir sürü entrikaya şahit olduktan sonra, gerçek manada sultanlığını ilan etti. Bütün bu süre içinde devlet idaresinde ne oluyor, kim hain, kim zorba bunları öğrenmişti. Evvela ordunun kendine sadık kalması için sipahi ve ilim ehliyle bir toplantı yapıp, onlardan söz aldı. Asayiş ve huzurun kalmadığı bir ortamda ülke yönetimini üstlenen IV. Murad ileri görüşlülüğü ve cesareti ile neredeyse yıkılmak üzere olan bir devlete adeta yeniden can vermiştir.

IV. Murad döneminde iki kere askeri ayaklanma olmuştur ki, bunlardan birisi Abaza Paşa isyanıdır. Bu hadise Osmanlı’yı epey meşgul eden bir konudur. Ayrıca o tahta çıktığında yeniçerilerin şımarıklığı sürüyordu ve onların 1631 tarihinde devrin sadrazamının başını vurduklarına bizzat şahit olmuştur. Dolayısıyla IV. Murad vahşetin her türlüsünü gördü. Eniştesi Topal Recep Paşa’nın, Sadrazam Hafız Ahmed Paşa’nın öldürülmesinde rol oynaması ve onun yeniçeriler vasıtasıyla devletin yönetiminde söz sahibi olmaya kalkışması, Sultan Murad’ı çileden çıkarmıştır. Oğuz neslinin bu gururlu padişahı, Recep Paşa’yı yanına çağırarak, meşhur “abdest al bre kafir” cümlesini söyledikten sonra, hemen boğdurarak, devletle oyun oynanmayacağını ispat etti. Bu durum Recep Paşa’dan güç alarak, fütursuzca hareket edenlerin kendilerine çeki-düzen vermelerine yol açtı. Annesinin dalaverelerinden de o kadar bunalmıştı ki, onu dahi öldürttü. Yine yaptığı ilk işlerden birisi, ağabeyi Genç Osman’ın ölümüne yol açanlardan intikam almak oldu.

Osmanlı padişahları içinde en kuvvetli ve gözü peklerden birisiydi. Ok atmadan tutun, güreş ve atçılığa kadar her türlü sporda üstün bir yeteneğe sahipti. Özellikle Evliya Çelebi onun kuvvet ve kudretine şahit olmuş, bunları da eserinde anlatmıştır. Savaşlarda askerleriyle beraber olur, onlarla aynı şartları paylaşırdı. O, ayrıca ilme ve fenne de önem vermiştir. Matbaacılığa yönelik ilk teşebbüslerin onun zamanında başladığı iddia edildiği gibi, ünlü Hazerfen Ahmed Çelebi de onun çağında yaşamış ve gösterisini de Sultan Murad Han’a yapmıştır. Kabe-i Muazzama’da ciddi tamiratlar gerçekleştiren bu Osmanlı padişahının Muradî mahlasıyla şiirler yazdığı da söyleniyor.

1633 ve 1634’lerde halkın içerisinde bulunduğu vurdum-duymazlık, boş vermişlik ve buna bağlı olarak da ortaya çıkan tütün ve içki alışkanlığı gibi kötü eğilimleri yasaklayan bir kanun koydu. Aslında tütün ve içkiyi men etmesinin de sosyal birtakım sebepleri vardır. İçki ve tütünün tüketildiği kahvehanelerde bir noktada dedi-kodular yapılıyordu. Buralar fitne yuvasıydı. İstanbul’da çıkan büyük bir yangın da, kahvehanelerden birisinden başlamıştı.

Kurmuş olduğu haber alma teşkilatı vasıtasıyla halk arasında uygunsuzluk ve zorbalık yapanları tespit ettirdi ve bunları en şiddetli biçimde cezalandırdı. Bu çapulcuların temizliği sırasında elbetteki birtakım masum insanların da canı acımıştır. Ama devletin bekası için kurunun yanında yaş da yanar demek lazım. Kaynakların anlattığına göre, özellikle geceleri sokaklarda tebdil-i kıyafetle geziyordu. Bu yüzden birtakım yazarlar onu deli gibi tanıtıyorlarsa da, bu bir haksızlıktır. Çünkü o devri düşünecek olursak, son derece isabetli kararlar verdiği anlaşılacaktır. Devletin geleceği için birtakım tedbirler almak gerekiyordu, o da bunu yapmıştır.

Sporcu yönüyle de dikkat çeken IV. Murad’ın çok iyi ok attığı, mükemmel cirit fırlattığı, 200 kiloluk ağırlığı kolaylıkla kaldırdığı söylenir ki, Silahtar Mustafa Paşa’yı kuşağından kavrayıp, havada dolaştırmıştır. Anlatıldığına göre, Türkistan’dan kendisine gelen ve delinmesi çok güç bir deri kalkanı hem ok, hem de kargı ile delmiştir. Her Türk gibi iyi derecede bir at binicisiydi. Onun döneminin önemli hadiselerinden birisi, yukarıda da değindiğimiz üzere Hazerfen Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesinden Üsküdar’a uçuş teşebbüsüdür. Ancak IV. Murad’ın bu adamı tehlikeli bularak Cezayir’e sürdüğü de söylenmektedir. Buna kendinin mi karar verdiği, yoksa çevresindekilerin dolduruşuna mı geldiği meçhuldür.

İçeride asayişi zorla da olsa sağlayan IV. Murad zamanı İran ve Bağdat seferleriyle meşhurdur. Osmanlı Devletinin iç karışıklıkları esnasında, İran şahı Bağdat’ı ele geçirmiş; ordu komutanları da bu işte yetersiz kalınca, bizzat askerin idaresini kendisi üstlenmişti. 1635’te Revan üzerine yürüdü ve 1638’de Bağdat’ı aldı. Azerbaycan, Erivan, Tebriz, Hamedan gibi bölgeler uzun yıllar sonunda yeniden Osmanlı Devleti hudutlarına katıldı. 1639’daki Kasr-ı Şirin Andlaşmasıyla adeta bugünkü Türk-İran sınırı çizildi. Buna göre; Doğu Anadolu, Kerkük, Bağdat ve Basra Osmanlı Türkiyesi’nde, Ahıska ve Revan Safevilerde kalacak, Kars taraflarındaki kaleler yıkılacak, Safeviler İran’da İslam büyüklerine ve âlimlerine hakaretten vazgeçeceklerdi.

Askeri seferlere ordunun başında giden son Osmanlı hükümdarı dense yeridir. Bağdat’ın fethinden dönüşünden sonra rahatsızlanarak, onbeş gün içinde tıpkı çok genç yaşta tahta çıktığı gibi, yine erken yaşlarda vefat eden (1640), bu Türk hakanı başta İstanbul olmak üzere ülkenin çeşitli yerlerinde imar faaliyetlerinde de bulundu. Ölmeden evvel kardeşi İbrahim’in devlete zarar vereceğini düşündüğünden ortadan kaldırılmasını buyurduğu söylenirse de, bu talep gerçekleşmemiştir. Tahtta oturduğunda nerdeyse boşalan devlet hazinesini doldurmuş, geriye milyonlarca altın ve gümüş para bırakmıştır. Sultan IV. Murad’ın dört erkek, altı tane de kız çocuğu vardı.

Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ

“Türk Tarihinin Kahramanları: 42- IV. Murad”, Orkun, Sayı 105, İstanbul 2006

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.