Türk Büyükleri – 35 : Osman Gazi
Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ
Kendinden sonra, adıyla anılan ve dünyanın gelmiş-geçmiş en büyük devletlerinden birinin tesisinde önemli bir rolü bulunan Osman Gazi veyahut da zaman zaman Osman Beğ diye zikredilen bu Türk beyinin ismi hususunda da değişik görüşler olduğu bilinmektedir. Ertuğrul Gazi’nin üç oğlundan biridir. Annesi Hayme Hatun olan ve 1258 tarihinde doğan, Osman’ın adının Ataman, Otman vs. gibi eski Türk unvanlarından geldiği iddiasını ileri sürenler vardır.
Osman Gazi babası Ertuğrul 1281’de ölünce, aklına ve yeteneklerine bakılarak aksakallar tarafından “Beğ” seçildi ve bu unvanı da Sultan II. Gıyaseddin Mesud tarafından tasdiklendi. Zaten o babasıyla beraber çocukluğundan itibaren akınlara katılmış ve halkına karşı bir bey nasıl davranır, bunları öğrenmişti. Kayı aşiretinin önde gelen beylerinden Ömer’in kızıyla evlendi ve bu hatundan daha sonra yerine geçecek olan oğlu Orhan doğdu.
Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin, Ertuğrul vefat ettiğinde, ona bir ferman yollayarak (1284), eskisi gibi Kayı aşiretinin buralarda hayatını sürdürmelerini dilemişti. Bu sırada Osman Beğ, İnegöl’ün alınması sırasında en yakınlarından bazılarını kaybetti. Karacahisar’ın fethinden sonra ise, Selçuklu hükümdarı Alaaddin, Osman’a birtakım bağımsızlık alametleri gönderdi. Sultan Alaaddin, İlhanlılar tarafından sindirilince; bir kurultay toplandı. Ahi Evren, Hacı Bektaş ve Şeyh Edebali gibi Horasan erenleri ona sarık taktırıp, kılıç kuşatarak han atadılar ve adına da 1299’da hutbe okuttular. Çadırının önüne “dokuz tuğlu sancak” dikildi ve bu suretle yeni bir cihan devleti doğdu.
Beyliğin başına geçtiğinde 23 yaşında çok genç bir delikanlı idi ki, bu olaylar esnasında Osman Gazi’ye atfedilen birtakım rivayetler mevcuttur. Söylenenlere göre; ahi şeyhlerinden Edebalı’ya karşı sonsuz bir muhabbet besliyordu. Birgün rüyasında, Edebalı’nın göğsünden bir ay çıktığını, bu ayın sonra yükselerek kendi koynuna girdiğini gördü. Arkasından göğsünden bir ağaç çıkıyor, dalları her tarafı kaplayıp, bütün cihanı sarıyordu. Osman Gazi rüyasında şahit olduğu bu hadiseyi şeyhine anlattı. Edebalı da; “ey Osman, Tanrı sana ve evlatlarına bir devlet nasip etmiştir, kutlu olsun” der. Bu hadise vuku bulduğunda 19 yaşında olduğu vurgulanıyor. Bundan sonra Osman Beğ’in Edebalı’nın kızı Bal Hatun ile de evlendiğini ve bu evlilikten oğlu Alaaddin Beğ’in dünyaya geldiğini biliyoruz. Bununla beraber onun altı tane oğlu vardı. Neticede halkına karşı ayrım yapmayan, sofrası ile kapısı herkese açık ve çok cömert olan bu Türk beyi 1326’da ölmeden evvel kendisinin Bursa’ya gömülmesini vasiyet kıldı.
Karacahisar’ı 1287, Domaniç’te Bizanslıları yendikten sonra Bilecik’i 1289, İnegöl’ü 1299, Yenişehir ve Köprühisar’ı 1300, Akhisar ile Koçhisar’ı 1302 tarihinde fethederek, kısa bir süre içinde çocuklarına ileride bir dünya devleti olacak beyliğini, hem de çetin bir coğrafyada, geniş topraklar kazanarak bıraktı. İşte bunlardan Bilecik’in zaptı esnasında ilginç bir hadise yaşanmıştır. Osman Beğ’in birer birer Bizans arazilerini ele geçirmesi bölgedeki valileri telaşlandırmış ve bu yüzden bazı tedbirler alma yoluna gidilmişti. Onun savaş meydanlarında yenilemeyeceği anlaşılınca kendisine bir suikast tertip edildi. Buna göre, o Yarhisar tekfurunun kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe çağrıldı. Burada kendisi pusuya düşürülmek isteniyordu. Fakat bu plan arkadaşı Harmankaya tekfuru Köse Mihal tarafından kendisine haber verildi. Osman Beğ bu düğüne hediye niyetine bir koyun sürüsü göndermekten geri durmamakla beraber, her zaman olduğu üzere yaylaya çıkarken eşyalarını yine Bilecik tekfuruna emanet bırakacağını söyledi. Ama o eşya yerine atlara silahlar yükledi ve kırk kadar alpını da kadın kılığına sokarak kaleye yolladı ve bu yiğitler şehri ele geçirdiler.
Osman Gazi’nin beyliğin merkezi olarak önce Yenişehir’i seçtiği ve burayı imar ettiği bildirilir. Bunun yanı sıra o, yakın adamları ve çocuklarını aldığı yerlerin idaresiyle vazifelendirdi ki, oğlu Orhan Sultanönü’ne, Gündüz Alp Eskişehir’e, Aykut Alp İnönü’ye, Hasan Alp Yarhisar’a, Turgut Alp İnegöl’e yollanmışlardı.
Osman Gazi neredeyse ölümüne kadar “Gaza” yaptı. 1306’da Bursa tekfuru komutasındaki Bizans güçlerini yendi. Bu sebepten Romalılar siyasi bir manevra ile İlhanlılara yanaşma yoluna gittiler. Bizans imparatorunun kızıyla, İlhanlı hükümdarı Gazan Han nişanlandı. Osman Beğ 1307’de İznik’i kuşatmış, 1308’de Marmara’daki İmralı Adasını fethetmiş idi. Bölgenin en önemli yerleşim birimi olan Bursa 1313 tarihinden itibaren ablukaya alındı. 1317 senesinde Orhan Gazi ve Kongur Alp Sakarya ve Karadeniz sahillerinde pek çok mıntıkayı ele geçirdi. Akça Koca İznik’e kadar olan mevkiyi zapt etti ve Osman Gazi’nin en büyük arzusu Bursa da 1326 yılında feth olundu.
Bir cihan devletinin kurucusu olmasına rağmen, Osman Beğ’in terekesinde altın, gümüş gibi hiçbir şeye rastlanmadı. Bütün serveti sadece bir sarık bezi, bir at zırhı, bir çift çizme, beyliğine ait sancaklar, bir kılıç ile yay ve mızrak, birkaç at ile biraz da koyun sürüsüydü. Tabii ki onun en büyük hazinesi, kendisinden sonra bütün dünyaya hâkim olacak, imanlı bir Türk milletiydi. Günümüzün idarecileriyle bu büyük insanı karşılaştırdığımızda aralarında dağlar kadar fark olduğu ortaya çıkacaktır. Şimdinin başbakanları, bakanları nasıl malımıza mal katarız anlayışıyla hizmete talip olduklarından, millet ve devlet umurlarında bile değil. Bey oldum diye asla böbürlenip, insanları küçük görmeyen bu asil Türk evladının tesis ettiği devlet uzun yıllar dünyada huzur ve adaleti sağladı. Ne zamanki idaresinde gerçek manada gayri-Türkler söz sahibi olmaya başladı, devleti gitti.
Yüce Türk milletinin kurduğu bu muhteşem yapı Hristiyan dünyasının açık ve gizli Haçlı seferleriyle parçalandıktan sonra, bir daha dünyaya barış gelmedi. Cihan hala bu durumun sancılarını çekmeye devam ediyor. Osmanlı’nın çekildiği yerlerden ve Osmanlı’ya hainlik yapanların gözlerinden yaşlar eksik olmuyor. Ve sonsuza kadar da eksilmeyecek. Eğer Türkler yeniden dünyanın hâkimiyetini ele almazlarsa!
Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ