Türk Büyükleri – 23 : Tonga (Tun) Baga Tarkan
Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ
Türk tarihine şöyle bir baktığımızda, devletin ve milletin istikbali tehlikeye düştüğü vakitlerde; biri veya birilerinin ortaya çıkıp, bu asil milleti derleyip-toplayarak onu selamete ulaştırdığını görürüz.
Tarihin en eski halklarından birisi olan Türklerin de başına bugüne kadar pek çok korkunç felaket gelmiştir. Türkler gibi toplumlar için bu durum gayet normaldir. Büyük milletlerin ve insanların düşmanları da büyük ve çok olur. Dolayısıyla Türk milletinin de hasımları hem geçmişte, hem de günümüzde oldukça fazladır. Zaman zaman içeriden, bazan dışarıdan, kimi hallerde de içimizdeki ve dışımızdaki hainlerin işbirliğiyle, bu yüce millet ve devlet yeryüzünden kaldırılmak istenmişse de; Tanrı’ya şükür ki bu hiçbir vakit gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecektir. Tanrı tarafından kutsandığına inandığımız ve dünyanın sonuna kadar varlığını sürdürecek tek insanoğlu Türklerdir. Çünkü o dünyaya adalet ve düzenini sağlamak üzere gönderilmiştir.
Şanlı tarihimiz sıkça örnek verdiğimiz ibret tablolarıyla doludur. Maalesef o muhteşem devletimiz Kök Türk Kağanlığını, yine onların kardeşi olan Basmıl, Karluk ve Uygurlar birlikte yıktıklarını biliyoruz. Ama Kök Türklerin kanı üzerine kurulmuş olan bu birlik kimseye yaramadı. Karluklar ve Uygurlar beraberce Basmıllara öylesine bir darbe indirdiler ki, bir zamanlar Asya’nın hâkimlerinden olan “İdi-kut” soyluların adları bile kalmadı. Karluklar ise darmadağınık olup, değişik boyların arasında eriyip, gittiler. Uygurlar da hepinizin bildiği gibi, Kök Türk hükümdar ailesi Börülülere yaptıkları zulmün cezasını hala çekiyorlar, bunda yanlış var mı? Bugün hiç kimse Uygurların, Kök Türklerin vebalini ödemediklerini söyleyemez.
İşte bu Uygur, Karluk ve Basmıllar, Kök Türkleri ortadan kaldırdıktan sonra birbirlerine düşmüşler, en sonunda da bu kavgadan Uygur “Yaglakar” ailesi galip çıkmıştı. Uygur Türklerinin büyük hükümdarı Börü Kun (Moyun Çor) zorluklar içerisinden oğlu Bögü’ye güçlü bir devlet bıraktı. Bögü, babasının mirasının üzerine konmuş; Çin’deki isyanlardan da faydalanarak, değişik hülyalara dalmıştı.
Hiç şüphesiz bunlardan birisi Türk devletinde Mani itikadını resmen kabulüydü. Manihaizm’in devlet dini olarak benimsenmesinin sebepleri de mevcuttur. Batıda, Hristiyanlığa ve Zerdüştlüğe karşı bir alternatif din durumundaydı. Bu sebepten onların husumetini üzerine çekmiş idi. Hatta 8. asrın sonlarına doğru Abbasi hilafeti bunlara yönelik olarak büyük bir baskı uygulamıştı. Bu yüzden, batıda koğuşturmaya uğrayınca, Çin’e gelerek burada tutunmaya çalıştı. Bu kez Çin’de karşısına Budizm çıktı. Kağan bu vaziyetteki bir inancı kabûl etmekle, bizim fikrimize göre; hem batıda hem de doğuda onlar adına hak iddiasında bulunabilecekti. Fakat burada bir strateji hatası yapılıp, yapılmadığını da hesaba katmak gerekir. Yani Uygur Türkleri, Manihaizm’i benimsemekle hem Hristiyanlığı, hem Müslümanlığı, hem Çin’in felsefi dinlerini ve de Kök Tengri’ye tapanları karşılarına aldılar. Bu Türk insanın birdenbire kabul edemeyeceği bir şeydi. Çünkü binlerce yılın inançları ve dünya görüşü bir çırpıda söküp, atılıyordu. Bu o kadar kolay olmamalıydı ve nitekim olmadı.
Böğü Kağan zamanında birçok siyasi olay zuhur etti. Bunların en mühimi bilindiği üzere Çin seferleriydi. Ancak en dikkat çekici gelişmeler Uygurların gelenek, görenek ve hayat tarzlarındaki önemli değişikliklerdir. Çinlilerle ticarete girdiklerinden beri pek çok değerli şeye sahip oldukları gibi, debdebeye de alıştılar. Kağan kendini halktan ayırarak, saraylarda oturmaya başladı. Altın, gümüş ve diğer mücevherler gözünü kamaştırıyordu. Gücünün kaynağı bizzat halkın kendisi olan hükümdar, onları aşağı görüyordu. Babasının nasihatlarını unutmuştu. Börü Kun (Moyun Çor), halka önem verilmesini, konar-göçerlikten ayrılınmamasını öğütlemişti. Bu arada at üstünde savaşan, yeri geldiğinde sürülerin peşinde koşan kadınlar makyaj yapmağa, güzel giyinmeğe özendiler.
Çin ülkesinde Te-tsung tahta çıktığı zaman (779), soğuklaşan ilişkileri canlandırmak amacıyla Uygurlara bir elçi gönderip, T’ai-tsung’un öldüğünü ve eski dostluğun devamı dileğini, bildirdi. Kağan gelen elçiyi dikkate bile almadı. Ona hiç bir merasim yapmadı. Çünkü Çin’deki Uygurların hareketlerinin kısıtlanması ve ticarete engel olunması, hiçbir surette Böğü’nün hoşuna gitmemişti. Bundan başka, Sogd menşeili birtakım kişi ve danışmanlar da, kağanın aklını karıştırıyorlar ve onu Çin’i ele geçirmek için zorluyorlardı. Ancak bu arada devlet içindeki milli gücün temsilcilerinden biri olan bakan Tonga (Tun) Bağa Tarkan ona nasihatte bulunarak; “T’ang büyük devlet. Ayrıca bize şu anda kötülüğü de yok. Geçen yıl biz T’ai-yüan’a girdik, on binlerce at ve koyun ele geçirdik. Fakat ülkemize ulaştığımızda yaralarımızdan ızdırap çekiyorduk. Eğer Çin’e bütün kuvvetimizle saldırıp, muvaffak olamazsak, bu kez nasıl geri döneceğiz?” diyordu. Dolayısıyla o ve onun gibiler mevcut kazanımların da, sonucu meçhul teşebbüsler için heba olmasını istemiyorlardı. Ama kağan bunlara kulak asmadı. Tonga (Tun) Bağa Tarkan, teklifinin reddi üzerine, gerçekleştirdiği bir darbe ile Böğü Kağan’ı öldürdü. Onunla birlikte, yakın akrabalarını, adamlarını, onu Çin’e karşı kışkırtan Sogdluları ve 2000 kişiyi ortadan kaldırdı.
Mantıken düşününce, Çin gibi bir ülkeyi fethetmek de yararlı bir iş değildi. Hunlar çağından beridir çeşitli defalar Türkler bu imkânı ellerine geçirmişlerdi, ama Çin onların pek çok ihtiyacını karşılayan bir devlet olduğundan, hayatını sürdürmesi de zaruri görülüyordu. Ayrıca zaman zaman Sogdların Türk Devleti içerisindeki bu entrikaları göz önünde bulundurularak, onların siyasi bakımdan güçlü oldukları sanılıyorsa da, bize göre bu da doğru değildir. Türk Devleti hem Uygurlar çağında, hem de onlardan önce Sogdlar ve onlara benzer halkları belki ticari kabiliyetlerinden ve çok dilli olmalarından dolayı, özellikle dışişlerinde sıkça kullandı. Devlet meselelerine yukarıdaki örnekte olduğu gibi doğrudan müdahaleye kalkıştıkları vakit ise dersleri verilmiştir.
Bütün bunlardan sonra Uygur tahtına “Yaglakar” ailesinin dışından birisi olan Tonga (Tun) Bağa Tarkan çıktı. Belki de bu, “Arslanlar” (A-shih-te) sülalesinin tarihte ilk defa başa geçmesi idi. Ayrıca, bilindiği gibi Böğü Kırgızlar üzerine de bir sefer yapmıştı. Kırgızlar, Böğü’den intikam almak gayesiyle olacak ki, Tonga (Tun) Bağa’nın darbesi sırasında ona yardım ettiler. Bunun karşılığı olarak da, Suci Yazıtından anlaşılacağı üzere, Tonga (Tun) Bağa’nın büyük bakanlarından olan Boyla Kutlug Yargan bir Kırgız’dır.
Tonga (Tun) Bağa Tarkan tahta çıktığı zaman (780), Çin’de bulunan yakınlarından T’u-tong’un (Tuğ Tonga veya Tudun) idaresindeki Uygurların, Çin’den ayrılmaları istendi. Artık Çin devleti ne olursa olsun, bu Türk belasından kurtulmayı planlıyordu. T’u-tong’un kontrolündeki Tokuz Oğuzlar da, Tonga (Tun) Bağa’dan korktukları için Ötüken’e dönmekten çekiniyorlardı. T’u-tong’un da onları kendi başlarına bırakmamasından dolayı kaçamıyorlardı. Çünkü o da biliyordu ki, dağıldıkları takdirde daha kolay ortadan kaldırılacaklardı. Bu sırada Uygur ülkesinde kağan, tahtını iyice sağlamlaştıramamıştı; hakan oğullarından ve bakanlarından birinin isyanıyla meşguldü. Bu ortamı fırsat bilen Çinli, Tokuz Oğuz ve bazı Sogdlu ileri gelenler, Çin imparatorluğunun Uygurlara saldırmasını öğütlediler. Ancak imparator bunu kabul etmemekle beraber, T’u-tong’un ve adamlarının öldürülmesine de göz yumdu. Bu durum o vakit bazı Çinlilerce utanç verici bir hadise olarak görüldü. Çünkü katliama maruz kalan insanlar hem sayıca az, hem de savunmasızdılar. Bunun üzerine danışmanlar, Tonga (Tun) Bağa’ya intikam alması için Karabalgasun’a gelen elçileri öldürmesi tavsiyesinde bulundularsa da, kağan bunu yapmadı. Çünkü bu insanlar sadece görevlerini icra ediyorlardı.
Bunun yanı sıra 785 yılından itibaren Uygurların, belki de Türgiş kabilelerinin içinden çıkan, daha çok Türkçe Öngüt veya Ak Tatar ismiyle anılan, ancak Çin yıllıklarında Sha-to diye kaydedilen halk üzerinde baskıya başladıkları, bunun neticesi olarak da, 7000 çadırlık bir kitlenin Tibetlilere sığındığı bilinmektedir. Muhtemelen Öngütler (Sha-to), Uygurları epey uğraştırdılar. Ayrıca 787’de Tibetliler iki Uygur kabilesini de yanlarına alarak, bazı Çin şehirlerine doğru yürüdüler ve birçok esir ile ganimet ele geçirdiler. Bu sıralarda Tibet diplomasisi de çok iyi çalışmaktadır. Onlar sadece Öngütlerle (Sha-to) değil, Karluk ve Kırgızlarla da yakınlık kurdular. Bu Türk boylarının kendi soydaşları olan Uygurlarla değil de, yabancı bir kavimle dirsek temasına girmeleri, bir şeylerin kötü gittiğini göstermektedir. Buradan herhalde bazı Türk kabilelerinin Uygur yönetiminden hoşlanmadığı anlaşılıyor.
Aynı yıl yani 787 tarihinde Uygur kağanı, birkaç Uygur ileri gelenini Çin sarayına evlilik dileğinde bulunmaya gönderdi. İmparator ilk önce bu teklife olumlu bakmadı. Çünkü Türklerin sürekli kendilerini aşağılamaları hoşuna gitmiyordu. Ama iki ülke arasında bir anlaşmazlık doğmasından korkan, onların yardımı ve atları için bunun lazım geldiğine inanan danışmanların isteği ile Uygur kağanına bir prenses yollamaya razı oldu. Çin hükümeti bu sırada Tibet tehlikesine karşı Araplarla da yakınlaşmaya çalışıyorlardı. Çünkü bu sayede Tibetliler hem doğudan, hem de batıdan kıskaca alınacaklardı. Ayrıca Uygurlara at karşılığı borç olan ellibin top ipek kumaş da verildi. Tonga Bağa Tarkan, gelini karşılamak amacıyla kız kardeşlerini ve bazı komutanlarını yolladı. 788 senesinde bu evlilik gerçekleşmiş, Tibetlilere karşı Çin imparatorluğuna destek olunacağı söylenmiş ve 789 sonunda da Tonga (Tun) Bağa Tarkan muhtemelen ya kendi eceliyle öldü veyahut da Sha-tolar karşısındaki başarısız siyasetinden dolayı bir suikast ile ortadan kaldırıldı.
Tonga (Tun) Baga Tarkan Çin kaynaklarından ve Suci Yazıtından da anlaşılacağı üzere, kağanlıktaki Tokuz Oğuz üstünlüğünü de kırdı. Karabalgasun Yazıtında onun; “tacını sağlamlaştırdığı, cesareti ile iç ve dış işleri yoluna soktuğu” kayıtlıdır. Bunun yanı sıra Tonga (Tun) Bağa’nın Böğü’yü öldürerek, devlete el koyması Uygur Kağanlığının ömrünü uzattı mı, yoksa kısalttı mı, bu halâ tartışmalı bir konudur.
Prof. Dr. Saadettin Yağmur GÖMEÇ
“Türk Tarihinin Kahramanları: 24- Tun Baga Tarkan”, Orkun, Sayı 82, İstanbul 2004