Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Turan CAN’dan Bana Bir Kitap Geldi: “DEATH OF THE GREY WOLVES” [=Bozkurtların Ölümü]

0 9.568

Turan CAN

Geçen gün Bahçelievler yedinci cadde üzerinde Ali Candemir adlı bir arkadaşım ile yürüyorduk. Şu önü açık, üstü örtülü kahvaltı yerlerinden birinden geçerken biri seslendi. Döndük baktık, Turan Can. “Hocam, buyurun bir çayımı için” dedi. Baktım, Turan Can oğlu Tuğrul ile oturmuş sabah kahvaltısı yapıyor; “Sağ ol” deyip yürümek istedimse de, yerinden kalkıp yanımıza kadar gelince, masasına varıp oturduk; ısmarladığı birer bardak çayı içtik. İçerken de Turan Can, Atsız Beğ’le yapılmış röportajların yer aldığı kitabı ve benimle yapılmış röportajı da okuduğundan söz açtı.

Tanımayan arkadaşlar varsa, bu Turan Can kimdir, diye, söyleyelim: Türkçülük tutsağı bir er, Türklük Ordası mensubu bir arkadaş. Türklük ile, Türkçülük ile, Türkçülerin yazdıkları ile ilgili ne var ise <kitap, dergi> hepsini toplayıp bir araya getirmeye çalışan bir ‘sahaf kurdu’ aynı zamanda.

“Hocam, siz Atsız Beğ’in ‘Bozkurtların Ölümü’ adlı eserinin İngilizceye çevrilmiş basılı özetini görmüş, duymuş mu idiniz?” dedi. “Evet, basılı şekilde çoğaltılmışını görmedim. Bildiğim sadece, bir zamanlar bu eserin İngilizce bir özetinin çıkarılıp filme çekilsin diye Holywood’a gönderildiği rivayetinden ibarettir” dedim. “Peki, İngilizceye çevrilmiş ve basılmış kitap şeklini görmek ister misiniz?” dedi. “Elbet isterim, Atsız Beğ’i tanıyan kim istemez ki?” “Ben sahaflarda bir tanesine rastladım. Sahaf anlamasın diye, başka şeyler aldım, arasına kattım. Adam baktı, onu da ötekilere ekleyip çok ucuz bir paraya sayıp verdi. İçim içime sığmıyordu. Dükkândan çıktım, havalara uçuyordum, sanki kanat takmıştım” dedi. “Vallahi ben bu kitabı görmek isterim ve hakkında yazı da yazarım. Yazının başlığı da ‘Turan Can’dan Bana Bir Kitap Geldi’ olur” dedim.

Turan Can, o akşam üstü, sözünü ettiği kitabı benim için Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’ne bırakmış. Sabah enstitüye vardığımda, Ali Candemir arkadaşım “O kitabı, Turan Can dün akşamüstü getirip bana teslim etti, buyurun hocam.” dedi. Emaneti aldım, içimi kaplayan heyecanı dışa vurmamak için “Tamam, teşekkür ederim. Onu da telefonla ararım” dedim. Aklıma o anda Ali Emiri Efendi’nin ‘Divanu Lugâti’t-Türk’ü bulduğunda duyduğu heyecan geldi. Demek ki kitap keşfetmenin heyecanı farklı bir duyguydu. Aynısı olmasa bile, Turan Can da bu İngilizce basılmış kitapçığı bulduğunda benzer bir duygu yaşamış olsa gerek, diye düşündüm. Öyle ya, ben eve dönüp bir an önce bu kitapçığı okuma heyecanı çekiyor isem. Onların çektiği yaşanmış heyecan dalgasının elbette benim o anda yaşadığımdan daha yoğun olduğunu tahmin etmek zor bir şey değildi.

Eve gelinceye kadar elimdeki naylon içine konmuş ve yine bir naylon içine gömülmüş kitabı yerinden çıkarıp herkesin içinde açıp okumak yerine bağrıma basıp masama oturuncaya kadar sabırla hareket etmeyi tercih ettim. Bahçelievler’den metroya binip Koru’da indim ve otobüse binip eve yakın bir durakta indim. Durak ile ev arası yaya yürüme, ortalama adımlarla beş on dakika sürecek mesafeye denk düşüyor, sanırım.

Yolun nasıl bittiğini, eve nasıl vardığımı, kapıyı açtığımı ve kapattığımı, göz açıp kapattım gibi bir eylem içinde tamamlamış olmalıyım. Ayakkabıları bir yana, montu öbür yana fırlattım, masaya oturuverdim. Duyduğum, görmediğim bir kitabı, daha doğrusu Atsız Beğ’in “Bozkurtların Ölümü” adlı romanının İngilizce özetini/synopsis’ini okuyacaktım. Sorular bir bir zihnime üşüşmeye başladı: Kim İngilizce özeti yazmış, kim çevirmiş, nerede ve ne zaman basılıp çoğaltılmış gibi bir sıra soru işte.

Duygularım iyice sakinleştikten sonra kitabı naylon torbasından çıkarıp dışarı, masa üstüne aldım. Turan Can, onu, içinden düşme ihtimali olmayan ikinci bir ağzı kapatılabilir naylon dosya içine yerleştirmişti. Çıkardım, kapak sahifesi görünecek biçimde masaya koydum. Kapak üstüne yazılmış yazılara bir süre baktım. Kitabın başlığı büyük harflerle verilmişti: DEATH OF THE GREY WOLVES.

Koyu siyah ile yukarıdaki başlık konmuştu. Biraz aşağısında eser ile ilgili bir açıklama başlığı vardı: “A synopsis of the novel in Turkish” ve bu yazının altında Türkçe büyük harflerle koyu siyah renkle yazılmış ‘Bozkurtların Ölümü’ adı. Sonra yine bu siyah yazının altında küçük harflerle ‘by’ <tarafından>, onun altında da yazarın büyük harflere stilize edilerek koyu siyah ile yazılmış adı: ATSIZ yer alıyordu. Bu yazımda A harfi öteki harflerden biraz daha büyüktür.

Kapakta, bu başlıktan sonra, biraz aşağıda synopsis’i İngilizceye tercüme edenin adı bu kez beyaz harflerle yer alıyordu: “Translated into the English by İSMET R. TÜMTÜRK”. Yazara mukabil, mütercimin adı ve soyadı, beyaz harflerle kapak üzerine dizilmişti. Tabii bu, teknikten ziyade bir saygı ifadesiydi. Kapakta yer alan İngilizce ‘Translated into the English by İsmet R. Tümtürk’ [= İngilizceye İsmet R. Tümtürk tarafından tercüme edildi] ifadesinden ben, bu özetin de Türkçe olarak Atsız Beğ tarafından hazırlandığını düşünüyorum. Bunun eğrisini doğrusunu en iyi oğulları Yağmur Atsız ve Buğra Atsız ile Tümtürk ailesi mensuplarının bilebileceği şüphesizdir.

Synopsis biçiminde hazırlanıp İngilizceye tercüme edilmiş bu eser, 1949 yılında basılmış. Dediğim gibi, Atsız Beğ’in yazdığı bu tarihî romanın, destansı yaratının yüksek etkileyici gücü göz önünde tutulduğunda, kendisinin filme alınması yolunda baskı altına alındığı ve romanından böyle bir hülasa çıkarıp onu yakın yoldaşı ve kader arkadaşı İsmet R. Tümtürk’e verip İngilizceye çevirttiği ve böylece bastırılıp ilgilenebilecekleri düşünülen yerlere ve Holywood film şirketlerine gönderilmiş olacağı düşünülebilir.

Ancak, o yıllarda ikinci dünya savaşı bitmiş, Holywood kendi yaralarını saracak, dayanışma ruhunu ortaya çıkaracak senaryolar ve synopsis’ler peşindedir. Küçük kuzen darılmasın diye, iklim ve şartlar değişmiş, büyük kuzenlerin onayı çerçevesinde Sovyet rejimi altına terk edilmiş Türklerin tarihiyle uğraşmak, onların millî ruhlarını güçlendirip yaratıcı enerjilerini etkinleştirmek yeni çatışma alanı yaratabilirdi. Eminim bu yüzden Atsız Beğ’in hazırlamış olduğu Türkçe roman hülasası ve bunun, İsmet R. Tümtürk’ün İngilizceye çevirip yayınlaması ile ortaya çıkan eser, etkileyici gücü ile Türk ülkelerinde bir başkaldırıyı yüreklendirebilirdi. Yazarın ve mütercimin çabası bunu kolaylaştırıcı bir filmin çevrilmesine önayak olacak çabaydı. Ancak, küçük kuzene duyulan ihtiyaç nedeniyle, bu etkileyici, ruhları alevlendirici ve bir başkaldırıyı ateşleyici romanın filme alınması Holywood’un ilgi odağı dışında kalmıştır. Bunun yerine uzun bir zaman sonra, ne olduğu, kim olduğu anlaşılmayan mitolojik bir kahraman olarak ‘Conan’ diye saçma sapan bir film üretmeyi tercih etmişlerdir.

Evet, synopsis’in yani hülasanın basılı olduğu eserin kapağının alt kısmında şu ifade yer alır:” Işıl Kitap ve Basımevi, İstanbul, 1949”. Tabii, bu yazı da büyük harfler ile ve Basımevi adı altında İstanbul, İstanbul yazısı altında da basıldığı tarih,1949 yer alır. Fizik boyutları bakımından eser, 14×21 santimetre ve hacmi, kapak yaprakları hariç, 28 (yirmi sekiz) sahifedir. Ön kapağın içi ve arka kapağın ise, önü ve arkası boş bırakılmıştır. Kalın, beyaz, parlak ve özel bir kâğıda basılmış olduğu anlaşılıyor. Eserde, çevirmenin önsözü, iletişim adresi ve ardından ‘Bozkurtların Ölümü’ adlı romanın İngilizceye tercüme edilmiş hülasası/synopsis yer alır. Türkçesinin de Atsız Beğ tarafından kaleme alındığının bir kanıtı da, İngilizce synopsis içine yerleştirilmiş tarih ve şahıs adları ile ilgili özel açıklamalardır, diye düşünüyorum.

Atsız Beğ’in yakın arkadaşı İsmet R. Tümtürk de bir asker ve şair ailenin mensubudur. O, Plevne şehitlerinden Topçu Binbaşısı Osman Şahabettin Bey’in torunu ve büyük Türk şairi Cenap Şahabeddin’in de oğludur. Onun da ömrü Atsız Beğ gibi Türklük yolunda mücadele ile geçmiş, aynı kaderi paylaşmışlar ve ömürlerinin sonuna dek birlikte yürümüşlerdir. Bir İstanbul beyefendisi olan Tümtürk, 1936 yılında doğmuş ve ömrü, tahsil hayatı, mücadeleleri bu şehirde geçmiştir. Ne yazık ki 1998 yılında geçirdiği elim bir trafik kazası ile aramızdan ayrılıp uçmağa varmıştır, ruhu şad olsun.[1] Kerkük Türklerinden Enver Yakupoğlu ve İstanbul’dan İsmet R. Tümtürk avukat idiler ve Türkçülerin başı derde düşende en büyük destekleri, avukatları bu rahmetli Türkçüler idi. Ünlü hukuk profesörleri, bir dergide yazdığım yazılarda devlete karşı ağır basın suçları işlediğimi ileri sürerek mahkemeye verdiklerinde, bu mümtaz kişiler onlara ve iddialarına karşı mahkeme kapılarında beni de savunmuşlardır. Gerçi mahkûm oldum ve kaçağa düştüm. Af kanunu çıkınca hapse düşmekten kurtuldum. Her ikisinin de ruhları şad, yattıkları yerler uçmağ olsun.

Söz Başı

İsmet R. Tümtürk, basılı eserin önsözü < Foreword> içinde yazarı ve eserin aslından söz eder. Tümtürk, bu önsözde, Atsız Beğ için sözlerine şöyle başlar:

“Bu (eser), ünlü Türk yazarı, şairi, tarihçisi ve milliyetçilerin <Türkçülerin> lideri ve daha çok sadece Atsız diye ünlenmiş Hüseyin Nihâl Atsız tarafından yazılmış “Bozkurtların Ölümü” adlı eserin bir hülasası <synopsis>’dır.”

Bu sözleri takiben eseri betimlemeye, tanıtmaya geçer. İkinci paragrafta yer alan sözler roman ve roman kahramanları hakkındadır. Paragrafın önemli saydığım açıklaması şöyledir:

“Romanın tamamı duyguları harekete geçirici, romantik ve özgün bir tema üzerine kurulu 350 sahife tutarında bir kitaptır. Öncelikle gençlere ülkücülük ve <bu yönde> hareket etme duygusu kazandırmak amacıyla yazılmıştır. Fakat, eserin yazımında ortaya çıkan yüksek artistik <sanatkârane> değer <üslup>, ona her yaştan insanları etkileyici, heyecan verici klasik bir eser hüviyeti kazandırmıştır. Esas olarak <bu tarihî> roman, asil ve kahramanlık ruhlarına sahip bir toplumun anlatısıdır. (Bu toplum) kadim Türklerdir ve <o sırada, kadim zamanlarda yaşanan olaylar> anayurtları olan bugünkü Sibirya ve Moğolistan topraklarında geçer.” (Sahife:1)

Kadim zamanlarda kadim Türklerin kendi aralarında geçen iç mücadeleleri ve Çinlilerin entrikaları romanın anlatımını kaplar. Kahramanlık ruhu, yiğitlik, fedakârlık, vatana adanmışlık, yoldaşlığa sadakat, tutku ve yavuklu olma durumu, erdem ve bilgelik, kopuz ve ezgi, söz ve yır, tezatların yardımı ile yaratılan gerginlikler tarihî romanın örgüsünü büyüleyici bir anlatım üslubuna kavuşturması ile ‘Bozkurtların Ölümü” yüzyılların içinde sonsuza akıp gidecek farklı bir eser hüviyeti kazandırmıştır.

Tümtürk, olayların ve kadim tarihin geçtiği yerleri vurguladıktan sonra kısaca arka plana temas eder. Bu kitap <Bozkurtların Ölümü> sıradan yazılmış tarihî romanlardan çok farklı bir eserdir diye sözlerini sürdürür ve olaylar tarihe, Türklerin yaşam özelliklerini gerçek ve doğru olarak yansıtacak biçimde yazılmıştır diye bilgi vermeye özen gösterir.

Önsözün dördüncü paragrafında ise Tümtürk dikkatleri geçmişten zamana taşır ve Türkistan’da Sovyet rejimi altında yaşamakta olan Türklere, o kahraman ve asil toplumun esaret altında yaşayan çocuklarına vurgu yapar. Bu durumdan ve roman okunduğunda ortaya çıkacak özgürlük mücadelelerinin, ortalama bilgi sahibi Amerikalıyı ve İngiliz’i de etkileyebileceğini belirtir.

İkinci sahifede yer alan son paragrafta Tümtürk, yeniden yazarı kısaca ve ana çizgi ve özellikleriyle tanıtmaya çalışır. Ve ardından, Onun 22 arkadaşı ile hapse düşmesine ve gençlerin idolü olmasına ve çetinliklerle dolu geçen hayatına değinir.

Tümtürk, son paragrafta ise, eser okunduktan sonra sorusu olanların bunu aşağıda verdiği adrese gönderirlerse mütercim memnuniyetle onlara cevap verecektir, diye sözlerini tamamlar ve iletişim adresini verir; böylece iki sahifelik önsöz sona ermiş olur.

İlk Sayfa

Önsözden sonra, romanın, 3-28 sahifeleri arasında hülasası, İngilizce synopsis diye tercüme edilen kısmı başlar. Tercümenin başlığı kapakta yer alan başlıktır: Death of The Grey Wolves.

Tunga Tegin ve Işbara Alp’ın Kılıç Oyunu

Burada, romanda yer alan olaylar, geçtiği kadim zaman ve Türk imparatorluğu hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, roman 18 sahneye bölünüp bunlar tasvir edilmek ve kısa açıklamaları verilmek suretiyle tamamlanır. Bundan başka romanda tasvir edilen sahnelerden ikisi için kitaba iki çizim yerleştirilmiştir. Bunlardan ilkinde(sahife:6) Tunga Tegin ve Işbara Alp kılıç ile vuruşmaktadır. İkincisi ise, romanın Türk güzeli yiğit Almıla ile bir Çinli arasında geçen konuşma sahnesidir. Çinli, Almıla’ya “Tek başına burada benden korkmuyor musun?” deyince o da ona: “Hiç kimse bir Çinliden asla, hiçbir zaman korkmaz.” diye yanıt verir. Bu sahnenin çizimi de, eserin on birinci sahifesinde verilmiştir.

“Hiç kimse bir Çinliden asla, hiçbir zaman korkmaz.”

Bu kitabı bana Turan Can getirdi. Bilmeyen Türkçüler haberdar olsun, diye bu yazıyı kaleme almak ihtiyacı duydum. Bu vesileyle birçok büyüğü de anmış olduk. Onlar yolu açtıklarından dolayı, bizler daha bilinçli yol yürüme olanağı buluyoruz. Yerleri uçmağ olsun, âmin.

Alıntı Kaynak: MDM – Millî Strateji Araştırma Kurulu

Son Sayfa

[1] Bütün bu hususlarda ve Atsız Beğ’in eserleri hakkında en geniş bilgiyi arkadaşım Ahmet B. Ercilasun tarafından kaleme alınmış. “Atsız – Türkçülüğün mistik önderi, Ankara, 2018” adlı eserde bulabilirsiniz. Ancak burada belirtmeliyim ki,. Tümtürk’ün yazdığına göre -ki ben de o fikri paylaşıyorum- Atsız Beğ, Türkçülüğün eylem ve fikir bakımından 1965 yılına kadar tek lideri konumundadır. Tabii 1964-65 yılları arasındaki gelişmeler sonrasında Atsız Beğ kendini farklı bir boyuta, fikrî ve ilmî plan ağırlıklı bir yaşama taşıdığı ve tarihî uğraşını yazı ve eser bağlamında buradan sürdürdüğü, bu uğraşı yüzünden de, yine hapislere düştüğü ama uğraşından asla geri dönmediği ikinci dönem itibariyle de gençlik arasında büyüyen, genişleyen efsanevi bir mevkiye taşımış ve ölümünden sonra da, Ercilasun’un söylediği gibi, onun yaşamında ikinci bir dönem, ‘mistik’ süreç kendini göstermeye başlamıştır. Atsız’ı ölümsüz kılan mücadelenin yalın, dosdoğru, şaşmaksızın Türk varlığına adanmışlığı ve bunu son nefesine kadar diri tutmuş olmasıdır. O, zamanımızda Türklüğün ete kemiğe bürünmüş, bedenlenmiş ruh, düşünce ve eylem birliğinin özüdür. Onu ölümsüzlüğe taşıyan onun bu yönüdür. Türk tarihi, onun sahip olduğu ve dışarı çıkardığı özellikleri ile yürümüştür. Yaşanmışlıkları ve yazdıklarını birlikte gözden geçirip değerlendirecek olursanız, inanıyorum ki, birlikte aynı doğrultuda aynı sonuçlara varmış olacağız…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.