Trablusgarp Savaşı
Trablusgarp Savaşı, Osmanlı Devleti’ni sona erdiren felaketler zincirinin ilk halkası olmuştur. Zira bu savaş, kendisinden sonra daha büyük felaketlerin gelmesi sebebiyle yakın tarihimizin belki de en az incelenmiş bir bölümünü teşkil eder. Trablusgarp Savaşı henüz devam ederken Balkan Savaşı başladı. Osmanlı Devleti bunun üzerine iki cephede savaşa devam edemeyeceğini düşünerek İtalyanlar ile Ouchy Barışı’nı imzalamak zorunda kaldı. Onun arkasından Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesi ve imparatorluğun sona ermesi Trablusgarp Savaşı’nın önemini unutturmuştu.
Bugün Libya adıyla anılan Osmanlı İmparatorluğu’nun eski Trablusgarp vilayeti ile Bingazi müstakil sancağı Kuzey Afrika’da bir cumhuriyettir.
Kanuni Sultan Süleyman, batıdan Mekke’ye Hacı götüren gemilere rahat vermeyen Haçlı korsanlarından, Batı Akdeniz’i korumayı vazife saydı. Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’yı Trablusgarp’ı İspanyollardan alması için görevlendirdi. Ünlü Türk denizcisi Turgut Reis’in de katıldığı seferde Trablusgarp, İspanyol şövalyelerinden alındı (15 Ağustos 1551).
Kuzey Afrika’daki Cezayir, Tunus ve Trablusgarp Osmanlılarca elde edildikten sonra ilk yıllarda müşterek, daha sonraları ise ayrı birer eyalet olarak yönetilmişlerdi. Bunlar içinde hükümete en fazla Trablusgarp bağlı idi. 1864 tarihli vilayet kanunu gereğince Trablusgarp eyaleti vilayet olmuş, 1877 tarihli kanunla da Bingazi Derne ve havalisi doğrudan doğruya İstanbul’a bağlı müstakil bir sancak haline getirilmiş ve böylece Libya ülkesi yüzyılımızın tarihine, Trablusgarp vilayeti ve Bingazi müstakil sancağı olarak intikal etmiştir.
Trablusgarp ve Bingazi 1551’den 1912’ye kadar 361 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.
1911 Eylülü’nde başlayan Trablusgarp Savaşı’nın gerçek sebeplerini anlayabilmek için önce 19. yy. Avrupa devletlerinin ve 1861’de birliğini tamamlayıp büyük devletler arasına girmeye çabalayan İtalya’nın Kuzey Afrika politikalarını bilmek gerekir.
Avrupa’yı 19. yy.’da sömürgeciliğe iten faktör tamamen ekonomiktir. Endüstrinin gelişmesi ortaya bir takım problemler çıkarmıştır. Endüstri geliştikçe üretim artmış, ülkeler bu üretim fazlasını kendi sınırları içinde tüketemez olmuşlardı. Bu üretim fazlasını dağıtacak yeni pazarlar aramaya başlamışlardı. Diğer yandan endüstrinin hammadde ihtiyacına Avrupa’nın sınırlı kaynakları cevap vermekten çok uzaktı. Endüstrileşen Avrupa devletleri kendilerine yeni hammadde kaynakları sağlayacak topraklar elde etmek zorundalardı. 1890’da Afrika topraklarının hemen hemen tamamı Avrupalı devletlerin sömürgesi haline gelmişti.
Fransa 1830 yılında 16. yy.’dan beri ticari münasebetlerinin bulunduğu Cezayir’i işgal etti. Bu suretle Batı Akdeniz’de stratejik bir mevki elde etmek istedi. Bu durum İngiltere’nin pek işine gelmediyse de fazla bir şey yapmadı. Fransa, Almanya ve İngiltere’nin teşvikleriyle ticari ilişkileri olan Tunus’u da 1881’de ele geçirdi. Aslında İtalya’nın Tunus ile olan ticari ilişkileri Fransa’dan fazlaydı. İtalyanlar amele ve ziraat işçisi olarak Tunus’a yerleşmişlerdi. İtalya milli birliğini tamamladıktan sonra diğer büyük Avrupa devletleri gibi bir sömürge imparatorluğu kurma fikrine kapıldı. Tunus eski Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti olmuştu.
Coğrafya olarak da İtalya’ya çok yakındı. İtalyan nüfusu süratle artmakta ve halkının bir kısmı Amerika’ya yerleşmekteydiler. Tunus fazla gelen İtalyan nüfusu için uygun bir yerleşme alanı idi. Burada 2000 Fransız’a karşılık 10.000 İtalyan bulunuyordu. İtalyan hükümetinin bu sebeplerden dolayı Tunus’ta gözü vardı, burayı almak istiyordu. Bismark ise Fransa’nın Alsace-Lorainne’i kolay kolay unutamayacağını ve Fransa’nın ilk fırsatta intikam alacağını biliyordu. Fransa’ya Alsace- Lorainne’nin acısını unutturmak için Fransa’yı Tunus’u almaya teşvik etti. Ayrıca Fransa Tunus’u alırsa burada gözü olan İtalya ile arası bozulacak ve bu da Almanya’nın işine yarayacaktı. Çünkü böylece Fransa’nın gözü Avrupa dışına çevrilmiş olacaktı. Bismark, Fransa’yı Tunus’u almaya teşvik ederken 1866’da bir yandan da şöyle diyordu; “İtalya ve Fransa Akdeniz’deki menfaatleri için birbirleri ile ortaklığa giremezler, Akdeniz akraba arasında taksimi mümkün olmayan bir mirastır. Akdeniz saltanatı İtalya’ya aittir.” Bu suretle Almanya, İtalya ile Fransa’yı Akdeniz’de karşı karşıya getirerek hem Fransa’yı Avrupa dışında meşgul etmek hem de İtalya’ya hoş görünmek ve kendi yanına çekmek istiyordu.
Fransa, İngiltere’den de Tunus’u almak konusunda teşvik gördü. Çünkü Fransa’nın İngiltere’ye Mısır ile ilgilenmesinden dolayı canı sıkılmaktaydı. Üstelik İngiltere Ayestefanos Barışı’ndan yararlanarak Kıbrıs’a girmişti. Fransa kolaylıkla Tunus’a yerleşti. Fransa’nın Tunus’a yerleşmesine burada birçok yatırımlar yapan ve bu topraklara kendi toprağı gözü ile bakan İtalya itiraz etti. Fakat Fransa, İtalya’dan daha çabuk davranmıştı. Osmanlı Devleti buna birtakım itirazlarda bulunduysa da o sırada ortaya çıkan daha büyük bir mesele olan Mısır meselesiyle ilgilenmek zorunda kaldı.
İngiltere 1882’de Mısır’ı işgal etmişti. İngiltere her fırsatta Mısır’da yerleşmek niyetinde olmadığını, burada geçici olarak bulunduğunu, işler düzelince gideceğini söyleyerek oyalıyordu ve İngiltere buradan çıkmadı. İngiltere’nin Mısır’a yerleşmesi, İngiliz-Osmanlı siyasi münasebetlerinde derin bir değişiklik meydana getirdi. İngiltere bundan sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasını terk etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimi tasarıları olan devletlere karşı güler yüz göstermeyi ihmal etmedi. Bu tarihten sonra İngiltere’nin yerini Almanya alacaktı.
İngiltere’nin Mısır’a ve Fransa’nın Tunus’a yerleşmesi üzerine, İtalya Akdeniz’de iki mühim üssü İngiltere ve Fransa’ya kaptırdığını, kendisinin de emperyalist bir siyaset takip etmesi gerektiğini, kendisini saran çemberin daha fazla daralmasını istemediğini ve kendisine de Bab-ı Ali tarafından bir vilayet olarak idare edilen Trablusgarp ve Bingazi’den başka yer kalmadığını ve bu toprakların İtalyanlara kalması gerektiğini ve bunun için de büyük Avrupa devletlerinin Tunus ve Mısır’ı işgallerindeki sebeplerden birini aramak gerektiğini düşünüyordu. İtalya ayrıca Avrupa diplomasisinde ikinci derecede bir devlet olmaktan kurtulması ve söz sahibi olabilmesi için kendisinin de sömürgeler elde etmesi gerektiği inancında idi. İtalya bu düşüncelerini gerçekleştirmek amacı ile bütün dikkatlerini Mısır ve Tunus arasındaki Trablusgarp ve Bingazi topraklarına çevirmişti. İtalya kendi ülkesinin güneyine isabet eden ve ilerisi için stratejik bir köprü başı vazifesi görebilecek olan bu yere mutlaka sahip olmak istiyordu.
İtalya, emeline ulaşmak için ilk etapta büyük Avrupa devletleri ile kendisine burada hareket serbestliği tanıyan gizli antlaşmalar yaptı. İtalya 1887’de İngiltere ve Avusturya, 1891’de Almanya, 1900 ve 1902’de Fransa, 1902’de Avusturya, 1909’da Rusya ile gizli antlaşmalar yaptı ve Trablusgarp üzerindeki emellerini bu devletlere kabul ettirmiş oldu.
İtalya Trablusgarp’taki hareketlerinin bu antlaşmalarla engellenmeyeceği garantisini sağladıktan sonra buradaki faaliyetlerine hız verdi ve en uygun anı beklemeye başladı.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye