Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılı genel olarak siyasî gerileme, demografik kriz ve ekonomik güçlükler dönemi olarak tanımlandı. Dönemin siyasî, askerî ve sosyo-ekonomik olayları ile bu olayların niteliği ve nedenlerini açıklayabilmek için tarihçiler tarafından birçok teşebbüsler yapıldı.[1] Bu temel olayların genel çerçevesi Mustafa Akdağ, M. A. Cook, Halil İnalcık ve Sureiya Faroqhi gibi tarihçiler tarafından ana hatları ile ortaya konuldu ve değerlendirildi. Osmanlı tarih yazıcılığı bu temel gelişmeleri “gerileme” olarak niteledi.[2] Son yıllarda bazı araştırmacılar ise aynı olayları “kriz” ya da “değişme” şeklinde yorumladı.[3]
Bütün bu çalışmalarla genel olarak ele alınan XVII. asrın askerî, siyasî ve sosyo-ekonomik olaylarına alternatif yorum ya da yorumlar getirmek hiç de kolay değildir. Böyle bir girişim, yukarıda belirtilen çalışmalarda kullanılan temel kaynakların yeniden incelenmesi yanında çok sayıda bölgesel incelemeyi gerektirir. Bölgesel çalışmalar, İmparatorluk genelinde meydana gelen olayların bazı yönlerini daha iyi anlamaya ve hâlâ karanlıkta kalan bazı noktaları aydınlatmaya katkı sağlarlar. Çok sayıda bölgesel çalışma yapmak ise uzun vadede müşterek bir proje kapsamında gerçekleştirilebilir.
Bölgesel nitelikli bu çalışmamızda, genelde Rum eyaletinde ve özelde Tokat kazasında XVII. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen askerî ve iktisadî-ictimaî buhranları ve onların nedenlerini, aynı dönemde İmparatorluk genelindeki gelişmeler çerçevesinde ele alacağız. Bunu yapabilmek için arşivlerimizde bulunan mühimme, avarız, mukata’a, cizye, tapu-tahrir defterleri ve benzeri arşiv malzemesi ile yayınlanmış çeşitli türden arşiv belgelerinden[4] yoğun bir şekilde istifa edeceğiz. Ayrıca incelenen dönemin kronikleri, seyahatnâmeler ve benzeri kaynaklar yanında modern araştırma eserleri de gözden geçireceğiz.
I. 1580 Sonrasında Tokat Kazasının İdarî Yapısındaki Değişmeler
1580’lerde sekiz nahiyeli bir kaza olan Tokat,[5] Rûm (Sivas) eyaletinin yedi sancağından biri olan Sivas sancağının kazaları arasında yer almaktaydı.[6] 1600’lü yıllara doğru gerek Osmanlı Devleti dahilinde gerekse haricinde meydana gelen siyasî ve sosyo-ekonomik gelişmeler sebebiyle hem Tokat kazasının hem de Sivas sancağının bu idarî kompozisyonu önemli değişikliklere maruz kalmıştır. İlk olarak, 1590’da Kazâbad ve Gelmuğat nahiyelerinin “kazâ” statüsü elde etmesi ile Tokat kazasını oluşturan nahiyelerin sayısı altıya gerilemiştir.[7] Aynı tarihte, Sivas sancağına bağlı kazalara ait nahiyelerin bir kısmının “kazâ” olması nedeniyle sancağın kaza sayısı 11’den 25’e yükselmiştir.
İkinci olarak, 1600-1602 yıllarına ait icmal avarızhane defterlerinde, daha önce “nahiye” olan Cincife ve Venk’e bağlı köyler, Komanat nahiyesi başlığı altında kaydedilmiştir.[8] Bu nedenle Tokat kazasını oluşturan nahiyelerin sayısı dörde (Komanat, Tozanlu, Yıldız, Kafirni) düşmüştür. 1611 yılında Tozanlu’nun da “kazâ” olması, Tokat’ı üç nahiyeli (Komanat, Yıldız, Kafirni) küçük bir kaza konumuna getirmiştir.[9] Kazanın 1620’deki bu idarî taksimatı, XVIII. asrın ikinci yarısına kadar devam etmiş görünüyor.Üçüncü olarak, 1590-1611 seneleri arasındaki dönemde, Sivas sancağını oluşturan kazaların sayısı 25’den 19’a düşmüştür. Bunun sebebi, toplam 7 kazanın (Budaközü, Darende, Tercan, Ortapare, Şarkipare, Karakeçilü ve Yüzdepare) Rûm eyaletinin diğer sancaklarına bağlanmış olmasıdır. 1620’de 3 yeni kaza (Dönekseabad, Şerefyanparesi, Taşabad) Sivas’a bağlanırken, 1 kaza (Artukabad) Amasya sancağına dahil edilmiştir. Bu değişiklikler neticesinde, Sivas sancağının kaza sayısı 21’e yükselmiştir.[10] Sivas sancağının 1620’deki bu idarî taksimatı, XVII. asrın kalan bölümünde çok az değişikliğe maruz kalmış görünüyor. İlk olarak, 1667’de Artukâbad, Ortapare ve Yüzdepare, ve Eyvani? kazalarının ilavesiyle sancağın kaza sayısı 21’den 25’e yükselmiştir.[11] İkinci olarak, 1689’da Ortapare ve Yüzdepare, ve Eyvani? kazalarının kaldırılması ya da başka sancaklara bağlanması sonucu Sancağın kaza sayısı 22’ye gerilemiştir.[12]
Son olarak, 1590’lardan itibaren hem Sivas sancağı hem Rûm eyaletinin diğer livalarında kaza sayılarındaki bu artışlar, Osmanlı Devleti’nin XVII. asrın başlarında ortaya çıkan malî ihtiyaçları ile bağlantılı olmuş görünüyor. Özellikle para olarak toplanan mukata, avarız ve cizye vergi gelirlerinin kaza temelinde daha sağlıklı toplanabilmesi için büyük bir ihtimalle devlet, kazaların sayısını artırma yoluna gitmiş olmalıdır.[13]
II. Tokat Kırsal Yerleşme Sayısında Yaşanan Düşüşler
1574-1643 yılları arasında Tokat kırsalında köylerin sayısında kaydadeğer bir azalma yaşanmıştır. Bu durum, Tablo 1 ‘deki toplam rakamalara bakıldığında açıkça görülmektedir.
Diğer taraftan kaynaklara biraz daha dikkatle baktığımızda, 1574-1629 yılları arasındaki dönemin ilk yıllarında bölgede cereyan eden Celalî isyanları sebebiyle yaklaşık 86 köyün terkedildiğini, 33 yeni köy kurulduğunu, 1574 öncesi 22 mezraanın daha sonra köye dönüştüğünü ve bazı köylerin terkedilip zamanla yeniden ortaya çıktığını görüyoruz. Ayrıca kalabalık nüfusa sahip pek çok köyün büyük ölçüde nüfus kaybı yaşadığını tesbit ediyoruz. Müteakip dönemde (1629-1643), önceki yıllarda terkedilen ve defterlerde kayıtları bulunmayan yaklaşık 38 köy, yeniden teşkil edilmiş görünüyor. 1574-1629 yılları arasında ortadan kaybolan 86 köyün 38 adedi, 1629-1643 arasındaki dönemde yeniden kurulduğunu dikkate aldığımızda, geriye kalan 48 köyün 1574-1643 yılları arasında tamamen haritadan silindiği ileri sürülebilir.[14] Bu rakam, köy sayısında %16,55’lik bir kayıp anlamına gelmektedir.
III. Tokat Kazasında Nüfus Hareketleri ve Nüfustaki Gerileme
XVI. asrın son çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti’nde herhangi bir bölgenin nüfus hareketleri, klasik dönemde olduğu gibi tapu-tahrir defterleri tanzim edilmediğinden avarız-hane ve cizye defterleri kayıtlarına göre tesbit edilmektedir. Bununla birlikte avarız ve cizye defterleri vergi amaçlı tutulduklarından ve sınırlı nüfus bilgileri ihtiva ettiklerinden, modern anlamda bir nüfus envanteri olmaktan uzaktırlar.[15] Bu nedenle, 1574-1642 yılları arasında Tokat kazasının nüfusunu kesin rakamlara dayalı olarak sunmak yerine nüfustaki genel artış ve düşüş eğilimlerinden söz edeceğiz.
A. Tokat Şehrinin Nüfusundaki Gelişmeler
Tablo II, Tokat şehrindeki vergi mükellefi toplam erkek hane sahipleri ile tahminî nüfus rakamlarını vermektedir.[16] Tablodan gelen rakamlara göre, 1574-1600 yılları arasında, toplam tahminî nüfusta yüzde 7,82 oranında bir düşme olduğu görülür. Hane sayıları bakımından ise, 1574’deki toplam 2569 gerçek hane, 1600 yılında 2368 gerçek haneye gerilemiştir.[17] Nüfustaki bu gerileme eğilimi, 1600 ve 1601 yılları arasındaki bir yıl zarfında yaklaşık %2,57 oranında bir düşüşle devam etmiş görünüyor. Bu rakamlardan, Tokat şehrinin 1574 ve 1601 arasındaki dönemde %10,19 oranında bir nüfus kaybı yaşadığı görülmektedir. Bu hadisenin gerisinde yatan en önemli sebepler, dönemin olağanüstü sosyo-ekonomik şartları, uzun ve iki cepheli savaşlar (Osmanlı-İran, 1578-1590 ve 1603-1612, ve Osmanlı-Avusturya/Macaristan, 1593-1603), ve bu son gelişmelerin se
bep olduğu Celâlî isyanları olarak özetlenebilir. Bu isyanlar sırasında, Tokat şehir halkının maruz kaldığı olağanüstü kötü şartlar ve ahalinin olaylara tepkileri 1600-1 tarihli avarız hane defterindeki “Celâlî havfından ahalisi ahar diyara firar etmeğle…”, “Mahalle-i mezbure halkı Celâlî havfından Erzurum tarafına firar etmeğin…” gibi cümlelerde[18] yatmaktadır. Bu cümlelerden Tokat’ın dışarıya önemli ölçüde göç verdiği söylenebilir. Bununla birlikte, doğum oranının gerilediği, ölüm oranının da arttığı ileri sürülebilir.
1601-1642 yılları arasını kapsayan dönemde ise, Tokat şehir merkezinde %18,24 nisbetine bir nüfus artışı (11535 kişiden 13640 kişiye) yaşanmış görünüyor. Nüfustaki bu büyümenin özellikle Celâlî isyanlarının büyük ölçüde sona erdirildiği 1610’lardan sonraki dönemde meydana geldiğinde şüphe yoktur. Aşağıda belirtileceği üzere, 1614’den itibaren Tokat şehrindeki gayrimüslim nüfusun artarak büyümesi bu fikri desteklemektedir. İnceleme altındaki bütün dönem (1574-1642 arası) göz önüne alındığında, Tokat şehri yüzde 6,18 lik bir nüfus artışı kaydetmiş görünüyor. Pek çok Anadolu şehrinin ve kırsal yerleşim merkezinin ve hatta çok sayıda Akdeniz ve Avrupa ülkesinin aynı dönemde önemli nüfus düşüşlerine maruz kaldığına bakılırsa, Tokat’ın bu bakımdan oldukça şanslı olduğu söylenebilir.[19] Tokat’ın coğrafi konumundan dolayı Anadolu’daki anayol ağı üzerinde bulunması, şehrin ekonomik yaşamına, dolaylı olarak da nüfus artışına katkıda bulunmuş olmalıdır.
İncelenen dönemde, Tokat şehrinin gayrimüslim nüfusundaki gelişmelere gelince; ilk olarak 1574-1614 yılları arasındaki dönemde, cizye ödeyenlerin sayısında hafif bir düşmenin (1255’den 1231 kişiye ya da %-1,91) olduğu görülmektedir (Bkz. Tablo III). Gayrimüslim nüfusdaki bu hafif gerileme, 1574-1601 döneminde şehrin genel nüfusunda görülen %10,19 nisbetindeki düşüşle kıyaslandığında, oldukça az olduğu göze çarpmaktadır. İkinci olarak, 1614-1642 yılları arasındaki dönemde, gayrimüslim cizye mükelleflerinin sayısında yüzde 13,32 oranında önemli bir artış (1231’den 1395 cizye mükellefine) gerçekleşmiş gözükmektedir. Bu artış, 1601-1642 arasında Tokat şehrinin genel nüfusunda görülen %18,24’lük artışla aynı paraleldedir. Son olarak, inceleme altındaki bütün dönem (1574-1642 arası) dikkate alındığında, gayrimüslim nüfusdaki genel büyüme %11,15 civarındadır. Aynı dönemde, şehrin genel nüfusundaki artış ise yüzde 6,18 nisbetindedir. Bu iki oran arasındaki fark, Tokat’ın dışarıdan gayrimüslim aileleri cezbettiği gerçeği ile daha iyi açıklanabilir. Nitekim, 1642 tarihli detaylı cizye defterinde Sivas ve Artukabad orijinli kimselerin kayıtlarının varlığı, bu hususu teyid etmektedir.
B. Tokat Kırsalı Nüfusundaki Değişmeler
1574-1601 yılları arasındaki dönemde Tokat kırsalının tahmini nüfusu, Tablo IV’de de görüleceği üzere, %11.83 oranında bir daralma yaşamış görünüyor. Bu kayda değer düşüş aşağıda inceleneği üzere aynı dönemde yaklaşık 44 köyün ortadan kalkmasıyla da teyid edilmektedir. Bu dönemde Tokat şehrinin yaşadığı nüfus gerileme nisbeti ile kıyaslandığında, birbirine yakın oranlar ortaya çıkmaktadır (%10,19’a karşılık %11,83).
1601-1620 arası dönemde, bir önceki dönemde (1574-1601) görülen nüfus düşüş eğilimi daha da hız kazanmış görünmektedir. Bu dönemde Tokat kazasının bütün nahiyeleri ortalama %47,83’lük korkunç derecede bir nüfus gerilemesine maruz kalmışlardır. Bu durum, Tokat kırsalında hayat şartlarının son derece kötüleştiğini ortaya koymaktadır. Özellikle 1603-1607 arasında Anadolu’da görülen “Büyük Kaçkunluk” yıllarında nüfus gerilemesinin daha yoğun olduğu kabul edilmelidir.
1620’lerden 1650’lili yıllara kadar uzanan sürecte, Tokat kırsalında nüfus azalma hızı bir önceki döneme (1601-1620) göre nisbeten yavaşlamıştır. Bu yeni dönemde nüfus düşüş oranı %30,40 civarındadır. Bu şekilde nüfusdaki azalmanın devam etmesinde 1623-1630 arasındaki yılllarda Erzurum valisi Abaza Mehmed Paşa’nın iki kez isyan ederek Rum eyaletinin büyük bir bölümünü ele geçirip yağmalaması etkili olmuş olmalıdır.
1574-1641 yılları arası dönemi bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, Tokat kırsalının yaşadığı nüfus gerilemesi %67,98 iken, aynı dönemde Tokat şehri %6, 18’lik düşük seviyeli bir nüfus artışı sağlamış görünmektedir. Kırsal kesimdeki görülen nüfus azalması 48 civarında köyün ortadan kaybolması ile doğrudan ilişkilidir ki, bu rakam Tokat kazası köylerinin yaklaşık yüzde 16,55’ne tekabül etmektedir. Aynı dönemde komşu kaza Amasya’da kırsal nüfusdaki ortalama düşüş oranı %78,67, kaybolan ya da terkedilen köylerin sayısı ise 144’dür.[20] Bu iki kazanın kırsal nüfuslarındaki düşüş nisbetleri karşılaştırıldığında, bölgede ve Anadolu’da meydana gelen sosyo-ekonomik çöküşten Tokat kırsalının Amasya kırsalından daha az etkilendiği kabul edilebilir.
Benzer şekilde incelenen dönemde Tokat kırsalında yaşayan gayrimüslimler de önemli ölçüde nüfus azalmasına maruz kalmışlardır. 1574 yılında Tokat kazası nahiyelerinde cizye ödeyenlerin toplam sayısı 3035 iken, 1642’de bu rakam 956’ya gerilemiştir.[21] Bu durum, %68,50 nisbetinde bir düşüşe tekabül etmektedir ki, Tokat kırsalının toplam nüfusunda görülen gerileme oranı (yüzde 67,98) ile hemen hemen aynıdır. Nüfus düşüş nisbetlerindeki yakınlık, müslümanlar ile gayrimüslimlerin aşağı yukarı aynı derecede nüfus kayıplarına uğradıklarını ortaya koymaktadır.
IV. Tokat Kazası Toplum Yapısındaki Gelişmeler
1574-1643 arasında kır yerleşim yapındaki aşırı bozulmalar ve nüfusdaki gerileme eğilimlerine paralel olarak, kentsel ve kırsal toplumların sosyal komposizyonunda da bir takım değişiklikler yaşanmış görünüyor. Bu değişikliklerin önce Tokat kent toplumundaki boyutu, ardından Tokat kırsal toplumundaki yansımalarını mevcut arşiv malzemesi (tapu-tahrir, avarız, mukata’a ve tımar defterleri) yardımı ile ele alacağız.
A. Kent Toplumu
1574 öncesinde Tokat şehir toplumunu meydana getiren ana gruplar, askerî-idarî sınıf mensupları, ulema, dinî ve sivil görevliler ile şehir halkından oluşmaktaydı. İlk grup, ehl-i örf (subaşı ve maiyeti, dizdar ve kale personeli), kadı ve mahkeme personeli, şehir ve mahalle kethüdalarını içine almaktaydı. İkinci grup, müderrisler ve mederese öğrencileri, diğer medrese görevlileri; şeyh ve dervişler, diğer zaviye görevlileri; imam, hatib, mü’ezzinler ve gayrimüslim din adamları; seyyidler ve duagûylar tarafından meydana getirilmekteydi. Üçüncü grup, şehirdeki en kalabalık kesim olup ayan ve eşraf, esnaf, zana’atkar, seyyar satıcı ve tüccarlar, yaşlı, garib ve malüller, kadın ve çocuklar ile köleler gibi alt gruplardan müteşekkildi.[22]
1574-1642 yılları arasındaki dönemde, yukarıda belirtilen kent toplumu gruplarına yeni elamanlar ilave olundu. Bunlar, kolluk görevi yapmak amacıyla Tokat şehir merkezine konuşlanan Yeniçeri ve Kapıkulu askerleri ile Rum eyalet defterdarlığının Tokat’a taşınmasıyla maliye teşkilatı personeli (defterdar, katipler, darphane emini ve personeli) olarak özetlenebilir. Bununla birlikte, Tokat kent toplumunu oluşturan bu grupların birbirlerine nisbetlerini ve aralarındaki ilişkilerin niteliğini ortaya koymakta yarar vardır. 1642 tarihli detaylı avarız defteri verilerine göre hazırlanan Tablo V, Tokat kent toplumunun genel sosyal kompozisyonu hakkında sayısal veriler sunmaktadır.
Tablo V’deki bilgilerden şehirli halkın toplam 3244 hane sayısı ile Tokat kent toplumunun en kalabalık sektörünü oluşturduğunu görüyoruz. Başka bir ifade ile 1642’de şehirdeki hanelerin %84,94’ü halka ait hanelerden meydana gelmekteydi. Şehirli halka ait hanelerin büyük çoğunluğunun (%84,9) hane reisleri erkek, kalanının (%15,90) hane reisleri ise kadın idi. Bu hanelerin ekonomik durumları aşağıdaki Tablo Vl’da yansıtıldığı şekildedir.
Tablo VI’da görüldüğü gibi, gayrimüslim erkek hane reisleri müslüman erkek hane reislerinden biraz daha varlıklıdırlar. Gayrimüslimler arasında ise Yahudi erkek hane reisleri diğerlerinden daha varlıklı olmuş görünmektedirler. Şehirdeki erkek hane reisleri ile kadın hane reislerinin durumları karşılaştırıldığında, erkeklerin daha iyi durumda oldukları görülmektedir. Kadın hane reisleri arasında ise gayrimüslim kadın hane sahipleri daha iyi bir ekonomik durum sergilemektedirler.
Tokat kent toplumunun ikinci sektörü, şehirde kanun ve düzenin temininden sorumlu olan askerî-idarî sınıfın üyelerinden oluşmaktaydı. Bu sınıfın 1574 öncesi üyeleri, sonraki dönemde (1574-1642) aynen muhafaza edilerek bunlara 1590’larda Anadolu şehirlerinde güvenlik ve asayişin bozulması üzerine konuşlandırılan kapıkulu askerleri (yeniçeriler ve kapıkulu süvarileri) ile 1600’lü yıllarda Rum eyaleti defterdarlık merkezinin Tokat’a nakli nedeniyle oluşturulan maliye ve darphane teşkilatı personeli ilave olundu. 1642 yılında Tokat şehir merkezinde bulunan askerî-idarî sınıf mensuplarının dağılımı şu şekildeydi. Kapıkulları: 172 yeniçeri, 96 kapıkulu süvarisi, 18 topçu neferi, 3 kapıcı; ulema ve diğer sivil ve dinî görevliler: 52 seyyid, 48 imam, 20 kadı, 12 şeyh, 8 müderris, 7 hatip, 3 derviş, 1 mü’ezzin, 1 cü’zhan, 1 nâib, 3 katip, ve 1 müfti; tımar sahipleri: 36 tımarlı sipahi, 20 zâim, ve 1 alaybeyi; maliye personeli: 1 defterdar, 3 defter kethüdası, 2 tezkireci, 3 hazinedar, 1 mukâta’acı, 7 katip ve 1 halife; diğer görevliler: 31 görevi belirtilmeyen kimse, 15 vakıf görevlisi, 2 kale askeri, 1 şehir kethüdası, 1 mahalle kethüda, 1 çaşnigir, 3 paşa-evladı.
Askerî-idarî sınıfa dahil grupların ekonomik durumlarına gelince, bu hususdaki sayısal değerler Tablo VII’de yansıtılmıştır. Tabloda görüleceği üzere, maliye ve darphane personeli askerî-idarî sınıfın diğer kategorilerine mensup olanlardan biraz daha iyi durumda olmuş görünmektedir. Zira maliye personelinin %16,66’sı alâ düzeyinde gelire sahipken diğer grup üyelerinin aynı gelir düzeyindeki oranları %4,49 ile %15,78 arasında sıralanmaktadır. Bu bakımdan kapıkulu askerleri ile tımar sahipleri aşağı yukarı aynı seviyede gelir kategorilerine dahil edilmişlerdir. Ulema ve diğer sivil ve dinî görevlilerin ekonomik durumları ise maliye personeli ve kapıkulları ile tımar sahiplerininkinden biraz düşüktür. Bununla birlikte, bütün bu askerî-idarî sınıf üyelerinin ekonomik durumularının şehir halkınınkinden oldukça yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Tablo VI ile mukayese ediniz.
B. Kır Toplumu
1574 öncesi dönemde Tokat kırsalında toplumu oluşturan başlıca sektörler köylüler ve göçebeler, din görevlileri, mâlikâne sahipleri, ve tımar sahipleri idi.[23] 1574-1643 yılları arasındaki dönemde bu sektörler aynen muhafaza edilmekle birlikte birkaçının nicelikleri ve nitelikleri önemli değişikliklere maruz kalmıştır. Ayrıca kapıkulları da kırsal toplumun bir parçası olmaya başlamıştır. Şimdi bu yeni dönemde Tokat bölgesinde kırsal toplumun ana sektörlerinde görülen gelişmeleri inceleyelim.
- Köylüler ve Göçebeler
1574 öncesinde olduğu gibi, bu yeni dönemde de kır toplumunun en kalabalık sektörünü köylüler ve göçebeler oluşturmaktadır. Nüfusla ilgili kısımda belirtildiği üzere, 1574-1643 arasındaki yıllarda köylüler %67,98 nisbetinde son derece önemli bir nüfus krizi yaşamış görünmektedir. Bu bakımdan göçebelerin durumu kaynakların yetersizliği nedeniyle bilinemiyor. Ayrıca aynı dönemde Tokat kırsalında yaşayan gerek köylülerin gerek göçebelerin tasarruf ettikleri ekilebilir topraklar ve otlakların miktarları ve bu miktarlarda yaşanan değişmeler hakkında da yine kaynakların yetersizliği yüzünden bir şey söylemek şimdilik mümkün görünmemektedir.
Diğer taraftan bu sektörün üyelerinin, 1574 öncesinde olduğu gibi, arazi ve mahsul vergilerini ödemeye devam ettikleri bilinmektedir. Ayrıca XVI. asrın sonlarına doğru olağan vergiler haline dönüşen ve yıldan yıla durmadan artan avarız türü vergileri[24] de ödemek zorunda kalmışlardır. Tokat kazası avarız kayıtlarını içeren defterlerden avarız vergilerinin zamanla miktarlarının değiştiği ve gerçek miktarların devletin ihtiyaçlarına bağlı olduğu anlaşılmaktadır.[25] Bütün bu vergilere ilaveten re’ayadan tekâlif-i örfiye denilen hizmet akçesi ve pişkeş gibi vergiler ehl-i örf tarafından zaman zaman aşırıya kaçan miktarlarda toplanmıştır.
- Din Görevlileri
Bu sektör zaviyedar, derviş, imam, hatib, mü’ezzin gibi dinî ve sosyal nitelikli görevler ifa edenleri kapsamaktadır. 1574 sonrası dönemde kaynakların yetersizliği nedeniyle bu sektörün üyeleri hakkında sayısal istatistikler vermek mümkün değildir. Bununla birlikte, bu dönemde yaşanan demografik krizden bu sektörün mensupları da etkilenmiş olmalıdır. Ancak 1574-1642 yılları arasında Tokat şehir merkezinde din görevlilerinin sayısı aşağı yukarı 1574 öncesi seviyesinde kalmıştır. Oktay Özel’in tesbitlerine göre, aynı dönemde Amasya kazasında dinî görevlilerin sayısında bir miktar artış olmuştur.[26]
- Mâlikâne Sahipleri
Kırsal toplum içinde mâlikâne sahipleri de bir sosyal grup teşkil etmekteydi. 1574 sonrası dönemde mâlikâne sahiplerinin niceliği hakkında kaynakların yetersizliği nedeniyle şimdilik kesin rakamlar vermek mümkün değildir. Bununla birlikte, bilhassa 1640’larda bu grubun üyelerine ait mülklerin önemli bir kısmının devlet hazinesine aktarıldığını biliyoruz.[27] Bu gelişmeler, Tokat kırsalında önemli bir sosyal zümre olan mâlikâne sahiplerinin nicelik ve nitelik bakımından değişime maruz kaldığını ortaya koymaktadır.
- Tımar Sahipleri
Bilindiği üzere, XV. ve XVI. yüzyıllarda tımarlı sipahiler ve zâimler kırsal alanda yegâne askerî güç olarak bulunmaktaydı. Burada emniyet ve asayiş hizmetleri yanında devlet kanunlarının uygulanmasına nezaret etmekteydiler. XVI. asrın ikinci yarısında meydana gelen siyasî, sosyo-ekonomik olaylar, tımar sahiplerinin durumlarını da etkiledi. İlk olarak, 1558-1559’da Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht mücadelelerine tımarlı sipahilerin taraf olarak katılmaları nedeniyle hükümet taşrada onlara karşı denge unsuru oluşturmak amacıyla bazı şehirlere kapıkulu garnizonları yerleştirmeye başladı.[28] Bu durum, tımarlı sipahilerin taşrada öneminin azalmaya başlamasının ilk işareti olarak kabul edilebilir. İkinci olarak, 1596-1607 arasındaki Celâlî isyanları sırasında, tımar sahipleri gelir kaynakları olan köyler ve mezraalar güvenlik endişesi ile re’ayanın kaçması nedeniyle boş ve üretim dışı kaldığından yeterli gelir temin edemediler. Bu gelişme tımar sahiplerinin sayı bakımından azalmasına ve büyük Celâlî gruplarının dolaştığı kırsal alanda asayişin iyice bozulmasına yol açtı.[29] Bu gelişmeler karşısında merkezî hükümet, kapıkulu garnizonlarını Anadolu’da her şehir ve kasabaya yerleştirmeye ve onlar vasıtasıyla Celâlî isyanlarını durdurmaya çalıştı.
Üçüncü olarak, 1585-1620 arasındaki dönemde görülen yüksek eflasyon, gelirlerinin hemen hemen yarısını para olarak alan tımar sahiplerini mağdur etti. Celâlî isyanları 1609-1610’larda bastırılmasına rağmen tımar sahiplerinin ekonomik durumları tam olarak düzelmedi. Sultan IV. Murad tımarlı sipahi ordusunu yeniden güçlü kılmak için 1632’de tımar sistemi reformu başlattı. Ancak, bu reform teşebbüsü tımar sisteminin fiili durumunu resmen kabul etmek zorunda kalarak tımar dağıtımında bazı idarî düzenlemeler getirebildi.[30]
1574 sonrası dönemde Tokat kazasında tımar sahiplerinin sosyal yapısı önemli ölçüde değişti. Bu bakımdan 1566’da ibtida tımarların büyük çoğunluğu eski tımar sahiplerinin çocuklarına verilirken 1608’de bu geleneksel grubun üyeleri ibtida tımarların çok az bir kısmını alabildi. Onların yerleri devlete hizmet eden ancak geçmişleri tımarlı sipahi sınıfına dayanmayan yeni bir grup tarafından dolduruldu.
Tımar sahiplerinin görevde kalma süreleri 1566’da ortalama 6 yıl 3 ay 14 gün iken 1608’de 12 yıl 1 ay 23 gün olarak tesbit edilmektedir. Bu gelişme tımar sisteminde rotasyon uygulamasına daha az başvurulduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.[31]
Tımar sahiplerinin sosyal yapısında ve görevde kalma sürelerindeki artışa paralel olarak, incelenen dönemde Tokat kazasındaki tımarlı sipahilerin sayısında da bir miktar düşüşün yaşandığını görüyoruz. 1574 yılında 224 nefer tımarlı sipahi mevcutken bu sayı 1643’de 208’e gerilemiştir. Diğer taraftan, tımar dirliklerinin gelir seviyelerinde de bir miktar azalma görülmektedir. Örneğin, 1574’de tımar dirliklerin %48,87’si 3000 akçeden az gelirli tımarlardan oluşurken, bu oran 1643’de biraz yükselerek %49,87’e ulaşmıştır. Yine 1574’de 1000 ile 4000 akçe arasında yer alan tımarlar, Tokat kazasındaki bütün tımarların yaklaşık %67,84’üne tekabül ederken, 1643’de aynı gelir kategorisindeki oran 71,14’e yükselmiştir.[32]
- Kapıkulları
Yukarıda bahsedildiği üzere, kapıkulları 1558-1559’daki şehzade ayaklamalarından itibaren bazı Anadolu şehirlerine, 1596-1607 yılları arasında patlak veren büyük Celâlî isyanları sırasında artan asayiş ihtiyaçları nedeniyle de Anadolu’daki hemen hemen her şehir ve kasabaya yerleştirilmişlerdir. Bunlar zamanla şehirlerin sosyal ve ekonomik yaşamının tamamlayıcı unsuru oldular. XVII. asrın ilk yıllarında, şehirlerde baskın bir zümre konumuna yükselen kapıkulları, kontrollerini yerel ticaret ve tarımsal topraklarının işletilmesi gibi alanlara kadar genişlettiler. Böylece yerel siyasî gelişmelerde yegane belirleyici faktör olmaya başladılar.[33]
Genelde Rum eyaletini özelde Tokat kazasını ilgilendirdiği kadarıyla XVII. yüzyılın ilk yıllarından itibaren kapıkullarının yerel siyasî olaylara müdahil oldukları, gayri kanunî olarak toprak elde ederek çiftlikler oluşturdukları, topraksız köylüleri himaye ederek kendi çiftliklerinde çalıştırdıkları ve benzeri gelişmeler hakkında mühimme defterlerinde birçok kayıt bulunmaktadır.[34] Bununla birlikte, Tokat kırsalında kaç nefer kapıkulunun yaşadığı ve onların ne kadarının köylerde ya da mezraalarda çiftlikler kurduklarını o dönemin detaylı avarız defterlerinin eksikliği nedeniyle şimdilik belirlemek imkanından mahrumuz. Aynı dönemde komşu Amasya kazasını inceleyen Oktay Özel, Amasya’nın 1642 tarihli detaylı avarız defterine dayanarak çok sayıda kapıkulu sipahisinin çiftlik sahibi olduğunu tesbit etmiştir.[35]
V. 1574-1643 Arasında Tokat Kazasının Sosyal Yapısındaki Değişmelerin Muhtemel Sebepleri
1574-1643 arasında Tokat bölgesinin kentsel ve kırsal yapılarındaki değişimleri ele alan analizimiz bu dönemde kırsal yapının büyük ölçüde zarar gördüğünü kentsel yapıda ise bu zararın daha az şiddette olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tabribatın muhtemel sebeplerini aynı dönemde genelde Anadolu’da özelde Rum eyaletinde meydana gelen tabii ve beşerî olaylara atıfta bulunarak açıklamaya çalıcağız.
A. Tabii Felaketler (Depremler, Veba Salgınları, Kıtlıklar, Sel Baskınları ve Kuraklıklar)
Tarihî kaynaklara göre, XVI. asrın son çeyreğinde ve XVII. asrın ilk yarısında ne Tokat ne de Anadolu’nun diğer bölgeleri büyük çaplı karmaşık felaketlere maruz kalmıştır. Bununla birlikte, aynı kaynaklar arasıra İstanbul ve Anadolu’da meydana gelen deprem ve salgınlara atıfta bulunmaktadırlar.[36] Rum eyaletini ilgilendirdiği kadarıyla Tokat, Amasya ve Çorum bölgelerinde 1543, 1579, 1590, 1598 ve 1668 yıllarında depremler olmuştur.[37] Bütün bu felaketlerin Tokat bölgesinde ve komşu bölgelerde bir miktar nüfus kaybına neden olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Yukarıda nüfusla ilgili kısımda belirtildiği üzere, bu dönemde Tokat bölgesinde yaşanan demografik çözülmede depremlerin de katkısı bulunmaktadır.
1580’lerden 1610’lara kadar uzanan süreçde, W. Griswold, Anadolu’nun birçok yerinde iklim değişiliklerine işaret eden mevsimsiz soğuk, aşırı yağmurlar, sel baskınları ve kuraklıklar gibi bazı olayların meydana geldiğini not etmektedir.[38] Lütfi Güçer’in mühimme defterlerine dayalı bulguları Osmanlı İmparatorluğu’nun muhtelif kısımlarında 1578-1637 yılları arasında 19 kez kıtlık olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kıtlıkların 4 tanesi kuraklık ve ürüne çekirge atağı sebebiyle Rum eyaletinde görülmüştür.[39] Seyyah Polanyalı Simeon 1613’te Tokat bölgesinde kıtlığın hüküm sürmesi nedeniyle gıda fiyatlarının yüksekliğinden bahsetmektedir.[40]
Diğer taraftan incelenen dönemde Tokat bölgesinde ciddi veba salgını vakaları görülmemiştir. Bununla birlikte, 1565-1566 ve 1639-1640 yıllarında Trabzon bölgesinde, 1577 ve 1644-1645 yıllarında Erzurum eyaletinde veba salgınları meydana gelmiş ve önemli nüfus kayıplarına neden olmuştur.[41]
B. İnsan Kaynaklı Tahripkar Olaylar
1574-1643 arasında Tokat bölgesinde ve Anadolu’nun genelinde kentsel ve kırsal yapılarda meydana gelen değişmeler nadiren vukubulan tabii felaketlerden ziyade dönemin insan kaynaklı tahripkar olaylarının sonuçlarını yansıtmaktadır. Bu olayları altı grup altında toplayabiliriz: 1- Avusturya ve İran cephelerindeki uzun savaşlar; 2- Celâlî isyanları; 3- Eyaletlerde idarî ve askerî sınıf mensuplarının kanunsuz hareketleri; 4- Kapıkulu askerlerinin benzer hareketleri; 5- Küçük çete gruplarının faaliyetleri; 6- Köylüler ve göçebeler arasında arasıra meydana gelen çatışmalar. Bütün bu olaylar genel olarak aynı zamanda içiçe meydana gelerek Anadolu’nun şehirlerini ve kırsal bölgelerini tahrip etmiş görünmektedir. Şimdi bu gelişmeleri kısaca değerlendirelim.
- İki Cepheli Uzun Savaşlar
1574-1643 arasında Osmanlı orduları toplam 35 yıl süren savaşlarla meşgul oldular. Özellikle Safevî İran’ı (1578-1590, 1603-1618) ve Avusturya-Macaristan Devleti (1593-1606) ile yapılan uzun süreli savaşlar, Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve insan kaynaklarının bitme noktasına gelmesinde birinci derecede rol oynamışlardır.[42] Ateşli silahlarla donanımlı Avusturya ordusu ile savaşda Osmanlı hükümeti, tüfenk kullanan piyade askere ağırlık vermek zorunda kalmıştır. Zayıf hazine kaynakları nedeniyle de re’aya kökenli silah kullanan levendat ve sekbanları kiralık asker olarak organize etmiştir. Ancak her bir sefer sonrasında bu kiralık askerler terhis edildiklerinden işşiz kalarak Anadolu’da yağma ve çapul yaparak geçinmeye çalıştılar. Bunların ekseriyeti Celâli isyanlarına katılarak toplum düzenini altüst ettiler.[43]
- Celâlî İsyanları
Genel anlamda, 16. yüzyılın sonunda Anadolu’da patlak veren ve XVII. asrın ilk yarısında vukubulan bir dizi sosyo-politik amaçlı ayaklanmalardır. Bu isyanlar, özellikle 1596-1607 yılları arasındaki devirde, Anadolu’da umumiyetle halkın güvenlik ve asayişini büyük ölçüde tehdit etmiştir. Bu isyanlar sırasında muhtelif büyüklükteki silahlı Celâlî grupları çoğu kere eski askerî sınıf üyeleri tarafından yönetilmiş ya da yönlendirilmişlerdir.[44] Tokat bölgesi dahil Rum eyaleti de Celâlî isyanlarından nasibini almıştır. Büyük Celâli liderlerinden Karayazıcı ve kardeşi Deli Hasan’a ait kuvvetler 1600-1602 arasında Rum eyaleti dahilinde terör estirmişlerdir.[45] Bu terörün bir sonucu olarak, 1601 yılında Tokat bölgesinde birçok insan evini terkederek Kırım’da Kefe’ye, Doğu Anadolu’da Erzurum eyaletine gitmiştir.[46]
1602’den sonra Kalenderoğlu, Tokatlı Ağaçtan Pirî, Tavil Halil ve Kara Said maiyyetlerindeki kalabalık birlikleri ile Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi Tokat bölgesinde de yağma, sindirme ve halkı haraca bağlama fiillerini Sadrazam Kuyucu Murad Paşa’nın Celâlî isyanlarını kanlı bir şekilde bastırdığı 1609 yılına devam ettirdiler. Bununla birlikte, 13 yıllık huzur döneminin ardından, Tokat bölgesi dahil Rum eyaleti 1622-1628 yılları arasında Erzurum valisi Abaza Mehmed Paşa’nın isyan faaliyetlerine sahne olmuştur.[47]
- Ehl-i Örf, Kadılar ve Tımarlı Sipahilerin Kanunsuz Hareketleri
Sancakbeyleri, kadılar ve tımarlı sipahilerin kanunsuz faaliyetleri hakkında şikayetler XVI. asrın ikinci yarısında yaygınlaşmıştır. Merkezî hükümet gayrimeşru yetki kullanımı ve halkın huzursuz edilmesini önlemek için sürekli olarak yerel yöneticileri ve özellikle kadıları uyaran tehditkar fermanlar göndermiştir.[48] Aynı dönemde ehl-i örf ve diğer idarecilerin benzer kanunsuz faaliyetleri Rum eyaletinde de cereyan etmiştir.[49]
Celâlî isyanları döneminde (1596-1607), eyalet üst düzey yetkilileri tarafından halka yapılan haksızlıklar iyice artmıştır. Yüzlerce sarıca ve sekban kapı halkına sahip beylerbeyleri, sancakbeyleri ya da onların mütesellim ve subaşıları asayiş teftişi bahanesi ile köylere ve mezraalara girerek halkdan yiyecek, para, yem, hayvan ve benzeri şeyler talep etmekteydiler.[50] Kırsal yerleşim merkezlerine yapılan bu güvenlik turları, köylülerin perakende olmasına ve köylerin kısmen ya da tamamen boşaltılmasına yol açmaktaydı. Bu da gittikçe fakirleşen tımar sahiplerinin gelirlerinin azalmasına sebep olmaktaydı. Bu türden gayrimeşru salmaları durdurmak için sultanlar, birçok adaletnâmeler yayınlamışlardır.[51] Rum eyaletini ve Tokat bölgesini ilgilendirdiği kadarıyla, mühimme defterlerinde benzer hadiselerle ilgili pekçok hüküm bulunmaktadır.[52]
- Kapıkullarının Gayrimeşru Hareketleri
XVII. asrın başlarında şehir merkezlerine yerleşerek kırsal yerleşim merkezlerinde toprak sahibi olmak, çiftlikler kurmak ve topraklarını terkederek kaçan köylüleri bu çiftliklerde zorla çalıştırmak gibi gayri kanunî faaliyetlerde bulunan kapıkulları, genel olarak yeniçeri ve kapıkulu süvari bölükleri mensupları ya da onların kıyafetlerini giyen şakilerdi.
1596 sonrası dönemde Tokat bölgesinde ve komşu bölgelerde kapıkullarına atfedilen bu türden faaliyetlere dair mühimme defterlerinde birçok kayıt bulunmaktadır.[53]
- Küçük Çete Gruplarının Taciz Faaliyetleri
Az sayıda şaki insan grupları da Anadolu’da bilhassa kırsal alanda güvenlik ve asayişi tehdit etmekteydi. Yukarıda bahsedilen diğer yıkıcı güçler gibi bunlar da asıl hedef olarak sınırlı savunma imkanlarına sahip köyler ve köylüleri seçmişlerdi. Arşiv belgelerinin yansıttığına göre, Rum eyaleti ve Tokat bölgesi kırsalı da bu tür olaylardan nasibini almıştır.[54]
- Köylüler ve Göçebeler Arasında Arasıra Yaşanan Çatışmalar
1574-1643 arasındaki dönemde geçim vasıtaları bakımından çatışan menfaat ilişkilerine sahip olan bu iki topluluk arasında önceki devirlerde olduğu gibi çatışmalar devam etmiştir. Köylüler, göçebelerin hareket halinde oldukları zaman onların tarla, bağ ve bahçelerine zarar verdikleri için hep şikayetçi olmuşlardır.[55]
C. Tabii ve İnsan Kaynaklı Olayların Genel Sonuçları
Bu tahripkar olayların doğrudan ve en mühim sonuçlarından birisi, ölüm oranında artışla birlikte doğum oranındaki düşüşdür. Yukarıda belirtildiği üzere, bilhassa Celâlî isyanları sırasında genelde Anadolu ve Rum eyaletinde özelde Tokat bölgesinde öldürme, yağmalama ve çok sayıda terör olayının varlığı bu hususu teyid etmektedir. Ayrıca deprem, sel baskınları ve kuraklık gibi tabii afetler de ölüm ve doğum oranlarının değişmesinde önemli rol oynamaktadır. Ölüm oranında artışla birlikte doğum oranında düşüşün fazlalığı sebebiyle XVII. yüzyılda İmparatorluk genelinde ciddi bir “demografik kriz” yaşandığı ileri sürülmektedir.[56] Gerçekten, aynı yüzyılın ilk yarısında Tokat kırsalında %67,98’e varan bir nüfus azalması yaşanmıştır. Benzer nüfus gerilemeleri, Rum eyaletinin diğer kazalarında ve Anadolu’nun birçok kesiminde de vuku bulmuştur.[57]
XVII. asrın ilk yarısında meydana gelen tabii ve beşerî olayların bir diğer önemli neticesi, birçok köyün kısmen ya da tamamen boşaltılması ve köylülerin firarlarıdır. Bilhassa Osmanlı tarihçiliğinde “Büyük kaçkunluk” olarak nitelenen 1603-1607 yılları arasındaki dönemde hem şehirlerde, hem de kırsal yerleşim merkezlerinde, daha güvenli yerlere göçler vuku bulmuş ve neticede pek çok köy ve mezra ya tamamen terkedilmiş ya da önemli nüfus kayıpları yaşamıştır.[58]
Anadolu’daki bu durum, tarımsal üretimi fena halde etkilemiş, bu da devlet hazinesinin vergi gelirlerinin büyük ölçüde azalmasına sebep olmuştur.[59] Diğer taraftan, boşaltılan köy tarım toprakları askerîler tarafından bir şekilde ele geçirilerek çiftlik tipi üretim alanları meydana getirilmiştir.[60]
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 10 Sayfa: 348-358