Tanzimat Döneminde Aşiretlerin İskânı
Bozkır kültürünün en belirleyici özellikleri şüphesiz hayvancılık ve buna bağlı olarak konar göçer bir hayat tarzıdır. Türkistan Bozkırlarında tarih sahnesine çıkan ve burada asırlar boyu bir hayat sürdüren Türkler için de bu durum geçerliliğini korumaktadır. Fakat bu konar göçer hayat tarzı tamamıyla bir göçebelikten ziyade genel olarak sınırları belli olan mekan çerçevesinde mevsimlik yapılan göçlerdir. Yaz mevsiminin başlaması ile “yaylak” tabir olunan daha yüksek ve daha serin alanlara, kış mevsimin başlaması ile de “kışlak”lara yapılan zaruri yer değiştirmelerdir.
XI. yüzyılda başlayan ve sonraki yüzyıllarda Batıya doğru devam eden büyük Türk muhacereti çeşitli nedenlerden kaynaklanıyordu. Sebep her ne olursa olsun Hazar Denizi’nin güney sahillerinden İran, Irak, Azerbaycan, Suriye ve nihayet Anadolu topraklarına yoğun bir Türk göçünün yaşandığı aşikârdır. Sayıları milyonları bulan bu Türkler bozkır kültürünü büyük ölçüde muhafaza ederek, yani konar göçer hayat tarzları ile Anadolu’ya geldiler. Anadolu’da özellikle daha önce yaşadıkları Türkistan’ın coğrafi özelliklerine uygun alanlarına, Orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İç Ege kıyıları ile Güneyin dağlık alanlarında yerleştiler. Kışı ise ekseriyetle Halep, Musul, Kuzey Suriye gibi sıcak fakat nem oranı düşük bölgeleri tercih ettiler. Osmanlı Devleti’ne intikal eden bu Türkmen nüfusunun büyük çoğunluğunu Oğuzlara bağlı göçebeler teşkil ediyordu. Bu göçebelerden Batı Anadolu’da bulunanlar daha Osmanlı Devleti’nin kuruluşu döneminde yaya ve müsellem olarak askerî birime dahil oldular. Bunun yanında bazı göçebe grupları fetihlerle beraber devletin sevk ve idaresinde Rumeli’ye göçürülmüşler, orada ya yerleşik bir ahâli ya da askerî teşekküller içinde yer almışlardır. Ancak Anadolu’da yaşayanlar, özellikle Osmanlı idaresine Fatih devri ve sonrasında tanışanlar, ananevî hayatlarını ve sosyal yapılarını uzun süre muhafaza etmiştir. Bu göçebe nüfus Osmanlı Devleti tarafından konar-göçer, yörük, türkmen, aşiret şeklinde isimlendirilmiştir. Türkmen tabiri önceleri Müslüman olan Oğuzlara verilen kavmî bir tabir iken zamanla Anadolu’nun orta ve doğu kısımlarında yaşayan konar-göçerlere verilen bir isim haline gelmiştir. Yürük (Yörük) tabiri ise Anadolu’nun batısında ve Rumeli’de yaşayan Türkler için kullanılan isim olmuştur. Buna rağmen Yürük tabirinin daha çok Rumeli’ye geçen Türk grupları için söylendiğini belirtmek daha doğru olacaktır. Anadolu’daki Türkmenlere aşiret tabiri sık sık kullanılmıştır. Üç isim altında da göçebe Türk nüfusu kastedilmekte olup özelliklerinden dolayı Osmanlı Devleti kanunnamelerde ve kayıtlarda konar-göçer tabirini geçmektedir.
Bu konar-göçer gruplar kalabalık bir nüfusa sahip bulunmakta ve geniş bir sahada yaşamakta idiler.
Müstâkil bir idarî ünite içinde özel ad taşımakta olup; Halep Türkmenleri, Şam Türkmenleri, Yeni-İl Türkmenleri, Bozulus Türkmenleri, Dulkadırlı Türkmenleri, Danişmentli Türkmenleri, At-Çeken, Kara-ulus, Ulu-Yürük, Ankara Yürükleri, Bolu Yürükleri ve Kütahya Yürükleri gibi isimler almışlardı. Rumeli’de ise Naldöken, Selânik, Vize, Kocacık ve Ofçabolu Yürükleri gibi isimler aldığı görülür.
İl veya ulus adı altında gruplandırılan konar-göçerler; boy (kabile), aşiret, cemaat, oymak, mahalle, oba (aile) şekline alt bölümlere ayrılmıştır. Boyların başında Boybeyi bulunur ve idâri işlere bakardı. Aşiretlerde ise Mîr-aşiret’ler bu görevi üstlenmişlerdi. Konar-göçer aşiretlerin her birinin başında kethüdâ denilen bir yönetici bulunmaktaydı. Vergi toplama, aşiretin düzenini sağlama, devlet görevlilerine yardımcı olma gibi görevleri vardı. Konar-göçerlerin en önemli iktisadi faaliyetleri hayvancılık olmakla beraber az da olsa ziraatla meşgul oluyorlardı. At başta olmak üzere koyun, keçi, katır, deve ve sığır gibi hayvanlar sürüler halinde yetiştiriliy ordu.
Konar-göçerler vergi vermekle mükellef olan raiyet sınıfına dahil olup bennak ve mücerred olarak toprağı ve davarı olan hane esasına göre vergi veriyorlardı. Konar-göçerlerden alınan en önemli vergi koyun resmi olarak geçen ağnam resmidir. Ayrıca resm-i yaylak, resm-i kışlak, âdet-i çoban-beyi, bâd-ı hevâ ve diğer bazı vergileri ödemekle yükümlü idiler. Bu halde konar-göçerlerin vergileri yaşayış tarzlarına uydurulmuştu.
Konar-göçer olmakla birlikte tamamen göçebe olmayıp belli alanlarda yaylak-kışlak mahalleri arasında dolaştıklarından tamamen başıboş değillerdi. Bu nedenle tımar, zeâmet veya has reayası olarak üzerinde bulundukları toprağa göre kaydedilmişlerdi. Dolayısıyla ya müstâkil bir idarî ünite şeklinde veya bulundukları yerdeki sancak, kaza ve nahiye gibi idarî birimlere bağlı idiler. Müstâkil idarî yapılanma Anadolu’da kalabalık göçebeler için uygulanmış, Akkoyunlular’ın bakiyesi olan Bozulus Türkmenleri önce müstâkil bir kaza daha sonra ise müstâkil bir sancak statüsüne getirilmiştir. Yine Halep’in kuzey ve kuzeydoğusunda yurt tutan Halep Türkmenleri de başlangıçta kaza iken XVI. yüzyılın ikinci yarısında sancak olmuştur. İdarî ve adlî bakımdan konar-göçerler yaşayış tarzlarıyla alâkalı olarak özel bir statüye haiz idiler. Sancak beylerine tabi olmayıp doğrudan doğruya bey ya da başbuğlarına bağlı idiler. Kazaî yönden kadılara bağlı olmakla beraber cezai işlemler bey ya da başbuğları tarafından yürütülürdü. Sivas’ın güneyinde bulunan Yeni-İl Türkmenleri ile Ankara Yürükleri birer kaza statüsünde idiler. Konya Ovasındaki At-Çekenler ise idarî bakımdan Eski-İl, Bayburt ve Turgut adıyla bilinen üç kazaya ayrılmıştı.
Konar-göçerler gerek has şeklinde gerekse bir sancağın vergi dairesine bağlı olarak mukâtaaya verilmek suretiyle idare edildiği zaman başlarına hükümet tarafından tayin edilmiş Voyvoda bulunurdu. Voyvoda sancakbeyinin uhdesinden ya da yerel hânedandan ahâlinin rızası ile tayin olunurdu. Aşiret, voyvoda tayin edilen kişiye malikâne suretiyle verilmekteydi. Vergiler için sayım yapmak ve vergileri toplamak temel görevi idi.
Coğrafi dağılışlarına gelince: Yeni-İl Türkmenleri vakıf reayası olup, Sivas’ın güneyinde bu günkü Kangal kazasının bulunduğu bölgede yurt tutmuşlardı. Aynı evkafa bağlı bulunan ve Yeni-İl Türkmenleri içinde yer alan Halep Türkmenleri Sivas tarafına yaylağa çıkmakta olan Dulkadırlı teşekkülleri ile beraber Yeni-il Türkmenlerini oluşturuyorlardı. Bu gruba tabi oymaklar yazın Orta Anadolu’nun muhtelif yerlerine kışın ise Antakya ve Şam arasındaki bölgede yaşarlardı. Dulkadırlı ulusu Maraş Elbistan, Kars, Kozan bölgeleri ile kuzeyde Bozok ve Sivas eyaletlerini de kapsayan geniş bir alana yayılmıştı. Boz-uluslar, XVI. asırda Diyarbakır bölgesinde yaşıyorlardı. Kışı Mardin taraflarına kadar uzanan bölgede yazın ise Diyarbakır ve Erzurum dolaylarında yaylamakta olup zamanla Ankara, Karaman, Aydın, Kütahya bölgelerine dağılmışlardır.
Üç-ok kolundan Ramazanlı ulusu ise İskenderun’dan Alâiye’ye kadar Çukurova’ya yayılmış bulunuyorlardı. Bunların dışında Trablusşam, Şam ve Irak’ta küçük Türkmen toplulukları vardı. Şam ve Hama’da ise Bayat taifeleri vardı. Çorum ve Tokat sancakları dahilinde Çunkar, Çepni ve İl-Beyli Oymakları, Afyondan Kayseri’ye kadar olan sahada At-çeken ulusu yurt tutmuştu. Kilis ve civarında ise İzzeddinlü taifeleri yer almakta idi. Rişvan hâssı oynakları ise Malatya Sancağı dahilinde yurt tutup Suriye çöllerinde kışlıyorlardı. Lekvânik cemâatleri de Çorum sancağı dahilinde idiler.
Osmanlı toplumunun önemli bir unsurunu teşkil eden göçebelerin nüfusuna dair bilgiler tahrir defterlerinden elde edilmeye çalışılmıştır. 1520-30 tarihlerinde yaklaşık bu günkü Anadolu sınırlarını içine alan Anadolu, Karaman, Dulkadır ve Rum Eyaletlerindeki toplam 872 610 hane nüfusun 160. 564 hanesi göçebe ve geriye kalanı yerleşikti. 1570-80 tarihlerinde aynı eyaletlerde 1.360.474 hane nüfusun 220.217 hanesi göçebe idi. Rumeli’de ise XVI. yüzyılın başlarına 1.111.799 hane nüfusun yaklaşık 50.000 hanesi yürük veya yürük menşeli yaya ve müsellem idi.
Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye