Tahrip Edilen Türk Tarihi ve Bir Türkü
Sovyetler Birliği’nde ve Balkanlar’da yaşayan Türklerin tarihleri üzerinde oldukça fazla tahrifat yapıldığı artık herkesin malûmudur. Bu ülkelerdeki tarih kitapları genellikle ya Türk düşmanı ilim adamları veya komünist olduğunu kesinlikle ispatlamış olan ilim adamları tarafından yazıldı. Eski kaynakların kullanılması ve tarih yazılmasına ya gerek duyulmadı veya engellendi. Sadece tarih kitapları yalanlarla doldurulmakla da kalmadı; halk edebiyatı ve folklorun içerisine kadar girildi. Türküler, oyunlar, destanlar, âdetler tahrif edildi ve kitaplara da böyle geçirildi. Böylelikle sistemli bir şekilde Türkiye dışında yaşayan Türk insanlarına Türklük ve Türkiye düşmanlığı telkin edildi. Hatta halkın buna inandığı da oldu.
Bilindiği gibi Gagauz Türkleri Osmanlı Türklüğüyle her zaman aynı şeyleri hissetmiş, aynı tepkiyi göstermiştir. Bunu bize ispatlayacak bir çok tarihî türkü elimizde mevcuttur. Bütün bunlara rağmen yapılan tahriflerde Gagauz Türklerinin dört asır boyunca soydaşı olan Osmanlı Türkleriyle sanki dost olarak değil de düşman olarak yaşadığı gösterilmeye çalışıldı. Oysa aynı millete ve aynı Oğuz boyuna mensup iki Türk toplumu tam bir kardeş gibi yaşadılar. Burada küçük bir hatıramı anlatacağım. 1991 yılının başlarında Kayseri Kültür Derneği’nde Gagauz Türkleri ile ilgili bir konferans vermiştim. Konferanstan sonra yanıma bir dinleyici yaklaşarak kendisinin Bulgaristan muhaciri olduğunu ve Pınarbaşı ilçesinde oturduğunu söyledi. Dedesi Bulgaristan’dan göçmüş, bu göçle ve Bulgaristan’daki hayatlarıyla ilgili bir çok hatıra anlatmıştı. Bunlar arasında birisi dikkatimi çekti. Muhacir dede köylerinde Gagauzlarla beraber yaşamıştı ve bunlar Türkiye’ye göç ederken Gagauz komşuları köyün çıkışına kadar gelmişler ve ayrılırlarken birbirlerine sarılarak ağlamışlardı.
Bu yazıda yukarıda söylediklerimle paralellik gösteren bir örnek üzerinde durmak istiyorum. «Varna» isimli bir türkümüz vardır. Bu türküye Gagauzlarla ilgili bazı kaynaklarda rastlamaktayız. Şimdi bu türkünün aslını ve üzerinde yapılan tahrifleri vermeye çalışacağım.
Taradığım kaynaklarda bu türküye ilk defa Atanas I. Manov’un 1933 yılında Varna’da yayınlanan eserlerinin 163-165. sayfalarında rastlamaktayız.[1] 1828 yılında Varna’nın Ruslar tarafından muhasara edilmesini yâd eden bu türkü en doğru şeklinde bu kaynakta yer almaktadır. Bulgaristanlı Gagauz Türklerinden Manov’un derlediği türkü bahsedilen kaynakta ay nen şöyledir :
1928’DE VARNA’NIN MUHARASINI YÂDEDEN TÜRKÜ
Varna gibi kale yoktur,
İçinde timarı çoktur,
Varna’ya imdat yoktur.
Biz varnalıiz aalar!
İmdat Varna’ya!
Varna Kalata’ya bakar,
Arasında dere akar,
Gemiler Varna’i yakar,
Biz Varnalıiz aalar!
Padişahlar!
İmdat Varna’ya!
Varna’nın etrafı deniz,
Varna’i sardı domuz,
Verin tabyalara omuz,
Biz Varnalıiz.
Varna’nın etrafı geriz,
Kabudan Paşa deer biz biriz,
Karpuz gibi güllei serperiz,
Biz Varnalıiz.
Varna’nın etrafı bayler
İçinde çeşme çayler,
Analar evlâdını ayler!
Biz Varnalıiz.
Varna’nın kalesi taştır,
Gözümde akannar yaştır.
Kâfir! Osmanlar baştır,
Biz Varnalıiz.
Düşman ve kâfir Moskof,
Denizden ve karadan,
Toplardan sık güllei saçar.
Korkar Osmanlı toplarından,
Ve Moskof hücumdan kaçar,
Biz Varnalıiz.
Varna’nın etrafı çadır,
İçinde Osmanlı yatır,
Gâur Moskof bilmez hatır.
Biz Varnalıiz
Gemi gemiylan çatılmış,
Arasında üç top atılmış,
Haber geldi Varna satılmış,
Biz Varnalıiz.
Burada açıkça anlaşılan şudur: Ruslar Osmanlı toprağı olan Varna’yı işgal etmişlerdir. Türküden anlaşıldığına göre de «düşman ve kâfir Moskof denizden ve karadan Varna’yı topa tutmaktadır.» Fakat Osmanlı toplarının karşısında, dayanamaz. Çok açıkça anlaşılıyor ki Varna Türk’tür ve saldıranlar ise «hatır bilmez gâvur Moskof» tur.
Fakat her şeyin çok açık ve net bir şekilde anlatıldığı hatta tarihî kaynaklarla da birleşen[2] bu türkü 1959 ve 1969 yıllarında Sovyetler Birliği’ne bağlı Moldavya Cumhuriyeti’nin başkenti Kişinev’de yayınlanan Gagauz halk edebiyatını ve folklorunu ihtiva eden iki kitapta oldukça farklı şekillerde yer almıştır.
Bunlardan birinci kitap Dionis Tanasoğlu’na ait olan Bucak’tan Sesler – Literatura Yazıları isimli kitaptır. Bu esere Gagauz edebiyatı ve folkloruyla hiç ilgisi olmadığı halde V. Stefoğlu tarafından yazılan «yeni Vakıtlar» başlığını taşıyan bir bölüm eklenmiştir. Yazar burada Gagauz halkının eski yaşayışıyla Sovyetler Birliği’ne dahil olduktan sonraki yaşayışlarını mukayese etmekte ve komünizmin propagandasını yapmaktadır. Bu eserde verilen türküler arasında rastlamadığımız «Varna» türküsünden burada bahsedilmektedir. Şimdi V. Stefoğlu’nun yukarıda verdiğimiz türkü hakkında yazdıklarını dikkatle okuyalım ve komünizmin insanları yalan söylemeye ve gerçekleri saklamaya nasıl mahkum ve mecbur ettiğini görelim. Stefoğlu şöyle diyor:
«— Nasıl bir vakit yaşamışlar, olur annamaa türkülerden, ani aaz – aazdan geçmişler, şimdieden yetişmişler.
Te bir türkü, işittim nasıl çalar onu Tudora Bazoğlu. Türküye deerler «Varna».
Varna gibi kale yoktur,
İçinde askeri çoktur,
Padişahtan imdat yoktur.
Biz Varnalıiz aman,
Aylere, beylere imdat Varnada.
Bu türküden olur annamaa, ani 180 – 200 yıl geri gelincek Bessarabiea, Gagauzlar yaşamışlar. Karadeniz’in boyunda, Varna’nın dolayıinda. Varmış onnarın kendi padişahları, ama ani o tutmazmış insandan, türküden belli.
Bu türkünün bitki üç sırası gösterer, nasıl Gagauzlar bekleermişler Rus gelsin da onnarıı Türkten kurtarsın:
Varna’nın itvar çadır
İçinde Osmannar yatar,
Kâmil Moskov bilmez hatır.
Varna’yı sarmış «obur domuzlar».
Türkü çaarır Gagauzları kalkınsınnar da düüsünner Türkleri, hem kendi padişahlarını, zere Türklerden tutarmış.»[3]
Bu satırlar için başka yorum yapmaya ihtiyaç duymuyorum ve asıl yorumu okuyuculara bırakıyorum .
İkinci kitap 1969’da Nikolay Baboğlu dostumuzun yayınladığı Gagauz folkloru isimli eseridir. Baboğlu da bu türküyü farklı bir şekilde vermiştir. Bilhassa «kâmil Moskov ver bir yardım» ve «Moskov’dan geldi bir omuz» mısralarıyla yalanın boyutlarının nerelere vardığını daha açık görüyoruz. Baboğlu’nun yayınladığı metin aynen şöyledir:
VARNE
Varne gibi kale yoktur.
İçinde tımarı yoktur
Padişahtan yımdat yoktur.
Biz Varneliyz, aman.
Aylere, beylere Kolay Varne’de.
Varne’de kannı yaş akar
İçinde Osmannı basar
Çok analar evlatlarını brakar.
Biz Varneliyiz, aman…
Aylere, beylere
Kolay Varne’de.
Varne çöşmeleri çaylar,
Olları zorca zor inner.
Osmannı Varne’yi dinner.
Biz Varneliyz, aman.
Aylere, beylere
Kolay Varne’de.
Varne’nin itrafı çadır
İçinde Osman yatır.
Kâmil Moskov ver bir yardım.
Biz Varneliyz, aman.
Aylere, beylere
Kolay Varne’de.
Varne içinde biz, aman
Zavallı Osmana kalan.
Biz Varneliyz, aman.
Aylerden, beylerden
İmdaat yok, aman.
Varne’nin umudu deniz
Ölürsek, dinimiz temiz.
Moskov’den geldi bir omuz
Biz Varneliyz, şükür.[4]
Manov’tan aldığımız türküden de anlaşılacağı gibi 1828’de kısa bir süre Osmanlılar fidye karşılığı Varna’yı Ruslara bırakacaklardır. Daha sonra 1872 – 1878 Osmanlı – Rus harbinin sonunda Ruslar Varna’yı işgal edecekler ve ordumuz çekilerek İstanbul’a dönecektir. Bu olayın arkasından söylenmiş «Kal Selâmet» isimli bir türkü vardır. Bu türkü de Manov’un kitabında yer almaktadır. Hatta bu türkünün notaları da eserde mevcuttur. Manov bu türkünün altına düştüğü bir dipnotta bugün bile okuduğumuzda içimizi ürperten ve hüzne gömen sözler söyler. Bu dipnot aynen şöyledir: «1878 yılında Varna’nın Rus askerleri tarafından fidye ile satın alınmasını müteakip,Türk askerî mızıkasının, son Türk askerlerini İstanbul’a yolcu ederken kışlalar önünde çaldığı son şarkı budur.
Ayni şarkı, gelin nikâh için babasının evinden alınırken bütün herkes tarafından teganni edilirdi. Gelin ebeveyni bu sırada, hazin hazin ağlardı.»[5]
Ne kadar ilginç değil mi? Kaybedilen Varna, geri çekilerek İstanbul’a dönen Türk ordusu ve yıllarca Varna’nın acısını unutamayan, kızlarının kendi evlerini terk etmesini Varna’nın kaybıyla bütünleştiren Gagauz insanları… Burada türküyü aynen veriyoruz.
KAL SELÂMET
Bir gazilen yol göründü,
Gene gaib göynüme.
Dağlar, taşlar dayanamaz.
Nice kıydın canımı?
Kal selâmet nazlı yârim,
Bir yana sen bir da ben.
Ben havada uçarken,
Alilen tutun beni.
Ben pahamı biliriken,
Üç pula satın beni.
Altım toprak üstüm yaprak,
Gene gönüm hoş idi.
Kal selâmet kömür gözlüm,
Saya sen sola ben
Daha sonra Bulgarların istiklâllerini müteakip Bulgar hükümetinin Gagauzları da askere almaya başladığı zaman, Gagauzlar duruma itiraz ettiler. «Nasıl olur da Bulgar devleti olur? Bulgar ordusunda nasıl askerlik yaparız?» dediler ve bunu bir türlü kabul edemediler. Bu sebepten bir kısmı İran, bir kısmı Yunan tabiyetine geçmiş ve bazıları da İstanbul’a kaçmışlardır. Yıllar sonra tekrar Varna’ya dönerek yeni duruma alışmak zorunda kalmışlardır.[6] Bu vaziyet aşağıdaki Gagauz türküsünde karakterize edilmiştir ve bu türkünün notaları da verilmiştir :
Bulgar bizden böyük asker alacak,
Alacak ta Şipka balkanına yollayacak,
Ardımızdan çok aneler aylaycak,
Böyün Varnalıların başı belâlı var.
Çorbacılar askersiniz dediler,
Varnamızı Bulgarlara verdiler.
Bulgarlara hiç ta teslim olamaz.[7]
Bu türkü bugün Hristiyan Gagauzlar arasında söylendiği gibi Müslüman Bulgaristan Türkleri arasında da söylenmektedir. Bu da bize ortak kültür, ortak duygu ve ortak inanışın boyutlarını göstermektedir. Bu türkü bazı İslâmî motiflerle birlikte Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ın hazırladığı Bulgaristan Türk Halk Edebiyatı Metinleri I isimli eserde yer almaktadır. Türkü şöyledir :
VARNA TÜRKÜSÜ
Sarayönü sıra sıra söğütler
Oturmuş binbaşı asker öğütler
Bu kavgada ölen babayiğitler
Bulgarya bizden asker alacak
Alacak da Şıpka’ya yollayacak
Arkamızdan analar ağlayacak
Araboğlu bıçağını yağlasın
Yağlasın da Plevne’yi boylasın
Bu kavgada çok analar ağlasın
Oynaşır balıklar deniz dalgalı
Bugün Varna’nın başı çok belâlı
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Sefere gideni gelir mi sandın
Tranpet sesini davul mu sandın
Eski saraylara kur’a çekilir
Kur’ası çıkanın boynu bükülür
Anası babası yola dökülür
Kışlanın önünde bir uzun servi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Sılada bıraktım ben bir saçı telli
Aman padişahım izin ver bize
İzin vermezseniz atın denize
Tutalım Moskof’u verelim size.[8]
Burada yalnız bir türkü üzerinde durduk. Açıkça görüldüğü gibi Gagauzlarla Osmanlılar birbirlerine düşman olarak yaşamamışlardır. Yapılan tahriflerin gayesi; Türk insanını birbirine düşman etmek ve Türk tarihini karalamaktır. Bir örnekle bu meselenin boyutlarını göstermeye çalıştık. Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Bunun gibi mukayeseli çalışmalar çoğalmalı, soydaşlarımızın edebiyatlarındaki yalan ve iftiralar tesbit edilerek ayıklanmalı, sonunda Türk tarihi, edebiyatı ve folkloru bu sağlam kaynaklara dayanarak yeniden yazılmalı ve gerçekler olduğu gibi ortaya konulmalıdır.