Suriye Irak’tır, Libya’dır,… Türkiye’dir!
Son birkaç gündür basında öne çıkan gelişmeler ve yorumlar:
– Suriye’de cin şişeden çıktı. Durumun tersine çevrilmesi artık çok zor. Kürtler tarihlerinde ilk kez olarak Suriye üzerinden birleşti.
– Kürtler 19 Temmuz’dan beri Suriye’nin kuzeyinde kimi yerleşim yerlerinde yönetimi ele geçirdi. El konan yönetimler halk meclislerine devredildi. Kürt Ulusal Meclisi ve PKK paralelinde faaliyet gösteren PYD ittifakıyla Kürtler, kendi yönetimlerini kurma yolunda önemli mesafe kaydetti.
– Kamışlı’yı PKK’lılar, Batı’yı Aleviler, Lübnan sınırına yakın bölgeyi Dürziler işgal etti. Süreç, ilerliyor. BOP Suriye’nin de işini bitirdi.
– Irak parçalanıyor, Suriye de parçalanacak, Türkiye merkezli yeni bir federasyon kurulabilir. Irak’ın Kuzey kısmını ve Suriye’nin Kürt bölgesini de içine alacak bir Türkiye federasyonu başımıza dert açabilir.
– Türk ordusunun tasfiye edilmesinin sebebini şimdi daha iyi anlıyoruz. Küresel güçler ordumuz tasfiye edilmeden, BOP’un hayata geçmesinin mümkün olmadığını biliyorlardı.
I) Nedir bütün bu gelişmelerin asıl anlamı, nereye gidiyor Suriye, daha doğrusu Ortadoğu ve Türkiye?
Derin Merkez -ve onun yönetimi altındaki ABD ile İngiltere, Almanya, Fransa gibi Merkez ülkeleri- Çevre ülkelerinin, Ortadoğu gibi bölgelerin birer sömürü alanı olarak kalmalarını sağlamak ve kendilerine rakip birer güç haline gelmelerini önlemek için ekonomik, politik, kültürel çeşitli silahlar kullanmaktadır. Bunlardan en önemli olan biri hedef ülkenin halkını parçalamak, birbirine kırdırmaktır. Bu silah günümüzde en açık ve en zalimane şekilde, “demokrasi” havucu gösterilerek Ortadoğu’da kullanılıyor.
Sanırım en mütevazi bir yurttaşımız bile farkında: Amerika, günümüzün süper gücü, küresel şirketler imparatorluğu, “tek dişi kalmış canavar”ı, bir süredir Ortadoğu’da iş başında… Amacını gizlemiyor da: Arap dünyasını, Ortadoğu halklarını parçalamak!… Kendi çıkarları, daha doğrusu küresel şirketlerinin çıkarları doğrultusunda elbette… İngiltere, Fransa gibi diğer emperyalist ülkeler de onun hemen yanı başında, aynı saftalar; sanki bir çakal çetesi…
Derin Merkez’in sömürmek istediği ülkeleri yönetebilmek, en azından kontrol altında tutabilmek için bulduğu en etkili yol hep şu olmuştur: Epeydir Türkiye’de de yaptığı gibi toplumdaki farklılıkları öne çıkarmak, kışkırtmak, böylece ayrıştırdığı toplulukları birbirinin üzerine saldırtmak!… Daha önce Libya’da, bugünse Suriye’de yaşanan trajedinin, bu söylediklerimden farklı bir şey olduğunu kim ileri sürebilir?
“Böl ve yönet” Derin Merkez’in Ortadoğu’da kullandığı başlıca siyasal silahdır. Emperyalizm -yani Amerika, onun anası İngiltere ve diğer sanayileşmiş ülkeler- bu amaçla sosyal “farklılıklar”ı kullanıyor, yeni farklılıklar yaratıyorlar: Hedef ülkelerde din temelinde Müslüman, Hıristiyan, Sünnî, Şiî,… gibi ayrılıkları kışkırtıyor; Türk, Kürt, Arap, Ermeni,… gibi etnik ayrılıkları körüklüyorlar.
II) Bir görüşe göre Suriye ile ilgili plan şöyledir:
Suriye en az dört parça olacaktır: Kuzeyde bir Alevî devleti oluşturulacak, Halep bölgesinde ise Sünnî bir devlet kurulacak. Şam’da bir başka Sünnî devlet ortaya çıkarılacak, İsrail sınırında bir Dürzî devleti kurulacak. Suriye’yi karıştırma planında öncelik Alevî-Sünnî ayrımına verilmekte.
Parçalama sürecinde kullanılan yöntemler şunlar: Kaos yaratma, çatıştırma ve “mazlum”ları koruma rolü, işbirlikçi bulma, birleşmeleri önleme…
Bir ülkeyi bölmek için önce orada kaos ortamı yaratıyorlar. Irak’ta bu kaosu oluşturdular: Kürt, Arap, Sünnî, Şiî… Suriye’de de öyle… Kuzey Irak 2003’e kadar “güvenli bölge” olarak Batı’nın himayesinde büyüyüp serpildi. Kural belliydi: Önce hedef ülkede çatışma başlatılacak, sonra çatışmaya müdahale edilecekti. Mazlumları koruma bahanesi ile, hükümetler bir “güvenli bölge” oluşturulmasına razı edilecek, sonra o güvenli bölgeden yeni bir devlet çıkarılacaktı! Aynı plan bugün Suriye’de yürütülüyor; ne yazık ki gafil bir yönetimin elinde bulunan Türkiye’nin de desteğiyle!…
“Böl ve yönet”… Bu hainane politikayı büyük bir şevkle uygulayan devlet, bir zamanlar İngiltere idi, bugünse Amerika… “Böl ve yönet” faaliyetinde İsrail’in de çok yoğun, sinsi bir çalışma içinde olduğu görülüyor. “İsrail’in Ortadoğu’da giderek bir ‘emperyalist güç’ olmasının yolu, ancak çevresindeki Arap-Müslüman devletlerin bölünmesiyle açılacaktı.” Hedef 1948’de İsrail kurulduğunda Ben Gurion tarafından ifade edilmişti: Nil’den Fırat’a Büyük İsrail!
Suriye’nin parçalanmasında Amerika’nın din (mezhep) farklılığına öncelik verdiği anlaşılıyor. Suriyeli yazar ve siyaset yorumcusu Ebu Abdullah Suriye’de olup bitenleri şöyle açıklıyordu: Olaylar esas itibariyle batılı güçlerin eseri olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) uygulanmasından ibaret… Hedef bölge ülkelerinin parçalanması, nihaî hedef ise büyük İsrail devletinin kurulmasıdır. Bu hedefin gerçekleşmesi için, plana göre Suriye’nin dörde bölünmesi, Lübnan’ın sekiz kantona ayrılması; Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Libya’nın üçer parçaya bölünmesi gerekiyor. Suriye’de yaşanacak mezhep temelli bir bölünme BOP’u başarıya ulaştıracak temel faktör olacaktır.
Eğer Kürt devleti projesi gerçekleşirse, kuşkusuz bu, Ortadoğu’ya vurulan en büyük darbe olacaktır. Aslında hedef yüzyıldır değişmedi, tekrarlamakta fayda var: Ortadoğu ülkelerini lime lime parçalamak! Oyunun içinde bir tür domino etkisi de var: Bölgede bir etnik grup -örneğin Kürtler- devlet haline getirilebilirse, diğer bazı devletler de parçalanacak. Nitekim Suriye’de yerleşik Kürtlere yönelik planlar Irak ve Suriye Kürtlerini birbirlerine coğrafi olarak bağlamayı hedefliyor.
Suriye’nin bölünmesi Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusunda bir Kürt devletinin kurulmasının yolunu açacaktır. Kürt devleti kurulursa, Türkiye’nin güneydoğusu da buna katılacaktır. Suriye’nin Dera kentinde Libya-Bingazi benzeri bir model uygulanmaya çalışılıyor. Lazkiye’de mezhep temelli çatışmalar hedefleniyor.
Suriye’de Kürt azınlık önderleri, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a karşı başlatılan ayaklanmaları destekliyor ve şu görüşleri savunuyorlar: “Kürt halkı Suriye mozaiğinin bir parçası ve rejime karşı isyanın ana unsurlarındandır, tüm çıkarları da rejimin düşmesindedir. Esad’ın düşürülmesiyle Kürt sorunu çok önem kazanacaktır. Bu değişiklik Kürt azınlığın yaşadığı Türkiye’yi de, Kürtlerin geniş bir otonomiye sahip oldukları Irak’ı da etkileyecektir. Yeni Suriye anayasasında Kürtlerin hakları verilmeli ve Kürtçe resmi dil olarak tanınmalıdır. Suriye devrimi Kürt sorunu çözülmeden tamamlanmayacaktır.”
Son birkaç gündür tanığı olduğumuz gelişmeler, Kürtlerin, hedefleri yönünde harekete geçtiklerini ve ilerlemeler kaydettiğini gösteriyor.
III) ABD’nin bir BOP, bir “Büyük Ortadoğu projesi” olduğunu artık herkes biliyor. Ancak bilinmeyen bir şey var, o da şu: ABD Ortadoğu’yu parçalamaya soyunurken, öyle sanıyorum ki AKP iktidarının ağzına da bir parmak bal sürmüş bulunuyor: Osmanlı Milletler Topluluğu!… Bugün varılan nokta, ne yazık ki budur. Artık rahatça, ancak üzülerek söyleyebilirim ki Türkiye AKP hükümetiyle büyük olasılıkla bir savaşa, ardından parçalanmaya doğru sürükleniyor.
Gerçekten, bakınız, neler söylenmiş geçmişte:
1900’lerin başları:
– ABD Başkanı Wilson “Türkiye haritadan silinmelidir”
– İngiliz Amiral Sir F. de Robeck’den Lord Curzon’a: “Kürdistan Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır.”
– 1989’da cumhurbaşkanı olan Turgut Özal: “Federasyonu tartışalım.”
– CIA ajanları Graham Fuller ve Paul Henze: “Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli, çok ırklı bir yapıyı dönmelidir. Bunun için en iyi yol Ilımlı İslam’dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir.”
– Recep Tayyip Erdoğan (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı): “Bir mozaik oluşturacağız. Bu mozaikte 30’u aşkın etnik topluluk olacak.”
– Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının tartışılmasını ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe ümitle bakıyorum.”
TC Başbakanı R. T. Erdoğan: “Türkiye’nin Ortadoğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin eş başkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz.”
– Yıl 2010… Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu: “Türkiye, eski Osmanlı İmparatorluğu ülkeleri üzerinde liderliğini yeniden kurabilir. İngiltere eski sömürgeleri (Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan,…) ile bir milletler topluluğu halindedir. Neden Türkiye eski Osmanlı topraklarında, Balkanlarda, Ortadoğu ve Orta Asya’da yeniden liderlik kurmasın?”
– ABD Savunma Bakanı Leon Panetta (Mart 2012): “Suriye’de, tüm Suriye halklarının hakkını tanıyan bir rejim istiyoruz.”
ABD’nin, daha doğrusu Derin Merkez’in asırlık planı ile bizim zevatın söylediklerini karşılaştırınca hemen fark ediyoruz ki aralarında müthiş bir çakışma var. Bunun anlamı şu: Osmanlı Milletler Topluluğu aslında bir Amerikan projesidir! Gerçek adı ise, tekrarlana tekrarlana kulaklarımızın alıştırıldığı -Başbakanımızın da eşbaşkanı olduğu- “Büyük Orta Doğu Projesi”dir. Bize ait gibi gösterilse de “Neo-Osmanlıcılık” düşüncesi aslında Çirkin Batı’nın, ABD’nin bir projesidir! ABD bugünkü Ortadoğu’nun siyasal yapısından memnun değil. Hedefi bu yapıyı ufalamak, daha küçük, kişiliksiz, zayıf devletlere bölmek… Bugün bütün gayreti bu yönde… Bunun içindir ki Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da… Irak’ı neredeyse üç parçaya ayırmayı başardı, bağımsız Libya yok artık. İran için hazırlık yapıyor. Suriye’de planı en vahşi şekilde uygulama aşamasında…
Peki Türkiye için ne düşünüyor bu sözde stratejik müttefik?
O çetin ceviz… Doğrudan, işgal yoluyla parçalamak zor, riskli ve pahalı… Ne yapmalı öyleyse? Klasik demokrasi yutturmacasının, toplumu birbirine düşman etmenin yanı sıra, bir yol daha denemeli… Kanı’mca plan şu: Türklere, kulağa hoş gelecek sözler söylemeli, ona bir şey verecekmiş gibi davranmalı. Gururunu okşayarak, bir üst konum, sözde patronluk, ağabeylik vaat ederek, amiyane deyişiyle gaza getirerek Türk halkını… Kulağa hoş gelen sözlerle parçalanmış Ortadoğu’nun hamiliği havucu sunulmakta Türkiye’ye: “Bak sen patron olacaksın.” Bu aslında bir zoka… Bir taşla iki kuş vurmak… Kendinden geçen Türkiye, federasyonlaşmaya itilecek. O hengâmede Türkiye bölünmüş olacak. Başlatılan süreçte ABD araya Kürdistan’ı, büyük bir olasılıkla Ermenistan’ı da sokuşturmuş olacak. Bunlar sağlandıktan sonra da “Haddini bil, biz varken patronluk senin neyine, çekil bakalım köşene” denecek bölünmüş, küçülmüş Türkiye’ye. Suriye’deki son gelişmeler, özellikle Kürtlerin orada da harekete geçmiş bulunması, Türkiye’nin bu “son”unun başlangıcıdır.
Birileri çıkıp oynanan oyunun dahilî aktörlerine “durun, siz ne yapıyorsunuz” deyip haddini bildirmediği sürece yakın gelecekte olacak olan budur.