Kâtib-i Rûmî diye anılan Seydi Ali Çelebi XVI. yüzyıl Osmanlı cemiyetinin en tanınmış simalarındandır. Onun bu tanınışı, orta derecede bir şair oluşundan, birçok deniz savaşına katılmasından, Hint donanması denen Süveyş donanmasının amirali olarak Portekizlilere karşı çarpışmasından ve daha sonra deniz coğrafyasına ait eserler telif etmesinden ileri gelmektedir. Şüphesiz bütün bunlar bir kimsenin şöhret sahibi olması için kâfidir. Seydi Ali Çelebi’nin bu şöhretinin diğer ülkelerde de yayılmış olmasında, coğrafya’ya dair olan Muhit ve Mir’atü’l-memâlik adlı eserlerinin büyük tesiri vardır.
Hayatı hakkında bazı denemeler yapılmıştır.[1] Fakat bunlar tam olmayıp hayatının muayyen devrelerini ele almaktadır.[2] Hayatı hususunda hemen hemen dâima Mir’atü’l-Memâlik’e ve bu eserde bulunan kendine ait dağınık kayıtlara istinat edilmektedir. Nitekim ona eserlerinde sayfalar ayırmış olan Âlî,[3] Peçevî[4] ve Kâtib Çelebi[5] bu hususta bizzat kendi eserinden faydalanmışlardır. Mevcut bilgilere göre hayatı etraflı bir şekilde, Türkçe İslâm Ansiklopedisi’nde yazılmıştır.[6]
I. Seydi Ali Reis’in Hayatı
1538’de vuku bulan bu büyük deniz savaşında Seydi Ali Çelebi sol cenahta bulunuyordu.[10] Daha sonra Kaptan-ı Derya Sinan Paşa emrinde çalışmıştır. Meselâ fethedilmesinde Turgut Reis’in büyük gayreti görülen Trablusgarp’ın Osmanlı ülkelerine katılmasında Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın emrinde 1551 seferine katıldı. Bundan başka diğer büyük deniz kumandanları emrinde de çalışmıştır.[11] Kaynaklardan anlaşıldığına göre müstakil olarak bir filo başında görev almamıştır. Fakat merkezdeki tersane teşkilâtının ileri gelenleri arasına karışmıştı. Esasen donanma da görev alması tersanedeki ilk görevinden sonra olmuştur. İlk resmi görevi azaplar kâtipliğidir. Bu görevden ötürü şiirde kullandığı “kâtibî” mahlasını almıştır.[12] Ancak onun azaplar kâtipliğine tayin tarihi bilinmemektedir. Bunun muhtemelen Preveze deniz savaşından önce olduğu tahmin edilebilir. Meslekte ilerledikçe şöhreti gibi işgal ettiği makamlar da önemli olmağa başladı.
Daha müstakil göreve tayini Tersane kethüdalığından[13] sonra olmuştur. Tersane kethüdası olarak İstanbul’da Galata semtinde, yâni baba ve dedesinin memuriyetinde bulunuyordu.[14]
Dedesi ve babası gibi İstanbul’un Galata semtinde oturan Seydi Ali Çelebi devrinin ikinci ve üçüncü derecede bir şairi olarak da tanınmıştı. Konağı bazı şairlerin toplantı mahalli idi. Seydi Ali Çelebi’nin himaye ettiği ve konağına devam eden şâirler arasında Kâmi, Yetim,[15] Sabuhî, Hâtıfî, Müslim, Mahremî[16] gibi şâirler de vardı.[17] Seydi Ali Çelebi 1540/41’de de Galata’da bir kasr inşa ettirdi; bu kasra adları yukarıda zikredilmiş olan şâirler birer tarih söylediler.[18] Seydi Ali Çelebi bu minval üzere şâirler ve meslek erbabı arasında semereli bir hayat geçirirken Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint okyanusundaki deniz ilişkileri sebebi ile hayatının seyri değişti.
II. Hint Kaptanı Olarak Faaliyeti
Hint kaptanı Piri Reis idaresinde Osmanlı donanması 1552’de Maskat’ı zapt ederek yıkmış fakat onu takiben Hürmüz’ü alamayarak Basra körfezine girmişti. Daha sonra Piri Reis üç gemi ile Süveyş’e dönmeye teşebbüs etmiş. Fakat iki gemi ile vardığı Süveyş’ten Kahire’ye geldikten sonra hapsedilmiş ve gelen emre uyularak idam edilmişti. Basra’da kalan Hint donanmasına kaptan olarak Ali Bey adlı bir zat düşünülmüş, fakat bir kara adamı olan bu şahsın kabul etmemesi ile bu görev Katif sancak beyliğinden azledilmiş olan Murad Reis adlı denizciye teklif edildi. Murad Reis aldığı talimata göre 5 kadırga, 1 kalyon, 2 firkateyi Basra’da bırakarak, kalan 15 gemiyi Süveyş’e geri götürme görevini aldı. 1553’te 15 gemiden ibaret donanma ile hareket eden Murad Reis Portekiz engelini aşmaya muvaffak olamadı ve geri dönmeye mecbur oldu. Ona halef olarak düşünülen Seydi Ali Çelebi gerek pratik deniz bilgisi ve gerekse nazari bilgisi bakımından en uygun bir kimse idi. Onun bu mevkie tayin tarihi bazı eserlerde farklı olarak aksettirilmiştir. Peçevi ve Celâl-zâde Mustafa[19] tarih vermiyorlar, buna karşılık Kâtib Çelebi[20] 1552/53 ortalarında, Seydi Ali Reis[21] 1553 Aralık ayı sonlarında olarak kaydediyor. Başbakanlık Arşivi’nde kesin tayin tarihi mevcut olup bu 2 Aralık 1553’tür.[22] Seydi Ali Çelebi tâyini sırasında sipahi oğlanları zümresinden olup günde 30 akça ulûfe alıyordu. Aldığı emir uyarınca hareket ederek Halep’e gitti. Devrin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman Nahçıvan seferi için Halep’te yığınak yaptırıyordu. Kendisine bu tevcihin Halep’e Nahçıvan seferine katılmak için gittiği sırada mı yoksa özel surette bu iş için Halep’e çağrılarak mı yapıldığı anlaşılamıyor. Bilinen şey tayin emrinin Halep’te kararlaştırıldığı ve kendisine bildirildiğidir. Mısır kaptanlığı verilince ulûfesi günde 80 akçaya yükseltilmişti.[23]
Hint kaptanı veya Mısır kaptanı olarak süratle görevi başına hareket eden Seydi Ali Çelebi 7 Aralık 1553’te Halep’ten Basra’ya gitmek üzere şehri terk etti. Birecik, Urfa (Ruha), Nizip, Musul yolu ile Bağdat’a gelip oradan nehir yolu ile Şubat 1554’te Basra şehrine vardı. Basra’ya varışının ertesi günü Basra beylerbeyini ziyâret ederek donanmaya tayin emrini gösterdi. Bunun üzerine Basra beylerbeyi olan Mustafa Paşa Basra limanında duran Hint veya Mısır donanması diye anılan donanmayı ona teslim etti. Süveyş’e götürülecek olan donanma 15 gemiden mürekkep idi. Seydi Ali Reis gemileri elden geçirerek en süratli bir şekilde tamirlerini yaptırdı ve daha sonra bir deniz seferi için gerekli ikmallerini yaptırttı. Fakat deniz mevsimi donanmanın hareketine müsait olmadığı için bunun için 5 ay kadar Basra’da beklemek zorunda kaldı. Bu arada Basra beylerbeyi Mustafa Paşa bugünkü İran-Irak sınırı bölgesinde olan bataklık ve sular içinde bir bölge olan Huveyze kalesinin fethine teşebbüs etmişti.[24] Bu hareketi denizden desteklemesi için Seydi Ali Reis’ten yardım istedi. Seydi Ali Reis içinde Mısır askeri bulunan 5 kadırgayı gönderdi. Fakat buna rağmen Basra beylerbeyi Mustafa Paşa’nın askeri harekâtı başarı kazanamadı.[25] Deniz mevsimi yaklaştığı için Basra beylerbeyi Mustafa Paşa denizde Portekiz donanmasının olup olmadığını ve diğer hususları öğrenmek için Şerif adlı bu denizleri çok iyi bilen bir yerli kılavuzu bir firkate (perkende) ile Hürmüz taraflarına gönderdi. Bu zat bir ay kadar o taraflarda araştırma yaparak dolaştıktan sonra geriye Basra’ya döndü ve 4 parçadan başka Portekiz gemisi görmediğini ifâde etti. Bunun üzerine donanmanın hareket üssü olan Süveyş’e doğru hareketine karar verildi.
Seydi Ali Reis 2 Temmuz 1554’te Basra’dan donanması ile hareket etti. Basra Beylerbeyi’nin evvelce düşman donanmasını keşif için gönderdiği adamı Şerif fırkatesi ile Hürmüz’e kadar donanmaya refakat etti. Donanma Şattü’l-Arap’tan Basra körfezine çıktıktan sonra bir müddet İran’ın Şiraz sahilleri takip edildi. Bu arada bir celbe (çekeleve)[26] ile karşılaşıldı, ondan düşman donanması hakkında haber soruldu. Gemidekiler hiçbir bilgileri olmadığını beyan ettiler. Daha sonra donanma Lahsa (al-Hasa) taraflarında önemli bir liman olan Katif’e varıldı. Burada da Portekiz donanması ve gemileri hakkında malûmat soruldu. Seydi Ali Reis buradan hareket ile Bahreyn adalarına geldi;[27] buranın hâkimi Murad Şah veya reis denen şahıs idi. Buradan da hareket ile doğruca Eski Hürmüz (Kays) adasına ve Keşim (Qishm=Breht) adasına ve diğer adalara uğramak suretiyle Hürmüz boğazı geçildi. Basra’dan beri donanmaya refakat eden Şerif hâli hazır durumu bildirmek üzere rapor mahiyetinde bir mektup ile Basra beylerbeyi Mustafa Paşa’ya geri gönderildi.
A. Portekiz Donanması ile İlk Çatışma
Basra’dan hareketin 40. gününde Hürmüz boğazı geçildi ve 10 Ağustos 1554’te Umman sahillerindeki Hurfakan şehri civarına varıldı. Kuşluk zamanı ansızın Hindistan genel valisi Afonso (Alfonso) da Noronha’nın oğlu Fernando’nun emrindeki 25[28] parça gemiden müteşekkil bir Portekiz donanması ile karşılaşıldı.[29] Portekiz donanması doğrudan doğruya Seydi Ali Reis’in donanması üzerine gelince, Seydi Ali Reis derhal yelkenleri fora ederek demir aldı ve donanmasını savaşa hazır duruma getirdi. Flandıralar dikilip, sancaklar açılıp harbe başlandı. Karşılıklı başlayan top ve tüfek ateşi gittikçe şiddetlendi. Bu ateş arasında bir Portekiz kalyonu top ateşi ile çok hırpalanmış bir durumda ateş hattından çıkarak kontrolü kaybetmiş bir durumda sahile vurdu, sonra da battı. Devam eden savaş Seydi Ali Reis’e göre[30] düşman donanması, amiralinin bir işaret topu atmasını müteakip Hürmüz yönünde çekildi gitti; buna göre zaferin Seydi Ali Reis’te olması lâzımdı.[31] Fakat Farıa Y. Sousa[32] bundan bahsetmiyor. Bu olaydan az sonra hava birden bire şiddetlendi, sağanağa çevirdi.
Bu ani çıkan fırtınaya rağmen Seydi Ali Reis Hint okyanusunda Kızıldeniz yönünde yola devam etti. Hurfakan’a vardı, orada donanma gemilerinin su ihtiyacı giderildi ve tekrar denize açılındı. Seydi Ali Reis varılacak yere gitmekten gecikmemek için savaştan çekilen düşmanı takip etmediği gibi fırtınalı havanın sakinleşmesini de beklememişti.
B. Portekiz Donanması ile İkinci Çatışma
Umman ülkesinde Sohar’a uğradı, oradan denize açıldıktan ve 17 gün denizde, seyirden sonra 26 Ağustos 1554’te Maskat kalesi ile Kalhat civarına gelindi. Fakat seher vakti limanında D. Fernando’nun kumandası altında 34 gemiden mürekkep bir Portekiz donanması[33] karşısına çıktı.[34] Portekiz donanması yelken üzerine gelince Seydi Ali Reis çok isabetli bir görüşle gemilerini denize dik inen kayaların uzandığı kıyı ile düşman donanması arasında safa soktu. Gayesi hemen hemen tamamı yelkenli olan düşman gemilerini sahil sırtlarının kestiği rüzgâr sebebi ile hareketsiz bırakmaktı; böylece, teknik bakımdan kendi gemilerinden üstün olan Portekiz gemilerini ölü bölgeye alarak hareketsiz hale getirerek bir denge sağlamaktı. Karşılıklı başlayan top ve tüfek ateşi gittikçe şiddetlendi. Savaşta Portekiz barçaları kadırgalarla karşılaştı; bir zaman sonra savaş rampa savaşına döndü. Bir Osmanlı kadırgası atılan top ateşi ile tutuştu. Fakat onunla rampa rampaya gelmiş olan Portekiz barçası da tutuştu, ikisi birden yanarak helâk oldular. Bundan başka 5 Osmanlı kadırgası ile 5 Portekiz barçası birbirlerine rampa halinde olduğu halde kayalara vurarak parçalanıp battılar.[35] İçlerinden bir Portekiz barçası yelkeninin kuvveti ile karaya oturmaya muvaffak oldu ise de gene kurtulamadı. Savaşın şiddetinden her iki taraf savaşçıları yorulmuşlardı; özellikle Osmanlı gemilerindeki kürekçiler kürek çekmekten, sıya yapmaktan, top salvo etmekten yorgun düşmüşlerdi. Zaruri olarak demir bırakılarak, cenge demirli vaziyette devam ettiler. Demirler gemilerin kıçlarına alınmıştı. Zira rüzgâr sahilden esiyordu. Sandallar indirilerek batan kadırgaların denize dökülen mürettebatı toplandı. Kadırga reislerinden Âlemşah Reis, Kara Mustafa, Kalafat Memi, Gönüllü serdarı Dürzü Mustafa Bey vesair Mısır askerlerinden ve âletçi olan 200 kadar kimse denizden toplandı. Gemilerin Arap olan kürekçileri sahile döküldüler. Necid Arapları sahile gelerek dövüşen Osmanlı denizcilerine her türlü yardımı yaptılar. Portekizliler de aynı şekilde denize dökülmüş olan gemicilerini kaliteleri vasıtasıyla topladılar. Bu kaliteler, savaşmakta olan barçalara yardımcı idiler. Onların da gemilerinde Arap yardımcılar olup bunlar da sahile varmışlardı. Gece karanlığı bastırmaya başlayınca taraflar mecburi olarak ayrıldılar.[36]
C. Fırtına Sebebi ile Donanmanın Rotadan Çıkması
Sahilden o kadar şiddetli rüzgâr esmeğe başladı ki sahilden ayrılmak bir mecburiyet oldu. Donanma gerisin geriye İran’ın Kirman sahiline kadar geldi; vardığı nokta Caş (Jask) idi, fakat yanaşacak liman olmadığından bir iki gün limanlık bir yer arandı. Sahil takip edilmek sureti ile Bender- i Şehbar’a gelindi. Limanda bulunan bir yerli gemi reisinin delâleti ile Gevadir (Gwadar) limanına gidilip demir atıldı. Halkı büluc olan bu yerin hâkimi Melik Celâleddin Seydi Ali Reis’in kumanda gemisine bizzat gelerek Osmanlı hükümdarına hürmet ve sempatisini izhar etti.[37] Melik Celâleddin Osmanlı donanması Hürmüz’e geldiği zaman her türlü yardımı yapacağı yolunda birçok vaatlerde bulundu. Seydi Ali Reis ondan bu sahilleri iyi bilen bir kılavuz aldı. Burada gemiler elden geçirilerek yapılabildiği kadar tamir gördüler. Yemen istikametinde hareket üssüne doğru gitmek üzere Hint okyanusuna açıldı. Umman’da bulunan Rese’l-had (Ras al-Had) geçilip Güney Arabistan sahillerinde bulunan Zufar daha sonra Şihr limanları istikametine kadar donanma ilerlemişti. Fakat günbatısı yönünden fil tufanı denen mevsimlik fırtına başladı. Devamlı yağan şiddetli yağmur ve büyük dalgalardan yelken açmaya fırsat olmuyordu. Gece ve gündüz ayırt edilemiyordu. Gemiler daima dalgaların getirdiği sularla doluyordu. Gemilerdeki ağırlıklar atılarak gemileri hafifletmeye teşebbüs edildi. Fakat çaresiz yapılacak bir şey kalmadığı için rüzgâra tâbi olundu. On gün bu şekilde denizde mücadele edildi. Bu şekilde gemiler Arabistan sahillerinden uzaklaşarak aksi istikamette Güceret’e tâbi Çeked (Kuç=Kutch) körfezine geldi. Orada denizin rengi beyaz görülünce, kılavuzlardan med fırtınalarının bu sularda tehlikeli girdaplar meydana getirdiği öğrenildi; orada yapılan bir iskandil ile denizin 5 kulaç olduğu öğrenildi. Nihayet orta yelkenler bağlanmak ve devamlı kürek çekmek sureti ile körfeze düşmekten kurtulundu.[38] Sabahleyin rüzgâr yavaşladı ve denizde cezir zamanı başladı. Direğe çıkan gözcüler sahilde yapılar gördüler. Derhal yelken açılıp sahil boyu gidildi. Sumnat’a varıldı, oradan Diu kalesi önlerinden geçildi. Portekizlilerin en büyük deniz üslerinden olan Diu önlerinden geçerken bir endişe duyuldu. Bu bakımdan yelken açmadan açıktan geçilmek yolu seçildi.[39] Fakat deniz tekrar şiddetli bir hal aldı. Büyük dalgaların gemileri dövmesi ve rüzgârın sesi gemideki silisre[40] sesini diğer efradın duymasına engel oluyordu. Gemilerin bir başından diğer başına gitmeye imkân yoktu. Dümeni dört kişi ancak idare edebiliyordu. Bu şekilde tehlikeler içinde Hindistan’daki Güceret Sultanlığı sahillerine yaklaşıldı. Nihayet havanın biraz müsait olması ile Demen (Daman) kalesi önüne varılıp demir atıldı. Gemiler uzun fırtına günlerinde denizde çok hırpalandığı için sahile yakın demirlendiğinden 3 gemi fırtına tesiri ile sahile vurdu.[41] Hava tamamen sakinleştiği zaman onları yüzdürme imkânının olmadığı anlaşıldı. Gemilerdeki top ve diğer levazım çıkarılarak Güceret hükümdarı Sultan Ahmed’in emirlerinden olup Demen hâkimi Melik Esed’e emânet olarak verildi. O da bu emânetleri Demen kalesinde muhafaza etti. Bu sırada Kalkut hükümdarının her mevsim gelen gemileri, bu senede Osmanlı padişahına, hükümdarlarının bağlılık ve inkiyadını arz ettiler. Adı geçen hükümdar daima Portekizlilerle muharebe hâlinde idi. Seydi Ali Reis ona, en yakın zamanda yardım için Mısır’dan donanma gönderileceğini vaat etti. O sırada Demen hâkimi Esed Han Portekiz donanmasının yaklaşmak üzere olduğunu bildirerek Seydi Ali Reis’i ikaz etti.[42] Aynı zamanda, kuzeyde emin bir liman olan Surat’a gitmesini de tavsiye etti. Bu haberi işiten gemilerin bir kısım mürettebatı Demen’de kalarak Esed Han’ın hizmetine girdiler. Seydi Ali Reis elinde kalmış olan 6 gemi[43] ile ve her gemiye birer kılavuz almış olduğu halde emrinde kalmış denizcilerle denize açıldı. O sırada, Surat kalesi kumandanı olan Hamza Ağa,[44] Güceret hükümdarının veziri İmadü’l-mülk tarafından bir grab ile haber ulaştırmak için gönderilmişti. Bu, Esed Han’ın da tavsiye ettiği gibi, Portekiz donanmasının Demen etrafında dolaştığı, Surat limanına gitmenin iyi olacağı mahiyetinde idi. Seydi Ali daha evvel Esed Han’ın tavsiyesi ile bu fikre meyletmiş olduğu için yola çıkmıştı. Surat limanına gelmek 5 gün aldı; Basra’dan hareket tarihi hesap edilirse 3 aydır denizlerde mücadele halinde idi. Güceret o sırada karışıklık içinde idi.[45] Seydi Ali Reis’in adamlarından 200 kadar tüfekçi ve diğerlerini Güceret Sultan Ahmed Han hizmetine istedi. Ahmed Han, yaptığı teşebbüste muvaffak olarak muhaliflerine galip geldi. Seydi Ali Reis ise vardığının üçüncü gününde Goa, Diu (Diw) ve Şaol (Chaol) üslerine bağlı 7 büyük kalyon ve 80 grabdan mürekkep bir Portekiz donanmasının Surat limanı açığına geldiğini gördü.[46] Güceret hükümdarı askerleri ile birlikte sahile çıkan Seydi Ali Reis denizcileriyle kıyıda sipere girip iki ay kadar gece gündüz harp tedarikinde bulundular.[47] Surat o sırada Güceret hükümdarı Sultan Ahmed tarafından alınmıştı. Sultan Ahmed Hüdavend Han’ı oraya kumandan olarak bıraktı.[48] Daha sonra başkenti alan Ahmedâbâd şehrine gitti.
III. Kara Yolu ile Osmanlı Topraklarına Ulaşılması
Osmanlı gemilerinde âlet ve edevat olmadığı gibi tamir edilecek halleri de olmadığı için denizden Mısır’a dönme ihtimali kalmamıştı. Seydi Ali Reis’in emrinde bulunan denizcilerden çoğunluğu Güceret Sultanlığı hizmetine girince eldeki gemiler efratsız kalmıştı. Seydi Ali Reis harap ve bakıma muhtaç bu gemilerle Mısır’a gitmenin imkânsızlığını kabul ederek gemileri Hüdavend Han’a teslim ederek satıldıktan sonra bahalarını İstanbul’a göndermesini kararlaştırdı ve bu hususta onunla mutabık kaldı.[49]
Kendisi de kara yolundan İstanbul’a gitmek üzere kendisinden ayrılmayan 50 kadar adamı ile 26 Kasım 1554’te Güceret başkenti Ahmedâbâd’a gitmek üzere yola çıktı.[50] Portekiz amirali Hüdavend Han’a elçi göndererek onlarla hiçbir davaları olmadığını, gayelerinin Mısır kaptanını ele geçirmek olduğunu beyan ederek Seydi Ali Reis’in kendilerine teslim edilmesini istedi. Hüdavend Han buna karşı derhal ret cevabı verdi.[51]
Seydi Ali Reis’in ifadesine göre Sultan Ahmed kendisine bir vilâyet idaresini vermek istemişse de bir an evvel memlekete dönmek istediği için kabul etmemiştir. 1555 Ocak ayında karayolu ile Osmanlı ülkelerine varmak üzere yola çıkardı.[52]
Radanpur yolu ile Sind memleketine varıldı. Buranın hükümdarı Şah Hüseyin Argun[53] olup Tarhanlardan İsa ile mücadele halinde idi. Seydi Ali Reis, onun hizmetine girme teklifini de nazikâne reddetti. Bununla beraber onun İsa Tarhan’a karşı yaptığı savaşa katılmak zorunda kaldı. Buradan hareketle Sultanpur yolu ile Multan’a varıldı. Seydi Ali Reis geçtiği yerlerde maiyetinde top ve tüfek kullanan kıymetli efrat olduğundan ve şahsen bilgili kabul edildiğinden görev verme tekliflerine maruz kalıyor ve çoğu zaman vuku bulan iç savaşlarda bir tarafı tutma durumunda bırakılıyordu. Oradan Lahor’a varıldı. Orada hâkim olan Mirza Şah yol vermeyince mecburi olarak Ekim 1555’te Dehli’ye (Delhi) giderek Humayun Şah tarafından merasimle karşılandı.[54] Humayun Şah ona ve arkadaşlarına hediyeler verdiği gibi büyük geliri olan görevler teklif ederek hizmetinde çalışmasını istedi. Fakat Seydi Ali Reis bu teklifleri nazikâne kabul etmeyerek gitmek için iznini rica etti. Humayun Şah yağmur mevsiminin geçmesini beklemesini tavsiye etti. Hükümdar Humayun Şah’ın[55] vefatına -28 Ocak 1556- şâhit olan Seydi Ali Reis, Ekber Şah’ın tahta çıkmasından[56] sonra ondan izin alarak gayesine varmak için bu ülkeyi 13 Şubat 1556’da Lahor’a gitmek üzere terk etti; Şubat ayı sonlarında da Lahor’dan Kabil’e doğru hareket etti.[57] Kabil’de bir müddet kaldıktan sonra Haziran ortalarında Semerkant şehrine vasıl oldu. Oranın hükümdarı Barak Han ile görüştü; onun bir vilâyet idaresi teklifini kabul etmedi. 13 Temmuz da Semerkant’tan ayrılarak Buhara istikametinde yola koyuldu. Yolda bir Özbek hücumuna uğrayarak Buhara’ya geldi; orada 15 gün kaldıktan sonra Harizm’e geçti (8 Ağustos 1556). Burada Deşt-ı Kıpçak’tan Osmanlı ülkelerine gitme teşebbüsünden vazgeçilerek İran üzerinden gitme yolu tercih edildi.[58] 4 Kasım 1556’da Horasan’da Meşhed’e gelindi. Safevî İran’ın Osmanlılar ile olan siyasi durumundan dolayı Meşhed hâkimi ondan Osmanlıların Safevîler aleyhine olarak Barak Han’a gönderdiği askerlerden olabileceği ihtimalinden dolayı ondan şüphelendiler. Hatta bir ara adamları ile tevkif bile edildi. Fakat daha sonra serbest bırakılarak Şah Tahmasb’a gönderildi.[59] 1 Şubat 1557’de Bağdat’a müteveccihen yola koyuldu. Basra’dan çıkışından 3 yıl 7 ay sonra tekrar Osmanlı ülkesine avdet edebildi. 1557 Mart ayı başlarında Bağdat’tan hareket ederek 1557 yılı Mayıs ayı başlarında İstanbul’a geldi.
IV. Seydî Ali Reis’in Edirne’de Hesap Vermesi
Hükümdar Edirne’de olduğu için derhal iki gün sonra oradan hareket etti. Huzura kabul edilince dolaştığı yerlerde görüştüğü hükümdarlardan getirdiği 18 adet nâmeyi takdim ederek serencamını hikâye etti.[60] Gerek Padişah ve gerekse Sadrazam Rüstem Paşa’nın iltifat ve ihsanlarına nâil oldu.[61] O, Hindistan’da iken öldüğü hakkında bir haber geldiğinden Mısır kaptanlığı Rodos sancakbeyi olan Kurd oğlu’na verilmişti.[62] Devlet adamları, bir donanmanın sorumlusu olmakla beraber, başına gelen olağanüstü olayların tesirini de kabul ederek onu başarısız değil fakat talihsiz olarak kabul ettiler.[63] Seydi Ali Reis bu düşünce sonucu 80 akça yevmiye ile müteferrika yapılmış, 1557 Mayıs ortalarında Edirne’den İstanbul’a avdet ederken Kanûni tarafından -Çatalca mevkiinde Diyarbekir timar defterdarlığına tayin edilmişti.[64] Fakat bu tayinin fiilen gerçekleşmesi yani beratının yazılması 9 Haziran 1557’de olmuştur.[65] Başından geçen bu kadar şeyden sonra “başına Seydi Ali halleri geldi” tabiri bir darb-ı mesel olarak kalmış buna benzer olaylar için söylenmiştir. Başından geçen olayları anlatan bir nevi seyahatname olan eserini sorumlu bulunduğu donanmanın ve emrindeki adamların akıbetinin hesabını vermek için bir nevi müdafaaname şeklinde kaleme aldığı akla gelebilir. Eseri Galata’da meşhur konağında Haziran 1557 başlarında yazmaya başlamış ve Aralık 1557 ortalarında bitirmiştir.[66] Diyarbekir timar defterdarlığının tevcih beratı bundan sonra yazılmış ve eline geçmiştir.[67]
11 Ocak 1560 yılında Diyarbekir timar defterdarlığından alınarak kendisine başka bir mansıp verilmek üzere onur yeri Van timar defterdarı Sinan Çelebi’ye verildi. Esasen kendisi hayli zamandır şahzadenin (Selim) hizmetinde bulunuyordu.[68]
A. Vefatı
24 Ocak 1560’ta günde 150 akça ile Galata hassa gemi reisliğinden birine tâyin oldu.[69] Bu onun tekrar faal bir göreve tâyinine işaret demekti. 16 Nisan 1560’ta Mısır (Hint) kaptanlığına ikinci defa tayin edilmiştir.[70] Fakat bu karar az bir müddet sonra Mısır beylerbeyi Ali Paşa’nın arzı ile değiştirildi. Seydi Ali Reis bu görevden alınarak yerine Yemen kaptanı Sefer Reis 21 Nisan 1560’ta Süveyş (Mısır=Hint) kaptanı tayin edilmiştir.[71] Seydi Ali Reis’in vefat tarihi olan 1562 yılına kadar mütekait olarak her türlü fiili görev dışında bazı eserler üzerinde uğraştığı tahmin edilebilir. 28 Aralık 1562 Pazartesi günü vefat etmiştir.[72] İki erkek oğlu olduğu malum olan oğullarından Hüseyin 1533/34’te doğmuş,[73] diğer oğlu Mehmed ise 1542/43’te doğmuştur.[74] İstanbul’da Kasımpaşa semtinde adını taşıyan bir mescit varsa da inşa kitabesinden ona aidiyeti tespit edilememiştir.[75]
B. Eserleri
Orta derecede bir şair olan ve aynı zamanda Çağatay Türkçesi ile dahi şiir yazabilen Seydi Ali Reis şiirde “Kâtibi” mahlasını kullanmıştır. Onun mürettep bir divanı olduğu iddia ediliyorsa da araştırılan İstanbul kütüphanelerinde buna tesadüf edilememiştir.[76] Onun şöhretini temin eden müspet ilimlerdeki meşguliyeti ve eserleridir. Bu hususta tespit edilebilen ilk eseri Ali Kuşçu’nun riyaziyeye ait Fethiye adlı eserinin Türkçeye çevirmesidir ki Hülâsatü’l-hey’e adını taşır ve tercümesi 1549 Ocak ayının son günlerinde Halep şehrinde tamamlanmıştır.[77] En meşhur eseri Muhit 1554’te Hindistan’da Ahmed-âbâd’da,[78] Mir’atü’l-memâlik 1557’de İstanbul’da Galata semtinde yazılmıştır.[79] Ayrıca beş makale halinde ve 120 fasıllık hey’ete dair Mir’atü’l-kâinat adlı bir telifi daha vardır.[80] Eserlerinin tahlili ve araştırılması ise ayrı ve müstakil bir araştırma konusudur.
Belgeler
- “Kapudânân-ı Mısır, sipâhi oğulları zümresinden 30 akça ulûfesi olan Seydi Ali deryâ ilmînde mâhir olmağın Mısır kapudânlığı 80 akça ile buyuruldu, 25 Zilhicce 960”.
(Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü, Kâmil Kepeci tasnifi, Divan-ı Humâyûn Ruus Defteri, nu. 210, s. 257).
- “Ze’âmet-i Seydi Ali defterdâr, an tahvîl-i Ishak tîmarha-i Diyarbekir karye-i Kara Hisar (?) ve gayri der Âmid, 11206 akça, fî 10 Şa’ban 964”
(Maliyeden müdevver defterler, nu. 17983, s. 20).
- “Defterdârlık-1 tîmarhâ-i Diyarbekir,
Diyarbekir beğlerbeğisi mektûb gönderüp vilâyet-i Diyarbekir tîmarları defterdârı olan Seydi Ali bendeleri ıhayli denberi berü Şehzâde hazretlerine hidmet edüp ahar mansıb ile behremend buyurulur ise defterdârlığı Van tîmarları Defterdârı olan Sinan’a sadaka buyurulmasın reca etmeğin buyuruldu, fî 10 Rebiülahır sene 967”
(Mühimme defteri, nu. 4, s. 11, hüküm nu. 82)
- “Ze’âmethâ-i Nahiye-i Âmid be-nâm Sinan Çelebi Defterdâr-ı timarha-i vilâyet-i Diyarbekir an tahvîl-i Seydi Çelebi, 80, 206 akça
Sâbıka vilâyet-ı Van’ın tîmar defterdârı olan müşarünileyh Sinan Çelebi’ye sene 967 Rebiülâhır’ının 14’üncü gününden vilâyet-ı Diyarbekir’in timar defterdârlığı sabıka defterdâr mutasarrıf olduğu dirlik ile tâ’yîn olunup”
(Maliyeden müdevver defterler, nu. 29, s. 194 b).
- “Sâbıka Diyarbekir tîmar defterdân olan Seydi Ali 150 akça ile hassa reislerden olmak buyuruldu, 23 Rebiülâhır sene 967”
(Mühimme defteri, nu. 4, s. 16, hüküm nu. 144).
- “Liva-i Galata’da olan hassa reislerden Seydi Ali’ye 150 bin akça ile Mısır kapudanlığı verilmek buyuruldu, fî 19 Receb sene 967”
(Mühimme defteri, nu. 4, s. 50, hüküm nu. 527).
- “Kapudânân-ı Süveyş
Müşarünileyh (Mısır beğlerbeğisi Ali Paşa) mektûb gönderüp Süveyş donanması temâm oldukda müstakil kapudân lâzımdur deyü Sûveyş kapudânlığın Yemen kapudânı Sefer’e olmasın dahi arz etmeğin vazifesile Süveyş kapudânlığı buyuruldu;
Yemen kapudânlığı müşarünileyhin arzı mucebince Mustafa Kethüda nâm kimesneye buyuruldu, Kapudan-ı sâbık Sefer dirliği ile fi 24 Receb sene 967”
(Mühimme defteri, nu. 4, s. 51).
- “Seydi Ali Çelebi’nin büyük oğlu Hüseyin 16 akça ile Silâhtarlar zümresine ilhak olmak buyuruldu, fî 24 Ramazan sene 967”
(Mühimme defteri, nu. 4, s. 88, hüküm nu. 910).0
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 9 Sayfa: 632-639