Araştırmanın amacı Semerkant bölgesindeki Özbek kabilelerinin XVIII. yüzyıldan XX. yüzyılın başına kadar olan süreye ait tarihi malzemenin toplanması ve yorumlanmasıdır.
Araştırma XVI-XIX. asra ait basılmış yazılı kaynaklar, V. V. Radlov, A. P. Fedçenko, A. D. Grebenkin, V. V. Barthold gibi devrim öncesi araştırmacıların eserlerine, etnografik tasvirlere, toponomik verilerine ve çeşitli yıllara ait bilimsel yazılara dayanıyor.
Malzemenin hacmini dikkate alarak biz bu yazıda Semerkant bölgesindeki daha sonra Özbek halkının önemli bir parçasını oluşturan Türk dilli halkların -Kıpçak, Nayman, Saray, Mangıt, Tuyaklı, Barlas ve diğer Türklerin- etnolojik tarihinin bazı noktaları üzerinde duracağız.
İlk önce verilen tarihi dönemler için, Semerkant Özbeklerinin etnolojik tarihinin kısa bir özetini yapalım.
M.S. 1. Bin Yıl Ortalarında Etnik Durum
Özbeklerin etnogenezinin başlangıcı, Orta Asya ovasındaki vahalarda Türk dilli halkların ortaya çıkmasının ilk etaplarıdır. Bu sürecin başlaması Türk kağanlığının kurulmasından önceki döneme aittir. Bugün elimizde olan malzemeye dayanarak, VI. yy.’da Altay Türklerinin gelmesinden önce, Orta Asya çöl ve vahalarında bir miktar Türk dilli halkın yaşadığını tahmin edebiliriz. Bölgenin oldukça eski zamanlardan polietnik olduğu düşünülüyor, yani burada Türk dilli ve Fars dilli halklarla beraber diğer dil gruplarına giren halklar da mevcuttu.
VI – VIII. Yüzyıllar Arası Etnik Tarih
Malzemenin Türk Kağanlığı dönemlerinde Orta Asya ovasında bir dizi Türk boy ismi de verdiğini söylemeliyiz. Bunlar Tugü, Kumici, Karluk, Halac, Türgeş, Çola ve diğerleridir. Kendilerine özgü karakteristik kültürleri olan Tugü Türkleri hariç, diğer Türk dilli halkların arkeolojik kültürler arasında ayırt edilmesi oldukça zordur.
VI-VII. yüzyıllar arasında Semerkant bölgesinde tümü ‘Türk’ olarak isimlendirilen geniş bir Türk dilli halk dilimi oluşmuştu. Bölgedeki Türk dilli halkların kendilerine ait Runik yazı alfabesi de mevcuttu ki Mug dağındaki kalede bulunan arşivden çıkan eski Türk dilinde yazılmış belge de bunu ispatlamaktadır. Bir yığın hükümdar Türk idi; devlet memurları da sıkça Türk dilli halklardan oluyordu.
IX-XII. Yüzyıllarda Etnik Süreçler
Arap istilası Orta Asya ovasındaki etnik süreçleri oldukça kuvvetli biçimde etkiledi. Sogd, Baktriya ve Harezm dilleri ortadan kalktı; Türk dilli halkların birleşmesi yavaşladı.
Bununla beraber, bazı araştırmacıların düşüncesine göre, VIII-IX. yy.’larda Türk etnik birliğinin temel çizgilerinin oluşması hızlanmıştı. Bu Özbek bölgesinin etnik temelini oluşturdu.
A. Askarov’un düşüncesine göre, Doğu Türkistan’ın bir kısmı, Yedi Su, Taşkent vahası, Fergana, eski Sogd ve Baktriya dahil olmak üzere, Kaşgar’dan Amu Derya’ya kadar olan bölgeyi kapsayan Karahanlılar Devleti’nin kurulması Özbeklerin etnogenezinin oluşmasını sona erdirmişti.[1] Özbek halkının genel olarak Karahanlılar Devleti çerçevesinde oluşmuş olduğu, fakat onun birleşmesinin daha sonra da devam ettiği düşünülmektedir.
VIII-XV. Yüzyıllar Arası Etnik Tarih
Oluşmakta olan Özbek halkının zamana göre bir sonraki etnik katmanı, Çağatay hükümranlığı döneminde Türk dilli halkların kuzeyden Orta Asya ovasına akın etmeleri ile bağlantılıdır. Bilindiği gibi Cengiz Han’ın ordusuyla beraber Orta Asya’nın doğu bölgelerinden Orta Asya’ya birçok Türk dilli ve birkaç Moğol kabilesi geçmişti. Bu döneme ait yeni Türk ve Türkleştirilmiş Moğol boylarından bazıları- Celayirler, Barlaslar, Kauçinler, Arlatlar, Kungratlar, Mangıtlar ve diğerleri bilinmektedir. XIV. yy.’da çoğunlukla, Semerkant’ın da içinde bulunduğu, Moğol Çağatay ulusu arazisinde yaşayan bu boylar grubuna Çağatay deniyordu. Bunlar, ataerkil -aşiret düzenini koruyan göçebe- çobanlardı. Yavaş yavaş bunlar yerleşik ahalinin ekonomik-kültürel geleneklerini benimsiyordu. Yeni gelen boyların çoğunluğu, oluşmakta olan Özbek halkının dilini oldukça çabuk benimsedi. Bunun nedeni, bu dilin kendi dillerine olan yakınlığıydı. Çağatay Türkleri XIV-XV. yüzyıllar arasında Orta Asya’da, Timur ve Timur devletlerinde önemli rol almıştı. XV yy.’da “Çağatay” terimi daha geniş bir anlam kazandı. Bu terim artık sadece Moğol istilası zamanı gelen boylara değil, bundan önce gelen boylarla (örneğin Karlukları) beraber Maveraünnehr’in bütün Türk dilli ahalisi için kullanılmaya başlamıştı.[2]
XVI Yüzyıl ile XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Etnik Süreçler
Türk dilli halkların Orta Asya’ya son önemli akını XV. asrın başlarında olmuştu. Bu sefer onlar Deşti Kıpçak’tan gelmekteydi. Bu dönemde Orta Asya’da siyasi ve ekonomik durum nedeniyle, Deşt-i Kıpçak boylarının Hükümdarı Şeybani Han’ın orduları burayı ele geçirmekte pek zorluk çekmemişti. Şeybani hanla beraber gelen ve “Özbek” ortak adıyla tanınan Türk dilli boylar, Zerefşan Kaşka-darya ve Surhandarya vadilerine, Harezm ve diğer bölgelerine yerleştiler.[3]
XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısı-XX. Yüzyılın Başlangıcındaki Etnik Süreçler
Feodal bölünmenin kalması, sürekli savaşlar ve iç çatışmalar Özbeklerin parçalanmasını güçlendiriyor, etnik gelişmenin devamı ve milli birliğin oluşmasını frenliyordu. Farklı tarihi dönemlerde Özbek halkıyla birleşen farklı etnik grupların -Sart, Türkmen, Deşti Kıpçak Özbeklerin- yaşam şekli ve kültüründe olan önemli farklılıklar eskisi gibi korunmuştu.[4] Araştırmacılar, Özbeklerin arasında birbirinden farklı birkaç büyük grup göstermektedirler.
Genel olarak Özbekler iki ana gruba ayrılıyordu – birinci ve en eskisi, kendi nesil ve boylarının ismini hatırlamayanlar; ikincisi kendi nesillerini ve boylarını bilenler ki bunlar Deşt-i Kıpçak Özbekleri ve daha erken oluşmuş gruplardı. Bu sonuncular da kendilerini Deşti – Kıpçak Özbeklerinden farklı sayıyorlardı.
Bunlara örnek olarak erken Karluk, Barlas, Türkmen vd. gösterilebilir.
XIX-XX. asrın başlarında Semerkant arazisinde kırktan fazla Türk dilli (Özbek) boy yaşamaktaydı ki bunlardan en kalabalığı Kıpçaklardı; daha sonra ise Nayman, Saray ve diğerleri geliyordu.[5]
Bundan sonra, biz, Özbekleri oluşturan Türk dilli halkların sadece bazılarının tarihini inceleyeceğiz.
Kıpçaklar
Onlar M.Ö. III. asra ait Çin kaynaklarında mevcutturlar. Bu dönemlerde onlar Altay’a komşu bölgede yaşıyorlardı. Daha sonra, büyük ihtimalle erken Ortaçağ döneminde onlar Orta Asya ovasına geçmeye başlamışlardı. Ünlü etnograf K. Şaniyazov Özbekistan Kıpçaklarının, bu arada da Semerkant Kıpçaklarının, tarihini ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Bundan dolayı genellikle onun verilerine dayanacağız.[6]
XIX. asrın başlarında Zerefşan vadisinde 40 bine yakın Kıpçak ailesi yaşamaktaydı. Eğer her ailede 5 kişinin olduğunu düşünürsek, bu dönemlerde Kıpçak ahalisinin 200 bin olduğunu varsayabiliriz. 1920 nüfus sayımı zamanı Zerefşan vadisinde sadece 52.100 Kıpçak bulunuyordu. Bu fark, Zerefşan Kıpçaklarının büyük bir kısmının yüzyıl boyunca yerleşik hayata geçerek kendi asıl kimliklerini unutmuş olmalarından ve kendilerini Özbek sanmalarından kaynaklanıyordu.
Zerefşan vadisinde Kıpçakların çoğunluğu Akderya ve Karaderya nehirlerinin (Zerefşan nehrine dökülür) üst kısımlarının kuzeyinde, şimdiki Semerkant vilayetinin Payarık bölgesinde yaşamakta ve burada Özbek ahalinin %45’lik bir bölümünü oluşturmaktaydı. Kıpçaklar aynı zamanda bu vilayetin Bulungur, Pastdargom, İştihan, Narpay bölgelerinde de yaşamaktalar.
Semerkant vilayetinin birçok köyünde Kıpçaklar eski oturaklı Özbek ahalisinin yanı sıra diğer yarı göçebe Özbeklerle (Kıtay, Kırk, Tuyaklı, Kungrat, Nayman, Türk, Nuratin Türkmenleri vd.) beraberce yaşamaktadırlar. Kıpçak grupları Ekim devrimine kadar, yaşantı ve dilin bazı kendilerine özgü özelliklerini koruyarak, ayrı gruplar halinde yaşamaktaydılar.
Alan araştırmaları sonuçlarının gösterdiği gibi XIX. asrın sonları-XX. asrın başlarında Zerefşan vadisinde alttaki Özbek-Kıpçak grupları yaşamaktaydı:
I. Toguzuruv (Tokuz) veya Toguzbay; Karauz, Çuraş, Çalnogay, Çalmayun, Uraztay, Kırımhoca, Cagalbaylı, Tuyaklı, Ayuçi.
II. Cetı-uruv Aytamgalı, Koştamgalı, Sırgalı, Kamçılı, Cuvanlı, Samanotlı, Çumuçlı.
III. Parça-Kıpçak: Uştamgalı Torı-Aygır veya Torttamgalı (Uzun çekli, Bakalçok, Çuvullok), Kanjıgalı, Çapraşlı, Kara-Kesak-Çir-Tak, Bılting Tokal.
IV. Ak-kıpçak: Cagaltay (Kulcaman, Şanazar, Karahan), Şegarbay, Buribay, Ak-pıçak, Pıçakçı.
V. Kara-kıpçak: Kara-Kıpçak (Gumbaz, Batal, Kovan, Kara-boyır, Kara – Moyun, Kara-nayman).
VI. Sarı-kıpçak: Altı ata (Altıvoy veya Altı ata balası)-(Kara-moyun, Karaupa, Sarıvoş), Çerik, Çirkiravuk, Çuvullok, Boltalı, Beş sarı, Elatan, Kanjigalı, Sarı. Beşbola, Cagalbayli, Burlay, Oray, Sokmon, Çugmon.
VII. Kıpçak-saray: Abaklı, Karga-ayak, Kırk-ayak, Kazayaklı, (Taşkantli, Hona), Kanjıgalı, Kulçan, Koçkor, Çorkusa, Mirzotup, Şigarak.
Yukarıda verilenlerin yanı sıra Zerefşan vadisi Kıpçakları arasında Tana, Oyrat, Bokalçek, Beşbarmok, Budak, Jurnat, Kalandar, Çangarokçi (bu sonuncular Fergana Kıpçakları arasında da vardır) grupları da var.[7]
Yukarıda ismi geçen Özbek-Kıpçak gruplarından en büyüğü Toguz-uruv’dur (veya Toguz-tog).
Ceti-uruv (uru) Kıpçak -XIX. asrın sonları- XX. asrın başlarında Zerefşan vadisinde en büyük Kıpçak soylarından biridir. Ceti uruv etnonimi Özbek-kurama, Kıpçakların Başkır boyu, Küçük Juz Kazaklar ve (“jeti uruu” şekliyle) Kıtay, Sarıbagış, Sarua Kırgız boylarında da saptanmıştı. Kazak ve Kırgızların ceti urusunda Kıpçak etkisi var. Fakat Özbek Ceti-uruv Kıpçakları ile Kazak ve Kırgız Ceti- uruvlarda aşiret isimleri farklılık göstermektedir, yani bir gruptaki aşiret isimleri başka bir gruptaki aşiret isimlerinden farklıdır. Ceti-uruvların tarihte birleşmeleri hakkında kesin bilgi yoktur. Sadece “Ceti uruv” etnoniminin farklı boy birleşmelerinde kendiliğinden oluşmuş olabileceğini varsayabiliriz. Başka türlü de olabilirdi. Geçmişte “Ceti-uruv” Deşt-i Kıpçak boyları içinde büyük bir aşiret olmuş, daha sonra ise aynı ismi taşıyan birkaç bağımsız aşirete bölünmüş olabilir. Bunlar da artık başka (Kıpçak ve Kıpçak olmayan) aşiretleri ve aşiret parçalarını kendi içlerine alıyordu. Nihayet, onların aşiretleri doğal nüfus artışı, başka aşiretlerin dağılması sonucu veya herhangi başka bir sebepten (yeni isimlerle) yeniden kurulabilirdi.[8]
Ceti uruv aşiret birleşmesi kökenleri farklı (Kıpçak ve Kıpçak olamayanlar) aşiretleri birleştiriyordu. Büyük ihtimalle gösterilen yedi aşiret Ceti uruva daha sonra-Zerefşan vadisinden girmiştir (XVIII-XIX. yy.’larda).
Parça-Kıpçak, Zerefşan vadisindeki kırma Kıpçak aşiretlerinin büyüklerinden biridir. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlangıcında Uç-tamgalı, Tor-aygır veya Torı-aygır (Tort-tamgalı), Kanjigalı, Çapr-aşlı, Biltıng, Tokal aşiretlerinden oluşmaktaydı.[9]
“Parça” terimi, birçok Özbek aşiretinin isminde, ismin parçası olarak geçmektedir. Büyük ihtimal “parça” terimi farklı aşiretlerin parçalarını göstermektedir.
İncelediğimiz dönemde Kıpçaklar, aşiret parçaları, boy ve boy birleşmelerinden oluşmaktaydılar. Onların içinde farklı etnik grupların eski ve Ortaçağ’a ait izlerini bulabiliriz
Harezm’in bir dizi aşiretinin isimleri (Kanjigali, Tuyaklı, Bolgalı, Kara-Kıpçak) Zerefşan vadisi Kıpçak aşiret isimleri ile aynıdır, ki bu da onların ortak kökenleri olduğunu gösteriyor. Ve bu aşiretler genel olarak Kıpçak aşiretleri olmuştur.
Kıpçakların etnik ortamında Nayman, Tuyak, Kıtay, Yuz, Kangal ve diğer boyların aşiret isimlerine benzer isimler taşıyan aşiretler mevcuttu. Türkleştirilmiş Moğollar da bulunuyor (Tama, Oyrat). Bir dizi Özbek boy ve aşiret-boy birleşimlerinde de Kıpçak etkisi gözleniyor (Katagan, Saray, Kungrat, Kurama, Mangıt, Yuz ve diğerleri); bunlar Özbeklerle komşu başka halklarda da (Karakalpak, Kazak, Türkmen, Kırkız) vardır.[10]
XVIII-XIX. yy. kaynaklarında Zerefşan vadisinin Kıtay ve Kıpçak aşiret-boy birleşmeleri çift bir isimle Kıtay-Kıpçak ismiyle anılıyor. Fakat bu birleştirme görecelidir. Gerek Kıtaylar, gerekse Kıpçaklar kendi bağımsız etnik birimlerine, bağımsız (birbirinden farklı) aşiret yapılarına ve ayrı tamga sahiplerdi. Her ikisinin de başlarında kendi hükümdarları, beyleri vardı. Fakat eskiden beri komşu arazilerde yaşıyorlardı. Kıtay-Kıpçaklar ortak düşmanlarına karşı beraberce hareket ediyor, kendi aralarında ticaret yapıyorlardı. K. Şahniyazov’a göre aralarında akrabalık ilişkisi yoktu, sadece askeri- politik ve tarihi bağlar mevcuttu.[11]
Naymanlar
Reşidüddin’in verdiği bilgiye göre Naymanların Moğol öncesi dönemlerde, ilk hükümdarları Narkış-tayan ve Eniat-kaan olan oldukça kuvvetli devletleri vardı. 1218 senesinde Moğollar Naymanların devletini tamamen dağıtmıştı.[12] Bu yenilgi Naymanların bir kısmını daha batıya, Orta Asya devletlerine ve Orta Kazakistan çöllerine kadar göç etmeye zorlamıştı.
XV. yüzyılın 30-60 yıllarında Naymanların bir kısmı “Göçebe Özbekler” ulusuna giriyorlardı.[13]
1681 senesinde Nayman asıllı Abdülkerim Bey Semerkant’ın hükümdarı olarak tayın edilmişti ve aynı zamanda parnavaçi görevini almıştı.[14]
XVIII-XIX. yüzyıllarda Naymanlar Buhara emirinin ordusuna girip, taç giyme merasiminde bulunuyorlardı.[15]
XIX. yüzyılın ilk yarısında bazı Naymanlar Semerkant’ın içinde oturuyorlardı. Belgelerde ünlü Nayman hattat Abdulcabbar’ın ismi geçmektedir.[16]
Naymanlar Bulungur, Cambay, Kattakurgan, Pastdargom, Narpay ve Urgut bölgelerinde yaşıyorlardı. Kattakurgan etrafında Naymanlar, Zerefşan nehrinin sol kıyısında bazen birbirine yakın, bazen de dağınık bir şekilde, ayrı topluluklar halinde yerleşiyorlardı.
Çupan-ata yükseltilerinde (Semerkant girişinde) Kara-nayman aşireti yaşamaktaydı.[17] Naymanlar kendi içlerinde 17 aşirete bölünüyordu: Pulatçı, İlanlı, Kuştamgalı, Karanayman, Kazak- Nayman, Burunsav, Kozayaklı Nayman, Karaguk, Agran, Mamay, Sakzil, Çumçuklı, Sadirbek, Ukreş- Nayman, Jagarbaylı, Baganalı, Baltalı Nayman. Nayman şivesi, Kıpçak Cekaya Özbek şiveleri grubuna girmektedir.[18] 1926 yılı verilerine göre Semerkant vilayetinde 35,500 nayman yaşamaktaydı.
XX. yy. başlarında Semerkant ve Buhara Naymanlarının çoğu diğer Özbeklerle karışmamaya çalışıyor, dil ve yaşam tarzlarının pek farklı olmamasına karşın kendilerini Özbek saymıyorlardı. Birçoğu kendi nesillerini iyi biliyor, Naymanların sayıca ikinci olduğu Orta Cüz Kazaklarla akrabalıklarını onaylıyorlardı.[19]
Saraylar
A. D. Grebenki’nin fikrine göre Saraylar Zerefşan vadisi arazisine Kuzey Afganistan’dan (Belh bölgesi) göç etmişlerdir.[20] Onların temsilcilerinden XVII. yüzyılın sonuna ait tarihi kaynaklarda bahsedilmektedir.[21]
XVIII-XIX. yüzyıllarda Saraylar Buhara Emirinin ordusuna giriyor ve taç giyme merasiminde bulunuyorlardı.[22]
Birçok Saray Semerkant’ın güneyinde, dağların yamaç ve eteklerinde, Cam çölünde, Miankale’de ve Nuratin dağlarının kuzey yamaçlarında yaşıyorlardı.[23] Aynı zamanda Saraylar, Bulungur ve Cambay bölgelerinde yaşamaktaydılar.[24] Zerefşan’ın orta vadisinde Sarayların bu aşiretleri kaydedilmiştir: As-saray, Kungrad-saray, Kıpçak-saray. As-saray aşireti kendi içinde yediye bölünmektedir: Taka, Kungrad, Kara-buyin, Keneges, Beşmergan, Taramuş, Sadır. Kıpçak-saray aşiretinin de altı kolu var: Çar-kusa, Nayman, Şigalı, Kazyaklı, Kacigalı, Avaklı.[25]
19. yüzyılda Saraylar yarı göçebe yarı yerleşik bir hayat sürüyorlardı.[26]
Mangıtlar
XIII. yüzyılda Cengiz Han’la beraber Orta Asya’ya göç eden boylardan biridir.
Bir kısmı 15. yüzyılın 30-60’lı yıllarında “Göçebe Özbek” ulusuna dahillerdi.[27] Kaynaklara göre Mangıtlar esas Özbek boylarından biridir.[28] XVI yy.’da bir kısmı Şeybani Han’ın Maveraünnehir’e yaptığı seferde bulunmuştu.
18. yy.’ın ortalarında, Buhara Hanlığı’nda siyasi hakimiyet için yapılan mücadeleleri, Muhammad Rahim başkanlığında Mangıt temsilcileri kazandılar. 1747 yılında, Muhammad Rahim’in gelişinden sonra Semerkant Hakim’i olarak kardeşi Barat, sultan tayin edildi[29].
1784 yılında da Semerkant Valiliği’ne Emir Daniyar Şahmurat’ın oğlu tayin edildi. 1860’ta Semerkant Hakimi olarak da Mangıt temsilcisi olan İbrahim-Parvanaçi tayin edildi. Mangıtlar Buhara emirinin nizami ordusunun Elnavkar mensubu olmakla beraber Emirin taç giyme merasiminde de iştirak ediyorlardı[30]. Onların bir kısmı Bulungur, Cambay bölgelerinde yaşıyordu.
İstatistik verilerine göre 1917-1920 yıllarında Semerkant kazasında onların nüfusları 7,500’ü aşkındı. Burada onlara ait belirgin araziler yoktu; çoğu (tahminen 4 bin kadar) yoğun olarak kazanın batı kısmında, Karaderya nehrinin sol sahilinde yaşıyorlardı; Zerefşan vahasının güneydoğu bölgesindeki (Cuma-bazar, özellikle Urgut bölgeleri) nüfusları 3 bin civarındaydı. Semerkant kazasının bu kısmına onlar herhalde Karşin vahasından, Şehriseb’den geçerek gelmişlerdir.[31] Grebenkin, Semerkant Mangıtları içerisinde 17 aşiret (Temir-Hoca, Baurdak, İsabay, Gualek, Kusa, Taz, Kara- Bair, Parça-Kara, Tok, Bakırçı, Mangıt-Kazak, Un-Eki, Çukay, Galibatır, Bişbola, Bakal-Çak, Pule- Tamgalı), Kattakurganlılar içerisinde ise 7 aşiret (Uvalay, Aç, Tok, Ak, İssabay, Baurdak ve Kara- Mangıt) saymıştır.[32] Ama onlardan yalnız ikisi, Kara-Mangıt ve Baurdak, 1920 yılı nüfus sayımında kayıtlara alınmıştır. Onun müşahedelerine göre Semerkant ve Kattakurgan Mangıtları birbirlerini tanımıyor ve aralarında hiçbir akrabalık bağlarının mevcutluğunu kabul etmiyorlardı. Semerkant’takiler 18. yy.’ın ikinci yarısında Karş yakınlarından çıktıklarını, öbürleri ise Emir Timur’un zamanından bu yana Kattakurgan’da yaşadıklarını söylüyorlar.[33] Karş’tan geldiklerini iddia eden Semerkant Mangıtlarının yalnız kendi içlerinden evlilik yaptıkları kaydedilir. Bu yüzden içine kapanıklılığı keskin şekilde koruyorlardı.
Mingler
Efsaneye göre onlar Orta Asya’ya Cengiz Han’la beraber gelmişler, ilk başlarda Sir Derya nehri boyunca göçebe hayat sürmüşlerdi.[34] Onların temsilcileri hakkında ilk bilgiler Semerkant vilayetinde, XVII. yüzyıla ait belgelerde geçiyor.[35] Zerefşan vadisi Mingleri daha küçük aşiretlerden oluşan, 3 büyük kola ayrılıyorlar: 1. Tugalı (Ahmat, Çahir, Tuyi Namoz, Okşik vs.), 2. Boglan (Çibli, Kora, Mirza vs.), 3. Uvok Tamgalı (Algol, Çaut, Jaylı, Uramas, Tuknamoz, Kiyuhuja, Yarat). Urgut bölgesinde de yaşıyorlardı. Minglere ait 44 kışla vardı. Nüfusları 1870’lerde 11 bini aşkındı. Mingler genellikle zıraatla uğraşıyorlardı. Kıtaylar, Kıpçaklar, Karakalpaklar ve Kenegeslerle anlaşmalar yapıyorlardı, Buhara emirleri ile de savaş içindeydiler.[36]
XIX yy.’da Urgut Beyliği Minglerin temsilcilerine aitti. A. P. Fedçenko’nun fikrine göre beylerin emire bağlılığı o kadar da büyük değildi. Beylerin sadece yılda 3 kez tartuk (hediye ile haraç arasında bir şey) vermeleri ve savaş için belli sayıda asker temin etmeleri gerekirdi. Bundan sonra tüm ülke içi emir ve gösterişler, zekat hariç tüm vergilerin toplanması vs. beye aitti. Şeriata göre yalnız emire ait olması gereken öldürme-affetme yetkisini pratikte beyler kullanıyorlardı. Böylelikle soydan gelme beyler, gerçekte emirin Ayanı yetkisine sahiplerdi. Urgut Beyliği’nin yarı özgür mevcudiyeti Emir Nesrullah’ın ölümüyle son buldu. Ölümünden önce Minglerin temsilcileri olan Adil-parvanaçi ve kardeşi Alayar-inak’a Buhara’ya gelme emri verdi ve ölümünden sonra kendi özgürlüklerini ilan edeceklerinden korkarak idam ettirdi.[37]
Tuyaklılar
A. D. Grebenkin’in kaynaklarına göre bu boyun temsilcileri Zerefşan vadisine geliş tarihlerini gösteremediler. Kabile içinde anlatılan efsaneye göre onlar Sir Derya’dan çıkmışlar, Taşkent istikametinden güneye, Çinaz ve Cizak’tan geçerek Zerefşan’a kadar ilerlemişlerdi. Tuyaklılar aşağıdaki aşiretlere ayrılıyorlar: Çubot, Uray, Molla-Keseki, Mirza-Keseki, Çangal, Guraç. Guraçlar, bey nesli sayılıyordu.[38] Onlar aynı zamanda Bulungur ve Camay bölgelerinde de yaşamaktalardı.[39] Yaşadıkları bölgelerin kenarlarına doğru gittikçe onların başka boylarla karıştıkları göze çarpmaktaydı. Tuyaklılar her zaman emirin tarafında olmuş ve onun süvari birliklerinde hizmet etmişlerdi. Onların temsilcileri emir yanında inak ve dadh makamlarına kadar yükselmişlerdi. Tuyaklılar 47 kışlaya sahiptiler. 1870’lerde nüfusları 12 ila 20 bin arasında değişmekteydi.[40]
Barlaslar
Çok sayılı ve geniş bir alana yayılmış bir Türk boyu idiler. Bu boyun ismi Cengiz Han zamanından tanınmaktaydı. Onların bir kısmı Orta Asya vahalarına 1266’dan sonra yayılmıştır. 1590 yılında Semerkant’ta Barlasların temsilcileri yaşamaktaydılar.[41] XX. yy.’ın başlarına doğru Maveraünnehir’de sayıları çok azalmış durumdaydı. Çoğu assimile edilmiş ya da Afganistan, Pakistan ve Kuzey Hindistan’a göç etmişlerdi. 1920 yılında Semerkant vilayetindeki Barlasların yalnız dağlık bölgelerde, Nuratin ve Malguzar dağlarının kuzey yamaçlarında, Türkistan sırtının eteklerinde ve Zerefşan’ın başlarında yaşamakta oldukları tespit edilmiştir.[42] Aynı isimli kışlalar Bulungur ve İştihan bölgelerinde kaydedilmiştir.[43] Barlaslar kendilerine yakın iki grup yakın kabile görüyorlardı; Şaşbaçça ve Kalhopizi.[44]
XX. yy.’ın ortalarında Tacikistan’ın Ağalık köyünde, Aktaş köyünden (Urgut bölgesi) çıkma Barlaslar yaşamaktaydı. Tacik dilini kabul etmekle beraber kendilerini Barlas saymakta devam ediyor ve Aktaş’un Özbek dilli ahalisini kendi soylarından biliyorlardı.[45] Musa-bazar köyünde de (Urgut’a bitişik bölge) XIX. yy.’ın ikinci yarısında Barlaslar yaşamaktaydı.[46]
Türkler
Şüphesiz, Özbeklerin Türklük özünü erken Ortaçağ Altay Türklerinin neslinden gelenler ve erken devirde Orta Asya vahalarına gelmiş Türk dilli boylar oluşturmuştur. 1870’lerde Zerefşan Türkleri aşağıdaki aşiretlere bölünüyorlardı: Kalta-Tay, Kal-Hafız, Lüleki, Kara-Kuz. İki aşiret daha – Barlas ve Musa- Bazari Şahrisabz’a göç etmişlerdi. Emirin askeri birliklerine katılmıyorlardı. Onlar göçebe hayat tarzına ve 19 kışlaya sahiplerdi. Nüfusları 4500 kişiyi aşkındı. Başka Özbek boylarından kendilerine özgü Avrupaî çizgileriyle farklılık gösteriyorlardı. Araştırmalar onların Özbek asıllı olduklarını inkar etmediklerini gösteriyor.[47] Türkler hem Nurat şehri ve civarında hem de bu bölgenin güney-doğusundaki Avazsay vadisinde tespit edilmişlerdi.[48]
Sonuç
Böylece 19. yy.’da Semerkant vilayetinin Özbek asıllı boyları aşiret-kabile yapısına göre oldukça karmaşık bir şekilde Türk dilli boylardan oluşan bir yapı sergilemekteydi.
Onların bölgeye gelişleri değişik devirlere tesadüf ediyor. İlk olarak, Usunların soyundan gelen Uyşunlar (M.Ö. II. yy.’da), Eftalitlerin soyundan gelen Abdallar (V-VI. yy.’da), erken Ortaçağ’da ise, Karluklar, Argunlar, Türklerin kendileri ve bazı kaynakların “Eftalilerin kalıntıları” olarak adlandırdıkları Halaclar gelmişlerdir. İlginç olan şu ki, Karahanlılarla gelen boylar yalnız Karluklar ve muhtemelen şimdiki Nuratin bölgesindeki Karahanilerden oluşmaktalar. Cengiz Han’la gelen Kiyat, Kungrat, Barlas, Durman vs. boyları büyük bir grup oluşturmaktaydı. XVI-XVIII. yy.’da gelmiş ve XX. yy.’ın ilk çeyreğine kadar kendi aşiret-kabile yapısını koruyabilen boylar da çoğunluktaydı. Kaynaklardan çıkan sonuçlara göre asıl Özbekler Mangıtlardı.
Onlara karşı en büyük muhalefeti, Şehrisabzlı Kenegeslerle, bazen de Hokandlılarla birleşerek Mangıt egemenliğine karşı çıkan Kitay-Kıpçak boyları olan Miankaleliler oluşturmaktaydı. Mangıtları başka boylar (mesela Naymanlar) da desteklemekteydi.
Genel olarak Semerkant vilayeti Özbeklerinin aşiret-kabile yapıları başka bölgelerde olduğu gibi karmaşık bir düzen sergilemekteydi. Yukarıda araştırdığımız boylar dışında bu vilayette Alçin, Argın, Arlat, Bahrin, Burkut, Calair, Durman, Kalmak, Kangl, Karakalpak, Katagan, Kırgız, Kiyat, Kungrat, Kuralas, Kutç, Kırk, Moğol, Türkmen, Uz, Yüz gibi boylar da yaşamaktaydı. Bu boylar kendi içine kapalı değillerdi, aksine birbiriyle iç içe yaşamaktaydı.[49]
Bölgede yaşayan Özbeklerin çoğu yerleşik hayata geçse de, XIX. yy.’ın ortalarında bir kısmı göçebe veya yarı göçebe-yarı oturak hayat tarzına sahipti. 1921 yılı etnografik araştırma ekibi göçebe Özbeklere hiç rastlamadı. Yalnız Özbeklerin arasında geleneklere bağlılıkta zayıflama dikkatleri çekmişti.[50]
Semerkant Devlet Üniversitesi / Özbekistan
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 8 Sayfa: 617-623