Ekonominin temel direği olan hayvancılık, tarım toplumlarında olduğu gibi kişileri yerleşik bir yaşama bağlamaktan ziyade, yeşil otların peşinde hareket eden bir topluluk haline getirmiştir. Bu durum kısa sürede yaylak ve kışlak arasında mevsimler arası göç eden bir yaşam şekline dönüştü. Yaz döneminde alçak düzlüklerde sararan otlar, hayvanlar için besin değeri özelliklerini yitirdiklerinden, yüksek yaylalara göç etmek zorunluluğu doğdu. Aynı şekilde sonbaharla beraber havaların soğumaya başlaması ve kışın düşen kar, bu sefer tersine bir göçün yaşanmasına neden oluyordu.
Bu durum, Moğolistan’dan orta Avrupa’ya kadar uzanan step kuşağında böyle yaşanmıştır. Ancak tüm bu coğrafya içinde belirli birkaç bölge özellikle dikkat çeker: Güney Sibirya ve Altay – Sayan dağları, Avrasya’nın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında nispeten daha izole bir yapı gösterir, bu yüzden de bozkır kültürünün en saf örneklerine buralarda rastlanır. Konumuz gereği, Tengri dağlarına (Tien Şan) yoğunlaşmaya çalışırsak, bu bölge de Türk kültürünün şekillendiği coğrafyalardan biri olarak kabul edilir, ancak tarım kültürlerine yakınlık ve doğu-batı ticaret yollarının (İpek Yolu) bu bölgeden geçiyor olması; kültürel etkileşimi çok üst düzeylere çıkarmış ve nispeten daha kozmopolit bir yaşantının oluşmasına yol açmıştır.
Saymalı taş, Tengri dağlarının Fergana tarım havzasına açıldığı bir bölgede, Fergana dağ sırasında bulunan Kögart dağ geçidinin (ve nehrinin) hemen yanında yer almaktadır (Harita). Bölgede bulunan petroglifler genellikle 3000-3500 m. arasındaki yükseklikte bulunmaktadırlar (Resim 1). Bir “açık hava müzesi” olarak kabul edebileceğimiz Saymalı taş, etrafında bulunan buzul ve buzul gölleri ile aynı zamanda eşsiz pastoral görüntüler de verir (Resim 2).
Dağda yüzeyi kazıma yapmaya müsait hemen her taşın üzerine pek çok şekil kazınmıştır (Resim 03). Tüm bu şekiller o kadar çok, çeşitli ve çekicidir ki, bölgede oldukça erken dönemlerden itibaren detaylı araştırmalar yapılmıştır[1]. On binin üzerinde olduğu tahmin edilen figürler içinde 50 – 70 adeti sıklıkla tekrarlanmaktadır. Bugün bölge iki ana bölüme ayrılmıştır: Saymalı taş I ve Saymalı taş II[2]. Her ikisinde de benzer motifler olmasına rağmen, aralarında bulunan az da olsa bir mesafe, figürlerin yerlerini daha kolay açıklayabilmek için iki ana bölüm halinde incelenmektedir.
Saymalı taş’ta bulunan petrogliflerin yapım tarihleri ise oldukça uzun bir periyodu kapsamaktadır. Yani sadece belirli bir döneme tarihlendirilemezler. En eskileri erken Bronz çağına (M.Ö. II. binyıl başları), en geç dönemi ise Göktürk imparatorluğu zamanına tarihlendirilir (M.S. 8.yy.). Taşların üzerindeki kompozisyonlar farklı zamanlarda parça parça işlenmiştir. Yani Bronz döneminde kazınmış örneklerin yanında, demir hatta ortaçağ petroglifleri de bulunabilir ve bazen bu petroglifler üst üste binmiş de olabilir[3]. Aralarındaki ayrım, hem figürlerin işlenmesindeki farklı stillerden, hem de taşların kararma sürecinde birbirinden farklı tonlarda olması ile anlaşılabilir.
Bu yüzden Saymalı taş’ın tüm dönemlerini açıklamak yerine sadece bronz dönemi ile sınırlandırarak, örneklerden tekrarlanan figür ve konuların en ilginç olanlarını seçmeye çalıştık. Figürlerin tamamı bir ritüelin parçasıdırlar. Ya bahar gün dönümleri kutlanmaktadır, ya bir av sahnesi çizilmiştir ya da şamanların gökyüzünü oluşturan katmanlar arası yaptıkları yolculuklar betimlenmiştir. Göktürklerden sonra bölgenin hızla İslamlaşması, doğa ve atalar için yapılan her türlü kültün kesilmesine neden olduğundan, bölge göçerler ve bu kültüre ait ritüeller için önemini kaybetmiştir. Çünkü buralardaki petrogliflerin işlenmesine yardımcı olan ‘şamanlar’ ve onların idare ettikleri törenler, İslam dinince yasaklanmıştır.
Saymalı taş’ın bronz döneminden kalma figürlerinin işlenmelerinde belirgin bir ayrım vardır. Hayvanlar gövde ve kalçaların üçgen formlarla betimlendiği belirgin bir şekle sahiptirler. Bel kısmında bu üçgenler uçlarından birleşirler. Hayvanların dört budu da gösterilir. Etraftaki coğrafya da görülen sadece vahşi otçullar (dağ keçileri, geyikler, boğalar, …) değil, etçiller de (kurt, pars, .) petrogliflere işlenirken hep bu özellikleri tekrarlar. Figürlerin oldukça doğal ve gerçekçi tarzda işlendiklerini söyleyebiliriz. En dikkat çeken yerleri olan boynuzlar ya da pençeler (tırnaklar) biraz abartılsa da, baş ve butlar vücut oranlarına dikkat edilerek işlenmişlerdir.
Yine aynı döneme ait insan figürleri de oldukça ünik ifadeler olarak karşımızda durmaktadırlar. İnsanlar birkaç farklı tipte betimlenmişlerdir ve hem kıyafetleri hem de ifade ediliş tarzları ile hemen birbirlerinden ayırt edilirler.
Toplumun içinde ‘seçilmişler’ kategorisinde yer alan şamanlar[4] burada yelpaze benzeri geniş şapkaları ile gösterilmişlerdir (Resim 07, 08). Benzer örnekler Moğolistan’da da bulunur[5] (Resim 2). Saymalı taş’taki şapkasız figürlerde dikkat çeken nokta ellerin gösterilme şekilleridir. Vücut proporsiyonuna uymayacak şekilde büyük yapılmışlardır ve avuçlar açık olarak göğe kaldırılmışlardır. Bu ifadeyi bugünkü inanışlardan yola çıkarak yorumlarsak; bir yakarış şekli olmalıdır. İhtimalle ‘gökten’ şamanlar aracılığı ile bir talepte bulunuyorlardı ve bu esnada bir ritüele ayak uyduruyorlardı. Yani bu hareket bir ritüelin parçası olmalıdır.
Bronz döneminden kalan betimlemeler içinde dikkat çeken bir diğer nokta ‘güneş’ ile ilgili olanlarıdır. Güneş kültünün göçerler için önemli bir tarafı vardır. Baharın gelmesi demek; sadece hayatta kalmalarının garantisi hayvan sürülerinin yavrulaması anlamına gelmiyordu, tüm doğa bu şekilde kendisini yeniliyordu. Hun, Göktürk gibi kağanlıklarda ve hatta Uygurların erken dönemlerinde sadece ilkbaharda değil (yaz gündönümü), sonbaharda da (kış gündönümü) kağanlık merkezlerinde, nehir boylarında hatta bazı kutsal sayılan mağaralarda törenler düzenlediklerini, doğaya kurbanlar sunduklarını biliyoruz[6]. Bugün de tüm görkemi ile kutladığımız Nevruz törenlerinin temelinde bu ‘yenilenme’ duygusu yatmaktadır. Doğa yenilenirken yapılan tören, insanları da doğada yaşanan bu tazelenmeye ortak ediyordu. Saymalı taştaki Bronz dönemi insanları, ihtimalle Şamanlardan ‘güneş’ ile kurulacak diyaloga da aracılık etmelerini istemişlerdi. Bu yüzden Saymalı taş’ta görülen bazı resimlerdeki güneş başlı insan figürleri bunu anlatıyor olmalıdır (Resim 09). Bu figürler aynı zamanda yıldızların ve yıldızlar arası seyahat eden Şamanların görüntüleridir. Yıldızlar sadece geceyi aydınlatan nesneler değildir: ‘Demirkazık’ denen ‘Kutup yıldızı’ gece yolcularına yol (yön) göstermekten başka diğer yıldızlarla beraber göğün katlarına da işaret ederler. İşte bu katlar arasında yol alan Şamanlar, boyut atlamalarına yardımcı olan kapıları da bu kayalara resmetmişlerdir (Resim 10). Tüm bozkır coğrafyasında görülen astronomi ile ilgili bu kaya resimleri, Bronz dönemi göçerlerinin gökyüzü ile tahmin edilenden daha çok ilgilendiklerini göstermektedir[7]. Yani yıldızları sadece doğal bir oluşum olarak görmemişler, kozmolojik dünyalarına doğrudan etki eden kavramlar olarak düşünmüşlerdir.
Saymalı taş’ta dikkat çeken bir diğer konu, erotik sahnelerin işlendiği kompozisyonlardır (Resim 11). Bu sahneler bazen tek tek, bazen de birden fazla insanın bulunduğu görüntüler içerir[8]. Ancak kesinlikle bir ritüelin parçası olduğunu söyleyebiliriz: Ortadaki sahneyi kutsayan sağda ve solda ellerini havaya kaldırmış insanlar, cinselliği konu edinmiş bu sahnenin basit dürtüleri tatmin etmekten çok daha öte olduğunu göstermektedir. Biz bu etkinliği “Hieros Gamos” (Kutsal evlilik) sahnesi olarak yorumlamak istiyoruz. Ancak bu konudaki çalışmalar neredeyse yok denecek kadar azdır. Darga, yine Bronz çağı uygarlıklarından Hititler üzerine yaptığı bir çalışmasında bu konu üzerine görüşlerini belirtmiştir[9] ve biraz da Çığ, Mezopotamya’daki bu ritüel ile ilgili bilgiler verir[10].
Öküzlerin çektiği arabaların oluşturduğu kompozisyonlar da önemlidir. Kimi araştırmacılar bu petroglifleri ‘savaş arabası’ olarak yorumlarken, bazıları da saban olarak yorumlamıştır (Resim 12, 13). Bu arabalara koşulan hayvanlara baktığımız zaman bunların deve, boğa, at ya da katır gibi büyük baş hayvanlar olduğunu görürüz. Ancak ağırlıklı olarak boğaları betimlemişlerdir. Dolayısıyla ağır hareket eden bu hayvanların savaş için koşulmayacağı ortadadır. Üstelik göçer kültür yaşantısının, demir çağından önce siyasi bir örgütlenmeye gidemediğini de biliyoruz. Üstelik bozkır kültürleri savaş taktiklerini daima süvariler üzerine kurmuşlardır. O zaman savaş taktiği/düzeni olarak kullanılan böyle bir arabanın varlığı bu göçerler için biraz muallâk kalmaktadır. Tengri dağlarının geniş çaplı tarıma ne kadar müsait olduğunu da siz tahmin edebilirsiniz. Üstelik bu hayvanlar açıkça bir araba çekmektedirler. Yani çekilen nesnenin de saban olmadığı açıktır. Benzer tipte bir kompozisyona Altaylarda da rastlarız, üstelik bunlar da kesinlikle bir araba çekmektedirler[11]. Uzun saçlı kişilerin sürdüğü bu taşıt ihtimalle ya bir katafalk, ya da toplumsal statünün en üstünde yer alan kişinin törenlerde kullandığı bir çeşit araba olsa gerektir. Bu tipte arabalara demir çağı boyunca Avrasya’nın çeşitli yerlerinde de rastlanmaktadır[12]. Av sahneleri de Saymalı taş’ta sevilerek kullanılan kompozisyonlardandır (Resim 14). Yine bir ritüelin parçası olan bu sahneler, erkek gücünün giderek yükseldiği bir toplumda, erkekler arasındaki dayanışmanın arttırabilmesi için düzenlenen sürek avlarına bir hazırlığı göstermektedir. Üstelik bu törenlere herkesin davet edilmemesi, davet edilenlere de bir ayrıcalık kazandırıyordu. Daha sonra bu seçilmiş erkekler gurubu savaş olmasa da birbirlerine olan desteklerini her ortamda ve her ne pahasına olursa olsun paylaşıyorlardı…
Saymalı taş’taki petroglifler arasında en ilgi çekici motiflerden biri; bazı kayaların üzerinde kıvrımlarla ilerleyen kazımalardır (Resim 06, 14). Saymalı taş araştırmacıları bu konuda tatmin edici bir fikir ileri sürmekten kaçınırlar. Biz de bir fikir ileri sürmeden önce bu şeritlerin yaylaya çıkan yollar ya da tören esnasında Şamanlara gidecekleri bölgeleri gösteren kozmik yollar olduğunu söyleyebiliriz. Ancak sonuçta Tengri dağlarını mesken edinmiş bronz dönemi sakinlerinin arkaik haritalar denedikleri yolundaki ilk çalışmalar olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.
Bronz dönemi, sadece Bozkır yaşantısını benimsemiş Türk soylu halkların tarih sahnesindeki yerini bulmaları açısından önemli değildir. Bu dönemde iktisadi, sosyal ve teknolojik alanda yaşanan değişiklikler, bunlara ek olarak gerçekleşen büyük göçler, hem tarım toplumlarının, hem de hayvancılıkla uğraşan toplulukların yaşam şekillerinde bir daha geri dönülemeyecek oluşumlar başlatmıştır. Saymalı taş ve içinde bulunduğu Tengri dağları coğrafyası, Avrasya toplumlarında yaşanan bu dönüşümlerden birinin merkezi olması açısından ayrı bir önem taşır. Şunu da belirtmemiz gerekmektedir ki; örneklerle açıklamaya çalıştığımız bronz dönemi petrogliflerinin her biri aslında üzerinde ayrı çalışmayı gerektirmektedir. Bu yüzden bu petroglifleri çalışmamız, sadece eski Türklerin yaptıkları sanat eserlerini görmememiz anlamına gelmez; bu figürlerin bazıları aynı zamanda onların kozmolojik dünyalarını ve gündelik yaşam şekillerini de anlamamıza yardımcı olacaktır.
Celal Bayar Üniversitesi, Eskiçağ Tarihi Ana Bilim Dalı, Manisa-Türkiye. yilmazanil@yahoo.com
Okutman- Manas Üniversitesi, Bişkek-Kırgızistan. alidasman@hotmail.com









Düşüncenize ve emeğinize sağlık… Teşekkürler…