1. Dünya Savaşı’nın çıkış sebebi üzerinde değişik spekülasyonlar yapılmaktadır. Avrupa’da başlayıp sonra Dünya’nın geri kalanını da içine alacak olan bu savaşın, var olan dengeleri tümden sarstığı ve yeni kamplaşmalara yol açtığı bilinen bir gerçektir[1]. Ekonomik dengesizlik, sömürge yarışı ve Avrupa diplomasisindeki çözümsüzlük, bu savaşın en önemli etkeni olmuştu[2]. Avrupa’daki kamplaşma İtilaf ve İttifak bloklarını doğurmuştu. İtilaf blokunun başını İngiltere çekerken İttifak blokunun da başında Almanya bulunmakta idi[3].
Osmanlı Devleti, büyük bir risk alarak, Almanya’nın yanında I.Dünya Savaşı’na katıldı[4]. Goeben ile Breslau isimli iki Alman savaş gemisinin Osmanlı karasularına girmesi ve Osmanlı hükümetinin bu gemilere el koyarak 29 Ekim 1914’te Rus limanlarını bombalaması ile birlikte Osmanlı devleti resmen bu savaşta yer almış oldu[5]. “1914 Ekim’inden İngiliz donanmasının Çanakkale boğazını bombardımana tutup, sonra da İstanbul’a doğru yola çıktığı 1915 Şubat’ına kadar Osmanlı Orduları yenilgi üzerine yenilgiye uğramışlardı” [6].
Sarıkamış Taarruzu ile ilgili olarak resmi kayıtlarda yer alan veriler ve yabancıların bunlara yaptıkları yorumlar ile hatıratlarda anlatılanlar arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Ordu komutanlığını üstlenecek olan Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın sadece bir asker olarak değil aynı zamanda dönemin siyasi aktörlerinden biri olması da yapılan eleştirilerin dozunun da artmasına sebebiyet verecekti.
Doğu cephesinde harekât, 1 Kasım 1914 günü Rus ordusunun sınırı geçmesi ile başladı. Bu cephedeki Türk III. Ordu Kumandanlığı’nın toplam gücü 189.562 insan 60.877 hayvandı[7]. Silah, cephane, malzeme ve iaşe çok noksandı[8]. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa idi. IX. ve XI. Kolordularla aşiretlerden kurulu İhtiyat Süvari Kolordusu, II.Nizamiye Süvari Tümeni ve Van Jandarma Tümeninden kurulu idi. Rus Ordusu’nun Kumandanı ise Kafkasya Genel Valisi Waranzof Dachkof idi. Genel Vali hasta olduğu için onun askeri yardımcısı General Michlayevski orduyu yönetiyordu. Ne var ki ordunun Kurmay Başkanı General Yudeniç her işte Genel Validen karar almakta olduğu için ordunun yönetiminde karışıklık olmakta idi. Kafkaslardaki Rus ordusu da şöyle konuşlanmıştı: Sahil Grubu (bir tugay) Batum’da, I.Kolordu Sarıkamış-Oltu yöresinde, Erivan Grubu (IV.Kolordu) Erivan dolaylarında, Türkistan Kolordusu ve Sibirya Kazak Süvari Tugayı Tiflis’te ihtiyatta. Bunlardan başka Rusların İran’da da bir kolorduları vardı[9].
İki tarafın askeri gücünü karşılaştırdığımız zaman da sayısal değer olarak Rus ordusu daha ağır basmakta idi. Buna göre cephedeki Rus Ordusu 100 piyade taburu, 117 süvari bölüğü, 256 top, 15 istihkâm bölüğünden oluşmakta idi. Türk kuvvetleri 100 piyade taburu, aşiretler hariç olmak üzere 28 süvari bölüğü, 160 top ve 8 istihkâm bölüğünden ibaretti. Türk tümenleri 9, Rus tümenleri 16 taburlu idiler. Yan ve gerilerdeki kuvvetlerle Rus Ordusu 42 tabur, 89 süvari bölüğü ve 94 top daha fazla idi[10].
1 Kasım’da Rus ileri harekâtı başladı. Hasan İzzet Paşa, Rus ilerlemesi karşısında pek ciddi bir tedbir almamıştı. Onun fikrine göre Rus ordusu Erzurum önlerinde karşılanmalı idi. Ancak ilerleyen Rusların güçlü birlikler olmadığı. Dağınık bir vaziyette oldukları Başkumandanlık Vekâleti’nden anlaşılınca III.Orduya Rusları ezme emri verilmişti. Bunun üzerine ilerleyen Ruslara karşı Türk taarruzu başlamış, Ordu Kumandanının fazlaca tedbirli tutumu ve hatalı cephe yönetimine rağmen kısmi başarılar elde edilmiş ancak, Rus birliklerinin tam olarak imhası mümkün olamamıştır. Tarihe Köprüköy muharebesi olarak geçen bu savaşta böylece büyük bir fırsat kaçırılmıştı[11]. Bu mücadeleden iki gün sonra Türk kuvvetleri, Başkumandanlık Vekâleti’nin ısrarlı tutumu ile Azap mevkiinde Rusların üzerine yeni bir saldırı başlattı. Saldırıda Türk birlikleri çok fazla kayıp vermesine rağmen, Rusları geri çekilmek zorunda bıraktı. Ancak Türk Ordusu yine düşmanı takip etmek yerine geriye çekildi[12].
Köprüköy ve Azap muharebelerinin sonuçları Türk Ordusu açısından pek de başarılı geçmemiştir. Bu süreçte iki haftalık bir zaman kaybı yaşanılmış ve bir çok Türk askeri şehit olmuş, moral bozulmuş ve komuta kademeleri arasında da güvensizlik ortaya çıkmıştı[13]. Ordu savaşın başından beri böyle perişanlık görmemişti. IX.Kolordu Kumandanı Ahmet Fevzi Paşa, Ordu kumandanı ile yaptığı görüşmede iyi bir hareket yapılmadığını bildirmiş, sözlerine harbe erken girildiğini de eklemişti. Bu söz harbin sonucu hakkında kötümserlik sayılarak Fevzi Paşa emekliye sevkedildi[14].
Doğu Cephesindeki bu keşmekeşlik devam ederken, Türk Başkumandan Vekili Enver Paşa ve Almanya yeni bir savaş planı üzerinde çalışmaya başladılar. Avrupa’da savaşın mevzi harbine dönüşmesi ve Galiçya’da Avusturyalıların Ruslar karşısında zor durumda kalmaları üzerine Enver Paşa, müttefiklerinin Avrupa’daki yükünü hafifletmek için -Alman Başkomutanlığı’nın da etkisiyle- Doğu Cephesinde Rus kuvvetlerinin imhasını hedef alan, büyük ölçüde kuşatıcı bir taarruza karar verdi[15].
Başkumandan Vekili Enver Paşa ile Kurmay Albay Hafız Hakkı büyük kuşatma harekâtı düşüncesine kendilerini tamamen kaptırmış bulunuyorlardı. Berlin’de bulunan Türk askeri ateşesinin Hindenburg karargâhından Ruslar hakkında gönderdiği raporda “Rusların berkitilmiş mevzilerine taarruz etmenin yararsız olduğu, Ruslara karşı en etkili hareketin kuşatma olacağı bildirilmişti. Bu raporda Enver Paşa’nın düşüncelerini desteklemişti. Türk Başkumandanlığınca hazırlanmakta olan taarruz planına göre, Hindenburg’un VIII. Alman Ordusu ile 26-28 Ağustos 1914 tarihinde sayıca üstün, iki Rus ordusuna karşı Tannenberg[16] dolaylarında kazandığı imha muharebesinin bir benzeri, bu kez, Sarıkamış dolaylarında tekrarlanacaktı[17].
Almanya tarafından bir kuşatma harekatı konusunda verilen desteğe rağmen Enver Paşa’nın savaşta uygulayacağı plan üzerinde tam bir fikir birliği sağlanamamıştı. Hatta yapılacak taarruzun erken olduğunu savunanlar vardı[18].
Bütün bunları bir kenara bırakan Enver Paşa ve Alman kurmay heyeti kafalarında tasarladıkları planı gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Sarıkamış’ı kuşatma planı İstanbul’da hazırlandı. Erkân-ı Harbiye Umum Vekâleti’nin üst düzey yetkililerinden olan Albay Hafız Hakkı arazi üzerinde incelemeler yapmak üzere cepheye gönderildi. O, bir kolordu ile Sarıkamış’ın doğusuna ilerleyerek Rus ordusunun kar kalesine çekilmesini önlemeyi uygun bulmuştu. Hafız Hakkı’dan sonra Enver Paşa ile Erkân-ı Harbiye Umum Vekâleti İkinci Başkanı General Bronzart, Harekât Şubesi Müdürü Feldman 14 Aralık 1914’te Erzurum’a gelmişlerdi[19].
Enver Paşa, taarruzun bahara bırakılmasını öneren III.Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa’yı görevinden alarak, III.Ordu Kumandanlığını kendi üzerine aldı. 22 Aralık1914-5 Ocak 1915 tarihleri arasında cereyan eden Sarıkamış savaşlarında Türk Ordusunun uyguladığı plan şöyle idi: Bir kolordu ile düşmanın cepheden tespitini, iki kolordu ile kuzey kanadından kuşatılarak düşman cephesinin 30-35 km. gerisindeki Sarıkamış’ın ele geçirilmesi ile büyük düşman kuvvetlerinin imhasını öngörüyordu[20].
Taarruza geçecek ordunun ikmal sistemindeki bozukluk, yapılması düşünülen yıldırım taarruzun başarısını önemli ölçüde etkileyecek türdendi. I.Dünya Savaşı’nda İran Cephesi’nde Osmanlı Ordusu içerisinde istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte çalışan Alman Subayı Paul Leverkuehn o günleri anlatırken; Ordunun ihtiyaçlarının Ereğli-Ulukışla demiryolu üzerinden çok sayıda boğazla kuzeybatı Torosları aşıp Kayseri’ye ve oradan da Sivas-Erzincan üzerinden Erzurum’a ulaşan yaklaşık 700 km.lik uzun bir yoldan sağlandığını ifade etmektedir. Bununla birlikte önemli irtifa farkı, yolun kalitesizliği nedeniyle, bazen göçen kayaların altında kalındığı bazen de yoldaki kum fırtınasına maruz kalındığı için ikmalin güçlük ve eksiklerle yapıldığını aktarmakta idi[21].
Erzurum’a gelen Enver Paşa’da cepheyi gezince askerin ihtiyaçlarının tam olarak karşılanmadığını gözleri ile gördü. Asker perişan bir vaziyette idi. Görüştüğü askerlere ümitvar sözler söyledi daha sonra da orduya uzun bir emir yayınladı: Emir şöyle idi:
“Askerler hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuz olmadığını da gördüm. Lakin karşımızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceğiz. Siz orada her türlü nam ve nimete kavuşacaksınız. Alemi İslam’ın bütün ümidi sizin son bir himmetinize bakıyor. İlh”[22]
Kışın şiddetle hüküm sürdüğü bu mevsimde taarruza geçmenin doğru olmadığı Enver Paşa’ya defalarca ifade edilmişse de O fikrinde ısrar etmişti. Ordu erkânını gençleştirmiş ve kumandanlıklara genç paşaları atamıştı[23]. Hatta üst düzey Alman Subaylarının bazıları -Liman Von Sanders’de bunların arasındadır- gerek savaş planı gerekse ordunun ihtiyaçlarının karşılanması konusun da çekinceleri olduğunu Enver Paşa’ya ifade etmişlerdi. Enver Paşa’da Kafkas Cephesi’ne gitmek hususunda kararlı olduğunu, gerekli hazırlıkların tamamlanmasına çalışıldığını, harekâtın krokisinin ortaya çıktığını ifade etmişti. Ona göre Rusların Lehistan (Polonya)’da kötü duruma düşmüş olmaları Kafkasya’daki kıtalarını takviye etme ihtimalini ortadan kaldırmıştı[24].
Anlaşılacağı üzere gerek Enver Paşa ve gerekse müttefikleri taarruz hususunda hemfikirlerdi. Ancak plan ve zamanlama konusunda tartışmalar yaşanmakta idi. Enver Paşa bunun hızlı bir şekilde yapılmasına taraftardı.
22 Aralık 1914’te taarruz başladı. Taarruzun ilk safhasında Türk ordusu bazı başarılar kazandı. 25/26 Aralık’ta Bardız Türk Ordusunu ağırlamakta idi. Sarıkamış’a yaklaşılmıştı[25]. Rus Ordusu Oltu’dan geriye doğru çekilirken Türk birlikleri bir çok zorlukla uğraşmaya devam etmekte idi. Karlı ve buzlu yerlerde dik yamaçlar aşılıyor ve bazı dar yerlerde birerli kol halinde ilerlenebiliyordu.
Bastıkları yerde kar kabarıyor, ezdikleri yerler kayıyordu. Bütün askerin en az bir gün dinlenmeye ihtiyacı vardı. Bronsart Paşa bu konudaki tekliflerini Enver Paşa’ya sunmasına rağmen bu pek kabul görmedi. Enver Paşa’da Hafız Hakkı Bey gibi Rusların hiç savaşmadan kaçacağını düşünmekte idi. Amacı Rusların Kars’a çekilmesini önlemekti. Halbuki Savaşmadan kaçmak Rusların aklına bile gelmemişti. Türk IX.Kolordusunun Bardız’dan Sarıkamış’a yürüyün iki tümeni yolda fazla güçlük çekmediler. Sağda yürüyen 29.Tümen 25 Aralıkta güneş batarken Sarıkamış’ın kuzeybatısında Rus birliklerini mevzilerinden söküp atmıştı[26].
Ruslar 25/26 Aralık’ta Sarıkamış’ta güçsüz bir halde idi. Sadece iki Rus taburu bulunmakta idi. Bu iki tabura karşılık iki Türk tümeni Sarıkamış’a girmek üzere idi[27]. Enver Paşa Sarıkamış’a girmek istiyordu. Ancak IX.Kolordu Kumandanı İhsan Paşa’nın ricasıyla taarruz durduruldu. Gerekçe olarak takviye kuvvetlerin gelmesi belirtildi. Ancak bu kuvvetler Sarıkamış’a oldukça uzak bir mesafede idi. Bu karar savaşın dönüm noktası oldu. 27 Aralık günü Ruslar takviye güç almışlardı. Türk Ordusunun taarruzu püskürtüldü[28]. Türk Ordusunun değil takviye almak askere yiyecek ve yatacak yer sağlamak gibi bir imkânı dahi yoktu. Bir metre kar vardı. Savaş hattında köy bulunmamakta idi. Türk ordugahında tek bir yemek vardı. Zeytin ve ekmek. 25 Aralık’tan itibaren asker ordugahını çadırsız ve karlar üstünde kurmuştu. Yani sıfırın altında 35-40 derecede açıkta uyuyorlardı. Artık donarak ölmeler veya kısmen donarak el ve ayak parmakları kopanlar vardı. Mahrumiyet son kertesine varmıştı. Asker huzursuz ve sinirliydi. Erat seferin gereksiz ve yanlış yapıldığına kanaat getirmeye başlamıştı. Bu arada firarlarda iyiden iyiye artmaya başlamıştı[29].
Ruslar Demiryolunu kullanarak Sarıkamış’a sürekli olarak takviye güç yığıyorlardı. 10.Kolordu’nun Allahuekber dağlarını aşması da oldukça güç olmuştu. Beyköye gelen askerleri ayakları şiş olanlar yüzde yirmiyi bulmuştu. Birlikler arasında muhabere imkanı da bulunmamakta idi[30].
29 ve 30 Aralık günü IX. Ve X.Kolordular Sarıkamış’a taarruz etti. Rus Ordusu 15.000 kişilik bir ordu toplamıştı. Yapılan taarruzlar Ruslar tarafından püskürtüldü. Türk askerlerinin bazıları Sarıkamış’a girmeye muvaffak oldularsa da kasaba dahilinde dağıldıklarından başarılı olamamışlardı[31]. 4 Ocakta 1915’te Rusların karşı taarruzu başlamasına rağmen yeterince etkili değildi. Rus ordusu da gerek savaş ve gerekse iklim şartları yüzünden oldukça yorgundu[32]. Aynı tarihte X.Kolordu soldan kuşatılmış bir şekilde Narman’a doğru çekildi. IX. Kolordu da Sarıkamış-Bardız arasında Ruslar tarafından neredeyse yok edilmişti. Ruslar Bardız’ı yeniden işgal etmişlerdi[33].
Bu yenilgiden sonra III.Türk ordusu, taarruzdan önce işgal etmiş olduğu Azap Mevziine (Tutak-Narman Hattına) çekildi. Ruslar da takiplerini bu hatta durdurarak yeniden teşkilatlanmaya ve birliklerini takviyeye başlamışlardı. Rus Taarruzu 1915 Nisan’ında başlamış ve 1916 ve 1917 yıllarında da süren savaşlarla Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal etmişlerdi[34].
Enver Paşa artık yapacak bir şeyin olmadığını görünce ordu kumandanlığını Hafız Hakkı’ya bırakarak İstanbul’a dönmek üzere cepheden ayrıldı. Yanında Bronzart Paşa olduğu halde Ulukışla’ya vardı. Burada Amcası Halil Paşa ile Karşılaştı. Halil Paşa o günleri şöyle aktarmaktadır: “Enver Paşa’nın ağzını yolda bıçak açmıyordu. Yorgun ve kederli bir halde gözleri dalıyor, düşünüyor, düşünüyordu. Bunun da sebebi Sarıkamış Harekâtı idi. Enver bir ara bana şunları söyledi; – Amca, Sarıkamış harekâtı çok kötü bir netice verdi. Bu sebeple kuvve-i seferiye’yi Üçüncü Ordu üzerine sevketmek zarureti doğmuş bulunuyor. Sen, yeni teşkil edilecek bir fırka ile İran’a gideceksin” [35].
Enver Paşa’nın bu savaştaki rolü elbette tartışılmaz bir seviyede idi. Sarıkamış’ın alınamaması ve binlerce askerin düşmana değil de kışa feda edilmesi muhtemelen Enver Paşa’nın ordu içerisindeki konumunu sarsmış olması gerekirdi. Faik Tonguç anılarında durumu şöyle aktarmaktadır: “yaralı ve bitkin subaylarla konuşunca birçok acı gerçeği öğreniyorduk. Hemen hepsi bu felaketin biricik yaratıcısı Enver Paşa’yı gösteriyordu. ‘Buradan kaçması biraz geç kalsaydı canını okuyacaktık’ gibi sözlerle Harbiye Nazırı’na, kahvede yüksek sesle hiç çekinmeden, korkmadan en ağır küfürleri hakaretleri pervasız savuruyorlardı” [36]. Ancak Enver Paşa’ya karşı en ufak bir isyanın olmaması ve Osmanlı Ordularını idare etmeye devam etmesi bu serzenişlerin kişisel çerçevede kaldığını göstermektedir.
Sarıkamış Taarruzu ile ilgili olarak bir çok spekülasyon yapılmaktadır. Bunların içerisinde özellikle; verilen kayıpların toplamının ne olduğu en çok tartışılan konulardan birisidir. Herkes tarafından bilinen 90.000 rakamıdır ki, bunun hepside Türk Ordusunun kaybı olarak değerlendirilmektedir. Ancak o dönemi yaşamış olan ve verdiği bilgileri belgeye dayandıran Fahri Belen bu 90.000 efsanesini şöyle açıklamaktadır: “Rus genel karargahı Türk Ordusu’nun 90.000 kişi kaybettiğini, IX.Kolordu’nun esir edildiğini bütün dünyaya yaymıştı. Sarıkamış Muharebesi’nde Rus ordusu 30.000 Türk ordusu da 50.000 kişi kaybetti. Rus kaynaklarına göre Türk kayıpları 90.000 kişidir. Dağlarda karlar kalktıktan sonra 25.000 cesedin gömüldüğünü yazarlar” [37].
General Ali İhsan Sabis’te bu olayı şöyle aktarmaktadır: “100.000 kişilik üç kolordunun iki hafta içinde 15.000 kişiye düşmesi, topları ile silahlarının ve nakil araçlarının yarısından fazlasının kaybolması, bütün gidip gelme yolları üzerinde kanlı veya donmuş mezarsız onbinlerce şehit bırakılması, ordunun gerek maddi gerek manevi güçlerinden çok şeylerin kaybolması ile özetlenebilir” demekte idi. Yenilginin getirdiği şaşkınlık ve korkunç bozgun kayıp sayımının o devirde iyi yapılamadığını ortaya çıkarmaktadır. Meraşal Fevzi Çakmak’ta bu sayıyı 60.000 olarak kabul etmenin doğru olacağını belirtmektedir. Liman Von Sanders’te 90.000 kişiden 12.000 kişi kaldı der[38].
Ruslar savaş esnasında 7000 esir aldıklarını ve savaştan sonra 23.000 ölü gömdüklerini resmi yayınlarında bildirmişlerdir. Bu aynen kabul olunmaktadır. XI.Kolordu bölgesinde 10.000, savaş hattı gerisinde donma ve hastalık nedeniyle 20.000 erin daha öldüğü sanıldığından, kayıpların toplamı 60.000’i bulmaktadır. Bu savaşta ölü sayısının çok fazla olmasının nedeni yeteri kadar sağlık personeli ile hastanelerin bulunmaması idi. III.Ordu’nun giyim kuşam durumu ile beslenme durumu da çok yetersizdi. Örneğin Erzurum’da ancak 900 kişilik bir hastane vardı. Halbuki öyle günler olmuştu ki, 15.000 hasta ve yaralı Erzurum’a toplanmıştı. Bu hastalar odun yığınları gibi çadırların içinde birbiri üzerine yığılmış ve bakımları yapılamamıştı. Sarıkamış taarruzundan sonra çıkan tifüs hastalığı da durumu daha feci bir hale getirmişti. Bu hastalıktan dolayı verilen kayıplar oldukça fazla idi. III.Ordu Kumandanlığına atanmış olan Hafız Hakkı Paşa dahi Tifüs’ten ölenler arasında idi. Rus Ordusu’nun kayıplarına gelince; Rus ordusu giyim, kuşam ve beslenme yönünden daha iyi durumda idi. Şiddetli kış koşulları bu orduyu Türk ordusu kadar etkileyememişti. Rusların kendi açıklamalarına göre savaşta 20.000 ve donma nedeniyle de 9.000 ölü verdikleri bildirilmişti. Buna Türk ordusu tarafından alınan 2-3000 esirde eklenecek olursa Rus kayıplarının tamamının 32.000 civarında olduğu görülmektedir[39].
Rakamlar arasındaki farklılıklara rağmen değişmeyen bir gerçek var ki, o da Türk ordusun kaybının Ruslardan fazla olduğudur. Ama bunun da kesinlikle 90.000 olmadığıdır. Bu savaşa başlanırken Türkistan’a ulaşmak amaçlanmıştı. Sarıkamış oraya varmak için alınması gereken noktalardan birisi idi. Mağlubiyetten sonra Türkistan yolu kapanmış ve Doğu Anadolu Rus istilasına açık bir hale gelmişti. Bu savaşın sonucunu belirleyen en önemli unsur da iklim şartları olmuştu. Enver Paşa ve devletin idarecileri için artık yapılması gereken, bu savaşın en azından psikolojik etkilerini bertaraf etmek amacıyla yaşanılanları unutmak idi. Bu anlayış genel bir eylem halini aldı. Gerek Osmanlı döneminde ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra geçmişimizin bir parçası olan bu drama yeterince hafızalarımızda yer vermedik. Bu açıdan bakınca son yıllarda gerçekleştirilen bazı olumlu faaliyetler ümitlerimizin yeşermesine sebep olmaktadır.
Atatürk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi
Kaynak: Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı:31 Erzurum-2006