Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Rusya’nın Ulusal Politikası Ve Güney Sibirya’nın Türk Halkları (XIX-XX. Yüzyıllar)

0 16.450

Prof. Dr. Aleksander N. SADOYOV

Çok uluslu imparatorluklarda ulusal politika araştırmaları oldukça zor nitelikli bir tarih yazımı problemi oluşturmaktadır. Özellikle de ulusların değişik geçim sistemlerine; sosyal, ekonomik ve siyasi gelişme düzeylerine ve istikrarlı sosyal, siyasi ve dini kendi kendine örgütlenme geleneklerine sahip oldukları imparatorluklarda bu daha belirgindir. Değişik siyasi rejimlere, ekonomik ve ideolojik sistemlerin çöküşüne sahne olan bir devletin daha uzun süreli tarihini ele almamız halinde, daha zor bir durumla karşılaşmamız olağandır. Bununla beraber Rus tarihi biricik nitelikte olan bir konu değildir. Rus İmparatorluğunun bir iç bölgesi olarak Sibirya, devletin ulusal politikasının spesifik özelliklerinin belirlediği kendine has bir etnik tarihe sahiptir.

Sibirya’nın (siyasi birimlerindeki değil) ulusal bölgelerindeki etnik-siyasi süreçlerin problemlerine hasredilmiş ciddi çalışmaların sayısı oldukça sınırlıdır. Aynı durum uzmanlarla ilgili olarak da söz konusudur. Güney Sibirya bölgesini ele alırsak, bu konuda 19. yüzyıldaki uzmanların sayısı etnografya alanında yer alan birkaç uzmanla (V. Radlov, N. Yadrintsev, S. Shvezoff, N. Klemenz)[1] sınırlı bulunmaktadır. 20. yüzyıldaki ulusal politika tarihi konusunda uzman olan ünlü bilim doktorları G. Jidkov, V. Demidov, B. Sangiev ve L. Dameshek’tir.[2] Sadece üç doktora (L. Potapov, A. Sadovoy, ve L. Sherstova) tezi bütün 20. yüzyıl boyunca etnografya, alanındaki problemlerin bazı kısımları üzerine ışık tutmaktadır. Rusya Bilimler Akademisi’nin çok ciltli yayınlarının (Sibirya’nın Tarihi; Sibirya Köylü Sınıfının Tarihi[3]) büyük kısmı Sibirya’nın yerel tarihine hasredilmiştir ve ulusal politikanın değişik boyutları sadece L. P. Potapov’un Marksist anlayış çerçevesindeki görüşlerine dayandırılmıştır.[4] Sınırlı sayıda modern Sibiryalı antropolog ulusal politikayı araştırmalarının konusu olarak seçmişlerdir. Bunun çok ciddi nedenleri bulunmaktadır. Alan çalışmasına dayanan uygulamalı antropoloji 1930’ların sonunda eski konumunu kaybetmiştir. Ulusal politika tarihi, ideoloji konusunda uzman olanların tekeline giren bir alan haline dönüşmüştür. Sadece kültür değil, aynı zamanda demografi ve ekonomi alanında da iç politikanın ulusal bölgelerdeki sonuçlarını araştırmak çok tehlikeli hale gelmişti.

Sibirya tarih yazıcılığında komünizm ideolojisinin belirleyici duruma gelmesi, Rus uzmanlarının çalışmalarında bazı ciddi metodolojik hatalara neden olmuştur. Bundan böyle 1917 devriminden sonraki dönem, daha önceki dönemle hiçbir benzerliği olmayan bir dönem olarak tanımlanacaktır. Karşılaştırmalı analiz sadece ideolojik doğrulama amaçlarıyla kullanılacaktır, buna göre Çar hükümetinin bütün davranışları, bütün Rus İmparatorluğu tarihi boyunca Sibirya yerlilerinin çıkarlarıyla çatışan bir karaktere sahip olagelmişti. Yeni dönemde etnik süreçler, demografik ve ekonomik süreçlerle hiçbir bağlantı kurulmaksızın araştırıldı. Etnik çıkarlar, yerel toplum içindeki sınıf çatışması analizi bağlamında göz ardı edildi. Aynı zamanda Rusya’nın ulusal politikasını yabancı hükümetlerin politikalarıyla karşılaştıran herhangi bir girişim de gerçekleştirilmedi.

Modern ulusal örgütlenmenin bazı liderleri, Çarın ulusal politikasının zıt niteliği konusundaki sonuçların büyük kısmından faydalanmışlardır. Bu liderler, herhangi bir ciddi tartışma temeline dayanmaksızın, bütün Rus tarihi boyunca sürdürülen asimilasyon politikasının mantıki tamamlayıcısı (ya da sürdürücüsü) olarak gözüken Sovyet döneminin ulusal politikasına karşı, Çarın politikasını bir sistem eleştirisi modeli olarak kullanmışlardır. Sonuç olarak, bir taraftan Avrupa’nın ben-merkezli düşüncesinin nasıl kendisinin aleyhinde işlediği konusunda parlak bir örneğe sahip bulunmaktayız. Diğer taraftan da gelecekte ulusal yönün belirlenmesinde çok kullanışlı olabilecek olan ulusal politika tecrübesine ait objektif değerlerin yolunun azınlık ulusçuluğu tarafından kapatılması durumuyla da karşı karşıya bulunmaktayız.

Biz bu çalışmamızda mekanizmayı ve ardından bu mekanizmanın Güney Sibirya ulusal politikası üzerindeki etkilerini anlayabilmek için sistem analizi ve istatistik metotlarını kullandık. Buradaki temel düşünce, yerel Türklerin geleneksel geçim sistemlerini ve sosyal örgütlenmelerini araştırma konusu olarak almak ve onların yerel pazarlar ve ulusal politika etkisi altında geçirdiği dönüşümü takip etmektir. Biz bu sistemleri, yerli halk açısından şüphe götürmez değeri olan, ekolojik olarak belirlenmiş sistemler olarak değerlendirdik. Bu metodolojik boyutlar, ulusal politika değerlendirmesini ulusal azınlıklar açısından ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakılınca politikanın muhafazakar yönünün yalnızca olumsuz sonuçları bulunmamaktadır. Özellikle yerel halkın, kendi örgütlenmelerini, kendi adalet sistemlerini ve gerçek anlamda taşınabilir/kişisel menkul malların geleneksel ekonomik ve ekolojik parametreleriyle birlikte kendi geçim sistemlerini korudukları dönemlerde bunun geçerli olduğu söylenebilir.[5]

Rus bölgesel tarih yazıcılığında yeni olan bu metodolojik prensipler, ayrıntılı analiz prensipleri çerçevesinde araştırmanın aşamalarını belirlemiştir. Birinci aşamada 19. yüzyılın son dönemlerinin istatistik verilerine, bölgenin özelliklerine ve etnografik materyale dayanarak (somut arazi bağlantılarıyla birlikte) geçim sistemlerini yeniden oluşturduk. Bu çerçevede, L. Potapov ile V. Vladimirov’un çalışmalarında[6] yer alan Rus tarih yazıcılığında geleneksel olarak kullanılan kaynaklarla birlikte, arşivlerde kalmış olan çok sayıda yeni çeşitli tarihsel kaynak kullanılarak, daha önceki dönemde görülen geleneksel kendi kendine örgütlenme ve ekonomik faaliyet formları yeniden oluşturulmuştur.

Ulusal politika geleneksel sistem dönüşümlerinin belirleyici faktörü (gücü) olarak araştırılmıştır. Bu açıdan, yasalar ya da tüzükler (hayali değil) gerçek etkileri çerçevesinde analiz edilmiştir. Bu metodolojik ilke çok önemlidir, çünkü Rus hükümeti açısından Güney Sibirya’nın vahşi bölgelerindeki durum uzun süre kanıtlanamaz olarak kalmıştı.

Güney Sibirya’daki ulusal politikayı Ching Hanedanı sırasındaki (1644-1911) Rus-Çin ilişkileri belirlemiştir. Birinci aşamada, iki imparatorluğun da Cungarya’nın tampon bir devlet olarak muhafaza edilmesine önem verdiği dönemde üçlü bir ilişki sisteminin (Rusya-Cungarlar Devleti-Ching) ortaya çıktığı görülmektedir. Rusya Güneybatı yönünde yayılabilmek için askeri güce ve nüfusa sahip bulunmuyordu.[7] Güney eyaletlerinin durumu da Ching Hanedanı açısından önemli zorluklar sunmaktaydı. Ching hükümeti yalnızca 1674 yılında Kwangtung üzerinde kontrolünü yeniden tesis etme girişiminde bulundu. Bunun sonucunda bütün güney ve batı eyaletlerinin valileri 1681 yılına kadar sürecek olan bir isyan başlattılar. Hükümetin 17. yüzyılın ikinci yarısında Kuzeybatı istikametinde yayılabilmek için de kuvvetleri bulunmamaktaydı. Bu yayılma ancak 18. yüzyılın sonunda başlatılabildi. Bunun sonucunda Cungarya devlet statüsünü kaybetti ve nüfusunun bir kısmı Çin ordusuna karşı birkaç başarısız isyan denemesinden sonra Rus topraklarına göç etti. Cungarya’nın Altay eyaleti, 1756 yılından iki devlet arasında sınır sorunlarının kesin olarak çözüldüğü 1865 yılına kadar Rusya ile Çin arasında tampon bölge vazifesi gördü.

Burada böyle bir arasöz büyük önem taşımaktadır, çünkü Çin-Rus ilişkisi, 150 yıl boyunca (1899 yılına kadar) Rus ulusal politikasının ve yerli Türk halkının statüsünü belirlemiştir. Bölge, 18-19. yüzyılda sahip olduğu gümüş madeniyle devlete para dolaşımını gerçekleştirme imkanı tanıdığı için Rusya Altay dağlık bölgesiyle ilgilenmekteydi. Gümüş madenleri ve metalürji fabrikaları hükümet açısından o kadar önemliydi ki, bütün Altay bölgesi Çar ailesinin mülkü olarak ilan edildi ve ikili kontrol sistemine tabi tutuldu. Fabrikalar ve en yakındaki Rus yerleşim yerleri, Çarın kabinesi tarafından atanan Altay Okrug Madenciliği müdürünün kontrolü altındaydı.[8] Serflik Rus yerleşim yerlerindeki karşılıklı iletişim sistemini oluşturmaktaydı ve Okrug, Doğu Sibirya’nın Güney bölgeleri gibi serbest bir şekilde sömürgeleştirilmeye açık değildi. Güney Altay bölgesi sömürgeciliğe ancak 1865 yılında açılacaktı.

Bütün Sibirya bölgesinin yerli halkı kendi hükümetleriyle birlikte bölgesel polisin kontrolü altındaydı.

Diğer taraftan polis de hukuki olarak bölgesel (Batı ya da Doğu Sibirya bölgesinin) valinin yönetimi altındaydı. Fakat aynı zamanda polisin faaliyetleri, vergilerini 1899 yılına kadar Devlet hazinesine değil Çar ailesine (Kabinesine) veren yerli halkın özel sosyal statüsü tarafından da belirlenmekteydi. Bunun sonucunda Sibirya’nın bütün yerli halkları bölgesel yönetime değil, üst yönetime de serbestçe ulaşma imkanına sahipti. Bu hak 19. yüzyıl boyunca birkaç defa kullanılmıştır.

Güney Sibirya bölgesinin dış politikası ve iç siyasal durumu, Türk grupların içinde yaşadığı çevrede mevcut bütün dönüşüm ve adaptasyon süreçlerini belirlemekteydi. Aşiretlerin büyük kısmının göç etmesi geleneksel toprak kullanımı sistemini felç etmişti. Kaynakların gösterdiğine göre, sadece bir otağ ya da kabile (Teles), kendi kabile toprağını (Güneydoğu Altay, Chulusman ve Balkaş vadileri) ve geleneksel aşiret örgütlenmesini ciddi bir değişikliğe maruz bırakmadan koruyabilmişti.[9] Diğer kabile gruplarının (Altay-kigi, Telengit) aşiret örgütlenmesi karmaşıktı. Sınır geleneksel otlak alanını bölmüş ve azaltmıştı. Bunun sonucunda bazı “beyaz” aşiret şeflerinin miras aldıkları güç değişime uğradı ve halkın büyük kısmı geçiş yollarını kaybederek Altay Dağı vadilerinde toplandı. Çarın hükümeti, Çin ve Cungarya’nın göçebe yönetimsel örgütlenmesinin geleneklerini kullanma yoluna gitti. Temel prensip, 1640 yılının Oyrat karakterinin 1899 yılına kadar belirlemeyi sürdürdüğü Altay yerli halklarının geleneksel hukukuyla birlikte “hiçbir şeyi değiştirmemekti.”[10]

Bunun sonucunda Altay’ın göçebe Türk halkı geleneksel geçim sistemlerini yeni çevre şartlarına uydurdular. Altay Okrug Madencilik bölgesinde 19. yüzyıl boyunca halkın ekonomik faaliyetlerinin şekillerini belirleyen üç ekolojik bölgeyi ele alma imkanına sahip bulunmaktayız. Birinci bölge (Güneydoğu Altay, Chuja’nın yukarı vadisi), net göçebe hayat tarzıyla ve sosyal örgütlenmesiyle ön plana çıkmaktaydı. Bu Altay bölgesi tarıma elverişli topraklara sahip bulunmamaktaydı. Fakat hayvan sürülerinin otlağı olmaya çok müsaitti. Koyunlar giyimde kullanılmak üzere deri, çadır yapımında kullanılmak üzere yün, gıda olarak süt ve peynir ve yakıt olarak da tezek sağlamaktaydı. Deve ve at hem insanlar hem de malların taşınması için temel taşıma aracı vazifesi görmekteydi. Göçebe topluluklar olarak Telengitler yüksek bölgelerdeki yazlık meralarından Siya nehrinin korunaklı vadisindeki kışlık meralarına olacak şekilde mevsimsel göçler gerçekleştirmekteydiler. Mevsimsel göç sırasında katedilen mesafe çok fazla değildi: 100 milden daha azdı.[11]

1890’lı yıllarda hane ve ekonomi sayımları, 1920 yılında da Sovyet Ekonomi Sayımı gerçekleştirildi. Bu sayımlar, Altay vadilerinde ve Kuzeydoğu Altay’ın tayga alanlarında (Bija, Lebed ve Tom nehirlerinin vadilerinde) yaşayan göçebelerin, yerleşik ve yarı yerleşik halklarınınkiyle karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir hayat standardına sahip olduğu yönündeki geleneksel izlenimi doğrulamıştır. Göçebelerin bütün gelirini, onların hareketliliklerinin ve hayatta kalmalarının tek aracını hayvanları oluşturmaktaydı. Bizim kendi hesapladığımız parametrelere göre, her (yerleşik) hane ortalama 40 ila 50 arasında hayvana sahipken (bu hesaplamada 1 at =1 inek = 6 koyun eşitliği geçerlidir), birbirine komşu ve akraba olan 4 ila 7 aileden oluşan orta büyüklükte bir göçebe topluluğunun 160 büyük baş (960 küçükbaş) ile 350 büyükbaş (2100 küçükbaş) arasında hayvanı bulunmaktaydı.

Göçebeler, otlayan sürülerinin hem kısırlaştırılması durumunu, hem de yaz aylarında maksimum düzeye ulaşan sayılarını ayarlamaktaydılar. 1897 yılına ait kaynakların sağladığı veriler, zengin ve fakir göçebeler arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymaktadır: ailelerin yüzde 5-7’si bütün hayvanların yüzde 45-50’sini elinde tutmaktaydı; ailelerin yüzde 10-15’i, bu grubun yardımı olmaksızın hayatını sürdürme imkanına sahip değildi. Bunun sonucunda her bir zengin göçebe, kendi ailesi (bir iki eş ve onların çocukları) ile 4-5 fakir aileyi de içerecek şekilde göçebe toplumu şeklinde örgütlenme yoluna gitmişti. Özel mülklerin büyük kısmı diğer topluluklar arasında dağıtılmıştı. Mülkü ellerinde bulunduranlar elde edilen ürünleri (süt, yün) kullanma hakkına sahipti, fakat aynı zamanda mülkleri yan ürünleriyle birlikte geri verme sorumluluğu da taşımaktaydılar. Bu dağıtım sistemi, bütün sosyal grupların çıkarınaydı ve toplumun istikrarlı gelişmesi için uygun koşulları oluşturmaktaydı. (Asil bir aşiretten gelen) aşiret ya da kabile şefinin konumu, gerçek ya da potansiyel takipçilerince algılandığı şekilde göreve layık olmasına dayanmaktaydı. Bu yüzden şefler miras olarak aldıkları gücün bir garantisi olarak göçebe geçim sisteminin devamıyla ilgilenirken, hiçbir yönetimsel reforma ya da toprak reformuna ilgi göstermemişlerdir.

Daha zor bir sosyal yapı, daha önceki göçebe hayat tarzının bazı özelliklerinin tarımla ilişkilendirildiği Orta Altay bölgesinde bulunmaktaydı. Orada akraba topluluğu değil, toprağa bağlı topluluk mevcuttu. Bu toplulukların büyüklüğü vadilerin kaynaklarına ve büyüklüklerine bağlıydı. Sosyal bağlantıların kurulması oldukça zordu. İstatistik verileri, iki kollu vadiler arasındaki boşaltma havzası üzerinde bulunan bütün yazlık ve kışlık mera komplekslerini kontrol eden, büyük topluluk şeklinde bazı örgütlenme biçimleri olduğunu göstermektedir. Bir meralar kompleksi bulunduğu yolunda ulaştığımız sonuç, mevsimsel meralar arasındaki mesafenin 3-5 milden daha fazla olmadığı ve her bir ailenin 19. yüzyılın ikinci yarısında iki ya da maksimum üç barınma yerine (yün çadıra) sahip olduğu bilgisine dayanmaktadır. Yazlık ve kışlık meralar toplumun bütün üyelerince yapılmış çitlerle birbirinden ayrılmıştı. Bu büyük topluluğun içinde daha küçük bir örgütlenme şekli de görmekteyiz. Topluluk bazen iki ya da üç topluluğa bölünmüştür ki, her biri, bir vadi içerisinde bulunan kendi tarlalarına, kışlık meralarına ve yazlık meraların bir kısmına sahip bulunmaktaydı. Sadece yüksek yerlerdeki yazlık meralar ortak şekilde kullanılmaktaydı.

Bu küçük topluluklar içindeki başka bir örgütlenme şekli de yurtlardı – yani kendi mülkleri bulunan, 2 ila 7 aileden oluşan birimlerdi. Genellikle yurtlar ailelerin yüzde 5-10’dan fazlasını oluşturmamaktaydı. Büyük kısmı “ail” şekilde örgütlenerek birbirlerinden ayrı yaşıyorlardı. Bir aile genellikle iki, seyrek olarak da üç nesli içinde barındırmaktaydı. Ortak hukuka göre yetişkinler kendi ailelerini kurduklarında mülk bölünmekteydi.[12]

Topluluk üyelerinin bütün geliri toprak ürünleri kapasitelerine değil, taşınabilen aile mülklerine dayanmaktaydı. Her bir hane ortalama 20-25 parça mülk bulundurmaktaydı. Tek bir ürüne (sarımsağa) ayrılmış alan, 5 dönümden fazla değildi ve tarlalar ile sulama sistemleri ailelerin yüzde 50’sinden daha azının kullanımındaydı. Bunun sonucunda hububat piyasası Altay Dağlarıyla Rus yerleşim yerlerini birbirine bağlamıştı ve ticaret yıllık kredi sistemine dayandırılmıştı. Ailelerin büyük kısmının borçları bulunmaktaydı.

Soylu ailelerin mülkleri yaşadıkları toplumun içinde ve dışında dağılmış durumdaydı. Bazen vadilere yayılıyorlar ve topluluğunkilerle kendi meraları arasında çitler kuruyorlardı. Bazen de topluluğun meralarını kullanıyorlardı. Sulama sistemi topluluğa aitti, fakat tarlalar kullanıldıkları sürece aile mülkleri konumundaydılar. Tarım, prestijli bir ekonomik faaliyet çeşidi olmadığı gibi özel mülk gelişiminin de temelini oluşturmamaktaydı. Arazinin bu şekilde kullanımı sonucunda özel arazi mülkleri, bütün Altay bölgesinde bir sosyal ilişki kurumu oluşturacak konumda bulunmuyordu. Aynı zamanda biz 19. yüzyılın ikinci yarısında kullanılan “aşiret” toprak mülklerinin şekilleri konusunda ciddi bulgular elde edemedik. Orta Altay bölgesindeki her toprağa bağlı topluluk oldukça karmaşık bir aşiret yapısına sahip bulunmaktaydı. 1-2 aşiretin üyelerinden oluşan başka bir topluluk bulmak mümkün değildir. Bu sayı bazen 5-7’ye hatta daha da fazlaya çıkabiliyordu. Bunun sonucunda özel toprak mülkiyeti gibi aşiret mülklerinin düzenlemesi fikri de gerçeklik kazanamadı. Fakat her şart altında yerli halkın büyük kısmı Altay’ı etnik (ulusal) bir mülk olarak görmüş ve kendi kabilelerini de geleneksel toprak kullanımının dağıtıcı gücü olarak algılamışlardır.

Çarın hükümeti 1899 yılındaki toprak reformuna kadar bu hukuk dışı görüşle esasta mücadele etmemiştir.[13] Türk gruplar 18-19. yüzyıllarda Rus yasalarına göre kendi örgütlenmelerini ve kendi adalet sistemlerini korudukları için bu tuhaf görünmemektedir. M. Speransky’nin yerel halkların yönetimi konusundaki yasası (1822) bu yöndeki en ciddi düzenlemeydi.[14] Bu yasaya ve geleneksel Çin yönetim sistemine göre, Altay’daki yerel Türk gruplar, birkaç “djuchin” (5-7 tane) ve “volostlar” şeklinde örgütlenmişti ve üç sosyal kategoriyi içermekteydi (göçebe yerliler, dolaşan yerliler ve yerleşik yerli halk). Hükümet, bu birimlerin kendi yönetimsel ve toprak sınırlarına sahip olacağını, şeflerin soylu (zajsans) ve ünlü (demichi, pashtuk) ailelerden seçileceğini ve seçildikten sonra örf-adet hukukuna göre toprak yönetimi, vergilendirme, vergi toplama gibi görevlerle birlikte yasal işlemleri gerçekleştireceklerini ümit etti, fakat bu ümidi gerçekleşmedi.

Siyasi uygulama çerçevesinde yalnızca yetişkinler (erkekler) para olarak ya da kürk şeklinde (yılda 2 adam başına 1 samur kürk) vergi ödemekteydi. Yerlilerin kendi hükümetlerinin, bölgesel valilerin Sibiryalı köylülerden topladıkları yerel vergilerle desteklenmesi oldukça ilginç bir durum oluşturmaktaydı. Sibiryalı köylüler vergilerin büyük kısmını ödemekte ve diğer yükümlülüklerin de (orduya katılma, yollar ve köprüler inşa etme, yük taşıma gibi)[15] en büyük kısmını yerine getirmekteydiler, ayrıca 19. yüzyılda o kadar hareket edebilme kabiliyetine de sahip değillerdi. Göçebe yerliler ise teşebbüs ve yer değiştirme özgürlüğüne sahip bulunmaktaydı.

Sibirya kasabalarında ve Rusların bulunduğu kırsal yerleşim alanlarında yaşama konusunda da gerçek anlamda özgürlüğe sahiptiler, vergilerini ise yalnızca kendi şeflerine ödüyorlardı. Resmi olarak zajsanlar (pashtuk ve demichiler değil) binbaşı rütbesinde resmi görev alabiliyor ve Rus soylularının haklarına miras olarak sahip olabiliyordu. Rus köylülerinin ve Sibirya’nın yerli halkının hukuki statülerini başkalarınkiyle karşılaştırdığımızda Avrupa kültürel yapılanması açısından olağan olmayan bir durumla karşılaşmaktayız. Ulusal azınlıklar kendilerini çoğunluktan daha fazla haklara ve fırsatlara sahip olan ayrıcalıklı sosyal gruplar olarak görmekteydiler.

Bunun sonucunda “göçebe” ve “dolaşan” yerli halk reform yapılmasına ilgi göstermemekteydi ve sosyal statülerini değiştirmek ve sıradan köylüler haline gelmek istemiyorlardı.

Sosyal statüleri, göçebe yerli halkların gerçek anlamda vatandaşlık tercihine sahip oldukları yönündeki resmi görüşe dayanmaktaydı. Serbest ticaret bölgesi olduğu için Çin’le sınırlar 19. yüzyıl boyunca açık bulunmaktaydı. Yerliler sınır bölgesini kontrol etmekten sorumluydular. Rus hükümeti, sınırda, kaçakçılık şebekelerini kıstırma fırsatı bulamayan Kazak garnizonlar bulundurmaktaydı. Polis istasyonları kırsal yerleşim yerlerinde değil (Rusların yaşadığı yerlerde bile yoktu) sadece küçük kasabalarda mevcuttu. Altay bölgesinin ilk topografik haritaları ancak 20. yüzyılda ortaya çıkmaya başladı. Bundan önce İmparatorluk, güçlü bir bürokratik kadro oluşturma ve yerli halkın nitelikleri konusunda bilgi edinme fırsatı bulamadı. Bu nedenle Altay bütün 19. yüzyıl boyunca yarı bağımsız bir bölge olarak varlığını devam ettirdi.

Kuzey Altay bölgesi ise daha farklı özelliklere sahipti. Yerli halk (şhor, çhelkan) başka bir ekonomik sistem içinde yaşıyordu. Tom ve Lebed tayga alanlarında hane halkları 3-4 dönümlük tarlalardan yeterli ürün elde etme ve 2-3 baştan fazla hayvan bulundurma imkanına sahip değildi.

Ürün kapasitesi 3-4 yıldan sonra düşüyor ve aileler takip eden 5-6 yıl boyunca tarlaları nadasa bırakıyorlardı. Bu tarlalar ekin ekmek için kullanılıyordu. Elde edilen samanın yarısı da sonbahar yağmurları sırasında çürüyordu. Hayvan besleme ve tarım pek verimli ekonomik faaliyetler değildi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halk erzak satın almaya çalıştı ve karışık halktan oluşan (Shor-Rus) köylerdeki tarlaların sayısı azaldı.[16] Kış burada 5 aydan daha fazla sürüyordu ve yollar çok uzun süre kar nedeniyle kapalı oluyordu. Dağlardan çıkan nehirler (Mras-su, Kondoma ve Lebed) kışın çok balık olmasını sağlayacak derecede yeterli kaynağa sahip değildi. Doğa koşulları bu izole edilmiş bölge halkının sadece avcılık, toplayıcılık ve arıcılık yapmasına izin veriyordu. Geçim kürk ticareti üzerine dayandırılmıştı. Bu alanda da sadece sınırlı sayıda şhor ailesi uzmanlaşmıştı ve onlar da kürklerini bölge pazarlarında değil kürk ticareti yapan diğer firmalara (Ruslara) satıyorlardı.

Kredi sistemi, sıradan halkın değil, fakat tüccarların geçimlerinin esasını oluşturmaktaydı. İstatistik verilerine göre, aile borçları kürk satımından elde edilen yıllık kazancın iki katına kadar ulaşabilmekteydi. Buradaki yerel topluluklar içinde sosyal farklılaşma olayı görülmemekteydi. Volost şefleri Çarın hükümeti tarafından soylu kişiler olarak değil, yerel statüye sahip sıradan köylüler (“dolaşan yerliler”) olarak görülmekteydi. Bu bölge Batı Sibirya bölgesinde en fakir bölgeydi ve bütün 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca küçük tayga yerleşim yerlerinde (2-7 aileden oluşan) açlık oldukça yaygındı. Özel ve kamusal arazi mülklerinin gelişme şansı yoktu. Toplum çok zayıf toprak kullanma bağlantılarına sahipti. Arazinin büyük kısmı avcılık/toplayıcılık faaliyeti çerçevesinde kullanılmaktaydı. Avcı grubu şeklinde örgütlenmenin ve ormanda iş bölümü yapmanın ortaya çıkardığı aşiret sistemi 19. yüzyılın ilk yarısında anlamını yitirmişti. Halk ekilebilir alanların temizlenmesi ve bazen çit yapımı sırasında kısa dönemli işbirliği örnekleri ortaya koyabiliyordu. Akrabalar arasındaki ekonomik bağlantılar istikrarsızdı ve toprağa bağlı topluluklar yönetim ve ekonomi alanında kendilerini değiştirme konusunda ciddi fırsatlar bulamıyordu.

Rus hükümetinin 19. yüzyıldaki muhafazakar yapısı, yöneticilerin yerli Türk halkları devletin siyasi yapısına entegre etme ve Sibirya halkının yasal, sosyal statüsü seviyesine getirme konusunda planları olmadığı anlamına gelmiyordu. Rus İmparatorluğu’nun yapısal bir parçası olarak Rus Ortodoks Kilisesi, bu ciddi problemleri çözme konusunda yükümlülük üslenmişti. Temel fikir, gizli yönetim ve toprak reformlarıyla halkı Hıristiyan yapma olgusunu birbiriyle ilişkilendirmekti. Türklerin yeni yönetimsel örgütlenme şekillerine, ekonomik faaliyetlere, hayat tarzına ve günah çıkarmaya adapte edilmeleri, toprak kullanma ve bütün kırsal Sibirya halkının kendi örgütlenmeleri konusundaki reformlardan sonra gelmeliydi.

Bu programı Altay Ruhi Misyonu Rahibi Makariy oluşturmuştu.[17] Misyon 1828 yılında organize edilmişti, 1830 yılında faaliyetine başladı ve 1918 yılında kapatıldı. Bu faaliyeti iki dönem çerçevesinde ele almak mümkündür. Bütün Altay bölgesinde şubeler açtığı faaliyetlerinin ilk safhasında (1830-1870) Misyon yerel halkın tam desteğini elde etti. Misyonerler yerel yazı dilleri oluşturdular, kazançlı arıcılık faaliyetini başlattılar, tarımda yeni teknolojiler geliştirdiler, çiçek hastalığına karşı halkı aşıladılar ve yasa dışı Rus Eski İnanç yerleşim yerlerine karşı sürdürülen yerel mücadeleye yardımcı oldular. Bu birinci aşamada Misyonun geleneksel ekonomik alanlarındaki etkileri o kadar fazla değildi.

Temel asimilasyon stratejisi taktiklerinin gerçekleşme olasılığı Rahip Makariy’in ölümünden sonra değişti. Misyonun politikasının yeni unsurları şunlardı: Misyonun bulunduğu (Rus/yerli halkların) yerleşim yerlerinde Rusların kendi hükümetlerine, kiliselerine ve okullarına sahip olacak şekilde örgütlenmeleri, göçebe hayat tarzına karşı mücadele, Misyon yerleşim yerlerinin ihtiyaçlarından dolayı kışlık meraların kaldırılması, kilise üyeleri tarafından kontrol edilen yerel şef seçimleri. Rus iç politikasıyla Rus Ortodoks Kilisesi politikasının çıkarları aynıydı. Rus hükümetinin ilgilendiği temel hususlar şunlardı: Rus yerleşim yerlerinin ve Rus-Çin sınırında askeri garnizon noktalarının oluşturulması, Sibirya’nın bütün kırsal kesimlerinde halkın kendi yönetim ve adalet sistemlerinin tek tip haline getirilmesi, göçebe ekonomi yapılanmasının ortadan kaldırılması, köylü sınıfı içindeki sosyal farklılıkların azaltılması ve vergi gelirinin artırılması. Bürokratik kadro o kadar büyük değildi. Bundan dolayı (1890’da 300’den fazla üyesi olan) Altay Ruhi Misyonu, Rus hükümetinin çıkarlarını temsil etmekteydi. Sömürge politikası dini özellikler kazanmış oluyordu böylece.[18]

Güney Sibirya yerli Türk halklarının tarihindeki derin değişiklikler 1917 yılında değil 1896- 1899’da ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Rus hükümeti bütün Sibirya kırsal kesiminde toprak ve yönetim reformları gerçekleştirdi.[19] Sibirya’nın kırsal kesimi, 1861-1864 reformlarından sonra Rusya’nın Avrupa kesiminde ortaya çıkan “volost yönetim sistemi” gibi tek tip kendi yönetim ve hukuk sistemini içeren bir örgütlenmeye kavuştu. Yerli halklar geleneksel kendi yönetim sistemlerini ve imtiyazlı sosyal statülerini kaybettiler, çünkü Rus İmparatorluğu’nun her yerindeki kırsal halkla birlikte sahip oldukları ortak haklar ve (mali) yükümlülüklere onlar da tabi oldu. Fakat sözde ilerici nitelikli bu düzenleme, hem devlet hem de yerli halk açısından olumsuz sonuçlara da neden oldu. Reformlar halklar arasındaki gerginliği artırdı. Yerel elit, hareketli hayat tarzını ve kapsamlı hayvan beslemeyi ortadan kaldıran sınırlı tahsisatlara karşı açılan mücadeleye katıldı. Bu grup, reformlara karşı protestoda bulundu çünkü bu reformlar çerçevesinde sadece önemli toprak sahipleri olma ümitlerini kaybetmekle kalmıyorlar, eskinin vergi toplayıcıları konumlarının sona ermesiyle net gelirlerinin bir kısmından da olmuş oluyorlardı.

Reform yasasına göre, her yerel sosyal grup belli kayıplarla karşı karşıya geldi. Yerel elit, sıradan köylüler olarak bütün vergileri vermek ve toprak için kira ödemek zorunda kaldı. Bu grubun geleneksel güç sistemi ortadan kalktı. Toplulukların sıradan üyeleri ise yazlık meralarının bir kısmını kaybettiler, fakat hükümetten toprak kiralama hakkını elde ettiler. Ancak bu son olarak değinilen fırsat, kuşkulu bir niteliğe sahipti, çünkü karışık misyon yerleşim yerlerindeki Rus köylüler, kırsal kendi kendini yönetme sisteminde gerçek gücü ellerine geçirmişlerdi, bu yüzden de toprak kullanım sistemi üzerinde sahip oldukları kontrollerini yitirmek istemiyorlardı. Birçok arşiv verisi, yerel toplumun, Rus topluluklar dışında pay alma girişimlerinin ve Kötü Topraklar üzerinde bile kendi volost yönetimlerini oluşturmalarının, daha başlangıçta Rus bürokratik görevlileri tarafından engellendiğini göstermektedir. Bütün bunlar yerel halkın büyük kısmının refah durumu açısından ciddi bir tehlike oluşturmaktaydı.

Bunun sonucunda, Orta Altay bölgesinde ulusal kurtuluş hareketi başladı, ki bu hareket, sosyal- ekonomik köklere sahip olmaktan çok çıkarlarını kaybetmek istemeyen bir hareket niteliği taşımaktaydı. Bu çerçevede Altay’ın Türk halkları, göçebe kendi kendini yönetim sisteminin ihtiyaçlarına ve değişik sosyal grupların dayanışmasına daha uygun bir din olarak Lamaizmi seçtiler.

Bu halklar Rus sömürgeleştirmesine karşı Mesih (kurtarıcı) fikrini (Burhan, Oyrat-han) kullanma yoluna gittiler.[20] Burhancılık fikrinin yayılması, 20. yüzyılın ilk 20 yılında Altay Ruhi Misyonunun yayılmasından çok daha etkiliydi, bu şekilde Çarın kabinesi gibi Kilise de Altay’ın bazı bölgelerinde halk desteğini kaybetti. Gelecekte, 1917’den sonraki İç Savaşta birçok yerli Türk özerkliklerine kavuşabilmek amacıyla Beyaz Ordu’nun yanında aktif bir şekilde savaşa dahil olacaktı. Bunun sonucunda, Sovyet hükümeti, 1920-1940 arasında Rus Ortodoks Kilisesi’yle olduğu gibi Burhanizmle de sosyalizme karşı olduğu için mücadele etmek durumunda kalacaktı.[21]

Bu bölgedeki tarihinin ilk 10 yılında Sovyet hükümetinin bir taraftan tam anlamıyla yeni bir ulusal politika takip ederken, diğer taraftan da eski politikasını devam ettirmesi tuhaf bir hareket tarzı oluşturmamaktadır. Eğer bu politikayı (elit açısından değil) sıradan yerli halkın konumu açısından analiz edersek, yeni Sovyet bürokrasisinin yeni fikirlere sahip olmadığını, fakat eski modelleri kullandığını görürüz. Çarın arazi mülklerinin kamusallaştırılmasıyla birlikte bu yerli halkın arazileri de ulusal mülk (devlet mülkü) olarak ilan edilmiştir. Bu slogan yeni değildi. Altay’ın Rus sömürgeleştirmesine açıldığı 1865 yılından itibaren Çar hükümeti tarafından kullanılmıştı. Güney Sibirya’nın yerlileri, azınlıklar bile toprak kullanımında Rus köylülerinin sahip oldukları avantajlardan herhangi birisini elde edemedi.

Önceki dönemin Volost sistemi, Sovyet sistemi tarafından değiştirildi. Bu yönetimsel yapılar, mümkün görüldüğü yerlerde değişik uluslardan oluşan halk yapısına kavuşturuldu. Kuzey Altay’ın yerli halkları ticaret (balıkçılık) arazileri bile kiralamaya başladı.[22] Yerlilerin orduya alınması 1920’den itibaren gerçekleştirilmeye başlandı; aynı zamanda özel ticaret kredilerinin yerine devlet ticaret kredileri ikame edildi. Devlet ticaret bölgesindeki tüm silahlarla birlikte yerli bölgesindeki tek kazanç kaynağı durumunda bulunan kürk ticaretini de kontrolü altına aldı.[23] Yerel elitin sosyal statüsü problemi de hızlı bir şekilde çözüme kavuşturuldu. 1920’li yıllarda toplam verginin yüzde 50’si bu gruptan alındı. Bütün soylular, tüccarlar ve zengin aileler 1930 yılında Altay’dan sürüldü.[24] Geleneksel hayvan dağılım sistemi yıkıldı; fakat devlet kredi sistemi de zayıftı. Bunun sonucunda yerel halkın büyük kısmının refahı ve vergilendirilebilir imkanları ciddi şekilde geriledi, böylece devlet de geriye kredi verme fırsatını yitirdi. Sovyet hükümeti, halklara kredi vermenin ve eski problemi (bütünsel bir kırsal halk örgütlenmesi sistemi yaratma problemini) çözmenin bir yolu olarak Güney Sibirya’nın göçebe bölgeleri ve her tür ticaret üzerine kolektif çiftlik sistemini zorla empoze etti. Bütün kolektif çiftliklerin alt yapısı devletin finansal kaynaklarıyla yaratıldı. Yerli zenginlerin ceza olarak alıkonan mülklerinin sadece bir kısmı bu amaç için kullanıldı. Bütün yolların, okulların, hastanelerin ve yönetim binalarının federal devletin finansal desteğiyle yapıldığını vurgulamak büyük önem taşımaktadır.

İklim koşullarının istikrarlı bir şekilde ürün almaya müsaade etmediği bölgelerde bile tarımsal kalkınma devletin temel hareket tarzıydı. Sovyetler Birliği’nin her bölgesinde, toplumların ilkel koşullardan endüstriyel gelişmenin aşamalarına geçebilmeleri için gerekli olan ekonomik koşulların devlet tarafından yaratılması gerektiği fikri, ulusal politikanın ideolojik tabanını oluşturmaktaydı. Bundan dolayı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren piyasa ekonomilerinin geliştiği Altay bölgesi, ataerkil ve feodal ilişkinin hakim olduğu bir bölge olarak değerlendirilmekteydi. Kredi sistemine ve kürk piyasasına dayanan tayga bölgelerinin yerli ekonomisi de sınıf öncesi ve ilkel olarak nitelendirilmekteydi. Kolektif çiftlikler oluşturuldu ve bu yapılar sosyal tabakalar şeklindeki oluşumlarıyla, tek tipleştiren sistemleriyle ve aylık ücret uygulamalarıyla “endüstriyel girişimler” olarak ortaya çıktılar. Böyle bir politikanın ütopik niteliği her yerli açısından oldukça açıktı, aynı zamanda bu politikayı eleştirme girişimi, özgürlüğün ya da hayatın kaybı ile sonuçlanacağından bir tehlike de oluşturmaktaydı.

Kürk için avlanma tayga bölgelerindeki ailelerin tek gelir kaynağı olmaya devam etti, fakat bu uzun süre devam etmedi. Doğal rezervler hızla arttı ve (en kazançlı olan) samur avı uzun süre durduruldu. Sadece aylık ücret aile bütçesinin tek istikrarlı gelir kaynağı haline geldi ve devletin verdiği arazi de tek gıda kaynağı haline dönüştü. Artık gıda üzerinden alınan vergi, taygaların yerli köylerinin çoğunda alınan yerel bir vergi durumuna gelmişti. Yerli halkın kötü beslenmesi ve tayga alanlarında yasak avlanma, bazı yerli köylerinde günümüze kadar çözülmemiş sorunlar olarak ortada durmaktadır. Kolektif çiftliklerin temelde kazanç getirmeyen teşebbüsler olmaları ve 1960 yılında bütün tayga alanlarında kapatılmaları pek beklenmedik bir durum değildir. Sosyal altyapı bölgesel otoriteden elde ettiği mali desteği kaybetmişti ve yerli halkın çoğu da bölgeden göçmüştü. Şu anda şorların yaklaşık yüzde 75’i Kemerovo oblastının kasabalarında yaşamaktadır. Kırsal nüfus zamanla azalıp yok olmaktadır. Bu nüfus, 19. yüzyılın parametreleriyle geleneksel geçim sistemini yeniden oluşturma yolundadır.

Başka bir eğilim de devletin çok güçlü bir altyapı oluşturduğu ve bütün tarım teknolojilerini değiştirdiği Altay Dağları steplerinde görülmekteydi. Burada devlet çiftlikleri kolektif çiftliklerin büyük kısmının yerine geçti. Bu sosyal teşebbüs oluşumlarında emek daha fazla kazanç getiriyordu ve eğitim ile tıp yardımı alma olasılığı daha yüksekti. Ailelerin refah düzeyi de tayga alanlarındaki ailelerden daha yüksekti. Yerli köylerinin büyük kısmının, yollarla Sibirya kasabalarıyla bağlantısı kurulmuştu. Vadideki bütün kışlık meralar sürülmekteydi. Sulama sistemi oluşturulmuştu ve samanın depolanması, hayvanların sayısının artması ile bu hayvanların kışlık meralar yerine yazlık mera alanlarına dayanır hale gelmesi şeklinde yeni durumlar ortaya çıkarmıştı. Yazlık meraların her bir parçası kullanılmaktaydı, hatta yoğun bir şekilde kullanılmaktaydı. Bunun sonucunda meralardaki üretim 1970-1980 döneminde hızla düşmeye başladı. Sibirya geyik ve kürk çiftlikleri devlet çiftlikleri şeklinde organize edildi ve bu çiftlikler, arıcılığın yapıldığı yerler olarak devlet çiftlikleri ekonomisinin çok kazançlı alanları haline dönüştüler. Bu politikanın sonucunda halk işsizlik problemi nedir bilmedi.

Okul eğitimi parasız yüksek eğitim olanağı sundu, yerli Türk halklar da 1950-1980 döneminde bu fırsattan faydalandı. Sağlık sistemi de parasızdı. Türk ve Rus nüfusun geleneksel etnik uzmanlaşmasının herhangi bir değişikliğe uğramaksızın aynı kalması ilginçtir. Yerli aileler 1960-1980 arasında kazançlarını hayvan beslemeden elde etme yönünde kuvvetli bir eğilime sahiptiler ve ailelerini büyük bir aile (bazen aşiret) şeklinde organize ediyorlardı. Meralarda emek yüksek düzeyde aylık alma fırsatı tanımıyordu ama başka çekici boyutları bulunmaktaydı. Hayvan yetiştiricileri, vergi ödeme zorunda kalmaksızın bazen illegal bir şekilde olmak üzere özel mülk olarak birçok hayvan elde etme fırsatına sahiptiler. Devlet çiftliklerindeki seçme işlerin üst düzeyde bulunması, yerli ailelere gelirlerini artırma fırsatı tanıyordu. İllegal olarak avlanan hayvanlardan elde edilen etin, süt ürünlerinin ve kürklerin Güney Sibirya kasabalarının pazarlarında satılmasından kazanılan gelir de aile bütçelerinin vergiden muaf ciddi gelir kaynakları arasında bulunmaktaydı. Bu durum kontrol altına alınamıyordu ve kırsal bürokrasi tarafından da bilinmemekteydi, fakat aylık maaşların düşüklüğünden dolayı yeni hayvan yetiştiricileri bulmak bir problem oluşturuyordu. Bunun sonucunda kırsal ekonomilerin gizli yönleri gittikçe gelişmekteydi.

Rus aileler yerleşim yerlerinde çalışmayı tercih ediyordu, zaten en kazançlı işler onların tekelinde bulunmaktaydı. Durum paradokslarla doluydu. Yerleşim yerlerinin altyapısı, ekonomik faaliyetin en kazançlı şekilleri ve güç kontrolü Rus nüfusa dayanmaktaydı. Gelecekteki kalkınmanın temeli olan hayvan besleme ekonomisi ise Türk kitlesine dayanıyordu. Her grup, zorlu dağ koşullarında yerleşim yerlerinin varlığını devam ettirme mekanizmasının kendi kontrolleri altında olduğuna inanıyordu ve bu yüzden çeşitli milliyetçilik tezahürlerinin ortaya çıkması pek nadir değildi. Ancak sosyal barış kırsal bürokrasinin koruması altındaydı ve çatışmalar oldukça seyrek olarak görülüyordu.

Devlet korumacılığı herhangi bir perspektife sahip değildi, çünkü devlet çiftlikleri ile kolektif çiftliklerin bütçesi yıllık federal ve bölgesel tahsisatlara dayanmaktaydı. Kömür, elektrik, malzeme ve gübre indirilmiş tarifelerden halka verilmekteydi. Komşu Rus yerleşim yerlerinde olduğu gibi buralardaki sosyal altyapı, bu mali kaynaklar sayesinde ayakta kalabildi. Devlet çiftliklerinin büyük kısmı bölgesel ve devlet ekonomik sistemine o kadar ciddi düzeyde dahil edilmişti ki, 20. yüzyılın sonundaki ekonomik kriz, elde edilen bütün başarıları ve ekonomik sistemin içindeki bağlantıları yerle bir etti. Yerel bürokrasi ellerinde bulundurdukları bütün konumları korudular ve daha kazançlı olan işletmeler (Sibirya geyik çiftlikleri) ile yeni teçhizatı özel mülk olarak üslerine geçirmek için mevcut güçlerini kullandılar. Devlet çiftlikleri resmi olarak tarım ünitelerine dönüştürüldü. 1996 yılındaki alan çalışmamız sırasında yerli halkın çoğu açısından bu operasyonun ne getireceği bilinmemekteydi.

Kaliteli hayvanları Türk ailelerin sadece bir kısmı aldı ve bu ailelerin geliri bu yüzden hızlı bir şekilde arttı. Ailelerin büyük kısmı ekin tarlalarını özel mülkleri altına aldılar. Kışlık meraların alanı küçültüldü. Tarımsal işletmelerde çalışan işçilerin bir kısmı birkaç ay boyunca aylıklarını alamazken, gizli işsizlik sırada bir olgu haline geldi.[25] Geleneksel geçim sisteminin ve ulusal kültürel hayatın yeniden hayata geçirilmesi sonucunda 20. yüzyılın son yılında ekonomik durumda bir iyileşme ve istikrar ortaya çıktı. Fakat her şart altında ulusal politikanın modern rotasının gelecekte neler getireceği, hem Güney Sibirya’nın Türk halkları hem de uzmanlar tarafından bilinmemektedir.

Prof. Dr. Aleksander N. SADOYOV

Rusya Bilimler Akademisi Sibirya Bölümü / Rusya

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 18 Sayfa: 674-683


Kaynaklar:
♦ Adrianov A. V., “Puteshestvie na Altay i za Sayanı, Sovershennıe v 1881 g.”, Zapiski İRGO, 1888, T. II, s. 147-422.
♦ Vladimirov V. N., Sotsialno-Ekonomicheskoe Razvitie Yujnıkh Altaytsev v Sostave Rossii (1756¬1861 gg.), Avtoreferat Dissertatsii Kandidata İstoricheskikh Nauk, Kemerovo 1984.
♦ Dameshek L. M., Yasachnaya Politika Tsarizma v Sibiri v XIX – Nach. XXv., İGU, İrkutsk 1983.
♦ Dameshek L. M., Vnutrennyaya Politika Tsarizma i Narodı Sibiri XIX – nach. XX vv., İrkutsk 1987.
♦ Demidov V. A., Perekhod Altaytsev na Osedlost, Altayskoe knij. İzd-vo, Barnaul 1968.
♦ Demidov V. A., K Sotsializmu, Minuya Kapitalizm. Ocherk Sotsialisticheskogo Stroitelstva v Gorno-Altayskoy Avtonomnoy Oblasti, Nauka. Sib. otd., Novosibirsk 1970.
♦ Demidov V. A., Oktyabr i Natsionalnıy Vopros v Sibiri (1917-1923 gg.), Nauka. SO, Novosibirsk 1983.
♦ Yelbacheva G. A., Zemleustroystvo Korennogo Naseleniya Gornogo Altaya (Konets XIX- Fevral 1917 g.), Avtoref. Dic. Kand. İstor. Nauk, Novosibirsk 1987.
♦ İstoriya Sibiri s Drevneyshikh Vremen do Nashikh Dney, V 5-ti tomakh, A. P. Okladnikov, V. İ. Shunkov (otv. red), Nauka, Leningrad 1968, T 2. Sibir v Sostave Feodalnoy Rossii; T. 3. Sibir v Epokhu Kapitalizma; Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Feodalizma, P. Okladnikov (otv. red), Nauka, Novosibirsk 1982.
♦ Jidkov G. P., “Zemelnıy Vopros i Reforma 1861 g. na Altae”, Bakhrushinskie Chteniya, NGPİ, Novosibirsk 1968, Vıp. 2, s. 92-103.
♦ Jidkov G. P., Kabinetskoe Zemlevladenie (1747-1917), Nauka. Sib. otd., Novosibirsk 1973.
♦ Kabo R. M., Vısokogornıe Stepi Chuyskoy Dolinı Altaya (Priroda i Naselenie)”, Voprosı Geografii, OGİZ, Moskova 1947, Sb. 5, s. 67-129.
♦ Karpenko Z. G., Gornaya i Metallurgicheskaya Promıshlennost Zapadnoy Sibiri v 1700-1860 gg., İzd-vo AN SSSR, Sib. otd., Novosibirsk 1963.
♦ Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Kapitalizma, D. M. Goryushkin (otv. red), Nauka, Novosibirsk, 1983;.
♦ Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Stroitelstva Sotsializma (1917-1937 gg.), N. A. Gushin (otv. red), Nauka, Novosibirsk 1983.
♦ Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Uprocheniya i Razvitiya Sotsializma, V. T. Aniskov (otv. red), Nauka, Novosibirsk 1985.
♦ Leontovich İ. F., K İstorii Prava Russkikh İnorodtsev. Drevniy Mongolo-Kalmıtskiy ili Oyratskiy Ustav Vzıskaniy (Tsaodjin-Bichik), Odessa 1879.
♦ Modorov N. S., “Yeshe Raz o Problemakh Prisoedineniya Altaya k Rossii”, Aktualnıe Voprosı İstorii Sibiri, Barnaul 1998, s. 48-524.
♦ Moiseev V. A., Rossiya i Djungarskoe Khanstvo 18 v. (Ocherk Vneshnepoliticheskikh Otnosheniy), Barnaul, İzd-vo AGU., Gorno-Altaysk 1998.
♦ Potapov L. P., Ocherki po İstorii Shorii, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1936.
♦ Potapov L. P., Ocherki po İstorii Altaytsev, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1953.
♦ Ptokhov P. V., Arkhimandrit Makariy (Glukharyev), Osnovatel Altayskoy Missii, Moskova 1899. Radlov V. V., Etnograficheskiy Obzor Turetskikh Plemen Sibiri i Mongolii, İGU, İrkutsk 1929. Radlov V. V., İz Sibiri. Stranitsı Dnevnika, Glavnaya redaktsiya Vostochnoy Literaturı, Moskova 1980.
♦ Sadovoy A. N., “Deyatelnost Altayskoy Dukhovnoy Missii, kak Faktor Vozdeystviya na Sotsialno-Ekonomicheskuyu Strukturu Naseleniya Gornogo Altaya v Poreformennıy Period”, Altay v Proshlom i Nastoyashem, Barnaul, 1987, s. 85-88.
♦ Sadovoy A. N., Territorialnaya Obshina Gornogo Altaya i Shorii (Konets XIX- Nach. XX vv.), Kemerovo 1992.
♦ Sadovoy N., Pruel N. K., Etnosotsialnıy Monitoring: Printsipı, Metodı, Praktika, Kuzbassvuzizdat, Kemerovo 1996.
♦ Sadovoy N., Narodı Yujnoy Sibiri v 19-20 vv. Etnosotsialnıe Aspektı Paternalizma, Avtoreferat Dissertatsii Doktora İstoricheskikh Nauk, Sankt -Peterburg 1999.
♦ Sanjiev G. L., Perekhod Narodov Sibiri k Sotsializmu Minuya Kapitalizm, Nauka SO, Novosibirsk 1980.
♦ Samaev P., Gornıy Altay v XVII-seredine XIX v. Problemı Politicheskoy İstorii i
♦ Prisoedineniya k Rossii, Gorno-Altayskoe otdelenie Altayskogo knijnogo izdatelstva, Gorno-Altaysk 1991.
♦ “Zakonodatelnıe Aktı Rossiyskoy İmperii”, Ustav ob İnorodtsakh M. M. Speranskogo i Zemelnaya Politika Rossiyskoy İmperii v Sibiri (XVII-XX vv.), Sost. F. A. Satlaev, Gorno-Altaysk 1994.
♦ Gornıy Altay Nego Naselenie (Materialı Obsledovaniya 1897 g. Komissiey S. P. Shvetsova), Kochevniki Biyskogo Uezda, Barnaul
♦ 1900, T. I, Vıp. I; Nezemledelcheskie Promıslı Kochevnikov Biyskogo Uezda, Barnaul 1901, T. I, Vıp. 2; Pereselencheskie Poselki, Obrazovannıe v 1878 g., Barnaul 1902, T. 3, Vıp. 1; Osedlıe İnorodtsı Biyskogo Uezda, Barnaul 1902, T. 3. Vıp. 3, Zaimochniki Gornogo Altaya, Barnaul 1902, T. 3, Vıp. 2; Chernevıe İnorodtsı Kuznetskogo Uezda. Ekonomicheskie Tablitsı, Barnaul 1903, T. 4.
♦ Sherstova L. İ., Altay-kiji v Kontse XIX-nach. XX vv. (İstoriya Formirovaniya Etnokonfessionalnoy Obshnosti), Avtoref. Dis. Kand. İstor. Nauk, Leningrad 1985.
♦ Sherstova L. İ., “Sovetskaya Natsionalnaya Politika v Gornom Altaye i Otechestvennaya Etnografiya: Evolyutsiya, Tseli, Rezultatı”, Arkheologiya, Antropolobiya, Etnografiya Sibiri, AGU, Barnaul 1996, s. 250-260.
♦ Yadrintsev N. M., “Sibir kak Koloniya”, K Yubileyu Trekhsotletiya. Sovremennoe Polojenie Sibiri. Yeyo Nujdı i Potrebnosti. Yeyo Proshloe i Budushee, SPb.: 1882, 471 s.
♦ Yadrintsev N. M., “Nachalo Osedlosti. İssledovanie po İstorii Kulturı Ugro-Altayskikh Plemen”, Vostochnoe Obozrenie, SPb., 1885, 82 s.
Dipnotlar :
[1] Radlov V. V., İz Sibiri. Stranitsı Dnevnika, Glavnaya Redaktsiya Vostochnoy Literaturı, Moskova 1980; Yadrintsev N. M., “Sibir Kak Koloniya”, K Yubileyu Trekhsotletiya. Sovremennoe Polojenie Sibiri. Yeyo Nujdı i Potrebnosti. Yeyo Proshloe i Budushe, SPb. 1882; Yadrintsev N. M., “Nachalo Osedlosti. İssledovanie po İstorii Kulturı Ugro-Altayskikh Plemen”, Vostochnoe Obozrenie, SPb. 1885; “Gornıy Altay i Ego Naselenie (Materialı Obsledovaniya 1897 g. Komissiey S. P. Shvetsova)”, kochevniki Biyskogo Uezda. T. I., Vıp. I, Barnaul 1900; Nezemledelcheskie Promıslı Kochevnikov Biyskogo Uezda, T. I, Vıp. 2, Barnaul 1901; Pereselencheskie Poselki, Obrazovannıe v 1878 g., T. 3, Vıp. 1, Barnaul 1902; Osedlıe İnorodtsı Biyskogo Uezda, T. 3, Vıp. 3, Barnaul 1902; Zaimochniki Gornogo Altaya, T. 3, Vıp. 2, Barnaul 1902; “Chernevıe İnorodtsı Kuznetskogo Uezda”, Ekonomicheskie Tablitsı, T. 4, Barnaul. 1903.
[2] Jidkov G. P., Kabinetskoe Zemlevladenie (1747-1917), Nauka, Sib. otd., Novosibirsk 1973; Sanjiev G. L., Perekhod Narodov Sibiri k Sotsializmu Minuya Kapitalizm, Nauka SO, Novosibirsk 1980; Dameshek L. M., Yasachnaya Politika Tsarizma v Sibiri v XIX – nach. XX v., İGU, İrkutsk 1983; Ibid., Vnutrennyaya Politika Tsarizma i Narodı Sibiri XIX-nach. XX vv., İrkutsk 1987; Demidov V. A., Perekhod Altaytsev na Osedlost, Altayskoe knij. İzd. vo, Barnaul 1968; Ibid., K Sotsializmu, Minuya Kapitalizm. Ocherk Sotsialisticheskogo Stroitelstva v Gorno-Altayskoy Avtonomnoy Oblasti, Nauka. Sib. otd., Novosibirsk 1970; Ibid., Oktyabr i Natsionalnıy Vopros v Sibiri (1917-1923 gg.), Nauka. SO, Novosibirsk 1983.
[3] İstoriya Sibiri s Drevneyshikh Vremen do Nashikh Dney, v 5-ti tomakh /A. P. Okladnikov, V. İ. Shunkov (otv. red), Nauka, Leningrad 1968, T. 2, Sibir v Sostave Feodalnoy Rossii, T. 3; Sibir v Epokhu Kapitalizma; Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Feodalizma /A. P. Okladnikov (otv. red.), Nauka, Novosibirsk 1982; Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Kapitalizma /D. M. Goryushkin (otv. red), Nauka, Novosibirsk 1983; Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Stroitelstva Sotsializma (1917-1937 gg.), N. A. Gushin (otv. red), Nauka Novosibirsk 1983; Krestyanstvo Sibiri v Epokhu Uprocheniya i Razvitiya Sotsializma/ V. T. Aniskov (otv. red), Nauka, Novosibirsk 1985.
[4] Potapov L. P., Ocherki po İstorii Shorii, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1936; Ibid., Ocherki po İstorii Altaytsev, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1953.
[5] Sadovoy A. N., Pruel N. K., Etnosotsialnıy Monitoring: Printsipı, Metodı, Praktika, Kuzbassvuzizdat, Kemerovo 1996; Sadovoy A. N., Narodı Yujnoy Sibiri v 19-20 vv., Etnosotsialnıe Aspektı Paternalizma, Avtoreferat dissertatsii doktor istoricheskikh nauk, Sankt Peterburg 1999.
[6] Potapov L. P., Ocherki po İstorii Shorii, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1936; Ibid., Ocherki po İstorii Altaytsev, İzd-vo AN SSSR, Moskova-Leningrad 1953; Vladimirov V. N., Sotsialno-Ekonomicheskoe Razvitie Yujnıkh Altaytsev v Sostave Rossii (1756-1861 gg.), Avtoreferat dissertatsii kandidata istoricheskikh nauk, Kemerovo 1984.
[7] Modorov N. S., “Yeshe Raz o Problemakh Prisoedineniya Altaya k Rossii”, Aktualnıe Voprosı İstorii Sibiri, Barnaul 1998, s. 48-524; Moiseev V. A., Rossiya i Djungarskoe Khanstvo 18 v. (Ocherk Vneshnepoliticheskikh Otnosheniy), İzd-vo AGU., Gorno-Altaysk, Barnaul 1998.
[8] Karpenko Z. G., Gornaya i Metallurgicheskaya Promıshlennost Zapadnoy Sibiri v 1700¬1860 gg., İzd-vo AN SSSR. Sib. otd., Novosibirsk 1963.
[9] Samaev G. P., Gornıy Altay v XVII-Seredine XIX v. Problemi Politicheskoy İstorii i Prisoedineniya k Rossii, Gorno-Altayskoe Otdelenie Altayskogo Knijnogo İzdatelstva, Gorno-Altaysk 1991, s. 140-159.
[10] Leontovich İ. F., K İstorii Prava Russkikh İnorodtsev. Drevniy Mongolo-Kalmıtskiy ili Oyratskiy Ustav Vziskaniy (Tsaodjin-Bichik), Odessa 1879.
[11] Kabo R. M., “Vısokogornıe Stepi Chuyskoy Dolini Altaya (Priroda i Naselenie)”, Voprosı Geografii, OGİZ, Moskova 1947, Sb. 5, s. 67-129.
[12] Sadovoy A. N., Boldıreva S. A., “Sistema Jizneobespecheniya Naseleniya Dolinnikh Kompleksov Gornogo Altaya Kontsa XIX v. (Opıt Kliometricheskoy Rekonstruktsii)”, Problemı Etnicheskoy İstorii i Kulturı Tyurko-Mongolskikh Narodov Yujnoy Sibiri i Sopredelnıkh Territoriy, Otv. red. D. A. Funk, Vıp. 2, Moskova 1996, s. 113-115.
[13] “Glavnıe Osnovaniya Pozemelnogo Ustroystva Krestyan i İnorodtsev, Vodvorivshikhsya v Ruberniyakh Tobolskoy, Tomskoy, Yeniseyskoy i İrkutskoy na kazennıkh zemlyakh (23. 05. 1896)”, Polnoe Sobranie Zakonov Rossiyskoy İmperii, Vıp. 3, T. XVI; “Vremennoe Polojenie o Krestyanskikh Nachalnikakh v Guberniyakh Tobolskoy, Tomskoy, Yeniseyskoy i İrkutskoy (1898)”, Polnoe Sobranie Zakonov Rossiyskoy İmperii, Vıp 3, T. XVIII, otd. 1, No. 15503, Otd. 1, No. 15503, s. 178; “Zakon o Pozemelnom Ustroystve Krestyan i İnorodtsev, Vodvorivshikhsya na Zemlyakh Kabineta (ot 31. 05. 1899)”, Polnoe Sobranie Zakonov Rossiyskoy İmperii, Vıp. 3, T. XIX, No. 16991.
[14] “Ustav ob Upravlenii İnorodtsev 1822 g. ”, Polnoe Sobranie Zakonov Rossiyskoy İmperii, Vıp. 1, T. XXXVIII (1822-1823), No. 129126; “Zakonodatelnıe Aktı Rossiyskoy İmperii”, Ustav ob İnorodtsakh M. M. Speranskogo i Zemelnaya Politika Rossiyskoy İmperii v Sibiri (XVII-XX vv.), Sost. F. A. Satlaev, Gorno-Altaysk 1994.
[15] Sadovoy A. N., Narodı Yujnoy Sibiri v 19-20 vv. Etnosotsialnıe Aspektı Paternalizma, Avtoreferat Dissertatsii Doktora İstoricheskikh Nauk, Sankt – Peterburg 1999, s. 19.
[16] Adrianov A. V., “Puteshestvie na Altay i za Sayanı, Sovershennıe v 1881 g. ”, Zapiski İRGO, 1888, T. II, s. 147-422; Gosudarstvennıy Arkhiv Kemerovskoy Oblasti (GAKO), f. 59, op. 1, d. 7 l. 55-57.
[17] Ptokhov P. V., Arkhimandrit Makariy (Glukharyev), Osnovatel Altayskoy Missii, Mosokva 1899.
[18] Sadovoy A. İ., “Deyatelnost Altayskoy Dukhovnoy Missii, kak Faktor Vozdeystviya na Sotsialno-Ekonomicheskuyu Strukturu Naseleniya Gornogo Altaya v Poreformennıy Period”, Altay v Proshlom i Nastoyashem, Barnaul 1987, s. 85-88.
[19] Yelbacheva G. A., Zemleustroystvo Korennogo Naseleniya Gornogo Altaya (Konets XIX- Fevral 1917 g.), Avtoreferat Dissertatsii Kandidata İstoricheskikh Nauk, Novosibirsk 1987.
[20] Arkhiv Muzeya Antropologii i Etnografii im. Petra Velikogo Nİİ RAN: F. 15. Danilin A.G., Op. 1, D. 12; Sherstova L. İ., Altay-kiji v kontse XIX-nach. XX vv. (İstoriya Formirovaniya Etnokonfessionalnoy Obshnosti), Avtoreferat Dissertatsii Kandidata İstoricheskikh Nauk, Leningrad 1985.
[21] Sherstova L. İ., “Sovetskaya Natsionalnaya Politika v Gornom Altaye i Otechestvennaya Etnografiya: Evolyutsiya, Tseli, Rezultatı”, Arkheologiya, Antropologiya, Etnografiya Sibiri, AGU, Barnaul 1996, s. 250-260.
[22] Gosudarstvennıy Arkhiv Tomskoy Oblasti, f. 480, op. 1, d. 2, l. 58-61.
[23] Gosudarstvennıy Arkhiv Tomskoy Oblasti, f. R28, op. 1b, d. 1281, l. 22.
[24] Sanjiev G. L., Perekhod Narodov Sibiri k Sotsializmu Minuya Kapitalizm, Nauka SO, Novosibirsk 1980, s. 142, 204-206.
[25] Field materials of author in 1991-1996.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.