Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Rus Yayılmacılığı: Nereye Kadar?

0 16.649

Halil DAĞ

Moskova yine karışık, Gorbaçev Dönemi’ni andıran bir değişim Moskova kapılarına dayanmış durumda. Rusların modern çarı Putin’in tekrar devlet başkanlığına döndüğü seçimin ertesinde başlayan gösteriler, Sovyet arka alanını batıya bağlayan renkli devrimlerin bir provası gibi görünüyor. Bu provanın neler getireceğini zaman gösterecek. Ancak öte yandan bizim kuzey komşumuzu iyi tanımamız ve dünyanın geleceğine ilişkin beklentilerimizi biraz da buna göre şekillendirmemiz gerekmektedir.

Değişen ve gelişen dünyada büyük ve güçlü ülkelerin etki ve kontrol sahalarını genişletmek için kıyasıya mücadele ettiği dünyamızda Rusya, dünyanın hedefindeki coğrafi alanın önemli bir kısmını elinde tutmaktadır.

Rusya’nın elinde tuttuğu coğrafi bölgelerin önemli bir kısmı iklimsel nedenlerle insan yaşamı için fazla verimli olmasa da bir çok açıdan dünya hakimiyetine giden yolda kritik öneme sahip arazilerdir. Günümüz medeniyet formunun en önemli girdisi olan enerjinin ana üretim alanları ne yazık ki bu soğuk ve verimsiz topraklardır.

Rusların Yükselişi

Ruslar, tarihin garip bir cilvesi olarak Osmanlı İmparatorluğunun muhteşem yüzyılı olarak da ifade edilen 16. yüzyıldan itibaren tarih sahnesine emperyal bir devlet olarak çıkmış ve bugüne kadar sürekli genişleyerek Asya’nın yarısını egemenliği altında birleştirmiştir. Bugün hala, artış hızı negatife dönen nüfusu ile (140 milyon civarı) de olsa Rusya, dünya coğrafyasının ve enerji kaynaklarının önemli bir kısmını elinde tutmaktadır.

Bugün Türkiye, geçmişten beri devam eden Büyük Oyun’un kilit ülkelerinden birisi olarak özellikle dış politikada sürekli bir seçim yapmaya zorlanmaktadır. Türkiye’nin önüne genelde iki seçenek konmaktadır. Birincisi ABD önderliğindeki batı seçeneği diğeri ise teorik çerçevesini Putin’in akıl hocası Aleksandr Dugin’in ortaya koyduğu “Rus Büyük Alanı” etrafında şekillenen Avrasya seçeneğidir.

Nedir Bizim Bu Rus Aşkımız?

Her ne kadar bu soruya bazılarınız şaka yollu kinayeli cevaplar verecek olsa da Türkiye’de anlaşılmaz bir şekilde geçmişten gelen bir Rus aşkının varlığı görülür. Bugünlerde Moskova’da bir takım sokak hareketlerinin ortaya çıkmasıyla bu aşk yine kendini ortaya koydu.

Türkiye’de insanlar anlaşılmaz bir şekilde,ABD karşıtı olacağım diye Rus aşkına tutuluyorlar. Geçmişte, ABD emperyalizmi geliyor diye Rus faşizminin doruk noktası olan Sovyetlere sarılmış, Marksizm gömleği giymiş Rus faşizminden medet ummuştuk. Şimdi de birçoklarımız oturmuş, önemli bir kısmı da ABD’ye alternatif üretebilme çabasıyla Rus jeopolitik düşüncesine alkış tutuyor. Oysa Rus jeopolitik düşüncesi Türklerin kanıyla hayat bulmuş Rus emperyalizminin kâğıda dökülmüş halidir. Meseleye bu açıdan bakınca Türklerinki Stockholm Sendromu’na benzemektedir.

Ruslar Kimdir?

Azıcık Rus tarihine bakmak ve günümüz Rus jeopolitiğini incelemek bile bunu fazlasıyla görmek için kafidir. Kiev-Moskova çevresinde bir Knezlik olan Rusya, Tataristan-Kırım ile başlayan işgallerini hiç ara vermeden tam 400 yıl boyunca, 1945 yılına kadar bütün Türk yurtları üzerinden sürdürerek bugünkü büyüklüğüne erişmiştir.

Orta Asya diye adlandırılan bütün topraklarda Ruslar milyonlarca Türk’ü katletmiş, onları dil ve kültür olarak bölmüş, birbirlerine düşman ederek tekrar birleşmelerinin önüne geçmeye çalışmıştır. Bugün Orta Asya’daki Türk toplulukları arasındaki etnik temelli sorunların kökünde hep Rusların bu politikası vardır.

Rusya, Orta Asya’nın yanında Kırım ve Kafkasya’da da milyonlarca insanı hem Rusya Çarlığı döneminde hem de Sovyetler döneminde katletmiş, yerinden yurdundan göçürmüştür. Aynı şekilde Balkanlar’da da hem Osmanlı’nın yıkılışına yol açan isyanları desteklemiş hem de milyonlarca Türk’ü katletmiş, yerinden yurdundan sürmüştür.

Ruslar, Baltıklarda da aynı şeyleri sürekli yapmışlardır. Bugün Lehistan/Polonya tarihine birazcık bakılınca Rusların döktüğü kanların hala soğumadığı görülecektir. Hele Stalin’in hazırlayıp uyguladığı bir Katyn Katliamı vardır ki bir milleti köküyle yok etme, düpedüz bir soykırım projesidir.

Şu kısacık özet bile bize açıkça şu dersi vermektedir; Rusya demek dökülen Türk kanı demektir. Rusya demek Türk veya başka bir millet ayırt etmeksizin dökülen kan, göç ve sürgün demektir.

Rusya Jeopolitiği ve Yeni Güç Dengesi

Aynı Rusya, Sovyetler sonrası bu toprakların önemli bir kısmını kaybetmiş olsa da bugün pusulası zerre değişmemiş bir ülke olarak aynı coğrafyaları kontrol altında tutmaya çalışmakta, onları kendi Rus Büyük Alanı’nın etrafında toplamaya çalışmaktadır.

Rusya ne kadar bu coğrafyayı yeniden tanzim etmeye çalışsa da günümüzün değişen dinamikleri bunun artık eskisi kadar kolay mümkün olmadığını göstermektedir. Çünkü Rusya, Orta Asya ve diğer bölgelerdeki 20. yüzyıl hakimiyetini İngiltere’nin o dönemde açıkça ortaya çıkan çöküşüne borçludur. Bugün ise her ne kadar ABD gücü düşüyor olsa da karşısında hızla yükselen büyük güç adayı pek çok ülke vardır.

En başta Çin Ruslara bu fırsatı o kadar kolay vermeyecektir. Öte yandan Japonya dünya siyaset sahnesine geri dönüyor. Orta Asya ülkeleri içerisinde de Rusya’ya kafa tutmayı çok arzulayan Kazakistan gibi ülkeler var. Aynı şekilde Rusya, Avrupa kıtasında da neredeyse bütün hinterlandını kaybetmiş durumdadır.

Rusların Enerji Kartı

Durumun farkında olan Rusya da buna karşılık elindeki kozlarını arsızca kullanmaktan hiçbir zaman çekinmemektedir. Bunu özellikle Gürcistan, Ukrayna ve Beyaz Rusya’ya karşı açıkça kullanan Rusya yer yer Türkiye’ye karşı da bu kartı kullanmıştır.

Çocukluğumuzun bir çizgi filmi vardı. He-Man diye. Kahramanımız icraata başlayacağı zaman kılıcını çeker ve “Gölgelerin gücü adına güç bende artık” diye bağırırdı. Rusya da neredeyse her dış politika olayında enerji kartını masaya sürüp “Enerji kaynaklarının gücü adına…” diye söze başlamaktadır.

Dünya siyasetinin barışçıl bir zeminde ilerlemesi için dünyanın hem ABD demokrasisini hem de Rusların enerji ahlaksızlığını aşması gerekmektedir. Her şeyden önce dünya coğrafyasının insan populasyonuna uygun bir şekilde yeniden dizayn edilmesi gerekmektedir. Bu zorunluluk da Rus İmparatorluğu’nun parçalanmasını gerektirmektedir.

Çünkü Ruslar, dünyanın ortak malı enerjiyi insanlığa karşı bir silah olarak kullandığı sürece ABD demokrasisinin de daima bir meşruiyeti olacak bu da insanlığı dikotomik bir çaresizlik içerisinde sürükleyip duracaktır.

Bugün Ruslar, 140 milyon civarındaki nüfusları ile Asya’nın tamamını istiyorlar. Dünya üretiminin en önemli girdisi olan enerji silahıyla da yetişemedikleri ülkeleri dize getirmek istiyorlar. Buna karşın Rusların insanlığa medeniyet, refah, kültür gibi evrensel değerler adına sunduğu, kazandırdığı 3-5 romancıdan başka nesi var? Hiçbir şeyleri yok.

Rusya, kendi güç ve kapasitesinin ötesinde bir araziyi elinde tutuyor. Gelişen ve değişen dünyanın merkezileşen gücü dağıtabileceği coğrafya ve arazilere ihtiyaç vardır. Bu bakımdan Rusya buna gönüllü olmasa da önümüzdeki yakın gelecek Rusya’yı geri çekilmeye zorlayacaktır. Öte yandan Orta Asya, Ruslara kimseden miras kalmadı, Osmanlı’nın ilgisizliğinden istifade eden Ruslar burayı her ne kadar o dönemde bir jeopolitik ödül olarak cebine koymuşsa da Rus sömürgeciliği burayı geriletmekten başka bir şey yapmamıştır. Bunun yanında değişen jeopolitik bakış, artık bu bölgeyi geleceğin büyük ödülü olarak tasvir etmektedir.

Sözün özü olarak, Ruslar, Türk kanını dökerek elde ettikleri toprakların nimetleriyle dünyanın tamamını esaret altına almak istiyorlar. Aç gözlülüğün ve ihtirasın bu kadarı, zaten sorunlardan kendisini alamayan dünyamıza maalesef ki bir gömlek büyük gelecektir.

Rusya’ya ait Kafkas Ordusu’nun Van kuşatmasında görev alan Vanlı Ermenilerin gönüllü birliği

Biz Türklere gelince,

Eskiden beri tekrarlanan, Ne Rusya ne Amerika, Yaşasın Bağımsız Türkiye!” sloganı çok hoş dursa da, önceliğim nice mücevherlerle dolu dünyanın çatısını ele geçirip de önüne gelenden Deli Dumrul Vergisi alan Rusya’nın hizaya getirilmesinden yana.

Ama yine de asıl gidilmesi gereken yol henüz taşları doğru düzgün döşenmemiş olan öteki yoldur. Bu da tarihi, sosyal ve kültürel geçmişi oldukça kuvvetli olan ve taşları sağlam adımlarla döşenecek olan Türkiye’nin kendi yoludur.

Bu bakımdan 1450’lerin sıradan bir knezliğinin yüz yıl içerisinde büyük bir imparatorluğa dönüşmesinin kendini batı ile şartlandırmış Osmanlı’nın öngörüsüzlüğüdür. Bu yazı da bugün aynı şekilde kendimizi batıdan gelen dalgalara odaklarken benzer şekilde Rus eksenli gelişmeleri gözden kaçırmamak için kaleme alınmıştır.

Dugin’in çerçevesini çizdiği Rus Jeopolitiğinin İslam Dünyası ve Türkiye için ne kadar sakıncalı bir içeriğe sahip olduğunu görmek için Aleksandr DUGIN, Rus Jeopolitiği (Avrasyacı Yaklaşım), Küre Yayınları, 2010 isimli kitabın okunmasını özellikle tavsiye ederim. Avrasyacılık, ABD karşıtı bir seçenek olmaktan çok Türk ve İslam Dünyası üzerindeki emperyalizmin ABD karşıtlığı etrafında cilalanmış halinden başka bir şey değildir. Mesela, Dugin açık bir şekilde Sünniliğe karşı İran Şia’sının desteklenmesini, Ermeni Sorunu ve Türkiye’deki etnik sorunların Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanılmasını tavsiye etmektedir. Bizim Avrasyacıların savunduğu Dugin, açık bir şekilde Türk düşmanıdır ne yazık ki.

Bugün Anadolu’daki Lozan Mübadelesi haricindeki göçmenlerin hepsi Rus zulmünün önünden kaçan insanlardan oluşmaktadır. Bunlar içerisinde Türkler ve Çerkezler başı çekerken Çeçenler ve bir çok Kafkas ve Balkan toplumu da yer almaktadır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.