Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Rus Tuzağı ve Türk-Tatar Gerçeği

0 14.131

Roza KURBAN

Ruslar tüm tarihleri boyunca Türklerin ezeli düşmanıdır. Onun içindir ki, Pantürkizm kelimesi ve Türk Birliği fikri Rusların korkulu rüyasıdır. Türklerin bir araya gelerek birleşmesi tek yürek, tek yumruk olarak Ruslara karşı ayaklanması onlar için bir son, Türkler içinse bir başlangıçtır. Türk Birliği fikrinin yayılmasından ateşten korkarcasına korkan Ruslar, benliğinde bu fikri barındıran insanlardan kurtulmanın çeşitli yollarını aramıştır tüm tarih boyunca. Devir ve dönemler değişse bile Rusların Türklere karşı yürüttüğü mücadelesi ancak şekil değiştirmiştir. Çarlık Rusya’sı ve SSCB döneminde milliyetçiler yargılanmış, idam edilmiş, hapsedilmiş ve sürgüne gönderilmiştir. Bu günümüzde de değişmeyen bir gerçektir. Ruslar için milliyetçi demek, terörist, bölücü demektir. Onun için Rusların ilk hedefi milliyetçilerin kökünü kazmaktır. Deli Petro’nun bayrağını kendine bayrak yapan Putin’in Rusya’sı Petro’nun gizli vasiyetini yerine getirmekle mükelleftir. Korkunç İvan’ın “kahraman”, diktatör Stalin’in “büyük siyaset adamı”, Deli Petro’nun “dahi” olduğu Rusya’da, Ruslardan başka milletlere yer yoktur.

Rus olmayan milletleri yok etme siyaseti yürüten Ruslar, amaçlarına ulaşmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Rusya Anayasası kanunlarına eklemeler, çıkarmalar yaparak Rus olmayan milletlerin gelişiminin önünü kesen yasalara imza atan Putin, bu yolda adım adım ilerleyerek devam etmektedir. Rusya Federasyonu’ndaki tüm halklar ana dillerinde yazarken Kiril alfabesi kullanılmalıdır, şeklindeki kanun gereği Latin alfabesinin yasaklanması, 309 nolu kanun gereği, milli dillerde eğitimin yasaklanması, lise mezuniyet ve üniversite giriş sınavlarının Rusça yapılması bunlardan bazılarıdır. Hani, kurbağayı sıcak suya atarsan hemen zıplayıp geri çıkar, soğuk suya koyup suyu yavaş yavaş ısıtırsan kurbağa hissetmez haşlandığını ve akabinde öldüğünü…  Putin, tüm bu kanunları tıpkı “kurbağa deneyindeki” gibi yavaş yavaş birer birer faaliyete geçirmiş ve geçirmeye devam etmektedir. 2014 yılının Mart’ında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonucu tüm dünya Rusya’ya karşı tavır almıştır. Ekonomik bakımdan zor günler geçiren Rusya, uluslararası kanunları ihlal ettiği gerekçesiyle dünyanın gözünden düşmüş ve buna tepki olarak gerçekleşen toplantılara davet edilmemiştir. Bu durum karşısında çaresiz kalan Rusya, çareyi Türk Dünyası’nı yanına çekmekte bulmuştur. Şöyle ki son aylarda ister Tataristan’da, ister yurt dışında olsun Türklerle ilgili birçok uluslararası toplantı, etkinlik, sergi vs yapılmıştır. Söz konusu faaliyetlerde Rusya propagandası ön plana çıkmakta, toplantı ve etkinliklerde Rus bayrağı dalgalanmakta ve Rusya’daki tüm milletlerin barış, huzur ve refah içinde dostane ilişkiler içerisinde yaşadığı vurgulanmaktadır.

2015 yılının Mayıs ayı içerisinde Tataristan’da gerçekleşen toplantılara ve toplantıların konu ve içeriklerine, alınan kararlara bir göz atalım. Yapılan toplantıların hepsinin bir göstermelik olduğunu, ne Kazan Tatar Türklerine ne de Türk Dünyasına bir yararı olduğunu söylemek mümkündür. Toplantıların şiarlarının çarpıcı ancak içeriğinin boş olduğunu görmek için 16 Mayıs 2015 tarihinde Kazan’da düzenlenen 3. Tatar Kadınları Forumu’na bakmak yeterlidir. 17 ülkeden 72, Rusya’nın 42 bölgesinden 231, Tataristan’dan 199 delegenin katılımıyla gerçekleşen bu forum Möhlise Bubıy’nın “Ey, Tatar kadınları! En kutsal göreviniz – ana dilini korumaktır.” şiarı altında yapılmıştır. Ancak gelin görün ki ele alınan konuların forumun adıyla yakından uzaktan alakası yoktur. Forum’da, mendil, havlu işleme, çilek toplama, milli kıyafet, süpürge yapma vs gibi gündem dışı konuların ele alınması, günümüz Tatarları için önemli olan gelenekleri yaşatma, dili, milleti koruma gibi konuların konuşulmaması toplantının göstermelik olduğunun bir kanıtıdır. 26–29 Mayıs 2015 tarihinde düzenlenen Türk Dünyası Gazetecilerinin 2. Kurultayına 22 ülkeden 100 civarında gazeteci katılmıştır. Kurultayın sonunda 14 maddeden oluşan karar kabul edilmiştir. Bu kararlar hayata geçer geçmez ayrı konu, ancak kararlar arasında en ilginç olanı “ortak alfabe kullanma” kararıdır. Malum, Rusya’da Kiril alfabesi dışında alfabe kullanmak yasak, buna yeltenen olursa da cezalandırılma söz konusudur. Onun için bu karar Rusya’daki gazeteciler için yok hükmündedir ki, Tataristan’da böyle bir Kurultay’ın yapılması, Rusya’nın ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Türk Dünyası gazetecilerinin Rusya’da bir araya getirilmesi, Türk Birliği ve Türk düşmanı olan Rus’un oyunundan başka bir şey değildir.

Ayrıca Mayıs 2015’te Tataristan’da bizzat Tataristan ile ilgili toplantılar da yapılmıştır. “Hayırdır!” demek geliyor içimden. Bugüne kadar pek dile getirilmeyen, ele alınmayan yıldönümleri neden bu yıl yapılıyor? Yoksa Rusların başına taş mı düşmüş? 30 Mayıs 2015 tarihinde Tataristan Parlamentosu Kuruluşu’nun 25. yılı kutlanmıştır. Bu kutlamaya Moskova’dan da katılım sağlanmıştır. Kazan’ın yeni tarihinde parlamentarizm önemi vurgulanan konuşmalar yapılmıştır. Tarihin yenisi eskisi olmaz, tarih bir bütündür. 1990 yılında kurulan Tataristan Parlamentosu başlangıçta büyük adımlar atarak Kazan Tatarları yararına çalışmış, 1990 yılında Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmiş, 1991 yılında SSCB’nin çöküşünden sonra 1992 yılında Tataristan’ın bağımsızlığını onaylatmak için Mart ayında referanduma gitme kararı almış, halk oylaması sonucunda 1992 yılının Kasım ayında Tataristan Anayasası’nı kabul etmiştir. Hızla yükselen Tataristan Parlamentosu, sonraki yıllarda tamamen Rusların emri altına girmiş, kendi Anayasasını savunamaz hale gelmiştir. Rusya’nın, Tataristan Parlamentosu Kuruluşu’nun 25. yılını kutlamasına izin vermesi de emri altındakileri kontrolünde tutmak için yapılmıştır. “Bakınız biz Tataristan Parlamentosu’na saygılıyız” imajını yaratarak, demokrat olduğunu göstermek için yapılan bu Rus oyununa kapılmamak gerekir. Oysa Rusya, Rus olmayan milletlere nefes aldırmıyor, bunu tüm dünya biliyor.

Rusya diğer milletleri yok etmek için elinden geleni yapmaktadır. Bir milleti yok etmek için onu dilsiz bırakmak gerek. Dil, tarih ve kültürünü bilmeyen insan ulusal kimliğinden uzaklaşır, içinde bulunduğu topluma yabacılaşır, yani mankurt olur. Mankurtları yönetmek daha kolaydır, zira onlar neyin ne olduğunu bilmezler, ancak emirleri yerine getirir. Putin da Rusya’daki Rus olmayan milletleri mankurtlaştırmak için okul, üniversite gibi bilim yuvalarını ele geçirmiş durumdadır. Okullarda ana dilde eğitim yasak olduğu Rusya’da tarih de tekrar yazılmaktadır. Sipariş üzerine yazılan bu tarih kitaplarında, “Türkler barbar, yamyam, pis, vahşi” olarak nitelendirilmekte, Ruslar ise “Türklere medeniyet getiren, Türkleri Moğol boyunduruğundan kurtaranlar”, medeniyetli kurtarıcı olarak tanımlanmaktadır. Diktatörler her daim gerçek tarihten korkmuş ve tarihi kendi istekleri üzerine yazdırmıştır. Tıpkı, Aslanlar kendi tarihçilerini ortaya çıkartmadıkları sürece, tarih avcıların kahramanlık hikâyelerinden oluşmaya devam edecektir, şeklindeki Afrika atasözündeki gibi. 28–30 Mayıs 2015 tarihlerinde Kazan’da ünlü Tatar aydını, yazar ve siyasetçi Galimcan İbrahimov’un adını taşıyan Dil, Edebiyat ve Sanat Enstitüsü’nün kuruluşunun 75.yılı kutlanmıştır. Enstitünün adı eskiden, Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü idi. Sonradan “Tarih” kelimesi çıkartılıp yerine “Sanat” kelimesi getirilmiştir. Toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önce ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilime “tarih” denir. Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatıma “sanat” denir. Sözcüklerin anlamına baktığımızda “tarih” ve “sanat” kelimeleri arasında dağlar kadar fark olduğunu görmek mümkündür. Kelime oyunu yaparak Kazan Tatarlarını küçümseyen, yok sayan bu davranış karşısında sessiz kalmak suçtur. “Susma, sustukça sıra sana gelecek”, derler ya, Kazan Tatarları sustukça Ruslar daha fazlasını yapacağı aşikârdır. Ayrıca söz bilim yuvalarından açılmışken, Kazan Devlet Üniversitesi’nin adı Kazan (İdil Boyu) Federal Üniversite olarak değiştirilerek Moskova’ya bağlandığını söylemekte yarar vardır.

Rusların kelime oyunlarının Türkiye’de de yaşandığının altını çizmek gerekir. ATO’da 29 Mayıs 2015 tarihinde Tataristan Sanat Gecesi düzenlendi. Günler öncesinde başlanan tanıtımda Tataristan Kültür Günleri şeklinde duyurulan program bir anda Tataristan Sanat Gecesi oluverdi. Rusların “sanat” kelimesini ne kadar sevdiğini bir kez daha görmüş olduk. Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekine “kültür” denir. Ruslar, Kazan Tatarlarının ne kültürü ne de tarihi vara getiriyorlar. Yazık, oysa Kazan Tatar Türkleri Ruslardan çok daha önce tarih yazmış, medeniyetler yaratmış bir millettir. Rus tarihçi, Stalin Devri kurbanı Mihail Hudyakov (1894–1936), Rusların devletçilik ilkesini Tatarlardan aldığını yazmıştır. Şimdi ise durumun tam tersi iddia ediliyor. 29 Mayısta yapılan programın adının değişmesini fark eden var mıdır, bilmiyorum. Ama gelenlerin büyük çoğunluğunun şuursuz olduklarını söylemek gerekir. Şöyle ki, konser salonuna girişte Türkiye, Tataristan ve Rusya olmak üzere üç tane bayrak dağıtılmış katılımcılara. Rus bayrağını almayanlar, tepki gösterenler olmuş tek tük. Ancak salonun büyük çoğunluğu Rus bayrağını göklere çıkararak büyük bir zevkle sallıyordu. Katılımcıların çoğunluğu Türklerdi. Konserin yapıldığı günlerde Ermeni Soykırımı konusu gündemdeydi. Ve birkaç gün önce Rusya başkanı Putin “Türkler Ermenilere Soykırım Uygulamıştır” açıklamasını yapmıştı. Buna rağmen, tepki gösterecek yere Rus bayrağına sarılmak abesti doğrusu. Ayrıca Türkiye’de gerçekleşen tüm Tataristan konserlerinde olduğu gibi Rus milli şarkıları, milli danslarına uzun uzun yer verildi ve her zaman olduğu gibi bu durum karşısında kimse tepki göstermedi. Büyük bir sevinçle gittiğim ve hüzün, hayal kırıklığıyla döndüğüm bir konser böyle geçivermişti. Ruslar, Rusya’da milletler barış, huzur ve refah içinde dostane ilişkiler içerisinde yaşadığını iddia ediyorlar, ancak ben bir Rus konserinde Tatarca şarkı söylendiğini ne gördüm ne de duydum. Örneğin, Kızıl Ordu Korosu Türkiye’ye sıkça gelmekte ve konser vermektedir. Ancak Rus milli şarkıları dışında, bazen Türklere şirin görünmek için birer Tarkan şarkısı okuduklarını biliyorum. Burada bir soru geliyor akla, Kızıl Ordu sadece Ruslardan mı ibaret, diğer milletler yok muydu bu orduda? Kızıl Ordu Korosu neden sadece Rus milli şarkılarını söylüyor? İşte bu soruların yanıtı bile Rusların kim olduklarını görmeye yeterlidir. Her şey Ruslar için, kendi tabirleriyle “Rusya Ruslar için”, başka milletlere Rusya’da yer yoktur. Türkiye’de Rusya propagandasının bir diğer “sözcüsü” de Türksoy adı altındaki Türk Kültürü Teşkilatıdır. 1993 yılında kurulan Türksoy’un (Türk Kültür Sanat Ortak Yönetimi) amacı Türk Dünyası’nın kültürünü, saygın şahsiyetlerini, onların eserlerini tanıtmaktır. Resmi dili de Türkçedir. Fakat gelin görün ki Türksoy amacının dışında Türklerle yakından uzaktan alakası olmayan Rus Kültürünü tanıtmakla meşguldür. Türksoy 2011 yılını “Abdullah Tukay Yılı” ilan etmiş ve 26 Mart 2011’de Ankara’da “Tukay’ı Anma Gecesi” düzenlemişti. Tukay şiirlerine bestelenen şarkıların söyleneceği duyurulan gecede yine Rus milli şarkıları okunmuş ve böylece ünlü Tatar şairi Tukay’ın arkasına sığınarak konserde Rus propagandası yapılmıştı.

1990’lı yıllardan sonra Türkiye’de neredeyse her yıl Tatar milli bayramı Saban Tuy (Karasaban Toyu) yapılmaktadır. Bu etkinliğin düzenleme işini bazen Türksoy, bazen Tataristan’ın Türkiye Temsilciliği ve Kazan Tatar Dernekleri üstlenmektedir. Yüzyıllardır Kazan Tatarları tarafından kutlana gelen bu milli bayram da Türkiye’de Rus Toyu’na dönüştürülmüştür. Rus bayrağının dalgalandığı, açış konuşmalarının Rusça yapıldığı, Rus şarkılarının söylendiği Saban Tuyu’nda Rus büyükelçi, konsoloslar kırmızı masalarda masa başında oturtulmakta, içkiler ikram edilerek ziyafet çekmektedir. Sanki Saban Tuy onlar için yapılmış! Tepkisiz kalan bu tavır ve davranışlar her yıl tekrarlanmakta ve Tatar milli bayramı içkili Rus Toyu olmaktan öteye gitmemektedir.

Türksoy teşkilatının ısrarla hata üstüne hata yapması artık yanlış olmaktan çıkıp kasıt haline gelmiştir. Önceki yıllarda yapılan hatalarını telefonla arayıp bizzat belirtmeme rağmen yanlışların düzeltilmemesi onların kime çalıştığının bir göstergesidir. Örneğin, 2015 yılı için hazırlanan Türksoy takvimindeki hataları görünce yine telefonla arayıp uyardım. Takvimdeki ilk hata, Başkurt şairi Şeyhzade Babiç’in Doğumunun 120.yıldönümü şeklindeki ibaredir. Şeyhzade Babiç Tatar-Başkurt Türklerinin ortak şairidir, şiirlerini hem Başkurt hem de Tatar dillerinde yazmıştır. İkinci yanlış ise, Tatar yazar Kayyum Nasiri’nin Doğumunun 190.yıldönümü şeklinde yazılmasıdır. Kazan Tatar ulusal uyanışı ve bilimsel aydınlanmasının simgesi olan Kayyum Nasiri’nin sırf bir yazar olarak tanıtılarak basitleştirilmesi affedilir bir şey değildir. Kayyum Nasiri, bir muallim, ders kitapları yazarı, çevirmen, filozof, filolog, tarihçi, etnograf, folklorcu ve ilk Tatar ansiklopedicidir. Bilmediğini bilmeyen insanlarla konuşmak, onlara bir şeyler anlatmak zordur. Söz anlayana söylenir. Türksoy çalışanlarının, çalışma alanları ile yakından uzaktan ilgisi olmayan insanlar olduğu bir gerçektir.

Rus tuzakları ile dolu olan Türk Dünyası’nda bazen gerçeği yalandan, doğruyu yanlıştan ayırt etmek güçtür. Ancak insanları aptal yerine koymasınlar, durumun farkındayız. Kelime oyunu yaparak, sahte tarih yazarak, Türk-Tatar konserlerinde Rus şarkıları okutarak Ruslar bir yere varamazlar. Türkiye’de Rusların hizmetinde olan insanlar da az değildir, bunu da biliyoruz. “Kazan Tatarları yönetilen değil yöneten milletmiş”, “Türk Birliği Ütopya” şeklinde ifadelerde bulunan satılık sözde tarihçiler, insanlarda bir algı oluşturmaya çalışıyor. Alkış şaşırtır, övgü unutturur, kutsamak mahveder, derler. Bu sözde tarihçiler de şaşırmış durumdalar. Yukarıda söz ettiğimiz etkinlinler Rusların Türk-Tatarlara yaptıkları “iyilik” gibi gözükse de, aslında hepsi bir tuzaktır. Kazan Tatarları bugün umurumun kenarındadır ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ana dilde eğitimin yasaklanması 15–20 yılda kendini gösterecektir. En geç 50 yıl içerisinde Tatarca okuma yazma bilmeyen bir nesil yetişecektir. O zaman ne Tatar Edebiyatına, ne Tatar Tiyatrolarına, ne konserlere ihtiyaç olacaktır. Durum böyleyken güzel yarınlar beklemek pek mümkün görünmüyor. Ancak hep birlikte el ele verirsek bu Rus tuzağından kurtulabiliriz. Önce dilimize sahip çıkarak başlamalıyız bu işe. Zira dil bağımsızlığı yurt bağımsızlığıdır. Yoksa ne dilimiz olur ne de vatanımız. Güzel yarınlara merhaba demek umuduyla, yazımı Aziz Nesin’in “Merhaba” şiiriyle sonlandırmak istiyorum.

Yurdumun ağaçsız toprakları
Topraksız ağaçları
İnsansız topraklarım
Topraksız insanlarım
Merhaba özgürlük yolunda yaralanıp yitenler
Merhaba bu yolda dökülüp bitenler
Merhaba söylenmemiş en güzel söz
Merhaba güzel yarınlar
Merhaba güzel yarınlar…             

Roza KURBAN

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.