Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Reis Seattle’a Mektup

0 15.243

Sizin yaşadığınız 19.yüzyıldan yaşamakta olduğumuz 21.yüzyıla kadar insanoğlu hayatta kalmayı başardı. Aradan yaklaşık iki yüz yıl geçti.

1854 yılında ABD’nin Büyük Şef’i size bir mektup yazıp Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden, sizlerden toprak istedi. Bulunduğumuz yüzyılda ise toprak isteme şekillerinde değişiklik oldu. Artık mektup yazmıyorlar. Onun yerine zarf atıyorlar. İstedikleri başka ülke toprakları insanlarının nabzını yoklamak, ince ince yanına yanaşmak, rüşvet vererek kilitli kapıları açmak, insanların istediklerini, yaptıklarını gizliden gizliye öğrenmek için yapıyorlar bunu. Sizlere rahatlıkla yaşayabileceğiniz bir bölge de vaat etmişlerdi. Fakat  çok iyi hatırlarsınız ki bunlar hep boş sözlerdi. Bugün de değişen hiçbir şey yok.  Barış, huzur, mutluluk ve rahat bir yaşam vaat ederek türlü yollarla girdikleri bu toprakların asıl sahibi olan halka türlü baskılar, işkenceler yapıyor hatta yaşamlarını ellerinden alarak sizlere oynadıkları oyunun aynısını tekrarlıyorlar.  Bunu aynen sizlere de yaptıkları gibi, kendilerinin olmayan fakat kendilerine hak gördükleri topraklar ve topraklar üzerinde yaşayan insanlara yapıyorlar…yapabiliyorlar.

Reis Seattle, Washington’daki Büyük Şef artık toprak da satın almak istemiyor, çoğu zaman silah da kullanmıyor. Çünkü  O paranın çok önemli olduğunu biliyor ve hatta ona tapıyor. Bu nedenle de önce vaatlerde bulunuyor, zarflar atıyor , dostluk ve iyi niyet sözleri gönderiyor ve de çok nazik davranıyor. Hatta o kadar nazik davranıyor ki diğer ülkelerin Büyük Reisleri, bu iyi niyetli sözleri kendi halkına da yansıtıyor ve ülkesinin yerüstündeki, yeraltındaki tüm değerli varlıklarını Büyük Şef’e parasız verebilmek için önce kendi halkını uyuşturuyor sonra da Büyük Şef’in oyunlarına ortak olup Büyük Şef’e vermek için bir yol buluyor. İşin en acı yanı ise şu Reis Seattle; halk bu dostluk ve iyi niyet sözlerine inanıyor ve değerli varlıklarını kaybettiklerini göremediği için de hiç ses çıkarmıyor. Sadece birkaç kişi  topraklarının ve doğalarının nasıl katledildiğini görüyor. Gördüklerini özgürce söylemek istediklerinde ise, sizlere yaptıkları gibi veba mikrobu taşıyan battaniyeler dağıtmıyorlar ama onlara önce çamur  atıyor daha sonra da onları kafeslere benzer demirlerin arkasına koyuyorlar.

Siz, 19. yüzyılda sizlere yapılanı anlayamadığınızı söylüyorsunuz. Bizler ise 21.yüzyılda bile yaptıklarından nasıl ders alamadıklarına ve aynı şeyleri hala neden  tekrarladıklarına bir anlam veremiyoruz. Hala neden yeryüzünde savaşların, silahların olabildiğine, açlıktan ölen çocukların olduğuna, başka bir halkın topraklarına neden göz dikildiğini, insanın insana neden işkence yaptığını, neden öldürdüğünü anlayamıyoruz.

21.yüzyılda her şey para ile alınıp satılabiliyor Reis Seattle. Para ile gökyüzünü, toprağı, suları, denizleri ve kayaların ısısını alıp satabiliyorlar? Bu düşünce sizler gibi bizlere de garip geliyor! Hatta sizlere daha da garip gelecek şeyler yapıyorlar.

Bedenlerimiz öldükten sonra ruhlarımız için Cenneti de satıyorlar. Artık gökyüzünü de satıyorlar. Bununla da kalmayıp kendi ruhlarını da satıyorlar.

Onlar havanın tazeliğini ve suların pırıltılarını, parlayan çam iğnesini, güzel kokulu çiçekleri, bütün o kumsallar ve sahillerin altın gibi parıltısını, karanlık ormanlardaki sisi, uçsuz bucaksız alanları ve havada vızıldayarak uçuşan her bir böceği, ağaçların gövdelerinden sızan suları ne o zamanda ne de bu zamanda göremediler ve bilemediler, bu nedenle de alıp satmak onlara çok kolay ve basit geliyor.  Bu dünyanın her parçasının kutsal olduğunu anlayamıyorlar.

Para kazanmak için ağaçları, hayvanları yok ediyorlar. Hatta insanları öldürüyorlar. Bir maden parçası için tüm doğanın yaşamını tehlikeye atıyorlar, bitiriyorlar. Yaşama, doğaya ve dünya anaya hiç acımıyorlar.

Kendileri gibi olmayanlara da “vahşi” diyorlar. Onları da hiç önemsemiyorlar. Bir maden parçasını onlardan daha değerli görüyorlar.

O insanların toprakları, halkı, halkının sahip oldukları, gelenekleri, huzurları, sağlıkları onlar için hiçbir anlam taşımıyor.  Washington’daki Büyük Şef, 19. yüzyılda sizlere ne yaptıysa 21. yüzyılda da aynısını bizlere de yapmaya devam ediyor. Daha fazlasını, daha haince, elinde şerefli bir şekilde silah tutarak değil, bizlerden birilerini alıp satarak, arkadan vurarak ve vurdurarak yapıyor. Reis Seattle, Washington’daki Büyük Şef topraklarınızı almak isterken sizden çok şey istemiş olduğunu yazmışsınız. 19. yüzyılda Washington’daki Büyük Şef buna hiç aldırmamış. 21.yüzyılda da hiç aldırmıyor. Onlar dünya anayı ve üstündeki canlıları kendilerini önemsedikleri kadar önemsemiyorlar. Bu nedenle de hala aldırmıyorlar.

Unutmadığınızı biliyorum, o zaman da söylemişti size, O sizin babanız ve siz de onun çocukları olacaktınız!…İki yüzyıl sonra da durum aynı. O hala bizi çocukları kendisini de BABA mız sanıyor. Size nasıl ÜVEY BABALIK yaptıysa bizlere de aynısını yapmak istiyor.

Büyük Şef bizlere de rahatça yaşayabileceğimiz bir yer ayırdığını söylüyor. Kolay olduğunu düşünüyor.. Oysa topraklarımız bizim için de çok önemlidir. Dereler ve nehirlerden akan pırıltılı sular, sadece su değildir. Onlar bizim atalarımızın kanıdır. Göllerin berrak sularındaki her bir yansıma, halkımızın yaşamından olaylar ve anılar anlatır. Suyun mırıltısı, babalarımızın babalarının sesidir. Nehirler ise bizim erkek kardeşlerimizdir. Susuzluğumuzu giderirler, gemilerimizi taşırlar ve çocuklarımızı beslerler.

Büyük Şef ve onun gibiler için, toprağın bir parçası diğeri ile aynıdır. Çünkü onların hiçbir zaman Atalarından miras kalan kendilerine ait toprakları olmadı. Onu başkalarına vermemek için kan dökmediler. Başka halkların topraklarını almak için onların kanlarını dökmeye alıştılar. Kahramanları hiç olmadı ve başkalarının kahramanlarını kötülemek için de her şeyi yapıyorlar. Yaşama-ölüme saygı duymuyorlar, bu nedenle de başka halkların ölülerine zaten hiç saygı duymuyorlar.

Onların ölüleri, yıldızlar arasında yürümeye gittikleri vakit, doğdukları ülkeyi unuturlar. Bu nedenle sizin de onlar gibi olmanızı istediler ve bizim de kendileri gibi olmamızı istiyorlar. Bizler için kendi topraklarımızın neden bu kadar önemli ve kutsal olduğunu anlayamıyorlar. Önemsediğimiz hiçbir şeye aldırmıyorlar, yok etmeye çalışıyorlar üstüne bir de aşağılamaya çalışıyorlar.

Onlar bu dünyada bir hırsız gibi davranıp, topraktan ihtiyacı olanı alıp giden bir yabancı gibiler. Aldıklarının kendilerinden parçalar olduğunun bilincinde değiller. Dünya onların anası değil düşmanıdır. Onu yendikçe ilerlemeye devam ederler ve  bunu bir zafer olarak algılarlar. Ve yollarında giderken babalarının mezarını geride bırakırlar. Buna da hiç aldırmazlar. Dünyayı çocuklarından uzaklaştırırlar. Buna da aldırmazlar. Babalarının mezarlarını, çocuklarının bu dünyadaki haklarını unutmuş görünüyorlar.

Onların bu iştahı ve hırsı bir gün dünyayı yiyip bitirecek ve geriye sadece çorak bir çöl bırakacaktır.

Bizlerin yolu onların yolundan çok farklı. Bu belki de vahşi olduğumuzdan ileri geliyordur. Biz tüm yaşamı kutsarız. Doğa olmadan yaşayamayacağımızı biliriz. Hayvanlarla, ağaçlarla, insanlarla, bir bütün içinde aynı nefesi, aynı havayı paylaştığımızı biliriz. Hava, aldığımız nefes, içtiğimiz su bizim için altından daha değerlidir.. hava ve su sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır.

Reis Seattle, 21.yüzyılda biz sizlerin 19. yüzyılda gördüklerinizden çok daha fazlasını gördük ve yaşadık. Siz “Çayırlarda çürüyen binlerce bufalo gördüm!..” diye yazmışsınız. Oysa biz, başka toprak insanlarının cesetlerinin üst üste yığıldığını, çürüdüğünü, yakıldığını gördük hatta onlardan sabun yapıldığını bile duyduk. Nehirlerin su yerine insan kanı ile aktığını gördük. İşkenceleri gördük. Para için ormanların yok edildiğini, masum hayvanların öldürüldüğünü gördük. Acımasızca kafalarına vurularak öldürülen o masum insanları, o masum hayvanları gördük.

Beyaz adamın, geçerken “barış getireceğim” dediği yerlere eziyet, işkence ve ölüm getirdiğini gördük. Ne amaçla öldürdüğünü hala anlayamadığım binlerce masum insan ve hayvan. Bizler vahşiyiz ve bir madenin, paranın nasıl bir canlı yaşamından daha önemli olabileceğini anlayamıyoruz!..Vahşi olanlar sadece aç kalmamak için öldürür. Siz de çok iyi bilirsiniz ki, eğer bütün hayvanlar yok olursa, insan ruhu o büyük yalnızlığa dayanamaz ölür. Toprağın yaşamımız için şart olduğunu ve ölürse insanın da öleceğini ve toprağa saygı duymak gerektiğini biz vahşiler çok iyi biliriz.

Bizim çocuklarımıza öğretmemiz gereken de budur. Dünya anamızdır. Dünyaya ne kötülük olursa, çocuklarımıza  da aynı kötülük olur. Eğer insanlar yere tükürürlerse, kendi yüzlerine tükürürler. Biz bunları biliyoruz. Dünya insanlara ait değildir. İnsanlar dünyaya aittir. Bütün her şey, aileyi bağlayan kan bağı gibi, birbirine bağlıdır.

Eğer hala bunları kavrayamaz, yaşama gereken saygıyı göstermez ve insan insanı aşağılamaya devam  edecek olursa çocuklarımız da aşağılanmış olacaklardır. Kalan günleri çok olmayacaktır. Bir zamanlar  Büyük Şef gibi güçlü olanların ve ormanlarda özgürce dolaşanların mezarları da kalmayacak. Onları anmak ve yaslarını tutmak için, bir zamanlar bu dünyada yaşamış olanların çocukları da kalmayacak…Bu dünya onlara da kalmayacak.

Halkları insanlar oluşturur. İnsanlar gidince, halklar da olmaz. Tıpkı denizin dalgaları gibi; insanlar gelir ve insanlar gider.

Reis Seattle, Büyük Şef kendi Tanrısı ile birlikte size nasıl geldiyse diğer halklara da  hala kendi Tanrısı ile gidiyor.. Bilmedikleri bir şey var ki Tanrı sadece onların değil. Belki bir gün bunu keşfedecekler ve başka halkların da  inançlarına saygı göstereceklerdir. Halkların inançlarını onlara karşı kullanıp bölünmelerine neden olmayacaklardır. Daha da önemlisi kendi Tanrılarını başka halklara zorla kabul ettirmekten vazgeçeceklerdir. Büyük Şef, nasıl şimdi bizim toprağımıza sahip çıkmak istiyorsa ve sahip olduğuna inanıyorsa aynı şekilde Tanrıya da sahip olduğuna inanıyor. Reis Seattle, üzülerek yazıyorum ki iki yüzyıldır bu da değişmedi. Ama eğer Tanrı onların anlattığı gibi ise ve sadece onların tarafında ise onlar için değişmesi gereken daha çok şey var demektir. Çünkü hiçbir halkın Tanrısının sevecenliği yalnız kendi halkı için olamaz.

Hepimiz bu dünyadan bir gün diğerleri gibi geçip gideceğiz. Tıpkı denizin dalgaları gibi. Fakat asıl önemsenmesi gereken şey  şerefle gidebilmektir.

Büyük Şef’in unuttuğu çok önemli bir şey var;

Yatağına pislik yığmaya devam eden, bir gece kendi pisliğinde boğulacaktır.

BU KADAR İNSANIN CANI, MALI, TOPRAĞI, NAMUSU, ŞEREFİ, ACISI, GÖZYAŞI ÜSTÜNE BU KADAR BULAŞMIŞ OLAN BÜYÜK ŞEF VE ONUN GİBİLER BUNUN ALTINDAN NASIL KALKACAK?

Yaşamın sonu, bile bizim için özeldir ve bir sırdır. Getirdikleri gibi bir sonu sizler

anlayamadınız, biz de anlayamıyoruz. Böyle bir sonu dünyaya ve  insana yakıştıramıyoruz. Yaşamın sonu bile insana yaraşır şekilde olmalı.

Doğa ve yaşam her şeye rağmen ayakta durmaya çalışıyor. Çünkü onlar bu dünyayı yeni doğan bir çocuk anasının yürek atışını nasıl severse, öyle severler… Bizim gibi vahşiler de doğa ve yaşamla birlikte dünyayı sever ve korur. Bu görevi 19.yüzyılda  sizler üstlendiniz ve elinizden geleni en doğru ve en güzel şekilde yaptınız. Reis Seattle içiniz rahat olsun. 21.yüzyılda da yeryüzünde kalan birkaç vahşi sizin bıraktığınız o kutsal görevi üstlendi ve bizler de sizin kadar doğa ve yaşamı korumaya çalışıyor ve koşulsuzca seviyoruz.

Reis Seattle, yazdığınız mektubunuzun üzerinden iki yüzyıl geçti ve ben büyük bir acı içinde görüyorum ki bu kadar gün içerisinde, dünya üzerinde değişen hiçbir şey olmamış. Ne siz ne de biz Büyük Şef’e anlatmayı başaramamışız. O günlerde yaşamak ile bu günlerde yaşamak arasında hiçbir fark yok. İnsan hala doğaya hala kendinden olana akıl almaz kötülükler yapıyor.

Her şeye rağmen çocuklarımız için; bütün gücümüzle, bütün aklımızla ve bütün kalbimizle dünyayı, doğayı ve insanları koruyup seveceğiz. Ruhlarınızın ta derininden özümsediğiniz o insanlığın en yüce görevini devam ettireceğiz. Göreceksiniz…sizin ve bizim gibi vahşilerin koşulsuz sevgi enerjinizi yaymak için çok çalışacağız ve bütün bunlardan sonra bir gün dünya insanı kardeş olduklarını anlayacaktır.

Dünya halkları ve Türkiye Cumhuriyet’i halkı adına,

Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır.

Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.

Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; Beyaz adam Paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.

Kızılderili Reis Seattle


Arzu ÖZOK

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.