Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Pîrî Reis (1470?-1554)

0 12.710

Yrd. Doç. Dr. Mahmut AK

Hayatı

Babasının adı Hacı Mehmed olan Pirî Muhyiddin Reis,[1] Kitâb-ı Bahriye’nin ilk telifine göre Kemal Reis’in kız kardeşinin, bu eserin ikinci telifi ve haritalardaki imzasına göre de erkek kardeşinin oğludur. Mehmed Tahir, Ataî’ye (s. 55) istinaden, müellifin ismini Ahmed b. Ali el-Hac Mehmed el-Karamanî Lârendevî olarak gösteriyorsa da,[2] buradaki diğer bazı bilgilerin mukayesesinden bu şahsın başka birisi olduğu anlaşılmaktadır.

Pirî Reis, Kemalpaşazade’nin tavsifine uygun olarak çocukluk yıllarını Gelibolu’da “timsah gibi su içinde büyüyerek” geçirmiştir.[3] Tahsilinin ayrıntıları bilinmemekle birlikte, doğduğu şehirde aldığı ilk eğitim yanında, özellikle küçük yaşlarından itibaren amcasının yanında bulunarak denizcilikle ilgili bilgileri yaşayarak öğrenmiştir. Nitekim amcasının II. Bayezid’in (1481-1512) daveti üzerine devlet hizmetine girmesinden (1494)[4] önceki faaliyetlerinde, özellikle Endülüs Müslümanlarının İspanyol zulmünden kurtarılıp Kuzey Afrika sahillerine taşınması sırasında Pirî Reis de görev yapmıştır.[5]

Osmanlı-Venedik Harbi’nde (1498-1502) Kemal Reis’in kumanda ettiği filoda bir geminin kaptanlığını Pirî Reis yapmış; Modon Kalesi’nin fethi (1500) sırasındaki gayretlerini şair Safaî Fethnâme-i İnebahtı ve Moton adlı eserinde sitayişle tasvir etmiş;[6] bu sırada Navarin Kalesi’nin Kemal Reis tarafından istirdadı (1501) haberini İstanbul’a götürerek, II. Bayezid’in huzuruna çıkmış, 3000 akçe, 1 kırmızı benekli kaftan ve ulufesine 5 akçe zam verilmek suretiyle taltif edilmiştir.[7] Amcasının vefatından sonra (16 Ocak 1511) Barbaros’un emrinde çalışmıştır. Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) Mısır Seferi’ne (1516-1517) katılarak, Cafer Bey kumandasındaki filoya dahil olarak Nil yolundan Kahire’ye gitmiş, bu arada Nil’in kollarının haritasını yapıp buralar hakkında tarihî ve coğrafî bilgiler vermiştir.[8] Kanunî Dönemi’nde (1520-1566), artık Osmanlı donanmasının bir kumandanı olarak Rodos fethine de katılmış olması muhtemel olan Pirî Reis, Mısır Beylerbeyi Hain Ahmed Paşa’nın isyanı üzerine Osmanlı idaresini tümüyle burada tesis etmek üzere İstanbul’dan hareket eden (30 Eylül 1524) Sadrazam İbrahim Paşa’ya klavuz tayin edilmiştir.

Bu yolculuk sırasında da fırtına durmamış, Rodos’a dönülmüş ve Marmaris’ten karaya çıkılarak karayolu ile Mısır’a ulaşılmıştır (2 Nisan 1525). Bu münasebetle İbrahim Paşa ile haftalarca aynı gemide bulunmanın da sağladığı imkânla eseri Kitâb-ı Bahriye’yi paşaya ve onun aracılığıyla padişaha duyurma fırsatını yakalamıştır.[9] Ayrıca Mısır’da iken sadrazamın İstanbul’a hareketinden 12 gün önce Pirî Reis’e, Selman Reis tarafından Kızıldeniz ve Hind sularındaki Portekiz faaliyetlerini ve bunları önleme yollarını gösteren bir rapor sunulmuştur.[10]

1525-1547 yılları arasındaki hayatı hakkında bilgi bulunmayan, ancak bu sıralarda muhtemelen Tersane Kethudalığı[11] görevini üstlenen Pirî Reis, Ferhad Paşa’nın Yemen beylerbeyi olması üzerine onun yerine Hind Donanması Kapdanı tayin edildi (1547). 60 gemiden mürekkep bir donanmanın başında olarak Süveyş’ten hareket edip (29 Ekim 1547) Ali b. Süleyman’ın eline geçen Aden’i geri almak üzere kale önüne geldi (19 Ocak 1549) ve Aden 3 Şubat 1549’da fethedildi. Bundan sonra Osmanlı siyaseti, Hind Okyanusu sularındaki Portekizlilerin kendi aleyhlerine olarak gerçekleştirdikleri Arap Yarımadasının güneyi ve Basra körfezindeki faaliyetlerini kontrol etmeye yöneldi. Bu siyasetin uygulaması da tabiatıyla Pirî Reis tarafından yapılacaktı. Nitekim, Hürmüz Kalesi’ni ele geçimek üzere Nisan 1552’de 30 gemiden mürekkep bir filo ile Süveyş’ten hareket etti. Önce 6 günlük bombardımandan sonra Maskat Kalesi’ni feth etti (Kasım 1552), sonra da, Hürmüz’e yöneldi. Etrafındaki kaleler tümüyle ele geçirildiği halde kale muhasaraya dayanmakta idi. Yanına aldığı Maskat Kalesi Kumandanı Jean de Lisbao’yu müşavir olarak kullanan Pirî Reis, ondan aldığı bilgilere istinaden, bu arada gelebilecek herhangi bir güçlü Portekiz donanmasının taarruzuna uğramaktan çekinmekte idi. Basra Körfezi’nin kapatılması halinde donanmanın Süveyş’e intikali imkânsız hale gelecekti. Bu sebeble muhasarayı kaldırarak filodan 3 gemi seçip Süveyş’e doğru yola çıktı. Gemilerden biri karaya oturduğu için, 2 kadırga ile Süveyş’e, oradan da karayolu ile Kahire’ye ulaştı. Ancak burada iyi karşılanmadığı gibi gerek Basra Beylerbeyi Kubad Paşa’nın, gerekse Mısır Beylerbeyi Davud Paşa’nın aleyhindeki arzları üzerine çıkan fermanla “siyaseten” Mısır Divanı’nda katledildi (1554). Hocazade Mehmed Efendi, Celalzade Musafa Efendi ve Âli Mustafa Efendiler Pirî Reis’in idamına sebeb olarak, Hürmüz Kalesi muhasarasını kendi menfeatini gözettiği için kaldırmasını göstermekte iseler[12] de, bu konuya müstakil bir başlık ayıran Peçuylu’ya göre “bu husûs düşman hâlinden habîr olanlar katında gayet muhâl ve ba‘îddür”.[13]

8 Mart 1557 tarihli bir belgeye istinaden Pirî Reis’in, Mehmed adında bir oğlunun bulunduğu ve bunun müteferrikalıktan 40 akçe ile bir gemi reisliğine terfi ettirildiği anlaşılmaktadır.[14]

Eserleri

1. Birinci Harita (Muharrem 919/Mart-Nisan 1513-Gelibolu; TSMK, Revan Ktb., nr. 1633, mük.)

Topkapı Sarayı müze haline getirilirken yoğun bir şekilde tanzim ve tasnif çalışmaları sürdürülmüştür. Nitekim Berlin Üniversitesi profesörlerinden Adolf Deismann burada bulunan yazma eserler üzerinde incelemelerde bulunurken Fatih Sultan Mehmet tarafından tercüme ettirilen Batlamyus’un coğrafyası ve haritalar dikkatini çekmiş, Amyrutzes’e yaptırdığı tahmin edilen haritanın araştırılıp bulunmasını özellikle müze müdürü Halil Edhem (Eldem) Bey’den rica etmiştir. Bunun üzerine 9 Kasım 1929 tarihinde Harem dairesinde birtakım haritalar içerisinde Türkçe bir dünya haritasının bir parçasına da tesadüf olunmuştur. O sıralarda İstanbul’da bulunan Paul Kahle, bu haritanın Christophe Colomb’un 1498 tarihinde yaptığı ancak günümüze ulaşmayan dünya haritasının kısmen kopyası ve Pirî Reis’in Mısır Seferi sırasında Yavuz Sultan Selim’e sunduğu harita olduğunu meydana çıkarmıştır.[15]

Böylece büyük ilgi toplayan harita mahalli, ulusal ve uluslararası birçok yayınla dünyaya duyurulup tanıtılmıştır. Nitekim, P. Kahle, 9 Eylül 1931 tarihinde Leyden’de toplanan müsteşrikler kongresinde haritayı tanıtmak üzere bir tebliğ sunmuş, bu tebliğ muhtelif yerlerde yayınlanmıştır. Aynı yazar 1933 yılında haritayı müstakil bir kitapçık halinde ayrıntılı olarak ele almış, tesbit edebildiği kaynaklarını göstermiştir.[16]

Daha sonra harita, Türk Tarihi Kurumu tarafından büyük bir itina ile bastırılmış ve Kurum Başkanı Yusuf Akçura tarafından harita hakkında kısa malumat verilip, harita etrafındaki notlara okunarak izahı yapılmıştır.[17]

Harita deve derisi üzerine 9 renkte boya ile resmedilmiş; 86 cm. boyunda, üst kısmı 61 cm., alt kısmı ise 41 cm. genişliğindedir. Üst kısmı koparılmış olan haritada üçü küçük, ikisi büyük 5 rüzgâr gülü ve çeşitli yön çizgileri bulunmaktadır. Standart portulan çizimlerinde rüzgâr güllerinin sayısının 17 olduğu bilindiğine göre, bunlar eklendiğinde haritanın tam dünya haritasının bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır.[18] Nitekim Pirî Reis, kendisinin yaptığı haritasında pek çok yenilikler ortaya koyduğunu, Hind ve Çin Denizlerinin şimdiye kadar Anadolu’da kimsede bulunmayan yeni haritalarını çıkardığını ve bunu Mısır’da Yavuz Sultan Selim’e sunduğunu ve Padişah tarafından beğenildiğini belirtmektedir.[19]

Bu kısımda, Atlas Okyanusu’nun iki yakasını ihtiva edecek şekilde, Batı Afrika kıyıları, Asor, Kanarya ve Yeşilburun takım adaları; Atlas Okyanusu, Güney Amerika ile Orta Amerika’nın bilinen kısımları, Florida ve Antiller yer almaktadır. Pirî Reis haritasına çizimler yanında, başta kendi ismi olmak üzere, ilgili yerlerin özelliklerini, ne zaman kim tarafından keşfedildiğini, kimlerden faydalandığını gösterecek şekilde çeşitli açıklamalar da eklemiştir. Burada kimisi gerçek kimisi hayalî muhtelif insan ve hayvan resimleri de görülmektedir.[20]

Özellikle Amerika için, 1492-1504 yılları arasında 4 seyahati bulunan Kristof Kolomb’un haritasını kullanmış, onun üçüncü seferine katılıp daha sonra Kemal Reis’e esir düşmüş olan bir yardımcısının anlattıklarından faydalanmıştır.[21] Ancak bu seyahatlerden öncesine ait bilgilere de ulaştığı anlaşılmaktadır. Nitekim Antilya’nın 870 (1465) yılında keşfedildiğini bildirmektedir.[22]

Pirî Reis’in ilmî derecesini gösteren önemli ölçülerden biri de çeşitli mikyaslardaki haritaları tek mikyasa indirerek, birbirlerinin eksik taraflarını diğerleriyle tamamlayabilmiş olmasıdır. Çünkü kendisinden önce yapılan haritalarda bu mükemmellik görülmemektedir.[23] 1517 yılında Mısır’da Yavuz Sultan Selim’e sunulan harita, haritacılık tekniği ve göz alıcı görünümüne ilaveten, kendi çizimleri günümüze ulaşmayan K. Kolomb’un keşiflerine dair en eski eser olması bakımından da yerli ve yabancı bilim adamlarının büyük ilgisini çekmiştir.[24]

2. İkinci Harita (935/1528-Gelibolu; TSMK, Hazine Ktb., nr. 1824)

Ceylan derisi üzerine 8 renkle boyanmış olan harita 68×69 cm. ebadında olup, Osmanlı tarzı çerçeve ile süslenmiş, ilk haritadan daha itinalı çizilmiştir. Çerçevenin sadece kuzey ve batı yönünde olması bunun da bir parça olduğunu göstermektedir. Bu parçanın, çerçevenin pafta altlığının doğu ve güney kenarında sona ermesinden ve pusula güllerinin paftadaki eksikliğinden hareketle, 8 paftalık bir dünya haritasının bir paftasından ibaret olduğu daha birtakım teknik izahlarla ortaya konulmuştur.[25] Birincide olduğu gibi bunda da, Pirî Reis’in ismi ve haritanın tarihi yer almaktadır. Dört rüzgâr gülü ile iki adet mil ölçeği bulunmakta, ölçeklerin altında, haneden haneye ellişer mil, noktadan noktaya onar mil olduğu belirtilmektedir.[26] Bu ölçüleriyle harita ilk haritadan daha büyük ölçekli olarak hazırlanmıştır. Daha önceki haritalarda koylar ve körfezler yarım daire şeklinde yapılırken, burada sabit şekilleri bugünkü tekniğe uygun bir biçim almıştır. Yengeç Dönencesi’nin gösterilmiş olması kopuk kısımlarda Ekvator ve Oğlak Dönencesi’nin de çizilmiş olduğunu düşündürmektedir.

Haritada Atlas Okyanusu’nun kuzeyi ile Kuzey ve Orta Amerika’ya yer verilmektedir. Böylece Grönland’dan Florida yarımadasına kadar Kuzey yönünde henüz keşfedilmeyen yerler beyaz olarak bırakılmış ve buralar hakkında bilgi bulunmadığı belirtilmiştir. Bu da yazarın ilmî hassasiyetini göstermektedir. Birinci haritada K. Kolomb’a uyarak bazı adaların çiziminde yapılan hataların, burada tekrarlanmadığı, kıyıların daha dikkatle çizildiği görülmekte, buradan da Pirî Reis’in, devamlı olarak coğrafî keşifleri ve yenilikleri takib ettiği, bu alandaki bilgilerini yenilediği anlaşılmaktadır. Haritada görülen, doğu yönünde 10-13° derecelik sapma o devrin tüm haritalarında mevcut eksikliktir. Bu 1600’den sonra Fransızlar tarafından tashih edilmiştir. Bu harita da Kuzey Amerika’nın aslı günümüze ulaşan ilk ilmî harita hüviyetini taşımaktadır.[27]

3. Kitâb-ı Bahriye (927/1521;

Süleymaniye-Nuruosmaniye Ktb., nr. 2290; 932/1526; Sül.-Ayasofya Ktb., nr. 2612; İstanbul 1935; I-IV, İstanbul 1988-1991):

Eser “deryâ âleminden ve mellâhlar san’atından bir yâdgâr” olmak üzere Gelibolu’da kaleme alınmıştır. Yazar Kemal Reis ve diğer arkadaşlarıyla Akdeniz’de katıldığı seferlerde “Akdeniz kenarlarınun ve cezîrelerinün ma’mûrların ve harâbların ve limanların ve suların ve deryâda olan taşların ve sığların” bizzat öğrenmiş, ancak elde ettiği bu bilgileri, haritada göstermek imkânsız olduğu için, sayılan unsurların “limanlarun kankı cânibinde idüıi ve ne rüzgâra muvâfık ve kankısına muhâlif idüıi, vüs’ati, darlığı ve ne mıkdâr sefinelere mütehammil idüıi” ve bunun gibi birçok husus haritaya kaydedilemeyeceğinden, bir kısmı yazılsa bile kullanılması güç olacağından bir kitap haline getirme ihtiyacını duymuştur.[28]

Pirî Reis eserini, iki safhada yazmıştır:[29] İlk telif 927 (1521) yılında gerçekleştirilmiştir.[30] İbrahim Paşa, Mısır’a giderken tutuldukları fırtına sırasında Pirî Reis’in yol bulabilmek için sürekli yanında bulundurduğu kitabına baktığını fark etmiş; bunun üzerine eseri inceleyerek hem kendisini, hem de eseri çok takdir etmiş ve bunun temize çekilerek padişaha takdime hazır hale getirilmesini istemiştir.[31] Gelibolu’ya dönüşünde yazdıklarını yeniden gözden geçirerek çalışmalarını 932 (1526) yılında tamamlamıştır. Her iki telife ait muhtelif nüshalar günümüze ulaşmıştır.[32] İki grup arasında çeşitli farklar görülmektedir. İlk önce, iki gruba ait nüshaların başlangıç cümleleri farklıdır. Birinci telifte yazar kendisini Kemal Reis’in “hemşîre-zâdesi” olarak tanıtırken, ikinci telifde “birader-zâdesi” şeklinde göstermektedir.

İkinci safhada tabiatıyla mukaddimenin bitiş cümlesi de değiştirilmiş ve ikmal tarihi ile İbrahim Paşa vasıtasıyla padişaha takdim konusu ilave edilmiştir. İlk grupta mukaddime mensur iken, ikinci safhada 972 beyitlik bir manzum kısım da yer almakta;[33] bu kısmı takiben birinci safhada bulunmayan “Der-beyân-ı Sebeb-i Nesr” bahsi gelmektedir. İlk önce eserde 134 harita bulunurken daha sonra bunların sayısı 223’e çıkmıştır.[34]

932 tarihli nüshalarda öncekilerden fazla olarak son kısımda 91 beyitlik “Der-beyân-ı İhtitâm-ı Kitâb” başlığı ile manzum hatime mevcuttur. Bu ana hususlar dışında, çeşitli sebeblerden kaynaklanan tali derecede muhtelif küçük farklılıklar da vardır.[35]

Mukaddimenin ilk 7 sahifelik kısmında nesir olarak, “Der-beyân-ı Sebeb-i Te’lîf-i Kitâb” başlığıyla biraz önce açıklanan eserin telif sebebleri ve temize çekilerek padişaha sunulacak şekilde hazırlanmasıyla bunun tarihi verilmektedir.

Mukaddimenin manzum kısmında, fasıllar halinde Osmanlı coğrafyacılığında çok önemli yer tutan çeşitli konular ele alınmıştır:

İlk iki fasılda eseri yazma maksadını, amcası Kemal Reis’in Osmanlı denizciliği için çok önemli olan hayatını ve faaliyetlerini bu arada kendi biyografisine dair muhtelif bilgileri, denizcilik hayatı ile ilgili tecrübe ve tavsiyelerini açıklar (s. 7-19). 3-5. fasıllarda fırtına ve rüzgârları tanıtıp pusula hakkında bilgi verir (s. 19-23). 6 ve 7. fasılda haritalarla bunlardaki sembolleri işler (s. 23-29). Günümüzdeki harita tekniğine pek yakın bir şekilde, büyük bir dikkatle şehir ve kaleler kırmızı, harabeler siyah renkle gösterilmiş, işlenen unsurlar için daha birtakım işaretler kullanılmıştır.[36] 8. fasılda, yeryüzünün ancak dörtte birinin karalarla kaplı bulunduğu, onun için bu kısma rubımeskûn denildiği belirtilip, 7 denizin adı verilir (s. 29). Bu denizler Bahr-i Çin, Bahr-i Hind, Bahr-i Pars (Fars; Basra Körfezi), Bahr-i Zenc, Bahr-i Magrib, Bahr-i Rûm, Bahr-i Kulzüm’dür. Bunların takdimi yapılmadan 9. fasılda Portekizlilerin Hind Denizi’ndeki faaliyetleri incelenir (s. 30-32). 10. fasılda, Habeş memleketi adı altında Ümit Burnu’na kadar olan sahiller anlatılır (s. 33-37). Yazar, burada Portekizlilerin 30 parça ve 5 kadırga ile Mendeb Boğazı’nı geçip Cidde’ye kadar gelmiş olmalarını utanılacak bir durum olarak görür ve daha önce temas olunan canlı ifadeleriyle mücadele edilmesini tavsiye eder (s. 36). 11. fasılda arzın küre şeklinde olduğunu söyledikten sonra, Portekizli bir papaz tarafından yapılmış bir yerküreyi gördüğünü söylemektedir (s. 37-43) ki, bu muhtemelen 6 yıl Portekiz’de yaşayan Nürnbergli Martin Behaim’in 1492’de yaptığı meşhur yerkürenin modelidir.[37] 12. fasıl Portekizlilerin Hindistan’a hangi yollardan, ne tür şartlar altında ulaştıklarının incelendiği (s. 43¬52) çok faydalı bahislerden biridir. 13. fasılda yazar, Portekiz gemicilerinin rivayetlerine dayanarak Çin Denizi’ni ve bunun etrafında yaşayan insanları anlatmaktadır (s. 52-56). 14 ve 15. fasıllarda Hind Denizi, buradaki rüzgârlar, kullanılan kılıç arkası kalınlığında, kılıç yüzü eninde ve en kısası bir karış uzunluğunda on iki tahtadan ibaret Hind kıyası adlı alet tanıtılmakta, bir vesileyle bugünkü bilinenlere yakın bir vukufla Akdeniz ve Ege havzasındaki hava durumu işlenmektedir (s. 56-61). Bahr-i Pars’ın (Basra Körfezi) ele alındığı 16. fasılda (s. 61-66) yazar, oraları henüz görmediği için duyduklarına dayanmaktadır. 17-20. fasıllar Bahr-i Zenc’e yani Hind Okyanusu’nun batı bölümüne tahsis edilmiştir (s. 67-77). 21-23. fasıllarda Bahr-i Magrib ve Bahr-i A‘zam olarak ikiye ayrılan Atlas Okyanusu tanıtılmıştır (s. 78-84). Burada 870 (1465) yılından itibaren Antiller’de ve diğer Amerika sahillerinde gerçekleştirilen keşifler, buraların insanlarına ve zenginlikerine de temas edilmektedir.

Yedi denizin altıncısı olan Bahr-i Rum kitabın metnini teşkil ettiği için burada işlenmemiş, yedinci deniz olarak da Bahr-i Kulzüm adıyla Hazer Denizi tanıtılmıştır.[38] Ayrıca Kitâb-ı Bahriye’de Kızıldeniz ve Karadeniz hakkında herhangi bir açıklama yoktur.[39]

Manzum mukaddimeden sonra, Der-beyân-ı Sebeb-i Nesr başlığı ile bundan önce, pusula ve harita, rüzgârlar ve sığ yerlerin durumlarının nazım halinde açıklandığı, ancak Akdeniz ve ona bağlı unsurların nesir olarak işleneceği belirtilmiştir. Zira bu kısımlar da manzum yazılırsa, “tatvîl-i kelâm” olacağını, gece ve zarurî hallerde kullanım sırasında bunun zorluklara sebebiyet vereceğini belirtip sözü uzatmadan pratik olarak kullanılabilecek bir metin ortaya koymak üzere önce ilgili yerlerin açıklamalarının nesir olarak yapıldığı, sonra da haritalarının ilave edildiği bildirilmiştir (s. 85). Nitekim bu minval üzere, Akdeniz sahillerine Sultaniye ve Kilidülbahr kaleleriyle başlayarak kuzey sahil boyunca devam eder ve Ege Denizi, Yunanistan, Adriyatik kıyıları, İtalya, Fransa ve İspanya’nın Akdeniz kıyıları, Kuzey Afrika, Mısır, Doğu Akdeniz kıyıları, Kıbrıs, Ege Denizi’nin Anadolu sahillerindeki ada, körfez ve limanlar ayrıntılı olarak tanıtılır ve Gelibolu’nun kuzeyindeki Saros Körfezi ile eserin bu kısmı tamamlanır (85-847). Buradaki liman ve kıyıların su derinlikleri, demir yerleri, kıyı bitki örtüsü, içme suyu ve gemi inşaatına ait imkânlara ilaveten, insanlar, dinler ve hükümetler de etraflıca ele alınmıştır. Şehirlerin haritaları verilirken, önemli binaların resimleri de yer alır. Nitekim Pirî Reis’in Akdeniz havzası için uyguladığı bu model daha sonra, Matrakçı Nasuh tarafından daha mükemmel şekilde Kanunî’nin İran Seferi sırasında (1534-35) güzergâhtaki şehirler için tatbik edilmiştir.

İhtitâm-ı Kitâb adlı manzum sonuç bölümünde de, İbrahim Paşa ile Mısır seyahatini, kendisinin klavuz tayinini, fırtınaya yakalanmalarını, eserine müracaatını ve paşanın kendisine teveccühünü ve eseri temize çekme talebini işlemektedir (s. 849-853).

Kitâb-ı Bahriye üslûb olarak, özellikle nesir kısımlarında okuyucu ile konuşur gibi kaleme alınmış, bir ilmî eser olma yanında, bütünüyle büyük bir hızla devam eden Akdeniz’deki deniz faaliyetlerinde sıkça kullanılacağı düşünülerek özlü ve kolaylıkla anlaşılıp takip edilebilir bir anlatım tarzıyla yazılmıştır. İşte bu noktada da eserin telifinin kim tarafından ve nasıl yapıldığı bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. H. G. Yurdaydın’ın da ayrıntısıyla açıkladığı gibi[40] eserin malzemesi hiç şüphesiz Pirî Reis tarafından toplanmış, fakat telifi Muradî tarafından yapılmıştır. Muradî’nin, Sinan Çavuş’a atfedilen eserlerin de sahibi olan müellifin mahlası olduğu anlaşılmakta,[41] ancak kimliği tam olarak bilinmemektedir. Barbaros Hayreddin Paşa’nın gazavatını da kaleme alan Muradî, her ikisi de büyük rağbet gören bu iki eserde biraz arka plânda kalmanın burukluğuyla Bahrnâme olarak bahs ettiği Bahriye’nin hazırlığını Pirî Reis’in yaptığını, ancak “bir ehl-i dil” bulamadığı için yıllarca eserini “cem‘ idemeyüp yaturmış” olduğunu, nihayet bunu kendisinden rica ettiğini, onun da bu notları, “bir nice yüz şeyh u şâb” bildiği gibi “cem‘ idüp” bir kitap haline getirdiğini dile getirmektedir.

Eserin akıcı üslûbu kendisine ait ise de nam “Pirî kethudâ”nın olmuştur. H. G. Yurdaydın bu çalışmalarında Bahriye’nin ikmal tarihi için düşülen tarihi de Bahriye ve Muradî’nin diğer eserlerindeki ifadelere dayanarak münakaşa etmektedir.[42]

Kitâb-ı Bahriye’nin kaynakları hiç şüphesiz, denizcilerle dolu bir muhitte doğup büyüyen ve daha küçük yaşlarından itibaren başta amcası Kemal Reis olmak üzere ünlü denizcilerle birlikte bizzat denizin içinde olan Pirî Reis’in müşahede ve duyduklarına dayanan sözlü kaynaklardır. Nitekim o bunu itiraf etmekte ve görülen şeyler yazmayınca unutulacağı için, tekrar gelmesi gerektiğinde taşlı ve sığ yerlerinin nereleri olduğunu bilebilmek düşüncesiyle her gördüğünü kaleme aldığını söylemektedir (s. 17). Bunun yanında başta Kristof Kolomb’un haritası olmak üzere, yeni keşiflere dair harita ve eserler yanında, özellikle Akdeniz için daha önce vücuda getirilen İtalyan ve Cenovalıların portulanlarını kullandığı, fakat birçok eksiği olan bu eserlere çok şeyler kattığı bilinmektedir.[43]

Genel anlamda bir Akdeniz seyahatnamesi olan Bahriye, tüm Akdeniz için bir rehber olması yanında, özellikle henüz fethedilmemiş adalar hakkında Osmanlı idarecilerini bilgilendirmiş,[44] Akdeniz’deki Osmanlı varlığını daha kolay ve kalıcı hale getirmiştir. Nitekim yerli ve yabancı birçok araştırmacının dikkatini çekip beğenisini kazanmış, daha 1756 yılında özet olarak Fransa Kral Kütüphanesi ve Dışişleri Bakanlığı tercümanlarından D. D. Cardomne tarafından Le Flambeau de la Mediteranee adıyla Fransızcaya tercüme edilmiştir. Ancak bu çalışma yazma halinde kalmıştır.[45]

Bunlardan başka, Ataî[46] ve ondan hareketle M. Tahir[47] fıkıh ilmine intisabı dolayısıyla Vikaye’yi manzum olarak Türkçeye tercüme ettiğini ileri sürüyorsa da, buradaki diğer bazı bilgiler gibi bu husus da tashihe muhtaçtır. Zira Burhanüşşerîa Mahmud b. Ubeydullah Mahbubî’nin Vikayetü’r-rivâye fî- mesâili’l-hidâye adlı eseri ve bunun birçok tercüme, haşiye ve şerhleri ayrıntılı olarak Kâtib Çelebi tarafından tanıtılmış,[48] ancak bu arada Pirî Reis’in bu gibi bir çalışmasına işaret olunmamıştır.

***

Pirî Reis’in, Akdeniz’deki Türk varlığının pekişmesi, Kızıldeniz’in Portekiz tecavüzlerinden korunması, Osmanlı nüfuzunun Hind sularına da taşınması ile ilgili olarak Türk denizciliğine büyük hizmetleri geçmiştir. Akdeniz’deki çeşitli özel ve resmî hizmetleri dışında, özellikle Hürmüz Kalesi muhasarası sırasında Portekiz tehlikesini önceden dikkate alarak, o zamana kadar yaptığı açık deniz mücadeleleri ile yıpranmış olan filosunu mutlak bir felaketten kurtarma basiretini göstererek muhasarayı kaldırmış, böylece deniz bilgisini ve kumanda dirayetini göstermiştir.[49] Ancak ona Türk kültür tarihinde hak ettiği yeri veren çalışmaları haritacılık ve coğrafya alanında görülmüştür. Birinci (1513) ve ikinci (1528) haritaları ile Osmanlı devlet ve ilim adamlarının dünyadaki yenilikleri takipteki isabetli davranışlarının,[50] özellikle Mısır seferi sırasında yeni keşifleri de ihtiva eden dünya haritasının kendisine sunulması Yavuz’un cihanşümul siyasetinin de önemli bir göstergesi olmuştur.

Pirî Reis’in şüphesiz en önemli kalıcı hizmeti, karadaki fetihleri kolaylaştıracak ve devamlı kılacak mahiyette olan Akdeniz’deki Osmanlı gücünün rehberi ve el kitabı özelliğini taşıyan, tüm limanları ve buralardaki ikmal noktalarını tanıtan Kitâb-ı Bahriye’yi yazmış olmasıdır. O, yaptığı haritalar ve haritalarla süslediği Bahriyesiyle de Osmanlı coğrafya yazıcılığında çok haklı ve yeri doldurulamayak bir mevki elde etmiş, bu yönüyle ünü uluslararası boyutlara ulaşmıştır.

Yrd. Doç. Dr. Mahmut AK

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye Hayatı

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 11 Sayfa: 313-319


Dipnotlar :
[1] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî Yahud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye, İstanbul 1316, II, 44.
[2] Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1342, III, 315.
[3] Gelibolu’nun Osmanlı denizcilik tarihindeki yeri ve önemi hakkında bk. İdris Bostan, “OsmanlIların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu”, Avrupa’ya İlk Adım, Uluslararası Sempozyum, 01 Kasım 1999. Gelibolu (yay. haz. A. Y. Topuz), İstanbul 2001, s. 47-61.
[4] Pirî Reis bu davete Bahriye’de (ed. E. Z. Ökte, I, 54-55) şöyle yer vermektedir:
“Ki bir gün lutf idüben Bâyezid Hân.
Bize gönderdi geldi emri fermân.
Buyurmuş kim Kemâl gelsün kapuma.
Deniz hidmetlerin itsün tapuma.
Ol emrün târîhi buydı iy hân.
Dokuzyüzde gelüben tutduk evtân”
[5] Fuad Ezgü, “Pîrî Reis”, İslâm Ansiklopedisi, IX (İstanbul 1964), s. 562.
[6] Kemal Özdemir, Osmanlı Deniz Haritaları. Ali Macar Reis Atlası, İstanbul 1992, s. 57.
[7] Pirî Reis, Kitâb-ı Bahriye, Haz. F. Kurdoğlu-H. Alpagot, Ankara 1935, s. 311. Kemal Reis’in devlet hizmetine girmesinden sonraki hizmetleri Bahriye’ye istinaden Fuad Ezgü tarafından ayrıntılı olarak sayılmıştır (a.g.m., s. 562).
[8] A. Afetinan, Pirî Reis’in Hayatı ve Eserleri, Ankara 19873, s. 14.
[9] F. Ezgü, a.g.m., s. 563. K. Özdemir, Pirî Reis’in Rodos’tan sonra Gelibolu’ya döndüğü kanaatindedir (a.g.e., s. 58 vd.)
[10] Selman Reis’in layihası Ş. Tekindağ tarafından incelenmiştir (“Süveyş’te Türkler ve Selman Reis’in Arizası”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, II/9 (1968), 77-80. Osmanlıların bu dönemde Kızıldeniz ile ilgisi C. Orhonlu tarafından da ele alınmıştır (“XVI. Asrın İlk Yarısında Kızıldeniz Sahillerinde Osmanlılar”, İÜEF Tarih Dergisi, XVI (1962), 1-24). Portekizlilerin Kızıldeniz içlerine, hatta Cidde’ye kadar girebilmeleri bütün İslâm dünyasında olduğu gibi Pirî Reis’te de büyük bir hayal kırıklığı yaratmış ve onların buradan çıkarılmaları gerektiğini Bahriye’de (ed. E. Z. Ökte, I, 104-105) şöyle dile getirmiştir:
“Ta kim otuz barça bir kezden iy yâr.
Geldi kondu Cidde’ye ol âşikâr.
Beş kadırga dahi bile var idi.
Anlarun ikdâmı bize âr idi.
Kasd olunsa nola bir kez kim ana.
Savurayduk külünü gökden yana”.
[11] Tersane Kethudası’nın, donanma kumandanlarından olduğu ve Kapudan Paşa’dan sonra Tersane’nin ikinci hakimi olarak buranın asayiş ve inzibatını sağlamakla görevli olduğu hakkında bk. İdris Bostan, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Tersaneleri ve Gemi İnşa Teknolojisi”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doruğu, 16. Yüzyıl Teknolojisi (ed. K. Çeçen), İstanbul 1999, s. 313-335.
[12] Cengiz Orhonlu, “Hint Kaptanlığı ve Pîrî Reis”, TTK Belleten, XXXIV/134 (Ankara 1970), 247.
[13] Tarih, İstanbul 1281, I, 351. Pirî Reis’in Hind sularındaki faaliyeti ve ölümü hakkında ayrıca bk. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 19834, II, 397-398.
[14] C. Orhonlu, a.g.m., s. 242, n. 29.
[15] A. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim (Geliştirilmiş IV. Basımı Haz. A. Kazancıgil-S. Tekeli), İstanbul 1982, s. 74-75; Doğan Uçar, “XVI. Yüzyıl Haritacılığı”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doruğu, 16. Yüzyıl Teknolojisi (ed. K. Çeçen), İstanbul 1999, s. 286.
[16] Die Verschollene Columbus Karte von Jahre 1498 in einer Türkischen Waltkarte von 1513, Berlin-Leipzig 1933.
[17] Pirî Reis Haritası Hakkında İzahnâme (Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca), yay. Türk Tarihi Araştırma Kurumu, İstanbul 1935. A. Afetinan da Cenevre Üniversitesi’nde okurken (1935¬1939), coğrafya hocasına Pirî Reis tarafından yapılmış en eski Amerika haritasının İstanbul’da bulunduğunu bildirince hocası önce inanmamış, ancak daha sonra elindeki notları görünce bunlara istinaden bir konferans vermesini istemiştir. Bunun üzerine Pirî Reis’in haritaları projeksiyonlu bir konferansla tanıtılmış (8. I. 1937) ve büyük ilgi toplamıştır (A. Afetinan, a.g.e., s. 53-71, 87-88).
[18] K. Özdemir, a.g.e., s. 59.
[19] “Bu fakir dahi mukaddemâ bir hartı bünyâd idüp şimdiden olan hartılardan az‘âf-ı muzâ’af ziyâde dürlü tasarruflar gösterüp Hind ve Çin bahrlerinün taze çıkan hartıları ki diyâr-ı Rûm’da kimesne anı bu zemâneden malûm edinmemişdür, anları da bile kayd idüp merhûm ve magfûr Sultân Selîm Hân-tâbe serâhu ve ce’ale’l-cennete mesûbeten-hazretlerinün bâb-ı sa’âdet-me’âbına nefs-i Mısr’da virilüp makbûl olmışdı” (Kitâb-ı Bahriye, ed. E. Z. Ökte, I, 42-43).
[20] Buradaki gemi ve hayvan resimlerinin burçları gösterdiği hakkında bk. M. İlmiye Çığ, “Piri Reis Haritası Üzerinde Amerika’da Yapılan Geniş ve Derin Çalışmaları içeren The Maps of the Ancient Sea Kings (Eski Deniz Krallarının Haritaları) Kitabının Türkçe Özeti (1 Harita ile birlikte)”, TTK Belleten, LVI/216 (Ankara 1992), 430.
[21] Kristof Kolomb’un bu seyahatlerden birincisini 3 Ağustos 1492-15 Mart 1493, ikincisini 25 Eylül-1493-11 Ocak 1496, üçüncüsünü 30 Mayıs 1499-25 Kasım 1500, dördüncüsünü ise 11 Mayıs 1502-7 Kasım 1504 tarihleri arasında yaptığı bilinmektedir (A. Afetinan, a.g.e., s. 28). Kristof Kolomb’un burada söz konusu yardımcısı, M. G. Primi’nin 31 Ocak 1942 tarihli konferansına nazaran Portakiz Kralı VI. Alfonso’nun kaptanlarından İtalyalı Nicoloso da Rocco’dur (A. A. Adıvar, a.g.e., s. 76).
[22] “Kankı târîhde bulundu işbu yir.
ıerh ideyim ehl-i târîh gör ne dir.
Târîh-i Hicret buydı ol zemân.
Tâ sekizyüz dahi yetmişdi ol ân.
(Bahriye, ed. E. Z. Ökte, I, 188-189).
[23] Kitâb-ı Bahriye, Mukaddime, s. XXIX.
[24] Harita ve tanıtımı için ayrıca bk. İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi ve Venedik Correr Müzesi Koleksiyonlarından XIV-XVIII Yüzyıl Portolan ve Deniz Haritaları, yay. İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, İstanbul ts. (1994), s. 56; D. Uçar, a.g.m., s. 286-290
[25] D. Uçar, a.g.m., s. 291. Bu ikinci haritanın bir dünya haritası olmayıp, kopuk olan kısımlarının sınırlarının alt kenarda Antartika, sağ kenarda ise İstanbul olduğu, buradan hareketle de Osmanlı başkenti ile yeni dünyayı büyük ölçekli tek haritada göstermek ve Kanuni’ye yeni coğrafî keşifleri ve Yeni Dünya’nın yerini, Osmanlı ülkesine uzaklığını anlatmak amacıyla hazırlanan bir harita olduğu da ileri sürülmüştür (K. Özdemir, a.g.e., s. 62).
[26] Sadi Selen, “Piri Reis’in Şimalî Amerika Haritası. Telifi 1528”, TTK Belleten, I/2 (Ankara 1937), 517. Harita ve tanıtımı için ayrıca bk. İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi ve Venedik Correr Müzesi Koleksiyonlarından XIV-XVIII. Yüzyıl Portolan ve Deniz Haritaları, yay. İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, İstanbul ts. (1994), s. 68; D. Uçar, a.g.m., s. 290-293.
[27] S. Selen, a.g.m., s. 517-18.
[28] Kitâb-ı Bahriye, ed. E. Z. Ökte, I, 40-41.
[29] Kâtib Çelebi de eserin iki ayrı telifi olduğunun farkındadır [Keşfü’z-zunûn an-esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn (haz. Şerefettin Yaltkaya-Rifat Bilge), İstanbul 1971, I, 227].
[30] Fr. Taeschner bu ilk telifin 927 (1521) yılında Yavuz Sultan Selim’e ithaf edildiğini ileri sürmektedir “Djugrafiya (Epoque Ottoman)”, EI2, Paris 1963, II, 603.
[31] Kitâb-ı Bahriye, s. 852-53.
[32] Bunların takdimi için bk. Kitâb-ı Bahriye, Mukaddime, s. XXXIX-XL; A. Afetinan, s. 72-73.
[33] Kitâb-ı Bahriye, Mukaddime, s. XLI. Cevdet Türkay bu kısmın 1107 beyit olduğu kanaatindedir (Osmanlı Türklerinde Coğrafya, İstanbul 1959, s. 17).
[34] İ. H. Akyol’a nazaran eserde 229 portulan yani pusula haritası ve 259 fasıl bulunmaktadır (“Tanzimat Devri’nde Bizde Coğrafya ve Jeoloji”, Tanzimat I, İstanbul 1940, s. 516, n. 1). Bazı yazmalara Piri Reis’e ait olmayan haritaların da eklendiği anlaşılmaktadır (K. Özdemir, a.g.e., s. 73).
[35] Kitâb-ı Bahriye, Mukaddime, s. XL-XLI. Eserin Kanunî’ye sunulduğu sanılan nüshası Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmakta ve 221 harita ihtiva etmektedir: Fikret Sarıcaoğlu, “Harita (Osmanlı Dönemi)”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XVI (İstanbul 1997), 211.
[36] Kitâb-ı Bahriye, Mukaddime, s. XLII.
[37] A. A. Adıvar, a.g.e., s. 79.
[38] Kitâb-ı Bahriye, s. 29. Aslında Kızıldeniz’in adı olan bu ismin Osmanlı kaynaklarında Hazer Denizi için de kullanılması hakkında bk. M. Ak, “Osmanlı Coğrafyasında İki Yer Adı (Bahr-i Kulzüm/Kurzüm) Üzerine”, İlmî Araştırmalar, II (İstanbul 1996), 7-12.
[39] A. Afetinan, a.g.e., s. 23.
[40] “Kitâb-i Bahriyye’nin Telifi Meselesi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, X/1-2 (Ankara 1952), 143-146.
[41] (H. G. Yurdaydın, “Muradî ve Eserleri”, TTK Belleten, XVII/105-108, s. 453-466.
[42] Eserin ikinci telif tarihi şüpheye yer bırakmayacak şekilde mukaddimede 932 (1526) olarak belirtilmiş (s. 6) ise de, hatimede eserin ikmali için düşülen tarih münakaşaya yol açmıştır: “Didük târîhi ana feyz-i hâdî” mısrasındaki (s. 855), tarihe karşılık gelen “feyz-i hâdî” terkibinin rakam değeri 910 (1504) olmaktadır ki, bu telif tarihini vermemektedir; rakama ulaşabilmek için terkibe “ana” kelimesinin ilavesi gerekmektedir (gerçekten de bu durumda 932 rakamı elde edilmektedir), ancak bu ebced usûlüne uygun değildir. Halbuki H. G. Yurdaydın’ın tesbit ettiğine göre Muradî, Gazavât-ı Hayreddin Paşa ve Fetihnâme-i Hayreddin Paşa adlı eserlerinde Bahriye’nin telifi için “fazl-ı hâdî eyledüm târîh ana” mısrasında görülen ve 932 rakamına tekabül eden “fazl-ı hâdî” terkibini vermektedir (“Kitâb-i Bahriyye’nin Telifi Meselesi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, X/1-2 (Ankara 1952), 144-45).
[43] A. A. Adıvar, a.g.e., s. 79-81. Burada Pirî Reis’den önce kaleme alınan portulanların kısa bir özeti de verilmektedir. Pirî Reis’ten önce çizilen haritalarla ve XVI. yüzyıldaki eserlerle onun haritalarının mukayesesi için ayrıca bk. A. Afetinan, a.g.e., s. 42-47.
[44] Fr. Taeschner, “Osmanlılarda Coğrafya” (trc. Hâmid Sadî), Türkiyat Mecmuası, II (1928), 281.
[45] Cevat İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997, II, 256. D. D. Cardomne, İstanbul’da Fransızlar tarafından açılan Doğu dilleri okulu öğrencilerinden olup bu özet çalışmasını mezuniyet ödevi olarak hazırlamıştır (A. A. Adıvar, a.g.e., s. 82).
[46] Hadâiku’l-hakaik fî-tekmileti’ı-Şakaik (Haz. A. Özcan), İstanbul 1989, s. 56.
[47] Osmanlı Müellifleri, III, 319.
[48] Keşfü’z-zunûn an-esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn (haz. Şerefettin Yaltkaya-Rifat Bilge), İstanbul 1972, II, 2020-24.
[49] Gerçi bu tavrı bir bakıma başarısızlığına hamledilerek idamının da sebebi olarak görülmüşse de, asıl sebebin bölgedeki idareciler arasındaki siyasî çekişmeler olduğu da bilinmektedir.
[50] Aydın Sayılı, “Üçüncü Murad’ın İstanbul Rasathanesindeki Mücessem Yer Küresi ve Avrupa ile Kültürel Temaslar”, TTK Belleten, XXV/99 (Ankara 1961), 406.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.