Özelleştirme Nedir, Kimler İçin Yapılıyor?
Özelleştirme basit bir tanımla kamu mülkünün (fabrika, tesis, toprak) yerli ya da yabancı özel şahıslara satılmasıdır. Kulağa gayet hoş gelen gerekçelerle yapılan özelleştirmelerin gerçek amacı, serveti kamudan yani halktan alıp, yerli ve yabancı şahıs ve şirketlere devretmekten başka bir şey değildir.
Türkiye’de “özelleştirmenin şampiyonu kimdir” derseniz, “AKP iktidarıdır” derim. Bu iktidar geldiği günden beri kamu mallarını, babasının malı gibi satıyor. Özelleştirmeye düşkünlüğü neredeyse iptila derecesindedir; hiçbir hukuki ve ahlakî sınır tanımıyor, tanımamakta da ısrarlı. Onun bu fanatizminin son bir kanıtını, gelin basından birlikte okuyalım:
Özelleştirmede Yargıya Baypas
Yargıyı özelleştirme uygulamalarının önünde engel olarak gören AKP Hükümeti, hazırladığı torba yasa tasarısının 93. madde ile özelleştirmede yargıyı baypas ediyor. Amaç, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’a geçici madde ekleyerek, özelleştirme davalarından kurtulmak. Geçici madde şöyle: Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla özelleştirme işlemleri tamamlanarak devir işlemleri sonuçlandırılan ve devralan tarafından özelleştirme öncesi duruma dönülmesine imkân vermeyecek şekilde devredilen kuruluş için, üretim amaçlı yatırım ve buna bağlı ticari, mali ve hukuki tasarruflarda bulunulmuş olanlara ilişkin mahkemelerce verilen iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarıyla ilgili olarak idarece herhangi bir işleme başvurulamaz, bu konuda açılan davalardan feragat edilir[1].
Yani hükümet özelleştirmelerde keyfiliği getiriyor. “Ben sattım, kimse karışamaz. Kamu çıkarı falan dinlemem, Yaptığım özelleştirmelere karşı dava açılamaz” demek istiyor. Şimdi, bizler bu ülkenin sahipleriyiz. Birer yurttaş olarak hükümetlerin icraatları ile ilgilenmek, yaptıklarının takipçisi olmak zorundayız. Bir parti çıkıp “Meclis’in çoğunluğu bende, ben iktidarım, milli iradeyi ben temsil ediyorum” diyerek aklına geleni yapamaz. İcraatı egemenliğin asıl sahibi olan Milletin iradesi ile, bilimsel gerçeklerle ve ahlakla sınırlıdır. Bunların dışına çıktığı zaman, meşru olmaktan, milleti temsil etmekten çıkar.
Bir yurttaş olarak hükümetlerin icraatıyla nasıl ilgili olacağız? Yaptıkları, iyi mi kötü mü nasıl değerlendireceğiz? Elbette bunun için ilk koşul bilgi sahibi olmaktır. Yazımın gayesi de budur. Okura özelleştirmelerin gerçekte ne olduğu, kimin için yapıldığı hakkında bilgi vermektir.
A) İzan sahibi olan hiçbir iktisatçı inkâr edemez ki özelleştirme bir Batı dayatmasıdır. Emperyalizmin yani Derin-Merkez’in Çevre ülkelerine yönelik 5 ekonomik, 2 siyasal silahından biridir. Ekonomik silahlar serbest mübadele, borçlandırma, özelleştirme, yabancı sermaye, toprak sattırmadır: siyasal silahlar ise azınlıklar ve etnisite, sahte demokrasidir.
Bir Batı icadı olan özelleştirme, Liberalizm’in bir gereğidir. Liberalizm ekonomide devlete yer vermez. Eğer bir ekonomide devlet varsa, kamu işletmeleri satılır, özelleştirilir. Türkiye gibi bir ülke serbest ticarete açılıp borçlanmaya başlayınca, sıra özelleştirmeye gelir. Çünkü dış finansman sorunu ağırlaşmıştır. Özelleştirmelerle birlikte ülkeye yabancı sermaye girişi de artar.
Özelleştirmenin ikinci derecede amaçları da vardır: Bir ulusal kalkınma programı olmayan hükümetler iş yapabilmek, iktidarda kalabilmek için dış paraya muhtaçtır; Batılı para babalarına yaptıkları borçları, faizleriyle geri ödemek zorundadır. Bu paraları yeterli miktarda sağlayamayınca, kurtuluş yolu olarak halkın mallarını satma yoluna başvururlar[2]. Türkiye’de özellikle AKP döneminde yapılan, budur. Yoksul milletimizin büyük özverilerle 80 yıldır oluşturduğu sermaye birikimi bu yoldan iç ve dış bedhahlara peşkeş çekilmiştir, çekilmektedir. Yüzlerce tesis hiç pahasına fırsatçıların, yabancı şirketlerin mülkiyetine geçmiş, bunların tapulu malı olmuştur, olmaktadır; yabancılar isterlerse o tesisleri söküp götürebilirler de. Türkiye’de özelleştirme AKP iktidarında adeta bir çılgınlık, bir felaket boyutuna ulaşmıştır. En stratejik tesisler bile yabancılara satılarak, ülke ekonomisi savunmasız bırakılmıştır.
B) Özelleştirme, başta ABD, Batı oligarşisinin, para babalarının kendi çıkarları için geliştirdiği, 1979 yılından itibaren dünyayı etkisi altına alan Neoliberalizm’in, daha doğrusu bu öğretinin temeli olan rekabet varsayımının bir gereğidir. Liberalizm, bugünkü adıyla “Neoliberalizm” Batılı para babalarının dünya görüşüdür. Batı oligarşisi; insan kanıyla yoğrulmuş 500 yıllık kazanımlarını kaybetmemek, geleceğini güvence altına almak, daha da zenginleşmek için bu görüşü bütün dünyaya yaymaya, onun gereklerini yaptırmaya çalışmaktadır. İşte bu noktada Neoliberalizm’in hayat damarlarından birini buluruz: Özelleştirme!…
C) Dünyaya özelleştirmeyi dayatan, Türkiye’ye de yaptıran; Amerika Birleşik Devletleri ve onun anası olan İngiltere’dir, Avrupa Birliği’dir. Hedeflerini gerçekleştirmek için de dünya çapında bir örgütlenmeye gitmişlerdir.
1) Küresel özelleştirme örgütlenmesinin temel kurumları; Chicago Okulu, Thatcherizm, Adam Smith Enstitüsü, Miras Vakfı, Birleşik Devletler Uluslararası Gelişme Ajansı, Özel Girişim Bürosu, Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası’dır.
a) Neoliberalizmin beşiği, özelleştirmelerin anası Chicago Okulu’dur. Bu akım ABD’yi kısa sürede etkisi altına almıştır. Neoliberalizm 1970’lerde Latin Amerika’ya bulaşıp kök salmıştır. Avrupa’da Thatcherizm aynı ideolojinin tohumlarını 1980’lerde Doğu ve Orta Avrupa’ya, o arada Türkiye’ye serpmiştir. Türkiye’deki tohumları -Kenan Evren’in koruması altında- ABD’de “büyük müttefikimiz” diye anılan Turgut Özal ve partisi ANAP yeşertmiştir.
b) Özelleştirmenin pazarlamasını yapan, özelleştirme salgınının dünyaya yayılmasında büyük rol oynayan kuruluşların başında 1977’de İngiltere’de kurulan Adam Smith Enstitüsü gelir. Başkanı Madsen Pirie tam bir özelleştirme fanatiği ve militanıdır. Bütün hayatını özelleştirmenin dünya çapında propagandasına ve yayılmasına vakfetmiştir. Sloganı şudur: “özelleştirme dünyadaki kamu sektörleri arasındaki yürüyüşüne devam edecek, kamuya ait son tesis de satılmadıkça sona ermeyecektir. ” Bu kuruluşun ABD’deki karşılığı “Heritage Foundation” (Miras Vakfı) adlı kuruluştur.
c) zelleştirmenin dünya çapında tutundurulmasından, ABD Dış İşleri Bakanlığı’nın bir dairesi olan “United States Agency for International Development” (USAID, Birleşik Devletler Uluslararası Gelişme Ajansı) sorumludur. USAID bir “dış yardım” örgütü olup özelleştirmenin dünyaya yayılmasında başrolü oynamıştır. Bu pazarlamayı da büyük ölçüde, kendi birimlerinden “Private Enterprise Bureau” (Özel Girişim Bürosu) aracılığıyla yürütmüştür.
d) Özelleştirmeyi, ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye gibi ülkelere dayatmakla görevli iki büyük kuruluş daha vardır: International Monatery Found (IMF, Uluslararası Para Fonu) ile World Bank (Dünya Bankası)… Marifetlerini; IMF “istikrar paketleri” ile, Dünya Bankası “yapısal uyum programları” ile yerine getirirler. Yapısal uyum programları açıkça devletin ekonomik ve sosyal etkinliğini azaltmayı öngörür. Dünya Bankası verdiği kredileri özelleştirme şartına bağlar.
2) Küresel özelleştirme örgütlenmesi, kurban seçilen ülke içinde destek bulmadıkça hiçbir işe yaramaz. Bu sebeple dış güçler tuzaklarına düşürdükleri ülke içinde de örgütlenmeye giderek, bir özelleştirme örgütünün kurulmasını sağlar. Örneğin Türkiye’de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nu kurdurmuşlardır. Bundan başka, hukukî alt yapıyı oluştururlar. Meclisten, ihtiyaç duydukları yasaları çıkartırlar. Medyada, politikada, üniversitelerde yuvalanmış adamları aracılığıyla, yoğun bir ideolojik şartlandırma kampanyası başlatır ve sürdürürler. Satılacak kuruluşların başlarına kendilerine bağlı insanların getirilmesini sağlarlar.
***
İşte sana bilgi değerli okur, şimdi sıra sende, buyur değerlendir AKP’nin çılgınlar gibi yaptığı özelleştirmeleri. Bu devlet senin, bu vatan senin,… görevindir bu! AKP’ye “istediğini yap, istediğini sat” diye oy vermedin.
Ben sonuç olarak şunu kaydetmekle yetineceğim: Özelleştirmeler kesinlikle halkımız için yapılmıyor. Özelleştirmeler ABD için, İngiltere ve benzeri Avrupa ülkeleri için, Adam Smith Enstitüsü, Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Gelişme Ajansı için, Madsen Pirie için, Batının parababaları Rothschild ve Rockefeller için, onların Türkiye’deki paragöz işbirlikçileri için yapılıyor.
Yargımız halkımızın yanında saf tutarken, 97. maddeyi yasalaştırmaya çalışanlar yabancı güçlerin yanında yer alıyor.
Ve bakıyorum, üç beş bağrı yanık yurtsever dışında kimseden çıt yok.
Peki, yarın? Yarın eminim ki, Türk milletinin mallarını aç kurtlar gibi paylaşanları, paylaştıranları, bu gaddarca yağma karşısında kılı kıpırdamayan sözde aydınları gelecek kuşaklar lanetle anacak, mezarlarına tükürecektir.
[1] Sultan Özer, Birgün, 4.12.2010.
[2] Yunanistan ekonomik krize girince AB’li dostları kredi açma yerine, ona adalarını satmasını tavsiye ediyordu. İflas noktasında olan Yunan Hükümeti bugünlerde bu öneriye boyun eğmiş bulunuyor. Tam sırası diyerek, kaydetmeden geçemeyeceğim. Bu komşumuzun başarıları (!) iktisatçı geçinen, 2. Cumhuriyetçi, Atatürk düşmanı bir pırasaför tarafından AB’ye üyelik konusunda örnek olarak gösteriliyordu Türkiye’ye!