Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Ötüken Yış

0 16.118

Prof. Dr. Mustafa SEVER

Yönetenler, yönetilenler açısından dünyadaki etnik topluluklara baktığımızda bu toplulukların kimisi millet olarak bir yapı tesis ederek devlet kurmuş, kimileri ise bir topluluk olmaktan öte geçememişlerdir. Dolayısıyla dünya üzerinde milletler ve kavimler olmuştur. Kavimler hiçbir zaman devlet kurma becerisini gösteremeyen ve diğer milletlerin tebaası olan etnik gruplardır. Türk tarihinde de pek çok örneği görüldüğü gibi, bu etnik gruplar zaman zaman tebaası oldukları devlete, emperyalist devletlerin kışkırtma ve yönlendirmeleriyle nankörlük etmişlerdir. Günümüzde de Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde bulunan kimi etnik gruplar, ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri, havasını soludukları Türkiye Cumhuriyeti’ne nankörlükler etmektedirler.

Çağımızda, mikro milliyetçiliğin Batı odaklı güçlerce tahrik edildiği bir süreç yaşamaktadır. Bu süreçte, ortak bir geçmişe, bir coğrafyaya, dile, kültüre sahip milletler bile coğrafî farklılıkları, inançlarındaki çeşitlenmeleri bahane edilerek ayrıştırılmaya, farklılaştırılmaya, ötekileştirilmeye çalışılmaktadır. Küreselleşme adı verilen ve efendi-köle ilişkisi gereğince güçlü Batı ülkeleri, dünyayı adeta kendi şirketleri gibi yönetmeye çalışmaktadırlar. Yöntemler oldukça gelişmiş; teknolojik imkanlar, iletişimdeki hız ve kolaylıklar, işbaşına getirilen yönetimler, vb. yollarla bir milletin hafızası silinmeye, kendinden uzaklaştırılmaya, başkalaştırılmaya, çağdaş köle haline getirilmeye, çalışılmaktadır.

Tarih tekerrürden ibarettir, derler. Hayır, tarihte benzer olaylar, durumlar yaşanabilir, ancak hiçbir olay ve durum bir başka olay ve durumun tekrarı olamaz. Tarih bilgisi, nesillerin geçmişle gelecek arasında bağ kurmasını, birtakım dersler çıkarmasını ve geleceklerini bu bilgi ve dersler ışığında biçimlemelerini sağlayıcı bilgilerdir. Ortak hafızada taşınan bu bilgilerin nesilden nesile aktarımı sağlıklı yapılırsa, çağın olay ve durumları daha kolay tahlil edilir ve gereken yapılır. Yok eğer bu aktarımda kopukluklar yaşanırsa, yeni nesil başkalarının elinde oyuncak haline gelir.

Türk milleti, tarihî süreçte gerek coğrafî gerekse insanî çevresini düzenleyici, şekil verici, yönetici özellikleriyle yer edinmiş bir millettir. Sözlü kültürde nesiller arası yaşanarak gelenekselleşen sözlü bilgi yanında, Türk kültürünün yazılı kaynakları da mevcuttur. Bu kaynakların içinde müstesna bir yeri olan Orhun Anıtları başta gelir. Bu anıtlar, güçlü devletin, güçlü milletin, yöneten ile yönetilenlerin birbirlerine karşı ödev ve yükümlülüklerinin ideal ölçülerini bize ulaştıran ölümsüz eserlerdir. “Türk” adıyla devlet kurarak milli bütünlüğü tesis ve devam ettirme amacıyla çalışmayı kendilerine ülkü edinen Göktürk devlet adamları (Bilge Kagan, Kültigin, Tonyukuk) bize bu ülkünün yazılı belgelerini Orhun Anıtları’nda vermişlerdir. “Anıtlarda, kağanlık makamında oturanların ve milletin birbirine karşı ödev ve yükümlülükleri, yönetici konumundaki kişilerin takip ettikleri veya etmeleri gereken siyaset, sonraki nesillere yol gösterici bir muhtevada işlenmiştir.” (Sever 2006: 7)

Anıtlar, bugüne kadar pek çok alanda araştırmacılarca değişik yönlerden incelenmiştir. Biz de bu yazımızda anıtlarda sıklıkla dile getirilen ve Türk insanının unutmaması gereken “ortak şuuru” simgeleyen Ötüken Yış üzerinde duracağız.

Anıtlarda Ötüken yış “il tutsık yir Ötüken yış ermiş/İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş” (KT G4), Ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen/Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın” (KT G8), “Iduk Ötüken yış/Kutsal Ötüken ormanı” (KT D23), “Türk kagan Ötüken yış olursar ilte bung yok/Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur.” (BK K2), vb. sözleriyle dile getirilmekte ve “güvenli, kutlu bir mekan” olarak tavsif edilmektedir. Divân-ı Lugati’t-Türk’te “Ötüken (اوتوڪان) Tatar çöllerinde bir yerin adı. Uygur iline yakındır.” (DLT I/138) denilmektedir. Hüseyin Namık Orkun, Ötüken’in Göktürklerin hükümet merkezi olduğunu, Moğolca arz ilahesinin de adının Atügän~İtügän olduğunu (1987: 916) belirtir. Emel Esin ise, Ötüken hakkında, Vladimirtsov ve Pelliot’un görüşlerini benimser (1976: 155); ki onlara göre Ötüken yış, Türklerce devlet kutu veren bir yer tanrısının makamı sayılmaktadır.

Ötüken yış, yukarıdaki bilgilerden hareketle, kutlu bir mekândır, yani ıduktur ve ilahî güç/Gök Tengri tarafından Türklere verilmiştir. Dolayısıyla bu kuta layık olmak gereklidir. Bu kut, Tanrının Türke öz nitelikleri olarak verdiği değerler bütünüdür ve nesiller arasında aktarımda görenek şeklinde somutluk kazandığı oranda geleneksel bilgi, ortak şuur haline gelmiştir. Bu ortak şuur, milletin ideal olan, unutmaması, hayatının her safhasında faydalanması ve kendisinden sonraki nesillere aktarması gereken bilgi hazinesi, yani millet olarak sahip olunan özdeğerler manzumesidir.

Anıtlarda Ötüken coğrafî bir mekân olarak dile getirilir; ancak bugüne kadar yapılan araştırma ve değerlendirmelerde bu mekanın hangi coğrafî konumda bulunduğu hakkında somut deliller söz konusu olamamıştır. Öyle ise Ötüken başka anlamlar içeriyor olabilir. Zannımızca Ötüken bir simgedir ve milletin temel karakterini, başka milletlerden kendisini farklı kılan özelliklerini ihtiva eden değerlerin ifadesidir. Çünkü Göktürk devlet adamları anıtların birçok yerinde Ötüken’in unutulmasının, terk edilmesinin, önemsenmemesinin, Türk milletinin benliğini, kimliğini terk etmesi ile eş anlamlı olduğunu vurgularlar. Bilge Kağan’a göre Ötüken’den uzaklaşmak bu öz değerlerden uzaklaşmak, yani değişmek, bozulmak, yozlaşmak anlamına gelirken Ötüken’e dönmek ise, Ötüken‘de il tutmak, oturmak, kendine gelmek, milli benliği oluşturan değerlere dönmek anlamındadır. Diğer yandan “yış/orman” sözüne dayanarak Ötüken birlik, birleşmek, bir bayrak altında toplanmak anlamlarında da değerlendirilebilir. S. Divitçioğlu, Ötüken konusunda “öte”nin daima yatay ve dikey olmak üzere “bilginin ötesinde” örneğinde olduğu gibi uzakları imlediğini (1987: 106) belirtir. Buradan yola çıkarak Ötüken’in günlük dil ötesi, ilk anda anlaşılanın ötesinde bir anlam taşıdığı ve ortak hafızayı simgelediği söylenebilir. Ortak hafıza, ortak bir tarihî geçmişi sahip olan insanların, muhakemeleri dışında, farkında olmadan, sorgulamadan, şuuraltında benimsedikleri bilgiler toplamıdır; ki Türk milletinin tarihî süreç içinde nesilden nesile aktarılarak gelen soy özelliklerini, zevk ve beğenilerini, olumlu-olumsuz değer yargılarını, davranış örneklerini, vb. içine alır.

Ortak hafıza, milletin öteki milletlerden farkını, millet olarak hangi özellikleri taşıdığını gösteren değerlerdir. Bu açıdan küreselleşme adı verilen yaşanılan süreçte, Batı kültürünün dünya milletlerine çeşitli yollarla benimsetildiği çağımızda, ortak hafızanın, Ötüken yış’ın ne olduğunun, hangi önemleri muhtevi olduğunun idrak edilmesi gerekmektedir. Zira hafızasını kaybeden bir insan gibi ortak hafızasına sahip çıkma iradesini gösteremeyen milletler de zavallı duruma düşer, benliklerini kaybederler. Bu iradeyi gösterecek milletin dayandığı güç, ortak geçmiş, ortak hafızadır. Yaşanılan çağın gereklerini doğru değerlendirerek bu hafızanın bilgi haline getirilmesi, yani güncel olay ve durumların bu pencereden görülmesi ve bu değerlere uygun davranılması gerekir.

Prof. Dr. Mustafa SEVER


KAYNAKÇA

♦  ATALAY, B. 1985, Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi III, TDK Yay. Ank.
♦  DİVİTÇİOĞLU, S. 1987, Kök Türkler-Kut, Küç, Ülüg, Ada Yay., İst.
♦ ESİN, E. 1976, “Ötüken-yış (Türk sanatında Ağaçlı Dağ Hakkında Notlar)”, Atsız Armağanı (Ed. Güngör, E.-Hacıeminoğlu, M.N-Kafalı, M-Sertkaya, O.F.), Ötüken Yay., İst.
♦ ORKUN, H. N. 1987, Eski Türk Yazıtları, TDK Yay., Ank.
♦ SEVER, Mustafa 2006, Yöneten, Yönetilen ve Töre Çerçevesinde Orhun Kitabelerini Yeniden Okumak”, Erciyes dergisi, sayı 338, s. 7-9
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.