Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Osmanlı Türklerinin Amerika’ya Göçü

0 11.250

Yrd. Doç. Dr. Birol AKGÜN

Giriş

Osmanlı Devleti’nin son demlerini yaşadığı 19. yüzyılda, Anadolu’nun başta Rumeli olmak üzere kaybedilen toprak parçalarından sürekli göç aldığı bilinmektedir. Özellikle 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra, Balkanlar’dan Anadolu’ya yönelik hızlanan göçler, Cumhuriyet kurulduktan sonra da artarak devam etmiştir. Fakat daha az bilinen bir gerçek de Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında başka ülkelere önemli ölçüde göç vermiş olduğudur. Çok daha az bilinen bir olay da Osmanlı topraklarından Amerika kıtasının kuzeyine (ABD ve Kanada) ve güneyine (özellikle Brezilya ve Arjantin) gerçekleşen göçlerdir. Her ne kadar Yeni Dünya’ya giden Osmanlı tebaasının büyük çoğunluğu azınlıklardan oluşuyor idiyse de, içlerinde azımsanmayacak kadar Osmanlı Türkü de yer alıyordu. Umut yolcularının ilk nesli olarak adlandırılabilecek bu Türk göçmenleri hakkında derli toplu bilgi bulmak oldukça zordur. Çünkü Türklerin Amerika’ya göçünün tarihiyle ilgili elimizde çok az kaynak vardır ve bu konu yeterince incelenmiş de değildir. Bu nedenle de Amerika’daki Türk diasporasının dünü ve bugünü hakkında detaylı bilgiye de sahip değiliz.[1] Oysa ki, Osmanlı döneminde kendi bünyesinde pek çok dini ve etnik azınlığı barındıran Türk toplumu, belki de ilk kez kendi üyelerini Amerika gibi oldukça uzak ve tamamen farklı kültüre sahip ülkelere göçmen olarak gönderiyordu. Türklerin 1960’larda devletler arası antlaşmalar çerçevesinde kitleler halinde Almanya’ya göçünden çok önce ve oldukça olumsuz şartlarda, maceralı, yorucu ve riskli bir yolculuk gerektiren yeni dünyaya göçü göze alan Anadolu Türklerinin yaşadıkları serüvenleri bir nebze de olsa aydınlatmak bu yazının temel amacıdır. Çünkü, ülkemizde son yıllarda Avrupa Birliği ekseninde sıkça tartışılan “Azınlık Müslümanlar olarak çoğunluğu oluşturan Hıristiyanlar arasında dinimizi, kültürümüzü ve milli benliğimizi nasıl koruyacağız” sorusuyla ilk kez karşılaşanlar yüzyılın başında Amerika’ya göç eden Anadolu köylüleriydi. Umut yolcularının öncülerini oluşturan bu ilk Türk göçmenlerinin tarihini ve yaşadıkları tecrübeleri öğrenmek yarınlarımız için de aydınlatıcı olacaktır. Önce, Osmanlı topraklarından Güney Amerika’ya yönelik göçlere değinilecek ardından da ayrıntılı olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk göçü incelenecektir.

Osmanlı Topraklarından Amerika’ya Göç (Caliye)

Arap dilinde “göç etmek” demek olan caliye kelimesi, genel olarak Osmanlı topraklarından göç edip Amerika kıtasına yerleşen toplulukları anlatan bir terimdir.[2] Bu terimin anlamı daha sonraları Orta Amerika ülkeleri dahil olmak üzere, Amerika kıtasına göç eden tüm Müslüman grupları içine alacak şekilde genişlemiştir. Karpat, caliyenin kapsamını dört ana devreye ayırmaktadır.

İlk devre Amerika’nın keşfinden 19. yüzyıla kadar olan devreyi, ikinci devre 19. yüzyılın ortalarından I. Dünya Savaşı’na kadar geçen süreyi, üçüncü devre iki savaş arası dönemi ve son devre de II. Dünya Savaşı’ndan günümüze uzanan dönemdeki Müslüman göçünü kapsamaktadır.[3] Bu yazının konusunu birinci ve özellikle de ikinci devre oluşturmaktadır.

Aslında bazı antropolojik araştırmaların ışığında, Kızılderililerin de eski Türk kavimleriyle ortak özellikler taşıdığı tezi ortaya atılmış ve gerçekte Türklerin Amerika kıtasındaki varlığının çok eskilere dayandığı iddia edilmiştir. Bu iddiayı tarihsel bir temele oturtmak için de, Asyalı kavimlerin Bering Kara Köprüsü yoluyla Kuzey Amerika’ya geçmiş olduğu savunulmaktadır.[4] Ancak bu tezleri doğrulayacak ya da yanlışlayacak bilgi ve belgelere sahip olmadığımızı belirtmek gerekir. Şu var ki, bu tezler halen tartışılmaktadır ve Amerikan yerlileri arasında da ciddiye alınmaktadır. Nitekim son yıllarda periyodik hale gelen Dünya Türk Halkları kurultaylarında Amerikan yerlileri de resmî gözlemci sıfatıyla temsilci bulundurmaktadırlar.[5] Türklerin Amerikan kıtasında 19. yüzyıl öncesi varlığıyla ilgili ikinci bir tez de ABD’nin Virginia, Kuzey Carolina ve Kentucky eyaletlerinde yaşayan Meluncanların Türk olduğu iddiasıdır. Bu teze göre, Amerika’da Meluncan diye bilinen ve daha çok dağlık bölgelerde yaşayan etnik grubun atalarının, 1571 yılında Osmanlı Devleti ile Haçlılar arasında vuku bulan İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra Haçlılara esir düşen binlerce Türk levendinin esir ticareti yoluyla Amerika’ya taşınan Türkler olduğu savunulmaktadır. Son yıllarda bu alanda yapılan araştırmalarda Meluncanların genetik özellikleri, kültürel mirasları ve hatta sık rastlanan bazı hastalık türleri bakımından Türklerle benzerlikler taşıdığı söylenmektedir.[6] Amerika’da Meluncan araştırmaları komitesi başkanlığını yürüten N. Brent Kennedy, değişik zamanlarda Türkiye’ye de gelerek araştırmalar yürütmekte ve Dünya Türk Halkları toplantılarına da katılmaktadır.

Ancak bizim konumuz açısından Osmanlı Türklerinin Anadolu’dan Amerika’ya göçleri, caliyenin ikinci devresinde, yani 1850-1914 yıllarını kapsayan dönemde, yoğun olarak gerçekleşmiştir. Bu devrede Amerika’ya göçü hızlandıran sebepler arasında, Osmanlı Devleti’nde yaşanan sosyo-ekonomik sıkıntılar itici faktör olarak, Kuzey Amerika’daki sanayileşme ve Güney Amerika’daki genişleyen tarım alanlarının ortaya çıkardığı işgücü talebinin yarattığı çekici faktörler sayılabilir.[7] Özellikle Güney Amerika’ya 1860’larda başlayan göç, 1878-79’da hızlanmıştır. 1880 ile 1914 yılları arasında Güney Amerika ülkelerine giden Osmanlı göçmenlerinin sayısının yaklaşık 200 bin kişi olduğu belirtilmektedir. Bu göçmenlerin yerleştiği ülkeler arasında Brezilya ve Arjantin başta gelmektedir. Ayrıca Meksika, Küba ve diğer ülkelere de önemli miktarda göç olmuştur. Bu dönemde Suriye, Anadolu ve Filistin’den Brezilya’ya göç edenler 45 bin kişi, Arjantin’e gidenler 138 bin kişi ve Küba’ya gidenler de 4 bin beş yüz kişidir.[8] Latin Amerikalıların Turcos (Türkler) diye adlandırdığı bu Osmanlı göçmenlerinin çoğunluğunu Hıristiyan Araplar oluşturmaktadır. Nitekim 1990’larda Arjantin’de Cumhurbaşkanlığı yapan Carlos Menem’in de ailesinin bu göçmenlerden olduğu ve kendisinin de “Turco” lakabıyla anıldığı bilinmektedir. Bu nedenledir ki, kendisine 1992 yılında ülkemizi ziyareti sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kırmızı renkli diplomatik pasaportu dahi verilmiştir. Turcos olarak bilinen göçmen grubunun çoğunluğu Hıristiyan Araplardan oluşsa bile bunlar arasında az da olsa Müslüman Türklerin de olduğu kaydedilmektedir. Ancak Müslüman nüfusun imparatorluğu terk etmesi yasak olduğu için, göç eden Müslümanlar gizlice ve çoğu zaman da isim değiştirerek gitmişlerdir. Nitekim Osmanlı arşivlerinde yapılan incelemelerde, Osmanlı’nın Arjantin büyükelçiliğinden gelen mektuplarda göçmenler arasında Müslüman nüfusun da bulunduğu belirtilmektedir. Gene Arjantin’in resmi istatistiklerine göre, 1909 yılında bu ülkeye Osmanlı topraklarından kabul edilen toplam 11,765 göçmenin %45’i (5,111 kişi) Müslüman, geri kalanı ise Katolik (6.428) ve Yahudilerden (226) oluşmaktadır.[9] Aşağıda değinileceği gibi, Kuzey Amerika’daki Türk göçmenler hakkında sınırlı da olsa elimizde bazı kaynaklar olmakla birlikte, Güney Amerika’daki Osmanlı göçmenleri ve özellikle de Müslüman nüfusun akıbetleri hakkındaki araştırmalar yok denecek kadar azdır. Bilinen şey, bunların önemli bir kısmının zamanla memleketlerine geri döndükleri ve fakat bazılarının gittikleri ülkelere yerleşerek asimile oldukları gerçeğidir.

Osmanlı’dan ABD’ye Göç

Güney Amerika’ya göç eden Osmanlı tebaasının bir kaç katı büyüklüğündeki nüfus, aynı nedenlerle Kuzey Amerika’ya da gitmiştir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinden Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede Osmanlı tebaasından olan Rum, Ermeni ve Balkan halklarından binlerce kişi ABD’ye göç etmiştir. Her ne kadar bu dönemde Osmanlı topraklarından göç edenlerin çoğu Hıristiyanlardan oluşuyor idiyse de, bunların arasında küçük bir Müslüman grubun da yer aldığını eldeki kaynaklar bize söylemektedir.[10] Babası Amerika’ya yerleşmiş Elazığlı bir Türk göçmeni olan ve Türklerin Amerika’da yaşadığı tecrübeleri kitaplaştıran Frank Ahmed, Turks in America (Amerika’da Türkler) adlı eserinde Birinci Dünya Savaşı’na kadar Amerika’ya giriş yapan Türklerin sayısını 45 ile 65 bin arasında olduğunu tahmin etmektedir.

Amerikan istatistiklerine göre de 1820 ile 1920 yılları arasında yarım milyona yakın kişi Osmanlı topraklarından ABD’ye yerleşmek üzere göç etmiştir. Ancak, bu tarihlerdeki Amerikan istatistikleri, göçmenleri ırkına göre değil de geldiği ülkeye göre sınıflandırdığı için Osmanlı menşeli bu göçmenlerin ne kadarının Müslüman ne kadarının Türk olduğu konusunda sağlıklı bir bilgi elde etmek zordur. Karpat’a göre ise bunların en az yüzde 15’i Müslümandı ve tahminen 50 bini de Türklerden oluşmaktaydı. Fakat kendilerine iyi davranılmayacağını hatta ABD’ye bile alınmayacakları korkusuyla gerek Türkler gerekse diğer Müslümanların pek çoğu kendi gerçek kimliklerini gizlemişler, kendilerini Ermeni ya da Suriye kökenli Hıristiyanlar olarak tanıtmak zorunda kalmışlar ve yerleştikleri yerlerde de toplumla fazla karışmadan adeta tecrit halinde yaşamışlardır.[11]

Tablo 1: ABD’ye Kabul Edilen Türkiye Orijinli Göçmen Sayıları

Yıl                              Sayı                Yıl                   Sayı

1821-1840                27                    1921-1940     34,889

1841-1860                142                  1941-1960     4,317

1861-1880                535                  1961-1965     4,330

1881-1900                34,207           1966-1975     18,744

1901-1920                291,435         1976-1985     20,865

Kaynak: 1975 Annual Report: Immigration and Naturalization Service (Washington, DC: Government Printing Office, 1976). 1996 Statistical Yearbook of the Immigration and Naturalization Service (Washington, DC: Government Printing Office, 1997)

Kuzey Amerika’ya göç eden Türklerin çoğu ABD göçmen yasalarının oldukça gevşek olduğu Birinci Dünya Savaşı öncesinde gitmişlerdir (Bakınız Tablo 1). Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya’nın yanında yer alması nedeniyle ABD ile Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik ilişkiler kesilmiştir. Bu nedenle de Anadolu’dan Amerika’ya göç tamamen durmuştur. Ancak Karpat, bu dönemde dahi özellikle Balkanlar’dan belli sayıda Türk kökenli nüfusun ABD’ye göç ettiğini belirtmektedir. Savaş bitiminde ise Türkiye’den göç yeniden başlamıştır. Örneğin, 1920’lerde Harput’taki Amerikan koleji yöneticilerinin yardımıyla 10 bin kişi Amerika’ya işçi olarak gönderilmiştir.[12] Ancak bu dönem kısa sürmüş, Amerikan Kongresi’nin 1925’te kabul ettiği bir yasa ile göçmen gönderen ülkelere kota uygulaması başlamıştır. 1965 yılına kadar yürürlükte kalan bu yasaya göre Türkiye’ye yıllık olarak sadece yüz kişilik bir kota tahsis edilmiştir, ki bundan da genellikle azınlıklar yararlanmıştır. Öte yandan yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, savaşlarda pek çok üretken nüfusunu kaybettiği için dış göçü fiilen yasaklamıştır. İşte bu nedenlerle, 1930 ile 1980 yılları arasındaki elli yıllık zaman zarfında Türkiye’den ABD’ye göç edenlerin sayısı sadece 29 bin kişidir. Aynı dönemde ABD’nin bütün dünya ülkelerinden yaklaşık 15 milyon göçmen aldığı dikkate alındığında ülkemizden ABD’ye olan göçün son derece sınırlı kaldığı anlaşılır.

Türk Göçmenlerin Sosyo-Ekonomik Yapısı

Eldeki kaynaklar, yüzyılın başında ABD’ye göç eden Türklerin çoğunun toplumun en alt kesimlerinden geldiği konusunda hemfikirdirler. Frank Ahmed, yukarıda belirtilen kitabında Türk göçmenlerin Anadolu’dan gelen çiftçi ve çobanlardan oluştuğunu ve çoğunun hayatlarında hiç şehir görmediklerini ve Amerikan şehir yaşamının bunlar için heyecan verici ve şaşırtıcı bir tecrübe olduğunu yazmaktadır.[13] Göçmenlerin çoğu, Karadeniz’deki limanlardan önce Avrupa’ya, oradan da gene gemilerle yorucu bir yolculuktan sonra New York ve Boston gibi liman şehirlerine ulaşmışlar, buralardan da trenlerle sanayi merkezlerine gitmişlerdir. Pek çoğunun geliş amacı, rüyasını kurduğu ve kendi ülkesinde asla ulaşamayacağı zenginliğe kısa sürede ulaşmaktı. Bunun tek yolu ise sıkı çalışmak ve mütevazı bir hayat sürerek para biriktirmekti. Bu fakir fakat onurlarından taviz vermeyen Anadolu köylülerinin çoğu okuma yazma bile bilmiyordu. Bununla birlikte kendi aralarında sıkı bir dayanışma içindeydiler.[14] Türk işçilerinin çoğu sadece kas gücü gerektiren demir-çelik fabrikalarında, tabakhanelerde, otomobil ve sabun fabrikalarında çalışıyorlardı.[15] Otomobil fabrikalarının merkezi olan Detroit çevresindeki Türklerin yaşamını inceleyen bir araştırmada, Birinci Dünya Savaşı öncesi burada yaklaşık 2000 Türk göçmenin bulunduğunu, bunların çoğunun İngilizce bilmediklerini ve diğer işçilerle rekabet edemeyecek kadar vasıfsız oldukları kaydedilmektedir.[16] Özellikle Detroit’te çalışan Anadolu kökenli bu işçilerin, biraz daha fazla ücret ödenen ama aşırı sıcak nedeniyle başka milletlerden olan işçilerin çalışmak istemedikleri demir çelik fırınlarında çıplak vücutla çalıştıkları kaydedilmektedir.[17] Gene burada çalışan işçilerin sendikal hareketlere rağbet etmedikleri ve hatta diğer işçiler greve gittiklerinde dahi işyerlerine polis nezaretinde girerek çalışmaya devam ettikleri belirtilmektedir. Türk işçilerinin bu sıkı çalışma disiplini ve iş ahlakı konusundaki ünleri Amerikan siyaset çevrelerinde ve işverenler arasında da yayıldığı anlaşılmaktadır.

Nitekim, Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele’yi Amerikalılara anlatmak için New York’ta Hamsharey (Hemşeri) adlı bir gazete çıkaran Musa Cömert, Atatürk’e yazdığı bir mektupta şöyle diyor; “Bazıları tarafından yayılan fikirlerin aksine olarak Türkler çalışkan, namuslu ve halimdirler… Amerika fabrikalarında binlerce Türk ve Kürt istihdam ediliyor. Birçokları Detroit kasabasında bulunan otomobil fabrikasında çalışıyor. Eminim ki Mr. Ford bunların iş hususundaki ehliyet ve iktidarını tasdik eder.”[18] Ohio eyalet arşivlerinde bulunan bir dokümanda da o zamanlar bir sanayi şehri olan Cleveland’da yaklaşık 500 Türkün bulunduğu, bunların hemen hepsinin bekar erkeklerden oluştuğu ve bölgedeki demir çelik fabrikalarında çalıştıkları belirtilmektedir.[19]

Türkleri diğer göçmen gruplarından ayıran önemli bir özellik de Türklerin Amerika’ya yerleşmek maksadıyla değil de bir süre kalıp, olabildiğince fazla miktarda para biriktirmek ve ülkesine geri dönerek rahat ve konforlu bir hayat sürmektir. Bu kalış süresi kişilere göre değişmekle birlikte, Karpat’a göre Osmanlı topraklarından Amerika’ya göç eden Hıristiyan azınlıkların üçte biri ve Türklerin de yarısından fazlası anavatanlarına geri dönmüşlerdir.[20]

Özellikle 1923’te bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra Türklerin çoğu memleketlerine dönmeyi tercih etmişlerdir. Frank Ahmed de benzer gözlemlerde bulunmakta olup sayıları üç bini bulan Boston çevresindeki Türklerin çoğunun ABD’deki büyük çöküşün başladığı ve işsizliğin had safhaya ulaştığı 1920’lerin sonunda Türkiye’ye geri döndüklerini kaydetmektedir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Türklerin en yoğun olarak yaşadığı şehirlerden birisi olan Detroit yöresindeki Türk aileler üzerinde araştırma yapan Bilge, 1970 yılında bu bölgede ancak yirmi kadar eski Türk göçmeninin yaşadığını tespit etmiştir.[21] Ohio eyalet arşivlerinde bizim bulduğumuz kayıtlar da bu tersine göç trendini doğrulamaktadır. Savaş öncesi sayıları beş yüzü bulan Cleveland’daki Türklerin 1930’larda yüz civarında kaldığı belirtilmektedir.

Türkleri memleketlerine dönmeye zorlayan önemli bir neden de Amerika’da evlenebilecekleri uygun kadın bulamamalarıdır. Kaynaklar, bu dönemde Amerika’ya göç eden Türklerin tamamına yakınının bekar erkeklerden oluştuğu konusunda hemfikirdirler. Bu muhafazakar ve geleneklerine bağlı Anadolu erkekleri, Müslüman olmayan kadınlarla evlenmeyi uygun bulmamışlardı. Çoğu zaman dil bilmemeleri, diğer kültürleri tanımamaları ve nihayet işyerlerinin dışında Amerikalılarla iletişim kurmamaları gurbetçi Türk işçilerinin Amerikan yaşam tarzına entegrasyonunu engelleyen diğer faktörlerdir. O zamanlar hemen hepsi bekar odalarında yaşayan Türkler aşağıda açıklanacak bazı nedenlerden dolayı da Amerikan toplumundan tecrit edilmiş halde yaşamışlardır. Ancak hem Frank Ahmed hem de Barbara Bilge sınırlı sayıda da olsa bazı Türklerin Amerikalılarla evlendiğini ve hatta Türkiye’de bıraktıkları eşleri olsa bile bunları yeni eşlerine söylemediklerini kaydetmektedirler. Amerika’da evlenen Türk sayısının iki yüz civarında olduğu tahmin edilmektir.

İlk Türkler Amerikan Toplumuna Neden Entegre Olamadılar?

Amerika’ya göç eden Osmanlı tebaasından olan Ermeniler, Yunanlılar ve Suriyeli Hıristiyanlar yeni hayat tarzına kolayca uyum sağlayıp kendi kültür merkezlerini ve yerel iletişim ağlarını kurmayı başarırken, Türkler daha sonraki Türk göçmenlere altyapı hazırlayacak kalıcı kurumlar yaratmada başarılı olamamışlardır. Bu dönemde Amerika’da kalıcı bir Türk toplumunun kurulamamasının pek çok nedeni vardır. Öncelikle, Türklerin çoğu ne Amerikan toplumu ne de bu ülkenin hukuki ve siyasi yapısı hakkında yeterli bilgi sahibi değillerdi. Bu nedenle de içinde yaşadıkları topluma herhangi bir şekilde kültürel yakınlık da duymamaktaydılar. Karpat’ın ifade ettiği gibi, Türk göçmen işçileri kendilerine kültürel olarak yabancı gördükleri Amerika’ya sadece maddi zorluklardan dolayı geldiklerine inanıyor ve bu ülkede mümkün olduğunca kısa süre kalmak istiyorlardı.[22] Öte yandan Türkler, Hıristiyan dünyasını tehdit eden en son İslam devleti olan Osmanlı’yla ilişkili olduklarından hem en çok korkulan hem de en çok dışlanan Müslüman gruptu.[23] Amerikan şehirlerine akışı hızla süren eski Osmanlı azınlıkları (Ermeni, Rum ve Hıristiyan Araplar) anlattıkları abartılı hikayelerle zaten kötü olan Türk imajını iyice pekiştiriyorlardı. Bu yeni gelen azınlıklar, Amerikan yönetimini kendi yanlarına çekebilmek için Türkler aleyhine sürekli propaganda faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Üstelik Amerikan gazetelerinde çıkan Türkler aleyhindeki yazılara Amerikan siyasetçileri ve aydınları da destek veriyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nda Almanların yanında yer alması Türklere yönelik propagandaları daha da şiddetlendirdi. Nitekim, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin Washington büyükelçiliğini yürüten Ahmet Rüstem Bey, Ermeni iddialarının ayyuka çıktığı ve Türklerin dini ve milliyetiyle alay edildiği bir zamanda Amerikan yönetiminin sessiz kalmasını hazmedememiş, diplomatik nezaket kurallarını da bir tarafa bırakarak 8 Eylül 1914’te Evening Star gazetesine bir mülakat vermişti.[24] Büyükelçi bu mülâkatta, Başkan Wilson’un Türkiye ve Türkler aleyhine çıkan yazılar karşısında hareketsiz kalmasını protesto etmiş ve hatta Amerikalıların Filipinlerde uyguladıkları water cure adı verilen işkenceleri ve zencilere karşı uygulanan ayrımcı politikaları örnek göstererek, Amerikan aydınlarının ve siyasetçilerinin Türkiye’deki Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapmaları nedeniyle Osmanlı Devleti’nce tehcir edilmeleri konusunda eleştiri yapmaya haklarının olmadığını söylemişti. Büyük sansasyon yaratan bu protesto olayından sonra büyükelçi A. Rüstem Bey, Washington’u terk etmiştir.

Eyaletlerdeki mahalli basının da tavrı farklı değildi. Aynı fabrikalarda çalışan ve yakın mahallelerde oturan Türk işçiler ile Ermeni ve Yunanlı göçmenler arasında sık sık kavgalar çıkıyordu. Hatta aynı okulda öğrenim gören Türk çocukları, Ermeni ve Yunanlı çocuklarca sık sık dövülüyor ya da tehdit ediliyordu.[25] Yerel basında da bu kavgalar abartılarak veriliyordu. Bu nedenle de, Ahmed’in belirttiğine göre, yerel gazeteler Türklerin yoğun olarak yaşadığı mahalleden bahsederken barbary coast yani barbarlar sahili diye bahsediyorlardı. İşte, gerek tamamına yakınının eğitimsiz olması ve dolayısıyla kendilerine önderlik yapabilecek liderlik kadrosundan mahrum olmaları ve gerekse kendilerini hiç de dostça olmayan bir sosyal çevrede bulmaları nedeniyle, ilk nesil Türk göçmenler pasif ve sessiz bir göçmen grubu olarak kaldılar. Halman’ın belirttiği gibi, onlar için önemli olan şey Amerikan sosyal yaşamına katılmaktan çok kendi kültürlerini korumaktı.[26]

Bu genel yargıya rağmen Amerika’daki erken dönem Türk diasporasının en azından kendi aralarında sıkı bir dayanışma içinde olduklarını görüyoruz. Hatta bazen Türkiye’nin çıkarlarını korumak için harekete geçtiklerini gösteren olaylar da yok değil. Örneğin, Türklerin normal günlerde Türk kahvehanelerinde toplandıklarını ve tavla ve diğer kağıt oyunları oynadıklarını, Anadolu Klüpleri ya da Türk Teavün Cemiyeti gibi organizasyonlar kurduklarını ve buraları birer toplumsal merkez olarak kullandıklarını biliyoruz. Bu merkezler vasıtasıyla anavatan Türkiye ile irtibat devam ettirilirken, aynı zamanda buralar Cuma namazlarının kılındığı, cenaze definlerinin organize edildiği yerler olarak dini fonksiyonlar da ifa ediyordu. Bir diğer aktif kurum da başta New York ve Detroit olmak üzere Türk cemaatının bulunduğu değişik şehirlerde şubeleri açılan Hilali Ahmer yani Kızılay Cemiyeti’dir.[27] Kızılay, bir yandan yerel düzeyde Türk cemaati üyelerine yardım ederken, zaman zaman da Türkiye’deki ihtiyaç sahipleri için yardım toplayan bir sosyal yardımlaşma cemiyeti olarak hizmet görmekteydi. 1920’lerde Columbia Üniversitesi’nde sosyoloji alanında eğitim gören Sabiha Sertel anılarında, kendi girişimiyle New York ve çevresindeki Türkleri örgütleyerek Türk Teavün Cemiyeti adlı sosyal amaçlı bir örgüt kurduklarını ve bu cemiyetin başka şehirlerde de şubeleri açıldığını ve hatta Birlik adında haftalık bir gazete çıkardıklarını belirtmektedir.[28] Gene bu cemiyet merkezlerinde hem Türkiye’deki yetimler hem de Milli Mücadele için 1 milyon Türk Lirasını aşkın para toplanıldığı kaydedilmektedir.[29]

Öte yandan Kızılay’ın, Cumhuriyet kurulduktan sonra Ankara hükümeti adına bazen yarı resmi görevler de üstlendiğini görüyoruz. Örneğin gene Frank Ahmed’in kitabından öğrendiğimize göre, Türkiye’de soyadı kanunu kabul edildiğinde Amerika’daki Türklerin Kızılay şubelerine giderek kendi seçtikleri soyadlarını kaydettirmeleri istenmiştir. Daha sonraları da sayıları azalsa bile Amerikalı Türklerin ülkelerine yönelik ilgileri ve yardımları devam etmiştir. Örneğin, 1939 Erzincan depreminden sonra Amerika’daki Türklerin mağdurlar adına hem yüklü miktarda para topladıkları hem de depremzedelere 25 bin çadır gönderdikleri bilinmektedir. Demek ki, her ne kadar Amerikan Türkleri, Amerikan toplum hayatına aktif olarak katılmasalar da kendi aralarında sıkı bir dayanışma içinde oldukları ve birbirlerine yaslanarak ayakta kalmaya çalıştıkları anlaşılıyor.

Son olarak, acaba Türklerin kendi çıkardıkları bir yayın organı var mıydı? Bizim arşiv araştırmalarımızda doğrudan doğruya Türklerin çıkardığı günlük ya da haftalık bir gazete ya da dergiye rastlayamadık. Eldeki kaynaklarda da konuya pek değinilmemiştir. Bununla birlikte, New York şehir almanağında Türk Teavün Cemiyeti’nce aylık bir bülten yayınlandığından bahsedilmektedir. Osmanlı Hariciye Nezareti’nden bir süre çalıştıktan sonra istifa edip New York’ta yaşamakta olan eski memurlardan Musa Cömert tarafından Mustafa Kemal’e gönderilen 6 Şubat 1922 tarihli bir mektupta da, kendisinin Türklerin sesini Amerikalılara duyurmak amacıyla New York’ta Hemşeri adında bir gazete çıkardığını ancak maddi zorluk içinde olduğu için kendisine yardım edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.[30] Ancak bu çeşit yayınların hiçbir zaman Amerikan kamuoyuna Türkiye’nin görüşlerini anlatacak büyüklüğe ve niteliğe ulaşmadığı da bir gerçektir. Nitekim aynı dönemde Suriye kökenli Hıristiyan Arapların üç ayrı günlük gazete ve bir de ayda iki kez çıkan bir dergileri olduğunu öğreniyoruz. Benzer şekilde, Ermenilerin de bir günlük gazete ve iki adet haftalık siyasi dergi çıkardıkları ve bu yayınlarda daha çok Türkiye karşıtı iddiaların yer aldığı belirtilmektedir.[31]

Bütün kaynaklar, erken dönemde Amerika’ya göç eden Türklerin kendi anavatanlarındaki gelişmeleri yakından izlediklerini kaydetmektedir. Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında bazı Türkler Milli Mücadele’ye katılmak üzere Türkiye’ye geri dönmüşlerdir. Yunanlıların İzmir’i işgali ise onları adeta çıldırtmış, işyerlerinde beraber çalıştıkları Yunanlılarla kavgaları daha da artmıştır.[32] Fakat Anadolu hareketinin başarılı olması ve bağımsızlığın uluslararası alanda ve bu arada Amerika tarafından da, tanınması bu eski Osmanlı yeni Türkiyeli göçmenler için büyük bir gurur kaynağı olmuştur. Yukarıda bahsedilen cemiyet merkezlerinde cumhuriyet bayramları coşkuyla kutlanmıştır. Atatürk, yeni Türk devleti ile ABD arasındaki ilişkileri düzeltmek için 1923 yılında Gülcemal gemisini New York’a göndermiş ve Amerika’nın pek çok yerinden Türkler, Rumlar, Ermeni ve Yahudiler de Amerika’ya gelen ve ay yıldızlı bayrağımızı taşıyan bu ilk Türk gemisini görmeye gelmişler, hatta bazıları yine bu gemiyle Türkiye’ye geri dönmüşlerdir.[33] Bu ülkede kalanların ise kendilerini daha güçlü hissettikleri ve hatta Ankara hükümeti adına bir nevi propaganda ve lobicilik faaliyetine de giriştikleri anlaşılıyor. Araştırma sırasında bizim elde ettiğimiz ve Türk Teavün Cemiyeti’nce hazırlanılıp Amerikan yönetimi ve kongreye hitaben yazılmış bir memorandumda, Türkiye ile ABD arasında Lozan Barış Konferansı sırasında imzalanan dostluk ve ticaret antlaşmasının onaylanması için çağrıda bulunuluyor. Tarih belirtilmemekle birlikte muhtemelen 1923 yılında yayınlandığı anlaşılan bu bildiri, Özgür Ülkenin Liderlerine: Amerika’daki Türklerden Bir Bildiri başlığını taşıyor.[34]

Bildiride, Yunan ve Ermeni iddiaları reddediliyor ve Türk Amerikan ilişkilerinin karşılıklı çıkar esasına göre yeniden kurulması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, Amerikan Türklerinin kanunlara riayet eden, sıkı çalışan, vergi veren ve suç işlemeyen kişilerden oluştuğu anlatıldıktan sonra, Türkiye’de yeni kurulan demokratik cumhuriyetin övgüyü hak ettiği ve barışsever Amerikan hükümetince mutlaka desteklenmesi gerektiği belirtiliyor. Türklerin, kongre üyelerini etkilemek için başka ne gibi faaliyetler yaptıkları konusunda herhangi bir bilgimiz yok, ancak dostluk antlaşması 1927 yılına kadar onaylanmamıştır. Bununla birlikte bu bildiriyle, Türklerin ABD yönetimini etkilemeye yönelik bir hareketi olduğu konusunda da şüphe yoktur. Bu olay hem Türklerin Amerika’daki ilk sesi olması bakımından hem de Türk hükümeti adına ilk lobicilik faaliyetini oluşturduğundan son derece önemlidir. Denilebilir ki Türkler artık savunma psikolojisinden kurtulup Amerikan kamuoyuna kendilerini aktif olarak tanıtmaya başlamışlardır.

Sonuç ve Değerlendirme

Türklerin Amerika’da belli bir sayıya ulaşıp kalıcı kurumlar kurması için yarım asır daha geçmesi gerekmiştir. İkinci Dünya Savaşın’dan sonra bir taraftan ABD ve Türkiye arasında gelişen siyasi ilişkiler, öte yandan NATO bünyesindeki personel değişimi her iki ülke halkının birbirlerini daha yakından tanımasını sağlamıştır. 1965 yılında göçmen yasasındaki kota uygulamasının kaldırılması ile birlikte göç kapısı yeniden açılmıştır. Türkiye’den de her yıl bu imkandan yararlanmak isteyen en az 2000 kişi ümit ettiği zenginliğe kavuşmak için ABD’ye göç etmiştir. Amerikan resmi istatistiklerinde sayılarının yüz bin civarında olduğu belirtilen Amerika’daki Türk kökenli nüfusun gerçekte bunun çok üstünde olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü illegal yollardan giren pek çok kişinin bu istatistiklere dahil edilmediği belirtiliyor.[35] Hangi nedenle ve nasıl gitmiş olursa olsunlar, bugün Amerika’nın belli başlı her şehrinde Türklere rastlamak mümkündür.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’ye yönelik Türk göçü ayrı bir inceleme konusu olmakla birlikte şu kadarını belirtmek yeterli olacaktır: Bu dönemde Türkiye’den göç edenler daha çok eğitimli, kendine güvenli ve dünyayı tanıyan orta ve üst sınıflardan oluşmaktadır ve ülkemizden ABD’ye “beyin göçünü” temsil etmektedir. Osmanlı’nın son döneminde bu ülkeye gidenlerden farklı olarak bunlar, bir yandan Türk kimliğine kuvvetle sahip çıkarken öte yandan da içinde yaşadıkları ABD toplumuna her düzeyde katkıda bulunabilmek için gayretle çalışmışlardır. Bugün Amerika’daki Türk toplumu arasında yüzyılın başındaki ilk kuşak Türklerden geriye kalan fazla bir şey yoktur. Belki nadiren onların çocuklarına rastlanırsa da, sayıları 300 bini bulan bugünkü Amerikan Türk toplumunun çekirdeğini 1950’lerden sonra bu ülkeye yerleşen “beyin göçü” kuşağı oluşturur. Bununla birlikte unutmamak gerekir ki çaresizlik içinde çırpınan bir toplumun üyeleri ve batmakta olan bir imparatorluğun son temsilcileri olarak Amerika’ya gitmiş olan ilk nesil, en azından bizi yüzyılın başından itibaren ABD’de temsil etmişlerdir. Fakir Anadolu köylülerinin çoğu bu ülkede adeta misafir gibi yaşamışlar, geriye kalıcı hiçbir eser bırakmadan ülkelerine geri dönmüşlerdir. Diğer bazılarını ise ölüm gurbette yakalamış ve bulundukları şehirlerde gömülmüşlerdir. Böylece iradeleri dışında da olsa mezar taşlarına yazılan Türkçe isimler ve kazınan ay yıldızlar vasıtasıyla Amerika’da kalıcı ilk Türk izlerini bırakabilmişlerdir.

Yrd. Doç. Dr. Birol AKGÜN

Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi /Türkiye  

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 20 Sayfa: 890-896


Dipnotlar :
[1] Bu konudaki belli başlı kaynaklar için bakınız Frank Ahmed, Turks in America, The Ottoman Turks’ Immigration Experience (Greenwich, Conn.: Columbia International, 1986); Kemal Karpat, “Turks in America”, Less Annales de l’Autre Islam, No: 3, 1995, s. 231-252; Barbara J. Bilge, Variations in Family Structure and Organization in the Turkish Community of Southeastern Michigan and Adjacent Canada,Ph. D. dissertation, Department of Antropology, Wayne State University, Detroit, Michigan, 1985. Ahmet Emin Yalman, “Amerika’da Türk Muhacirler”, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, (1918). Yalman’ın bu yazısı Naki Konyalı tarafından Türkçe harflerle Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanmıştır. Bkz. “Ahmet Emin Yalman’ın Kaleminden Amerika’daki Göçmen Türkler”, Toplumsal Tarih, Sayı 92, (Ağustos 2001), s. 26-30. Birol Akgün, “Bilinmeyen Tarih “National Geographic Türkiye, Eylül (2001), s. 116-117.
[2] Bkz. Kemal Karpat, “Caliye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, cilt 7, (1993), s. 34-38.
[3] Karpat, 1993, s. 35.
[4] Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Berrak Kurtuluş, Amerika Birleşik Devletleri’ne Türk Göçü: Göç Süreci ve Özellikleri, (İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı 1999), s. 13-15.
[5] Kurtuluş, 1999, s. 32.
[6] Meluncanlar hakkında genel bilgi için bkz. N. Brent Kennedy and R. Vaughan Kennedy, The Melungeons: The Resurrection of a Proud People, (Mecon: Mercer University Press, 1997). Ayrıca yapılan son araştırmaların değerlendirilmesi için bkz. N. Brent Kennedy, “Meluncan Araştırmalarında Son Durum”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, sayı 114 (1998).
[7] Bkz. Kemal H. Karpat, “The Ottoman Emigration to America, 1860-1914”, International Journal of Middle East Studies, cilt. 17, (1985), s. 175-209.
[8] Karpat, 1993, s. 35.
[9] Karpat, 1985, s. 182.
[10] Bkz. Ahmed, 1986; Karpat, 1995; Bilge, 1985.
[11] Bilge, 1985.
[12] Karpat, 1995.
[13] Ahmed, 1986: XV.
[14] Sabiha Sertel, Roman Gibi, 1919-1950, (İstanbul: Ant yayınları, 1969).
[15] Sertel, 1969, s. 42.
[16] Bilge, 1986, s. 73.
[17] Sertel, 1969, s. 57.
[18] Bu mektubun tam metni için bkz. Bilal N. Şimşir, Atatürk İle Yazışmalar I, (1920-1923), (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1981), ss. 175-177.
[19] Writers’ Program (Ohio): “Turks”, The Peoples of Cleveland Ethnic Group Histories Manuscript, 1939-1942, s. 237-240. Ohio State Archives and Historical Society, Columbus, Ohio.
[20] Karpat, 1995.
[21] B. Bilge, “Turkish-American Patterns of Intermarriages”, Barbara C. Aswad and Barbara Bilge (Eds.), Family and Gender Among American Muslims. (Philadelphia, PA: Temple University Press, 1996).
[22] Karpat, 1995.
[23] Bilge, 1985: 56.
[24] Bkz. Mine Erol, Osmanlı İmparatorluğunun Amerika Büyükelçisi A. Rüstem Bey, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973), s. 20-23.
[25] Yalman, 2001, s. 30.
[26] Talat S. Halman, “Turks”, Thernstorm, Stephen (Ed.). Harvard Encyclopedia of American Ethnic Groups, (Cambridge, Mass.: Harvard University Press, 1980), s. 992-996.
[27] Bilge, 1985, s. 56.
[28] Bkz. Sertel, 1969, s. 53-55.
[29] Sertel, 1969, s. 64.
[30] Şimşir, 1981, s. 173-174.
[31] New York Panorama: A Comprehensive View of the Metropolis, (New York City, NY: Random House, 1938), s: 116-117.
[32] Ahmed, 1986, s. 86.
[33] Sertel, 1969, s. 62.
[34] Turkish Welfare Association, Inc., To the Leaders of the Country of the Free: A brief from the Turks in America, (New York: Turkish Welfare Association, tarihsiz).
[35] Örneğin 1990 nüfus sayımı istatistiklerinde New York şehrinde Türklerin sayısı 9500 olarak gözükürken, bölgede yaşayan Türkler aslında bu sayının en az üç kat daha fazla olduğunu belirtiyorlar. Bkz., P. Belluck, “In the Queens Mosaic, A Turkish Inlay: Community Takes Root in Sunnyside”, The New York Times, (2 Nisan, 1996).
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.