Osmanlı Polis Teşkilatı ve Yenileşme Süreci
Devlet, insanoğlunun bu güne kadar kurduğu en büyük organizasyon olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu devasa kuruluşun temel hedefinin, kendini kuranlara, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikeleri yok ederek onlara güvenlik ve esenlik sağlamak olduğu, izaha gerek göstermeyecek derecede açık ve seçiktir.
Devlet bu ihtiyacı, iç ve dış güvenlik olarak değerlendire gelerek, adları farklı olmakla birlikte bu ihtiyacı temelde ayrılık kabul etmez bir bütün olarak kabul etmiştir. Hatta günümüzde görevlilerinin daha somut biçimde ayırt edilmiş olmasına rağmen, bunun böyle düşünülmekte olduğunu, genel güvenlikle ilgili mevzuat hükümlerinden net olarak anlayabilmekteyiz. Ancak, işlerin hem daha rahat seyrini sağlamak, hem de o işin sorumlusunu önceden tespit ederek, doğması muhtemel olumsuzlukları peşinen göğüslemek amacıyla, belli işler için belli sorumlular oluşturulduğu gözlenmektedir.
Bu uygulama, her devlette olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de böyle olmuştur.
Devletlerin hayat bulması, genel olarak, yeninin bir eskinin yerine geçmesi şeklinde olduğu, tarih sayfalarında sıklıkla rastlanılan bir sonuçlar silsilesi olarak kendini göstermektedir. Bu durum, ister istemez, yeninin eskiden aldığı bir çok şeyi birlikte ve yeniden hayata geçirdiği, adeta bir kaçınılmazlık gibidir. Bu durumu, konumuza uyarlayacak olursak diyebiliriz ki, Osmanlı Devleti kurulurken, daha önce kendine tabi olduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nden bir çok kurumu beraberinde sürüklediği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Osmanlı Devleti’nden bir çok kurumu alarak yeni devlet teşkilatına kazandırmıştır. Sözü edilen bu kurumların içerisine iç güvenlik kurumunu rahatlıkla dahil edebiliriz. Zira bu unsur, bir canlı bünyenin hayatiyetine destekçi ve adeta muhafızı durumunda olan, kandaki akyuvarlar gibidir. Akyuvarsız bir kan düşünmek mümkün olmadığı gibi, bir hayatın idamesi için nakledilen bir kanın aynı terkipte olduğunun aksini düşünmek de mümkün değildir. Bize göre, bu örnek konumuza tıpa tıp uymuyorsa da, bir devletin yaşaması için “olmazsa olmaz”ı durumunda olan ve akyuvar misaline tıpa tıp uyan iç güvenlik kurumu unsurlarını naklen alması hep gözlene gelen bir olgudur. İleride değineceğimiz, Osmanlı güvenlik unsurlarının daha önceleri, selefi durumunda olan, Selçuklu’da var olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de, bir bakıma devamı durumunda kaldığı Osmanlı Devleti’nden naklettiği güvenlik sistemleri vardır.
Mesela Osmanlı Devleti’nin en haşmetli devri olan Kanuni döneminde dahi varlığına rastladığımız kadı, sübaşı, asesbaşı, yasakçı ve benzeri görevlilerin Selçuklu’da da var olduğunu görüyoruz. Hem de aynı şekilde mülki ve askeri teşkilatlanma modeli olarak. Osmanlı Devleti’nde iç güvenlik teşkilatı, Tanzimat’ın izlerini taşıdığı şüphesiz olan 1845 tarihli “Müzekkere-i Umumi” nin yayınlanmasına kadar, Osmanlı askeri teşkilatının omurgası durumunda olan Yeniçeri Teşkilatı içerisinde devamede gelmiştir. Bunun böyle olduğunu, aşağıda künyeleri verilen araştırmalardan anlamaktayız.
Bu araştırmalar, genellikle bir çok yerli ve yabancı müellifin telif eserlerinden yararlanılarak ortaya konmuştur. Zira, söz konusu edilen müelliflerin kullandığı kaynaklara bir daha inmek, hem zaman kaybı hem de emeğe saygı ve bilimsel çalışmalara güven açısından gereksiz görülmüştür. Çünkü, birkaç ana kaynak üzerinde yaptığımız çalışmada, tezimizi desteklemede kullandığımız müelliflerin ulaştığı bilgilere ulaşarak, daha farklı bir bilgi edinilememiştir.
Kabul etmek lazımdır ki, konumuza kaynaklık edecek senetlerin; Padişah Fermanları, Merkez ve Taşra Yetkililerine gönderilen emirnameler, Şer’iye Sicilleri ile tahrir defterleri gibi tarihi belgeler olduğu şüphesizdir. Bir de askeri teşkilatlanma modeli göz önünde tutulabilmektedir. Bu bakımdan, muhtelif ad ve buluş açısı altında ortaya konulmuş bulunan telif eserlerin bilgi kaynaklarının, genel görünüm itibariyle aynı olduğu gözlenebilmektedir. Unutmamak gerekir ki, üzerinde bulunduğumuz konu spesifik boyutlardan fevkalade uzak bulanan ve belli başlı omurgalara oturtulmuş bir teşkilatı yapı olarak değerlendirmektir. Emniyet Teşkilatı gibi bir teşkilatın omurga bakımından sık değişikliğini kabul etmek zaten mümkün değildir. Ancak, hizmet yeri (adres) değişiklikleri veya emir komuta zincirini oluşturan halkaların yenilenmesi gibi değişiklikler, tabiatıyla konumuzun kapsamı dışında olacaktır. Bu gibi gelişmeler dışında kalan omurga yapı, bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğimiz 1845’e kadar süre gelmiştir. 1845’ten sonra Avrupai bir görünüm kazandırma çalışmaları, tabii olarak “omurga değişiklik” kabul edilmelidir. Osmanlı Dönemi Emniyet Teşkilatı’nı irdelerken buna göre bir takdim planı oluşturulacaktır.
Polis Akademisi / Türkiye