Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Çeşmeleri

0 13.381

Prof. Dr. H. Örcün BARIŞTA

Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde dört yüzyılı aşkın bir zaman diliminde başkentlik yapmış İstanbul’da, köprüler, bentler, değirmenler, maksemler, teraziler, hamamlar, havuzlar, şadırvanlar, sebiller, selsebiller, suluklar, kuyu bilezikleri ve çeşmeler gibi su ile ilgili yapılar yer almaktadır. Bunlar arasında taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki çeşmelerden taşınabilir nitelikteki taş testiler ile musluklu teknelere kadar geniş bir yelpazeye yayılan çeşmeler zengin çeşitlemeleriyle bir dönemin bütünü konusunda kopmadan bilgilere aktaran örnekler olarak ilgi çekmektedir. Bunlar hem yararlı hem güzel iş ürünlerinden başlayarak, endüstriyel sanatlar ürünlerine ve el sanatlarından güzel sanat düzeyine ulaşan eserlere kadar ulaşan zengin bir repertuarla Türk plastik sanatlarına zengin bir başvuru kataloğu oluştururken bazı çeşmelerdeki içeriği anlam yüklü yazılı bezemeleriyle fonetik sanatlar alanına da engin bir hazine sunmakta ve hepsinden öte plastik ve fonetik sanatların bir arada sergilendiği örneklerle dünya sanatına özgün bir bileşik sanat vizyonu bahşetmektedir. Diğer su yapılarından farklı amaçlarla yapılmış, konstrüksiyonları açısından mimari tarihinin değerli görsel belgeleri olan çeşmeler aynı zamanda bezemelerindeki plastik değerleriyle bir kültürün estetize edilmiş duygularını yansıtan özellikleriyle hem iki ve üç boyutlu taş işçiliği ile plastik sanatlar kapsamında önem arz etmekte hem de malzeme, teknik, boyut gibi niteliklerinde gözlenen çeşitlemelerle üretimde belli standartlara, güçlü bir teknolojiye işaret etmektedir.

Burada amacımız evlerden saraylara, sokaklardan meydanlara, kırlardan sokaklarla çevrili çadırlara kadar geniş bir alana yayılan, yeşil alanlar, bahçeler, hazireler, avlular, sokaklar ve meydanların yanı sıra iç ve dış mimariyi bezeyen, kendisi de bir tür mimari oluşturan başka deyişle yerine göre bir yapı elemanı yerine göre bir yapı türünü niteliğine bürünen çeşmelerin hem taşınabilir hem taşınmaz örneklerine eğilerek en çok örneği bulunan başkent İstanbul bağlamında ele alarak toplu bir bakış yapmaktır. Bu yolla malzeme, teknik, işlev, tür, konum, biçim, plan, cephe düzeni ve bezemelerini göz önüne alarak belli başlı örnekleriyle tanıtmak ve Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde su mimarisinin bu alanında ulaştığı düzeydeki bazı parçalarla sergilemektir. Bu arada bireyin kullandığı ev çeşmesinden, meydan çeşmesi çevresinde oluşan ortamıyla oluşan iletişime kadar toplumun paylaştığı estetik değerleri yansıtmak insanoğlu yanı sıra kuşlara yapılan selsebil, suluk gibi örneklerle hem onlara da yarar sağlayan hem de mimari çevreye bir hareket kazandıran çeşmeleri özet bir değerlendirme aracılığıyla tanıtmaktır.

Bilindiği gibi canlı varlıkların ya akan ya da biriktirilen sudan ya içerek ya da kullanarak yararlanması için tasarlanmış yalaklı bir oluk; tekneli, aynalı bir musluk; mimariye monte edilmiş bir yapı elemanı; su gereksinimi için inşa edilmiş lüle, musluk, ayna taşı ve kurnalı bir yapı türü gibi tanımları yapılan çeşmeler çeşitlemeler içermektedir. Bu çeşitlemelere taşınabilir nitelikteki küçük boyutlu çeşmeler olan taş testiler ve musluk tekneleri de eklenmektedir. Bir hazne, bir lüleye iliştirilmiş musluklu bir ayna ve önünde bir tekne bulunan bir nesne olarak tanımlanabilecek bu tür çeşmelere 16. yüzyıldan kalan Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Cami önündeki dikdörtgen biçimli taş testi; 17. yüzyıldan günümüze ulaşan Sultanahmet Türbesi önündeki dikdörtgen formlu, kapaklı taş testi ve Topkapı Müzesi avlusundaki 1226 (1881 M.) tarih kitabeli, önünde küçük bir teknesi de bulunan taş testi örnek verilebilir. Musluklu teknelere ise 16. yüzyıldan Şemsi Paşa Cami ile Eyüpsultan Camisi tuvaletleri önündeki 1170 (1756 M.) tarihli parçalar örnek gösterilebilir.

Çeşmelerde kullanılan malzeme göz önüne alınarak yapılacak bir gruplamada taş, tuğla, metal gibi yapı malzemesinin yanı sıra taş ve çini gibi süsleme malzemesinden yola çıkılmaktadır. Bu tür bir sınıflamaya iki boyutlu süslemelerle biçimlendirilmiş, memşa (apteshane) çadırları gibi bezden yapılmış çeşme çadırları da eklenmektedir. Böyle çeşme örneklerinin İstanbul Askeri Müze’de başka toplumlarda rastlanmayan özgün örnekler vardır. Bunlar ve üstündeki “Fondu par le Val D’Osne 55 Rue Voltaire” (Val D’Osne Vakfı, Voltaire Caddesi 55) şeklindeki açıklamadan Fransa’da yapılarak İstanbul’a gönderilmiş olduğu anlaşılan Askeri Müze avlusunu, Yıldız Sarayı Camisi avlusunu, Defterdar Yokuşu Firuz Ağa Cami önünü, bezeyen bir tarafında 1293 (1877 M.) bir tarafında 1307 (1891 M.) ve 1317 (1901 M.) tarihleri okunan ve 1926 tarihli, Kozyatağı’ndaki Sinan Bey Sokağı ile Ziverbey Caddesi ve Göztepe kavşağını bezeyen bir grup metalden yapılmış çeşme bir tarafa bırakılırsa İstanbul çeşmelerinde en yaygın biçimde kullanılan malzemenin taş olduğu görülmektedir. Kufeki taşı ve mermer çeşitlemelerinden oluşan taş malzemeyi süsleme ile gündeme gelen sayıca az olan ve Mercan Cami önündeki küçük duvar çeşmesi, Eyüpsultan’daki Çinili Çeşme ve iç dekorasyonunda çini malzeme kullanılmış olan Eminönü’ndeki Hatice Turhan Çeşmesi Sebili’nde gözlenen örneklerle çini malzeme izlemektedir.

Uygulanan teknikler açısından taşta kesme, oyma, ulama, bindirme, kaplama, almaşık duvar gibi yapım tekniklerinin yanı sıra alçak ve yüksek kabartma görünümü veren yüzeyden dışarıya doğru taşan derin oyma, yüzeyden içeriye doğru çökertilerek yapılan tersine oyma, geçme, ajur, renkli taş bindirme ve boyama gibi süsleme teknikleri kullanılmıştır. Oyma çeşitlemelerine başta meydan çeşmeleri olmak üzere çok sayıda örnek bulunmasına karşın ajur tekniğinin uygulandığı çeşmelere Anadolu Kavağı Çeşmesi ile Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki iki ayna taşı gibi az sayıda örnek üzerinde rastlanmaktadır. Benzer bir durum iki renkli taş işçiliği için söz konusudur. Sultanahmet Meydan Çeşmesi, Hafız Ahmet Paşa Çeşmesi ve Köprülü Çeşmesi gibi örneklerin kemerlerini süslemede uygulanmış bu tür çalışmalar da sayıca azdır. Boyama için ise Çinili Köşk’te IV. Murat’ın yenilettiği odadaki tavuslu çeşme ile Topkapı Sarayı avlusundaki III. Ahmet Çeşmesi seçkin örnekler oluşturmaktadır. Bezemeler açısından 18. ve 19. yüzyıllarda çeşmelerin bazılarında yüksek kabartma türleriyle heykel sanatına bir yaklaşımın belirdiği fark edilmektedir. Çini ile yapılan bezemelerde çini kaplamanın uygulandığı gözlenmektedir.

Tür açısından çeşmeler mimariyle bağlantılı çeşmeler, mimariyle bağlantısız çeşmeler olarak iki ana başlık altında kümelenmektedir. Mimariyle bağlantılı çeşmeler yapı içi çeşmeleri, yapı dışı çeşmeleri ve çeşme yapısı olarak inşa edilmiş çeşmeler biçiminde üç başlık altında sıralanmaktadır. Yapı içi çeşmeleri oda, sofa, mutfak, hela, gibi konut çeşmelerinin yanı sıra hamam ve camilerde karşımıza çıkmaktadır. Konutlar açısından en ilginç örnekler köşklerde ve saraylarda; cami içini bezeyen çeşme örnekleri ise Sultanahmet Cami ile Hekimoğlu Camisi’nde görülmektedir. Yapı dışı çeşmeleri ise avlu, dış duvar, portal çeşmelerinden oluşmaktadır. Mimariyle bağlantısız kendisi bir tür mimari oluşturan çeşmeler hazire, bahçe, çayır, sokak, meydan çeşmelerinin başlıkları altında gruplanmaktadır. Bu çeşmelere küçük boyutlu taşınabilir nitelikteki taş testiler ve musluklu taş tekneler de eklenerek tür çeşitlemeleri daha da zenginleşmektedir.

Bu sınıflama dışında kalan ve işlevinden yola çıkılarak namazgâh çeşmeleri olarak isimlendirilebilecek çeşmeler ise ayrı bir başlık altında ele alınabılir. İstanbul’dan günümüze ulaşan Eyüpsultan’daki Beylerbeyi Mehmet Paşa Namazgâhı, Öküz Mehmet Paşa Namazgâh Çeşmesi, Bostancı Namazgâhı ve Kadırga’daki Esma Sultan Namazgahı gibi namazgahlar örnek gösterilebilir. Benzer bir durum birden fazla kurna ile tasarlanmış Anadolu yunaklarını anımsatan su yapıları için söz konusudur. Bu konuda ilginç bir örnek Rami Kışlası yakınındaki Serasker Hasan Rıza Paşa Çeşmesi’dir.[1] Burada birbirine bağlanan sekiz kurna ile bir kompleks oluşturulmuştur. Büyük bir olasılıkla hayvanları sulamak için tasarlanmış bu kompleks üniktir. Benzer bir durum kuşlar için tasarlanmış suluklar ve selsebiller için söz konusudur. Çok küçük boyutlardaki suluklara Şehzade Mezarlığı Çeşmesi’ni bezeyen suluklarla Yeni Valide Cami, Cezeri Kasım Cami, Murtaza Efendi Cami şadırvanları, selsebile ise Topkapı Sarayı III. Ahmet Kütüphanesi önündeki çeşmenin alınlığının arkasındaki fıskiye biçiminde küçük kurnalarla bezenmiş selsebil ile Eyüpsultan’daki Süleyman Subaşı Çeşmesi örnek gösterilebilir.

Çeşmelerin konumu açısından konuya bakıldığı zaman mimari bir tür olarak yapılmış çeşmelerin terazi, maksem gibi belli bir alt yapıya dayanarak ya mahalle ya şehir dokusunun en elverişli yerine yerleştirildiği gözlenmektedir. Yerine göre I. Mahmut Çeşmesi, Savaklar Çeşmesi maksem; Sokollu Mehmet Paşa, Humbaracı Baba Çeşmesi, Kemankeş Çeşmesi[2] duvar; Eyüp Sultan’daki Sadrazam Ali Paşa Çeşmesi, Hafız Ahmet Paşa Çeşmesi, Balta Limanı Rakım Efendi Çeşmesi köşe başı; Kâğıthane III. Ahmet Çeşmesi, Süleyman Kaptan Çeşmesi, Kadıköy Çatal Çeşme çatal, III. Ahmet Çeşmesi, Hekimoğlu Çeşmesi,[3] Saliha Sultan Çeşmesi,[4] Tophane Çeşmesi gibi meydan çeşitlemelerinin hem yarar hem de güzellik yargılarından yola çıkılarak tasarlandığı görülmektedir. Mimariye bağlı çeşmelerde ise yapının çevreyle olan ilişkisi ön planda tutularak bazı uygulamalar yapıldığı fark edilmektedir. Bu bağlamda hazire duvarına yerleştirilmiş Eyüp Sultan’daki Ayşe Bahri Kadın Çeşmesi, Şehzade Çeşmesi yanı sıra Eyüp Sultan Mihrişah Sultan İmareti, Hamid-i Evvel Cami kapılarının iki yönünü bezeyen küçük çeşmeler, Sokollu, Nakkaş Hasan Paşa Türbelerinin yola bakan cephelerdeki çeşmeler ilginç örnekler oluşturmaktadır. Örnekler çoğaltılabilir.

Boyutlara dayanarak yapılacak bir değerlendirmede en küçük, iki boyutlu örneklerin 30 cm genişliğinde, 40 cm yüksekliğinde hela çeşmelerinde; üç boyutlu örnekler ise taşınabilir nitelikteki, 55 cm genişliğinde, 57 cm uzunluğunda, 47.5 cm yüksekliğindeki taş testilerde görülmektedir. En büyük boyutlu örnekler ise meydan çeşmelerinde karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda Tophane Çeşmesi güzel bir örnek oluşturmaktadır. İlginç olan özellik bir grup 18. yüzyıl sokak ve meydan çeşmesinde bir kemerle birbirine bağlanan iki ayak arasına oturtulan ayna taşı, kurna ve dinlenme taşlarında belli bir standart ölçünün varlığıdır. Kısaca 70-75 cm uzunluğunda iki ayak arasına oturtulan 160-170 cm uzunluğunda, 55-60 cm genişliğinde, 50-55 cm derinliğinde, 10-12 cm kalınlığında birer kurna ile iki yanında 45-50 cm genişliği ve uzunluğunda iki dinlenme taşı ile düzenlenmiş çeşme kuruluşları bu konuda tanıklık etmektedir. Kuşkusuz boyutlar açısından en ilginç örnekler çocuklar için tasarlanmış çeşmeler arasında karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda en güzel örnekler Topkapı Sarayı Şehzadeler Odası’nın girişini ve içini bezeyen çeşmelerin yanı sıra odanın önündeki taşlığı süsleyen çeşmedir. Bu örnekler küçük şehzadelerin boylarına uygun ayna taşları, kurnalar ve dinlenme taşları ile dikkat çekmektedir. Küçük boyutlu elemanlandan oluşan bu küçük çeşmeler ergonometrik özellikleriyle kayda değerdir. Benzer bir durum Topkapı Sarayı Sünnet Odası çeşmeleri için de söz konusudur. Duvarları çinilerle kaplanmış bu odayı bezeyen bir lülesinden sıcak, bir lülesinden soğuk su akan sekiz küçük kurnalı çeşme bir tür ameliyathane olarak kullanılan bu mekanda hijene verilen önemi vurgulaması ile önem taşımaktadır.

Çeşmeler ya bir yapı ya bir yapıya eklenti ya da bir nesne biçiminde tasarlanmıştır. Yapı biçimindekiler kare, dikdörtgen ve çokgen gibi belli bir plan üzerine oturan, cephe düzenleri ve örtü sistemleri olan mimari biçimindedir. Eklenti biçimindekiler ya avlu duvarına ya mimarinin belli bir ünitesine monte edilerek oluşturulmuştur. Nesne biçimindeki örnekler ise ya taşınabilir nitelikteki taş testiler ile musluklu taş tekneler biçiminde ya da dikilitaş, şise, tuzluk gibi ilginç tasarımlarla karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda Beykoz’daki 1163 (1750 M.), 1166 (1752 M.) tarihli İshak Ağa Çeşmeleri bir dikilitaşı akla getiren pramidal formlarıyla; Çengelköy’deki 1270 (1854 M.) tarihli Ahmet Ağa Çeşmesi şişe biçimiyle, Paşabahçe’deki 1257 (1841 M.) tarihli Mustafa Paşa Çeşmesi Çengelköy’deki çeşmeyi anımsatan dikdörtgen bir kaide üzerine oturtulmuş bir lahanaya benzeyen yuvarlak tacıyla; Kandilli’deki II. Mahmut tuğralı çeşme tuzluk biçimiyle yeni arayışlara işaret etmektedir.

Bu çeşmelerin bir yapı olarak tasarlanmış örneklerinde dikdörtgen, kare, çokgen bir cephesi pahlanarak çokgene dönüşmüş dikdörtgen planlı ve yuvarlatılmış çokgen ve dikdörtgen planlı çeşitlemeleri gözlenmektedir. Hazneyi de içeren bu plan şemaları arasında yaygınlıkla dikdörtgen plan üzerine oturtulan kemerlerle düzenlenmiş cepheler görülmektedir. Klasik dönemde arı bir dille kesik geometrik çizgilerle kurulmuş dikdörtgen planlı çeşmeler vardır. 18. yüzyıldan sonra ön cephesi pahlanarak çokgene dönüşmüş, taşıntılı cepheli çeşitlemeler devreye girmiş ve yuvarlak çizgilerle tasarlanmış barok uslüplu çeşmeler giderek beğeni kazanmıştır. Bu beğeni doğrultusunda çeşmelerin önceleri dik çizgilerle oluşturulan bir dikdörtgenden meydana gelen kurnaları da yuvarlatılmış ve yapının diğer çizgileriyle uyum sağlanmıştır. Nuruosmanıye Çeşmesi bu konuda yapılan ilginç uygulamalardan bir tanesidir.

Çeşmelerin mimari yapısını süslemede yapıyı oluşturan mimari elemanlara öncelik tanınmış, ayna taşları, dinlenme taşları, tekne ve suluk gibi elemanlar yapıya yerleştirildikten ve yapıyla bütünleştirildikten sonra yapıyı oluşturan taş etinin yüzeyi bezeyici motif, bordür ve kompozisyonlara baş vurularak bezemeler yapılmıştır. 16., 17. yüzyıllarda süslenmeden bırakılan kurnaların dış yüzeyleri de 18. yüzyılda bezenmeğe başlanmış Şişhane Hacı Mehmet Ağa Çeşmesi,[5] II. Mahmut Türbesi Haziresi Çeşmesi gibi örneklerde gözlendiği gibi sert geometrik çizgili kurnaların yanısıra Silivrikapı’daki Bala Tekkesi Çeşmesi, Draman’da Faretzade Halil bin Abdurrahman Çeşmesi gibi yuvarlak çizgili kurnalar da bezenmiştir. Bu arada zaman zaman suluklara da başvurularak yapıların cephe düzeni hareketlendirilmiş, ön, yan cephelerin yanı sıra köşelere ya tek ya da çift yerleştirilen suluklarla cephe düzeni tamamlanmıştır. Egik çatı, düz dam, tonoz, kubbe ve süs kubbesi gibi örtü sistemleriyle yapılar taçlandırılmıştır.

Örtü sistemleri acısından ilginç uygulamalar III. Ahmet Meydan Çeşmesi, Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi, İstinye İskele Çeşmesi, Pertevnihal Valide Sultan Çeşmesi gibi çeşmelerde gözlenmektedir. Tasarım aşamasında değişik örtü sistemlerinden atık su süzgeçlerine kadar yapı bir bütünlük anlayışı ile ele alınmış maşrapalıklar bile göz ardı edilmemiştir. Bu bağlamda iki cephesi bezenmiş köşe başı ve çatal çeşmeler ile çeşitli sayıda cephesi süslenmiş bulunan meydan çeşmelerinde ilginç yorumlar sergilenmiştir. Süsleme programına dayanarak çeşmeler bir cephesi bezenmiş çeşmeler ve birden fazla cephesi bezenmiş çeşmeler olarak iki ana başlık altında kümelenmektedir. Bir cephesi bezenmiş çeşmeler arasında bir grup iki kemer yan yana oturtularak yatay eksende gelişen bir ön cephe düzeni ile fark edilmektedir. Eyüpsultan’daki Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi ve Fatih’teki Damat İbrahim Paşa Çeşmesi bu konuda ilgi çeken örneklerdir. Birden fazla cephesi bezenmiş çeşmeler iki cephesi bezenmiş çeşmeler, üç cephesi bezenmiş çeşmeler, dört cephesi bezenmiş çeşmeler ve çokgen cepheleri bezenmiş çeşmelerden oluşmaktadır. Bir cephesi bezenmiş çeşmelere Galata’da Bereketzade. Çeşmesi,[6] Beykoz’daki Kethüda Çeşmesi; iki cephesi bezenmiş çeşmelere Eyüpsultan’da Ali Paşa Çeşmesi, Kabataş’daki Hekimoğlu Çeşmesi; üç cephesi bezenmiş çeşmelere Üsküdar’da Sineperver Çeşmesi, Kasımpaşa Süleyman Kaptan Çeşmesi; dört cephesi bezenmiş çeşmelere III. Ahmed Meydan Çeşmeleri, Tophane Çeşmesi; çokgen cepheleri bezenmiş çeşmelere Kabataş ve Hasköy’deki Silahtar Yahya Efendi Çeşmeleri, temelde çokgenden gelişen cephelilere Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi örnek verilebilir. Örnekler çoğaltılabilir.

Yüzyılların duygu, düşünce ve estetik anlayışı ile seçilmiş konularıyla Türk taş işçiliğinin zengin bir motif kataloğunu oluşturan bezemelere gelince süsleme programının çeşmelerin cephe sayısına bağlı olarak tasarlandığı görülmektedir. Bir cepheli çeşmelerde yapının bir cephesinde birden fazla cepheli çeşmelerde ise yapının ya cepheleri ya da bütünü göz önüne alınarak motifler, bordürler ve bunlardan oluşan kompozisyonlar vardır. Bezemelerde seçilen konular bitkisel bezemeler, geometrik bezemeler, yazılı bezemeler, figürlü bezemeler, nesneli bezemeler ve bunların farklı bileşimleriyle beliren karışık bezemelerdir. 16-17. yüzyıl çeşmeleri geometrik ve yazılı bezemelerle, 18-19. yüzyıl çeşmeleri ise yer yer vazo, tabak gibi nesnelerin de devreye girdiği gül, lale, krizantem, nergis, incir, elma, armut, erik, portakal, mandalina, hurma gibi meyva türleri ve ağaçları yanı sıra selvi ağacı ve mısır motifleri vb. gibi bitkisel bezemelerle oluşturulmuş vazoda çiçek, tabakta, sepette meyva gibi natürmortlar ile kuş, kuğu figürleriyle, 20. yüzyıl ilk çeyreği ise önceki yüzyılda da görülen perde, arma gibi nesneli bezemelerle yapılmış süslemeleriyle kayda değer.

Kuşkusuz çeşmeler arasında III. Ahmet Meydan Çeşmeleri, Kabataş Hekimoğlu Ali Paşa Meydan Çeşmesi, Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi, Tophane Meydan Çeşmesi yanı sıra Bereketzade Çeşmesi, Kaptan Hacı Hüseyin Paşa Çeşmesi, Topçubaşı İsmail Ağa Çeşmesi, Kemankeş Çeşmesi, Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi ve Hekimoğlu Ali Paşa Validesi Çeşmesi gibi örnekler vazoda çiçek, tabakta meyve gibi natürmort konuları ve bunların biçimlendirmeleriyle önem taşımaktadır. Benzer bir durum hayvan figürleriyle bezenmiş bir grup çeşme için söz konusudur. Bunlar arasında Eyüpsultan’daki Kırımı Mehmet Efendi Çeşmesi suluğunu bezeyen bir çift kumru figürüyle, Anadolu Kavağı Çeşmesi servi ağacına konmuş kuş figürüyle Gazhane’deki Kazlı Çeşme ise ayna taşını bezeyen kuğu figürüyle dikkat çekmektedir.[7]

Sonuç olarak gerek Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nin bir mimari türü çevresindeki arayışlarını ve Türk taş işçiliğinde ulaşılan düzeyi gerekse 16-17. yüzyılllarda minberlere gösterilen özenin yerini 18-19. yüzyılda çeşmelere bıraktığını ortaya koyan İstanbul çeşmelerinin plastik değerleriyle sanat tarihinde kendine özgü bir yeri vardır. İki boyutlu yüzey çalışmasından üç boyutlu bir anlayışa geçişi belgeleyen bu örnekler aynı zamanda bir kültürün su çevresinde oluşturduğu ürünleri kronolojik bir sistem içinde izlememize olanak vermesi açısından önem taşımaktadır.

Prof. Dr. H. Örcün BARIŞTA

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 242-246


Dipnotlar:
[1] H. Örcün, Barışta, Taşıyla Toprağıyla İstanbul’dan Eski Bir Semt: Eyüpsultan’da Yeni Bulgular, II. Eyüpsultan Sempozyumu, Eyüpsultan Belediyesi, İstanbul 1998, s. 133.
[2] H. Örcün Barışta, İstanbul Çeşmeleri, Beyoğlu Cihetindeki Meyva Tabağı Motifleriyle Bezenmiş Tek Cepheli Anıt Çeşmeler, Kaptan Hacı Hüseyin Paşa Çeşmesi, Topçubaşı İsmail Ağa Çeşmesi, Kemankeş Çeşmesi, Kültür Bakanlığı Tanıtma Eserleri Dizisi, 39, Ankara 1991, s. 53.
[3] H. Örcün, Barışta, İstanbul Çeşmeleri, Kabataş Hekimoğlu Ali Paşa Meydan Çeşmesi, Kültür Bakanlığı, Tanıtma Eserleri Dizisi, İstanbul 1993.
[4] H. Örcün, Barışta, İstanbul Çeşmeleri, Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi, Kültür Bakanlığı, Tanıtma Eserleri Dizisi, 65, Kültür Bakanlığı, Ankara 1995.
[5] H. Örcün, Barışta, İstanbul Çeşmeleri, Ortaköy Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Şişhane Hacı Mehmet Ağa Çeşmesi, Taksim Maksemindeki I. Mahmut Çeşmesi, Kültür Bakanlığı, Tanıtma Eserleri Dizisi, 46, İstanbul 1992.
[6] H. Örcün, Barışta, İstanbul Çeşmeleri, Bereketzade Çeşmesi, Kültür Bakanlığı, Tanıtma Eserler Dizisi, 17, İstanbul 1989.
[7] H. Örcün, Barışta, Osmanlı İmp. Dönemi İstanbul’undan Kuşevleri, Kültür Bakanlığı, Sanat Eserleri Dizisi, 306, Ankara 2000, s. 22, 23.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.