Gündelik hayatın vazgeçilmez eşyalarından olan ve Osmanlı dönemi belgelerinde Farsça evani olarak adlandırılan pişmiş topraktan üretilen günlük kullanım kapları, yani seramik, yerleşik hayata geçen insanoğlunun yaşamındaki en önemli gelişmelerden birisini teşkil etmektedir. Seramiklerin malzeme, teknik, desen ve form gibi özellikleri sayesinde, günümüz araştırmacıları buldukları seramik malzemeye göre kazdıkları tabakayı ya da bölgeyi değerlendirmekte, elde ettikleri bilgiler sayesinde siyasi, ekonomik ve kültürel tarihe yön verebilecek sonuçlara ulaşabilmektedirler. Bu bağlamda Türkiye’de yerli ve yabancı bilim adamları tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ele geçen buluntular sayesinde zengin bir seramik altyapısının varlığı ortaya konmuştur. Anadolu’daki bu miras üzerine yerleşen Türkler Asya’da var olan birikimlerini bu yerli kültürle birleştirerek, Anadolu’da Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde duvar süsleme malzemesi olan çini ve günlük kullanım malzemesi olan seramik üretimine 20. yüzyıla kadar kesintisiz biçimde devam etmişlerdir. Samsat, Kubad Abad, Kayseri, Ahlat, Alanya gibi kazılarda ele geçen tüm ya da kırık seramik parçaları sayesinde Selçuklu Dönemi’nde farklı tekniklerde seramik üretimi hakkında bir çok bilgiye ulaşılmış, devam eden kazılarla bu bilgiler her geçen gün artmaktadır. Diğer yandan Osmanlı döneminde ne tür seramik üretimi yapıldığı konusunda da verilerin büyük bir kısmı yine kazılar sayesinde elde edilmiştir.
Konumuzu oluşturan Osmanlı devri seramik sanatı farklı dönemlerde farklı merkezler çevresinde gelişim göstererek kendi içinde malzeme, teknik, bezeme ve form bakımından çeşitlilik kazanmıştır. Her üretim merkezi kendine özgü yöresel kültürü, beğeniyi ya da geleneği farklı biçimlerde seramiğe aktarmıştır. Bu yüzden çeşitli merkezlerde benzer bezeme tekniğinde üretimler yapılmış olmasına rağmen yöresel özelliklerden dolayı renk, motif, kompozisyon, boyama üslubu ya da formlarda farklılıklar ortaya çıkmış ve bunlar karakteristik özellikler olarak kabul edilerek farklı bölgelerde bulunan seramiklerin üretim merkezlerinin tespitinde önemli veriler olarak kabul edilmiştir. Osmanlı seramik sanatı dendiği zaman akla gelen ilk merkez İznik’tir. Çünkü burası Osmanlı seramiğinin aynı zamanda çinisinin ana üretim merkezidir. Bunun dışında Kütahya, Çanakkale ve İstanbul da birer üretim merkezidir. Ancak bunlar ikinci derecede önemli merkezler konumundadır.
İznik Osmanlı Devri Seramikleri
Osmanlı çini ve seramik sanatı özellikle İznik’te saray destekli olarak gelişmiş olmakla birlikte, daha öncesinde İstanbul Topkapı Sarayı’nda da bir seramik atölyesi bulunmaktaydı. Saray seramik atölyesinde tamir edilmesi gereken yerlerin belirtildiği 1527-28 tarihli Masraf defterinden, sarayda en az beş seramik fırınının olduğu ve saray atölyelerinde 16. yüzyılın ilk yarısında ciddi çini ve seramik üretiminin yapıldığı anlaşılmaktadır.[1] Fakat buradaki üretimin niteliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. 16. yüzyıl ortalarından itibaren saray çini atölyesinin yerini İznik’in alması ile üretimin yoğunluğu İznik’e kaymıştır. Masraf ve Ehl-i Hiref defterlerinden anlaşıldığı üzere İstanbul’da sarayda çiniciler bölüğü bulunmaktadır.[2] 16. yüzyıl ortalarına doğru bu bölüğün çalışmaları gerileyerek, İznik atölyeleri ön plana çıkmaya başlamıştır. 1557 tarihinden itibaren saray atölyesinde görevli ustaların sayısındaki azalma, İznik seramik ve çini üretiminin saray üretiminin seviyesinde gerçekleşmeye başladığını ve saray çinicilerinin sadece numune hazırlama ve kontrol gibi görevleri yüklendiği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır.
İznik’te yüzyıllardır sürüp giden halka yönelik seramik imalatı, 16. yüzyıldaki gelişmelerle, saray tarafından desteklenen saray ve çevresinin beğenisine göre yapılan, desenleri nakkaşhanede hazırlanarak gönderilen, sarayın siparişleri varken dışarıya üretim yapamayan, kontrol altında bir üretim merkezi haline dönüşmüştür.[3] İznik sadece 16. yüzyıl ortalarından 17. yüzyıl sonlarına kadar belirli bir dönemde bu pozisyona sahip olmuştur. Bunun dışında İznik’te Osmanlı öncesi ve sonrasında 18. yüzyıla kadar halka yönelik üretim yapılmış, saray için üretimin dışında halk için üretime de devam edilmiştir. Yani İznik’te iki farklı üretimden söz edilmelidir. 14. yüzyıldan itibaren başlayan üretimi 18. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etmiş, bu tarihten itibaren İznik çini ve seramik üretiminden bahsedilmemiştir.
Osmanlı seramikleri yıllarca buluntu yerine göre Milet işi, Şam işi, Rodos işi gibi isimlendirilerek yanlış merkezlere atfedilmiştir. Bu karmaşa 1964 yılına kadar devam etmiş, İznik’te Prof. Dr. Oktay Aslanapa başkanlığında 1963-64 kazı sezonundan itibaren başlatılan kazı çalışmaları sırasında çok sayıda sağlam ya da yanık, bozuk, yarı mamül seramiğin, fırın malzemesinin ve fırının bulunmasıyla bu seramiklerin üretim merkezinin İznik olduğu ortaya çıkmıştır.[4] Halen Prof. Dr. Ara Altun başkanlığında devam eden İznik Çini Fırınları Kazısı ile Yrd. Doç. Dr. Bedri Yalman başkanlığındaki İznik Roma Tiyatrosu Kazısı sayesinde İznik seramik ve çini üretimiyle ilgili yeni bilgiler açığa çıkmaktadır.
İznik’teki Osmanlı seramik üretimini genel olarak iki ana grupta toplayabiliriz. İlk grup erken Osmanlı döneminde karşımıza çıkan kırmızı hamurlu, kaba görünümlü, seramikler, diğer grup, 15. yüzyıl ortalarında görülmeye başlayan beyaz hamurlu üretimdir. Önce kırmızı hamurlu seramiklerde karşımıza çıkan farklı tekniklerdeki örnekleri incelediken sonra kronolojik olarak daha sonra beyaz hamurlu Osmanlı seramiklerini ele alacağız.[5]
Astar Boyama (Slip) Tekniğinde Seramikler
İznik Osmanlı seramik sanatı 14. yüzyıldan itibaren birbirinden farklı bezeme teknikleri sayesinde çok çeşitli bezeme motifleri ve kompozisyonlarına sahiptir. Kırmızı hamurlu Osmanlı seramikleri arasında en erken seramik grubu astar boyama (slip) tekniğindeki seramiklerdir. Erken Osmanlı döneminde de kısa bir süre üretilmiş, önce Milet tipi seramiklerin yaygınlaşması, daha sonra beyaz hamurlu üretimin başlamasıyla astar boyama tekniği gerilemeye başlamıştır.
Sulandırılmış kil olan astar ya da slip sayesinde seramiklerin hamur rengi ve gözenekler kapanarak daha düzgün, pürüzsüz bir yüzey elde edilir. Astar, zemin örtme malzemesi olarak hem kırmızı hem de beyaz hamurlu Osmanlı seramiklerinde kullanılmıştır. Bunun dışında astar boyama tekniğinde astar doğrudan boya olarak karşımıza çıkmaktadır. Seramik kap yüzeyine astar boya ile bezeme yapıldıktan sonra sırlanan seramikler bu grupta yer almaktadır. İznik Osmanlı devri kırmızı hamurlu seramiklerde genel olarak, hamurda irili ufaklı gözenekler ile taşçıklar, kuvars tanelerinden oluşan katkılar dikkat çekmektedir.
Bu teknikte astarsız kap yüzeyine astar boya ile bezeme motifleri yapılmıştır (Fot. 1). Açık ya da koyu, sarımsı krem renkli astar boya serbest fırça hareketleriyle sürülmüştür. Boyanın kalın sürüldüğü bazı parçalarda motifler daha kabarık görünmektedir. Astar boyama tekniğinde bezeme, seramik kapların iç yüzeylerini tamamen kaplar, dış yüzeylerine sadece ağız kenarında bordür halinde görülür. Astar boya üzerine hardal sarısı, turkuaz ya da yeşil renkli şeffaf sır uygulanmıştır. Astar boyama tekniğinde dışa çekik kenarlı, büyük ve orta büyüklükte kaseler en çok karşılaşılan kap formudur.
Seramiklerin iç yüzey bezemesinde iri, kaba görünümlü yapraklar, kıvrık dallar, çiçek rozetler, rumi ile palmetlerin birleşmesinden oluşan bitkisel motifler görülmektedir. Dış yüzeyde ise söğüt yaprağı şeklinde ince, uzun yapraklar diyagonal biçimde, belirli aralıklarla yerleştirilmiştir. İznik kazılarında sırlı veya sırsız, yarı mamül çok sayıda astar boyama tekniğinde tüm ya da tüme yakın seramik parçaları ele geçmiş olup, bu kaplar 14.-15. yüzyıl erken Osmanlı örnekleri olarak değerlendirilmektedir.[6]
Milet Tipi Seramikler
Osmanlı seramikleri arasında Erken Osmanlı (Milet işi) olarak adlandırılan kırmızı hamurlu seramikler en yaygın gruplardan birini oluşturmaktadır.[7] Seramiklerin iç yüzeyi ince, beyazımsı krem renkli astarla tamamen kaplanmıştır. Dış yüzey genelde ayak başlangıcına 2-3 cm. kalana kadar astarlıdır. Sır genelde, iç yüzeyde şeffaf, renksiz, ince ve temizdir. Dış yüzeye renksiz veya yeşil renkli şeffaf sırlar uygulanmıştır. Milet tipi seramiklerin bezemesinde çiçek, çiçek rozet, yaprak, palmet, rumi, kıvrık dallardan oluşan bitkisel, yıldız, altıgen, rozet, helezon, meander, dikey hatlardan oluşan geometrik, balık, kuş gibi figürlü, dalga-kaya, inci dizisi gibi nesneli motiflerin kullanıldığı görülmektedir.
Kendi içindeki çok çeşitlilik gösteren Milet tipi seramikler önce kullanılan renklere göre tek renk boyama; iki renkli boyama; boya kazıma olmak üzere üç ana gruba ayrılmaktadır. Daha sonra tek renk boyalılar kobalt mavi, yeşil, siyah; iki renkli boyalılar kobalt mavi-manganez moru, kobalt mavi- turkuaz, kobalt mavi-yeşil, kobalt mavi-kırmızı, kobalt mavi-siyah beş alt gruba ayrılırlar. Form olarak derin, yarı dairesel, dışa çekik, basit ağız kenarlı kaseler, derin olmayan, düz dipli, yarı dairesel, dışa çekik kenarlı tabaklar en yaygın kap tipleridir. Bunların dışında çanak, kandil, kapak bu teknikte üretilmiş diğer kap çeşitleridir.
Tek renk boyama Milet tipi seramikler içerisinde bu seramiklerin karakteristik rengi olan kobalt mavisi yoğun kullanılmakla birlikte, yeşil ve siyah tek renkle bezemelerin yapıldığı seramikler de yer almaktadır. Boyama diğer Milet tipi seramiklerde olduğu gibi kontursuz ve konturlu boyama olmak üzere farklı iki üslupta yapılmıştır. Kontursuz boyamada astarlı beyaz zemin üzerine kobalt mavi serbest fırça hareketleriyle sürülmüştür.
Bu seramikler kendi içlerinde erken ve geç uygulamalar olarak kronoloji göstermektedir. Bezemede sadece yeşil renk kullanıldığı yeşil tek renk boyalı Milet tipi seramikler İznik’te bilinmeyen bir grup olarak tiyatro kazısında ele geçmiştir. Yeşil renkli boya beyaz zemin üzerine serbest fırça hareketleriyle sürülmüştür. Milet tipinin bilinen motiflerinin yanı sıra daha kaba, gelişi güzel boyama üslubunda, özensiz işçilikleriyle geç uygulamalar da vardır. İlk defa Milet tipi seramiklerde beyaz hamurlu 16. yüzyıl seramiklerinde görülen dilimli kenar ile karşılaşmamız sonucu yeşil boyalı bu kalitesiz seramiklerin bir grubunun 16. yüzyıl sonlarında hatta 17. yüzyılda üretilmiş olabilecekleri anlaşılmaktadır.
İki renkli boyama, Milet tipi seramiklerde iki farklı renkle bezemenin yapıldığı örnekler bulunmaktadır (Fot. 2). Milet tipi seramiklerde kırmızı rengin kullanıldığı sadece bir parça İznik Tiyatro kazısında toprak yüzeyine çıkarılmıştır. Milet tipinde ilk defa kırmızı rengin kullanıldığı tabak, renk, boyama üslubu ve kompozisyon bakımından da bu dönem özelliklerini taşımakta olup, 16. yüzyıla tarihlendirilen ilk Milet tipi seramiktir.[8]
Kobalt mavi-siyah iki renkli Milet tipi seramikler renk, motif, kompozisyon ve üslup bakımından kendine özgü niteliklere sahiptir. Kobalt mavi diğer gruplara göre daha koyu tondadır. Dış konturlar siyahla belirlenerek, motif içleri kobalt mavi renkle boyanmıştır. Bu grupta desenler tamamen ince konturlu boyama tekniğinde yapılmıştır. Diğer Milet tiplerinden farklı önemli başka özelliği ise geometrik kompozisyonlar bu grupta daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Boyama üslubu ile de diğer gruplardan farklıdır. Bezemesinde yer alan tepeden kuşbakışı görünümü tasvir edilmiş, iri göbekli, enli ve büyük krizantem gibi iri çiçek motifi diğer Milet tiplerinde yoktur. Kobalt mavi-siyah iki renkli Milet tipi seramikler form, boyama üslubu, renk ve motif özellikleri dikkate alındığında erken yani 14. yüzyıl sonu 15. yüzyıl üretimleri olmalıdırlar.
Boya kazıma grubunda ise kobalt mavi boyalı bazı yüzeylerin kazınması ile seramik yüzeyine, boyama ve kazıma iki farklı teknikte bezeme yapılmıştır (Fot. 3). Kobalt mavi boyalı iç yüzeyde, boyalar, ince kazıma tekniğinde değişik desenler oluşturacak biçimde krem rengi astara kadar kazınarak, sırlanmıştır.
Sırlama sonucunda kazınan yerlerde açığa çıkan astar nedeniyle, kazıma desenler beyaz ince hatlar halinde görülmektedir.
14. yüzyıl ortalarından itibaren yapılan ve 15. yüzyıl ortalarına kadar İznik’te üretimin devam ettiği varsayılan Milet tipi seramikler yeni buluntular ışığında, yeni yaklaşımlarla ele alındığında, üretimin 16. yüzyıl sonlarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Tek Renk Sırlı Seramikler
İznik, Osmanlı devrinde günlük hayat için üretilmiş kırmızı hamurlu seramiklerin yine en yoğun gruplarından birini tek renk sırlı seramikler oluşturmaktadır. Bunlar astarlı yüzey üzerine herhangi bir bezeme yapılmaksızın, tek renk sırla sırlanmış seramiklerdir. Astar iç yüzeye tamamen, dış yüzeye ağız kenarından itibaren değişik seviyelere kadar sürülmüştür. İç yüzeyde sır, kahverengi, hardal sarısı, manganez moru, yeşil, firuze, turkuaz renkli olup, renksiz sırlı parçalar da bulunmaktadır (Fot .4).
Sır, şeffaf ve incedir. Sır bazı parçalarda parlak ve kaygan, bazı parçalarda ise mattır. Dış yüzeye sır, astarla benzer şekilde, ağız kenarına, gövdenin yarısına ya da ayak başlangıcına kadar uygulanmıştır. Genelde iç ve dış yüzeylere sürülen sır aynıdır. Ancak bazı parçaların iç ve dış yüzeylerinde farklı renkte sırlar kullanılmıştır. Derin, irili ufaklı dışa çekik kenarlı kase, tabak, çanak, kapak, mürekkep hokkası, şamdan, kandil ve testiler belli başlı kap tipleridir.
Kazıma Tekniğinde Seramikler
İznik üretimi olarak belirlediğimiz diğer önemli grubu kazıma tekniğindeki seramikler oluşturmaktadır. Bir alet yardımıyla seramik yüzeyini kaplayan astarın tam kurumadan çizilerek ya da kazınarak kaldırılmasıyla, hamur renginin ortaya çıkarıldığı teknik kendi içinde tek renk sırlı ve boyalı kazıma tekniği olmak üzere ikiye ayrılır (Fot. 5).
İlk grupta kazıma tekniğinde astar üzerine bezeme yapıldıktan sonra tek renkle sırlanarak fırınlanan seramikler yer almaktadır. Seramiklerin iç yüzeyi tamamen, dış yüzeyi ayak başlangıcına 3-4 cm. kalana kadar ince, sarımsı koyu krem renkli astarla kaplanmıştır. İç yüzeyde sır, şeffaf, ince ve turkuaz, yeşil, hardal sarısı, hardalımsı kahverengi renklidir. Dış yüzeyde astar ve sır kabın üst kısımlarına uygulanmıştır.
Kazıma, tek renk sırlı seramiklerin bezemesinde büyük çiçek rozet, lale, kıvrık dallardan oluşan bitkisel motifler ile helezon, daire, yarım daire, beş veya yedi kollu yıldız, düz, dalgalı ve diyagonal çizgilerden oluşan geometrik motifler görülmektedir. Boyalı kazıma tekniği ise kazıma ve boyama tekniklerinin bir arada kullanıldığı karma tekniktir. Astar üzerine kazıma tekniğinde bezeme yapıldıktan sonra, bu desenlerin üzerlerinin veya içlerinin tek renkle ya da iki renkle boyandığı örnekler bu grupta yer almıştır (Fot. 6). Kabın iç yüzeyi yeşil, hardalımsı sarı iki renkle dönüşümlü olarak boyanmıştır. Astar üzerine önce kazıma tekniğinde bezeme yapıldıktan sonra iç yüzeye boyama bezemeli dip parçası tekniğinde basit desenler uygulanmıştır. Boyalar serbest fırça hareketleriyle sürülmüştür. Daha sonra sırlama işlemine geçilmiştir.[9]
Milet tipi seramiklerle form, motif ve kompozisyon bakımından benzerlikler gösteren, Bizans- Osmanlı geçiş dönemi örnekleri olan bu seramikler Milet tipi seramiklerle aynı dönemde üretilmiştir. Sardis ve İznik Tiyatro kazısında ele geçen parçaların, 16. yüzyıl beyaz hamurlu Osmanlı seramik ve çinilerinde görülen naturalist motiflere benzer süslemeleri sayesinde bu seramiklerin üretiminin 16. yüzyıl sonuna hatta 17. yüzyıl başına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Mavi-Beyaz Teknikte Osmanlı Seramikleri
İznik seramik üretiminin en kaliteli örnekleri beyaz hamurlu seramiklerle karşımıza çıkmaya başlamıştır. Beyaz hamurlu üretimle birlikte fritli üretime geçiş yapılmış, fırın teknolojisinde önemli gelişmeler kaydedilmiş, hamur daha rahat biçimlendirildiğinden büyük boyutlarda, çeşitli formlarda kaplar üretilmiştir. Bunlar mavi rengin hakim olduğu, sıraltı boyama tekniğinde bezemenin yapıldığı seramiklerdir. Çok renkliliğe doğru ilk adımların atılmasıyla mavinin yanı sıra başka renkler de kullanılmaya başlamıştır. Bu parçaların bezemesinde ana renk yine mavidir, diğer renklere daha az yer verilmiştir.
Mavi-beyaz teknikteki seramikler önce renklere göre tek renkli boyama ve iki renkli boyama mavi beyazlar olarak iki ana gruba ayrılmış, daha sonra tek renkli mavi beyaz örnekler bezeme üsluplarına, iki renkli mavi-beyazlar ise renklere göre alt gruplarda toplanmıştır. Tek renkli mavi- beyazlar astarlı, bezemeli ve sırlı olup, bu grubun en belirgin özelliği bezemede sadece mavinin kullanılmasıdır (Fot. 7). Beyaz az gözenekli hamur, sert ve sık dokuludur. Çok küçük siyah kum ve kırmızı şamot parçalarıyla çok az katkılıdır. Seramiklerin iç ve dış yüzeyleri beyaz renkli astarla tamamen kaplanmıştır. İç ve dış yüzeyde şeffaf, renksiz, temiz sır görülür. Tek renkli mavi-beyazlarda Baba Nakkaş üslubu; mavi-beyaz üslubu; spiral kıvrık dal (Haliç tipi) üslubu; grimsi mavi boyama üslubu olmak üzere dört farklı bezeme üslubuyla karşılaşmaktayız.
Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde karşılaştığımız ilk başnakkaş Baba Nakkaş’tır. II. Mehmet Dönemi’nde Özbek asıllı Baba Nakkaş’ın yönettiği atölyede pek çok eser üretilmiştir. Baba Nakkaş’ın çalışmalarında rumi ve hatayileri birleştirerek oluşturduğu bezeme üslubu günümüzde Baba Nakkaş Üslubu olarak adlandırılmaktadır. Seramikte Baba Nakkaş üslubundaki çiçeklerin başlıca özelliği, yaprak uçlarının kıvrılıp, içe doğru bükülerek, yuvarlak biçimde üç boyutlu görünüme sahip olmalarıdır. Motiflerin dış hatları koyu mavi ince konturlarla belirlendikten sonra iç yüzey yine mavi renkle boyanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde Baba Nakkaş üslubunun da en belirgin özelliği olan tek renk kullanımında değişiklik olmaya başlamıştır.
Mavi-beyaz üslupta boyama kontursuz ve konturlu boyama olmak üzere farklı iki üslupta yapılmıştır. Konturlu boyama tekniğinde motiflerin dış hatları ince konturlarla belirlenerek, içleri yine aynı renkle boyanmıştır. Mavi-beyaz üsluptaki seramiklerin bezemesinde, üzüm salkımları, çeşitli çiçekler, çiçek rozet, çiçek demetleri, çeşitli yapraklar, kıvrık dallardan oluşan bitkisel, daire, kare, zigzag, helezon, meander, dikey hatlardan oluşan geometrik, Çin bulutu, mermer taklidi, vazo (saksı), madalyon (arma), agraf, dalga-kaya, gibi nesneli bezeme motifleri ve yazı kullanılmıştır. Spiral kıvrık dallı (Haliç tipi) seramiklerde çiçek, çiçek demetleri, yaprak, kıvrık dallardan oluşan bitkisel, daire, helezon ve zigzaglardan oluşan geometrik, kanca, düğüm gibi nesneli bezeme motifleri yer almaktadır. İlk örnekleri, 16. yüzyılın başında yangın geçiren Aksaray bölgelerindeki çalışmalar sırasında bulunan seramikler, Evliya Çelebi’nin Eyüp çömleklerini anlatırken İznik çinilerini aratmayan ve Çin porselenleri kalitesinde, ifadelerini dikkate alan araştırmacılar tarafından Haliç üretimi olduğunu düşünülerek Haliç işi olarak adlandırmıştır.[10] Raby ise spirallerden oluşan kompozisyonların tuğralarda kullanılmasından dolayı, sarayla bağlantısını vurgulamak için Helezoni Tuğrakeş Üslubu adını vermiştir.[11]
Mavi-Beyaz seramikleri arasında yer alan grimsi mavi boyama üslubunun en belirgin özelliği bezemede grimsi mavinin kullanılmasıdır. Grimsi mavi renkle bezeli seramiklerde çeşitli çiçekler, çiçek demetleri, hatayiler, yapraklar ve kıvrık dallardan oluşan bitkisel motifler ile kendine özgü renk, motif ve bezeme üslubuna sahiptirler.
Turkuazın seramik bezemesinde görülmeye başlamasıyla, beyaz hamurlu seramiklerde çok renkliliğe doğru ilk adımlar atılmıştır. Mavi-beyaz teknik içinde ele alınan, ancak mavi rengin yanı sıra farklı bir rengin de bezemede kullanıldığı bu grupta, mavi renk yine ana rengi oluşturmakta diğer renk yardımcı renk olup, çok az kullanılmıştır. İki renkli mavi-beyazlar, mavi-turkuaz, mavi-yeşil olarak iki alt grupta toplanabilir. Osmanlı seramikçileri, 14-15. yüzyıl Çin porselen motifleri içinde en çok benimsenen asma yapraklarıyla üzüm salkımları, demet halinde hatayiler, merkezi çiçekli kıvrık dalların uçları, yine aynı çiçekle sonuçlanan kompozisyonlarla, kenar bordüründe dalga düzenlemesini bu iki renkli mavi beyazlarda uygulamışlardır. Seramik ustaları Çin motiflerini, Osmanlı beğenisi doğrultusunda kendi yorumlarını da katarak yeniden düzenlemişlerdir. 15. yüzyıl başı üzüm salkımlı, asma dallarıyla bezemeli Ming porselenlerine benzer motif ve kompozisyonlar bu grupta karşımıza çıkmaktadır.
Mavi-beyaz teknikte üretim çok renkliliğe geçişle birlikte sona ermemiştir. Üretime yine devam edilmiş, üslupta bazı değişiklikler olmuş, yeni motifler bezemeye katılmıştır. Bu dönemde görülen şakayıklar, buna bağlı zambağa benzeyen çengelli yapraklar ile başak gibi dikenli yapraklar bezemede dikkat çeken motifler olmuştur.
Üç Renkli (Şam Tipi) Seramikler
Beyaz hamurlu, çok renkli İznik Osmanlı seramiklerinin ilk önemli grubunu oluşturmaktadır. Mavi-beyaz grupta iki renk bezemede birlikte kullanılmaya başlanmış, bu grupta ise renkte çeşitlilik artarak, mavi, turkuaz, yeşil, manganez moru ve siyah bezemede belli başlı renkler olmuştur. Benzer çinilerin Şam’daki yapılarda bulunmasından dolayı orada üretildiği düşünülen ve Şam işi denilen bu grubu, Raby, Narlı, Enginarlı ve Ağaçlı Tabaklar olarak adlandırmakta ve 1540-1550 tarihleri arasına,[12] Lane ise bu seramikleri 1525-1555 arasına tarihlendirmiştir.[13] Üç renkli seramiklere “Şam işi” denmesine rağmen Şam’da bu renklerin kullanıldığı çinilerin üretimine 16. yüzyılın sonlarına doğru başlanmış, 17. yüzyılda devam etmiştir. Bu seramik grubuyla Osmanlı seramik sanatında artık çok renkli seramik üretimine geçilmiştir. Daha sonraki dönemlerde kullanılan renklerde çeşitlilik artacaktır.
Üç renkli seramikler, motif ve kompozisyon düzeni ile diğer beyaz hamurlu seramik gruplarından tamamen farklı özelliklere sahiptir. Renk, motif ve kompozisyon bakımından Osmanlı seramikleri arasında özgün bir gruptur. Genel olarak üç renkli (Şam tipi) seramiklere baktığımızda bu grupta yer alan seramiklerin bezemesinde farklı üsluplar dikkat çekmektedir. Bezemeler, ağaçlı örnekler, naturalist, karışık ve saz üslubunda olmak üzere dört ana grupta toplanabilir. Bu bezeme zenginliği ve çeşitliliği yayınlarda yeterince net belirtilmemiştir. Üç renkli seramiklerin en karakteristik bezemelerinden biri, iri narların veya ağaçların bütün kap yüzeyini kapladığı, renkleri kadar desenleriyle orijinallik sağlayan gruptur. Bunlar çok cesurca yapılmış çalışmalardır. Bu seramiklerde diğer gruplardan daha sınırsız daha fantastik daha sıradışı motif ve kompozisyon anlayışı söz konusudur. Özellikle nar motifleri (enginar da denmektedir) daha iri boyutlarda tabak yüzeyinde geniş bir alanı kaplamıştır.
Üç renkli seramiklere özgü olan geniş gövdeli, top yapraklı ağaç motifi diğer seramik gruplarında kesinlikle kullanılmamıştır. Üç renkli seramik grubunda yer alan kaplarda özellikle tabaklarda en belirgin kompozisyon şeması, bir yaprak demeti içinden çıkarak kap yüzeyine yayılan dallar, yapraklar ve çiçeklerle oluşturulan, tek yönlü bakış açısına sahip bezemelerdir (Fot. 8). Kompozisyonda zıt yönlere hareket eden saz yapraklar, hatayiler, çiçeklerle, kendi içinde bir ritim yaratan, sürekli canlı görünüm hakimdir. Hatta bazı tabakların ağız kenarlarına yarım hatayi, Çin bulutu gibi motifler yerleştirilerek sonsuza devam eden anlayış yansıtılmıştır. Kaplarda yüzeyin bölüntüsüz, özgürce kullanıldığı serbest kompozisyon anlayışı hakimdir.
Çok Renkli Seramikler
Beyaz hamurlu, sıraltı çok renkli boyama tekniğinin en gelişmiş örneklerinin yer aldığı gruptur. Bezemede diğer renklere ek olarak kırmızı renk kullanımıyla renkte çeşitlilik artmıştır.
Kapların iç ve dış yüzeylerine sürülen, renksiz, şeffaf sır bazı parçalarda parlak ve kaygandır. Dilimli, dışa çekik ağız kenarlı büyük tabak, çanak, kase, kavanoz, bardak, sürahi, kapak ve şamdanlar kap türlerindeki çeşitliliği göstermektedir. Motiflerin dış hatları ince konturlarla belirlenerek, içleri çeşitli renklerle boyanmıştır. Dış konturlarda genellikle siyah kullanılmıştır, yeşil ve mavi çok az parçada uygulanmıştır (Fot. 9). Bezemede, kırmızı, mavi, turkuaz, firuze, manganez moru, yeşil, siyah renkler kullanılmıştır.
Kırmızı renk, diğer renklere göre daha kalın sürülmüş, seramik yüzeyinde kırmızının kabarıklığı hissedilmektedir. Zemin genellikle beyaz olmakla birlikte, mavi, yeşil ve kırmızı renkli zeminler üzerinde değişik renklerle ve boyasız, beyaz bırakılmış alanlarla bezemede farklı düzenlemeler yapılmıştır.
Çok renkli seramiklerin bezemesinde, birbirinden farklı ve çeşitli çiçekler, çiçek demetleri, selvi, gonca gül, açmış gül, karanfil, lale, sümbül, nergis, iri saz yapraklar, çeşitli yapraklar, kıvrık dallardan ve kirazlı meyve dalından oluşan bitkisel, daire, üçgen, zigzag, zencerek, helezon, meanderdan oluşan geometrik, kaplan postu, pars beneği, vazo (saksı), balık pulu, agraf, dalga-kaya gibi nesneli, balık, tavşan gibi figürlü bezeme motifleri ve yazı kullanılmıştır. Bu seramik grubu, Cluny Müzesi’nin 1865-75 yıllarında Rodos’tan satın aldığı bir grup eserden dolayı Rodos veya Lindos seramikleri olarak adlandırılmıştır. Bu grup, Osmanlı çini sanatında ilk defa Süleymaniye Camii çinilerinde görülen kırmızı rengin seramikte kullanılmaya başlaması bakımından da dikkat çekmektedir. İlk uygulamalarda açık olan kırmızı renkte zamanla karakteristik mercan ya da domates kırmızı olarak nitelendirilen ton yakalanmıştır. Kısa süre bu kaliteli tonda üretim yapılabilmiş, özellikle 16. yüzyılın sonlarından itibaren kırmızı renk bozulmaya başlamış, kahverengimsi ya da turuncu tona dönüşmüştür.
Bu grupla bütünleşen en karakteristik bezeme üslubu 1557’de başnakkaş olan Karamemi tarafından geliştirlen naturalist üslup, Karamemi üslubu ya da lale, sümbül, gül, karanfilden dolayı dört çiçek üslubu adı verilen üslup Osmanlı bezeme dünyasına girmiştir.[14] Gül, lale, sümbül, karanfil gibi naturalist çiçek motifleriyle birlikte hatayiler ve hançeri yapraklar, bulut, çintemani, rumi, palmet gibi geleneksel motifler yer yer yardımcı motifler olarak kullanılmıştır. Geleneksel motif ve kompozisyonlar unutulmamış, bazen yeni unsurlarla uyumlu olarak bir araya getirilmiştir. Çin bulutu, kaplan postu olarak adlandırılan, üç topla birlikte kullanıldığında çintemani adı verilen düzenleme Osmanlı sanatında klasik dönemde uygulanan motiflerdir.
Renkli Astar Boyama Tekniğinde Seramikler
Renkli astar üzerine, renkli veya beyaz astar boya ile bezeme yapılarak, renksiz, şeffaf sırın sürüldüğü bu seramik grubu, kırmızı hamurlu erken astar boyama seramiklere göre daha incelikle işlenmiş kompozisyonlara sahiptir.
Renksiz, şeffaf sır, bazı parçalarda parlak ve kaygan, bazı parçalarda tam tersine mat ve kaygan değildir. Kapların iç ve dış yüzeylerine sürülen sır aynıdır. Beyaz hamurlu seramiklerde boyama serbest ve ince konturlu üsluplarda yapılmıştır. Her iki üslup aynı parça üzerinde birlikte uygulanmıştır. Renkli zemin üzerine, motiflerin önce konturları belirlenerek, içleri çeşitli renklerle boyanmıştır. Ancak beyaz rengin kullanıldığı motiflerde, beyaz astar boya sürüldükten sonra siyah ince dış konturlar çizilmiştir. Dış konturlarda siyah, mavi ve çok az yeşil kullanılmıştır. Bezemede, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi, manganez moru, siyah renkler kullanılmıştır.
Zemine sürülen astar boya mavi, morumsu mavi, yavruağzı, bordo, kırmızı renktedir (Fot. 10). Özellikle beyaz renk ile siyah ve kırmızı daha kalın sürülmüştür. Bezemede, çiçek demetleri, çiçekler, karanfil, lale, nergis, iri saz yapraklar, çeşitli yapraklar, kıvrık dallardan oluşan bitkisel, daire, üçgen, zigzag, zencerek, dikey hatlar, meanderdan oluşan geometrik bezeme motifleri kullanılmıştır. Bu seramiklerde, astar boya ile motifler kabarık olarak yapıldığı gibi, motifler normal boyanarak sadece üzerlerine özellikle çiçek göbekleri, yapraklarına kabartma halinde küçük beyaz beneklerin uygulandığı da görülmektedir. Bu grup gerek teknik gerekse motifler bakımından Osmanlı dönemi seramiklerinin her döneminden bir şeyler alarak oluşmuştur. Motifler çok stilize olmuş, teknikteki zorluk nedeniyle laleler, karanfiller daha şematik görünmekte, basit düzenlemeler tercih edilmiştir. Renkli astar boyama tekniğinde büyük kase, kavanoz, kandil kapak, testi ve maşrapalar üretilmiştir.
Zamanla ekonomik, kültürel ve siyasi önemini kaybeden İznik’in, saray desteğini de yitirmesiyle zaten çok zor koşullarda çalışan atölyelerin üretimleri 17. yüzyılda bozulmaya, kalite düşmeye başlamış ve 18. yüzyılın ilk çeyreğinde üretim tamamen sona ermiştir.
Kütahya Osmanlı Devri Seramik Üretimi
17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehrin çini ve seramik üretim merkezi olarak önemi artmış, 18. yüzyıl başında İznik’te üretimin tamamen sona ermesiye Kütahya ön plana çıkmaya başlamıştır. Günümüze kadar Kütahya’da sistemli kazıların yapılmamış olmasının getirdiği büyük eksikliğe, üretimi belgeleyecek erken tarihli arşiv belgelerinin olmamasına rağmen, hafriyat ya da temel çalışmaları sırasında ele geçen yanık, bozuk, yarı mamül seramik parçaları, üç ayak gibi fırın malzemeleri, fırın kalıntıları sayesinde Kütahya’da 14. yüzyıldan itibaren üretimin yapıldığı anlaşılmaktadır.[15] Bu üretimin, İznik’e parelel kırmızı hamurlu astar boyama, Milet tipi ve kazıma tekniğinde seramiklerle, beyaz hamurlu mavi-beyaz teknikteki seramiklerden oluştuğu anlaşılmaktadır. İznik’e benzer motif, kompozisyon, form ve tekniğe sahip olmakla birlikte, Milet tipi seramiklerde olduğu gibi yöresel farklı özelliklerin varlığı görülmektedir[16](Fot. 11).
Kütahya’da da 15. yüzyıl ortasından itibaren beyaz hamurlu üretime geçilmiştir. Ancak hafriyat buluntuları sayesinde bu dönemde sadece mavi-beyaz teknikte üretimin yapıldığı anlaşılmaktadır. Prof. Dr. Oktay Aslanapa başkanlığında başlatılan İznik kazıları öncesinde, bazı araştırmacılar tarafından mavi-beyaz teknikteki seramiklerin üretim yeri olarak Kütahya kabul edilmekteydi. Mavi- beyaz teknikteki seramikler yıllarca Kütahya işi ya da Kütahyalı Abraham seramikleri şeklinde adlandırılmıştır.[17] Çünkü İngiltere’de Godman Koleksiyonu’nda yer alan 1510 tarihli bir ibrik üzerindeki kitabede “Kütahyalı Abraham” adının geçmesinden dolayı bu seramikler bu şekilde adlandırılmıştır.[18] Aynı koleksiyonda bulunan mavi-beyaz teknikteki sürahi üzerindeki kitabede ise “Kütahya 1579” geçmesi bu grubun üretim merkezinin Kütahya olduğu düşüncesini desteklemiştir.[19] Gerek bu kaplar gerekse hafriyatlarda ele geçen parçalar sayesinde Kütahya’daki mavi-beyaz teknikteki seramiklerde Baba Nakkaş, spiral kıvrık dal (Haliç tipi) ve mavi-beyaz üslupta bezemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamur, İznik’e göre daha yumuşak ve gözeneklidir. Serbest fırça hareketleriyle yapılan desenler basit, özensiz, kobalt mavi daha koyu tondadır. Kütahya’nın mavi- beyaz bezeme üslubundaki seramikleri İznik’e göre daha sade düzenlemeye sahiptir. Kütahya’da mavi-beyaz teknikte üretim 18. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ayrıca yine bu dönemde firuze tek renk sırlı seramikler de yapılmıştır.[20]
Diğer yandan Kütahya’ya özgü sarı rengin yoğun kullanıldığı sıraltı tekniğinde, çok renkli seramikler ancak 18. yüzyıldan itibaren görülmeye başlamıştır. Beyaz hamurlu, bu seramik grubu kendine özgü bitkisel ve figürlü bezemelere sahiptir (Fot. 12). İznik’te bugün müzede sergilenen sadece bir yarı mamül çini parçasında görülen sarı renk bu dönem Kütahya seramiğinin karakteristik rengi olmuştur. Sarının yanı sıra yeşil, mavi, mor, firuze, turuncu renkler kullanılmıştır. Renklerin daha net ortaya çıkması, akmaması için dış konturlar siyah renkle belirlenmiştir. Sır, renksiz ve şeffaftır.
Tabak, kase, bardak, testi, matara, kulplu ve kulpsuz fincan, vazo ve buhurdanlık ile yumurta başlıca kap formlarıdır. Bezemede çok soyut, hacimsiz çiçek demetleri, madalyonlar, geometrik motifler dikkat çekmektedir. Tabak, kase gibi kapların iç yüzeyinde iç içe gelişen dairesel kompozisyon şeması dikkat çekmektedir. Dipteki daire içinde yapraklı bir dal üzerinde bir çiçek rozet motifi yer almıştır. Kabın gövde kısmında çiçek, yaprak ve kıvrık dallardan oluşan çiçek demetlerinin belirli aralıklarla yerleştirildiği düzenleme en belirgin kompozisyon şemasıdır. Bunun dışında kap yüzeyleri düzgün olmayan beşgen ya da altıgenlerle kaplanarak, geometrik motiflerin içine çiçek ve yapraklardan oluşan bitkisel motifler yerleştirilmiştir. İncil ve Tevrat’tan bazı sahneler, melek, kerubin, haç motifleri ile Ermenice kitabeli bir grup kandil, buhurdanlık, yumurta, tütsülük, kandil gibi seramikler kiliselere hediye edilmek üzere yine Kütahya atölyelerinde üretilmiştir.[21] 18. yüzyılın ikinci yarısında çok renkli Kütahya seramik üretiminde kalite düşerek, hamur, renk ve sırda bozulmalar görülmeye başlamıştır.
19. yüzyılda bu gerileme devam etmiştir. Ancak Kütahya seramik üretiminde, zaman zaman kalitede düşme veya gerilemeler, üretimde durağanlık yaşanmış olmakla birlikte hiçbir zaman İznik’teki gibi üretim tamamen sona ermemiştir.
20. yüzyıl başlarında üretim yeniden canlanmış, bu dönemde hamur yapısındaki değişiklikten dolayı daha pembemsi beyaz yumuşak hamur karşımıza çıkmaktadır.[22]
(Fot. 13). Cumhuriyet döneminde özellikle I. Ulusal Mimarlık Akımıyla birlikte mimari bezeme için Kütahya atölyelerinden yararlanılmıştır. Seramik üretiminde olduğu gibi çinide de 16. yüzyıl İznik desen, motif ve renkleri taklit edilmeye başlanmıştır. Kütahya üretimi günümüze kadar varlığını sürdürmüş olmakla birlikte 18. yüzyıl yerel örneklerinden sonra yeni ürünler ortaya koyamamış İznik örneklerinin taklitlerini yapan bir merkez konumuna dönüşmüştür.
İstanbul, Eyüp Osmanlı Devri Seramik Üretimi
İznik’te 18. yüzyılda seramik üretiminin sona ermesiyle başka bir merkez daha ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Yukarıda İstanbul’daki saray atölyelerinin varlığından bahsetmiştik, saray dışında İstanbul’daki üretim hakkında fazla bilgiye sahip değiliz.[23] Son yıllarda Eyüp bölgesinde gerçekleştirilen kazı çalışmaları bu konuda karanlık noktaları aydınlatmaya başlamıştır.
İznik’te üretimin sona ermesiyle, Tekfur sarayında çini üretim faaliyetlerinin başlaması için 1718’de İbrahim Paşa, İstanbul’da bir çini atölyesi için ne tür malzemeler gerektiğini İznik’ten gelen 2 çini ustasına yazdırtmış, gerekli aletler ve İznik fırınlarının planlarının getirtilmesi için bu ustalarla birlikte İznik’e bir memur göndermiştir.[24] 1718’de Tekfur sarayı atölyesinde çalıştırılmak üzere Hacı Memi, Hacı Mehmet, Muslu Halife ve Yahya Oğlu Ahmed adlı İznikli çini ustaları İstanbul’a çağrılmıştır.[25]
İznik üretiminin devamı olarak kurulan Tekfur sarayı atölyelerinde desen, renk, sır, teknik kalite bakımından İznik’le aynı seviyeye ulaşılamamıştır. Bu atölyede verimli sonuçların alınamaması, kısa süren üretimden sonra çiniler ya Edirne Sarayı’nda olduğu gibi eski yapılardan sökülerek kullanılmaya başlanmış ya da yurt dışından ithal edilmiştir.[26]
Tekfur sarayı ile Eyüp bölgesindeki kazı ve yüzey araştırmaları son yıllarda ağırlık kazanmıştır. 1993 yılında Tekfur Sarayı Çini Fırınları Kazısı ve Çömlekçiler Mahallesi Projesi Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu başkanlığında başlamış, bu çalışmalar halen devam etmektedir.[27] Diğer çalışma ise Prof. Dr. H. Örcün Barışta başkanlığında 1996 yılında yapılan Eyüpsultan Saliha Sultan Çeşme Kazısı ile 1997 ve 1998 yıllarında gerçekleştirilen Eyüpsultan Cafer Paşa Türbesi yüzey araştırması ve kazısıdır.[28] Bu çalışmalar sayesinde Eyüp bölgesindeki seramik ve çini üretimi hakkında bilgilerimiz artmış, devam eden çalışmalarla artmaktadır.
Evliya Çelebi’nin de bahsettiği Çömlekçiler mahallesindeki yüzey araştırmaları sırasında, burada bulunan atölyeler, ele geçen buluntular sayesinde Eyüp bölgesinde kırmızı ve beyaz hamurlu üretimin varlığı ortaya çıkmıştır.[29] Her iki hamur grubundaki seramikler tek renk sırlı ya da sıraltı tekniğindedir. Bu bölgede kırmızı ve beyaz hamurlu tek renk sırlı günlük kullanım kapları en yaygın gruplardan birini oluşturmaktadır (Fot. 14-15). Tabak, kase, şamdan, testi, kapak, çaydanlık gibi günlük yaşamı yansıtan kaplara ait parçalar tespit edilmiştir. Krem astarlı veya astarsız kaplar yaygın olarak yeşilin farklı tonlarında, kahverengi, sarı sırlıdır.[30] Bölgede kırmızı hamurlu, sırsız çömlek parçaları da yoğun olarak ele geçmiştir. Kazı ve yüzey çalışmaları sonucu, üç ayak izli tek renk sırlı seramik parçaları, üç ayaklar dikkate alınarak bölgede üretimin 16. ve 17. yüzyıllarda var olduğu, 19. yüzyılda da sırlı ve sırsız kapların üretimine devam edildiği tespit edilmiştir.[31]
Bu çalışmalarda kırmız, pembemsi ya da grimsi beyaz hamurlu sıraltı tekniğinde bu bölgeye özgü farklı bezeme üslubuna sahip bir seramik grubu ortaya çıkmıştır.[32] Hamur gözenekli, katkılı ve çok sert değildir. Bu grup, beyaz astarlı yüzey üzerine, serbest fırça hareketleriyle kahverengi, yeşil, turuncu astar boyalarla ebruya benzer desenler yapılarak sırlanmış seramiklerden oluşmaktadır.
Desenlerinden dolayı araştırmacılar tarafından “ebruli seramikler” ya da “ebru desenli seramikler” olarak adlandırılan bu seramiklerin mamül, yarı mamül, yanık, bozuk parçalar halinde ele geçmesinden dolayı bölgede üretilmiş, özgün seramikler olduğu anlaşılmaktadır (Fot.16). Çalışmalarla burasının hem üretimin yapıldığı ve satıldığı, hem de çömlekçiler mahallesi biçiminde mahalle haline gelmiş yerleşim bölgesi olduğu belirlenmiştir.
Çanakkale Osmanlı Devri Seramikleri
Osmanlı devri son seramik merkezi Çanakkale’dir. 17. yüzyıl sonlarından itibaren seramik üretiminin varlığı bilinen Çanakkale’de 20. yüzyıla kadar kırmızı hamurlu seramik üretimi ile karşılaşmaktayız.[33] 18. yüzyılda sıraltı boyama tekniğinde üretilmiş günlük kaplarda tabak, kase, matara, tepsi, küp, testi, sürahi gibi kap formaları görülmektedir. Beyaz astar üzerine kobalt mavi, kahverengi, yeşil, manganez moru, turuncu renklerle serbest boyama üslubunda bezeme yapılarak, renksiz, şeffaf sır sürülmüştür. Kap yüzeyine Çanakkale’ye özgü dilimli çiçek rozet, meyva, selvi ağaçları, yaprak demetleri gibi bitkisel motifler, siluet halinde cami, köşk gibi yapılar, yelkenliler çok sitilize edilerek yerleştirilmiştir. Çok sade, soyut bezeme üslubuna sahip seramiklerdir. Kapları ağız kenarı bordürlerinde çapraz atılan diyagonal çizgilerle oluşturulan kafes taramalar en yaygın uygulamadır. Çanakkale atölyelerinde 19 ve 20. yüzyılda tek renk sırlı seramikler üretilmiştir.[34] Ayrıca bu dönemde sır üstü boyalı seramikler de yapılmıştır. Altın yaldızla ya da diğer renklerle sır üstüne bezemenin yapıldığı örneklerde yine serbest boyama üslubu dikkat çekmektedir.
Çanakkale geç dönem seramiklerinde daha fantastik uygulamalarla karşılaşmaktayız. Bu dönemde testi gibi bazı kapların üst kısmı at, kuş başı şeklinde biçimlendirildiği gibi, bir başka grupta kap yüzeyi üzerine bazı motiflerin monte edildiği görülmektedir. Çiçek, yaprak motifleri hatta hayvan figürleri ile kap yüzeyi üzerinde yüksek kabartma görünümü yaratılmıştır. Bu geç dönem seramikleri abartılı, üstün hayal gücünü yansıtan ürünlerdir.
Sonuç olarak, devam etmekte olan kazılar ve bundan sonra yapılacak yeni kazı çalışmaları, yüzey araştırmaları sayesinde ele geçecek yeni bilgiler ve buluntularla Osmanlı seramik üretim merkezleri artabileceğı ve yeni veriler ışığında Osmanlı seramik sanatına yeni grupların ekleneceği düşüncesindeyiz.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 375-384