Türkler barutla hemen hemen icadıyla aynı tarihlerde tanışmışlardır.[1] Barutun mucidi sayılan Çinlilerle[2] Türklerin yakın komşu olmaları onların barutu tanımalarında etkin rol oynamıştır. Ancak Türklerin Osmanlı Devleti öncesindeki tarihlerinde barutla işleyen silahları kullandıklarına dair doğrudan herhangi bir kayıt bulunamamıştır. Osmanlı Devleti’nin kurulmasının ardından Balkanlara doğru genişleyen devlet, bölgede ateşli silahlar kullanan Balkan milletleri ile karşılaşmış ve bu silahların önemini kavrayarak derhal kendi ordusunda istihdam etmeye başlamıştır.[3] Osmanlıların bu özellikleri onları çağdaşı diğer İslâm devletlerinden ayırmıştır.[4] Osmanlıların -şüpheyle yaklaşılmasına rağmen- ateşli silahları ilk kullandıklarına dair kayıtlar I. Kosova Savaşı’na aittir.[5] Kesin olarak ise XV. yüzyılın hemen başlarından itibaren top, Varna Savaşı’ndan sonra ise tüfek kullanılmaya başlanmıştır.[6] Türk topçuluğu kısa sürede gelişerek çağdaşları arasında önemli bir yer edinmiştir. Hatta İstanbul Türklerin ateşli silahlardaki üstünlüğü neticesinde fethedilebilmiştir. Ateşli silahları aktif olarak kullanan Osmanlılar, bu silahların işleyebilmesi için gerekli olan barutu imal etmek amacıyla da baruthâneler kurmaya başlamışlardır. Bu baruthânelerden en eskisi kabul edilen Gelibolu Baruthânesi’nin kuruluş tarihi Yıldırım Bayezid dönemine kadar götürülmektedir. Gelibolu’nun yanında Selânik, İzmir, Bağdat, Budin, Temeşvar, Mısır ve Bor’da baruthâneler kurulmuştur. Bu baruthânelerin yanında büyük kalelerde de barut üretilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra Atmeydanı’nda derhal bir baruthâne kurularak faaliyete başlanmıştır. Fakat sık sık meydana gelen kazalar yüzünden Baruthâne-i Âmire kuruluna kadar, Atmeydanı haricinde Okmeydanı, Kağıthâne ve Şehremini’nde de baruthâneler kurulmuştur.[7]
A. Baruthâne-i Âmire’nin Kuruluşu ve Tarihî Gelişim
Şehremini Baruthânesi’nde Ekim 1698 tarihinde, çarkların aşırı ısınması sonucunda yangın çıkmış ve baruthâne tamamen tahrip olmuştur.[8] Baruthânede meydana gelen kaza çevreye hayli zarar verdiğinden baruthânenin şehir dışında bir yere taşınması gereği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle yeni baruthânenin, çevresinde yerleşim bölgesi olmayan, Yedikule civarındaki İskender Çelebi Bahçesi denen yerde kurulmasına karar verilmiştir. Mayıs 1698’de baruthânenin yapımı için bostancıbaşı, mimarbaşı, barutçubaşı ve konuya vakıf diğer kişilerin derhal çalışmalara başlaması için emir verilmiştir[9] Baruthâne 1700 yılı başlarında aktif olarak üretime başlamıştır.[10]
Bakırköy Baruthânesi’nde de kısa süre sonra 22 Ağustos 1707 tarihinde büyük bir kaza meydana gelmiştir. Baruthânenin bütün binaları yıkılmış ve 8 çalışan bu kaza sonucu hayatını yitirmiştir.[11] Baruthânede 1724-25 yılının sonlarına doğru yeniden yangın çıkmıştır. 12 Eylül 1725 tarihli bir hükümde baruthânede bulunan 6 çarkın yandığı ve baruthânenin duvarlarının yıkıldığı belirtilmiştir. Baruthânede bulunan çarkların ağaçtan olması ve bir patlama esnasında tamamen yok olmaları nedeniyle, yeni yaptırılan çarklar mermerden yapılmıştır. Baruthâne 1727’de tekrar çalışmaya başlamıştır.[12]
Baruthâne kalhâne, sergihâne, perdahthâne, hamam, mahzen, cami, ahır ve nöbet kuleleri gibi binalardan oluşmaktaydı. Baruthâne-i Âmire’nin bütün bölümlerinde sürekli bir tamir faaliyeti söz konusudur. Çeşitli sebeplerle baruthânenin muhtelif binaları ve aletleri tamir edilmişlerdir. Tamir faaliyetleri genellikle çarkların değiştirilmesi veya kısmen tadilâtlar şeklinde olmuştur. Bu tür küçük ölçekli onarım çalışmalarının yanında büyük ölçekli onarımlar da zaman zaman gündeme gelmiştir. Baruthânede 1765,[13] 1785,[14] 1791 ve 1793[15] senelerinde geniş çaplı tamirat yapılmıştır. 6 Mayıs 1793’te Baruthâne Nazırlığı kurularak bütün baruthâneler buraya bağlanmıştır.[16] Baruthâneler 1251 / 1835’de yeniden düzenlenmiş, baruthâneler nazırlığı lağvedilmiş ve idaresi Harbiye Nezareti’ne bağlanmıştır. Bu tarihte Mühimmât-ı Harbiye nazırı olan Emin Efendi Bab-ı Ali’ye çağrılmış ve durum kendisine bildirilmiştir.[17] Baruthâneler ruznamçecisi Salih Efendi ise baruthânelere müdür atanmıştır.[18]
B. Baruthâne-i Âmire Personeli
1. Nazır
Baruthâne, devlet tarafından atanan bir nazır tarafından yönetilmiştir. Bu nazırlar genellikle “Hâcegân-ı Divan-ı Hümâyûn” denilen rütbe sahipleri arasından tayin edilmişlerdir.[19] Nazırların daha önce başka devlet işlerinde kendilerini ispat etmelerine ve padişaha sadık kimseler olmalarına özellikle dikkat edilmiştir.[20] Nazırlar genellikle Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında bu göreve getirilmişlerdir. Ancak azil ve ölüm gibi nedenlerden dolayı göreve atanma ayları değişiklik gösterebilmiştir. Baruthâne nazırları yıllık atamaların dışında merkezin hoşuna gitmeyen davranışlarda bulundukları takdirde de görevlerinden alınmışlardır. Fakat bu durum son derece olağandışı bir uygulamaydı.[21]
III. Selim, baruthânelerin devlet ricaline sırayla verilmesinin sakıncalarını görmüş ve barut üretiminden anlayan bir görevlinin baruthâneye nazır olarak atanması usûlünü getirmiştir. 6 Mayıs 1793 tarihinde de Baruthâneler Nazırlığı’nın kurulmasının ardından üretim kalitesi kontrol altına alınmış, nazırların sorumlulukları daha da ağırlaşmıştır.[22]
2. Barutçu Başları
Barutçubaşılık hem teknik hem de idarî bir görevdir. Onlar bir yandan üretimin kalitesi ile ilgilenirken diğer yandan baruthâne personelinin çeşitli idarî ve hukukî işlerini de düzene koymuşlardır. 1794 tarihinde yapılan bir düzenleme baruthânede çalışan neferâtın çalışmalarından da sorumlu hale getirilmişlerdir.[23] Baruthânede aksak giden işleri anında baruthâne nazırına haber vermekle görevlendirilmişlerdir. Barutçubaşının üstlendiği sorumluluk aynı zamanda barutçubaşların azli için de bir neden teşkil etmiştir.[24]
3. Ruznamçeci
Ruznamçeciler baruthânedeki gelir gider defterlerini ve üretilen barut miktarını kayıtlara geçirmekle görevliydiler. Bu nedenle Baruthâne-i Âmire kuruluşundan beri vazgeçilmez bir bürokratik kadro olarak ihdas edilmiştir. Baruthâne ile ilgili herhangi bir konuda genellikle ruznamçecilerin tuttuğu kayıtlara başvurulmuştur. Ruznamçeciler, konuyla ilgili geçmişte yapılan uygulamalara dair bilgileri, ilgili dilekçe veya belgenin kenarına derkenar yazarak sorunun çözümüne yardımcı olmuşlardır. Ruznamçeciler daima baruthâne çalışanlarından ayrı tutulmuşlar ve diğer çalışanlara göre daha iyi ücret almışlardır.[25]
4. Mübaşir
Bu kadronun kaç kişiden oluştuğu konusunda kaynaklarda herhangi bir açıklama yoktur. Buna rağmen mübaşir yerine mübaşirîn kelimesinin kullanılması bu görevin birden fazla kişi tarafından yürütüldüğünü göstermektedir. Mübaşir, baruthânenin ihtiyacı olan güherçile, kükürt ve diğer hammaddeleri sağlamakla görevlendirilmiştir. Ancak genellikle güherçile temini işi ile uğraşmışlardır. Bu kişiler güherçile sağlanan bölgelere giderek, güherçile temininden ve baruthâneye tesliminden sorumlu tutulmuşlardır. Kendilerine verilen görevin mahiyetine göre ödemelerde bulunulmuştur. Bu nedenle mübaşirlere yapılan ödemeler yıllara göre farklılık arz etmiştir.[26]
5. Barutçu Neferleri
Barutçu neferleri veya belgelerdeki adlarıyla “neferât-ı barutcıyân” barut üretiminin çeşitli safhalarında yer alan kimselerdir. Barutçular öncelikle barutçubaşına tâbi olarak çalışmaktaydılar. Neferlerin işlerini aksatmaları ve çeşitli sebeplerle çalışma düzenini bozmaları halinde, nazırlara bu neferleri doğrudan cezalandırma yetkileri verilmiştir.[27] Çalışanların maaşları İstanbul cizyesi malından ödenmiştir.[28] Baruthâne ilk kurulduğunda istihdam edilen 308 barutçu neferinin sayısı artarak uzun süre 366 kişi olarak sabitlenmiştir. Ancak XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ağır çalışma şartları ve düşük ücret nedeniyle baruthânede istihdam edilen barutçu sayısında ciddi bir azalma olmuştur. 1794 yılına gelindiğinde baruthâne neferlerinin sayısı 38’e inmiştir. Bunun üzerine 1794 tarihinde baruthânede yapılan yeni düzenlemeler ile çalışanların hem sayıları hem de maaşları artırılmıştır.[29] Ancak ilerleyen tarihlerde de barutçu sayısı istenilen seviyeye çıkarılamamıştır.[30]
Yukarıdaki personelin yanında barut üretiminde görev alan başka görevlilerde vardı. Bunlar katip, kükürtçüler, vezneciler, perdahtcılar, çarkcılar, kömürcüler, demirciler, kazgancılar, marangoz, imam ve müezzin, seyisler, bahçıvan, hamallar, mavnacılar, baltacılar, nalbantlar, bekçiler ve sakalardan oluşmaktaydı.[31]
C. Hammadde Temini
1. Güherçile
Güherçile barut üretiminde kullanılan ana madendir. Bazı rutubetli yerlerde yağmur yağdıktan sonra toprağın üzerinde meydana gelen Kalyum-nitrata verilen addır. Baruthâne-i Âmire’nin ihtiyacı olan güherçile Karahisar-ı Sahip, Seferihisar, Günyüzü, Karaman, Niğde, Bor, Kayseri, Sivrihisar, İçel, Eskişehir, Karahisar, Akşehir, Karabekir ve Kütahya’dan temin edilmiştir.[32] Baruthânede kullanılan güherçilenin miktarı, üretimle doğru orantılı olarak artmış ya da azalmıştır.[33]
Doğrudan ocaklardan sağlanmanın yanında ihtiyaç olduğu takdirde Galata’daki tüccarlardan da güherçile satın alınmıştır.[34] Zaman zaman önemli güherçile üretim merkezlerinden olan Mısır’dan da baruthâneye güherçile gelmiştir.[35] XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Fas’tan da güherçile gönderilmiştir.[36] XIX. yüzyılda güherçile temini yüzünden barut üretim işini düzene koymak için Konya ve 1239 / 1823 senesinde Kayseri’de güherçile fabrikaları kurulmuştur. Bu fabrikalardan Baruthâne-i Âmire’ye sürekli güherçile gönderilmeye başlanmıştır. Böylece güherçile temini tamamen halledilmiştir.[37]
Güherçile, nazır tarafından atanan mubayaacılar aracılığıyla güherçile çıkarılan bölgelere gidilerek üreticiden satın alınır ve İstanbul’a gönderilirdi. Devlet, düzenli güherçile teminini sağlamak için güherçile mubayaacılarının gittikleri bölgelerdeki mülkî ve askerî yetkililere, güherçile mubayaacılarına karışmamaları yönünde kesin emirler vermiştir.[38] III. Selim döneminde güherçilenin piyasa fiyatı üzerinden satın alınması ve ücretinin nakden ödenmesine karar verilmiştir. İlaveten bölgelerin göndereceği güherçile miktarı da standart hale getirilmiştir.[39]
Hammadde tedarikinde karşılaşılan en önemli güçlük, Osmanlı mirî mubayaa rejiminden kaynaklanmıştır. Bu rejim gereğince devlet, halkın elindeki hammaddeyi reel değerinin altında bir fiyat ile satın almıştır.[40] Tabii olarak halk elindeki malzemeyi devlete değil, yasak olmasına rağmen rayici üzerinden diğer alıcılara satmayı tercih etmiştir. Bu alıcılar çoğu zaman yabancılardan oluştuğundan üretilen hammaddeler bu yolla ülke dışına çıkarılmıştır.[41] İzmir ve Ege Bölgesi güherçile kaçakçılığında oldukça önemli rol oynamıştır.[42] Güherçile kaçakçılığının boyutları bizzat devletin resmî belgelerine de yansımıştır. 1793 tarihli bir belgede ülkedeki güherçile üretiminin 2-3.000.000 kantar civarında olduğu, ancak üretilen güherçilenin %99’unun yurt dışına kaçırıldığı belirtilmiştir.[43]
Kaçakçılığın yanında nakliyecilerin çıkardıkları güçlükler, eşkıyalık faaliyetleri, hava şartları, mubayaacıların yolsuzlukları, halkın barut üretmesi ve yerel devlet görevlileri ve ayanların çıkardığı güçlükler yüzünden baruthâneye güherçile naklinde aksaklıklar meydana gelmiş ve bu nedenle istenilen miktarda barut imal edilememiştir.[44]
2. Kükürt
Kükürdün barut içindeki görevi birleştiriciliktir. Enerji bakımından fazla bir özelliği yoktur.[45] Osmanlı Devleti’nde kükürt nadiren bulunan bir madendi ve genellikle ithal edilmekteydi. Barut karışımı içerisinde kullanılan kükürdün oranının düşük miktarda olması nedeniyle temininde problemle karşılaşılmamaktaydı.[46] Devlet dahilinde kükürt daha ziyade Lût ve Van Gölü havzalarında çıkarılmaktaydı. Bu kaynakların yanında Hakkari, Erciş, Ohri, Görice ve Selanik’ten de önemli miktarda kükürt temin edilmekteydi.[47] Bu merkezlerin yanında, devlet sınırları içinde herhangi bir yerde kükürt bulunduğu taktirde kükürdün kalitesi kontrol edilerek, kalitesi yeterli görüldüğü takdirde baruthâne için satın alınıyordu.[48]
3. Odun Kömürü
Kömürün esas maddesi olan karbon güherçilenin oksijeni ile birleşerek, barutun yanmasında en önemli rolü oynayan ve gaz halinde ortaya çıkan gerekli bir unsurdur. Osmanlı Devleti’nde odun kömürü elde etmek için hem çok çeşitli ağaçlar hem de bol miktarda ağaç olduğundan, odun kömürü elde edilmesinde bir güçlük yaşanmamıştır. Odun kömürü yapımında genellikle söğüt, karaağaç, fındık, kavak gibi ağaçlar tercih edilmiştir.[49] Osmanlı Baruthâneleri’nde çoğunlukla söğüt kömürü kullanılmıştır. Odun kömürü daha ziyade İznikmid, Yalakabad ve Terkos gibi İstanbul’a yakın bölgelerden elde edilmiştir. Satın alınan odun kömürünün fiyatında yüzyıl boyunca herhangi bir değişim söz konusu olmamıştır. Odun kömürünün kıyyesine 3 akçe ödenmiştir.[50]
4. Odun
Odun, güherçile, kükürt ve barutun işlenmesi (kal edilmesi) esnasında kullanılmaktaydı. Osmanlı Devleti’nde oldukça bol bulunan bir maddeydi. Bu nedenle elde edilmesinde her hangi bir güçlük yaşanmamaktaydı. Odun, İstanbul’daki tüccarlardan, devletin tayin ettiği mirî fiyat üzerinden satın alınırdı. Odun elde etmenin ikinci yöntemi ise bizzat baruthâne nazırının tayin ettiği bir emin aracılığıyla odunu kaynağından sağlamaktı. Bu durumda odunun kesim aşamasından baruthâneye nakline kadar her türlü masraf baruthâne nazırı tarafından karşılanmaktaydı. Baruthâne için gerekli olan odun, çoğunlukla İstanbul yakınlarındaki bölgelerden elde edilmekteydi. Baruthânenin odun ihtiyacının karşılandığı bölgelerin başında, Kocaeli’ye bağlı olan Yalakabad ve İznikmid gelmekteydi.[51]
Ana hammaddelerin yanında varil, deri, kereste, yelken bezi, demir, bakır, yağ, urgan, fıçı, kalbur, kova, elek, sabun, çuval, çivi, çanak ve kürek gibi maddelerde barut üretiminde kullanılmış ve sürekli olarak alımı yapılmıştır.[52]
D. Üretim
1. Barut Üretim Yöntemleri
Karabarutun bileşimini oluşturan maddeler çok iyi karıştırılmak zorundaydı. Barut karışımı çok iyi yapıldığı takdirde uzun süre bozulmadan depolanabilmekte ve dış etkilerden azamî derecede etkilenmekteydi. Bu nedenle karışımı oluşturan maddeler önce çok ince bir şekilde toz haline getirilirdi. Daha sonra karışımda kullanılacak yüzde oranına göre son derece hassas olarak tartılırdı. Her madde ayrı ayrı kaplarda hamur haline getirilmekte ve daha sonra barut bileşimi elde edilmekteydi. Karışım, üst üste iki değirmen taşı büyüklüğünde bloklar vasıtasıyla, bir havuz veya tekne içerisinde çark tarafından döndürülerek iyice ezilerek karıştırılırdı. Bu esnada karışım ne kadar çok iyi karıştırılır ve bu işlem ne kadar uzun sürerse, barutun kalitesi o derece iyi olurdu. İyice inceltilen ve pide haline getirilen barut, tokmaklar vasıtasıyla kırılarak ufalanırdı. Bu işlem esnasında, biriken tozlarla barutu ayrıştırmak için, barut elekten geçirilerek büyüklüklerine göre ayrılırdı. Karışım esnasında herhangi bir patlamaya sebep olmamak için ıslatılan barut, sergihâne denen bölümde kurutulurdu. Kurutma tamamlandıktan sonra üretimin son aşaması olan cilalama işlemine geçilirdi. Cilalama yatay olarak dönen dolaplar aracılığıyla yapılırdı. Bu dolaplara konulan barutların taneleri dolap döndükçe birbirine çarparak köşeli yerleri yuvarlak bir şekil alırdı. Böylece üretim aşaması sona ererdi. Üretilen barut varillere konularak mahzende depolanırdı.[53]
2. Üretim Teknolojisi
İstanbul Baruthânesi’ndeki çarklar, hayvan gücü ile döndürülmekteydi. Bu nedenle baruthânede barut çarklarını çevirmek için at ve katırdan yararlanılmıştır. Barut üretimin 3-5.000 kantar seviyelerinde seyrettiği senelerde, hayvan sayısı 70-80 arasında değişmiştir. Barut üretiminin 1-1.500 kantar seviyelerine düştüğü senelerde hayvan sayısı 42’ye düşmüştür.
III. Selim döneminde baruthânelerde yapılan ıslah çalışmaları esnasında, baruthâne teknolojisinde de yenilik arayışları içine girilmiştir. İlk olarak 1793 senesinde baruthânenin çarklarının suyla döndürülmesi düşünülmüştür. Baruthâne-i Âmire yakınındaki su kaynaklarını araştırmış, var olan suların debileri ölçülmüştür. Ancak bu düşünce uygulamaya geçirilememiştir.[54] Baruthâne-i Âmire teknolojisini değiştirmeye yönelik ikinci faaliyet yine çarkların döndürülmesiyle ilgilidir. Bu kez rüzgâr gücü ile çarkların işletilmesi düşünülmüştür. 1212 / 1797 senesinde barutçubaşı Françesko biri at ile çevrilen, diğeri rüzgar ile döndürülen iki çark yaptırmıştır. Selim bu çalışmalardan çok memnun kalmış ve daha iyi çalışmalar yapılması temennisinde bulunmuştur.[55]
3. Üretim Kalitesi
XVIII. yüzyıla gelinceye kadar barut kalitesi konusunda kayda değer bir düşüklük söz konusu değildir.[56] Ancak XVIII. yüzyılda Batı’daki teknik gelişmelerin olağanüstü boyutlara varması ve Osmanlı Devleti’nin bu gelişmelere ayak uyduramaması, üretilen barutun kalitesizliği konusunu gündeme getirmiştir.[57] XVIII. yüzyıl başlarından itibaren kaliteyi yükseltmek için çabalar başlamıştır. Bu nedenle barut kalitesinde bir ölçü tayin edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde barut kalitesi için ölçü, İngiliz ve Felemenk barutu olarak tespit edilmiştir. Bu yüzyılda üretilen barutun kalitesini etkileyen dört ana unsur vardır: İlki barut karışımında kullanılan oranlar, ikincisi hammadde kalitesi ve temini, üçüncüsü finans kaynakları, dördüncüsü ise insan faktörüdür.
A. Barut Karışım Oranları
XVIII yüzyılda karabarut üretmek için ideal bileşim %75 güherçile, %12,5 odun kömürü, %12,5 kükürt olarak bilinmekteydi. Avrupa ülkelerinden Fransa XVII. yüzyılda, İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinin XVIII. yüzyılın ilk yarısında bu oranları uygulamaya başlamışlardır.[58] Ancak XIX. yüzyılın başlarında en ideal karışım %75 güherçile, %15 odun kömürü, %10 kükürt olarak tespit edilmiştir.[59]
Baruthâne-i Âmire’de genel olarak 80-10-10 oranına uyularak barut üretilmiştir. Barut kalitesinin düşmeye başladığı 1760’lardan sonra karışım içindeki kömür oranı artırılarak isabetli bir karar da verilmiştir.[60] Bu şekilde XIX. yüzyıl başlarındaki orana yakın oranlara ulaşılmıştır. Fakat sadece odun kömürü artırılmamış kükürt miktarı da artırılarak barutun yanıcı özelliği engellenmiştir. Düşük kaliteli barut toplarda ve tüfeklerde kullanıldığı zaman ya patlama güçsüz olduğundan mermiler istenilen mesafeye ulaşmamış ya da aşırı güçlü patlamalar silaha zarar vermiştir.[61] Ancak üretilen barutun Mahmud Raif’in iddia ettiği gibi sadece şenliklerde kullanılacak kadar kötü olması, oranlara bakarak mümkün görünmemektedir.
B. Hammadde Kalitesi ve Temini
Kullanılan hammaddelerin kalitesiz olması ve karışım esnasında istenmeyen maddelerin bileşime karışması barutun kalitesini düşürmüştür. Nazırlar kaliteli ve emredilen miktarda barut üretememelerine neden olarak gerekli güherçilenin görev süreleri içinde İstanbul’a gelmemesini göstermişlerdir.[62] Hammadde teminindeki güçlükler ve nazırların III. Selim dönemine kadar piyasa şartlarında alım yapamamaları, hem kaliteyi hem de üretim miktarını etkilemiştir. Piyasa fiyatının altında ödenen malların kalitesi de düşük olmuştur. Bu nedenle yöneticiler tarafından hammaddelerin kalitesiz olması barutun kalitesinin de düşüklüğünün nedeni olarak görülmüştür.[63] 1794’ten sonra, güherçilenin kalitesinin kontrol edilerek alınması şartı getirilmesiyle, baruthânelere daha kaliteli güherçile temin edilmeye başlanmıştır.[64]
C. Mali Faktörler
Baruthânede üretimi etkileyen en önemli nedenlerden biri, devletin sıkı para politikasıdır. Nazırların piyasadaki reel fiyat üzerinden alım yapmalarına izin verilmemiştir. Piyasa şartları üzerinden malzeme teminî yoluna gidenlerin bu davranışları hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden nazırlar, kullanılan hammaddelerin kalitesini düşürmek zorunda kalmışlardır. XVIII. yüzyılının başında, 1 kantar barut üretimi esnasında yapılan harcama oranındaki düşüklük, Osmanlı Baruthâneleri’nde üretilen barutun kalitesinin de bozulmaya başladığı dönemdir. Mahmud Raif’in 1765’li yılları barut kalitesindeki bozulmanın tarihi olarak vermesi çok ilginçtir. Zira bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla bu tarihlerde baruthâneye satın alınan malların fiyatlarında önemli ölçülerde artışlar söz konusudur.
Ancak baruthâneye ayrılan kaynaklarda aynı artış söz konusu değildir. Girdilerdeki artışa rağmen gelirler aynı kalmıştır. Genç’e göre, 1760 ilâ 1800 yılları arasında fiyatlar %200 artmıştır. 1760’lara kadar büyüyen Osmanlı ekonomisinde bu tarihten sonra bir daralma meydana gelmiştir. Ekonomideki daralma neticesinde fiyatlar iki katına çıkmasına rağmen, devletin mallara önerdiği fiyatlarda bir değişiklik meydana gelmemiştir.[65] Aynı durum 1788 yılında yapılan sikke tağşişi sonucu bir daha yaşanmıştır.
Yeni ayarlama sonrasında hammadde ve diğer malzemelerin fiyatı, hemen hemen iki katına çıkmıştır. Hatta bazı malların fiyatı üç dört kat birden artmıştır.[66]
Buna rağmen tağşiş yapılmadan önceki mirî fiyat üzerinden alım yapmanın güçlüğü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Oysa ki 1788 yılı sonrasında üretilen barutta birim başına yapılan harcamanın en az iki katı olması gerekmekteydi. Bu artış gerçekleşmediği için üretilen barutun kalitesinin düşüklüğü kaçınılmaz olmuştur. Böyle bir durumda baruthâneye satın alınan mallardaki artış ve gelirlerdeki sabitliğin, barut kalitesinin bozulmasına neden olduğu sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
D. İnsan Faktörü
Baruthâne nazırlığının bir çeşit emeklilik olarak verilmesi üretimi ve verimliliği düşürmüştür.[67] Nazır olan kimseler üretim ve üretimin kalitesinden ziyade, kâr sağlamak peşinde olduklarından barut üretimiyle pek ilgilenmemişlerdir. Halil Nuri daha da ileri giderek baruthâne nazırlarının yönetim gücünden yoksun, idarecilikten ve barut üretiminden anlamayan kimseler olarak nitelemiştir. Onların atandığı baruthânenin yıllık üretimi kadar barut üretmeyi kendilerine hedef edinen, bu yüzden emredilen oranda barut üretebilmek için kömür tozuyla kararmış güherçileyi barut sanacak kadar bilgisiz olduklarını, bazılarının bunu dahi beceremediklerini ifade etmiştir.[68] 1777’de baruthâne nazırı işine ne kadar bağlı olduğunu anlatırken, kendisinin rahatını terk edip bizzat baruthâneye gittiğini, üretimle ilgilendiğini ve onarımlara nezaret ettiğini belirtmiştir. Nazır kendi icraatlarını anlatırken kendisinden önceki nazırların böyle bir tutum içinde olmadığını ima etmektedir.[69] Bir çok kayıtta baruthâne nazırlarının devlete taahhüt ettikleri miktarda barutu görev süreleri içinde cebehaneye teslim edemedikleri görülmektedir.[70]
4. Barut Kalitesini Artırmaya Yönelik Çabalar
XVIII. yüzyılının sonuna gelindiğinde Osmanlı Baruthâneleri’nde üretilen barutun kalitesinin hayli düşük olduğu gerek devletin resmî kayıtlarında gerekse yerli ve yabancı yazarlar tarafından ittifakla kabul edilen bir görüştür. Meselâ 1793 yılında Gelibolu, Selânik ve İstanbul Baruthâneleri’nde üretilen barutun kalitesi çok kötü olduğu için baruthâne nazırlarının tümü görevden alınmışlardır.[71] 1790’larda baruthâneyi gezen Fransız Seyyah Oliver, Osmanlı Baruthâneleri’nde üretilen barutun kalitesi hakkında son derece olumsuz görüşler ileri sürmüştür.[72] Aynı dönemde Osmanlı Baruthâneleri’nin durumunu anlatan Mahmud Raif Efendi de Oliver’le aynı görüşleri paylaşmakta ve Osmanlı Baruthâneleri’nde neden ıslâhat yapıldığını açıklamaktadır.[73]
Bizzat baruthâne ile ilgilenerek çalışmaları yakından takip eden III. Selim döneminde önemli gelişmeler olmuştur. Barut üretim miktarını ve kalitesini artırmak için ilk olarak Avrupa’da barut üretimine dair yazılan kitapların tercüme ettirilerek, yeni gelişmeler ışığında barut ürettirilmesinin sağlanması istenmiştir.[74] 6 Mayıs 1793’te Baruthâne Nazırlığı kurularak bütün baruthâneler buraya bağlanmıştır.[75] Barut kalitesini artırmaya yönelik son hamle Azadlu Baruthânesi’nin kurulması olmuştur. Avrupa’dan yeni ekipmanlar getirilerek kaliteli barut üretebilecek bir fabrikanın kurulması için 1794 yılında şehirden uzak Azadlu Çayı kenarında çalışmalara başlanmıştır. Ancak bu çabalar da istenilen sonucu verememiştir. Gerek kişisel ihmâller gerekse barut kalitesindeki düşüklük nedeniyle devlet, XIX. yüzyılda da barut ithal etmeye devam etmiştir.[76]
5. Barut Üretim Miktarları ve Maliyet
Üretim, tamamen ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak yapılmıştır. Savaş zamanlarında ortaya çıkan aşırı talep eldeki imkanlar zorlanarak çözülmek istenmiştir. Devlet şartları zorlamak veya üretimi artırmak yerine var olan üretim miktarını korumayı kendine hedef edinmiştir. Seferberlik öncesi ve savaş zamanları barut üretimindeki yoğunluk, savaş sonrasında bir gevşeme göstermiştir.
Baruthâne-i Âmire’deki barut üretimi genellikle 1.500-3.000 kantar (yaklaşık olarak 84,5-169 ton)[77] arasında değişmiştir. Yüzyılın ilk ve son çeyreği arasında 3.000 kantarın da üzerinde üretim yapılması için emirler mevcuttur. Ancak bu yıllar oldukça sınırlıdır.[78]
Barut üretim maliyetleri incelendiğinde maliyetin hayli düşük olduğu görülmektedir. Personel giderleri dahil olarak tespit edebildiğimiz yıllarda da maliyet düşük seviyededir. Alımların mirî fiyat üzerinden yapıldığı yıllarda personel giderleri dahil barutun kantarının maliyeti 30-40 guruş arasında değişmiştir.[79] Buna karşılık alımların piyasa şartlarından yapılmasına izin verildiği 1794 senesinde kantar başına harcama iki kat artarak 57 guruşa yükselmiştir.
6. Barut İthali
Barut ithalinde ilk sırada yer alan devlet İngiltere olmuştur. Osmanlı Devleti 1695’ten itibaren İngiliz tüccarlardan barut satın almaya başlamıştır. Ekonomisi bozuk olan devlet için, barut ithal edilmesi hazinenin yükünü daha da ağırlaştırmıştır. Devletin ithal ettiği barutun ücretini ödemekte zorlandığı resmî belgelerden anlaşılmaktadır.[80]
XVIII. yüzyıl boyunca gerçekleşen ithalat abartılacak ölçülerde değildir. Öncelikle kendi kendine yetme ilkesiyle hareket eden Osmanlı Devleti, ancak kendi kaynakları yetersiz kaldığı zaman ithalat yoluna başvurmuştur. Bu yüzyılda, en azından 1790’lara kadar, barut hususunda Batı’ya kesin bir bağımlılık söz konusu değildir. Çünkü 1717-1764 seneleri arasında 48 yılın barut üretim ve giderlerinin ayrıntılı dökümlerinin yapıldığı kayıtlarda, barut ithal edildiğine dair bir bilgi yoktur.[81] Bu dönemde ülkenin toplam barut üretimi 156.794 kantar, tüketimi ise 146.962,5 kantar olmuştur. İlgili yıllar içinde üretim 9.831,5 kantar fazla vermiştir.[82] Ancak 1765 tarihinden sonra Osmanlı Baruthâneleri içine düştükleri mali krizleri aşamadıklarından, barut kalitesi bozulmuş, bu ise ithalatı zorunlu hale getirmiştir. Bu yüzden 1790’lara kadar Osmanlı Devleti’nin barut üretiminin kendi kendine yeter olduğu resmî kayıtlardan anlaşılmaktadır.[83]
E. Tüketim
1. Sefer İhtiyaçları
Barut, devletin resmî belgelerinde de açıkça ifade edildiği gibi, “seferin azimi umuru” yani en önemli maddesiydi. Sefer için gerekli olan barut cebehâne aracılığı ile sağlanıyordu. Ancak çeşitli tarihlerde bizzat Baruthâne-i Âmire’den sefer amacıyla orduya verilen barut miktarını tespit etmek mümkün olmuştur. Sefer ihtiyaçları için yüklü miktarlarda barut orduya teslim edilmiştir. Mesela 1739’da sefer için orduya 3.050 kantar barut teslim edilmiştir. Teslimatlar cephedeki kumandanların bulunduğu bölgenin adı verilerek yapılmıştır.[84]
2. Kurumların İhtiyaçları
Ordu seferde olmadığı zaman çeşitli talim ve denemeler için barut kullanılmaktaydı. Bu nedenle sık sık baruthâneden çeşitli askerî kurumlara barut gönderilmekteydi. Başkentteki kurumların başında saray, divan, tophâne, humbarahâne, lağımcılar, yeniçeri ocağı gelmekteydi. Buralara gönderilen barut ilgili kurumların korunmasında kullanılmaktaydı. Bazen ise tophâne gibi üretim yapılan kurumlarda yeni dökülen topların denenmesi için gerekli olmaktaydı.[85]
3. Donanma
Donanmanın ihtiyaçlarına yönelik üretim, Gelibolu Baruthânesi’nde yapılmaktaydı. Ancak Gelibolu Baruthânesi’nin yetersiz kaldığı dönemlerde İstanbul Baruthânesi’nden de yüksek oranlarda barut donanmaya verilmiştir. Bazı tarihlerde üretimin %70-75 gibi bir kısmı donanmaya tahsis edilmiştir. Meselâ 1717-18 tarihinde donamaya 5.464 kantar gibi oldukça yüksek oranda barut verilmiştir.[86]
4. Kalelerin İhtiyaçları
İstanbul Boğazı’nın korunmasında oldukça önemli bir yere sahip, Anadolu ve Rumeli Hisarları’na sürekli barut sevk edilmiştir. Bu kalelere, çeşitli şenliklerde kullanılmak üzere de barut gönderilmiştir. Meselâ 1775 Velâdet-i Hümâyûn kutlamalarında Baruthâneden Boğazkesen’e 7, Rumeli Kavağı’na 15, Kızkulesine 6, Yedikule’ye 4, Anadolu Kavağı’na 8, Göksu Kalesi’ne 4 kantar barut verilmiştir. Aynı maksatla çeşitli miktarlarda barut sevki 1776, 1777 ve 1778 yıllarında da tekrarlanmıştır.[87]
Baruthâne-i Âmire’de üretilen barutların büyük bölümü kaleler tarafından tüketilmiştir. Özellikle kritik bölgelerde yer alan kalelere büyük oranlarda barut sevkiyâtı yapılmıştır. Kaleler çoğunlukla sınır bölgelerinde stratejik öneme haiz kalelerden oluşmaktadır. Bu kalelerin başında, İran sınırında olması nedeniyle sürekli sınır çatışmalarının yaşandığı Hemadan, Kafkasya gibi istikrarsız bir bölgede yer alan Revan, Tiflis, Sohum kaleleri ve Trabzon gibi bölgesel kalelere barut dağıtımı yapan kalelere de mühim miktarlarda barut gönderilmiştir.[88] Kimi tarihlerde sadece tek bir kaleye verilen barut miktarı 2.500 kantar gibi çok yüksek bir miktara ulaşmıştır. Hatta bu yüksek tüketimi karşılamak için ikinci tertip barut üretimi dahi gündeme gelmiştir.
Kalelerin yanında “Ocak” tabir edilen Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprakları Trablusgarb, Cezayir, Tunus’a da barut gönderilmekteydi. Bazı tarihlerde ocaklara önemli miktarlarda barut verilmiştir. Meselâ 1761-62 senesinde Cezayir’e 2.000 kantar barut gönderilmiştir. Bu tarihte Baruthâne-i Âmire’de imal edilen barut ise ancak 866,5 kantar olmuştur.[89]
5. Diğer İhtiyaçlar
Barut, askerî ihtiyaçların yanında çok çeşitli işler ve eğlencelerin de başlıca hammaddesiydi. Çeşitli binaların yapımında, binalar için gerekli olan taşların sağlanmasında, yolların ve su kanallarının açılmasında, gerek resmî gerekse diğer eğlence ve törenlerde bol miktarda barut kullanılmıştır. Özellikle eğlencelerin vazgeçilmez birer parçası olan donanma ve fişek gösterilerinde hayli barut tüketilmiştir. Bu tür eğlencelerin yapılışlarını anlatan veladetnâme ve surnâmelerde, barutun kullanımıyla ilgili ayrıntılı bilgiler bulmak mümkündür.[90]
Şenlik günlerinde İstanbul’un çeşitli bölgelerindeki kalelere ve tersaneye barut gönderilirdi. Barut gösteri amaçlı top atışlarında, deniz üzerindeki donanmalarda ve çok çeşitli fişek gösterilerinde kullanılırdı. Bu şenliklerle harcanan barut miktarına bakarak toplumun içinde bulunduğu moral durumunu anlamak mümkündür. Meselâ 1768-1774 Rus Harbi sonrası yapılan 1775-76 yılları Velâdet-i Hümâyûn kutlamalarında, oldukça fazla miktarda barut tüketilmiştir. Kullanılan barutun miktarı, eğlencelerin büyüklüğünü ortaya koyar niteliktedir. 1777-78 yıllarında ise kutlamaların boyutunun azaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü harcanan barut miktarı hemen hemen 1/3 oranına düşmüştür.[91]
Sonuç
1700’lerin başından 1796’da Azadlu Baruthânesi’nin kurulmasına kadar sürede, Baruthâne-i Âmire devletin en etkin barut üretim kurumu olarak varlığını devam ettirmiştir. XVIII. yüzyılda devlet kurumlarındaki bozulmanın tüm etkilerini derinden yaşayan kurum, bu yüzyılın bütün özelliklerini yansıtmıştır. İdarî ve malî aksaklıklar, tecrübeli işgücü eksikliği barut imalatında da kendini göstermiştir. Ancak tüm bu olumsuzluklara ve barut kalitesindeki düşüklüğe rağmen yüzyıl boyunca devletin ihtiyacı olan barutun önemli bir miktarı Baruthâne-i Âmire tarafından karşılanmıştır. Devletin resmî kayıtları da 1790’lara kadar barut konusunda kesin bir dışa bağımlılık olmadığını açık şekilde göstermiştir.
1790’lardan sonra ülke içinde üretilen barut miktarı ordunun ihtiyaçlarını karşılamada başarısız olunca, özellikle İngiltere’den barut ithaline başlanmıştır. Dışarıdan barut ithal edilmesi, ülke içinde üretilen barutun kalitesinin düşük olması yöneticileri harekete geçirmiştir. III. Selim baruthânenin içinde bulunduğu durumu yakından tetkik ederek derhal ıslahatlara başlamıştır. İlk olarak 1793’te Baruthâneler Nezareti kurularak üç büyük baruthâne İstanbul, Gelibolu ve Selânik Baruthâneleri bu nezarete bağlanmıştır. Baruthânelerde geniş çaplı tadilatlar yapılmış, nazırlığa barut üretiminden anlayan kişiler getirilmiş, hammadde ve malzemelerin piyasa fiyatı üzerinden alınmasına izin verilmiştir. Bu tarihten sonra barut üretimi ve kalitesinde kısmî bir iyileşme görülmüştür.
Ancak bu çabaların da istenilen sonucu vermemesi üzerine 1794 yılında en son teknoloji ile üretim yapması planlanan Azadlu Baruthânesi’nin inşasına başlanmıştır. Azadlu Baruthânesi’nin üretime geçmesinden sonra Gelibolu ve Selânik Baruthâneleri kapatılmış, Baruthâne-i Âmire eski önemini yitirmiştir.
Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 10 Sayfa: 136-144
Barutçu Süleyman patlatılan baruthanede tam otomatik tüfek yapmış.