Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Ortaçağ Türk Mimarisinde Mihrab

0 13.972

Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP

1. Giriş

Mihrab çeşitli manalara gelmekle birlikte, cami ve mescitlerde yüklendiği işlev itibariyle imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu aynı zamanda kıble istikametini gösteren kısma denmektedir. Buradaki kıble istikametinin anlamı, dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanların namaz kılarken Kâ’be’ye yönelmelerini işaret etmektedir. Hicretin ikinci yılında yani Hazreti Peygamberin Medine’ye hicretinin On altıncı ayında Kur’an’daki “Sen hemen yüzünü doğruca Mescid-i Haram’ın tarafına çevir, yani Kâ’be tarafına çevir” (Bakara, 144) ayeti ile kıblenin Kâbe olması gerçekleşmiştir. Bu vahiyden sonra Müslüman, namaz kılarken yönünü Kâ’be’nin bulunduğu Mescid-i Haram’a yöneltmiştir. Bu yönü ile İslam Sanatı ve Mimarisi açısından Kâ’be’nin önemi büyüktür. Kendisinin küp şeklinde basit bir bina olarak görülebileceği ve tam manası ile sanatsal bir eser denilemeyeceği işaret edilse bile; Müslüman için ezeli tezahürün bir yansıması sembol ve temsil noktasında bir yönelme, çekim ve cazibe merkezini ifade etmektedir. Böylece Kâbe İslam ile geçmiş İbrahim dini arasındaki bağı kurmakta, adeta tevhidi dinlerin aslının ve kaynağının açıklayıcısı olmaktadır.

İslam mimarisi bünyesinde karşımıza çıkan elemanların özellikle cami mimarisindeki mihrabın fonksiyonellikle sembolizm arasındaki duruşu farklı şekillerde ifadesini bulmuştur. Bunun temel nedeni namaz ibadetinin herhangi bir yerde yapılabileceği yani Kâbe’yi temsil noktasında bir mihrabın önünde durma zorunluluğunun olmayışından kaynaklanmaktadır. Ancak, cemaati toplamak için yapımı teşvik edilen ve “Allah’ın Evi” olarak anlamını bulan cami ve mescitlerin ve buna işaret eden bir yerin belirginleşmesinde kullanılan unsurların başında da mihrab gelmektedir.

Mihrabın yapısal birtakım özellikleri üzerinde barındırması nedeni ile ortaya çıkması ve menşei konusunda ileri sürülen görüşlerde birtakım farklılıklar dikkat çekmektedir. Hazreti Peygamber ve dört halife döneminde kıble, renkli bir çizgi veya üzerinde muayyen işaretler bulunan bir taş levha ile belirlenmiş ve gerek Medine’deki Mescid-i Nebevi’de ve gerekse Basra, Kûfe ve Fustat’taki ilk camilerde hücre şeklinde bir mihrab yapılmamıştır. Emevi dönemi ile birlikte yarım daire girinti yapan hücre şeklindeki mihrab, cami ve mescitlerde görülmeye başlamıştır. Hıristiyan kiliselerindeki apsis yanında havralardaki kutsal niş, Budist mabetlerindeki heykel koymaya mahsus nişler ve saraylardaki kabul ve taht salonlarının girintiden ibaret şekillerinden etkilendiği ileri sürülmüştür. Mihrabın kısa bir süre içerisinde form ve özellikleri itibariyle bir hücrenin (nişin) sınırlarını aştığı ve kendine özgü nitelikleri ile İslam dini mimarisi içerisinde ibadetle ilgili ya da simgesel bir anlama dönüştüğü görülmektedir. Bu da başlangıçta hangi etkileri üzerinde barındırırsa barındırsın mihrabın gerek tezyinat ve gerekse mimari form açısından ehemmiyetle ele alındığını göstermektedir. Böylece mihrabların çeşitli İslam ülkelerinde değişik malzemeleri, farklı nitelik ve süslemeleri ile cami, mescid ve türbe gibi dini yapıların iç mekanında ilk göze çarpan bir eleman haline geldiği gözlenmektedir.

Mihrabın İslam mimarisi içerisinde görülmeye başlaması Emevi dönemine kadar inmektedir. Bunu Abbasi ve Fatimî dönemi mihrabları izlemektedir. Başlangıçta yarım daire planlı bir niş halinde iken, özellikle Abbasi ve Fatimî döneminde hem malzeme açısından zenginleşmiş hem de bir cephe görünümü kazanmıştır.

Bunun dışında bütün İslam coğrafyasında gelenekselleşerek yaygınlaşan mihrabların malzeme, cephe düzeni, plan ve süsleme bakımından üzerinde bulundukları coğrafyanın etkilerini taşıdıkları ve buna göre şekillenme gösterdiklerini tarihi gelişim çizgisi içerisinde takip etmek mümkündür.

Türklerin Müslüman olmasından sonra kısa sürede İslam medeniyetine dahil olmaları ve bu mirasa sahip çıkmaları neticesinde mimari ve sanatta yeni üslup ve anlayışlar doğmuştur. Ortaçağ dünyasında müspet gelişmelere imkan tanıyan Türk devletleri, bunu sürdürebilme noktasında büyük bir yarışa girmişlerdir. Karahanlılarla başlayıp Gazneli ve Selçuklularla devam eden süreç, Osmanlı Devleti ile doruk noktasına ulaşmıştır. Orta Asya, İran, Azerbaycan, Irak, Suriye ve Anadolu coğrafyasında bu devletler eliyle oluşturulan dini, sosyal, askeri ve sivil amaçlı bir çok mimari eser gerçekleştirilmiştir. Hiç şüphesiz bu eserlerin başında cami ve mescit gibi dini yapılar önemli bir yer tutmaktadır. Bu dini mimarinin bünyesinde yer alan ve onun ayrılmaz bir parçası olan mihrablar ise sadece kıbleyi gösteren ve camideki imamın yerini belirleyen bir yer olma özelliği dışına taşarak devrin sanat ve üslubunu yansıtan önemli birer eleman haline dönüşmüştür.

Bu yazı çerçevesinde bütün mihrabları ele alıp incelemek ve değerlendirmek mümkün görülmemektedir. Bu nedenle örnekleme yolu ile aynı üslup özellikleri gösteren mihrablarda bir sınırlamaya gidilmiştir. Burada Karahanlı, Selçuklu (Büyük Selçuklu, Atabekler, Anadolu Selçukluları ve Saltuklu. Danişmentli, Artuklu, Mengücekli ve Ahlatşahlar Beyliği) ile Anadolu Beylikler devri (Karamanlı, Candaroğulu, Menteşe, Aydınoğulları) mihrabları ortaya konmaya çalışılmıştır.

2. Karahanlı ve Selçuklu Dönemi Mihrabları

Orta Asya’da 840 tarihinden itibaren hakimiyet kuran Karahanlılar, ilk müslüman Türk devleti olma özelliği taşımaktadır. Bu nedenle Karahanlıların ortaya koydukları mimarlık ürünleri, başta Selçuklular olmak üzere daha sonraki Türk devletlerinin sanatı üzerinde etkili olmuştur. Bu mimari eserlerin başlıcalarını cami, türbe ve kervansaraylar gibi dini ve sosyal amaçlı yapılar oluşturmaktadır.[1]

Karahanlı döneminden cephe düzeni ile belirlenebilen tek mihrab, Buhara Namazgah Camii’nde (1119-1120) bulunmaktadır. Bu mihrab, sonradan camiye dönüştürülen namazgahın kıble duvarı ortasında yer almaktadır. Dikdörtgen görünüşlü mihrab, çerçeve, dikdörtgen planlı hücre, mukarnas dolgulu kavsara, sivri kemer, köşelik ve kitabelik gibi unsurlarla teşkil edilmiştir.

Mihrabı üç yönden dolanan çerçeve, dışta ve içte zencirek ile bunların arasındaki yazı bordüründen oluşmaktadır. Dikdörtgen planlı niş, mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Kavsara dışında kemer köşelikleri ve bunun üzerindeki kitabelik mihrabda dikkat çeken diğer unsurlardır. Mihrabın taşıyıcı kısımları tuğla olup, üzeri alçı kaplamalıdır.[2] Ayrıca bu mihrab, unsurları ve tertibatı ile yine aynı devirde başlayan ve daha sonra devam eden taçkapı formunun mihrablarında da etkili olduğunu göstermektedir.

Diğer yandan, bunun dışındaki Karahanlı camilerinde mihrabların dikdörtgen planlı hücre şeklinde düzenlendikleri cami planlarından anlaşılmaktadır. Bu mihrablarda cephe düzeni belirlenememiştir. Hazara Diggaron Camii, Nisa Namazgah Camii ve Buhara Mugaki Attari Camii mihrabları bu şekildedir.[3]

Büyük Selçuklu mihrablarına gelince, bunlar cami, medrese, kervansaray ve türbelerde bulunmaktadır. Bir çoğu İran’daki yapılarda görülen mihrabların genel karakteri, dikdörtgen çerçeve, sathi veya derin çift niş, sivri kemerli kavsara veya alınlık, kitabelik, köşelik ve taç gibi unsurları da ihtiva eden bir özellik taşımaktadır. Alçı ve tuğladan malzemesi ve dekorasyonu ile dikkat çeken mihrablar bu devir ve bölge için tipik bir form oluşturmaktadır.[4]

İsfahan Mescidi Cumasında (1072-1092) Melikşah Kubbesinin (1080) mihrabı, üzerine daha sonraki devirlerde yapılmış çini ve mermer malzemeli daha küçük bir mihrabla kapatılmıştır. Görülebildiği kadarıyla asıl mihrabın, içbükey geniş bir bordürle çerçevelenmiş dikdörtgen görünüşlü olup, sivri kemerle nihâyetlenen fazla derin olmayan bir nişe sahip olduğu anlaşılmaktadır.[5]

Harrekan II. Türbesi (1093) mihrabı, sekizgen planlı türbede girişin tam karşısında yer almaktadır. Bir bordürle dikdörtgen biçimde çerçevelenmiş mihrab, fazla derin olmayan dikdörtgen planlı hücre ve üç dilimli sütuncelerle sınırlandıırlmıştır. Köşelikler iki üçgen yüzeyle oluşturulmuştur. Üzerine tuğladan çeşitil süslemeler yapılmıştır.[6]

Kazvin Mescidi Haydariye (1113) mihrabı, alçı malzemeyle gerçekleştirilmiş kabartma yazı ve süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Mihrabı üç yönden dolanan dört bordürle çerçevelenmektedir. Dikdörtgen görünüşlü mihrab, içiçe iki nişle gerçekleştirilmiştir. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış nişler, sivri kemerli ve yarım küre kavsaralıdır. Her iki nişin kemer köşelikleri üçgen yüzeylerden meydana gelmiştir.[7]

Gülpayegan Mescidi Cuma (1104-1118) mihrabı, zengin tuğla süslemeli çerçeve ile sınırlandırılmış dikdörtgen görünüşlüdür. Derinliği az köşeli yuvalarla oluşturulmuş, dört sıra mukarnaslı bir kavsaraya sahiptir. Dikdörtgen planlı fazla derin olmayan hücre, sivri kemerle kuşatılmış mukarnaslı kavsarayla nihâyetlenmektedir. Üçgen yüzeylerden ibaret köşelikler, alınlık ve çerçevede tuğla ve alçı süslemeler yer almaktadır.[8]

1114-1115 tarihinde yaptırılmış, fakat 1154-55’de tamir görmüş olan Ribatı Şerifin birinci ve ikinci avlusunda birer mihrab yer almaktadır. Alçı mihrablar birbirine benzer özellikte olup, yer yer süslemelerinde farklılıklar görülmektedir. Dikdörtgen görünüşlü mihrab, iki bordürle oluşturulmuş çerçeveyle sınırlandırılmıştır. Dikdörtgen planlı hücre, yarım kubbe kavsarayla nihâyetlenmektedir. Kavsara cepheden sivri kemerle kuşatılmıştır. Üçgen biçiminde iki yüzeyden oluşan köşelikler, birinci avlu mihrabında, ortada dairesel birer madalyon diğer kısımlar helezonik rumilerle, ikinci avlu mihrabında ise, sadece helezonik ve dairesel rumilerle süslenmiştir. Her iki mihrabda köşeliklerin hemen üzerine dikdörtgen biçimde, birer kitabelik yerleştirilmiştir. Kitabelikler çiçekli, kufi yazılarla doldurulmuştur. Mihrabların yarıya yakın alt kısımları tahrib görmüştür.[9]

Zevvare Mescidi Cuma (1134) mihrabı zengin alçı süslemeli olup, dikdörtgen çerçeve ve köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış içiçe iki sathi nişle oluşturulmuştur. Çerçeveyi dıştaki düz, içteki içbükey yüzeyli iki bordür teşkil etmektedir. Her iki niş sütunceler üzerinden başlayan sivri kemerlerle kuşatılmış, hafif kavisli alıklıkla nihâyetlenmektedir. Köşelikler ve alınlık alçı süslemelidir.[10]

Barsiyan Mescidi Cuma mihrabı (1134), iki bordürle, dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış mihrab hücresi, yaklaşık 2.00 m genişlik ve 1.00 m derinlikte, beş kenarlı yarım çokgen bir planlıdır. Mukarnas dolgulu bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Mukarnaslar, dört sıra halinde düzenlenmiş iri yuvalarla teşkil edilmiştir. Ayrıca kavsara cepheden sivri kemerle kuşatılmıştır. Hücrenin birbirine eşit yüzeyleri ince kaval silmelerle birbirinden ayrılmıştır. Mihrab tamamen tuğla malzeme ile gerçekleştirilmiştir.[11]

Mihrabın dış bordürü, tuğladan kûfi yazılarla doldurulmuştur. İkinci bordür, birer atlamalı, dört kollu ve sekiz köşeli yıldızlardan düğüm yaparak gelişen geometrik geçmelerle süslenmiştir. Tuğladan yapılmış geometrik geçmelerin araları, alçı ile yapılmış palmet, rumi ve yazılarla ayrıca tezyin edilmiştir. Kavsarayı dolduran mukarnasların içleri, geometrik yıldız geçmeler, damarlı rumilerle süslü kûfi ve sülüs yazılar ve gamalı haçlarla doldurulmuştur.[12]

Yine aynı 1134 tarihli Buzan İmamzade Karar Türbesi mihrabı dikdörtgen çerçeveli olup, iki nişle teşkil edilmiştir. Mihrab nişlerinden birincisi dikdörtgen planlı ve derin tutulmuştur. Sivri kemerli, yarım kubbe kavsarayla örtülmüştür. Bunun cephesindeki ikinci niş ise, sivri kemerli ve sağırdır. Sivri kemerin zemine kadar devam etmesiyle oluşturulmuş bir bordür ikinci nişi yanlardan sınırlandırmaktadır. Mihrab, alçı malzemeyle gerçekleştirilmiş olup, zengin süslemelidir.[13]

1158 tarihi Ardistan Mescidi Cuma mihrabı dikdörtgen çerçeveli, çift sathi niş ve çift sivri kemer alınlıklı olarak gerçekleştirilmiştir. Çerçeve, dıştaki düz, ikinci iç bükey kavsili iki bordürle teşkil edilmiştir. Bordürlerin üzeri yazılarla doldurulmuş olup, birbirlerinden kademeli düz silmelerle ayrılmıştır. Dıştaki sathi niş iki yandan sütuncelerle sınırlandırılmıştır. Sütuncelerin üzerinde başlayan sivri kemerle nihâyetlenen nişin üst kısmı alınlık şeklinde düzenlenmiştir. Sivri kemerden başka içten yazı bordürüyle ayrıca çerçevelenmiş alınlığın içerisi simetrik, girift rumi kompozisyonlarıyla tezyin edilmiştir. Birincinin alt kesimini dolduran ikinci niş ise, sütuncelerle sınırlandırılmış, sivri kemer alınlıkla nihâyetlenen diğeriyle aynı süsleme ve özelliklere sahiptir.[14]

1180 tarihli Veramin Pir Hamza Türbesi mihrabı zengin alçı tezyinatı ile dikkat çekmektedir. Mihrab geniş ve çiçekli kufi süslemeli bir bordürle dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. İki yandan sütuncelerle sınırlandırılmış dikdörtgen planlı hücre, yarım kubbe kavsaralıdır. Kavsara sütunce başlıklarından başlayan sivri kemerle kuşatılmıştır. Hürcrenin ana yüzeyine dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış girintisi az, sivri kemerli ikinci bir niş yerleştirilmiştir. Ayrıca mihrabda kavsaranın üzerine yerleştirilmiş kitabelik, üçgen biçiminde köşelikler, sütuncelere ait vazo biçiminde başlıklar bulunmaktadır. Bütün yüzeyleri kaplayan yazı ve bitkisel süslemeler İran’daki Selçuklu mihrablarının genel karakterini yansıtmaktadır.[15]

Yine XII. yüzyıla tarihlenen Hemedan’daki Kümbeti Aleviyan mihrabı zengin ve abartılı alçı süslemeleri ile önemli bir yere sahiptir. Dıştan içe kademeli ve değişik süslemeli beş bordürle çerçevelenmiş mihrab, dikdörtgen görünüşlüdür. Diğerinin tersine dışta yanlardan sütuncelerle sınırlandırılmış, sivri kemer alınlıklı sathi bir niş, içte ise, yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralı asıl niş yer almaktadır. Bu da köşelerindeki sütuncelerle oturan sivri kemerle nihâyetlenmektedir. Bütün yüzeyi süslemeli mihrabın dıştaki nişin kavsarasını, köşeliklerini ve üst kesimindeki dikdörtgen panoyu dolduran serbest dağılımlı iri plastik rumi ve palmetler, gelişkin özellikler göstermektedir.[16]

Diğer, XII. yüzyıldan Abarkuh’taki Pir Hamza Türbesi mihrabı dikdörtgen çerçeveli, çift nişli olarak karşımıza çıkmaktadır. Mihrabı üç yandan dolanan üç bordürle çerçevelenmektedir. Yarım kubbe kavsara ile örtülen birinci niş, derin dikdörtgen planlı, düz sivri kemer alınlıklı, ikincisi ise, sathi niş şeklindedir. Kavsarayı kuşatan sivri kemer, köşelerden mihrab nişini de sınırlandıran çan başlıklı sütuncelerle oturmaktadır.[17]

Suriye ve Irak’ta Atabekler (Zengiler) döneminde gerçekleştirilmiş mihrablar bulunmaktadır. XII. ve XIII. yüzyıllarda yapılmış mihrablardan Irak’takiler (Musul ve Çevresi) B. Selçuklu üslubunu büyük ölçüde devam ettirdikleri halde, Suriye’dekiler (Halep, Hama, Şam) daha çok bölgesel etkilerle şekillenmişlerdir.

Bunlardan Musul Emeviye Camii’ne ait mihrab, Atabekler döneminde 1148 Seyfettin Gazi tarafından yaptırılan onarımda camiye eklenmiştir.[18] Bugün mihrab, 1945 yılında yeniden yapılan Musul Ulu Cami’nin kıble duvarına yerleştirilmiştir. Tamamiyle yekpare mermere oyulan mihrab, dikdörtgen çerçeveli, içiçe iki nişten meydana gelmiştir. Köşelerden çokgen gövdeli, küp başlıklı sütuncelerle sınırlandırılmış asıl niş dikdörtgen planlı ve yarım küre kavsaralıdır. Bunun içerisindeki ikinci niş ise, yazı bordürüyle üç yandan ayrıca çerçevelenmiştir. Sathi niş, silindirik gövdeli vazo biçiminde başlık ve kaideleri olan sütuncelerle sınırlandırılmış, sivri kemer alınlıkla nihâyetlenmektedir. Her iki nişin alınlık ve kavsaralarını kuşatan yekpare köşelikler mevcuttur. Dış bordürde kufi, içte sülüs yazılar yer almaktadır. Mihrabın geriye kalan yüzeyleri, helezonik, simetrik ve çift iplik rumi kompozisyonlarıyla bezenmiştir. Ayrıca mihrabı üzerinde inşa tarihinin (543) ve ustasının adının (Bağdad’lı…) bulunması yapıyı önemli kılmaktadır.[19]

Musul Ulu Cami’ye ait diğer mihrab, Bedreddin Lülü tarafından (1233-1252) konmuştur. Günümüzde Bağdad müzesinde bulunmaktadır.[20] Dikdörtgen görünüşlü ve çift nişli mihrabın çerçevesi yanlarda dikey, üstte yatay sıralanan üç dilimli sathi nişçiklerle oluşturulmuştur. İçleri pano şeklinde süslemeli nişçikler; düğüm yaparak birleştiren kaval silmelerle meydana getirilmiştir. Çift nişten dıştaki silindirik gövdeli ve vazo (kandil) biçiminde başlık ve kaidelere sahip sütuncelerle sınırlandırılmış olup, dikdörtgen planlıdır. Zikzak yivli, sivri kemerle kuşatılmış, seyrek kubbe bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Bunun içerisindeki ikinciniş, aynı şekilde sütuncelerle sınırlandırılmış beş kenarlı yarım sekizgen planlıdır. Bu da zikzak yivli sivri kemerle kuşatılmış yarım kubbe kavsarayla örtülmüştür. Mermerle gerçkeleştirilmiş mihrab, zengin süslemelidir. Bitkisel karakterli, simetrik rumi kompozisyonlarıyla oluşturulmuş bezeme, kavsaraları, köşelikleri, ikinci nişin yüzeylerini ve çerçevedeki sathi nişçiklerin içlerini doldurmaktadır.[21]

Bedreddin Lülü tarafından 1248’de yaptırılan Musul İmam Avnuddin Türbesi mihrabı, türbenin güneydoğu köşesine yerleştirilmiştir. Yekpare mermer levhayla gerçekleştirilmiş mihrab, dikdörtgen çerçeveli olarak düzenlenmiştir. Çerçeveyi dıştaki sülüs yazı, içteki rumi kompozisyonlu iki bordür oluşturmaktadır. İki yandan vazo biçiminde başlık ve kaideli ve silindirik gövdeli sütuncelerle sınırlandırılmış mihrab nişi, yapının köşesiyle meydana getirilmiş bir girintiye sahiptir. Niş, sivri kemerli bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Ayrıca, kabartma rumilerle tezyin edilmiş yekpare bir taç, mihrabın üzerinde dikkat çekmektedir. Mihrabda ikinci bordür, kavsara, üçgen biçiminde kavsara köşelikleri ve taç tamamıyla girift kıvrık dal rumi ve palmet motifleriyle süslenmiştir. Sade bırakılmış mihrab nişinin ortasına askılı bir kandil motifi işlenmiştir. Buradaki celi sülüs yazılarda Bedreddin Lülü’nün unvanları ile yapım tarihi (1248) işlenmiştir. Benzer özellikler gösteren diğer bir köşe mihrabı, 1239 tarihli Bedreddin Lülü’nün yaptırdığı Musul İmam Yahya b. Kasım Türbesi’nde görülmektedir.

Bedreddin Lülü zamanından 1246 tarihli Sincar Sitti Zeyneb Türbesi mihrabı, diğerlerinden farklı alçı malzemeyle gerçekleştirilmiştir.

Dönemin alçı süslemeli en güzel mihrablarından birini teşkil etmektedir. Mihrabın dikdörtgen çerçevesinden dıştaki bordür dar ve çivi başı motifli, içteki ise, düz yüzeyli ve daha geniş sülüs yazılıdır. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış dikdörtgen planlı mihrab nişi, sivri kemerle kuşatılmış çeyrek kubbe bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Köşelere bağlı sütunceler silindirik gövdeli, vazo (kandil) biçiminde başlık ve kaidelere sahiptir. Nişin ana yüzeyi ters “U” biçiminde iki şeritli geometrik örgü bordürleriyle çerçevelenmiş ve bunun içerisi dilimli kemerle nihâyetlenen sathi niş şeklinde düzenlenmiştir. Ortasına dilimli kemere asılı bir kandil yerleştirilmiştir. kemer köşelikleri ayrıca süslenmiştir. Kavsaranın içerisinde uçları alttan yanlara kıvrılmış üç dilimli bir kemer formuyla, kabartma; simetrik ve rumiler yer almaktadır. Sütuncelerin üzerinden başlayan üçgen biçimindeki köşeliklerde kabartma, kıvrık dal rumilerle bezenmiştir. Ayrıca mihrabın üzerinde boydan boya uzanan sülüs yazılı bir şerit daha bulunmaktadır.[22]

Atabekler döneminden literatüre “Sincar Mihrabı” olarak geçen diğer bir mihrab ise, figürlü bezemeleriyle dikkat çekmektedir. Günümüzde Bağdad’daki Irak müzesi İslam Eserleri Seksiyonunda sergilenen mihrab, Hallan Taşı adıyla anılan Musul mermerinden yapılmışır. Dikdörtgen çerçeveyi oluşturan bordür, dıştan iki içten tek kaval silmeyle sınırlandırılmış olup, kavsara hizasına kadar geniş, buradan itibaren daralarak devam etmektedir. Bordürün alt kısımlarına palmet ve rumi motifli birer pano yerleştirilmiştir. Diğer kısımlarında ise, kavsara hizasına kadar ikişer, buradan itibaren tekli sıralanan üç dilimli kemer şeklinde, kaval silmelerle oluşturulmuş yüzeysel nişçikler yer almaktadır. Bu şekildeki 23 nişçik, alt üst ve yanlardan kenarlardaki kaval silmeler ile birbirlerine düğüm yaparak birleşmektedir. Pano şeklindeki bu nişçiklerin içlerine karşılıklı simetrik düzenleme gösteren insan figürleri ile palmet ve rumi motifleri işlenmiştir. Üst orta eksendeki panoda minyatür bir mihrab tasviri yer almaktadır. Bunun iki yanında karşılıklı ve birer atlamalı palmet ve rumilerle insan figürleri sıralanmaktadır. İnsan figürleri, ayakta veya oturarak verilmiş, ellerinde balta, kılıç, gürz, kadeh ve mendil bulunan asker tasvirlerinden oluşmaktadır.

Değişik, özellikle bu çerçeve dışında mihrab, dikdörtgen planlı niş ve mukarnaslı bir kavsarada oluşmaktadır. Kaval silmeli, sivri kemerle kuşatılmış kavsara, beş sıra mukarnas ve üst kısmı istiridye yivli olarak dolgulanmıştır.

Figürlü süslemeleriyle hangi amaçla ve nerede bulunduğu tartışmaya açık olan ve Türk sanatında başka örneği bulunmayan mihrabın, önemli bir kişi adına yapılmış mezar anıtına ait olduğu söylenmektedir.[23]

Suriye’de Zengiler döneminden kalan mihrablar, karakteristik olarak Irak’takilerden tamamen ayrılmaktadır. Bölgesel etkileri yansıtan cami ve medreselerin birer unsuru olan mihrablardan biri Halep’te Makamı İbrahim’deki Nurettin Zengi mihrabıdır. Ahşap malzemeyle gerçekleştirilmiş mihrab, iki yandan birer bordürle çerçevelenmiş dikdörtgen görünüşlüdür. Bordürler, sekiz kollu yıldızlarla süslenmiştir. Asıl mihrab nişi kenarlardan birer söve ile ayrıca sınırlandırılmış, yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralıdır. Kavsarayla nişin arasında enine uzanan beş şerit yer almaktadır. Aynı şekilde nişin alt kesiminde de şeritler bulunmaktadır. Bunların çoğu yazılarla oluşturulmuştur. Alttan, üstten ve yanlardan şeritlerin çerçevelediği nişin ana yüzeyi iki çizgi ile eşkenar dörtgenlere bölünmüş ve içleri altı kollu yıldızlarla gelişen beş kollu yıldızla doldurulmuştur. Yıldız kolları ve araları altıgen ve üçgen şekillere oluşturulmuştur. Ayrıca bu geometrik şekillerin içleri rumi ve palmet motifleriyle tezyin edilmiştir. Yekpare kavsara köşelikleri iki gülbezek ve helezonik rumilerle süslenmiştir.[24] Ayrıca mihrabda Sana’a Meali b. Selem olarak ustanın imzası yer almaktadır.[25] Mihrabı, ustasının adının yeralması ve ahşaptan yapılmış İslam dünyasındaki ender mihrablardan biri olması nedeniyle önemlidir.

Suriye’deki Zengi mimarisinin özelliklerini yansıtan diğer mihrab, Halep Şadbahtiye Medresesi’nde bulunmaktadır. 569 (1173-74) ile 596 (1199-1200) arasında yapılmış mihrab, iki renkli mermerle gerçekleştirilmiştir. Silindirik gövdeli, köşelerden bağımsız iki sütuncenin sınırlandırdığı yarım daire planlı niş, yarım kubbe kavsarayla örtülmüştür. Kavsaranın etrafı ve köşelikler geometrik geçme ve düğüm motifleriyle süslenmiştir. Ayrıca sütunceler, silme ve düğümlü örgülerle çerçevelenmiştir.[26]

Selçuklu döneminde Anadolu’da XII. ve özellikle XIII. yüzyılda önemli mimari eserler ortaya konmuştur. 1071 Malazgirt savaşından sonra hızla Türkler tarafından fethedilen Anadolu’da, başlangıçta İznik, daha sonra Konya başkent olmak üzere A. Selçuklu devleti; Kayseri ve çevresinde Danişmendli, Erzurum ve Erzincan’da Saltuklu, Divriği ve Kemah’ta Mengücekli, Ahlat ve Van Gölü Havzası’nda Ahlatşahlar (Ermenşahlar) ile Diyarbakır ve Mardin’de Artuklu kurulan ilk Türk devletleridir. XIII. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu Selçukluları siyasi, içtimai, iktisadi, sosyal ve kültürel yönden etkinliklerini arttırarak, bayındırlık ve mimari faaliyetlerinde önemli gelişmeler sağlamışlardır.

A. Selçuklu ve Türk Beylikleri tarafından gerçekleştirilen cami, mescid, medrese, han ve kümbetlerde mihrab önemli bir yere sahiptir. Kütlesi ve üzerindeki süslemeleriyle yapılarda dikkat çekici bir eleman olan mihrablar, malzemesiyle de farklılıklar göstermektedir. Çoğunluğu kesme taş ve mozaik çini, çok azı alçı malzemeyle yapılmıştır. Anadolu Selçuklu döneminde yoğunlaşan ve sayıca artan mihrablar aynı zamanda malzeme, süsleme ve elemanları yönünden bölgesel veya kendine özgü yapılarıyla dikkat çekmektedir. Bu nedenle İran, Suriye ve Irak’taki mihrablardan ayrılmaktadırlar. Dikdörtgen çerçeve, yarım daire, çokgen ve dikdörtgen planlı niş, mukarnaslı ve yarım kubbe kavsara, kuşatma kemeri, köşelik, kitabelik ve sütunce mihrabların başlıca elemanlarıdır. Ayrıca mihrablarda taş, çini ve alçı üzerinde zengin geometrik, bitkisel ve yazı kompozisyonlarından oluşan süslemeler görülmektedir.[27]

Eski Van Şehrinde Ermenşah’lara mal edilen ve dolayısıyla Selçuklu döneminde yapılmış olan Van Ulu Cami mihrabı[28] (XII. yy.) İran’daki Selçuklu mihrablarıyla malzeme ve süsleme yönünden büyük benzerlik göstermektedir. Camide kıble duvarının ortasına yerleştirilen ve dışa taşıntı yapan mihrab,[29] dıştan içe kademelenme ve profilasyon yapan dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. Birbirinden köşeli kademelenme yapan düz silmelerle ayrılan üç bordür, düz, içbükey ve pahlı bir tertibat ile sıralanmaktadır. Dıştaki düz yüzeyli bordür geometrik geçme, ikincisi sekiz kollu yıldız, üçüncüsü kûfi yazılarla doldurulmuştur. İçiçe iki nişten oluşan mihrab hücresinden dıştaki köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış sathi niş şeklinde sivri kemerle nihâyetlenmektedir. Bunun içerisindeki asıl niş, yarım daire planlı ve mukarnas kavsaralıdır. Üç sıra iri, mukarnaslarla doldurulmuş kavsara, zemine kadar inen sivri kemerle kuşatılmıştır. Mihrabda tuğla ve alçı malzeme kullanılmış olup, zengin süslemelidir.[30]

Artukoğulları imar faaliyetine önem vermişler ve çeşitli mimari eserler yaptırmışlardır. Bu döneme ait mihrabların başında anıtsal yapısıyla dikkat çeken Kızıltepe Ulu Cami (1204) mihrabı gelmektedir. Üzerinde inşa kitabesi bulunan nadir mihrablardan biridir. 11.00 m genişlik ve 8.40 m yükseklikteki dikdörtgen çerçeve, kaval ve oluk silmelerle içteki geniş, düz yüzeyli bordürden meydana getirilmiştir. İçiçe iki nişle meydana getirilmiş mihrab hücresinden dıştaki, köşelerden çokgen gövdeli, mukarnaslı başlık ve kaideli sütuncelerle sınırlandırılmış olup, yedi dilimli bir kemerle nihâyetlenmektedir. İçteki asil niş yarım daire planlı yarım kubbe kavsarayla örtülmüştür. kavsara istiridye biçiminde yivlendirilmiştir. Düzgün kesme taş mihrabda geometrik, bitkisel motiflerle yazılar yer almaktadır.[31]

Mesudiye Medresesi (1193-1199) mihrabı avlu güney duvarında revakların gerisinde yer almaktadır. Alttan da devam eden iki kaval silmeyle oluşturulmuş çerçeve, üstten köşeli kademelenen basamak şeklinde yükselmektedir. Köşelerden bağımsız, yivli, silindirik gövdeli sütunceler mukarnaslı başlıklara sahiptir. Yarım daire planlı mihrab hücresi, istiridye yivli kavsarayla nihâyetlenmektedir. Kavsara, sütuncelerin üzerinden başlayan beş dilimli kemerle kuşatılmıştır. Dilimli kemer, beş kademeli bir düzenleme göstermektedir. Ayrıca nişin yüzeyi, kaval silmelerle yarım daire kemerli üç bölüme ayrılmıştır. Mihrab, düzgün kesme taş malzemeyle yapılmıştır.

Harput Ulu Cami (1121’den önce) mihrablarından biri iç mekanda, diğeri avlu duvarında yer almaktadır. Düzgün kesme taş malzemeyle gerçekleştirilmiş harim mihrabı, iki bordürle dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış mihrab nişi, yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralıdır. Mihrabın üstünde yekpare bir taç olduğu kalan izlerden anlaşılmaktadır. Avlu mihrabı, diğerinden farklı alçı malzemeyle yapılmıştır. Dikdörtgen çerçeve tek bir bordürle oluşturulmuştur. Yarım daire planlı niş, istiridye şeklinde dokuz yivli kavsarayla örtülmüştür. Nişin üst kesiminde ters ve düz palmetler sıralanmaktadır. Ayrıca mihrabın üstünde iki sıra mukarnaslı bir taç yer almaktadır.[32]

Saltuklu dönemi mihrabları, Erzurum Ulu Cami ile Kale Mescidi’nde görülmektedir. Bunlardan Erzurum Ulu Cami’de (1179) ilk yapılış devresine ait iki mihrab bulunmaktadır. Bunlardan biri, kıble duvarı ortasında ve giriş ekseninde yer almaktadır. Dikdörtgen çerçeve, tertibatları farklı dört bordürle oluşturulmuştur. Sütuncelerle sınırlandırılmış, üç kenarlı yarım çokgen planlı mihrab nişi, üç sıra mukarnaslı kavsarayla sonlanmaktadır. Düzgün kesme taş kaplı mihrab, bordürde yer alan sekizgenlerden gelişen geometrik geçme kompozisyonuyla süslenmiştir.[33]

Camideki ikinci mihrab batı kanadında yer almaktadır. Çerçeveyi ince bir silme teşkil etmektedir. Beş kenarlı, yarım çokgen planlı niş dört sıra mukarnaslı kavsarayla nihâyetlenmektedir. Mukarnaslı kavsara ve mihrab nişi, zemine kadar devam eden yekpare, geniş bir yüzey oluşturan köşeliklerin ortasına yerleştirilmiştir. Duvardaki düzgün kesme taş sıraları mihrabda da görülmektedir.[34]

Erzurum Kale Mescidi’nde (XII. yy. sonu) de iki mihrab bulunmaktadır. Biri kıble duvarının ortasında kaleyi destekleyen yarım silindirik payandanın içerisinden faydalanılarak derin ve geniş bir niş şeklindedir. Dıştan bir zencirekle çerçevlenmiş dikdörtgen görünüşlüdür. Hücrenin içerisi doldurularak ortasına sonradan daha küçük bir niş yerleştirilmiştir.

Diğer mihrab ise, batıdaki ayak üzerinde yer almaktadır. Bursa kameri şeklinde nihâyetlenen bir girinti içerisinde, üç kenarlı niş ve mukarnaslı kavsaradan ibarettir. Mukarnaslı kavsara günümüzde yapılan onarımlarla kaldırılmıştır.

Mengücekli mihrabları Divriği Kale Camii ile Divriği Ulu Cami’de yer almaktadır. Bunlardan birini teşkil eden Divriği Kale Camii (1180) mihrabı düzgün kesme taş kaplamadır. Çerçeve hafif taşıntılı bir bordürle gerçekleştirilmiştir. Yekpare, zemine kadar inen köşeliklerin arasına yarım daire planlı ve mukarnas kavsaralı mihrab hücresi yerleştirilmiştir. Köşelerdeki burmalı, silindirik gövdeli sütuncelere oturan bir sivri kemer kavsarayı ayrıca kuşatmaktadır. Köşelikte kandil ve gülbezekler mihrabın süsleyici unsurlarıdır.

Divriği Ulu Cami (1288) mihrabı gerek kütlesi ve gerekse plastik süslemelerin serbest dağılması nedeniyle diğer mihrablardan ayrılmaktadır. Derinlemesine planlı caminin kıble duvarı ortasına ve kuzey taş kapısı ekseninde yer almaktadır. Enine dikdörtgen çerçeve dıştan içe kademelenen ve profillenme yapan tertibatları farklı altı bordürle oluşturulmuştur. Birincisi düz, ikincisi “S” profilli, üçüncüsü iri bir kaval silme, dört ve beşincisi üçgen profil oluşturan pahlı ve en içteki düz silmeler şeklinde sıralanmaktadır. Sivri kemerle kuşatılan mihrab hücresi, köşelerden demet sütuncelerle sınırlandırılmış, yarım daire planlı bir niş ve yarım kubbe kavsaradan ibarettir. Nişin üst kısmında kavsarayla birlikte süslemenin yoğunlaştığı yerdir. Yatay uzanan kırık hatlı çizgilerle oluşturulmuş geometrik yüzeylerin içleri palmet ve rumilerle doldurulmuştur. Kavsarayı ise, simetrik rumi kompozisyonu süslemektedir. Bunun dışında çerçevede serbest olarak yerleştirilmiş iri, plastik rumi ve palmetler mihrabda dikkat çekmektedir.[35]

Anadolu Selçuklu döneminde XIII. yüzyılın başlarından itibaren görülmeye başlayan mimari faaliyetler, gelişerek devam etmiştir. Yaklaşık bir asırlık Selçuklu hakimiyetinde Konya, Kayseri, Sivas, Antalya ve çevreleri başta olmak üzere birçok merkezde önemli mimari eserler yapılmıştır. Cami, medrese, han, kümbet v.d. değişik amaçlı yapılar, bizzat Selçuklu Sultanları ve yakınları ile diğer yöneticiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Sultanlardan Gıyaseddin Keyhüsrev, I. İzzeddin Keykavus ve Alaaddin Keykubat ile eşi Mahperi Huand Hatun, vezirlerden Sahip Ata Fahrettin Ali, Celalettin Karatay ve Muiniddin Pervane bunlardan bazılarıdır.[36]

Daha çok cami, kümbet, medrese ve hanların mescid kısımlarında görülen mihrablar, yapıların önemli mimari elemanlarından birini teşkil etmektedir. Bu mihrablardan çoğunluğu kesme taş ve mozaik çini malzemeyle yapılmışlardır. Alçı mihrabların sayısı ise, bu dönemde oldukça azdır. Süslemeleri ile de dikkat çeken dikdörtgen çerçeveli mihrablar mukarnaslı ve yarım kubbe kavsaralı, dikdörtgen yarım çokgen ve yarım daire planlı mihrab hücreleri ile kemer, sütunce köşelik ve kitabelikden meydana gelmiştir. Mihrablarda ikinci niş önemli bir yer tutmaktadır. Çoğunlukla çokgen planlı ve mukarnas kavsaralı olarak asıl nişin içerisine yerleştirilmişlerdir.[37]

Tesbit edilebilen bu dönem mihrablarından 29 tanesi kesme taş, 15 tanesi mozaik çini, sadece 2 tanesi alçı malzemeyle gerçekleştirilmiştir. Kesme taşla yapılmış erken XIII. yüzyıl başlarından, Boyalıköy Medresesi, Konya-Beyşehir arasındaki Kuruçeşme Han, Kızılören Han ve Kandemir Mescidi mihrabları basit niş ve çerçeveden ibarettir ve fazla özellik taşımazlar.

Konya Hacı Ferruh Mescidi (1215), Sivas Keykavus Şifahane Türbesi (1220), Konya Alaaddin Camii Yarım Kümbet (1217), Niğde Alaaddin Cami (1223), İsparta Atabey Ertokuş Medresesi (1224), Karaman Ebul Feth Mescidi (XIII. yy. ilk yarısı), Konya Aksaray Sultan Han Köşk Mescidi (1229), Kayseri Sivas Sultan Han Köşk Mescidi (1232-1236), Konya-Aksaray Zazadin Han (1235-1237), Kayseri Huand Hatun Camii (1238), Alanya-Antalya Şarapsa Han (1236-1246), Aksaray Ağzıkara Han (1242), Eski Malatya Musalla (1242), Kayseri Çifte Kümbet (1247), Kayseri Hacı Kılıç Camii (1249), Konya-Afyon Ishaklı Han Köşk Mescidi (1249), Antalya Karatay Medresesi (1250), Kayseri Huand Hatun Türbesi (XIII. yy. ortası), Bünyan Ulu Cami (1256), Afyon Ulu Cami (1273), Çemişkezek Yelmaniye Camii (1274), Kayseri Döner Kümbet (1275), Develi Sivasi Hatun Camii (1281-1282), Develi Seyyid Şerif Türbesi (1295) ve Develi Hızır İlyas Türbesi (XIII. yüzyıl sonları) mihrabları kesme taş malzemeyle yapılmış gelişkin özellikler göstermektedirler.[38]

Çini mihrablar, mozaik tekniğinde firuze ve patlıcan moru renklerde gerçekleştirilmiştir. Mozaik çini mihrablarda XIII. yüzyıl ikinci yarısında artış görülmektedir. Bunlar dikdörtgen çerçeve, genelde dikdörtgen planlı ve mukarnas kavsaralı hücre, sütunce, köşelik ve kitabelikten oluşmaktadır. Akşehir Ulu Cami (1220), Konya Alaaddin Camii (1220), Konya Sırçalı Medrese (1242), Konya Sahip Ata Camii (1258), Konya Sahip Ata Mescidi (XIII. yy. ikinci yarısı), Konya İç Karaaslan Mescidi (XIII. yy. ikinci yarası), Konya Sırçalı Mescid (XIII. yy. ikinci yarısı), Sivas Gök Medrese (1271), Konya Sadreddin Konevi Camii (1274), Afyon Mısri Camii (XIII. yy. sonu), Çay Taş Medrese (1278), Harput Arap Baba Mescidi (1279), Kayseri Külük Camii (XIII. yy. sonu), Ankara Arslanhane Camii (1290) ve Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1297-1299) mihrabları bu şekilde mozaik çini kaplamalı olarak yapılmışlardır.[39] Ayrıca bu mihrablar, A. Selçuklu mimarisinin gerçekleştirdiği önemli bir yeniliği göstermektedir.[40]

Bu dönemde alçı mihrabların sayısı oldukça azdır. Sadece Konya Sakahane Mescidi (XII. yy. ikinci yarısı) ile Konya Sahip Ata Hanikâhı mihrabları alçı malzemeyle yapılmıştır. Ayrıca Ankara Arslanhane Camii mihrabında mozaik çini yanında alçı malzeme ve süslemeler görülmektedir.

Sakahane Mescidi mihrabı alçı kaplamaları alçak kabartma süslemelidir. Dikdörtgen çerçeve geometrik geçmeli bir bordürle oluşturulmuştur. Dikdörtgen planlı niş dört sıra mukarnaslı kavsarayla nihâyetlenmektedir. Diğer Konya Sahip Ata Hankâhı’nda bulunan alçı mihrab ise, iki bordürle çerçevelenmiş dört kenarlı mihrab hücresi yarım kubbe biçiminde sonlanmaktadır. Hücrenin uçları sivriltilmiş her bir yüzeyi üst ortada birleşerek kavsarayı meydana getirmektedir.[41]

3. Anadolu Beylikler Devri Mihrabları

Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1308’de yıklımasından sonra, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde özellikle Bizans topraklarına yakın uçlarda ve kıyı bölgelerinde Türkmen Beyleri tarafından birçok beylik teşekkül etmiştir. Karamanoğulları, Candaroğulları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları ve Osmanoğulları Beylikleri bunların başlıcalarıdır. Aslında bunlarla birlikte, sayıları yirmiyi bulan beylik bulunmaktadır.[42]

Anadolu’da siyasi bakımdan bağımsızlıklarını kazanan bu beylikler, XIV. yüzyıl başlarından itibaren egemen oldukları yörelerde imar faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu çerçevede Anadolu Beylikler devri mimarisi ve sanatında büyük ölçüde Selçuklu gelenekleri devam ettirilerek, yeni üslûp ve anlayışların denendiği dönem olmuştur. Beylikler devri sanatı adeta Selçuklu ile Klasik Osmanlı Sanatı arasında bir geçiş dönemini temsil etmektedir.[43]

XIV. ve XV. yüzyıl Anadolu’su sadece bu Beylikler’in yönetiminde bulunmamaktadır. Güney’de Eyyubi ve Memlûk egemenliği, Orta ve Doğu Anadolu’da İlhanlı hakimiyeti ile Karakoyunlu, Akkoyunlu, Dulkadirli, Eratna ve diğer Beylikler’in Anadolu’nun değişik yörelerinde yönetimde oldukları görülmektedir. Gerek bunlar ve gerekse diğer Anadolu Beylikleri ile üslup birliğinden uzak, bulundukları coğrayfa ve yakın çevre etkilerini de üzerlerinde taşıyan bir sanat ve mimari vücuda getirmişlerdir.[44]

Bu dönemde cami, mescid ve türbelerde görülen mihrablar birtakım değişiklikleri de yansıtmaları açısından önem taşımaktadırlar. Buna rağmen özde, A. Selçuklu mihrablarının devamı olduklarını malzeme ve elemanların düzeni ortaya koymaktadır. Ancak alçı ve mermer mihrablarının artması malzemedeki farklılığı göstermektedir.

XIV. ve XV. yüzyıl Anadolu Beylikler devri mihrablarının asıl önemi, Erken Osmanlı veya Osmanlı Beyliği mihrabları ile çağdaş olmalarından kaynaklanmaktadır.

İlhanlı’ların Niğde valisi Sungur Bey zamanında yapılmış, Niğde Hüdavend Hatun Kümbeti (1312) mihrabı düzgün kesme taş malzemeyle yapılmıştır. Dış köşelerine sütunce yerleştirilmiş mihrab, tertibatları ve süslemeleri farklı yedi bordürle dikdörtgen bir çerçeve içerisine alınmıştır. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış üç kenarlı mihrab hücresi dört sıra mukarnaslı kavsarayla nihâyetlenmektedir. Kavsara sütuncelere oturan üç dilimli kemerle kuşatılmıştır. Kitabelik, üç bölümlü olup, üstteki süsleme şeridi, alttaki ikisi sülüs yazılarla doldurulmuştur. Ayrıca mihrabın üstünde yekpare bir taç yer almaktadır. Mihrabda bitkisel ve geometrik süslemeler görülmektedir.[45]

Niğde’de Sungur Bey Camii (1335) mihrabı düzgün kesme taş malzemeyle gerçekleştirilmiştir. İçe doğru kademelenen tertibatları farklı sekiz bordür mihrabı çerçevlemektedir. Köşlerden sütuncelerle, sınırlandırılmış mihrab hücresi, beş kenarlıdır. Nişin her bir yüzeyi kaval silmelerle ayrılmış, pano şeklindedir. Kavsara cepheden üçgen görünümlü olup içerisi alışılmışın dışında bir düzenleme göstermektedir. Alt kesimde derin tutulmuş kavsaranın içerisi kaval ve oluk silmelerle değişik şekillere bölünmüştür. Üstten dört sıra mukarnasla kavsara nihâyetlenmektedir. Mihrabın tüm yüzeyi, kabartma ve ajur tekniğinde, geometrik ve bitkisel kompozisyonlarla tezyin edilmiştir.[46]

Karamanoğulları Beyliği mihrabları, kesme taş, mermer, mozaik ve renkli sır tekniğinde çini, ahşap ve alçı malzemeyle gerçekleştirilmiştir. Bunlardan Ermenek Akça Mescit (1300), Akşehir Ulu Cami son cemaat yeri mihrabı (XIV. yy. başı), Ermenek Sivas Camii (1371), Karaman Çelebi Mescidi (XIV. yy.), Niğde Darû’z-Zikr (XIV. yy.), Niğde Eskiciler Mescidi (XIV. yy.), Niğde Gündoğdu Türbesi (1334), Damasaköy Taşkın Paşa Camii (1351) mihrabları kesme taş malzemeyle yapılmıştır. Bu mihrablarda üç veya beş kenarlı yarım çokgen planlı ve dikdörtgen planlı nişler, mukarnas kavsaralıdır. Dikdörtgen çerçeveli mihrabların genelde dış köşelerinde sütunceler bulunmaktadır. Süslemesiz düz, kaval ve oluk silmelerle oluşturulmuş çerçeve bu mihrablarda görülmektedir. Niğde Göndoğdu, Akşehir Ulu Cami son cemaat yeri ve Ermenek Akça Mescid mihrabları gibi.

Konya Alevi Sultan Mescidi (XIV. yy. başı) mihrabı yekpare mermere oyulmuştur. Yanlardan sütuncelerle sınırlandırılmış fazla derin olmayan mihrab hücresi, beş sıra mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Sütuncelerin üzerinden başlayan bir bordür kavsarayı dolanarak çerçeveyi tamamlamaktadır. Hücrenin yüzeyi Bursa kemerli girinti içerisinde ortada askılı bir kandil ve iki şamdanla süslenmiştir. Mukarnasların alt ortasına ikinci bir askılı kandil yerleştirilmiştir. Üçgen köşelikler ve nişin yanları bitkisel, rumi kompozisyonlarıyla süslenmiştir.

Akçaşehir Ulu Cami (XIV. yy.), Yollarbaşı Ulu Cami (XIV. yy.) birinci ve ikinci mihrabları ile Ermenek Ulu Cami (1302) mihrabı alçı malzemeyle gerçekleştirilmiştir. Kalıplama tekniğinde alçı kullanılan mihrabları çerçeve, dikdörtgen planlı mihrab hücresi, mukarnaslı kavsara, kitabelik, sütunce ve taç gibi unsurlar teşkil etmektedir. Ayrıca alçı üzerinde zengin süslemeye sahiptir.

Anadolu’da ahşap malzemeyle gerçekleştirilmiş Damsaköy Taşkın Paşa Camii (XIV. yy. ortaları) mihrabı günümüzde Ankara Etnografya müzesinde bulunmaktadır. Mihrab ceviz levhalarla oluşturulmuştur. Dikdörtgen çerçeve, iki bordürle teşkil edilmiştir. Bordürlerin üzeri altta kıvrık dal rumi ve palmet kompozisyonları ve bunun üstünden başlayan celi sülüs yazılarla doldurulmuştur. Ayrıca mihrab hücresi dar, pahlı bir bordürle çerçevelenmiştir. Yarım daire planlı ve yarım kubbe kavsaralı niş, üçlü sivri kemerle kuşatılmıştır. Bordür şeklindeki sivri kemerlerden dıştaki ve içteki sütunceler üzerinden başlamakta, ortadaki zemine kadar devam etmektedir. Kavsara cepheden dış bükey kademelenme yaparak üçgen bir görünüm almıştır. Üçgen biçimindeki kemer köşeliklerine dairesel birer madalyon yerleştirilmiştir. Mihrabın üst kısmındaki tabla alttan ve üstten ayrıca yazı şeritleriyle sınırlandırılmış dikdörtgen bir pano oluşturmaktadır. İçerisi on iki kollu yıldızlardan gelişen geometrik kompozisyonla doldurulmuştur. Yazılar dışında diğer yüzeylerde değişik rumi kompozisyonları yer almaktadır.[47]

Kazım Karabekir (Gaferiyyat) Ulu Cami ile Konya Darul-Huffaz mihrabları mozaik çini, Karaman İbrahim Bey İmareti mihrabı ise renkli sır tekniğinde çinilerle gerçekleştirilmiştir.

Kazım Karabekir Ulu Cami (XIV. yy. ilk çeyreği) mihrabı alçı ve mozaik çini malzemeyle yapılmıştır. Mihrabın dıştan üç bordürü alçı ile dördüncü bordürden itibaren diğer kısımlar tamamen mozaik çiniyle kaplanmıştır. Dört bordürle çevrelenmiş mihrab sütuncelerle sınırlandırılmış, dikdörtgen planlı niş ve mukarnaslı kavsaradan oluşmaktadır. Üçgen biçimde kavsara köşelikleri iki ayrı geometrik kompozisyonla süslenmiştir. Çini bordürde ve kavsara ile niş arasındaki şeritte ters ve düz “Y” motifleri sıralanmaktadır. Mukarnaslar ve nişin yüzeyleri değişik geometrik motiflerle süslenmiştir.[48]

Konya Hasbey Darul Huffaz (1421) mihrabı ise, mozaik çini mihrabların Anadolu’daki en son örneği kabul edilmektedir. Dikdötgen çerçeve üç bordürle sağlanmıştır. Köşelerden zar tipi başlık ve kaideli, çokgen gövdeli sütuncelerle sınırlandırılmış mihrab hücresi, dokuz kenarlı niş ile dört sıra mukarnaslı kavsaradan ibarettir. Kavsarayı dolduran mukarnaslardan üç sırası günümüzde mevcut değildir. Mihrabın yüzeyleri değişik geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiştir.[49]

Karaman İbrahim Bey İmareti (1433) mihrabı renkli sır tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Günümüzde İstanbul Çinili Köşk Müzesinde bulunan mihrab, dört bordürle çerçevelenmiş olup, dikdörtgen görünüşlüdür. Dışta, üçlü kemer şeklinde alttan birleşerek dolanan çizgiler ve içerisinde palmetlerle oluşturulmuş ince bordür, ikinci sırada, iç bükey kavisli celi sülüs ve kufi yazılı bordür, üçüncü de kırık dal yaprak ve çiçekler, dördüncüde ise, beyaz ve sarı çiçekler sıralanmaktadır. Çokgen gövdeli sütuncelerle sınırlandırılmış dikdörtgen planlı niş, sekiz sıra mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Nişin yüzeyleri düz altıgen levha çinilerle kaplıdır. Üçgen biçimindeki kavsara köşelikleri helezonik rumi, kıvrık dal ve çiçeklerle doldurulmuştur. Köşeliklerin üzerinde içteki bordürle çerçevelenmiş, şerit şeklindeki panoda, lotus-palmet grubu motifler sıralanmaktadır. İçteki bordür ayrıca kavsara kenarlarında devam ederek köşelikleri de ayrıca çerçevelemektedir.[50]

Candaroğulları Beyliği cami ve mescidlerinde yer alan mihrablar mermer ve alçı malzemeyle gerçekleştirilmiştir. Alçı mihrablardan Kemah Köyü Halil Bey Camii (1363-1364), Kasaba Köyü Mahmud Bey Camii (1367) ‘nde bulunanlar orijinal olarak günümüze gelmiştir. Geriye kalan alçı mihrablardan bir kısmı tahrib edilmiş bir kısmı da onarımlar sırasında orijinal özelliklerini yitirmişlerdir. Mermerden yapılmış olanlar ise, Sinop Fatih Baba Mescidi (1353), Sinop Saray Camii (1375) ve Sinop Alaaddin Camii (1429-30) tarihli mihrablarıdır.[51]

Bunlardan Kemah Köyü Halil Bey Camii alçı mihrabı beş bordürle dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. Mukarnas kavsaralı ve dikdörtgen planlı mihrab hücresi, zemine kadar inen yekpare köşeliklerin arasında yer almaktadır. Hücrenin yüzeyine sivri kemerli sağır bir niş açılmıştır. Mihrabın en üstünde yekpare bir taç bulunmaktadır. Üzeri yüksek kabartma tekniğinde lotus-palmet motifleriyle süslenmiştir. Diğer süslemeler, bitkisel ve geometrik olarak bordürlerde yoğunlaşmıştır.[52]

Kasaba Köyü Mahmud Bey Camii mihrabı alçı kalıplama tekniğinde yapılmıştır. Diktörtgen görünüşlü mihrab, dıştaki mukarnaslı, diğerleri farklı tertibatta altı bordürle çerçevelenmiştir. Altı kenarlı mihrab hücresi, silindirik gövdeli sütuncelerle sınırlandırılmıştır. Mukarnaslı kavsara, üç dilimli kemerle kuşatılmıştır. Yekpare köşelikler, geometrik geçme kompozisyonuyla doldurulmuştur. Bordürlerde de kıvrık da rumiler, geometrik örgü ve mukarnas sıraları görülmektedir.[53]

Sinop Fetih Baba Mescidi mermer mihrabı üç bordürle çerçevelenmiş, dikdörtgen görünüşlüdür. Mihrab hücresi köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış dikdörtgen planlı ve mukarnas kavsaralıdır. Hücre yüzeyinde, sütunce gövdelerinde ve bordürlerde geometrik, bitkisel ve yazılardan oluşan süslemeler bulunmaktadır.[54]

Sinop Saray Camii Mihrabı beyaz mermerden gerçekleştirilmiştir. Beş kenarlı yarım sekizgen mihrab hücresi, dört sıra mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Köşelerinde silindirik gövdeli sütunceler bulunmaktadır. Mihrabı çerçeveleyen bordürler günümüzde mevcut değildir. Üzerinde alçak kabartma işlenmiş, geometrik ve bitkisel süslemeler ile yazılar bulunmaktadır.[55]

Sinop Alaaddin Camii’ne 1429-30’da eklenmiş mihrab, beyaz mermerden yapılmıştır. Dikdörtgen çerçeve tertibatları farklı altı bordürle teşkil edilmiştir. Dördüncü bordür geniş tutulmuş olup, iki şeritli, uzun ve kısa altıgenlerden meydana gelen geometrik geçme kompozisyonludur. Bunun iki alt ucundaki uzun yüzeylere mukarnas kavsaralı birer mihrabcık yerleştirilmiştir. Diğerlerinin içleri rumi ve palmetlerle bezenmiştir. Beşinci bordürde celi sülüs hatla yazılmış, “Âyete’l-Kürsi” yer almaktadır. Köşelerden sütuncelerle sınırlandırılmış içiçe iki mihrab hücresinden dıştaki, dikdörtgen planlı ve altı sıra mukarnaslı kavsarayla nihâyetlenmektedir. İçerisindeki ikinci hücre ise, beş kenarlı yarım sekizgen planlı ve mukarnas kavsaralıdır. Köşeliklerde hafif kabartma birer gülbezek yer almaktadır. Ayrıca bunun üzerinde bir kitabelik bulunmaktadır.[56]

Aydınoğulları döneminden Birgi Ulu Cami’de (1312) bulunan mozaik çini kaplı mihrab, A. Selçuklu geleneğini yansıtmaktadır. Mihrabda dikdörtgen çerçeve, tertibatları ve süslemeleri farklı üç bordürle gerçekleştirilmiştir. Köşelerinde silindirik gövdeli sütuncelere yer verilmiş mihrab hücresi dikdörtgen planlı olup ve mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Bordür, sütunce, hücre, kavsara ve üçgen köşeliklerde firuze ve patlıcan moru renklerde bitkisel ve geometrik süslemeler görülmektedir.[57]

Selçuk İsa Bey Camii (1375) mihrabı ise,[58] Anadolu’lu ve Suriye’li (Zengi) özellikleri kaynaştıran anıtsal yapısıyla dikkat çekmektedir. Tamamen mermerden yapılmış mihrabda yer yer iki renkli mermer kullanılmıştır. Mihrab, iki sıra, mukarnaslı bir bordürle çerçevelenmiş olup, yanlardan ikişer sütunceyle sınırlandırılmış üç kenarlı hücreye sahiptir. Altı sıra mukarnaslı kavsara dıştan kuşatma kemer içerisine alınmıştır. Mihrab hücresinin her bir yüzeyine ve mihrabın kenar yüzeylerine sütuncelerle sınırlandırılmış dikdörtgen planlı ve mukarnas kavsaralı nişler açılmıştır. Kavsara kuşatma kemerinin üzerinde iki renkli bir geçme kompozisyonu yer almaktadır. Bunun üstünde boydan boya uzanan kitabelik, bir sıra celis sülüs yazıyla doldurulmuştur.[59]

Menteşe Beyliği’nden Balat İlyas Bey Camii (1404) mihrabı Beylikler devrinin en anıtsal mihrablarından biridir. Tamamen mermerden yapılmış mihrab, dikdörtgen çerçevelidir. Dıştan üç sıra mukarnaslı bir bordürle dört yandan çerçevelenmiştir. Bunu takiben rumi motifli bir bordür daha dolanmaktadır. Sütuncelerle sınırlandırılmış beş kenarlı mihrab hücresi sekiz sıra mukarnaslı bir kavsarayla nihâyetlenmektedir. Mihrabın yan kanatlarına altta mukarnas kavsaralı üç kenarlı birer mihrabiye ile bunun üzerinde dikdörtgen birer pano yerleştirilmiştir. Panoların içleri, sekiz kollu yıldızlarla doldurulmuştur. İçte sütuncelerin üzerinden başlayan ve ters “U” biçiminde kavsarayı kuşatan bordür geometrik örgü motiflidir. Mihrabın üst ortasına mukarnaslı bir bordürle çerçevelenmiş bir kitabelik ve bunun iki yanında doğudaki dilimli, diğeri Bursa kemerli panolar yerleştirilmiştir. Kitabeliğe celi sülüs hatlı yazılar, yanlardaki panolara da askılı birer kandil motifi işlenmiştir. Ayrıca mihrabın üstünde sekiz tam, ikisi yarım on zülfeden oluşan bir taç yer almaktadır. Zülfeler palmet şeklinde üçer yapraklı olarak bir kaide üzerinde yükselmektedir. Ayrıca mihrab kabartma, yazı, geometrik, bitkisel ve kandil motifleri ile bezenmiştir.[60]

Başlangıçta basit bir nişten ibaret olan mihrablar, kısa sürede İslam mimarisinin kendine özgü yapısıyla dikkat çeken birer unsuru olmuştur. Türklerin müslüman olmasıyla birlikte, mimari alanındaki yeni oluşumlardan mihrablar da büyük ölçüde etkilenmiştir. Özellikle Anadolu’da Selçuklu Devri’nde başlayıp, Beylikler devrindeki yeni arayışlarla gelişen ve mütekâmil manada Osmanlı’da klasik devrini yaşayan Türk-İslam mimarisinin cami, mescid ve türbelerinde en dikkate şayan elemanını mihrablar oluşturmaktadır. Burada erken dönem Osmanlı mihrablarının öncüleri ve çağdaşları kısaca tanıtılmak suretiyle, mihrabların tarihi süreç içerisindeki gelişimi ve değişimi vurgulanmaya çalışılmıştır.

Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 6 Sayfa: 87-98


Dipnotlar :
[1] M. Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s. 97-99.
[2] Cezar, a.g.e., s. 154-158, R. 116.
[3] Cezar, a.g.e., s. 146, 147, 160.
[4] G. Öney, “İran’da Büyük Selçuklu Mescid-i Cumaları”, Kültür ve Sanat, İstanbul 1977, s. 94.
[5] Mihrab 1992 yılında tarafımızdan çekilen resmi ile tanıtılmıştır. Cezar, a.g.e., s. 354-357.
[6] O. C. Tuncer, Anadolu Kümbetleri I, Ankara 1986, s. 35.
[7] Ömür Bakırer, Onüç ve Ondördüncü Yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976, s. 17; G. Öney, “İran’da Erken İslam Devri Alçı İşçiliğinin Anadolu Selçuklu Sanatına Akisleri”, Belleten, XXXVII, Ankara 1973, s. 263; O. Aslanapa, Türk Sanatı, Ankara 1984, s. 53; Cezar, a.g.e., s. 365.
[8] Bakırer, a.g.e., s. 22.
[9] Cezar, a.g.e., s. 199-205.
[10] O. Aslanapa, “İran’da Büyük Selçuklu Cami Mimarisi”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1995, s. 1-2; Cezar, a.g.e., s. 366.
[11] Bakırer, a.g.e., s. 22; M. Y. Kıani, İranian Architecture, II, Tahran 1989, s. 32.
[12] D. Aslanapa, a.g.e., (1984), s. 55, Res. 84 D-E.
[13] S. K. Yetkin, İslam Sanat Tarihi, Ankara 1954, Levha. 177.
[14] Bakırer, a.g.e., s. 20; Öney, a.g.m, 1973, s. 265.
[15] Bakırer, a.g.e., s. 19.
[16] Aslanapa, a.g.e. (1984), s. 84.
[17] Bakırer, a.g.e., s. 19.
[18] A. Uluçam, Irak’taki Türk Mimari Eserleri, Ankara 1989, s. 88.
[19] Uluçam, a.g.e., s. 175-177, R. 379-380; Aslanapa, a.g.e. (1984), s. 102.
[20] Cezar, a.g.e., s. 404-405.
[21] Uluçam, a.g.e., s. 177.
[22] Uluçam, a.g.e., s. 147.
[23] A. Uluçam, “Bağdat Irak Müzesinde Bulunan Figürlü Bir Selçuklu Mihrabı Üzerine” I-II Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, Konya, 1993, s. 57-68; D. Talbat Rice, İslamic Art, New York 1993, s. 98-99.
[24] Cezar, a.g.e., s. 400-401.
[25] Aslanapa, a. g. e. (1984), s. 102.
[26] Cezar, a. g. e., s. 412.
[27] A. Selçuklu dönemi mihrabları, Ö. Bakırer’in XII. ve XIV. yy. Anadolu Mihrabları adlı kitabında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu mihrablar hakkında geniş bilgi için bkz. Ö. Bakırer, Onikinci ve Ondördüncü yüzyıllarda Anadolu Mihrabları, Ankara 1976; G. Öney, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, Ankara 1992, s. 10-11, 98; G. Öney, Türk Çini Sanatı, İstanbul 1976, s. 27-33.
[28] Van Ulu Cami’nin tarihlendirilmesi hususunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Camiyi, 1970-1973 yılları arasında kazısını da yürüten O. Aslanapa, XIV. yy. sonlarına ve Beylikler devrine tarihlendirmektedir. O. Aslanapa, “Kazısı Tamamlandıktan Sonra Van Ulu Camii”, Sanat Tarihi Yıllığı, V, İstanbul 1973, s. 1-25. Bunun dışındaki görüşler ise, Selçuklu Eseri olduğu ve XII. yüzyılda inşa edildiği yönündedir. A. Uluçam, “Eski Van’da Selçuklu İzleri”, IV. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bildirileri, Konya 1995, s. 53-56; D. Kuban, Anadolu Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları, İstanbul 1965, s. 132-135.
[29] Cami günümüzde temel seviyesine kadar yıkıldığından mihrabı da mevcut değildir. Bazı parçaları Van müzesinde bulunmaktadır. Mihrabı, 1913’de W. Bachmann’ın yayınladığı resimlerden ve G. Schneider’in rekonstrüksiyonunda tanımlanmıştır. W. Bachmann, Kirchen und Moschen in Armenien und Kurdistan (1913), 69; G. Schneider, “Reconstruktionen Seldschukischer Moscheen”, Sanat Tarihi Yıllığı, II, İstanbul 1968, s. 139-141.
[30] S. Mülayim, “Van Ulu Cami Süsleme Özellikleri”, Erdem, VI, Ankara 1990, s. 233.
[31] Bakırer, a.g.e., s. 129-131.
[32] Bakırer, a.g.e., s. 124-125.
[33] Bakırer, a.g.e., s. 125-126.
[34] Bakırer, a.g.e., s. 126-127.
[35] Bakırer, a.g.e., s. 152-154; Ö. Bakırer, “Divriği Ulu Camisi Mihrabı”, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Ankara 1978, s. 127-136.
[36] S. Ögel, A. Selçuklu Sanatı Üzerine Görüşler, İstanbul 1986, s. 10-58.
[37] Bakırer, a.g.e., s. 105-110.
[38] Ayrıntılı bilgi için Bkz. Bakırer, a.g.e., s. 132-201; Öney, a.g.e. (1992), s. 11.
[39] Bakırer, a.g.e., s. 136-203 arası; Öney, a.g.e. (1976), s. 27-33; Öney, a.g.e. (1992), s. 98; Y. Erdemir, “Konya Selçuklu Yapılarındaki Çini Mihrablar”, Antalya 3. Selçuklu Semineri Bildirileri, Antalya 1989, s. 60-63.
[40] Ş. Yetkin, Anadolu’da Türk Çini Sanatının Gelişimi, İstanbul 1986, s. 157.
[41] Bakırer, a.g.e., s. 177-178, s. 189-190.
[42] İ. H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Ankara 1984, XI-XII; E. Merçil, “Anadolu Beylikleri Mad. ”, Diyanet İslam Ans., III, 1991, s. 138-139.
[43] S. Mülayin, “Anadolu Beylikleri Mad. ”, Diyanet İslam Ans. III, 1991, s. 141-143; Öney, a.g.e. (1989), s. 1-2.
[44] Aslanapa, a.g.e. (1977), s. 29-30.
[45] Bakırer, a.g.e., s. 211-212.
[46] Bakırer, a.g.e., s. 213-215.
[47] Bakırer, a.g.e., s. 218-221; Ö. Bakırer, “Ürgüp Damsa Köy Taşkın paşa Camisi Ahşap Mihrabı”, Belleten, XXXV, Ankara 1971, s. 167-178.
[48] Bakırer, a.g.e., s. 206-207; Öney, a.g.e. (1976), s. 55.
[49] Bakırer, a.g.e., s. 239-240; Öney, a.g.e. (1976), s. 56.
[50] Öney, a.g.e. (1976), s. 57; Y. Önge, “Türk Çini Sanatının Enteresan Örneklerinden İbrahim Bey İmareti (Zaviye)nin Mihrabı”, Arkitekt, C. 35, İstanbul, 1966, s. 71-73.
[51] M. Özkarcı, Candaroğulları Beyliği Mimari Eserleri (Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Sanatları Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, 1992).
[52] Bakırer, a.g.e., s. 223-224; Özkarcı, a.g.e., s. 120-121.
[53] Bakırer, a.g.e., s. 224-225; Özkarcı, a.g.e., s. 129-131.
[54] Özkarcı, a.g.e., s. 102-103.
[55] Özkarcı, a.g.e., s. 87-89.
[56] Özkarcı, a.g.e., s. 171-174; D. Esemenli, “Sinop Alaaddin Camii ve Medresesi”, Diyanet İslam Ans., II, 1989, s. 328-329.
[57] Bakırer, a.g.e., s. 210-211.
[58] Caminin kervansaray olarak kullanıldığı bir sırada mihrabın bulunduğu yerden kapı açılmak suretiyle duvarın ve mihrabın yıkıldığı belirtilmektedir. A. Ogan, “Aydınoğullarından İsa Bey Camii”, Vakıflar Dergisi, III, 1956, s. 79. Günümüzde mihrab, kalan parçalardan ve daha önce çekilen fotoğraflarından yararlanılarak aslına uygun şekilde yeniden yapılmıştır.
[59] Aslanapa, a.g.e. (1977), s. 41.
[60] A. Durukan, Balat İlyas Bey Camii, Ankara, 1988, s. 16-17; K. Wulzinger-P. Wittek. -T. Sarre, Das İslamische Millet, Berlin-Leipzig 1935, s. 89-93.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.