Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Orta Asya’nın Jeopolitik Konumu Ve Oluşturulmak İstenen Bölgesel Güvenlik Sistemi

0 16.667

Doç. Dr. Nazokat A. KASYMOVA

Bugün hızla yeni bir dünya düzeni oluşmakta. Peki bu nasıl bir düzen? Tek kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu, bütün ulusların ve devletlerin barış içerisinde birarada yaşadığı ve küresel işbirliği yaptığı bir dünya düzeni mi, yoksa bir “Medeniyetler Çatışması”mı?

Bugün hem Orta Asya ülkeleri hem de dünyanın genelinde uygulanmakta olan modern politik yöntemler gerek dinamizm, gerekse iç çelişkiler açısından farklılıklar göstermektedir. Bir yanda Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinde merkeziyetçilikten uzaklaşma yönelimi mevcutken, diğer yanda her geçen gün artan bir entegrasyon gereksinimi oluşmaktadır.

“Orta Asya” sadece coğrafi bir kavram olarak nitelendirilemez. Bu bölge içerisinde yer alan ülkeler barış, güvenlik, ekonomi ve ekoloji konularında yaşanan sorunlara çözüm getirme noktasında birbirlerinden bağımsız hareket edemezler. Her ülke kendi jeopolitik strateji ve amaçlarını, kendi ulusal politikasını ortaya koymaya çalışmaktadır. Aynı zamanda, Orta Asya’nın güvenliği, Orta ve Yakın Doğu, Güney Asya ve Bağımsız Devletler Topluluğu gibi dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan barış ve istikrar sorunlarından da ayrı tutulamaz.[1]

“Farklılıkların Birliği” terimi de, varoldukları süre boyunca Orta Asya devletlerinin yaşadığı benzer ve aynı zamanda birbirinden ayrı jeopolitik ve ekonomik değişimlere atıfta bulunmaktadır. Bunlar;

  • Bu ülkelerin ortak Sovyet sonrası, totalitarizm sonrası, koloni sonrası tarihleri ve bugün farklı politik ve ekonomik sistemlere geçişlerini,
  • Serbest pazar ve sosyalist ekonomi, daha güçlü bir hukuk sistemi ve demokratik toplum oluşturma aşamasında yaşanan ortak sorunları içermektedir.

Ama bu devletler ne kadar farklı deneyimler yaşamış olurlarsa olsunlar kendileri için önemli konular söz konusu olduğu zaman birbirleri ile işbirliğine girmekten kaçınmamaktadırlar.

  • Farklı tarih ve deneyimlerine rağmen bu ülkelerin tarih boyunca sahip oldukları manevi, kültürel ve etnik birliktelik, daha ileri bölgesel işbirliği ihtimalini kuvvetlendirmekte ve daha güçlü bir bölgesel güvenlik yaratmaktadır.
  • Afganistan ve Tacikistan’da yaşanan askeri çatışmalar ulusal ve bölgesel sınırların savunması konusunda ortak bir fikir oluşmasını sağlamıştır.[2]

Karşılıklı anlayış, sabır ve etkileşim ile Orta Asya devletleri bölgesel problemlerin çözümü konusundaki çabalarını güçlendirmeye devam edebilirler. Orta Asya’da ekonomik ve politik istikrarın sağlanması Amerika ve Avrupa gibi Rusya’nın da çıkarları açısından yakından ilgilendiği bir konudur.

21. Yüzyılın Başında Orta Asya’nın Jeopolitik Konumu

Orta Asya ülkeleri yüzyıllar boyunca, 130 yıldan fazla süren ve kolonileşme çağı olarak adlandırılabilecek “Büyük Oyun”un nesneleri konumunda idiler. 1860’lardan itibaren Rusya ve İngiltere, Orta Asya’da kendi etki alanlarını yaratabilmek amacı ile büyük bir mücadeleye giriştiler. Bölgenin kaderini de “Büyük Oyun” adı verilen bu mücadele tayin etmiştir. Bu bölge Türkistan adı altında Rus İmparatorluğu tarafından ele geçirildikten sonra oldukça büyük bir güce sahip olan askeri bakana bağlanmıştır.

1917 yılında Rus Çarlığı’nın düşmesi sonucunda Orta Asya devletleri arasında bir ulusal bağımsızlık umudu ortaya çıkmışsa da bu umut kısa bir sürede yok olmuştur. Akabinde, 1924-25 yılları arasında Sovyetler, tarihsel, dinsel ve kültürel kökenleri ortak olan ve bunu kendisinden ayrılmak için haklı bir gerekçe olarak sunabilecek durumda bulunan Orta Asya devletlerinden duyduğu endişe sebebi ile bölgeyi beş ayrı cumhuriyete böldü. Orta Asya’nın beş devlete bölünmesi, ortak kökten geliyor olmalarına rağmen, Orta Asya devletleri arasında giderek artan bir kriz ve güvensizliğe yol açtığı söylenebilir.[3]

Orta Asya bugün dünya üzerinde Batı ve Doğu’nun çıkarlarının çatıştığı ender coğrafyalardan biridir. Daha da önemlisi bölge, Türkiye, Pakistan, İran gibi İslam dünyasının önde gelen güçlü ülkelerinin gözünde sahip olduğu jeopolitik önemi taşımaya devam etmektedir.[4] Bugün 21. yüzyılın başlarında Orta Asya ülkeleri benzer bir oyuna bu kez yabancı rejimlerin kuklası olmak istemeyen aktif katılımcılar olarak tekrar dahil olmuşlardır.

Bölge sınırları içerisinde tekrar varolan bu “Büyük Oyun” aslında artan dış etkiler aracılığıyla Orta Asya’nın oluşan potansiyel dönüşümünün bir habercisi durumundadır. Peki, böylesine artan dış etkilere karşı ne yapılmalılar? Güç dengeleri oluşturma amacına yönelik olarak stratejik ortaklık oluşturmak, bağımsız devletlerin bağımsızlıklarını koruma yolunda atılacak çok önemli bir adımdır. Ne yazık ki Orta Asya devletleri arasında halihazırda kolektif bir savunma sistemi bulunmamaktadır.

Dağılan eski Sovyetler Birliği’nin Orta Asya’nın bugünkü jeopolitik konumu üzerindeki etkisi de rahatlıkla gözlemlenebilir. Orta Asya ülkelerinin sahip oldukları ortak politik, ekonomik ve sosyal dönüşüm “eylem-karşı eylem”, “anlaşmazlık-işbirliği” metodu ile yürütülmektedir. Yeni bir güç dengesi oluşturulduğunda varolan işbirliği yeni şartlar ve kurallar altında geliştirilecektir. Yeni bir güç dengesi taraflar arasında gelecekte oluşabilecek olası çatışma yaratmakla birlikte, varolan ideolojik farklılıkların daha ‘soğukkanlı’ ilişkilere dönüşmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Peki Orta Asya’da gerçekleşebilecek olası bir çatışmaya kimler katılabilir? Rusya, ABD, Batı Avrupa, fundamentalist İslam ülkeleri ya da Çin? …

İki liderin, yeni Avrasya’nın lideri olan Rusya ve dünyanın lideri olan ABD’nin, Orta Asya’nın mevcut ve öngörülebilir jeopolitik problemlerine dönük kendilerine ait farklı planları vardır.

Rusya, halen bölgenin büyük gücüdür ve bu gücünü devam ettirebilecek potansiyele de sahiptir. Bunun son örneklerinden biri de uzun süreli Tacikistan müdahalesidir ki Rusya bu müdahalede Bağımsız Devletler Topluluğu’nun desteğini almış ve Tacikistan’a 30,000 asker yerleştirmiştir.

Rusya’nın 1996’dan önce oldukça zayıf görülen, Orta Asya’da nisbi bir barış ortamı oluşturma çabaları, hem biraz esneklik sinyalleri hem de bölgedeki ülkelerin ulusal çıkarlarını da dikkate alma arzusu göstermeye başladı. Diğer taraftan Orta Asya devletleri Rusya’nın dış politik amaçlarına karşı kendi pozisyonlarını netleştirme çabası içerisindedirler.

Rusya ile Orta Asya devletleri arasında her ülke ile ayrı ilişki kurulmuş olmakla birlikte Kazakistan ve Özbekistan’ın Rusya’nın gözünde her zaman ayrıcalıklı bir yere sahip olduğunu belirtmekte de yarar vardır. Rusya’nın çıkarları ve bu çıkarları gerçekleştirme amacına yönelik olarak kullandığı yöntemler Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden yıllar içerisinde birçok kez gözden geçirilmiş ve değişikliğe uğramıştır. Rusya ve Orta Asya ülkeleri arasındaki ilişkide varolan talepler ve Orta Asya devletlerinin istenmeyen Rus dış politikasına karşı oluşturduğu ‘cevaplar’ şu maddelerle özetlenebilir;

  • Rusya Orta Asya’yı bir stratejik çıkar kuşağı olarak görürken, bu bölge sınırları içerisinde yer alan devletler, Rusya’nın savunma, ekonomik ve dış politikasının kendi ulusal çıkarlarını göz önünde bulundurmasını ve aynı zamanda bağımsızlıklarının kabul edilmesini talep etmektedirler.
  • Rusya Orta Asya’yı hem ürünlerini satabileceği büyüyen bir pazar hem de bir hammadde kaynağı olarak görmektedir. Bölge sınırları içerisinde yer alan devletler ise Rus ithalat ve ihracat pazarlarında kendi üretimlerinin fiyatlandırılması söz konusu olduğunda eşit-ekonomik ortak olma eğilimi taşımaktadırlar.
  • Orta Asya devletleri halkları, kültürleri ve gelenekleri ile daha uyumlu, daha iyi ekonomik, sosyal ve politik gelişmeleri sağlayabilmek için nasıl bir model oluşturmaları gerektiğinin üzerinde durmaktadırlar. Bu modeller, mekanizmalar, yazılı ve ahlaki normlar birçok kez Rusya tarafından belirlenenlerle uyum göstermemektedir.
  • Orta Asya devletleri (durumu henüz netlik kazanmayan Tacikistan dışında) Rusya ile karşılıklı çıkar ve içişlerine karışmazlık ilkesi temelinde stratejik ortaklık kurma çabasındadırlar. Rusya ise halen bölge üzerindeki ulusal çıkarlarını netleştirmeye çalışmaktadır.[5]

Orta Asya devletleri jeopolitik ve ekonomik konumları, savunma yapıları, gelişen iletişim ve bilgi ağları nedeniyle halen Rusya’ya bağımlıdır ve uluslararası ilişkilerde bir denge oluşturmaya çalışmaktadırlar.

Bölge sınırları içerisinde yer alan devletler arasında varolan bir güç dengesi arayışı, Orta Asya’nın eski imparatorluk merkezinin geleneksel etkisini deneme-yanılma yöntemi kullanarak devam ettirmektedir.

Dış jeopolitik güçler şu etmenler sebebiyle bölgeyle ilgilidir;

  • – Bölgenin hayati jeopolitik pozisyonu,
  • – Tüm dünyaca önemi kabul edilen enerji kaynakları (petrol ve gaz),
  • – Rusya için bölgenin jeostratejik önceliği.

Bu etmenlerin hepsi birden hem devletler hem de bölgenin geneli için jeostratejik bir öncelik oluşturmakta ve gerek Rusya gerek diğer jeopolitik güçlerin bölge güvenliği ve yerel istikrarının güçlendirilmesi üzerindeki etkilerine bağımlı olmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri Orta Asya devletlerinin bağımsızlıklarını kazandıkları dönemi takip eden süre içerisinde Amerika’nın bu bölge üzerinde doğrudan ulusal çıkarlara sahip olmadığı fikri vardı.

Bugün ise bu düşünce yerini Amerika’nın bu devletler ile ekonomik bağlarını geliştirmesi, güçlü diplomatik ve askeri ilişkiler kurması gerektiği fikrine bırakmıştır. Amerika şu anda bölgede sahip olduğu prestijin keyfini sürmektedir. Diplomatik çabaları göz önüne alırsak Amerika’nın ilerideki ekonomik gelişme ve yabancı yatırıma önayak olma şansı hayli yüksek görünmektedir.

Amerika’nın bir başka çıkar noktası ise istikrarsız Orta Doğu’nun rezervlerinden sonra dünyanın ikinci en büyük petrol ve gaz rezervlerinin bulunduğu ve bölge sınırları içerisinde yer alan Hazar Denizi’dir.

Amerika’nın Hazar Denizi’nde bulunan petrol ve gaz rezervleri üzerindeki çıkarları onun Avrasya üzerinde sahip olduğu diğer çıkarları ile bağlantılıdır. Örneğin Amerikan politikasını oluşturanlar son zamanlarda tekrar oluşabilecek bir Rus İmparatorluğu’na, Rusya’nın bölge sınırları içerisindeki petrol ve gaz rezervlerine girerek boru hatları üzerinde tartışmasız bir kontrole sahip olacağına bunun da Amerika’nın serbest girişini sınırlandıracağına dair büyük endişeler taşımaktadırlar. Daha da ötesinde radikal İslam, devlet ve rejimler, Orta Asya’yı kendi stratejik etki alanlarına dahil edebilir; Çin de böyle bir teşebbüste bulunabilir.

Bütün bu etmenler Amerika’nın Orta Asya devletlerine ekonomik refaha ulaşma yolunda verdiği desteğin en önemli sebepleridir. Ekonomik gelişme bu ülkelerin bağımsızlıklarını sürdürmelerinin garantisi olacak, radikal İslamcı etkileri devre dışı bırakacak ve Amerikan ürün ve hizmetleri için kazançlı bir pazar oluşmasını sağlayacaktır. Geniş çaplı bir ekonomik gelişme oluşturulamaz ise bu devletler, politik istikrarsızlığa her zaman düşebilirler. Bu devletlerde politikayı belirleyen zümre Amerika’yı sadece ekonomik başarısı açısından değil; aynı zamanda diğer devletlerle yaşadığı ideolojik rekabete rağmen sahip olduğu önderlik noktasında da örnek almaktadırlar.

Bugün Amerika Avrasya’da her zaman sahip olduğundan daha geniş hareket serbestisine sahiptir. Ve tarihte ilk kez Amerika ve müttefikleri Avrasya topraklarına ve ekonomi kaynaklarına girme noktasında bu kadar geniş bir serbestiye sahiptirler. Meclis ve yürütme, bölgeyi ilgilendiren enerji, ticaret, jeopolitika ve güvenliği entegre edebilecek, detaylı bir İpek Yolu stratejisi yaratmışlardır. Amerika bugün bölgede pazarların geliştirilmesi, sanayi ve tarım alanlarında özelleştirmenin sağlanması, hukuk düzeninin oluşturulması ve işlerlik kazandırılması, eğitimde yardımlaşma ve sivil toplumun güçlendirilmesi konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yaratmış oldukları İpek Yolu stratejisi diplomatik işbirliğinin yanısıra bu devletlere sağlanacak askeri ve politik desteği de içermektedir. Amerika’nın bölge üzerinde önemli ekonomik ve stratejik çıkarları bulunmaktadır.

Bir araştırmacının öncelikli araştırılması gereken konu olarak Orta Asya devletlerinin, Rusya’nın ve Amerika’nın bölge üzerindeki ulusal çıkarlarını dengeleyebilecek hangi ciddi yolların varolduğunu bulmaktır?

Orta Asya tarihsel, kültürel ve dinsel açıdan bir çok katmandan meydana gelmiş bir mozaiktir.[6] Devletler tek tek incelenmeli ve gerek komşuları gerekse bölgesel güçler ile kurdukları ilişkiler ele alınmalıdır. Bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin bireysel durumlarının incelenmesi, bölgeye “eski Sovyetler Birliği’nin bir parçası” ya da “Müslüman dünyasının bir parçası” gözüyle bakılmasından daha yararlı sonuçlar doğuracaktır.

Orta Asya, devrim niteliğinde bir ekonomik, politik ve kültürel değişimin içindedir. Bölgenin insanları geçmişte Sovyet rejiminin ve coğrafyanın kendilerini dışında bıraktığı küresel ekonominin ve modernizasyonun bir parçası olmak istemektedirler. Ama bu isteklerinin önünde muhtemel iki büyük engel vardır ki bunlar da çökmüş ekonomileri ve militan İslamiyet’tir. Gerek bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin hükümetleri, gerekse dünya güçleri açısından atılması gereken en önemli adım sonradan şiddetli anlaşmazlıklar doğurabilecek rekabeti ortadan kaldırarak işbirliği içerisinde yaratılan İpek Yolu stratejisine işlerlik kazandırmak ve bölgesel zenginliklere gerek yerel, gerek yabancı tarafların ulaşabilmesini mümkün kılmaktır. Eğer ekonomik ve politik reformlar başarıyla gerçekleştirilemez ise, başka bir deyişle içte ve sınırlarda yüksek tansiyonlu anlaşmazlıklar yaşanırsa, bölge bir terörizm yuvası, radikal dinsel ve politik düşüncelerin yatağı, kısacası bir savaş alanı haline gelebilir.

Dünyanın liderleri olarak bahsettiğimiz devletlerin radikal İslam’a karşı Orta Asya’da oluşturulmaya çalışılan istikrara destek vermeleri gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerin katılımıyla oluşturulacak üç taraflı ve/veya çok taraflı ekonomik projeler, karşılıklı çıkar işbirliğinin sağlanmasında güvenilir bir garantör olacaktır.

Sonuçta, Rusya ve Amerika’nın stratejik ortak geliştirmeleri aslında bir tezat oluşturmaz. Bu stratejik yaklaşımla Rusya-Amerika-Orta Asya ortaklığının tüm tarafları birbirlerini tamamlayarak ve teşvik ederek bugün bölge üzerindeki ulusal çıkarlarını gerçekleştirebilirler. Belki de sorulması gerekenler arasında en önemlisi Rusya’nın kendini tanımlama süreci içerisinde Orta Asya’da durumun ne olması gerektiğidir? En az bunun kadar önemli bir diğer soru ise Amerika’nın kendi iç problemlerine dönerek tekrar o eski izolasyon politikasını benimsemesi durumunda bölgede ne olacağıdır?

Şimdi de biraz bölgedeki diğer önemli jeopolitik komşu ve devletlerden bahsedelim.

İran; Müslüman Orta Asya devletlerini, ideolojisini yayabileceği ve ürünlerini satabileceği bir pazar, bir potansiyel etki alanı olarak görmektedir. İran kendi topraklarından geçerek körfeze ulaştırılan enerji ihracından kâr etme düşüncesindedir. Buradan kazanılan para ile Orta Asya’da Sovyet zamanında izin verilmeyen cami ve dini eğitim merkezleri inşasına ağırlık vermişlerdir. Ama İran sadece Şiiliğe kucak açmıştır. Aynı zamanda bölgede İran kaynaklı terörizme dair çok az kanıtlar mevcuttur. Bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin seküler hükümetleri potansiyel bir aşırı dinci patlamanın endişesini taşımakta bu sebeple de İran’ın hareketlerini dikkatle izlemektedir.

Çin, içerisinde Hong Kong’u barındırması, Tayvan’a meydan okuması ve Pasifik Okyanusu’na odaklanması sebebi ile bölgeyi stratejik olarak geri plana itmiştir. Çin, bölgede bir statüko oluşturmak ve huzursuz Uygur Türklerini (Kuzeybatı Çin’de yaşayan) kontrol altında tutmak ile ilgilenmektedir. Bunları gerçekleştirebilmek için Çin, Orta Asya’daki komşularıyla iyi ilişkiler kurmaktadır. 1996 yılında Şangay’da Çin, Rusya, Kazakistan ve Kırgızistan liderleri tarafından imzalanmış olan ve askeri destek ve devlet sınırları üzerine yapılan antlaşma bugünkü Asya güvenlik sisteminin önemli bir öğesidir. 1997’de Çin tekrar aynı ülkelerle asker azaltma antlaşması imzalamıştır. Bu arada Çin, Batı Kazakistan’dan başlayarak Sincan bölgesine kadar uzanan dünyanın en uzun boru hattını inşa etme planları yapmaktadır. Ama Çin bölge üzerinde jeostratejik dengeleyici misyonunu üstlenmenin kendisine bir çıkar sağlayacağını düşünmemektedir.

Pakistan; Orta Asya’nın enerji kaynaklarına geçiş hakkı elde etmeye çalışmaktadır. Arkasına aldığı ve radikal İslamcı bir hareket olan Taliban desteği ile Pakistan, Afganistan’ı ele geçirmek istemektedir.

Afganistan; Kendisine miras kalan istikrarsızlık ve savaşçı tarih ile bütün gelişim planlarının önünde zor bir bölge olarak durmaya devam etmektedir.

Dış güçlerin bölge üzerinde ideolojik, jeostratejik ve ekonomik etki için savaştığı göz önünde bulundurulursa ortada bir çelişki olduğu gözlenebilir.

Orta Asya ülkeleri için çelişki kendi kendilerine yetebilmeleri için acil olarak ihtiyaç duydukları ekonomik ve politik çözümler ile yapısal dönüşümü tamamiyle sağlamaya olanak verecek uzun süreli ve zorlu aşamalar arasında kalmaktır. Burada hem eskiyi koruma hem de oluşacak yeni jeopolitik bağımlılığın ulusal çıkarları ile uyum göstermemesi riskleri mevcuttur.

Sorun: Orta Asya’da stratejik ve öncelikli ortaklıkların kombinasyonu nasıl olabilir?

İmparatorluğun eski merkezi açısından çelişkiler ise bugünkü stratejik olasılıklar ile hem Orta Asya’da hem de küresel boyutta sahip olunan stratejik çıkarları yürütebilecek finansal kaynakların yetersizliğinden oluşmaktadır. Rusya’nın içerisinde Orta Asya’ya yönelik politikanın ne olması gerektiği konusunda yerel bir savaş hüküm sürmektedir.

Sorun: Rusya’nın bölge üzerindeki stratejisini ne etkileyecektir; iş dünyası, askeriye, endüstri, bürokrasi?

Ortak devletler için çelişkiler Orta Asya’nın jeostratejik konumunu kullanma olasılığı ile sahip olmak istedikleri finansal kaynaklar arasında oluşmaktadır. Sonuç olarak, yeni jeostratejik hedefleri hem bölge genelinde hem de tek tek devletler temelinde oluşturmaya devam ediyor.

Sorun: Ortak ülkeler ile Orta Asya ülkelerinin çıkarları arasındaki ilişki nedir?

Çelişkiler sisteminin ortak jeopolitik koşulları. Orta Asya ülkelerinden hiçbirisinin bu sorunlara getirdiği bir çözümü yoktur.

Sorun: Bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin 21. yüzyıl dünya topluluğuna girebilmek için seçtikleri jeostratejik ve bölgesel hedefler nelerdir?

İşte çözülmesi gereken “sorunlar grubu” budur.

Bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin dış taleplere verdikleri cevaplar bağımsızlığı teşvik edecek ve bu da onları ulusal birlik ve hükümetler arası ekonomik entegrasyona ulaştıracaktır. Orta Asya devletleri uzun vadeli ekonomik ve politik istikrar istedikleri için kendi sistemlerini Batı modeli demokrasi ve kapitalizme dönüştürmek için mücadele vermektedirler. Diğer yandan da halkları, gelenekleri ve kültürleri ile uyum sağlayacak ekonomik, politik ve sosyal gelişme hedefleri aramaktadırlar.

Orta Asya devletleri için gelecekteki güvenlik hedefleri birbirlerinin daha derin bir entegrasyona gidip gitmeme konusundaki kararlarına bağlı olmakla birlikte bütün bu devletler ortak güvenlik hedeflerini kendi ulusal çıkarlarının bile önüne koymuşlardır. Aynı zamanda Amerika, Avrupa ve Rusya gibi lider konumda olan güçlerin Orta Asya’da bir güvenlik ittifakı oluşturulmasına katkıda bulunmaları da bölge devletleri tarafından arzu edilen bir diğer noktadır. Bu ittifak;

  • Bölgeyi büyüyen radikal İslam ve onunla bağlantılı teröre karşı koruyacak,
  • Petrol boru hatlarının düşman topraklarda inşa edilmesini engelleyecek,
  • Uyuşturucu ve silah trafiğini durduracak.

Tarih boyunca görülmüştür ki; bir bölgede istikrar ve barışın sağlanabilmesi için bölgesel ittifakların kurulması gerekmektedir. Bir ülke kendi güvenliğine yapılan saldırılar karşısında ittifak yardımı almaz ve tek başına kalırsa başarısız olacaktır. Orta Asya devletleri arasında bölgesel güvenlik üzerinde yoğunlaşan görüşmeler ve bilgi alışverişleri yakın bir gelecekte Orta Asya genelinde bir güvenlik sisteminin oluşacağının sinyallerini vermektedir. Devamlı artan bu görüşmeler devletlere, güvenliklerine yönelik saldırılarda kendi ulusal güvenlik sistemlerinin ne kadar yetersiz kaldığını, bölgesel bir güvenlik sistemi yaratabilmek için birbirleri ile daha sık ve daha geniş işbirliğine girmeleri gerektiğini kanıtlamıştır.

Sınırlar Ötesi Güvenlik Tehditleri: Afganistan ve Tacikistan

Etnik tansiyon, çatışma ve politik istikrarsızlıkların savaşlara neden olması yanında, yükselen terörizmin, uyuşturucu trafiğinin, yasadışı silah ticaretinin, insan hakları ihlallerinin ve diğer sınırlar ötesi güvenlik tehditlerinin başlıca sebepleri arasında sayılmaktadır.[7] Orta Asya’nın en büyük çatışma problemleri Afganistan ve Tacikistan’dır. Orta Asya’ya köktenci grup ve fikirlerin girmesinden duyulan büyük bir endişe vardır. Dini fanatizmin en karanlık yanı kendisini geleneksel İslam değerlerine dönüş kisvesi altında saklayabilmesidir. Böyle bir yargı Müslüman toplumunu köktenci ve köktenci olmayanlar diye iki gruba ayırmaktadır. Köktenciler İslam’ın politizasyonundan sorumlu olanlardır. İslam’ın gerçek değerlerini savunmak adı altında düzenledikleri terörist saldırılar için diğer radikal İslami gruplardan finansal destek alırlar. Her türlü dini fanatizm Orta Asya güvenliği için bir tehdit konusudur. Orta Asya devletleri köktenciler tarafından desteklenen terörist saldırıların bilincinde olarak politize edilmiş radikal İslam’ı dikkatle takip etmektedirler. Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan, Tacikistan’daki barış sürecine yardım konusunda uluslar arası güvenceler temelinde bir protokol imzalamışlardır. Bu yerel savaş, aynı zamanda 500,000 mültecinin Orta Asya ve etrafına dağılmasına da sebep olmuştur.

Orta Asya devletleri, gerek kendi bölgelerinde gerekse bölgeleri dışında, radikal İslamcı saldırılar (Afganistan’dan kaynaklanan) başta olmak üzere birçok konuda birlikte hareket etmeye başlamışlardır.[8]

Orta Asya’da Bölgesel Bir Güvenlik Sistemi Oluşumu

1995 yılında Kazakistan ve Kırgızistan’ın üyesi olduğu Birleşmiş Milletler destekli Orta Asya barış gücü “Centrazbat’a Özbekistan’ın da katılımı ile bölgesel askeri ittifak oluşmaya başladı. Bu ülkeler aynı zamanda NATO tarafından oluşturulan Barış İçin Ortaklık Programı’na da katıldılar. Bu devletler o tarihten itibaren Orta Asya bölgesi dahil olmak üzere aralarında “İşbirliği Osprey 96” ve “İşbirliği Osprey 98”in (Amerika topraklarında) de bulunduğu birçok askeri tatbikata katılım göstermişlerdir.

Orta Asya’da bölgesel güvenliği sağlama yolunda atılan en önemli adımlardan biri 1997 yılında bölgenin nükleer silahlardan arındırılmış bölge olarak ilan edilmiş olmasıdır. Orta Asya’da nükleer silahlardan arındırılmış böyle bir bölgenin yaratılmış olması, yeni nükleer güçler Hindistan ve Pakistan’ın da katılımıyla birlikte bölgenin neredeyse tamamen nükleer güçler ile çevrili olduğu düşünüldüğünde, Orta Doğu ve Güney Asya gibi dünyanın değişik bölgelerinde de buna benzer çalışmaları desteklemesi açısından da çok önemlidir. Bunun yanında Asya’da yeni yeni oluşan güvenlik tehditleri arasında nükleer atıkların emniyetsiz bir şekilde atılması ve sayısı artan nükleer silahlar bulunmaktadır. Böylece, bazı serseri devletler, Sovyet askeri sanayi ürünlerinin hurdaya çıkmış bazı parçalarını elde etmeye çalışabilirler. İhracat kontrol mekanizmaları zayıftır ve bu ülkeler; herşeyi herhangi bir müşteriye satma konusunda büyük bir ekonomik baskı altındadırlar.

21. Yüzyılda Orta Asya Güvenliği

Orta Asya’daki güvenlik ve barış koşulları dört ayrı jeopolitik aşamada oluşmaktadır:

  • Ulusal,
  • Bölgesel, bölge sınırları içerisinde yer alan bütün devletlerin istikrarlı ekonomik ve politik gelişimleri,
  • Alt bölge, Orta Asya devletlerinin komşu ülkelerle barışçıl ilişkileri,
  • Küresel, bilim ve teknolojide yaşanan son gelişmelerin bilgisi doğrultusunda oluşan çok kutuplu dünya.

Bölge güvenliği, küresel ekonomik ilişkiler içerisinde ve uluslar arası yapılarla etkileşim içinde olmak isteyen bölge devletlerinin hedefe yönelik çalışmaları sonucunda oluşmuş olmakla birlikte kıtalar arası güvenlik sistemlerinin oluşturulmasına da büyük katkı sağlayacaktır.

Orta Asya devletleri bugün güvenlik hedeflerine ulaşabilmek için diğer devletlerle işbirliği yapmak durumunda olduklarının bilincindeler. İki taraflı stratejik ortaklıkların yanı sıra Orta Asya ülkeleri artık çok taraflı stratejik ortaklıklar kurabilmenin yollarını arıyor.

Bununla beraber Orta Asya ülkelerinin ortak güvenlik hedeflerini paylaşan birçok stratejik ortağa ihtiyacı vardır. Orta Asya devletlerinin politik açıdan bağımsızlığını, ekonomik açıdan da kendine yeterliliğini kabul eden bu ülkeler bölgenin stratejik ortakları olarak kabul edilmektedirler.

Aynı zamanda salt bu ülkeler stratejik ortaklar oldukları için her zaman ve her koşulda ortak ulusal çıkarlara sahip olma zorunluluğundan da kurtuluyorlar. Stratejik ortaklık belirli bir konu için tek bir ortak hedefe yönelik olarak oluşturulabilir. Bu ortaklıklar özellikle ekonomik ve politik değişim sürecinde bulunan Orta Asya devletleri için büyük önem taşımaktadır.

21. yüzyılda Orta Asya’nın müşterek güvenlik hedefleri şunları içermektedir;

  • Engelleyici güçlere rağmen kararlılıkla bölgede barış ve istikrarın oluşturulması,
  • Politik ve ekonomik istikrarın oluşmasına katkıda bulunacak istikrarlı ekonomik ilişkilerin oluşturulması,
  • İçsel etnik çatışmalar, terörizm, uyuşturucu trafiği, zorunlu göç ve yasadışı silah ticareti ile savaşılması.

Bu hedeflere başarı ile ulaşabilmek için ortaklıklara yönelik kurumsal mekanizmaların oluşturulması gerekmektedir. (Güçlü bir yasal çerçeve gibi) Ama oluşturulacak bir yasal çerçeve, bölgede gelecekte varolacak ortaklıklar için bir ilk adımdır sadece. Orta Asya’da güçlü bir bölgesel güvenlik sistemi kurabilmek ve uluslararası alanda saygı duyulan ‘nükleer güçlerden arındırılmış bölge’ yaratabilmek için Orta Asya devletlerinin birbirleri ile işbirliğine devam etmeleri ve ortak güvenlik sorunlarını kendi ulusal savunma hedeflerinin önüne koymaları gerekmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi bölge sınırları içerisinde yer alan her devletin kendi ulusal güvenlik çıkarları bulunmakta ama bu dar boyutlu ulusal çıkarlar hiç bir zaman ortak güvenlik hedefleri ile ikame edilmemeli. Bölgede istikrarı ve ulusal kendine yeterliliği, ekonomik entegrasyonu ve bölgesel güvenliği oluşturmak amacıyla hazırlanan stratejilerin başarıya ulaşabilmesi için bölge sınırları içerisinde yer alan her devletin kendi özel koşullarını da göz önünde bulundurması gerekmektedir. Tüm Orta Asya devletleri hem kendi bölgesel ve ulusal politikaları çerçevesinde hem de uluslararası organizasyonlar mekanizması içerisinde varolan tüm olasılıkları kullanmak durumundadırlar.

Orta Asya’da istikrar sorunu sadece askeri ittifaklara dayalı olarak çözümlenebilecek bir konu değildir. Şu etmenler de sorunun çözümünde önemli rol oynamaktadır.

  • Afganistan ve Tacikistan’daki sorunun çözümlenmesi.
  • Amerika, Batı Avrupa, Japonya ve bazı komşu ülkelerin bölge üzerindeki stratejik çıkarları.
  • Bölge sınırları içerisinde yer alan devletlerin kendi kendine yeterliliklerinin kuvvetlendirilmesi, entegrasyon ve güvenlik konularındaki çalışmalarının koordinasyonunun sağlanması.
  • Bölge sınırları içerisinde yer alan devletler arasındaki ekonomik ve demokratik reformların, barışın, sosyal istikrarın ve uluslar arası antlaşmaların etkileri.

Orta Asya devletlerinin ortak çıkarlar peşine düşerek güvensizliği yok ettikleri takdirde ekonomik gelişmenin yanısıra demokratik reformlarda da başarıya kavuşabilecekleri ve bölgeyi çatışmalardan arındırılmış bir saha haline getirebilecekleri bugün daha net olarak görülebilecek bir manzaradır.

Doç. Dr. Nazokat A. KASYMOVA

Dünya Ekonomi ve Diplomasi Üniversitesi Uluslararası Ekonomik İşler Bölümü / Özbekistan

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 18 Sayfa: 909-916


Kaynaklar:
♦ Karimov İ., Uzbekistan na Proge XXI veka: Ugrozi Bezopasnosti, Usloviya i Garantii Progressa, Taşkent 1997.
♦ Ata-Mirzaev O., Gentşke V., Murtazaeva R., Uzbekistan Mnogonatsionalniy: İstoriko Demogratiçeskiy Aspekt, T. Abu Ali İbn. Sino, 1998.
♦ Babakhocaev M., Respublika Uzbekistan: Oçerki Mecnatsionalniy i Meckontesionalnıy Otnoşeniy, Vneşneekonomiçeskiy Svyazey, T. Taş GİV, 1996.
♦ Bedrintsev A., Mirzacanov Ş., “Tsentralnaya Aziya: Osnovnıe Napravleniya Usileniya İntegratsionıkh Protsesov”, Mirovaya Ekonomika i Mecdunarodnıe Otnoşeniya, 1997, No. 12, s. 129¬133.
♦ Vasilev A. M., “Rossiya i Tsentralnaya Aziya”, Postsovestkaya İsentralnaya Aziya Poteri i Obreteniye, Moskova, Vostoçnaya Literatura RAN, 1998, s. 5-35.
♦ Jumaev R., Davlat va Jamiyat: Democratlashtirish Yulda, T. Share 1998, 142 s.
♦ Jumaev R., Ubaydullayev U., Khujanov B., Confliktologiya Assoslary, Taşkent 2000.
♦ Zatulin K., Grozin A., Khlyupin V., Natsionalnaya Bezopasnost Kazakhstana, Problemi i Perspektivı, Moskova, İnstitut Stran SNG, 1998.
♦ Kasimov A., Vaskin I., Osnovnie Napravleniya Vneşney Politiki Respubliki Uzbekistan, Taşkent 1994.
♦ Kakharov A., “Prioritetı Razvitiya: Sotsiologo-politiçeskie Voprosı İntegratsii Gosudarstv Tsentralnoy Azii”, Pravda Vostoka, 22 aprelya 1998 s.
♦ Panarin S., “Politiçeskoe Razvitie Gosudarstv Tsentralnoy Azii v Svete Geografii i İstorii Regiona”, Vestnik Evrazii, 2000, No. 1, s. 90-133.
♦ Pyadukov G., “Tsentralnaya Aziya: politiçeskiy vektor integratsioni Protsessov”, Tsentralnaya Aziya i Kultura Mira, Bişkek 1998, No (4), s. 10-18.
♦ Tolipov F., “Sravnitelniy Analiz İntegratsii v SNG i Tsentralnoy Azii”, Tsentralnaya Aziya i Kavkaz, 1999, No. 5-6, s. 143-145.
♦ Tolipov F., “Demokratizm, Natsionalizm i Regionalizm V Stranakh Tsentralnoy Azii”, Tsentralnaya Aziya i Kavkaz, 2000 No: 4 s. 7-18.
♦ Yeşmambetov N., “Perspektivi Vazvitiya Kırgızıstana i Tsentralno Aziatskogo Regiona v Prekhodniy Period”, Tsentralnoya Aziya i Kultura Mira, 1998, no. (4), s. 18-24.
♦ Yudanov Yu. Tsentralnaya Aziya-noviy favorit inostranikh investorov// 2000- No:3 s. 72-80.
◊ US Department of State, Caspian Region Energy Development Report, op. cit., s. 9.
◊ Materials of Halk Suzi newspaper, 2000-2001.
Dipnotlar :
[1] Karimov İ., Uzbekistan na Proge XXI veka: Ugrozi Bezopasnosti, Usloviya i Garantii Progressa, Taşkent: Uzbekistan 1997.
[2] Tolipov F., “Sravnitelnıy Analiz İntegratsii v SNG i Tsentralnoy Azii”, Tsentralnaya Aziya i Kavkaz, 1999, No. 5-6, s. 143-145.
[3] Ata-Mirzaev O., Gentşke V., Murtazaeva R., Uzbekistan Mnognatsionalniy: İstoriko Demogratiçeskiy Aspekt, T. Abu Ali İbn Sino, 1998.
[4] Karimov İ., Uzbekistan na Proge XXI veka: Ugrozi Bezopasnosti, Usloviya i Garantii Progressa, Taşkent 1997.
[5] Vasilyev A. M., “Rossiya i Tsentralnaya Aziya, Postsovetskaya Tsentralnaya Aziya, Poteri i Obreteniya”, M.: Vostoçnaya Literatura RAN, 1998, s. 5-35.
[6] Panarin S., “Politiçeskoe Razvitie Gosudarstv Tsentralnoy Azii v Svete Geografii i İstorii Regiona”, Vestnik Evrazii, 2000. No. 1, s. 90-133.
[7] Jumaev R., Ubaydullaev U., Khujanov B., Confliktologiya Assoslary, Taşkent 2000; Zatulin K., Grozin A., Khlyupin V., Natsionalnaya Bezopasnot Kazakistana, Problemı i Perspektivi, Moskova, İnstitut stran SNG, 1998; Pyadukhov G., “Tsentralnaya Aziya: Politiçeskiy Vektor İntegratsionıkh Protsessov”, Aziya i Kultura Mira, Bişkek 1998, no (4), s. 10-18.
[8] Postanovlenie Oliy Maclisa RUz. “O ratifikatsii Dogovora mejdu Respublikoy Kazakistan, Kırgızskoy Respublikoy, Respublikoy Tadjikistan i Respublikoy Üzbekistan o sovmestnıkh deystviyakh po borbe s terrorizmom, politiçeskim i religioznım ekstremizmom, transnatsionalnoy organizovanoy prestupnostyu i inımi ugrozami stabilnosti i bezopasnosti storon”, 26 maya 2000 g., Vedomosti Oliy Maclisa Respubliki Uzbekistan, Taşkent, Upravlenie delami Apparata Prezidenta Respubliki Uzbekistan, 2000, No. 5, s. 148.
Postanovlenie Oliy Maclisa RUz. “O ratifikatsii Dogovora mejdu Respublikoy Kazakistan, Kırgızskoy Respublikoy, Respublikoy Tadjikistan i Republikoy Uzbekistan o sovmestnıkh deystviyakh po borbe s terorizmom, politiçeskim i religioznım ekstemizmom, transnatsionalnoy organizovannoy prestupnostyu i inımi ugrozami stabilnosti i bezopasnosti storon”, 26 maya 2000, Vedomosti Oliy Maclisa Respubliki Uzbekistan, Taşkent, Upravlenie delame Apparata Prizedenta Respubliki Uzbekistan, 2000, No: 5, s. 148.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.