Orduğ (Başlangıçtan Selçuklulara Kadar Türk Hakan Şehri)
Miladi 750 civarında kitâbesini taşa vuran Moyuncur Kağan, Ordubalık’tan bahsederken, “il örgünü” (il tahtı) ile “il ebi” (il evi) tabirlerini kullanmakta idi. Gök Türk ve Uygur metinlerinin “orduğ” kelimesine uygun olarak, Kâşgari de “ordu” sözünün başlıca manâsını şöyle anlatır!
“Ordu: melik kasabasıdır… yani imâmet (devlet idaresi) beldesi”. Kasaba kelimesi de, bugün kullandığımız anlamda küçük şehir demek ise de, aynı zamanda melik kasrına ve şehrine verilen ad olmaktan ötürü, memleketin başkentine işaret ederdi. Aslen “orduğ” veya “ordu”, hükümdarın çadırının veya köşkünün bulunduğu müstahkem bir kaleden ibaret idi ve kapladığı mesâha pek büyük olamazdı. Fakat bazen “ordu” başka bir “balığ”ın, yani müstahkem şehrin içinde bina ediliyor veya “ordu”nun etrafına yeni bir “balık” kuruluyordu. Bu takdirde, “Ordubalık” ve “Ordukent” tabirleri, içinde “ordu”nun teşkil ettiği, ikinci bir iç kale bulunan şehir demek oluyordu.
Gerek çadırlardan müteşekkil, perde ile çevrili bir ordugâh olsun, gerek sûrlar ile çevrelenmiş bulunsun, şekil bakımından olduğu kadar, ifade ettiği kozmik timsaller yönünden de, “Ordu” mefhûmu, evvel emirde, proto Türk milletlerden Chou‘ların (M.Ö. 1050-249) geleneğine bağlanmaktadır.
Çadırlardan Müteşekkil Ordu
Göç ve sefer esnasında dört cihete nazır, şehir gibi duvarları ve kapıları (tahta?, kumaş?) olan bir ordugâhta Chou beylerinin çadırları, mensup bulundukları illerin coğrafi durumuna göre, dört cihete dizilirdi. Hükümdar çadırı muhtemelen ortada veya şimal tarafında ve kapısı cenûba doğru bulunmakta idi. Hükümdar yüzünü güneşin evci sayılan cenûba çevirirdi.
Tarihler, nice göçebe veya seferde bulunan Türk hükümdarlarının Chou’larınkine mümâsil çadırlardan müteşekkil ordugâhlarını tasvir eder. M. VIXI. yüzyıllar arasında, hemen şu sahneler hatıra gelir: M. 568’de Kuça yanındaki Yulduz vâdisinde, Aktağ üstündeki ordugâhında, İstemi Kağanın Bizans elçisi Menandrosu kabûlu; M. 608’de Çin Fagfûru Yangti’nin, Shansi ilinde, “Geyik geçidi” ötesinde, “Ejder Ordusunda”, Doğu Türk hükümdarı “K’imin” Kağanı ziyareti: M. 630 etrafında, Talasm 150 li (75 km kadar) doğusundaki “Bingyul” korusunda, boynunda çıngıraklı ahûlar arasında yazı geçiren Fars ve Gandh#ra fatihi, Batı Türk kağanı T’ung Yabgu; Çin saraylarından kaçıp, İlteriş Kağan (681-692) ile beraber, Karakum’da, çadır altında GökTürk devletini yeniden kurup, Türklerin göçebe kalmasında bu milletin bekasının şartını gören Tonyukuk; M. 922’de, İtil kıyılarındaki çadırında İslâmiyeti kabul eden “Sakl#p” Yaltavarı; en nihayet, M. XI. yüzyılda, “Kurvi çuvaç” (hakan otağı) kurup, tuğları dikip, davulları vurdurarak, sefere çıkan Hakanlılar.