Savaşçı atlı uluslardan biri olan İskitler, batıda Tuna Nehri havzasından doğuda Çin’e kadar uzanan geniş Avrasya steplerinde yaşamış ve göçebe hayat tarzını uygulamış bir toplumdur. Günümüzde geçmişteki göçebe toplumlarla ilgili arkeolojik araştırmalar büyük bir hızla ve artarak sürdürülmektedir. Ancak, göçebe toplumlara ait arkeolojik kalıntıların azlığı ve bunların büyük bir çoğunluğunun mezar buluntuları olması sorunlara açıklık getirmeyi güçleştirmektedir.
Son yıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde (bkz. Harita 1) yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu, söz konusu bölgedeki arkeolojik kültürlerin izlediği sıra, kronolojik açıdan belirginleşmeye başlamıştır. İ.Ö. 2. binyılın ortalarında yani 15. ve 14. yüzyıllarda, Srubnaja adı verilen bir kültür Volga Nehri’nden Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelere kadar yayılmıştır. Bu gelişme ile Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde İ.Ö. 2. binyılın ilk çeyreğinden beri yaşanmakta olan Katakomb kültürü toplumları ya asimile edilmişler ya da bölgeden dışarıya atılmışlardır. Bunun sonucunda bölgedeki katakomb kültürünün varlığı sona ermiştir. Srubnaja Kültürü daha sonra Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde varlığını ve gelişimini devam ettirmiştir. Bu kültürdeki gelişmenin son dönemi, birbirini izleyen Sabotinovka ve Belozersk adı verilen iki evre ile temsil edilmiştir. Belozersk evresi doğrudan doğruya Sabotinovka evresinin devamıdır. Srubnaja kültürünün Belozersk evresinin bitişi kesin olmamakla birlikte genellikle İ.Ö. 9. yüzyıl ile 8. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilir. Belozersk evresi hem coğrafi hem zamansal ve kısmen de kültürel açıdan Novocherkask Göçebe Topluluğu (İ.Ö. 8. yy’ın ortası-7. yy’ın ilk yarısı) olarak isimlendirilen diğer bir kültürün arkeolojik kalıntılarının öncüsü niteliğindedir. Bu bağlamda, Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde, kültürel bağlantılar gösteren arkeolojik bir kültür ara vermeden gelişmeye devam etmiş ve bu kültürel bütünlük İ.Ö. 2. Binyılın ortalarından İ.Ö. 8. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.[1] Söz konusu bu süreçte bölgeye yapılan herhangi önemli bir göç hareketine ait arkeolojik kalıntılara bugüne değin rastlanmamıştır. Bu nedenle Katakomb kültürünün bir ulusu olan Kimmerler, çok büyük bir olasılıkla Srubnaja kültürünü de yaşamışlardır. Bu durumda Kimmerlerin yalnızca Katakomb kültürünün ulusu olduğu şeklindeki görüşlerin artık tartışmalı olduğu, Kimmerlerin kültür hayatlarında Srubnaja Kültürünün de etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bu da bize İskitlerin Karadenizin kuzeyindeki steplere göç ettiği dönemde Kimmerlerin bu bölgede uzun bir süreden beri oturan, büyük olasılıkla da bölgenin otokton ulusu olduğuna işaret etmektedir.
Bu konudaki önemli sorunlardan biri İskitlerin Karadeniz’in kuzeyindeki steplere yani Kimmerlerin yaşadıkları topraklara kesin geliş tarihlerinin günümüze değin tam olarak belirlenememiş olmasıdır. Bir görüş, söz konusu bölgede İskitlerin arkeolojik izlerinin İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında izlenebildiği temeline dayanmaktadır.[2] Bir başka görüşe göre İskitlerin Kimmer topraklarını istila etmesi İ.Ö. 7. yüzyılın yetmişli yıllarında başlamış ve aynı yüzyılın ortalarından çok kısa bir süre sonra tamamlanmıştır.[3] Bu bağlamda diğer bir sorun biri, İskit kültürünün İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısından önceki erken evresinin henüz saptanamamış olmasıdır. Bunun başlıca nedeni ise, Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde İskit kültürünün gelişmiş halinin birdenbire belirmesidir. Bugünkü arkeolojik verilerin ışığında, İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısından önce bu kültürün sadece Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde değil, daha doğuda da hiçbir yerde tanınmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda İ.Ö. 8. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiş olan Novocherkask Göçebe Topluluğu kalıntılarının hem Kimmerlere hem de İskitlere ait olabileceği sonucu çıkmaktadır.[4] Görünüşe göre İskitlerin Karadeniz’in kuzeyindeki steplere gelmeleri onların Hazar Denizi ve Pre-Kafkasya bölgelerine gelmelerinden öncedir. Söz konusu bölgeye gelen İskitler ile yerli Kimmerler arasındaki linguistik ve kültürel akrabalık ve benzerlik, İskitlerin Karadeniz’in kuzeyindeki steplere girmelerinin neden arkeolojik materyal ile izlenemediği sorusuna da açıklık getirmektedir. Ayrıca, yazılı kaynaklarda varlıkları kesin olarak saptansa da, genelde göçebe yaşam tarzını uygulamış ulusların yer değiştirme hareketlerini arkeolojik materyal ile izlemenin oldukça zor olduğu da düşünülmelidir.
Yazılı kaynaklarda[5] verilen bilgilere göre İskitlerin Karadeniz’in kuzeyindeki stepleri istila etmelerinin ilk evresi, onların Aşağı Don Havzası ve Pre-Kafkasya bölgelerinde (bkz. Harita 1) görünmesiyle bağlantılıdır. Kimmerleri yaşadıkları topraklardan çıkaran İskitler, bu hareketle Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde büyük bir yıkım ve değişime neden olmuşlardır. Bunun sonucunda İ.Ö. 8. yüzyıl içinde Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde çok sayıda yerleşme tahrip edilmiş, bununla doğru orantılı da olarak yerleşik hayat özellikleri ortadan kalkmaya başlamıştır. Büyük bir tahribatla yansıyan bu durum olasılıkla Kimmer-İskit çekişmesinin bir sonucu olarak belirmektedir. Bu durumun genel sonucunda söz konusu bölgede hem karma ekonomiden hayvancılığa geçiş olmuş hem de Kimmerlerin Ön Asya’ya zorunlu göçleri gerçekleşmiştir.
İ.Ö. 8. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyindeki steplere yani Kimmerlerin ülkesine ayak basan İskitler, bir kısım Kimmerliyi kendi içine kabul etmiş, kısmen de mevcut Kimmerli ile bütünleşerek kendilerini yönetici zümre olarak kabul ettirmiş olabilirler. İskitler ve Kimmerler arasındaki kültür ve dildeki yakınlık asimilasyonu kolaylaştırmış olmalıdır. İskitlerin dışarıdaki yerleşik dünya ile ilişkilerinin çok kısıtlı olduğu bilinmektedir. Bununla doğru orantılı olarak dış dünyadan getiriler de çok az olmuştur. Bütün bunların sonucunda üretime dayalı bir ekonomisi bulunmayan İskitler çevre bölgelere ve özellikle Ön Asya’nın zengin ülkelerine yayılma ve saldırma eğilimi göstermişlerdir. Çünkü hareket halinde olan ve yağma ile geçinen göçebe ve savaşçı toplumlar için daima yeni bir hedef, yaşamlarını sürdürebilmek için yeni ganimetler ve yağmalar gerekmektedir. Yani, İskitlerin Ön Asya’ya akınlarının temelinde bölgedeki yerleşik toplumlardan kazanç ve çıkar elde etme isteğinin yattığı görülmektedir.
İskitler, Herodotos’un bildirdiğine göre (Herodotos, Historiai, IV, 2), Kafkasları doğudan dolaşarak, Hazar Denizi kıyısını izlemişler, Derbent geçidini kullanarak, Kimmerlerin ardından Ön Asya’ya girmişlerdir. Bunlara ek olarak bir grup İskitli’nin Transkafkasya Dağları’nı geçerek Ön Asya’ya giriş yaptığı düşünülmektedir (bkz. Harita 2). Bu durum İskitlerin tek bir liderin yönetiminde, belli bir amaca yönelik düzenli askeri ordular şeklinde değil, klanlar ve boylar halinde, birbirlerinin ardısıra Ön Asya’ya girmiş olduklarını göstermektedir. Bu göçler sırasında İskitler güzergahları üzerinde bulunan ve Kuzeybatı İran’daki Urmiya Gölü civarına lokalize edilen Mannai’ye (bkz. Harita 1) gelmişlerdir. Bu olay Herodotos’un eserinde İskitlerin Medya’ya girmiş oldukları şeklinde belirmektedir.[6]
İskit adı Ön Asya’da ilk kez Urartu kralı Argişti I’in yıllıklarında İşkigulu Ülkesi coğrafi terimiyle karşımıza çıkmaktadır.[7] İşkigulu Ülkesi terimi büyük olasılıkla İskitlerin görülmeye başladığı Mannai topraklarını işaret etmektedir. Mannai toprakları Assur ile Urartu arasında politik bir sorun olmuş ve zaman zaman bu iki büyük devletten birine bağlanmıştır.
Assur kralı Asarhaddon’un yıllıklarına göre,[8] Asarhaddon İskit kralı İşpakai’yi İ.Ö. 679 yılında Kuzeybatı İran’da mağlup etmiştir. Bu belgelerde ise, İskitler Assur yazılı kaynaklarında ilk kez belirmektedir.[9] Bazı yazılı belgeler ise, Urartu ile İskitler arasında diplomatik gelişmeler olduğuna işaret etmektedir. Bu belgelerde, Urartu kralı Rusa II ile İşkigulu kralı Sagastara arasında bir antlaşma yapılmış ve İskitlerin Urartu topraklarını sorunsuz geçerek Mannai’ye yerleşmelerine izin verilmiştir. Anlaşıldığına göre, Urartu kralı Rusa II İskitlerle anlaşarak hem ülkesini istiladan kurtarmış, hem de kurduğu Mannai-İskit ittifakı ile Mannai toplumunu Assur egemenliğinden kurtarmayı amaçlamıştır.
İskitlerin gelecekte Urartu Krallığı için önemli bir tehlike olabileceğini düşünen Rusa II söz konusu bu politik girişimlere ek olarak, özellikle İskitlerin yoğunlaştığı bölge olan Kuzeybatı İran’da savunmaya yönelik inşa faaliyetlerine girişmiştir. Örneğin, Bastam/Rusa-i URU.TUR[10] İskitlere karşı savunma amacıyla kurmuş kale tipi bir yerleşmedir. Urmiya Gölü civarında İ.Ö. 7. yüzyılda inşa edilmiş olan Kale Siyah, Kız Kalesi, Danalu, Kaleoğlu ve Sangar gibi çok sayıda kale de bu inşa faaliyetinin bir devamı olarak değerlendirilmektedir.[11] Kuzeybatı,[12] Batı[13] ve Kuzey İran’da[14] bulunan Demir Çağı yerleşmelerinde ele geçmiş olan İskit tipi okuçları,[15] İskitlerin söz konusu bu bölgelerde ne kadar etkili olduklarını açıkça ortaya koyan arkeolojik buluntulardır.
Urartulardan başka Ön Asya’daki diğer uluslarda İskitlerle ilişkilerini iyi tutmak istemişlerdir. Örneğin Mannai yöneticileri Assur İmparatorluğu’na karşı verdikleri savaşta İskitleri yanlarına çekmek istemişlerdir. Ancak Mannai-İskit ittifakına karşın Mannai’nin büyük bölümü İ.Ö. 673 yılında yeniden Assur İmparatorluğu’nun eline geçmiştir. Çünkü bereketli ovaları ve at kaynakları ile Mannai, Assur İmparatorluğu için son derece önemliydi.[16]
Yazılı belgelerde yöredeki varlıkları bilinen İskitlerin bu dönemde Mannai’nin neresinde ikamet ettikleri konusunda çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Bazı araştırmacılar İskitlerin Mannai’nin sınırları içinde olan Urmiya Gölü’nün kuzey veya kuzeybatısında,[17] bazı araştırmacılar ise güney ve güneydoğusunda[18] yerleştiklerini ileri sürmektedirler. Bu dönem için Mannai’deki Sakız yöresinin İskitlerin siyasi yönetim merkezi olabileceği düşünülmektedir. Urmiya Gölü’nün güneyindeki Sakız Kasabası’nın 49 km. doğusunda yer alan Ziwiye’de (bkz. Harita 1) gerçekleştirilen arkeolojik kazılar burasının büyük olasılıkla İskit kralının oturduğu ve çok güçlü bir şekilde tahkim edilmiş bir kale olduğuna işaret etmiştir.[19] Sakız kasabasının yakınlarında ortaya çıkarılan bir İskit kralına ait mezarda ele geçmiş olan ve İ.Ö. 6. yüzyıla tarihlendirilen zengin metal buluntular (Res.1 ve 2) ile İskit tipi okuçları,[20] İskitlerin Ziwiye yöresindeki varlıklarını güçlü bir şekilde desteklemektedir.[21] Bunlara ek olarak yine Urmiya Gölü’nün yaklaşık 15 km. güneyinde yer alan Hasanlu yerleşmesinde ortaya çıkarılmış bulunan bir insan ve 4 at iskeleti içeren bir mezar,[22] İskit savaşçısı bezemeli tunç bir kap parçası[23] (Res.3), hayvan stili geleneğinde süslü kemikten 2 at koşum takımı parçası[24] (Res.4) ile İskit tipi okuçları,[25] ayrıca Nush-i Jan’da bulunmuş olan İskit tipi tunç ok uçları[26] (Res.5) ile kemikten bir at koşum takımı parçası[27] (Res.6), İskitlerin Mannai’deki güçlü varlıklarına bir kez daha işaret etmektedir. Mannai’nin müttefiki olan İskitlerin Assur topraklarına yaptıkları ve kayıtlara geçmiş ilk akın olasılıkla İ.Ö. 676 (?) ya da 675 (?) yılının Mayıs-Haziran aylarında Kral Işpakai liderliğinde meydana gelmiştir.[28] Assur kralı Asarhaddon’un yazıtına göre Van Gölü’nün güneyinde yer alan Hubuskia (bkz. Harita 1) üzerinden gerçekleşen bu akın sırasında İskit ve Mannai kuvvetleri Asarhaddon tarafından mağlup edilmişlerdir.[29] Bu savaş sonucunda İskit Ülkesi’nin kralı olarak Bartatua’nın[30] adının geçmesi İşpakai’nin öldürüldüğünü düşündürmektedir.[31] Gelişmelerden anlaşıldığına göre Bartatua Assur kralı Asarhaddon’un kızı Sern’a-etert ile evlenmek isteyecek kadar güçlü bir liderdi.[32] Asarhaddon bu evliliği onaylamakla birlikte, Bartatua’ya güvenmediği için bu evliliğin Assur İmparatorluğu için yararlı olup olmayacağı konusunda şüpheler duymuştur. Bir fal metninde Kral Asarhaddon’un Tanrı Samas’a yönelttiği kehanet sorularında bu durum açıkça belli olmaktadır.[33] Kral Asarhaddon bu politik evlilikle kurulan ilişkiler sayesinde Urartu, Mannai, Kimmer ve Medlere karşı kuvvetli bir müttefik kazanmıştır. İskitler ve Assur arasında kurulan kan bağı temelindeki bu ittifak Assurbanipal döneminde (İ.Ö. 668-627) de sürmüştür. Bu bağlamda İ.Ö. 653- 652’de Assur İmparatorluğu’nun Medlere karşı kazandığı zaferde, İskitler Assur’a yardım etmiştir. İ.Ö. 7. yüzyılın ortalarında Kral Bartatua’nın emri altında bulunan İskitler Ön Asya’da güçlerinin zirvesine ulaşmışlardır.
Bu arada Urartu kralı Rusa II, Urartu ile Assur arasındaki anlaşmazlık konusu olan Assur’un kuzeybatısındaki Supria bölgesine Kimmerlerle birlikte bir sefer düzenlemiştir. Bugünkü Diyarbakır’ın doğusuna lokalize edilen Supria (bkz. Harita 1) bölgesi, Assur ve Urartu arasında tampon bir bölgeydi. Buna karşılık olarak Kral Asarhaddon da aynı bölgeye İ.Ö. 673’de İskitlerle beraber bir sefer düzenlemiş ve büyük bir zafer kazanarak burayı bir Assur eyaleti haline getirmiştir.[34]
İskit kralı Bartatua büyük olasılıkla İ.Ö. 645 yılında ölmüş ve yerine oğlu Madyes geçmiştir. İ.Ö. 7. yüzyılın ikinci yarısında gerek Bartatua gerekse Madyes döneminde İskitlerin gücünün büyük ölçüde Assur ile olan yakın işbirliğine dayandığı düşünülmektedir.[35]
İ.Ö. 627’de Assur kralı Assurbanipal’in ölümüyle aynı dönemde Ön Asyanın yeni gücü olarak beliren Medlerin başına Kyaxares geçmiştir. Kral Kyaxares liderliğinde güçlenen Medler İ.Ö. 617/616 yılında Assur egemenliğine karşı ayaklanmış ve Ninive’ye saldırmıştır. Ancak Madyes komutasındaki İskitler Kyaxares’in bu saldırısı karşısında Assur’a bir kez daha yardım etmişler ve Med saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmıştır.[36]
Madyes’in Assurlulara yardımı nedeniyle saldırısı engellenen Med kralı Kyaxares bunun üzerine İskitlerle anlaşma yoluna gitmiştir. İskitler ve Medler’e Babil kralı Nabopolassar da katılmış, birleşen bu kuvvetler İ.Ö. 612 yılında Assur başkenti Ninive’yi yakıp yıkmışlar ve Ön Asya’nın en büyük devletlerinden biri olan Assur İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmışlardır. Ninive’nin fethinden hemen sonra İskitler Babil’le beraber Medlere cephe alarak Kyaxares’e saldırmışlar ve Medlerin mağlubiyeti ile İskitler Ön Asya’ya egemen olmuşlardır.[37]
Assur İmparatorluğu’nun yıkılışını Urartu Krallığı’nın yıkılışı izlemiştir. Urartu Krallığı’nın İskitler tarafından yıkıldığını ya da bunda İskitlerin önemli bir rolü olduğunu Urartu yerleşim merkezlerindeki İskit buluntuları açıkça göstermektedir. Örneğin, Erivan yakınlarında yer alan önemli bir Urartu yerleşmesi olan Karmir Blur/Teişebaini’nin, İskitler tarafından tahrip edilmiş olduğu burada ele geçmiş olan çok sayıdaki İskit tipinde ok uçlarından anlaşılmaktadır.[38]
Günümüze kadar yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda Anadolu’da[39] İskitlere ait herhangi bir yerleşme saptanamamıştır. Ayrıca, bugünkü arkeolojik veriler ışığında İskitlerin Anadolu’da hangi bölgelerde nerelere kadar ilerlemiş oldukları da tartışmalıdır. Demir Çağı’nda Anadolu’ya hem Kimmerlerin hem de İskitlerin hemen hemen aynı güzergahları kullanarak girmiş olmaları (bkz. Harita 2), bu her iki ulusunda Avrasya göçebe atlı ulusları grubunda yer almaları ve bununla doğru orantılı olarak da benzer uygarlık ve kültürel ögeleri taşımaları nedenleri ile Anadolu’da Avrasya atlı savaşçılarına ait ele geçen arkeolojik kalıntıların kimliklendirilmesi oldukça zorlaşmaktadır. Yazılı belgeler[40] ve arkeolojik kalıntılar ışığında Kimmerlerin Batı Anadolu[41] ve Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi kıyılarına kadar ilerlemiş oldukları,[42] hatta batıda Karadeniz Ereğlisi/Heraklia Pontika’dan doğuda Trabzon/Trapezus’a kadar olan kıyı kesiminde egemenlik kurmuş bulundukları[43] bilinmektedir. Buna karşılık İskitlerin Anadolu’da büyük ölçüde Urartu Krallığı ile uğraştıkları ve bu nedenle daha çok Doğu Anadolu’da görüldükleri yine yazılı kaynaklardan[44] anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Sardes[45] ve Yassıhöyük/Gordion’da ele geçen Avrasya savaşçı atlı göçebelerine ait arkeolojik kalıntılar Kimmerlerle eşitlenebilmektedir. Arkeolojik bulgular açısından Kimmerlerin Gordion’da bırakmış oldukları başlıca iz, geniş çaplı bir yangın ve tahrip tabakasıdır. Frig kentini ele geçiren Kimmerler kenti yağmalamış, yakıp yıkmış ve sonra da çekip gitmişlerdir.[46] Kazılarda Kimmerlerin Gordion’a yerleştiklerine ait bir ize rastlanmamıştır. Gordion’da bulunan Kimmerlerle ilgili çeşitli küçük buluntular içinde İskit tipi okuçları[47] ile ortaya çıkarılan 2 at gömüsü dikkati çekmektedir.[48] Yassıhöyük/Gordion’la aynı bölgede, yani Batı Anadolu’dan Orta Anadolu’ya geçiş bölgesinde, Eskişehir ili sınırları içinde yer alan Demircihöyük-Sarıket Mezarlığı’nda ortaya çıkarılmış olan bir tümülüsteki at gömüsü[49] ile İskit tipi bir ok ucu[50] bu yöredeki Kimmer varlığına ait diğer önemli arkeolojik bulguları oluşturmaktadır.
Erzincan ili, Üzümlü ilçesi yakınlarındaki ünlü Urartu merkezi Altıntepe’de ele geçmiş olan tunçtan yapılmış kuşbaşı biçimindeki at gemi parçalarının[51] (Res.7) step hayvan stilinde yapılmış olması nedeniyle İskitlere ait olabileceği düşünülmektedir.[52]
Bugün Keban Barajı göl alanında kalmış olan Norşun Tepe’de ortaya çıkarılmış at gömülerinin[53] (Res.8 ve 9) ise İskitlere ait olma olasılığı yüksektir.[54] Bu at gömülerinde ele geçen buluntular olarak, demirden kovanlı 2 mızrak ucu, sapı delikli 1 balta ve 1 hançer ile tunçtan 2 at gemi parçası, 1 at koşum takımı bağlantısı, hayvan başı biçimli 2 at koşumu takımı parçası, 1 bilezik ve 1 kesici (Res.10) dikkati çekmektedir.[55]
Van ili Gürpınar ilçesi yakınlarında yer alan önemli bir Urartu merkezi olan Çavuştepe/Sardurihinili’de surlar önünde ve kale içinde ele geçirilen İskit tipi tunç ok uçları[56] (Res.11) ve step sanatının hayvan stiliyle işlenmiş kemikten koç başı şeklinde 2 at koşum parçası[57] (Res.12) İskit tahribatının arkeolojik kanıtlarını oluştururlar. Urartu’nun ikinci başkenti olan ve Van şehir merkezi yakınındaki Toprakkale/Rusahinili Qilbani-kai[58] (Res.13), Van 11 km. kuzeydoğusunda yer alan Yukarı Anzaf Kalesi[59] ile Van’ın 35 km. kuzeyinde, Van Gölü’nün doğu kıyısında yer alan Ayanis/Rusahinili Eiduru-kai’de[60] İskit tipinde ok uçlarına (Res.14) rastlanmış olması, bu merkezlerin de İskitler tarafından tahrip edilmiş olduğunu göstermektedir.
Bunlara ek olarak Muş ili Varto ilçesi yakınlarındaki önemli Urartu merkezlerinden Kayalıdere’de ele geçmiş olan İskit tipi tunç bir ok ucu[61] İskitlerin Muş yöresindeki, Malatya-Değirmen Tepe’de bulunmuş olan İskit tipi bir ok ucu[62] (Res.15) ise, Malatya yöresindeki varlıklarına işaret etmektedir.
Güneydoğu Anadolu’da Sultantepe,[63] Zincirli/Samal[64] ve Cerablus/Kargamış’ta[65] ele geçmiş olan İskit tipi ok uçları, İskitlerin bu bölgede de etkili olduklarını göstermektedir.
Batı Anadolu ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri arasında kalan geniş Anadolu toprakları içinde özellikle Orta Anadolu ile Orta Karadeniz bölgelerinde ele geçmiş olan Avrasya atlı savaşçı göçebelerine ait arkeolojik kalıntıların kimlikleri günümüz arkeolojik bilgileri ışığında tartışmalıdır. Amasya ili, Gümüşhacıköy ilçesi, İmirler köyü, Yedi Pelitler Mevkii’nde yasadışı kazılar sonucunda açığa çıkarılmış olan kurgan tipindeki bir mezarın buluntuları, demir bir kılıç[66] (Res.16), demir ve tunçtan bir kazma-balta[67] ile bunun tunç kabzesi[68] (Res.17), tunç bir at gemi parçası[69] (Res.18) ile 7 adet tunç İskit tipi ok ucudur[70] (Res.19). Söz konusu bu buluntular Amasya Müzesi tarafından yasadışı kazılardan sonra müsadere edilmiştir. Bunlara ek olarak, mezardan hayvan figürleriyle süslü altın bir bileziğin de çıkmış olduğu ve bilinmeyen bir kişiye satıldığı söylenmektedir. Mezardan toplanan kemik parçalarının incelenmesinin sonucunda hem insan hem de at kemiklerine rastlanması ve buluntular arasında görülen gem parçası, bu kurganın[71] atıyla birlikte gömülmüş olan bir Avrasya savaşçı atlı göçebe komutanına ait olduğuna işaret etmektedir. İmirler kurganında ele geçmiş olan en önemli buluntulardan biri olan kazma-baltanın (Res.17) koşutlarına Orta Asya’nın yanısıra Anadolu’da da rastlanmaktadır. Bu kazma-baltaların benzerlerinden birisi[72] (Res.20) İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde bulunmaktadır ve nereden gelmiş olduğu bilinmemektedir. İkinci benzer örnek[73] (Res.21) ise Muş yöresinde bulunmuştur.
Amasya ili, Taşova ilçesi ile Samsun ili, Ladik ilçesi arasındaki bir vadide soyulmuş bir mezarın içinden toplanan 250 adet tunç ok ucu,[74] bu tip kurganların özellikle Amasya ili sınırları içinde yaygın olduklarını göstermektedir. İskit tipi ok uçlarından küçük bir kolleksiyonun (Res.22) Samsun Müzesi’nde yer alması[75] ve Samsun yöresinden İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne gelmiş bir at koşum takımı parçası[76] (Res.23), Avrasya atlı savaşçılarının Orta Karadeniz Bölgesi’nde oldukça geniş bir alanda faaliyet gösterdiklerine kesin olarak işaret etmektedir.
Tokat ili, Zile ilçesi yakınlarında yer alan Maşat Höyük’ün Demir Çağı I. Yapı Katı’nda ortaya çıkarılan bir at gömüsü[77] ile İskit tipi okuçları[78] (Res.24) Avrasya atlı savaşçılarının Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki güçlü varlıklarını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yine Maşat Höyük’te Demir Çağı’nın II. Yapı Katı’nda ele geçmiş olan bir çömlek parçası üzerinde yer alan stilize bir atlı savaşçı figürü (Res.25), arkaya doğru uzanan ince ve büyük olasılıkla örülmüş saçı ve elinde tuttuğu çubuk şeklindeki silahı ile yerli Anadolu insanından çok bir step savaşçısına benzemektedir.[79] Çorum ili sınırları içindeki Pazarlı’da bulunmuş olan İskit tipi bir ok ucu[80] (Res.26) Orta Karadeniz Bölgesi’nden Orta Anadolu’ya geçiş bölgesinde ele geçmiş bir buluntu olarak, bu yöredeki Avrasyalı atlı savaşçılarının varlıklarını ve Pazarlı gibi kale tipi yerleşmelerin kuruluş nedenini ortaya koymaktadır.
Orta Karadeniz Bölgesi’nde arkeolojik kalıntıları gün geçtikçe artan Avrasya atlı savaşçılarına, bölgeden bahseden yazılı kaynaklarda da rastlanmaktadır. Örneğin, Amasya/Amasea’lı Strabon, Zile/Zela ve çevresini istila eden İskitlerin bir gece baskını sonucunda Pers (Akhaimenid) komutanlarınca mağlup edildiklerini bildirmektedir. Persler bu zaferin anısına Zela’da tanrıça Anaitis için bir tapınak yaptırmış, Zela halkı da bu zafer gününü her yıl Sakai adını verdikleri bir kutsal bir festival ile kutlamaya başlamışlardır (Strabon, Geographika, 11. 8.4).
Yozgat ili, Sorgun ilçesi yakınlarında yer alan ve güçlü savunma sistemi ile dikkati çeken bir dağ kenti olan Kerkenes Dağ[81] (Res.27) ile Alişar’da,[82] Çorum ili Boğazkale ilçesi yakınında yer alan ünlü Hitit başkenti Boğazköy/Hattuşaş Büyükkale[83] ile Alaca ilçesi sınırları içindeki Alaca Höyük’te,[84] Kırşehir ili Kaman ilçesi sınırları içindeki Kaman-Kalehöyük[85] (Res.28 ve 29), Ankara’nın Haymana ilçesi yakınlarındaki Gavur Kalesi[86] ile Kayseri yakınlarındaki Sultanhan’da[87] ele geçmiş olan İskit tipi okuçları (Res.30), Avrasya atlı savaşçılarının Orta Anadolu Bölgesi’ndeki, Tarsus Gözlükule’de bulunmuş İskit tipi ok uçları ise,[88] Güney Anadolu’daki varlıklarına işaret etmektedir.
Sivas Müzesi’nde korunmakta olan bir grup İskit tipi ok ucu,[89] Avrasyalı atlı savaşçıların Orta Anadolu ile Doğu Anadolu bölgeleri arasında geçiş bölgesi olan Sivas ili sınırları içindeki arkeolojik kalıntıları olarak dikkati çekmektedir.
M.T. Tarhan Avrasya atlı savaşçılarından özellikle Kimmerlerin ikiyüz yıla yakın bir süre içinde Anadolu’da kaldıklarını ve bu uzun sürede Orta Anadolu’da, Kappadokya Bölgesi’nde bir Bozkır Devleti kurmuş olduklarını belirtmektedir. Çünkü, M.T. Tarhan’a göre söz konusu bu süre içinde Kimmerlerin siyasi bir organizasyon olmadan varlıklarını sürdürmeleri oldukça zordur.[90] M.T. Tarhan ayrıca, Sinop/Sinope yerleşmesini Kappadokya’da bir Bozkır Devleti kurmuş olduğunu ileri sürdüğü Kimmer egemenliğinin bir uzantısı olarak kabul etmektedir.[91] Arkeolojik buluntuların yanısıra filolojik verileri de değerlendiren V. Sevin de Orta Anadolu Bölgesi’ndeki Avrasyalı göçebe savaşçıların Kimmerler olabileceğini önermektedir. Assur kralı Asarhaddon’un, bölgenin güneybatı uç kesimindeki Khubuşna’ya (Ereğli yöresi) doğru bir sefer yapmış olduğu ve Kimmer Beyi Teuşpa’yı yenilgiye uğratmış bulunduğu bilgisini veren V. Sevin, Orta Anadolu Bölgesi’nde Kimmerlerin bir kaos ortamı oluşturduklarını belirtmektedir.[92]
Urartu Krallığı’nın İ.Ö. 6. yüzyılın başlarında yıkılmasından sonra İskitler Filistin sahili boyunca Mısır sınırlarına kadar hızlı bir yağma seferi yapmışlardır. İskitlerin gelişini haber alan Mısır Kralı Psammetikos, onları karşılamış ve çeşitli hediyelerle daha fazla ilerlememelerini sağlamıştır. Bunun üzerine İskitler geri dönmüşlerdir. Ancak geriye doğru dönüş yolunda bir grup İskitli, Suriye’deki Askalon şehrini tahrip etmiş ve tanrıça Aphrodite tapınağını yağmalamıştır. Mısır’da Doğu Delta’da yer alan Tell Defenneh/Tahpanhes yerleşmesinde ele geçirilen İskit tipi ok ucu ve demir hançer İskitlerin Mısır seferinin arkeolojik kanıtları olarak kabul edilmektedir.[93] İskitler, hastalık, sıcak ve uzun bir yol katetmelerinden dolayı yorgun bir şekilde Medya’ya dönmüşlerdir.
Kral Madyes ve diğer İskit liderleri Kyaxares tarafından, belki de bu seferi kutlamak bahanesiyle bir şölene davet edilmişler ve sarhos edilerek öldürülmüşlerdir.[94] Bu olay İskitlerin Ön Asya’daki 28 yıllık egemenliklerinin (Herodotos, Historiai, I, 106), yani politik-askeri güçlerinin sonu olmuştur. Kralları Madyes’in ölümü üzerine lidersiz kalan İskitler kendi yurtlarına, Güney Rusya’ya geri dönmüşlerdir. Herodotos İskitlerin Ön Asya’daki bu 28 yıllık egemenlikleri sırasında kötü bir şöhret kazanmış olduklarını, ayrıca İskitlerin kendi ülkelerine geri döndüklerinde, Medya seferinde kendileriyle beraber gelmeyen kölelerinin ve karılarının oğullarından oluşan bir ordunun direnişiyle karşılaştıklarını bildirmektedir. Bunlar büyük olasılıkla İ.Ö. 8. yüzyılda Kimmerli yerli halkın arasına yerleşen ve güneye Ön Asya’ya ilerlemeyen İskitlerin torunları olmalıdırlar.[95]
İ.Ö. 6. yüzyılın başlarında Ön Asya’dan Güney Rusya’ya gelen İskitler, Orta Kuban bölgesinin güneyini ele geçirerek yerleşmişlerdir. İskitlerin kuzeybatı Kafkasya’ya gelişiyle İskit ve Kuzey Kafkasya tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Bölgenin Novocherkask tipindeki kalıntılarının yerini artık Ön Asya’daki kazanımlarla değişen ve bu nedenle kozmopolit bir özellik kazanmış olan Yeni İskit Kültürü almıştır. Kuban bölgesine yerleşen İskitlere ait en önemli arkeolojik kalıntılar Kelermes (İ.Ö. 7-6. yüzyıllar) ve Kostromskaya (İ.Ö. 7-5. yüzyıllar) kurganlarıdır (Res.31). Bu kurganlardan Urartu, Assur, Grek kökenli eşyaların yanısıra step hayvan stilinde bezenmiş değerli eşyalar bulunmuştur.[96]
Kuban bölgesindeki bu kral ve soylu mezarlarında ele geçen buluntular üzerindeki bezemeler bölgeye güneyden gelen yabancı kültürel elemanlardır. Ayrıca söz konusu eşyaların büyük bir bölümü de Assur ve Urartu atölyelerinin ürünü olup bunlar İran’da bulundukları sırada İskit yüksek sınıfı tarafından elde edilerek Karadeniz’in kuzeyindeki steplere beraberlerinde getirmişlerdir.[97]
İ.Ö. 6. yüzyılın sonlarına doğru Akhaimenid kralı, Büyük Darius’un İskitler üzerine yapmış olduğu sefer, İskit tarihinin önemli olaylarından birini oluşturur.
Herodotos’ta detaylı olarak anlatılan (Herodotos, Historiai, IV, 1) bu sefer Tabula Capitolina olarak bilinen Grek yazıtı ışığında İ.Ö. 514/513 yıllarına tarihlenir.[98] Bir grup araştırmacı Büyük Darius’a ait Bisitun Yazıtı’nda belirtilen sivri uçlu miğfer giyen İskitlere karşı yapılan sefer ile Herodotos’ta bahsedilen İskitya Seferi’nin aynı sefer olduğunu kabul ederler. Diğer bir grup bilimadamı ise, bu iki kaynakta anlatılan seferlerin birbirinden ayrı olduğu, farklı tarihlerde ve farklı bölgelerdeki İskitler üzerine yapıldığı görüşündedir.[99]
A. S. Shahbazi tarafından yapılan bu konudaki bir çalışmada, bu iki ayrı görüş ayrıntılı olarak ele alınmış ve sonuçta ikinci görüşün doğruluğu desteklenmiştir.
Buna göre; 1. İskit Seferi Büyük Darius’un Bisitun Yazıtı’nda Aral-Hazar steplerinde yaşayan Doğu İskitler üzerinde yapılmıştır.[100] 2. İskit Seferi’nin ise, Herodotos’un bildirdiği İskitya seferi olduğu ileri sürülmektedir. Bu sefer İ.Ö. 514-512’de İstanbul Boğazı ve Tuna üzerinden Karadeniz’in kuzey sahilindeki (bkz. Harita 1) İskitler üzerine yapılmıştır. Büyük Darius ilk seferinde, İran’ı tehdit eden İskitleri yenilgiye uğratarak ülkesinin kuzey sınırlarının güvenliğini sağlamıştır. İkinci İskit seferinde ise, İskitlerin başarılı savaş taktikleri nedeniyle Tuna Nehri’ne geri çekilmek zorunda kalmıştır.[101]
Büyük Darius’a karşı başarı ile savaşan ve hala güçlü oldukları anlaşılan İskitlerin, Grek kolonistleri ve diğer yerli halklarla aralarındaki iyi ilişkiler bu dönemde Kradeniz’in kuzeyindeki steplere Kuzey Kafkaslar’dan ve Doğu Avrasya steplerinden yeni göçebe grupların gelmesi ile bozulmuştur. Grekler, atlı savaşçılar olan bu yeni grupları da farklı kültüre sahip olmalarına rağmen “İskitler” olarak tanımlamışlardır. Göç eden bu gruplar bölgede karışıklıklara ve huzursuzluklara neden olmuştur.[102] Grek kolonistleriyle İskit yüksek sınıfı arasındaki yakın ilişki karşılıklı kültürel etkileşimi arttırmış, sosyal yaşamda ve sanat eserleri üzerinde Grek etkileri belirginleşmiştir. Dinyeper Nehri havzasında çok sayıdaki kurganlardan oluşmuş olan büyük nekropoller nedeniyle, İskitlerin İ.Ö. 4. yüzyılda kısa süreli de olsa parlak bir dönem yaşmış oldukları düşünülmektedir.[103] Bu nekropollerden en önemlileri Oguz, Certomlyk, Solocha ve Gajmanova Mogila’dır. Bu dönemde İskitlerin kralı Ataes’tır. Cesur bir savaşçı olarak da bilinen Kral Ateas İskitlerin batı sınırını genişletmeye çalışmış, özellikle Makedonya kralı II. Philip ile Tuna Nehri havzasında uzun süreli savaşlar yapmış ve İ.Ö. 339 yılında bir savaş sırasında ölmüştür.
İ.Ö. 331’de II. Philip’in oğlu Büyük İskender’in komutanlarından Zopyrion Trakya’ya kadar ilerlemiş olan İskitlere saldırmıştır. Geri çekilen İskitleri Olbia’ya kadar kovalayan ve kenti ele geçiremeyen Zopyrion ve ordusu geri dönüş yolunda İskitler tarafından yok edilmiştir. İskitlerin özellikle Greklerle olan kültürel etkileşimleri sonucunda toplum yaşamındaki değişim geleneksel göçebe sosyal sistemini bozmuş ve bunun sonucunda İskitler, politik ve askeri açıdan zayıflamışlardır. İçten zayıflayan İskitlere son darbe Sarmatlardan gelmiştir.[104]
İ.Ö. 300 civarında yine bir Avrasya atlı savaşçı ulusu olan Sarmatların etkisi ile İskitler önce Kırım yarımadasına çekilmişler, daha batıdakiler ise güneye doğru inerek daha çok Tuna vadisine yayılmışlardır. İ.Ö. 250’den sonra bütün Karadeniz steplerine Sarmatlar egemen olmuşlardır.[105] İ.Ö. 250 civarında İskilerin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra küçük bir grup İskitli komşuları olan Sarmat, Trak, Galat kabilelerine ve Pontus Kralı Mithridates’e karşı mücadele etmişlerdir. İS 2. yüzyıla kadar zayıf da olsa varlıklarını sürdüren İskitler, bu dönemde Güney Avrupa’ya doğru ilerleyen Gotlar tarafından ortadan kaldırılmışlardır.[106]
İskitlerin kökenleri hakkında günümüzde hala bir görüş birliğine varılamamıştır. W.M. McGovern,[107] T. Sulimirski[108] ve I.M. Diakonof[109] gibi araştırmacılar İskitlerin İran kökenli yani Hint-Avrupa’lı bir toplum olduklarını ileri sürmektedirler. V.J. Murzin İran kökenli bir dil konuştuğunu iddia ettiği İskitlerin, Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde farklı soylar ve ulusları birleştirerek güçlü bir birlik oluşturmuş olduklarını düşünmektedir.[110] M.T. Tarhan ise, Kimmerlerin Pro to-Türkler olarak tanımlanan Ural-Altay kökenli göçebelerin batı kolunu oluşturduklarını,[111] İ.Ö. 8. ve 7. yüzyıllardaki Kimmer-İskit sanatının ve eserlerinin birbirinden ayırt etmenin imkansız olduğunu, İskitlerin de bu yakınlıklar ve kültür beraberliğinden dolayı erken Türk topluluklarından biri olduğunu belirtmiştir.[112]
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 33-44