Oğuzlar – Türkmenler
Oğuz adının manası hakkında çeşitli görüşler öne sürülmüş ise de bugün umûmiyetle, vaktiyle J. Nemeth tarafından öne sürülen ve “boylar” anlamına geldiği şeklinde açıklanan fikir kabul edilmektedir. Buna göre “Ok kelimesi boy manasında olup “z” çoğul eki ile birleşip Ok+u+z=boylar şekline dönüşmüştür. Gerçekten de Oğuzlar, VIII. yüzyılın başlarında 6 Oğuz şeklinde kaydolmuştur ki bu husus altı boydan teşekkül ettiklerini göstermektedir.
Oğuzlar bu sırada Barlık ırmağı boylarında bulunuyorlardı. Yine aynı dönemde Göktürk hakimiyetinde görünen Oğuzlar bazen Üç Oğuz bazen de Sekiz Oğuz şeklinde anılmakla birlikte yaygın olarak Dokuz Oğuz olarak belirtilmiştir. Oğuzların boy sayısındaki artış ise tarihî süreç ve boy gelenekleri ile herhangi bir tenakuza düşmemektedir. Çünkü, boylar halinde yaşıyor olmalarının tabiî bir sonucu olarak, boyların nüfusu arttıkça yeni boylar ortaya çıkmakta ve onlar diğer boylar gibi nüfus ve siyasî güce ulaştıklarında boylar birliği içinde kendi adları ile temsil olunmakta idiler. Göktürk Yazıtlarında tespit olunan “Üç Oğuz”, “Altı Oğuz”, “Sekiz Oğuz”, “Dokuz Oğuz” tabirleri (bazen de bütün bunları kastetmek üzere sadece “Oğuz”) bu durumun bir sonucudur. Öte yandan, Göktürkler çağında Edizler iki boy, Uygurlar 10 boy, Tatarlar 30 boy halinde idiler. Göktürklerin batı kolu ise 10 boy halinde idi ve “On-Ok” diye anılıyordu. Oğuzların tarihlerini aydınlatan en eski ve en açık bilgilere Göktürk Yazıtlarında rastlanılmaktadır. Onlar bu dönemde, Göktürk Devleti’nin muhalifleri olarak belirmektedir. Tonyukuk yazıtından anlaşıldığına göre Göktürklerin istiklâllerini kazandıkları ilk yıllarda Oğuzların başına da kağan oturmuştu.
Bu kayıttan Oğuzlarda taht değişikliğinin mi meydana geldiği yoksa bağımsız mı oldukları konusu açık değildir. Bununla birlikte, onlar, Göktürk Devleti’nin kuruluşu esnasında kuzeydoğuda Togla/Tula ırmağı boylarındaydılar. Göktürklerin kuzeye doğru genişlemesinden rahatsız olarak Çin ve Kitanlarla ittifak kurma yoluna gitmişlerdi. Göktürk Veziri Tonyukuk bunu duyunca oldukça müteessir olmuş ve onların arzu ettikleri ittifakı kurmalarına fırsat vermeden saldırmak amacı ile İlteriş Kağan’dan izin istemiş, Kağan’ın “gönlünce sevk et” emri üzerine Oğuzları Togla/Tula ırmağı kenarında mağlup etmiştir. Tonyukuk’un ifadelerinden, Oğuzların bu savaştan sonra Göktürklerin idaresine giridiği ancak, Türgişler tarafından yeniden isyana teşvik edildiği de tespit olunmaktadır.
Yazıtlardan anlaşıldığına göre Oğuzlar ile Göktürkler arasında dört veya beş kez savaş olmuştur. Bunların ilki Togu Balık’ta yapılmıştır. Kültigin (Köl-tigin) bu savaşta bizzat bulunmuştur. Bundan sonra, Antırgu, Çuş-Başı, Ezginti Kadaz ve Amga Kurgan olmak üzere dört savaş daha yapılmıştır. Bununla birlikte Bilge Kağan sadece dört savaş yapıldığını anlatmaktadır. Son savaş Üç Oğuzlar ile yapılmıştır. Bu savaşların birinde Oğuzların Hanı Baz Kağan da öldürülmüş ve nihayet Oğuzlar, Göktürklere tâbi olmuştur.
Bilge ve Kültigin adına dikilen kitabelerde Göktürk Kağanı kendisini “Türk”, Dokuz Oğuzları “Oğuz” diye anmakla birlikte onlar için “Oğuz budunu benim kendi budunumdu” demektedir. Üstelik, Oğuzların isyan etmeleri “yerin ve göğün birbirine karışması” gibi tabiatüstü bir tasvir ile takdim edilmektedir. Yerin ve göğün birbirine karışmasının imkansızlığı ikinci bir açıklama ile sonuçlandırılmakta “Oğuz’un yüreğine kıskançlık düştüğü” vurgulanmakta; bu çerçevede Türk toplumu için en büyük maraz olan bir hakan etrafında toplanamama teması izah edilmeye çalışılmaktadır.
Kitabelerde, Göktürk hakanı devletin kurucuları olarak “Türkleri” merkeze oturtmakta, Oğuzları ise hemen her hitap içinde birinci sırada vermektedir. Göktürk Devleti’nin yıkılışından sonra Türk adlı bir boy veya oymağa rastlanmadığına göre Türk sadece bir siyasî isimlendirme mi idi?
Ünlü tarihçi V. Barthold Oğuzlar ile Türkleri aynı boy olarak saymanın doğru bir düşünce olacağını savunmuştur. Barthold’a göre eğer VIII. yüzyılda Oğuzlar ve Karluklar gibi Türk adlı ayrı bir boy olsa idi Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra çarçabuk tarihten çekilmiş olması gerekirdi. Oysa Türk, Arap coğrafyacıları tarafından dil olarak birbirine kardeş olan bir çok kavimler için kollektif bir ad olarak kullanılmakta, Bilge Kağan’ın “Benim Türküm milletim” diye hitap etmesi de bu hususu doğrulamaktadır. Buna mukabil F. Sümer, Türk adının kavmî bir isim olmayıp onlardan yalnız birinin adı olduğu ve Göktürk hanedanının da bu boya dayandığını ileri sürmektedir. Keza buna benzer bir görüş F. Lazslo tarafından da ileri sürülmüştür.
Netice ne olursa olsun, Türk adının yükselişi ve dünyaya yayılması neden Oğuzlar aracılığı ile olmuştur sorusu anlamını muhafaza etmektedir. Ruslar, Güneylerden akıp giden Türklerden sadece Oğuzları (Bizans kaynaklarına göre Uz) Türk (Tork) diye isimlendirmişlerdir. Aynı şekilde Oğuzların, İslamiyet’e geçiş dönemlerinde Türkmen diye isimlendirilmeleri de manidardır. Çünkü bu isim içinde Türk adı gayet açık olarak yer almaktadır. Öte yandan, Osmanlı kroniklerinde devlet Türk devleti olarak takdim edilirken konar-göçer Türkmenlerin yerleşik hayata geçmeleri “Türkmenlikten çıkma” olarak nitelendirilmiştir. Acaba, Türk adı eski devirlerden beri yerleşik medeniyetin ve otoritenin mi temsilcisi idi? Şayet böyle ise Türk budununun siyasî bir isimlendirme olması icap eder ki, Bilge Kağan ile Oğuzların akrabalık derecesi biraz daha açığa kavuşmuş olur.
Göktürk hakimiyetine giren Türk boylarının siyasî varlıklarını devam ettirmeleri ve “Türk Milleti” içinde zaman zaman istikrarsızlık unsuru olmaları Bilge Kağan’ı fazlası ile rahatsız ettiğinden kitabeler bir yerde milli birlik temasını ana fikir olarak işler. Bu yüzden Oğuzların muhtemelen 717 yılında isyan etmeleri ve Çin’e doğru yürümeleri de Bilge Kağan’ı fazlasıyla “ökündürmüştür” (eseflendirmiştir).
Oğuzların Göktürk Devleti’nin yıkılışında da rol aldığı bilinmektedir. Bundan sonra onlar bir müddet Uygurların hakimiyetinde kaldılar. Bu dönemde Uygur Kağanı Kül-Bilge Kağan’ın oğlunun idaresinde kaldılar. Hatta onun Türk Budunu üzerine düzenlediği sefere katıldılar ve “Türk budunu bütün yok ettiler” (744). Bununla birlikte Oğuzların hepsinin Uygurlara tâbi olmadıkları da anlaşılmaktadır. Nitekim Kül-Bilge Kağan’ın ölümünden sonra oğlu Tengride Bolmış İl Etmiş Bilge Kağan hükümdar olunca Oğuzların taarruzu ile karşılaştı. Bu sırada, Oğuzlar, Sekiz Oğuz olarak anılmaktadır ki bu husus onlardan sekiz boyun isyan halinde olması ile ilgili olmalıdır.
İl Etmiş Bilge Kağan Oğuzların yanı sıra Karluk, Dokuz Tatar gibi başka Türk boyları ile de uzun süre mücadele etti. Bu dönemde Uygurların hakimiyetine girmek istemeyen Karluklar batıya doğru çekildiler. İhtimal ki, Oğuzların da büyük bir bölümü bu göçe katılmıştır. Taberi’nin 820-21 yılı olaylarını zikrederken, Oğuzların Semerkand’ın doğusunda Soğd ve Sir Derya arasındaki bölgeye Dokuz Oğuzların akın yaptıklarına dair haberler vermesi, onların anılan tarihten çok daha önce Talas bölgesine geldiklerinin işareti sayılabilir. Öte yandan F. Sümer’in Sir Derya boylarına sokulmuş olan Oğuzların On-Okların hakimiyetini tanımış olan Oğuzlar olması gerektiği tezini ileri sürmüş ise de iddiasını teyid ederek olan delillerini ortaya koymamıştır.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye