Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Nutuk’tan Özetler – 2

0 14.974

I) BİR MİLLİ TEŞKİLAT KURMA ÇALIŞMALARI

• 15’nci Kolordu Komutanlığı’na Erzurum’a Gelmek İstediğimi Bildirdim

İlk olarak tüm orduyla temasa geçmeliydim. Erzurum’daki 15’inci Kolordu Komutanı’na 21 Mayıs’da yazdığım bir şifrede “Genel duruma pek üzüldüğümü, birlikte yerine getirmemiz inancıyla bu son görevi kabul ettiğimi, bir an önce Erzurum’a gelmek istediğimi” bildirdim.

• Samsun Bölgesinde Güvenliğin Sağlanmasına ve Bir Milli Teşkilat Kurulmasına Önem Verdim

Samsun ve dolayları, Rum çeteleri yüzünden güvenlikli değildi. Oraya geçici olarak bir mutasarrıf atadım. Gerekli önlemlerin alınmasına, halkın aydınlatılmasına, oradaki yabancı güçlerden korkmaya gerek olmadığının anlatılmasına önem verildi ve bölgede milli teşkilat kurulmasına girişildi.

• İzmir Dolayları Hakkında Bilgi Toplayarak, Öbür Kolordu Komutanlıklarına Bildirdim

23 Mayıs’da Ankara’daki 20’nci Kolordu Komutanı’na “Samsun’a geldiğimi, kendisiyle ilişki kurmak ve ızmir dolayları hakkında bilgi istediğimi” bildirdim.

Komutan, yanıtında “ızmir’den düzenli bilgi alamadıklarını, Manisa’nın da işgal edildiğini, Kastamonu ve Kayseri dolaylarından güvenlik bozucu olaylarla ilgili haberler geldiğini, bilgi vermeyi sürdüreceğini” yazıyordu.

27 Mayıs’da Havza’dan, 20’nci Kolordu Komutanı ile Konya’daki Ordu Müfettişliği’ne “Afyonkarahisar’daki 23. Tümen’e hangi görevin verileceğini” sordum. Aldığım yanıtlarda “bir işgal durumunda kendi kesimini koruyacağı, Konya’da orduya yardımcı olacak bir kuvvetin hazırlandığı” bildiriliyordu. Edindiğim bilgileri, Erzurum, Samsun ve Diyarbakır’daki kolordu komutanlıklarına bildirdim.

• Trakya’yı Milli Mücadele Hareketine Çekmek İçin Girişimde Bulundum

Durumunu bilmediğim Trakya ile temas kurmalıydım. Önce Cafer Tayyar Bey’in, 1’nci Kolordu Komutanı olarak Edirne’de bulunduğunu öğrendim.

Cafer Tayyar Bey’e 18 Haziran’da verdiğim direktifte şunları belirttim: “İtilâf Devletleri’nin yaptıkları, İstanbul’daki hükümetin güçsüz durumu sizce de bilinmektedir. Milletin kaderi böyle bir hükümete teslim edilemez. Trakya ve Anadolu’daki milli teşkilatların birleştirilmesi ve Sivas’ta ortak bir heyet kurulması kararlaştırılmıştır. Derhal teşkilat kurunuz ve yanıma iki temsilci gönderiniz. Bağımsızlığımızı kazanıncaya kadar, milletimle çalışacağıma yemin ettim. Artık benim için, Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kararı kesindir. ”

Trakya’nın mânevi gücünü yükseltmek için, direktifime şunları da ekledim: “Anadolu halkı bölünmez bir bütün hâline geldi. Kararlar birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıflar bizimledir. Milli teşkilat genişledi. İngiliz himayesinde bir Kürdistan kurulması propagandası ortadan kaldırıldı. Kürtler Türklerle birleşti.”

• Yunan Ordusunun Manisa ve Aydın’ı İşgal Ettiğini Öğrendim

Bu arada Yunan ordusunun Manisa ve Aydın çevrelerini de işgal ettiğini öğrendim.

56’ncı Tümen Komutanı Bekir Sami Bey; bana 27 Haziran’da gönderdiği telgrafta “birçok engele rağmen, Milli Mücadele düşüncesini her tarafa yaydığını, yaptıklarıma sarsılmaz inancı olduğunu, kendisine emir vermekte devam etmemi” bildiriyordu.

• Tüm Komutan ve Amirlere Bir Milli Teşkilat Kurulması Gereğini Bildirdim

Bir hafta Samsun’da, 12 Haziran’a kadar Havza’da kaldıktan sonra Amasya’ya gittim. Bu süre içinde, bütün yurtta milli teşkilat kurulması gereğini tüm komutanlara ve sivil yönetim âmirlerine bildirdim.

• Yunan İşgaline Karşı Milletin Tepki Göstermesini Sağladım

Dikkat çekicidir ki Yunan işgal ve zulmü karşısında millet daha aydınlanmamış, herhangi bir tepki göstermemişti. Milleti uyarıp harekete geçirmeliydi. Bu maksatla vali ve mutasarrıflara, ilgili ordu birliklerine bir genelgeyle şunu bildirdim: “İşgal gelecekteki tehlikeyi açıkça sezdiriyor. Yurt bütünlüğünün korunması için, milletin tepkisi daha canlı ve sürekli olmalıdır. Katlanılamaz olan bu duruma derhal son verilmesinin, uygar ulusların adaletinden beklendiğini göstermek için coşkulu mitingler yapılmalı, büyük devletlerin temsilcileriyle Bâbıâli’ye etkili telgraflar çekilmelidir. ”

Bunun üzerine her yerde gösteriler başladı.

• Tepki Genelgemi Yanlış ve Kötü Amaçla Uygulayanlar Oldu

Yalnız, birkaç yerde kararsızlığa düşülmüştür. Örnek olarak, Trabzon’da, bir olay çıkabileceği düşüncesiyle, miting kararı uygulanmamıştır. Bu kararsızlık ve gösteri görüşmelerinde Rum temsilcilerin bulundurulması, ıstanbul ve düşmanlar için pek değerli sayılacak belirtilerdir. Talimatımdaki esasları kötüye kullananlar da oldu. Sinop mutasarrıfının, kendisinin yazıp halka imzalattığı miting kararında şu satırlar vardı: “ Türk milleti, ancak kendi padişahının egemenliği ve Avrupa’nın himayesi altında kurulacak bir yönetimle yaşayabilir. ”

Bu satırları yazdıran ruhu, Sinop halkı adına İtilâf Devletleri’ne verilen 3 Haziran tarihli muhtırada -müftününkinden sonra gelen- imzayı görünce keşfettim. O imza Hürriyet ve İtilâf Partisi’nin ikinci başkanına aitti.

II) İNGİLİZLERE, MANDACILARA VE HÜKÜMETE KARŞI ÖNLEMLER

• Milli Gösteriler Karşısında Tehdide Kalkışan İngiliz Komiserliğine Gerekli Yanıtı Verdim

31 Mayıs’ta Harbiye Nâzırı’ndan aldığım bir telgrafta, “İngiltere Olağanüstü Komiserliği”nden Bâbıali’ye verilen notadaki hususlar hakkında soruşturma yapmam ve sonucun ivedi bildirilmesi isteniyordu.

Nota şöyleydi: Sivas’ın durumu ve oradaki Ermenilerin güvenliği ile ilgili olarak kaygı verici haberler aldığımı Sadrazam hazretlerine bildiririm.Ermenilerin iyi korunması için önlemler alınmasını emreden ve kötü muamele durumunda kendisinin sorumlu tutulacağını bildiren bir telgrafın, ilgili komutana ivedi çekilmesini rica ederim.

Sivas Vali Vekili de 2 Haziran tarihli telgrafında, Albay Demange’dan aldığı telgrafta “Aziziye’de Hıristiyanlar ölümle tehdit edilmiştir. Bu gibi haller ilinizin müttefiklerce işgaline yol açar” denildiğini bildiriyordu.Gerçekte ne Sivas’ta durum kaygı vericiydi, ne de Hıristiyanlar tehdit ediliyordu. Bunlar gösterilerden korkan hıristiyan azınlıkların, yabancıların dikkatini üzerlerine çekmek için uydurdukları haberlerdi.

Harbiye Nâzırlığına şu yanıtı verdim: Sivas ve çevresinde, Ermenileri yılgınlığa düşürecek hiçbir olay olmamıştır. Ýngiliz notasındaki haberlerin kaynağı bellidir. Yunan işgali üzerine Müslüman halkın yaptığı toplantılardan, kimileri ürkmüş olabilir. Ancak milletin bağımsızlık ve varlığını yok eden işgal, cana kıyma ve zulüm gibi olayların tekrarlanması durumunda, ne milletin heyecanını, ne de bundan doğacak gösterileri kimse engelleyemez ve çıkacak olaylardan sorumluluk üstlenemez.

İngiliz notası ile yanıtımın suretlerini bütün komutan, vali ve mutasarrıflara bildirdim.

• Yabancı Bir Devletin Himayesini İsteyenler Hakkında Milleti Aydınlattım, Bunlara Karşı Önlemler Aldım

Bu tarihlerde bütün milletçe İngiliz himayesinin istenmesi için Sait Molla imzasıyla, İngiliz Muhipler Cemiyeti adına, belediye başkanlarına çekilen telgrafın etkisini gidermek için milleti aydınlattım, Hükümet nezdinde girişimlerde bulundum.

Bundan başka 27 Mayıs’ta bir yabancı ajansın, “Saltanat Şûrâsı (Padişahlık Danışma Kurulu) üyelerinin, “Türkiye büyük devletlerden birinin himayesini sağlamalıdır” düşüncesinde birleştiği haberini yayması üzerine, Sadrazam’a, milletin, bağımsızlığını korumaya kararlı ve bu yolda her türlü özveriye hazır olduğunu yazdım.

Milleti de bu durumdan haberdar ettim.

• Millete, Hükümetin, Paris Konferansı’nda Millî Bağımsızlığı ve Çoğunluk Haklarını Savunmakla Yükümlü Olduğunu Bildirdim

Sadrazam Ferit Paşa’nın, Paris’e çağrılması konusundaki görüş ve davranışımı açıklamak için, ilgili ordu birliklerine ve valiliklere 3 Haziran’da şu telgrafı çektim:

Osmanlı Devleti, konferans huzurunda haklarını savunmak için Paris’e çağrılmıştır. Bu başarı; milletimizin, Ýzmir olayı üzerine gösterdiği şiddetli tepkinin sonucudur. Bu devletler; milletin, haklarının bilincinde ve onları çiğnetmemeye kararlı olduğunu gösterdiği sürece, millete ve haklarına saygılı olur. Konferansta savunulması milletçe istenen haklar; tam bağımsızlık ve çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir. Paris’e harekete hazırlanan heyet; bu isteklere uymalıdır. Aksi halde millet, olupbittiler karşısında kalabilir.

Bu kaygının sebepleri şunlardır: Sadrazam bir Ermeni muhtariyeti ilkesini kabul ettiğini bildirdi. Sınırını belirtmedi. Buna üzülen Doğu illeri halkı, açıklama istedi. Saltanat şurası’nda da üyelerin hemen hepsi, millî bağımsızlığın korunmasını istediği halde, hükümetin dayandığı Ýtilâf ve Hürriyet Partisi adına Başkan Sadık Bey İngiltere’nin himayesini önerdi. Geniş bir Ermenistan muhtariyeti ile devletin bir yabancı himayesini kabulü konularında, milletin isteği ile hükümetin görüşü arasında bir uyum olmadığı anlaşılıyor.

Paris’e gidecek heyetin, milletin haklarını savunmada uyacağı ilkeler milletçe bilinmedikçe, kaygılanmamak mümkün değildir. Bu nedenle illerdeki cemiyet temsilcileri, belediye heyetleri; Sadrazam’a ve Padişah’a telgraflar çekerek, millî bağımsızlığın ve millet çoğunluğunun haklarının korunmasını, Paris’e gidecek heyetin yapacağı savunma esaslarının millete bildirilmesini istemelidir. Milletin bu hareketi; ıtilâf Devletleri’ne, heyetin savunacağı ilkelerin milletin isteği olduğunu gösterecek, görevini de kolaylaştıracaktır.

• İstanbul’a Geri Çağrıldığımı Öğrendim

Bu tarihten beş gün sonra, Harbiye Nazırı tarafından ıstanbul’a çağrıldım. Kimler tarafından ve niçin çağrıldığımı, Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dan gizlice öğrendim. Erzurum’da görevden ayrılacağım tarihe kadar, Harbiye Nazırı ve Saray’la bu konuda yazışmalar yaptım.

BUGÜNKÜ TÜRKİYE

Sıra geldi günümüz Türkiyesi için ders çıkarmaya…

Tehlike

1919 ve 2007… Dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geldik: Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı yine tehlikede: Türkiye bu kez ekonomik silahlarla işgal ediliyor. Bağımsızlığımız her alanda yok edilmekte, çoğunluğun hakları azınlığa feda ediliyor.

-Bundan 88 yıl önce başımıza gelenleri yeniden yaşıyoruz. Öyleyse kendi kendimize soralım: Tarih tekerrür müdür, yaksa aptallığımızın bir kanıtı mı? Osmanlı Hükümeti Sevr’e yuvarlandı, Türkiye Cumhuriyeti de benzer bir uçuruma doğru sürüklenmekte.

-Batı’nın taktiği yine aynı: Bizi azınlık silahıyla bölüyor. Avrupa Birliği o uğursuz ağzını ne zaman açsa, “Ermeniler, Rumlar, azınlıklar, Hıristiyanlar…” diyor. Aralarına Kürt yurttaşlarımızı, Alevi yurttaşlarımızı da katıyor. “Ey Türkiye, şunu yap, bunu yap” diye emirler yağdırıyor. Ardından da “Karışmam ha, seni üye yapmam, kredi vermem” diyerek hükümeti tehdit ediyor. Hükümetin yapabildiği ise korkup pısmak, ne istiyorsa vermek; ya da bile bile isteyerek yapıyor bunu..

Evet, Batı’nın huyu hiç değişmedi, geçmişte olduğu gibi bugün de aynı dolaplara başvuruyor. Bizim açımızdan ise önemli bir fark var: Bugün Mustafa Kemal Paşa gibi, düşmanı yaptığına pişman edecek, “Dur bakalım orada, ne yapıyorsun sen” diye kükreyecek, şımarık Batı’nın ağzının payını verecek bir önderimiz yok. Oysa, her şey ona bakıyor!

Yunanistan… Bu ülke Türkiye’ye asla dost olmaz. Bundan 80 yıl öncesinin saldırgan Yunanistan’ı ne ise bugünkü de odur. Megalo Ýdeası’ndan, Vatanımız üzerindeki emellerinden, zerre kadar vazgeçmemiştir, vazgeçmeyecektir. Cesaretini Avrupa Birliği‘ne borçlu. Arkasında o var.

Türkiye’ye ne Yunan’dan ne AB’den dost olur. MGK Siyaset Belgesi’ni bu temele göre belirlemelidir.

Amerika kendi himayesinde bir Kürdistan kurmak üzeredir. Bu girişi mutlaka engellenmelidir.

Başkan

Halk arasında bir hareketlilik var. Her şey Atatürk çapında, onu örnek alacak bir başkanın ortaya çıkmasına bakıyor. Halk hazırdır, bir önder bekliyor.

Kendini kabul ettirecek bir başkanın ortaya çıkış daha fazla gecikemez. Başkan şöyle diyebilmelidir: “Bugün Türkiye Batı karşısında boynu eğik, güçsüz bir hükümetin elinde. Milletin istekleri ile Hükümet’in görüşleri arasında uyum yoktur. Milletin kaderi böyle bir hükümete teslim edilemez. Bağımsızlığımızı tekrar kazanıncaya kadar, milletimle çalışmaya yemin ediyorum.” Bu büyük çıkış, onun hasretle beklenen başkan olduğunun da bir kanıtı olur.

Başkan yakın iş arkadaşlarını seçerken, onların, kendisine sarsılmaz inancı olan kişilerden olmasına özen göstermelidir.Türkiyemizin umut bağladığı kendini hizmetleriyle kanıtlamış yurtseverler ortaya çıkmalı, milleti uyarmalı ve harekete geçirmelidir.

Millî Teşkilat

Bu Vatan bizimdir, bu millet bizimdir; sahipsiz kalamaz. Bütün Yurtta tek bir millî teşkilat kurulmalıdır. Bu teşkilat Türkiye’nin her tarafını kapsayacak şekilde genişletilmelidir.

Bir ortak heyet oluşturmalıdır. Başkan -tıpkı Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı gibi- yurtsever bütün örgütleri toparlamalı, bir araya getirip birleştirmeli, teşkilatı olabildiğince genişletmelidir.

Atatürk millî teşkilatı iki aşamada gerçekleştirdi: Önce mevcutları birleştirdi. Sonra millî teşkilatı vatanın en ucra noktalarına kadar genişletti. Bugün de aynı model uygulanabilir.

Halk

Halk sürekli aydınlatılmalı, yaklaşan büyük tehlikeden haberdar edilmelidir. Bugünkü gelişmelerin gelecekte hangi tehlikelere yol açacağı halka anlatılmalıdır.

Batı’dan, ABD’den, onların yerli işbirlikçilerinden korkmamak gerekir. ABD’nin Irak’taki perişan hali ortadadır. Batı’nın gerçekte bir kâğıttan aslan olduğu örneklerle gösterilmelidir. Atatürk’ün kanıtladığı gibi “Ya istiklal ya ölüm” diyebilen bir ulusu, hiçbir kuvvet yenemez.

Halkın AB dayatmaları ve ABD tehditleri karşısında yeteri kadar tepki göstermesi sağlanmalıdır. Milletin tepkisinin sürekli ve etkili olması sağlamalıdır. Yurt çapında toplantılar ve gösteriler başlatılmalıdır. Yeni ulusal gazeteler, ulusal TV kanalları kurulmalıdır. Mevcutlar desteklenmelidir.

Bir uygulama ilkesi şudur: Batı’ya haklarımızın bilincinde olduğumuzu ve onları çiğnetmemeye kararlı olduğumuzu sürekli göstermeliyiz. Böyle cesur ve onurlu tavır bu hükümetten asla beklenemez. Ulusalcı cephe bu bilinci canlandırmalı ve güçlendirmelidir, milleti bu şekilde davranmaya sevk etmelidir.

Engeller

Yeniden Millî Mücadele’nin önüne, Millî Heyet’in ve Başkan’ın önüne engeller çıkarılacaktır.Başkan ve arkadaşları bu engeller karşısında yılmamalıdır. Onlara karşı hazırlıklı olmalıdır.

Bizden olup da AB, ABD himayesi isteyen, yabancıların propagandasını yapan, onların davası için çalışan kişiler, yazarlar, profesörler, kuruluşlar, örgütler, vakıflar, dernekler kaplamıştır ortalığı. Tıpkı istiklal Savaşımızın İstanbul’unda olduğu gibi… Millî Heyet ve başkan bunları deşifre etmeli, ne olduklarını, hangi haince tertipler içinde bulunduklarını halka anlatmalıdır.

AB ya da ABD uyduluğuna karşı kesin tavır alınmalıdır.

Türkiye için en büyük tehlike Çirkin Batı’dır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.