Neşet Ertaş
Kırşehir’in Kırtıllar köyünde doğdu. Babası, kadim uzun hava formu olan bozlak okuma geleneğinin “abdal ağzı” yorumunda usta icracılardan Muharrem Ertaş, annesi Keskin’in Hacelobası köyünden Döne’dir. Müzikle beş altı yaşlarında iken tanıştı. Yörede “çalgıcılık” tabir edilen ve öncelikle bir geçim kapısı olan bu mesleğe babası ile birlikte gittikleri köy düğünlerinde başladı. Ritim ve usul yeteneğini babasının sazı eşliğinde önce darbuka, kaşık, zil çalarak, ardından oyun türkülerine oynayarak eşlik etmek suretiyle geliştirdi. Üzerinde yoğunlaştığı ilk müzik aletleri babasının çalgı grubunda eksikliği hissedilen cümbüş ve kemandır.
Kısa bir süre sonra bu sazlarda gösterdiği başarıyla yörede aranan isimler arasına girdi; fakat düşünce ve ruh dünyasını ifadeye en uygun çalgının saz olduğu kanaatiyle babasının temin ettiği sazı bir daha bırakmamak üzere eline aldı ve kısa sürede herkesi şaşırtan bir icra düzeyi yakaladı. Sazın zamanla Neşet Ertaş’ın elinde kazandığı özellik, daha on bir-on iki yaşlarında iken yöre halkının gözünde saz çalanların “Neşet Ertaş ve diğerleri” diye ikiye ayrılmasında kendini gösterir. Sadece çok iyi saz çalıp çok güzel okuyan bir sanatçı değil aynı zamanda hiç kimsenin bilmediği, duymadığı yeni türkülerin farklı bir üslûp ve yorumla icracısıdır. Çok küçük yaşlarda söz ve müziği kendisine ait türküler de çalıp okumaya başlar.
1950’li yılların başlarında TRT Ankara Radyosu’nda canlı olarak yayımlanan, Muzaffer Sarısözen’in yönettiği “Yurttan Sesler” programında, “Geleli gülmedim ben bu cihana” adlı bozlağı solo çalıp okuduğunda yaşı on dört olan Neşet Ertaş’ın ismi o günden sonra ülke genelinde duyulur. Daha sonra 1970’li yılların ortalarına kadar devam eden yirmi yılı aşkın süre boyunca on beş günde bir “misafir mahallî sanatçı” sıfatıyla Ankara Radyosu’na çağrılarak on beşer dakikalık solo bantlar yaptı. Bu türkülerin bir kısmı anonim olmadığı ve beste özelliği taşıdığı gerekçesiyle dönemin yetkililerince arşiv kayıtlarından silinerek diskotekten çıkarıldı.
İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde geçen sıkıntılı yılların ardından ilk taş plağını, 1957’de İstanbul’da Kadri Şençalar’ın sahibi olduğu Şençalar Plak adına doldurduğunda on dokuz yaşındadır. Okuduğu eser babasına ait, “Neden garip garip ötersin bülbül / Yoksa sen de bahtı karalı mısın?” sözleriyle başlayan bozlaktır. İki yıl süren İstanbul macerasından sonra Ankara’da bir hemşerisine ait Kazablanka Gazinosu’nda çalışmaya başladı. 1960’lı yıllardan itibaren farklı türlere mensup müzisyen ve oyuncuların da yer aldığı konser turneleriyle, ardından tek başına çıktığı konser organizasyonlarında Türkiye’nin bütün şehirlerini ve pek çok ilçesini dolaştı. 1976’da Ankara’da sahnede iken âni bir felç geçirdi. Hacettepe Hastahanesi’nde iki yıl uygulanan fizik tedaviden bir sonuç alınamayınca Almanya’da işçi olarak çalışan ağabeyi Necati Ertaş’ın yanına gitti. Tedavi iki ayda sonuç verince üç çocuğunu da Almanya’ya getirterek sanat hayatını Almanya’da devam ettirmeye karar verdi. Böylece aralıksız yirmi beş yıl (1979-2003) sürecek olan gurbet hayatı başladı.
Almanya başta olmak üzere, Türk işçilerinin yoğun biçimde yaşadığı Avrupa ülkelerinin hemen bütün şehirlerinde çok sayıda konser verdi. Türk işçilerinin düğünlerine katıldı. Türkiye’de iken çıkardığı 33’lük ve 100’den fazla 45’lik plağa Almanya’da doldurduğu yirmi civarında kaset eklendi. CD olarak çıkan albümlerinin sayısı yirmi beş civarındadır. Bugüne kadar plak, kaset ve CD’lere okuduğu türkülerin kesin sayısı bilinmediği gibi bu türkülerin kaçının kendisine ait olduğunun bir dökümü de henüz yapılmadı. 500 civarında olduğu tahmin edilen yayımlanmış türkü kayıtlarının yüzde seksen beşinin söz ve müziği kendisine aittir.
Diğerlerinin önemli bir bölümü, babası Muharrem Ertaş’tan kalanlarla söz ve müziği anonim olan çoğu Orta Anadolu yöresine ait çeşitli türküler, bozlaklar, oyun havaları ve halay ezgileridir. 25 Eylül 2012’de vefat eden Neşet Ertaş, vasiyeti üzerine Kırşehir’in Bağbaşı mahallesinde bulunan babasının mezarının ayak ucuna defnedilmiştir. 2006 yılında kendisine “TBMM Üstün Hizmet ödülü”, 2009 yılında UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi ödülü”, 2011 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından fahri doktora pâyesi verilmiştir. 2002’de verilmek istenen devlet sanatçılığı unvanını, “Ben milletimin, bu halkın sanatçısıyım; devletin sanatçısı olmayı doğru bulmuyorum” diyerek kabul etmemiştir.
Olağan üstü çalma ve söyleme yeteneği, geleneğe hâkimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye yönelmesi, yeni zamanların zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş hep gündemde kalmış, geniş kitlelerin hayranlığını kazanmış gerçek bir saz ve söz ustası, türküyü ve sazı etkili biçimde terkip eden ender sanatçılardan biridir. Onun sanatı kendi özünü, duygularını ve yaşadıklarını herkesin anlayacağı bir dil ve üslûpla saza, söze dökmesidir. Saz çalma ve söyleme tekniği, yorum gücü, repertuvarı, üslûbu, gelenekteki yeri ve konumu, çeşitli yabancı müzikologlar tarafından incelenmiş, üniversitelerde ve konservatuvarlarda tez konusu olmuştur.
“Bütün canların Hak olduğu” inancını Bektaşîlik penceresinden görüp yorumlayan Ertaş’ın sahne ritüelleri arasında hiç ihmal etmediği davranışlarından biri de eski köy düğünlerinden kalma bir alışkanlıkla elini yere (toprak) sürüp öptükten sonra kalbinin üzerine koymasıdır. Bunun anlamı canlı cansız her şeyin aslı topraktır, toprak Hak’tır ve ondan olan her şey de Hakk’ın bir parçasıdır, Hakk’ın özünü taşır. Bu düşüncelerini, “Canı Hak görmek bizim Bektaşîliğimizin de özüdür, karıncadan file kadar bütün canları Hak biliriz. Bütün canların canı Hak’tır, bir canı incitmek de Hakk’ı incitmektir” şeklinde ifade ederdi.
Neşet Ertaş’ın hayatını ve sanatını anlatan ilk kapsamlı çalışma TRT ve Anadolu Folklor Vakfı’nın iş birliğiyle, Bayram Bilge Tokel’in yönetmen Ali Bozkurt’la birlikte hazırladıkları dört bölümden oluşan “Bozkırın Tezenesi” adlı belgeseldir. 2000 yılında hazırlanan bu belgeselden beş yıl sonra gerçekleştirilen ikinci belgesel çalışması ise Can Dündar ve Bayram Bilge Tokel’in birlikte hazırladıkları “Garip” adlı üç bölümlük yapımdır. Ayrıca Bayram Bilge Tokel’in Neşet Ertaş Kitabı adlı bir monografi çalışması yayımlanmıştır. Son yıllarda yayımlanmış, hayatını ve sanatını anlatan diğer iki kitaptan biri Haşim Akman’ın Gönül Dağında Bir Garip adlı nehir söyleşisi, diğeri ise Erol Parlak’ın Garip Bülbül adlı kitabıdır.
Kaynakça: Bayram Bilge TOKEL, TDV İslam Ansiklopedisi