Musul ve Halep Atabeyi Mevdûd ve Zamanı
Mevdûd b. İmâduddin Zengi, Kutbuddin, Musul Atabeği
Kutbuddin Mevlûd Musul Atabeği İmâdûddin Zengi’nin küçük oğludur. Zengi, 15 Eylül, 1146 yılında, Caber Kalesi’ni kuşattığı bir sırada şehit edildiğinde geride dört oğlu kalmıştı. Onun en küçük oğlu olan Kutbuddin, babası öldüğünde henüz on altı yaşındaydı. Dört kardeşin en büyüğü olan I. Seyfuddin Gazi (dönemi 1146-1149), atabeğliğin merkezi olan Musul’da babasının makamına otururken, bu kardeşlerin ikincisi olan Nuruddin Mahmut (dönemi: 1146-1174) da, devletin diğer mühim bir kenti olan Halep’e yerleşti. Böylece Zengi’nin devleti, büyük kardeş olması dolayısıyla I. Seyfuddin Gazi’nin gözetiminde iki kesim olarak yönetilmeye başladı. Üçüncü kardeş olan Nusretuddin Muhammed Emiru Emiran ise, Nuruddin Mahmud’un, 1157 yılında geçirdiği ilk hastalığı, Harran valiliği ve bu hükümdarın Haçlılarla yaptığı savaşların bir kısmında adını duyurdu.
I. Seyfuddin Gazi, ölümüyle sonuçlanan hastalığı sırasında vezir Cemâluddin Muhammed b. Ali el- Cevâd el- İsfehânı ve baş kumandan Zeynuddin Ali Küçük’ün arzuları üzerine kardeşi Mevlûd’un Musul Atabeğliği’ne getirilmesini uygun buldu. Söz konusu hükümdar, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak birkaç hafta sonra kırk yaşlarında bulunduğu bir sırada Musul’da öldü.
I. Seyfetuddin Gazi’nin ölümünden sonra Kutbuddin Mevlûd, daha önceki karar gereğince Musul tahtına oturuldu. Onun hükümdarlığa getirilmesinde vezir Cemâluddîn el- İsfehânî ile başkomutan Zeynuddin Ali Küçük birinci derecede etkili oldular. Mevlûd’un atabeğliği kısa süre içinde hem Irak Selçuklu Sultanı Mesut b. Muhammed (dönemi: 1135-1152) hem de Abbasi Halifesi el- Muktefî (dönemi: 1136-1163) tarafından da benimsendi.
Kutbuddin Mevlûd tahta çıktıktan hemen sonra, ağabeği I. Seyfuddin Gazi’nin, beklenmedik bir sırada ölmesi sebebiyle, evlenmesi bütünüyle gerçekleşmeyen Mardin Artuklu Hükümdarı Hüsamuddin Timurtaş’ın (dönemi: 1122-1152) kızı Zümürrüt Hatun’la evlendirildi. Böylece iki hükümdarlık arasında hısımlık bağının sürdürülmesi sağlandığı gibi, I. Seyfuddin Gazi döneminde sağlanmış bulunan anlaşma hali devam ettirilerek dışa karşı da bir güç birliği oluşturuldu.
Mevlûd, hükümdarlığı üzerinden daha bir yıl bile geçmeden Zengi’nin üçüncü hazinesinin bulunduğu Sircar Kalesi yüzünden ağabeyi Nuruddin Mahmut’la çatışma durumuyla yüz yüze geldi. Bu sıralarda söz konusu kalenin dizdarı el- Mukaddem Abdulmelik, Nuruddin’le yazışma yaparak adı geçen kaleyi kendisine teslim edeceğini bildirdi. Durumu öğrenen Mevdûd, birtakım tedbirlere başvurdu ise de, sonunda bu iki kardeşin Sincar’da karşı karşıya gelmesi önlemedi. Bununla birlikte Kutbuddin’in veziri Cemaluddin ile Mahmut arasında sürdürülen görüşmeler sonunda iki kardeşin anlaşmaları sağlandı. Buna göre, Musul Atabeğliği’ne ait olan Hıms, er-Rabbe ve er-Rakka’nın, Sincar hâzinesiyle birlikte Mahmut’a verilip onun Suriye bölgesinde, Mevlûd’un da, Sincar’a sahip olup Urfa dışında kalan el- Cezire’de birer bağımsız hükümdar olarak tanınmaları benimsendi. Söz konusu anlaşmaya göre çok karlı çıktığı anlaşılan Nuruddin Mahmut, Sincar’dan Halep’e taşınan bu büyük hazineyi, Haçlılara karşı yürüttüğü mücadele kullanacaktı.
Mevlûd’un, 1156-1157 yılında askerî bir zafer kazandığını görüyoruz. Daha önce Zengi’nin elinde bulunan el- Cezire, I. Seyfuddin Gazi Dönemi’nde Ebû Bekr ed- Dubeysî’ye ikta edilmişti. Adı geçen şehir, ed- Dubaysî’nin yukarıdaki tarihte ölümü üzerine kölesi Ağlebbek’in eline geçmişti. Mevlûd, bu emire sözü edilen şehirle birlikte Kevaşî, ez- Zaferân, Ferâh ve tüm Zevezân kalelerini vererek onu kendi boyunduruğu altında almayı başardı.
Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın oğlu Süleyman Şah (dönemi: 1159-1161), Sultan Sancar (dönemi: 1117-1157) Oğuzlara esir düşünce sultan tanınmış; ancak onlar karşısında tutunamayarak Horasan’dan ayrılıp Bağdat’a gelmişti. El Muktefî ile anlaşarak kendisine “Şahanşah el-Muazzam Gıyâsuddîn ve’d-Dünya” lakapları verilmiş, kendisine hil’at giydirilmiş ve adına hutbe okunmuştu.
Süleyman Şah’ı, Irak Selçuklu Sultan II. Muhammed’e (dönemi: 1153-1159) karşı kullanmak isteyen el- Muktefî, bu sultanla savaştırmak için onu Cibal bölgesine göndererek kendisine Hülyan’a gelmişti. O, buradan Süleyman Şah’ın kardeşi Melik Şah’a bir elçi göndererek onun bin atlı ile gelmesini sağlamış, iki kardeş arasında bir ittifak oluşturmuş, kendisini müstakbel sultana veliaht tayin etmiş, kendisi de asker ve donanım yardımında bulunarak tayin her ikisini de II. Muhammed’le savaşmak üzere adı geçen yere yolcu etmiştir. Ne var ki II. Muhammed’le Hemedan yakınlarında savaşa tutşan bu iki kardeş hiçbir başarı elde edememişlerdir. Öte yandan II. Muhammed yukarıdaki durumu öğrenince o da Kutbuddin Mevlûd ve onun naibi Zeynuddin Ali Küçük’e birer mektup yazarak yardımlarını rica etmiş bulunuyordu. İşte Süleyman Şah’ın yenilip Bağdat’a gitmek üzere yolda bulunduğu bir sırada, daha önce II. Muhammed’in yardım çağrısına uyup ordusuyla ona yardım etmek üzere Şehrezur’a gelmiş bulunan Z. Ali Küçük, savaşın sonucunda haberdar olunca daha ileri gitmeyerek Süleyman Şah’ı bu şehirde bekledi. Süleyman Şah sözü edilen kente gelince adı geçen Musul ordusu komutanı onu yakaladı ve kendisine bir hükümdar saygısı göstererek onu Musul’a getirip tutukladı.
1157 yılında Irak Selçuklu Hükümdarı II. Muhammed, yukarıda bahsettiğimiz başarısından sonra Bağdat’a bir elçi göndererek baş kentte ve Irak’ın diğer bölgelerinde adına hutbe okutmasını istemiş; ancak onun bu arzusu geri çevrildiğinden Bağdat’a yürüyerek Mevlûd’dan yardım göndermesini rica etmişti. Sultanın bu yardım çağrısını da karşılıksız bırakmayan Musul Hükümdarı Kutbuddin, yine Z. Ali komutasında bir orduyu söz konusu kuşatmaya katılması için Bağdat’a göndermişti. İşte II. Muhammed’in öncülüğünde bu kuşatma sürerken durumu öğrenen Nuruddin Mahmut, Musul ordusunun komutanı Z. Ali Küçük’e bir mektup göndererek İslâm Halifesi’ne karşı savaştığı için onu kınadı. Bunun üzerine Musul ordusu savaşı yavaşlattı. Gerek bu durum gerekse Sultan II. Muhammed’in ülkesinde baş gösteren ayaklanma ile Hemedan’ın elden çıktığına dair gelen haberlerin etkisiyle kuşatma kaldırıldığından Musul ordusu da ülkesine geri döndü.
1159 yılında Nuruddin Mahmut, ikinci kez ağır bir biçimde hastalanınca, daha önceki hastalığı sırasında veliaht gösterdiği, kendisinden küçük kardeşi Nusretuddin’in davranışlarını beğenmediğinden, Kutbuddin Mevdûd’un, hem görüşleri hem de dinî yönden sağlam bir kişi olduğunu belirterek öldüğü takdirde bu kardeşine boyun eğeceklerine dair devlet adamlarına yemin ettirdi. Bu durum, daha önce yaşanan Sincar olayına rağmen iki kardeş arasındaki bağlılığın ve karşılıklı dayanışmanın herhangi bir kesintiye uğramadan sürdüğünü göstermektedir.
Nuruddin Mahmut, yukarıda geçen kararını devlet yetkililerine benimsettikten sonra vakit geçirmeden hemen Kutbuddin’e bir haberci göndererek onun, ordusuyla Suriye’ye gelmesini istedi. Bu haberin kendisine ulaşmasından hemen sonra ordusunu donatan Mevlûd, vakit geçirmeden başkentten ayrıldı ise de, yolda bulunduğu bir sırada ağabeğinin iyileştiğini öğrendi. Kutbuddin, bunun üzerine daha ileri gitmeyerek olduğu yerde kaldı ve durumun açıklığa kavuşması için veziri Cemaluddin’i gönderdi. Bu münasebetle Nuruddin’in ülkesine giden, sözü edilen vezir, gerek Şam (Dımaşk), gerekse Halep’te büyük törenlerle karşılandı, kendisine ve yanındaki heyete çok kıymetli hediyeler takdim edildi. Musul’a dönüşünde de Nuruddin’i büyük komutanlarından Eseduddin Şirkûh kendisine refakat etti.
Kutbuddin Mevlûd, Musul tahtına oturduğunda, devlet yetkilileri Nuruddin’in tasvibini almışlardı. Gerek bu durum ve gerekse Sincar olayı onun ağabeğini metbu hükümdar olarak tanıdığını göstermektedir. Mevlûd daha da ileri giderek herhangi bir istek olmadığı halde ülkesinin her yanında Mahmut adına hutbe okutmakla ona bağımlılığını kendiliğinden ortaya koymuştur.
Bizans İmparatoru Manuel 1158 yılının sonbaharında İstanbul’dan kalkarak Çukurova’ya yönelik birsefere çıkmış, onun bu yolculuğu 1159 senesinin Mayıs ya da Haziran’ında geriye dönüş emrini verinceye değin sürmüştü. Nuruddin Mahmut, Manuel’in bu seferini öğrenince, bir yandan çeşitli hazırlıklar yaparken bir yandan da komşu İslâm ülkelerinden askerî yardım sağlamalarını rica etmişti. Onun, gerek Manuel’e ve gerekse bölge Haçlılarına karşı yaptığı bu yardım çağrısına, başta yine kardeşi Mevdûd’un ordusu olmak üzere yardımcı birlikler gelmişti. Nuruddin, gayet mahirane yürüttüğü siyaseti neticesinden Manuel’le imzalandığı başta olmak üzere kendisinin yardımına koşan birliklerin yetkililerine ve askerlerine dillere destan olacak bir ziyafet verdi ve onları, derecelerine göre kıymetli hediyelerle taltif ederek ülkelerine gönderdi.
1160 yılında Irak Selçuklu Sultanı Muhammed b. Mahmut ölünce onun yerine Musul’da tutuklu bulunan Süleyman Şah’ın geçirilmesine karar verildi. Emir İnanç ve Öteki devlet yetkilileri Mevdûd’a elçi göndererek ondan Süleyman Şah’ı serbest bırakmasını istediler. Yapılan görüşmeler sonunda, varılan anlaşmaya göre, Kutbuddin, yeni sultanın atabeği ve Zeynuddin Ali de onun baş komutanı olması kabul edilerek Süleyman Şah serbest bırakıldı. Kutbuddin Süleyman Şah’ı, sultanlığın gerektirdiği çeşitli mal para, araç ve gereçlerle donatarak Zeynuddin Ali komutasında çıkarılan bir Musul birliği ile onu ülkesine yolcu etti. Cibal beldelerinde sultanı karşılamaya gelen emirlerin ve askerlerin gittikçe çoğalması ve onların sultana karşı takındıkları tavrı beğemeyen Zeynuddin Ali Küçük, onlara sözünü dinletemeyeceğini anlayınca birliği ile Musul’a geri döndü.
1163 yılında Mevlûd, babası Zengi’nin döneminden beri devlete hizmet eden büyük devlet adamı Cemaluddin el-İsfehânî’yi, hakkında artan şikayetler üzerine, Zeynuddin Ali’nin ilk anlarda çok diretmesine rağmen görevden alarak tutuklattı. Cemaluddin, Haziran ya da Temmuz, 1164 yılında Musul’da tutuklu bulunduğu hapishanede vefat etti.
Sultan Nuruddin, bir yıl önce Frankların ani baskını sonucu uğradığı kayıpların öcünü almak, Kudüs Kralı Amaury’nin, Mısır’daki komutanı Eseduddin’e baskısını azaltmak, adı geçen krala Filistin bölgesinden yardımcı güçlerin yetişmesini önlemek ve Haçlı bölgeleri açısından bir kilit noktası olan Harim Kalesi’ni eline geçirmek üzere 1164 yılında onların topraklarına büyük bir akın yapılmasına karar verince, yine çevredeki İslâm hükümdarlarından yardım istedi. Sultanın bu çağrısına Kutbuddin Mevlûd, ordusunun başında yiğit ve gözü pek bir kişi olan Zeynuddin Ali’nin bulunduğu bir birlikle karşılık verdiği gibi, Artuklulardan Hısnu Keyfâ Emiri Fahruddin Kara Arslan ve Mardin Hükümdarı Necmuddin Alpı da birer askerî birlik göndererek onun bu isteğini yerine getirdiler. 10 Ağustos, 1164 günü İslâm Türk ordusu Haçlılara karşı büyük bir zafer kazandı. Söz konusu bu savaşta Haçlılar on bin dolayında ölü ve çok sayıda tutsak vererek ağır bir yenilgi tattılar. Yenilgileri o kadar ağır idi ki, princeps Bohemund, Trablus Kontu Raymond, Kostantin Koloman ve Hugue de Lusignan gibi başkanları bile esir edilerek zincirlere vurulup Halep’e getirildiler. Özellikle Musul ordusunun çok büyük yararlıklar gösterdiği bu savaşta Türklerin taktiğini bilen Ermeni Toros’la kardeşi Mleh kaçıp kurtulabildiler. Böylece bu zafer sonunda yukarıdaki tarihten iki gün sonra Harim Kalesi fethedilerek Suriye bölgesinde Nuruddin Mahmut’un yegâne lider olduğu da kanıtlanmış oldu.
Kutbuddin Mevlûd, Sultan Nuruddin’in 1167 yılında yaptğı yeni bir çağrısı üzerine, onun Trablus Kontluğu’na yöneltiği bir seferine daha katıldı. Ordusunun başında yine Zeynuddin Ali olduğu halde Hıms’a gelen Musul birliği orada Mahmut’un ordusuyla birleşti. Bu İslâm Türk gücü bu akını sırasında Halbe, el-Ureyme ve Safiyâtâ gibi kale ve kentleri ele geçirerek Hıms’a geri döndü ve Ramazan orucu burada tutuldu.
Öyle anlaşılıyor ki, bu iki Zengi hükümdarı Ramazan ayının sona ermesinin ardından, yeniden Haçlı topraklarına akın ederek Hunîn Kalesi’ni de ele geçirdi. Yine bu sırada Beyrut üzerine yürüyüşe geçileceği bir anda Nuruddin’in ordusunda meydana gelen bir karışıklık yüzünden bu seferden vazgeçilerek geri dönüldü. Sultan Nuruddin, Mevdûd’un kendisine yaptığı bu yardımları karşılıksız bırakmayarak ona Fırat nehri kıyısındaki er-Rakka’yı verdi. Bütün bu seferin sona ermesinden sonra Mevdûd geri dönerken adı geçen şehri teslim alarak 1167 yılının yaz mevsiminde başkenti Musul’a ulaştı.
Hısnu Keyfâ ve Diyarbakır Artuklu Hükümdarı Fahruddin Kara Arslan, yukarıdaki tarihte, 17 Temmuz günü gerçekleşen ölümünden bir süre önce, Sultan Mahmut’tan, kendisinden sonra oğlu Nuruddin Muhammed’i koruyup kollamasını rica etmiş, o da onun bu isteğini kabul etmişti. Nitekim adı geçen Artuklu Hükümdarının ölümü üzerine onun ülkesini ele geçirmek için harekete geçen kardeşi Mevdûd’a engel olmuştur.
Mevdûd’un en büyük devlet adamı olan veziri ve baş komutanı Zeynuddin Ali Küçük, 1168 yılında, gözlerinin görmemeye ve kulaklarının duymamaya başlaması üzerine Musul’daki görevini bırakarak kendi mülkü olan Erbil’e çekilmeye karar verdi. Beğtigin’in oğlu, sahibi bulunduğu Şehrezur, el-İmâdiyye kalelerinin de yer aldığı tüm Hakkâri bölgesi ve kaleleri, el- Hamidiyye Tikrit, Sincar, Harran ve Musul Kalesi gibi yerlerin hepsini Kutbuddin Mevdûd’a bıraktı.
Zeynuddin Ali’den sonra Mevdud, onun yerine vezirlik makamına, Zengi’nin kölelerinden biri olan tavaşi Abdulmesih’i getirdi. Abdulmesih, Kutbuddin’in Musul Kalesi Naipliği’ni de üstlendiğinden devletin ikinci derecede en güçlü adamı oldu. Bununla birlikte o hiçbir zaman Zeynuddin Ali Küçük’ün yerini tutamadı.
Kutbuddin Mevdûd, daha kırk yaşlarında bulunduğu bir sırada ağır ve ateşli bir sıtma (humma) hastalığına tutuldu. Hastalığının gittikçe ilerlemesi üzerine, oğullarının en büyüğü olan İmaduddin Zengi’nin kendisinden sonra tahta çıkarılmasına karar verdi. Ancak vezir Fahruddin Abdulmesih, Sultan Nuruddin’in yanında çokça kalıp hizmetinde bulunmasından ve üstelik onun kızıyla da evli olmasından dolayı İmaduddin’den yana değildi. Abdulmesih, bir çok olumsuz tutumları yüzünden, II. Zengi’nin tahta oturmasından sonra, Nuruddin’in etkisiyle görevden alınacağını çok iyi biliyordu. Bu sebeple o, Kutbuddin’in diğer oğlu II. Seyfuddin Gazi’nin annesi Zümürrüt Hatun’la ertesi gün devlet ileri gelenlerini yeniden yanına çağırarak en küçük oğlu II. Seyfuddin Gazi’yi veliaht tayin ettiğini bildirdi ve bu yetkililere ona bağlı kalacaklarına dair yemin ettirdi.
Kutbuddin Mevdûd, kaynakların bir çoğunun birleştiği üzere 6 Eylûl, 1170 günü vefat etti. Onun, yirmi bir yıl ve beş buçuk aylık bir saltanat dönemi yaşadığı anlaşılmaktadır.
Mevdûd’un hepsi de hükümdar olan 2. İmaduddin Zengi, II. Seyfuddin Gazi ve İzzuddin Mesut olmak üzere üç oğlu bulunmaktaydı.
Kaynaklar, Kutbuddin’i, uzun boylu, esmer, gür sesli ve hoş sohbet bir kişi olarak tanırlar. Onun, ağırbaşlı, halkına karşı şefkatli, iyi işleri yerine getirmede hızlı, kötülüklere karşılık vermede ise çok yavaş davranan bir yaradılışa sahip bulunduğu belirtilir. Ayrıca çok cömert bir hükümdar oluşu ve verdiği sözü yerine getirmesi Mevdûd’un güzel nitelikleri arasında sayılır. Kutbuddin’in, Sultan Nuruddin’e, Haçlılara karşı yürüttüğü cihat hareketlerinde en üst seviyede destek vermesi ise, başlı başına bir fedakârlık örneğidir. Onun bu tutumu, Zenginler arasında içe yönelik bir bütünlüğün güçlenmesine hizmet ettiği gibi dışa karşı da hem caydırıcı ve hem de özendirici bir etki yaptığı şüphesizdir.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / Türkiye
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 4 Sayfa: 836- 839