Mustafa Kemal Atatürk’ün Din Anlayışı (1)
Atatürk için söyledikleri iftira ve garez küfürler sahiplerine ait olduğunu, gerçekler anlaşıldıkça belgelenmiş olacaktır.
Atatürk Din Dersi hakkında neler düşünüyordu?
Nedir bu iftiralar, sıralayalım; Atatürk için “dinsiz”, “allahsız”, “kâfir”, “komünist” ifadelerini kullananlara bakıldığında, bunların dayandıkları güç; Batı emperyalizmidir. 1938’de Mustafa Kemal Atatürk vefat ettikten sonra bizzat kendi parasıyla yazdırdığı “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersi” isimli iki kitabın okullardan kaldırılarak yeterine “Siyasal İslam” ideolojisini öneren ve telkin eden kitapların konulması amaçlanmış ve bunun için de sürekli iftiralar uydurulmuştur.
Siyasal İslamcılar, ABD’nin Türkiye’yi sömürmeye başladığı yıllardan itibaren başlamıştır faaliyetlerine. Türk halkını gerçek İslam’dan uzaklaştırıp hurafeler bukleti olan yobazların hikâyelerine mahkûm etmeleri tesadüf değildir. Bu dinin siyasallaşma hareketi bugün tüm hızıyla devam ediyor.
Atatürk aleyhine kullanılan bu ifadelerin arkasında AB ve ABD emperyalizmi vardır ve külliyen yalan ve iftiradır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, dini inanç olarak herkesin vicdanıyla Yaratan arasında yaşaması gereken bir kutsal boyut olduğuna inanmış bir komutan, devlet adamı…
Bu tamamen serbest olsun diye hurafelerin oluşturduğu baskıyı ortadan kaldırmak istemiştir. Din, Kur’an serbesttir fakat dinin ve Kur’an’ın siyaset aracı olarak kullanılmasına taraftar değildir. İşte bunun için Atatürk düşmanları iftiralarını bu esas üzerine kurdular.
Ne zaman ki Türkiye emperyalist ABD güdümüne girdi, işte o zamandan itibaren din de siyasetin merkezine oturtuldu. Tıpkı Muaviye dönemi gibi… Siyasal İslam’ın çok önemli bir özelliği vardır; din üzerinden siyaset ve ticaret yapmaktır. Atatürk buna karşıydı, 1950 den itibaren bu hal serbest bırakıldı ABD’nın etkisiyle…
Yapılmak istenen, Türk milletine musallat olan hurafelerle doldurulmuş, Arap kültürüne endeksli yalancı din anlayışını değiştirmek… Kur’an dışı yaratılan birçok uydurmaları dışlamak için gerçek anlamda doğru din bilgilerini aktarılmasını sağlamak… Emperyalistlerin hedefi işte bu olumlu düşüncelere karşı olmak, bu düşünceleri okullarda anlatan, Atatürk döneminde okullarda okutulan ve adını “Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersi Kitabı” olarak tanımlanan kitapları kaldırmak ve yerine emperyalizmin ve işbirlikçileri olan Siyasal İslam’ın amaçlarına uygun yenilerini koymak…
Peki, ABD neden bunu istiyor?
Bu sorunun cevabı önemli; açıklayalım: Çünkü Cumhuriyetle birlikte oluşan yeni Ulus Devlet Türkiye Cumhuriyetinin kahraman lideri Mustafa Kemal Atatürk, ABD’nin Türkiye’deki Amerikan emperyalizmine hizmet eden ve militan-ajan yetiştiren okullarını kapatmıştı… Bu kapatma işlemi 1930’lu yıllarda olmuştu, intikamı 1950’li yıllarda alınıyordu…
Şimdi konunun özü anlaşıldı mı?
Ve o günden bugüne gelince, bu anlamda, 1930’lu yıllarını ne kadar arar duruma geldiğimizi sizler takdir edeceksiniz….
Mustafa Kemal’i Batı emperyalizmi hiç sevmez, çünkü savaşı onlara karşı kazandı, yenilgilerini kabullenemiyorlar…
Hürriyet (İstiklal) Savaşında, yenildiler ya… Anadolu’nun “çarıklı köylüsüne” lider olmuş Mustafa Kemal’i ve Onun komutanlarına yenilmeyi hazmedemediler… Türkiye Cumhuriyetine olan kinleri bundandır…
Yurdunu, iffetini cansiperane savunan Türk halkı batı emperyalizmine verdiği dersi aynı paralellikte ABD’ye de verdi… Kara zihniyetli işbirlikçilerin bugün çoğalması, emperyalizmin başarısıdır, bunu da kabul etmek gerek… Atatürk’e küfretmek marifetten sayıldığı için sürekli Atatürk’e söven din simsarları yetiştirildi, yetişmesine destek verildi.
**
Atatürk’ün İslam’a yaptığı en büyük hizmetlerden biri de Elmalı Hamdi Yazır’a yazdırdığı Kuran Meali ve tercümesidir. Bugün esas orijinali tercümesi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan tercümenin çok sadeleştirilmiş hali piyasada vatandaşların okuyuşuna sunulmaktadır. Piyasadaki Kuran mealleri içinde (Yaşar Nuri Öztürk’ün ki de ona yakındır) en doğru ve sade anlaşılır olanı olduğu herkesçe kabul edilir.
Atatürk; Türk milletinin içine sürüklendiği dini taassuptan çıkması gerektiğini görebilen ender ileri görüşlü dehalardan biridir. Halkının gerçek İslam’dan uzaklaştırıldığını, hurafe ve batıl inançlara mahkûm edildiğini çok iyi biliyordu. Bunu Hürriyet Savaşı sırasında pek çok örnekleriyle karşılaştı. Aynı zamanda Kuvvacı gerçek dini bilen çok Din Görevlisi Müftü ve müderris de vardı. (Onları ayrı yazımızda konu edineceğim). Din dışı hurafelerin Türk halkını nasıl karanlıklara sürüklediğini görüyor ve bunun mutlaka önlenmesi gerektiğine inanıyordu. O zaman yapılacak iş belliydi; hurafelerden arındırılmış doğru ve gerçek İslam’ı halkına anlatmayı sağlamak ve halkının bunu anladığı dilde okumasını sağlamaktı. İşte bunun için Elmalı Hamdi Yazır’ı ve Abdülbaki Gülpınarlı’yı, Mehmet Akif’i bu işe memur etmiştir. Akif ve Yazır’a Kuran tercümesini-mealini yazmalarını, Gülpınarlıya da okullar için Din Dersi Kitabını yazmasını söylemiştir.
İslam’ın, Kur’an’ın ne kadar “akla, fenne, ilme uygun” olduğunu çeşitli vesilelerle anlatmıştır. Bununla ilgili ayet ve hadisleri de tercüme ettirerek halka anlatmıştır. Atatürk’ün bu konuda söyledikleri son derece önemli ve aydınlatıcıdır.
Birlikte okuyalım (Günümüz Türkçesiyle):
“Türkler İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini, olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor.”
“Türk Kuran’ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın”
“Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır.”
“Türk insanı Kuran’ı kendi ana dili ile okursa daha dindar ve de asıl benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavramış olacaktır.”
“Türk milleti Arapça öğrenmedikçe asırlardır ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin bile anlamını bilmediği halde, beyni sulanmış hafızlara döndüler. Biz Kur’an’ı duvarlara asmış, ancak tören olarak okuyoruz, musiki ile duygulanmak için okuyoruz. Aklımızla anlayıp davranışlarımızı geliştirmek için ise, başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.”
“Arapça yazılmış olan Kur’an; Türkler için tekrarlanan, fakat anlamını bilmediğinden dolayı, ses ve nağmeden öte işlevi anlamı bilinmeyen sır olan bir Kitap görünümündedir. Türk halkı Kur’an’ın anlamını da öğrenmelidir. Bu husus hüküm sürmekte olan pek çok hurafe ve geleneğin dinle ilgisi bulunmadığının farkına varılmasını sağlayabilir. Kur’an’ı bilen, anlayan Türk halkı, çeşitli çıkar çevrelerince kolay-kolay aldatılıp yönlendirilemez. Bu, taklide dayalı dindarlıktan bilinçli dindarlığa geçişin temeli olacaktır.”
Peki, Kutsal Kitap Kur’an ne diyor? (Çok özet bazı seçme örnekler):
Kuran’ın pek çok ayetinde; “Ben Kuran’ı düşünün, ibret alın diye…” (Kamer: 17, 23, 32, 40 ayetler; Taha: 113; Nur: 60; Sad: 29: Yunus: 3)… “Biz onu manasına akıl erdiresiniz diye …” (Yusuf: 2, Zuhruf. 3); “Biz Kur’anı anlayıp, nasihat kabul etsinler diye…” (Ed-duhan: 58, Nur: 1, 34); “Bu kitabı her şeyi açıklayan, doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı olarak indirdik” (Nahl: 89).
Diyerek insanların akıllarını kullanmasını istiyor. Doğruyu bilmelerini istiyor.
Yunus Suresi 100. Ayetin 2. Kısmı: “Aklını kullanmayanın üzerine Allah pislik bırakır (yağdırır)” Bundan daha anlamı açık bir uyarı olabilir mi?
Bunu bilen Mustafa Kemal Atatürk ne diyor; “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir.” Buyurun, düşünün…
Soru şudur; anlamadığınız bir dildeki kitabı her şeyini ezberleseniz dahi anlamını bilmediğiniz müddetçe, esas amacını anlamak mümkün mü o kutsal kitabın? İşte Mustafa Kemal’in Türk halkının dinini doğru öğrenmesi için, Kur’anı doğru anlaması için Türkçe Mealini hem Hamdi Yazır’a hem de Mehmet Akif’e yaptırtmıştır. Bu işin ehli olan insanlar onlardı…
Çünkü biliyordu ki Türk halkı Kur’an’ı doğru anlarsa ne hurafelere, ne üfürükçülere, ne sahte şeyhlere, ne muskacılara, ne din simsarlarına, ne de yalancı “dinci” politikacılara inanacak… Böylece halk da dinini doğru öğrenecekti…
Şimdilerde Atatürk aleyhinde konuşanlar, ona iftira edenler, “din karşıtı” gibi asılsız ahlaksızca karalamalar yapanlar İSLAMIN DÜŞMANI Hıristiyanlığın Yayılmasını isteyen Batı Emperyalizminin uşakları, işbirlikçileri konumuna düşmüş bedbahtlardır.
Allah Onları da Islah etsin…