Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Moğolistan’da Türk Dönemine Ait Yeni Bulgular, Keşifler Ve Perspektifler

4 16.658

Turan CAN

Türklerin tarih sahnesine ilk defa çıktığı en eski ata yurduna ve bilinen en eski yazılı kaynaklarına ev sahipliği yapan Moğolistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler tarih boyu hiç kesilmemiştir. Uçsuz bucaksız Moğolistan topraklarından da geçen ve İstanbul’a kadar uzanan tarihi ipek yolu, birbirinden çok uzak bu iki kardeş ülke ve halklar arasındaki ilişkilerin devamına da vesile olmuştur. Bugün de bu ilişkiler aradaki mesafenin uzaklığına bakılmaksızın bütün sıcaklığı ile hala muhafaza edilmektedir. 21. yüzyılda ivme kazanan teknoloji, iletişim ve ulaşım alanındaki gelişmeler, ülkeler arasındaki ilişkileri yoğunlaştırmış ve buna paralel olarak uluslararası ilişkilerde işbirliğinin önemi de giderek artmıştır.

Moğolistan’ın yüzölçümü, 1.565.500 km2 Başkenti, “Kızıl Kahraman” anlamına gelen Ulanbator, dünyanın en soğuk üç başkentinden biridir. Moğolistan’ın nüfusu 2010 sonu itibariyle 3.000.000’u aşmış durumdadır. Moğolistan’da nüfusun yüzde 56’sı şehirlerde yaşamaktadır. Taşradakiler ise uçsuz bucaksız bozkırda ger (yurt) adını verdikleri çadır kentlerden oluşan, gerler de üç nesil bir arada yaşamaktadır. Moğollar misafire çok düşkündürler. Misafirlerine, kımız ve kurutulmuş peynir ikram ederler. Ülkenin tek kentsel yerleşim birimi sayılabilecek başkent Ulanbator, toplam nüfusun yüzde 34’ünü barındırmaktadır.

Tarihte Türk-Moğol İlişkileri

M.Ö. 3. yüzyılda kurulup güçlenen Hun İmparatorluğu’nun içinde Moğol kabilelerde bulunuyordu. Hun egemenliğinden itibaren, Türk boylarıyla Moğol kabileleri arasındaki mücadelelerde, Cengiz Han, ortaya çıkana kadar üstün taraf genelde, Türklerdeydi, Cengiz Han, dünya tarihinin en ünlü cihangiridir. Kimse onun yaptığı fütuhatı yapmadı yapması da mümkün değil, 20 yıl içinde Moğolistan’dan başlayarak Çin ortalarına ve Hazar Denizi’ne ulaştı,  Cengiz Han’ın kurduğu devletin idari, siyasi, askeri ve mali kademelerinde genellikle Türkler yer almıştır. Bu güne kadar Cengiz Han ve Moğol devlet teşkilatı hakkında yapılan incelemeler göstermiştir ki; Moğol İmparatorluğu’nun ana vasfında Türk kültürü hâkimdir. Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğunun toprakları geniş, ömrü ise kısadır. Göçebelerin İmparatorluğu diye nitelenir. Oysa bıraktığı medeni kalıntılar halen yaşar. Cengiz Han, ortaya çıktıktan sonra ise Moğol istila dalgaları, Orta Asya’daki Türkmen boylarını önlerine katıp sürükledi, yâda ordularına katılmak zorunda bıraktı. Dörtnala giderken dakika da altı ok atabilen Moğol atlıları böylece, Ortadoğu’nun değişik bölgelerinde, Türklerin kültürel ve etnik ağırlığının artmasına geniş topraklarda, Türk dilinin ve kültürünün yerleşmesine vesile oldu, daha sonra kurdukları imparatorlukta azınlıkta kalan Moğollar, büyük ölçüde Türkleşip İslamlaştılar, Cengiz Han’ın haleflerinin kurduğu Altınordu (Kıpçak Bozkırı ve Batı Sibirya)  ve Çağatay Maveraünnehir, Yedisu ve Doğu Türkistan hanlıkları, tümüyle Türkleşti ve İslamlaştı,  Çağatay hanlığının yerini alan Timur’un (1370 -1405) Türk ve Müslüman İmparatorluğu, Moğol geleneğini sürdürdü. Timur’dan sonra gelenler, Semerkant ve Herat’ta parlak bir kültür yarattılar. Moğol devlet geleneğinin, Eski Türklere dayandığını, Eski Türk Devlet geleneğinin de, Moğollar sayesinde Osmanlıya kadar taşındığını söyleyebiliriz. Dünyada çeşitli, çok sayıda tarih miraslarını hem toprak altında hem de toprak üstünde barındıran tek ülke Moğolistan’dır. Moğolistan’da tarihi eserlere çok önem verilir. Tarihi eserlerin korunması ve gelecek nesillere ulaştırılması için yaşlılar  “Ey çocuklar tarihi değeri olan, taş ve heykellerle oynanmaz, Tengiri öfkelenir” diye uyarırlar.

13. Yüzyılın başında Moğolların tarih sahnesine çıkışına ilişkin yazılanlar gibi daha önce adı sanı duyulmayan küçük bir halk, birden bire Asya’nın en büyük gücü haline geliyor. 20 yıl içinde kudretinin doruklarına çıkarak dünyayı önünde diz çöktürebiliyor. 13. yüzyılın başında dünya nüfus hareketlerine göz atacak olursak, Moğolistan’da çeşitli kabileler halinde yaklaşık 700 bin insan yaşarken, Kuzey Çin 60 güney Çin 30 milyonluk bir nüfusa sahipti. Orta Asya ve İran’da hüküm süren Harezm Devleti’nde yaklaşık 20 milyon, Kıpçakların egemenliğindeki İdil ve Karpatlar takriben 8 milyon, Kafkaslar’da yaklaşık 5 milyon insan vardı. Bu rakamlara Selçukluların egemenliğindeki Anadolu ile Türkistan ve Sibirya’daki yaşayanları da katarsak korkunç bir oransızlık söz konusudur. Moğollar bozkırın mirasını devraldılar. Hunların, Göktürklerin ve Uygurların kurduğu göçebe imparatorlukların mirasçısıydılar. Cengiz Han, İmparatorluğun merkezi olarak Hunların ve Göktürklerin Ötüken’ini seçmesi bir tesadüf olmasa gerek, Moğollar 13. Yüzyılda bozkır kavimlerinin birliğini sağladılar. Cengiz Han, öncelikle Moğolistan’daki kabileleri birleştirdi. Moğolların birleşmesiyle yetinmeyip imparatorluğa giden yolun açılması da gerekiyordu, Cengiz Han’ın Moğolların tek hâkimi haline gelmesini, ilk olarak Öngütlerce, istenmeyen ancak bunu başaramayan bu halklar, Moğollara katıldılar. Katılan belli başlı halklar ise, Naymanlar, Merkitler, Uygurlar, Tatarlar, Keraitler ve diğer Moğol kabileleri. Özellikle Uygurların katılımı, Cengiz Han, devletinin kaderini belirledi.

Orta Asya Medeniyetinin en eski ocağı olan Moğolistan toprağında değişik tarihi dönemlerde yaşamış olan insanlar, kabileler ve devletlerin tarih izlerini yansıtan çok sayıda somut varlıklar günümüze ulaşmıştır. Bu tarihi varlıkların araştırılması sırasında göçebe halkın tarihi ve kültürel anıtları ortaya çıkmaktadır. 1924 yılında Moğolistan’ın merkezinde yer alan Noyon Dağında ortaya çıkartılan Hun dönemine ait soylu mezarı, 1948-1949 yıllarında. İlk Moğol Devleti’nin başkenti olan Karakorum “Harhorin” Tarihi Şehri’nde yapılan arkeolojik kazılar esnasında çıkartılan Orta Çağ göçebelerinin şehir kalıntıları, 1958 yılında düzenlenen Höşööt Tsaydam’da bulunan Kültegin Külliyesi kazısı, 1970 yılında Bulgan Aimag, Dashinçilen bölgesinde bulunan Harbuh /Karaboğa/ harabesinde ortaya çıkartılan huş ağacından yapılmış kitap, 1990’lı yıllarda Bayanhongor Aimag, Bayanlig bölgesinde, alt paleolit dönemine ait Tsagaan Agui anıtı, Bayan-Ulgey Aimag Ulaan Hus bölgesinde ortaya çıkartılan Tsagaan Salaa ve Baga Uygar kaya resimleri gibi uluslararası düzeyde ün kazanmış tarihi anıtlar sayılmaktadır.

Moğolistan toprağı, doğa ve jeografik bakımdan özellik taşıyan ve değişik sert hava şartlarına sahiptir. Moğolistan, paleolit döneminden itibaren Türkistan Merkezli Asya, Orta Asya, Batı ve Orta Doğu Asya’nın birleştiği bir düğüm noktası olmakla beraber Orta Asya’dan Bering Boğazı ve Alaska’dan geçerek Güney Amerika’ya kadar uzanmakta olan kıta olmaktadır. Bu nedenle, Moğolistan topraklarındaki arkeolojik kazıların yapılması, araştırılması gün yüzüne çıkartılarak insanlığın istifadesine sunulması hem Moğollar hem de bütün Avrasya haklarının tarih, kültür ve medeniyetleri bakımından önem taşımaktadır.

Göktürk İmparatorluğu

Göktürk Kağanlığı’nın kurucusu Bumin Kağan, Avarların egemenliğindeki boylardan Tukyular’ın başkanıydı. 551’de bastırdığı bir ayaklanmanın ardından ödül olarak Avar prensesi ile evlenmek isteyip bu isteği geri çevrilince, eski düşmanları Tabgaçların prensesi ile evlenip Avarlar’a karşı ayaklanmıştır. 552’de kazandığı zaferin ardından, Avarları, Türkistan’dan sürerek İl Kağan adıyla ilk Göktürk kağanı olmuştur.

679 yılında İlteriş (Kutluk) Kağan yönetiminde sağlam bir birlik kurarak ayaklanan Türk boyları Çinlileri ve onların Orta Asya’daki kuklalarını yenilgiye uğratarak Göktürkler‘in ikinci parlak dönemini başlattılar. İlteriş ve daha sonra Türgiş hanedanlarının hüküm sürdüğü Göktürkler, tarihteki zirve noktalarına 716-734 yılları arasında hüküm süren Bilge Kağan, kardeşi ve başkomutan Köl Tigin ile başveziri Tonyukuk döneminde erişti. Bu üç büyük ismin 721-734 yılları arasında peş peşe ölümlerinin ardından çöküş başladı. Uygur, Karluk ve Basmil ayaklanmaları sonucunda Göktürk devleti kesin olarak yıkıldı ve 745’de Uygur hanı Kutluğ Bilge Kül Kağan, ilan edilerek Orta Asya egemenliği Uygur Devleti’ne geçmiş oldu.

Türkler Türkistan bugünkü Avrasya coğrafyasında tarih boyunca çok geniş sahalara, uçsuz bucaksız topraklara özgürce yayıldılar. Arkeolojik, filolojik ve antropolojik açıdan son derece kıymetli eserleri barındıran Moğolistan ise bu geniş coğrafyada ayrı bir öneme sahiptir. İsminde “Türk” sözcüğünün geçtiği ilk devlet olması açısından Türklerin tarihinde önemli bir yeri olan Göktürk Devleti 552-745 yılları arasında Orta Asya’da varlığını sürdürmüştür.

Göktürkler, tarihteki zirve noktalarına 716-734 yılları arasında hüküm süren Bilge Kağan ile birlikte kardeşi ve başkomutanı Köl Tigin ile baş veziri Bilge Tonyukuk döneminde erişmiştir.

Türkler ilk olarak Altay Batı bölgesinden ortaya çıkıp doğuya kadar gitmişlerdir. Kalkınmanın zirvesinde, Türklerin Moğolistan’ın merkezi Hangay Dağı ve Orhun Nehri, Ötüken vadisinde yaşadıklarını tarihi kaynaklar kanıtlamaktadır. Ötüken coğrafyasında devlet kuran Hun, Göktürk ve Uygur tek bir soydan geldikleri de bilinmektedir.

Göktürk Kitabeleri

Moğolistan’ın kuzey-doğusunda, eski Orhun Nehri yatağına dikilmiş oldukları için bu kitâbelere Orhun Âbideleri, Göktürk Devletine âit oldukları için de Göktürk Kitâbeleri denmiştir. Âbidelerde adı geçen Ötüken Ormanı, Türklerin Birinci İstiklâl Savaşını kazanan Kutluk Kağan tarafından, yeni Türk devletine idâre merkezi olarak seçilen yerdir. Orhun civârında Göktürk alfabesi ile yazılı daha başka kitâbeler de bulunmuştur. Belli başlıları altı tanedir. Fakat bunların en büyükleri ve mühimleri üç tanesidir. Birincisi olan Köl Tigin Abidesini, ağabeyi Bilge Kağan, 732’de diktirmiş, ikincisi olan Bilge Kağan Abidesini de ölümünden bir yıl sonra 735’te kendi oğlu diktirmiş, Üçüncü olarak vezir Bilge Tonyukuk Abidesi ise 720-725 yıllarında kendisi tarafından dikilmiştir.

Bilge Kağan Yazıtı

716-734 yıllarında Göktürk Devleti’ne kağanlık yapan Bilge Kağan’ın (683-734) anısına dikilen anıttır. Bu anıt, 3 metre 45 santimetre yüksekliğinde, 175 santimetre genişliğinde ve 75 santimetre kalınlığında olup, 6 ton ağırlığındadır. 3. yüzündeki yazılar Orhun veya Runik alfabesiyle yazılmıştır ve arka yüzü Çin alfabesiyle yazılmıştır. Tepesinde başları birleştirilmiş iki ejderha tasvir edilmiştir ve ön kısmında Göktürklerin Asena boyunun sembolü olan yabani keçi damgası tasvir edilmiştir. Anıt mavi mermer taşından yapılmıştır.

“Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı … Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti … Türk tanrısı … üzerinde kağan oturdum.”

Kül Tigin Yazıtı

 Göktürkler’in asker ve değerli komutanı,  Kül Tigin’in (685-731) anısına yapılan anıt, 1 Ağustos 732 tarihinde dikilmiştir.  Kül Tigin, İlteriş Kağan’ın küçük oğludur. 716 yılında ağabeyi Bilge Kağan’ın tahta oturmasına yardım ederek, devletin kurulmasına büyük katkıda bulunan büyük kumandandır. Anıtın tepesinde iki ejderha tasvir edilmiştir. Güney yüzü ve iki yan yüzünde Göktürk Devleti’nin kuruluşundan 8. yüzyılın ilk dönemine kadarki devlet tarihi, Kültigin’in 16 yaşından itibaren katıldığı savaşlar hakkında 68 satırda yaklaşık olarak 10.000 Runik harfiyle yazılmıştır. Anıt, Kül Tigin’in torunu Yolluğ Tigin tarafından 20 günde yazılmıştır. Anıtın arka yüzüne Tan Devleti Kağanı Min Huan elçi göndererek, Çince taziye mektubu yazdırmıştır.

Bilge Tonyukuk Yazıtı

Orhun Anıtları denilince, genelde bugün Moğolistan sınırları içinde kalan ata yurttaki üç büyük yazıt (Köl Tigin Anıtı, Bilge Kağan Anıtı ve Bilge Tonyukuk Anıtı) akla gelir. Bu yazıtlardan Köl Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları, Höşöö Tsaydam bölgesindeki Orhun Nehri civarındadır. Tonyukuk Anıtı ise, Bayan Tsogt bölgesindedir. Bilge Tonyukuk Anıtının, (Orhun Irmağı civarında olmamasına rağmen), Orhun Anıtlarıyla birlikte düşünülmesi, anılması Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtları ile aynı döneme ait olması ve aynı konuları içermesindendir. Nitekim Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtlarından yaklaşık 500 km uzaktadır. Tuul Irmağı’nın yukarı yatağındaki Bayan Tsogt bölgesinde yer almaktadır.

Bilge Tonyukuk Anıtı’nda da tıpkı Köl Tigin ve Bilge Kağan Yazıtlarında olduğu gibi Göktürk dönemine ait tarihi hadiseler anlatılır. Ancak tarihi hadiseleri anlatan bu sefer Bilge Kağan değil; bizzat Bilge Tonuyuk adıyla bilinen ilk Türk stratejist, bilge, büyük bir devlet adamı olan kendisidir. Göktürk Döneminde yaşamış olup, İlteriş Kağan “Kutluk Kağan”, Kapgan Kağan, İnel Kağan ve Bilge Kağan’a baş vezirlik yapmış ve bazı savaşlarda başkomutan olarak vazife görmüştür.

Kendi adına dikilen anıttaki kayda göre Çin’de doğmuştur. Çin esaretinden İlteriş Kağanla birlikte kurtularak Türklerin Çin esaretinden kurtuluş savaşını idare etmiş. Gençliğinde ataklık ve cesaretiyle, yaşlılığında tecrübe ve bilgisi ile devlete hizmet etmiştir. Damadı olan Bilge Kağan’ın Türk milletini yerleşik hayata geçirmek ve Budist tapınaklarını açmak gibi fikirlerine karşı gelmiştir. Bu sebeple milleti her an at sırtında harbe hazır tutmuş ve Türklüğün birlik ve beraberlik içinde, milli şuur konusunda uyanık olmaya teşvik etmiştir.

Politikayı iyi bilen, halk ruhunu derinlemesine kavramış olan bu meşhur Göktürk vezirinin kendi adına M.S. 720-725 yıllarında kitabe “anıt” dikilmiştir. Bu anıtı ihtiyarlık devrinde kendisi diktirmiştir ve yazılar da kendisine aittir. Bu anıt Göktürk alfabesi ile yazılmıştır.  Sade bir dille yazılan bu anıtta, Çin esaretinin çilesinden, Çinlilerin hile, entrika ve zulümlerinden bahsedilerek halka öğütler verilir. Bazı bölümlerde kendi hayatından bahsedilmektedir.

Dört yönlü iki taş üzerinde yazılmış bir anıttır. Birinci taş üzerinde batı ve doğu yüzlerinde yedişer, güney yüzünde 10, kuzey yüzünde ise 11 satır olmak üzere toplam 35 satır yer almaktadır. İkinci taşın ise batı yüzünde 9, doğu yüzünde 8, güney yüzünde 6 ve kuzey yüzünde 4 olmak üzere toplam 27 satır vardır. İki taşın toplam satır sayısı 62’yi bulmaktadır.

İlk 47 satırda İlteriş Kağan ile Kapagan Kağan’ın dönemlerinden bahsedilmektedir. Daha sonraki satırlarda kendisinden bahsedilerek Göktürk tarihi hakkında önemli bilgiler verilmektedir.

Açık alanda bulunmaları ve ciddi bir korumadan mahrum olmaları yüzünden Bilge Tonyukuk Anıtı’nın her ikisinde de bozulma, aşınma, dökülme ve yağlanmalar olmuştur. Birinci yazıtın bazı satırlarında harflerin içleri, güzel görüntü alabilmek amacıyla boyanmıştır.  Boyalar hem yazıtın dokusuna zarar vermiş hem de orijinal görüntüsünü bozmuştur.

Göktürk Kitabelerinin keşfi

Göktürk Kitabeleri’nin varlığından ilk söz eden 12.yy. tarihçilerinden Cüveyni olmuştur. Cüveyni’nin kitabelerle ilgili kaydı o dönemlerde pek dikkati çekmemişti. İsveçli Strahlenberg, bölgede yaptığı incelemeler sonucunda, 1722 yılında “Asya’nın Kuzey ve Güney Bölgeleri” adlı gezi notlarını yayınlamış, bu eserinde Moğolistan’da rastladığı Göktürk Kitabelerine de yer verdi. 1889 yılında Rus bilim adamı Yadrintsev, daha sonra Bilge Kağan ve Köl Tigin Abideleri olduğu anlaşılan Kitabelerin bulmuş ve yaptığı incelemeleri, kitabelerin kopyasını bilim dünyasına sundu.

XIX. yüzyılın sonunda Moğolistan arkeolojik araştırmasının başlangıç döneminde Orhun Vadisinde yer alan Höşööt Tsaydam ismi çeşitli ülkenin bilim adamlarının dikkatini çekiyordu. Hatta anılan bölgede yer alan değerli buluntular bu ismin ilim dünyasına ün kazandırmıştır. Çünkü ilk olarak Yenisey havzasından ortaya çıkartılarak o bölgenin ismi ile tanınan ve o döneme kadar hiç kimse tarafından çözülüp okunamayan eski yazıtlarının çözüm anahtarı Höşööt Tsaydam’da bulunmaktaydı.

1889 yılında Rus bilimadamı Nikolay Mihaylovich Yadrintsev’in, Högşin (Yaşlı) Orhun Kıyısı ve Tsaydam Gölünün vadisinde bulunan runik ve nangiad harfi ile yazılmış büyük yazıtları yerel halkın yardımı ile ortaya çıkartılarak ülke bilim adamlarına haberdar edilmesiyle bu eski yazıtların çözülerek okunmasına imkân sağlanmıştır. Dolayısıyla, Höşööt Tsaydam yazıtları eski Mısır yazıtının okunmasına anahtar olan Rozet Taşı kadar önemlidir.

Fin Arkeoloji Cemiyeti ve Fin-Ugor Cemiyeti’nin oluşturduğu bir heyet, Axel Olai Heikel başkanlığında 1890’da söz konusu kitabeler üzerinde araştırma yaparak sonuçlarının ve raporlarının bir atlasını yayınladı. Rus Türkolog W. Radloff başkanlığındaki heyet ise 1891 yılında bölgede incelemeler yapmış, inceleme sonuçlarını ve anıtların kopyalarını bir atlas halinde yayınladı.

Kitabeleri okumaya yönelik çalışmalarda, Çince yüzü hareket noktası olarak ele alınmış ve ilk olarak George von der Gobelanti, Köl Tigin’in Çince yüzünü Almancaya tercüme etmiştir. Radloff, 1891’deki seyahatinden dönerken Pekin’e uğrayarak anıtların Çince yüzünü tercüme ettirdi.

Radloff’la eş zamanlı olarak Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi üyesi W. Thomsen’de kitabelerin tercümesi üzerinde çalışıyordu. Thomsen, bölüm başlarında sıkça geçen bir kelimeyi, tengri (tanrı) kelimesini, çözerek işe başladı. Bundan sonra sırasıyla Türk ve Köl Tigin kelimelerini çözmeyi başardı. Göktürk alfabesini 1895 yılının Kasım ayında çözdü ve aynı yılın Aralık ayında kitabelerin çözümünü bir bildiriyle bilim dünyasına sundu.

Kitabeleri ilk yayınlayan bilim adamı olarak tarihe geçen Radloff, 1894 ve 1895’de üç fasikül halinde yayınladı.

Göktürk kitabeleri “Türk” adının geçtiği ilk Türkçe metinlerdir. Göktürk Yazıtlarında, Türk devlet adamları milletine hesap verir; bütün bir milleti ilgilendiren, milletin geleceğine ışık tutacak görüş ve fikirler, Türk milletinin hayatında huzur ve güven için girişilen mücadeleler anlatılır. Sadece o zamanki Türklerin devlet, politika ve gelenekleri açısından değil, bütün Orta Asya uygarlıklarının gelişim tarihi açısından da önemli bir yer tutar.

Moğolistan’ın kuzey-doğusunda, eski Orhun Nehri yatağına dikilmiş oldukları için bu kitâbelere Orhun Âbideleri, Göktürk Devletine âit oldukları için de Göktürk Kitâbeleri denmiştir. Âbidelerde adı geçen Ötüken Ormanı, Türklerin Birinci İstiklâl Savaşını kazanan Kutluk Kağan tarafından, yeni Türk devletine idâre merkezi olarak seçilen yerdir. Orhun civârında Göktürk alfabesi ile yazılı daha başka kitâbeler de bulunmuştur. Belli başlıları altı adettir. Fakat bunların en büyükleri ve mühimleri üç adettir. Birincisi olan Köl Tigin Âbidesini, ağabeyi Bilge Kağan, 732’de diktirmiş, ikincisi olan Bilge Kağan Âbidesini de ölümünden bir yıl sonra 735’te kendi oğlu diktirmiştir. Üçüncü olarak vezir Tonyukuk Âbidesi ise 720-725 senelerinde Nalayh’da kendisi tarafından dikilmiştir.

Göktürk Kitabeleri’nde, Bilge Kağan ile kardeşi Köl Tigin’in Türk milletine ve Türk beylerine verdikleri uzun mesaj yazılıdır. Yer yer realist bir tarih dili, milli ve içtimai tenkit ve güven cümleleri; yer yer de kudretli bir hitabet dili vardır.

Bu yazıtlar devasa bir imparatorluğun yönetim merkezi olan Harhorin ilçesi sınırlarında olup, 1220’de İpek Yolu’nun kavşak noktasında bulunan Orhun Vadisinde bulunmaktadır. Harhorin, Kubilay Han Pekin’e gelene kadar Moğol İmparatorluğu’nun merkeziydi. Yok, edilen şehrin malzemeleri ile 1586’da yapılan Moğolistan’ın ilk Budist tapınağı Erdene Zuu’nun çevresini saran 400 metrelik anıtsal duvarlar ve 108 stupa inşa edildi. 1792 yılında duvarların arkasında 62 mabet, 10.000 lama ve sınırları belirleyen taş kaplumbağalar bulunuyordu. Tapınağın yakınlarında 8. ve 9. Yüzyıldan kalan Tureg anıtları ve kaya yazıtları bulunmaktadır.

TİKA Çalışmaları:

9. Cumhurbaşkanı Merhum Süleyman Demirel’in 1995 yılında Moğolistan’a gerçekleştirdiği resmi ziyareti sırasında, Moğolistan’da bulunan eski Türk Anıtlarından Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Abidelerinin korunması, restore edilmesi ve bir müzede teşhir edilmesi amacıyla iki ülke arasında işbirliği yapılması doğrultusunda Moğolistan Cumhurbaşkanı ile mutabakata varmışlardır. Bu mutabakat neticesinde hayata geçirilen “Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi”, bu projenin Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na verilmesi sonrasında hızlanan çalışmalarla, Türk ve Moğol çalışma gruplarınca nihai şekli verilen teknik düzeyde bir protokol imzalanmış ve çalışmalara fiilen başlanmıştır.

Proje ile ilgili olarak Moğolistan Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı ile TİKA Başkanlığı arasında 1994 yılında bir anlaşma imzalanmıştır. Anılan anlaşma Moğolistan Parlamentosu tarafından da onaylanmıştır. Proje çalışmaları 2000-2004 yıllarını kapsayan Moğolistan Hükümet Programı’nda da yer almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti ve Moğolistan Hükümeti tarafından ortak olarak yürütülen “Moğolistan’daki Bazı Türk Anıtlarının Korunması, Araştırılması ve Restore Edilmesi Proje” çalışmaları Höşööt Tsaydam anıtlarının araştırılmasında yeni dönem açılmıştır. Adı geçen proje, TİKA, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından desteklenmekte olup, Türk ve Moğol bilim adamları tarafından araştırma çalışmaları devamında oluşturulan Türk-Moğol kazı heyetince hemen çalışmalara başlanılmış, ilk çalışmalar, kitabelerin bulunduğu yerlerin ayrıntılı topografik haritalarının yapılması, konum ve planlarının bu haritalara işlenmesi, anıt külliyelerin plan, rolöve, fotogrametrik belgeleme yollarıyla şimdiki durumlarının ortaya konması, bozulma dereceleri ile nedenlerinin belirlenmesi, kalıcılığı sağlamaya yönelik koruma, sağlamlaştırma ve restorasyon yöntemlerinin belirlenmesi, kırık ve kayıpların tespiti, tamamlama çarelerinin araştırılmasından oluşmuştur.

 Kazı çalışmaları Bilge Kağan Külliyesi’nde yoğun olarak yürütülmüş olup, külliyenin aslına uygun olarak restorasyonun yapılabilmesi amacıyla tüm planın ortaya çıkarılması hedeflenmiştir. Çalışmalar sonucunda, Bilge Kağan Anıt Külliyesi’nin 72 metre uzunluğunda ve 36 metre genişliğinde olduğu ve külliyenin 5 metre aralıklarla sıralanmış balballarla çevrili olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca külliyeyi tamamen çevreleyen ve balbalların dışında kalan bir kanal tespit edilmiştir. Tüm çalışmalar sonucunda ise külliyenin mimari yapısı ile ilgili olarak kesin sonuçlara ulaşılmıştır.

Kazı çalışmaları sonucunda değişik açmalardan farklı boyutlarda ve özelliklerde ok uçları, at dizginlerine ait olduğu sanılan halkalar, gem parçası, bir elbise kopçası, kemer iğnesi, çatı kiremitlerini süsleyen desenli kapaklar, bir at kafası ile bir koyun iskeleti çıkarılmıştır. 2001 yılı kazı programı kapsamında Bilge Kağan’a yahut bir yakınına ait olduğu sanılan yaklaşık 4000 parça çoğunluğu altın ve gümüş eserden oluşan değerli buluntulara ulaşılmıştır.

Altın Eserler: Ağzında kıymetli bir taş taşıdığı düşünülen mitolojik bir kuş tasvirinin bulunduğu alınlığın etrafında kazıma ve kabartma tekniği uygulanarak işlenmiş süslemelerden oluşan, tamamı altından bir taç, kemer tokaları, elbise kopçaları ve giyim kuşama ait çeşitli ebatta altın objeler, yine çeşitli ebatlarda maşrapa, sürahi, tabak gibi ritüel kaplar olarak adlandırdığımız yine altından formlar.

Gümüş Eserler: Çoğunluğunu çiçek biçimli süslemeler oluşturmaktadır. Gümüş bir sandığa ait olduğu düşünülen bu parçalar yaklaşık 1850 adettir. İki işlemeli geyik heykelcikten birisinin bir bacağı ve boynuzu dışında tamamı sağlam olarak, diğeri ise kırık ve erimiş parçalar halinde elimizde bulunmaktadır. Tabak, maşrapa, kupa ve sürahi gibi çeşitli ritüel kaplar, kapların bazılarının içinde değerli taşlar, değerli maden objeler ve çeşitli organik kalıntılar bulunmaktadır (tekstil, kömür, kemik) ve ayrıca kırık ve erimiş gümüş plaka parçalar, şeritler ve teller bulunmaktadır.

Demir Parçalar: Bu eserlerin muhafazasını sağlayan gümüş sandık veya kutunun iskeletini oluşturmaktadır.

Bronz Çiviler: Gümüş parçaların aplikasyonunu sağlamaktadır.

Erimiş Kurşun Parçalar: Ritüel bir anlam taşımaktadır. Eserlerin 1300 yıl öncesinin Türk sanat ve Kültür hayatına dair önemli veriler sağlayacağı düşünülmektedir. Bu eserlerin sayım, konservasyon, restorasyon ve envanter çalışmaları Moğolistan’ın başkenti Ulan Bator’da bulunan Kültürel Mirası Koruma Merkezi’nde Türk ve Moğol restoratörler tarafından yapılmıştır.

Ayrıca Anonim Külliyelerde yürütülen kazı çalışmaları sonucunda ise “Kut kuşu” tasvirleriyle süslenmiş 4 büyük lahit ile 1 adet altın tabak ve 1 adet altın kaşık ortaya çıkarılmıştır.

Fotogrametri ve jeodezik çalışmalar: 1997 yılında başlanan fotogrametri ve jeodezik çalışmalar ile anıtların bulunduğu bölgelerin ayrıntılı topografik haritalarının yapılması, konum ve planlarının bu haritalara işlenmesi, anıt külliyelerin plan, rolöve, fotogrametrik belgeleme yollarıyla şimdiki durumlarının ortaya konması sağlanmıştır. Orhun Abidelerinin bulunduğu bölgenin 1/1000 ve 1/5000 ölçekli haritaları tamamlanmıştır.     

Çizim Ekibi tarafından Höşöö Tsaydam bölgesindeki heykellerin kalıpları alınıp çizimleri yapılmış, anıtların bulunduğu alanların tamamının topografik tespitleri yapılıp, haritaları hazırlanmış, Höşöö Tsaydam, Karabalgasun, Şine-Us, Şiveet Ulaan, Ölziyt bölgelerindeki külliyelerde bulunan anıtların fotogrametrik tespitleri yapılıp çizimleri tamamlanmıştır.

Jeofizik Çalışmalar: Kazı çalışmalarına yön vermek amacıyla 4 farklı yöntem ile yürütülen jeofizik çalışmalar ilk olarak Orhun Vadisinde bulunan Türk anıtları ve mezarlarında yapılmış (Bilge Kağan ve Köl Tigin Anıt Külliyeleri, Kurgan 1-6, Anonim 1 ve 2), ikinci çalışma alanı ise Tonyukuk Anıt Külliyesinin bulunduğu Nalayh bölgesinde hem külliye etrafında hem de çevrede bulunan Anonim mezarlar ve kurganlarda yürütülmüştür.

Taş Koruma ve Onarım-Restorasyon çalışmaları: Restorasyon Ekibi tarafından kazı sırasında gerekli olan çizimleri yapılmış, Köl Tigin ve üç ayrı parça halindeki Bilge Kağan anıtlarının çatlayan, dökülmeye yüz tutan kısımlarını koruma altına alınmış, Köl Tigin yazıtı ile Köl Tigin ve Bilge Kağan mezar külliyesindeki anıt parçaları, insan ve hayvan heykelleri temizlenip sağlamlaştırılarak depo-müze-kazıevine taşınmıştır.

Aynı çalışmalar Bilge Tonyukuk Anıt Külliyesi’nde de yapılarak sadece heykeller depo-müze-kazıevine taşınmıştır. Bu arada yazılı taşlar ve sanduka mezar üzerinde temizlik işlemleri gerçekleştirilip, taşları tahrip eden mantar türü organik maddeler, kuş pislikleri, kalker tortuları, daha önce kopyalama amacıyla yazıtlara sürülen boya kalıntıları, hayvanların sebep olduğu yağlanmalar giderilmeye çalışılmıştır.

2001 yılı çalışmalarının en önemli ayaklarından birini teşkil eden ve daha önceden üç parça ve yatık durumda bulunan Bilge Kağan Yazıtı, 1300 yıl sonra yeniden bütün ihtişamıyla ayağa kaldırılmıştır.

Projedeki nihai amaçlarımızdan biri olan, Orhun Vadisinde bulunan Bilge Kağan, Köl Tigin Külliyeleri ile Nalayh Bölgesinde bulunan Bilge Tonyukuk Külliyesinin kazı ve diğer araştırma ve uygulama çalışmalarının bitmesine müteakip anıtların kopyalarının alınması işlemleri 2004 ve 2005 yılları çalışma programları kapsamında yürütülerek, Köl Tigin ve Bilge Kağan anıtları ile kaplumbağa kaidelerinin kopyalarının alınması çalışmaları İstanbul Üniversitesi ve Moğolistan Kültürel Mirası Koruma Merkezi işbirliğinde tamamlanmıştır.

Epigrafik Çalışmalar: Köl Tigin ve Bilge Kağan ve Bilge Tonyukuk yazıtları ile kazılar ve yüzey araştırmaları sonucunda ortaya çıkan kaplumbağa kaide, balballar ve Bilge Kağan mezar külliyesinde yeri belirlendikten sonra gün ışığına çıkarılan bengü taş ile Bilge Kağan yazıtının batı yüzündeki tepeliğin alt tarafında bulunan ve tepelik bu yüz üzerine devrilmiş bulunduğundan önceki yıllarda belgelenemeyen Köktürk harfli metnin epigrafik belgelemesi yapılmıştır.

Bilge Kağan ve Köl Tigin Anıtlarının Çince yüzlerinde okumalar yapılarak, birtakım orijinal bilgilere ulaşılmış ve yanlışlıklar tespit edilerek, doğru okumalar yapılmıştır.  

Karabalgasun’da bulunan Uygur dönemine ait Köktürk, Soğd ve Çin harfli yazıtların, Çeçerleg’deki Bugut yazıtının durumunun tespiti ve görüntülenmesi gerçekleştirilmiştir. Ulaanbaatar’da bulunan II. Karabalgasun ve Çoyr yazıtlarının Bayan Ölgey’deki Açitnuur (Acı Göl), Olonnuur yazıtının (Akbatır Taşı’nın), Moyunçur Kağan (Şine Usu), Köl İç Çor (Köliçor-  İhe-Hüşötü) yazıtlarının bugünkü durumunun tespiti ve çok geniş olan bu bölgede yer alan birçok eserin yerleri tespit edilmiş ve görüntülenmesi yapılmıştır.

Müze Çalışmaları: 2001 yılı çalışma programı kapsamında, bölgede yürütülen tüm çalışmaların sonuçlanmasını müteakip depo-müze-kazıevi’nin müze haline dönüştürülmesi için gerekli ön inceleme çalışmaları yapılmış, müze haline dönüştürülmüştür.

2001 yılı kazı çalışmaları esnasında ortaya çıkarılan ve halen Moğolistan Milli Tarih Müzesi Türk Kültür Varlıkları Teşhir Salonu’nda sergilenen 38 adet değerli buluntu “Cengiz Han ve Mirasçıları” isimli sergide sergilenmekte olup, Moğolistan’da yürütülen kazı çalışmalarında son yıllarda ortaya çıkarılan en kıymetli eserler olması nedeniyle tüm kamuoyunun büyük ilgisini çekmektedir. Moğolistan Milli Tarih Müzesi Türk Kültür Varlıkları Teşhir Salonu’nda yerli ve yabancı turistlerin büyük bir ilgi gösterdiği bu değerli eserlerin ülkemizde Türk kamuoyunun ziyaretine sunulması amacıyla en önemli 38 adet parçanın kalıpları alınmıştır.

Türk Kültür Varlıkları Teşhir Salonu

2001 yılı kazı araştırması, XIX yüzyılın sonlarında Höşööt Tsaydam kitabelerinin ortaya çıkartılarak çözülmesiyle Türkoloji ve dünya dilbilimi için yeniçağ oluşturmuştur. Hatta Türk ve bütün göçebe kültür varlıklarını zenginleştiren ve dünyaca önem taşıyan keşif olmuştur.

Proje kapsamında saha çalışmalarında ortaya çıkarılan bu değerli buluntular ile daha önce yapılan çalışmalardan bir araya getirilen Hun, Göktürk ve Uygur dönemlerine ait bazı eserlerin toplu halde sergilenmesini sağlamak üzere Başkanlığımızın katkıları ile Moğolistan Milli Tarih Müzesi içerisinde “Türk Kültür Varlıkları Teşhir Salonu” 8 Nisan 2004 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Moğolistan’da bulunan Göktürk dönemine ait eserler üzerinde (Bilge Kağan, Köl Tigin, Tonyukuk) sürdürülen Proje çalışmaları 1994 yılında başlatılmış olup saha çalışmalarına 1997 yılında başlanmıştır. Söz konusu saha çalışmaları 2000-2001-2002 ve 2003 yıllarında da devam etmiştir. Bu yıllara ait kazı çalışma raporları ilim âleminin istifadesine sunulmuştur.

Bilge Tonyukuk Kazı Çalışmaları

Bilge Tonyukuk anıt mezar külliyesinde yazıt dışında sunak masasına ait işlemeli taşlar, insan heykelleri, üst tarafı parçalanmış taşbabalar, balballar, döşemeler kiremitler, tuğlalar ve künkler bulunmaktadır. Ancak bu kültür medeniyet eserlerin çoğu külliyede 1897, 1909, 1925 ve 1957 yıllarında yapılan kazılar yüzünden ciddi şekilde tahrip olmuştur. 2013 yılı Mart ayı içerisinde ise yine TİKA tarafından Tonyukuk Anıtı bölgesinde çevre düzenlemesi yapılmış olup, bu kapsamda anıtın eskiyen çitleri ve levhaları değiştirilmiştir.

Başkanlığımızca, Moğol makamlarının da talepleri doğrultusunda Tonyukuk Anıtı bölgesinde kapsamlı bir arkeolojik kazı çalışması, 1957 yılından sonra Türkiye tarafından kapsamlı kazı çalışması 2015-2016 yılında Türk-Moğol heyet tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bilge Kağan Karayolu

MOTAP Projesi, çerçevesinde değerlendirilen, bir diğer çalışma ise, bölgeye ulaşımın kolay yapılması amacıyla yürütülen Bilge Kağan Karayolu projesidir. Moğolistan’da devam eden karayolu yapım çalışmalarına katkı sağlamak ve Göktürk Anıtlarına ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla Arkhgangai vilayeti Hashat ilçesi sınırları içerisinde bulunan
(Höşöö Tsaydam) Orhun Anıtları’nın bulunduğu bölgeyi, Uvurkhangai vilayeti Harhorin (Kara Korum) ilçesine bağlayan 46 kilometrelik Bilge Kağan Karayolu tamamlanmış 04 Ekim 2008 tarihinde açılışı yapılmış ve Moğol makamlarına teslim edilmiştir.

Bilge Kağan Yolu’nun, Höşöö Tsaydam bölgesine erişiminde kör nokta olarak kalmayıp, Moğolistan Karayolları tarafından bölgesel-toplayıcı yol sınıfına alınması, Milenyum Yolu’nun kuzey-güney yönünde Bulgan-Erdenet üzerinden Rusya’ya bağlanan aksı oluşturmasının bölgesel entegrasyonu sağlayarak, ekonomik ve turistik aktiviteleri artırması sağlanmıştır.

Yol güzergâhında 4 noktada kazı çalışmaları yapılmıştır. Buluntu olarak en önemlisi yolun başlangıcında yapılan kazı sonucunda ortaya çıkarılan toplu mezarın bulunmasıdır. Moğollar tarafından bu mezara Müslüman Mezarlığı denmektedir.

Moğolistan’da eski Türk yazıtları içinde en fazla tanınan ve üzerlerinde en fazla araştırma ve inceleme yapılmış olan Orhun yazıtlarından Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtları Höşöö Tsaydam bölgesindeki Orhun Irmağı civarında, Tonyukuk yazıtları ise Bayn Tsokto bölgesinde Tuul ırmağı yakınlarındadır. Orhun Vadisi 1220 yılında İpek yolunun kavşak noktası olup, Harhorin ilçesi ise Kubilay Han Pekin’e gelene kadar Moğol İmparatorluğu’nun merkezi olmuştur.

Moğolistan bozkırları son yıllarda dünyanın birçok ülkesinden gelen arkeologların ve araştırmacıların ilgi odağı olmuştur. Bunun en önemli nedeni ise bu bozkırların göçebe kültürlerin en önemli yaşam alanlarından biri olduğunun anlaşılmasıdır. Göçebe yaşam biçimine, avcı-savaşçı niteliklere sahip bu toplulukların tarih içinde ortak bir kültür, geniş ve yaygın dil grubunu oluşturmaları, devletleşmeyi gerçekleştirmeleri,  en önemlisi özgün bir yazı dilini geliştirmeleri bu araştırmalara ayrı bir önem vermektedir.

Bugün büyük bölümü Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içinde kalan topraklar, Türk tarihi, Türk dili, Türk kültür ve medeniyeti açısından büyük önem taşımaktadır. Bu topraklar, tarihte pek çok Türk boyunun ortaya çıktığı, kader birliği yaptığı, zamanla millet olup devletler kurduğu ve gök kadar engin ülkelere sahip olduğu büyük geçmişin eşsiz mirasını üzerinde barındırmaktadır.

Bu mirası oluşturan Saka, Hun, Juan-juan, Köktürk ve Uygur dönemlerine ait mezarlar, kurganlar, kaleler, surlar, barklar, şehir kalıntıları, petroglifler, dikili ve yazılı taşlar, heykeller, balballar, süs ve kullanım eşyaları, hem Türk milletinin hem de Türk milleti ile tarihte sosyal, kültürel, siyasi, askeri, iktisadi ve ticari ilişkide bulunan diğer milletlerin pek çok bilinmezine ışık tutacak hazinelerdir.

Proje çalışmalarına konu olan Bilge Kağan, Költigin ve Tonyukuk külliyelerinin bulunduğu bölgeler Moğolistan Hükümeti tarafından 2002 yılında alınan bir kararla anıtların çevresi Bilge Kağan, Kültigin anıtlarının 28 km, Bilge Tonyukuk anıtının ise 68 km. SİT alanı olarak ilan edilmiştir.

Bilge Kağan ve Költigin külliyelerinin bulunduğu bölge, 2004 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne dâhil edilmiştir.

Yaklaşık 280 yıl önce bulunduklarında bütün ilim çevrelerinin dikkatini çeken Orhun Abideleri Türk adının geçtiği ilk Türkçe metinlerdir. Göktürk Alfabesiyle yazılan bu yazıtlar Türkçe’nin de yazılı ilk kaynaklarındandır ve bunların Türk tarihi ve kültürü açısından önemi içerdiği değerli bilgilerden kaynaklanmaktadır. Çünkü burada Türk tarihini, sanatını, gelenek ve göreneklerini, dinini, ordu teşkilatını, sosyal hayatını kısaca Türk milletine ait ne varsa hepsini görmek mümkündür.

Bilge Tonyukuk Karayolu

Bilge Tonyukuk Karayolunun TİKA Başkanlığınca inşa edilmesi talimatı doğrultusunda, Ulanbator Büyükşehir Belediyesi Nalayh İlçe Belediyesi 5. Muhtarlığı sınırları içerinde yer alan Ulanbator-Öndörhaan Karayolu’nda Arcançivlin Kaplıcası yol ayrımından Bilge Tonyukuk Anıtı arasındaki yaklaşık 11 km’lik karayolu inşasına ilişkin protokolü 23 Kasım 2013 tarihinde Moğolistan Başkenti Ulanbator’da imzalanmıştır. 2014 tarihinde 11 kilometre yol kısa bir sürede tamamlanarak hizmete açılmıştır.

En Eski Türk Çalgısı

Altay dağlarının Moğolistan sırtında uzanan ve Jargalant-Hayrhan olarak adlandırılan kısmında “Omnohon Aman”, yani “On Vadi” isimli yerde bulunan “Nuhen Had”, yani “Mağara Taş” denilen bir mağarada bulunmuştur.

2008 senesinde ilk defa bu mağarayı N. Dandar isimli bir çoban keşfetmiş ve içindeki boynu eğri çalgı aleti bulmuş ve durumdan köy mektebinin öğretmenlerinden C. Enhtor’i haberdar etmişti. Enhtor ise Ulanbator’daki Moğolistan İlimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’ne bu buluntuyu bildirdi.

Bunun üzerine Ts. Torbat’ın başkanlığında bir grup arkeolog 25 Haziran 2008 tarihinde mağaraya geldiler. Mağara tas (GPS) 47º37’433” enlem ve Е 92º27’273” boylamda, deniz seviyesinden 1866 m. yükseklikte bulunmaktadır.

Mağaranın 86 x 60 cm boyutlarındaki ağzı yüksektedir. İçeriye 95 cm kayarak girilmektedir. İçerisi tek bir oda gibidir. Odanın tabanı 130 x 280 cm’dir.

Arkeolojik kazı: Arkeologlar mağaraya girmelerinden önce, mağarayı ilk bulan N. Dandar toprağı kazdığı ve mağara içinin ilk durumunda bazı değişiklikler yaptığı anlaşılmıştır. Dandar 35 cm. çapında ve 15 cm. derinliğinde toprağı kazmıştı. Çıkan toprakları mağaranın kapı tarafına yığmıştı. Mağaranın doğu tarafında duvar kısmına doğru iki üzengi ve eyerin bir kenarı açıkça görülmekteydi. Duvara dayalı duran çalgı aleti ise, Dandar yerinden almış ve öğretmen Enhtör’e getirip vermişti. Eyerin altından oklarıyla birlikte yay bulundu. Kazı çalışmaları sonucunda kafatası sağlam bir insan iskeleti, 20 temren, okun ağaç sapları, enli eyer, iki Türk üzengisi bulunmuştur.

Şoroon Bumbagar Kurganı:

Göktürk Devleti döneminde (552-745) devlet idarecilerinin yerleşim yeri ve özellikle dokuzoğuz boylarını idare etmek için kurulan kale tipi yapıların bulunduğu alandır. Kaya tipi mezar, Bu mezarın Moğolistan’da ikinci bir örneği yoktur. Şoroon Bumbagar kurganında 2011 yılında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda bulunan duvar resimleri yapım tekniği ve yapılmış olduğu yer koşulları nedeniyle önemini artırmaktadır. TİKA Başkanlığı tarafından restorasyon çalışmaları devam etmektedir.

Sonuç

Tüm bu çalışmalardaki amacımız, Bilge Kağan, Köl Tigin ve Bilge Tonyukuk Türk tarihinin en kahraman, en bilge kişileri olarak tarihteki yerlerini aldıkları ve yalnız savaşçılıkla devletin yönetilemeyeceğini, bilgeliğinde gerekli olduğunu savunmaları ve bunların tek kanıtı olan Göktürk Abidelerinin olumsuz koşullardan korunması ve gelecek nesillere dimdik ayakta teslim edilmesidir.

Ayrıca Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli ülkelerden biridir. Tarihte kurulan Türk İmparatorlukları ve Türk devletlerinin bu coğrafyada kurulmuş olması; Türk dili ve kültürüne ait eserlerinin ve kültürel unsurların burada bulunuyor olması gibi sebepler, Moğolistan’ı Türkiye için çok önemli kılmaktadır. Bugün yine bu topraklarda yaşayan Türk kökenli toplulukların da hâlâ eski kültürel yaşamlarını sürdürüyor olmaları, eski Türk yaşamını araştırmaya çalışanlar için büyük bir nimet, Moğolistan coğrafyası ise günümüze kadar muhafaza ettiği eserlerle Türklük ve Türkler için araştırılmaya değer büyük bir fırsattır.

Bu makalenin yazarı 2005-2016 yılları arasında farklı zaman dilimlerinde bu çalışmalarda görev almış, Moğolistan’da, Uygur Türklerinden günümüze kadar gelen Türk topluluklarıyla temasa geçerek bu topluluklarda derleme ve incelemelerde bulunmuş, dilleri ve kültürleri kaybolmaya yüz tutmuş, Hoton, Duha, Tuva, Kazak, Türk topluluklarının kültürlerini gelecek nesillere intikal etmeleri ve Türk ilim âleminde daha çok tanınma ve bilinmeleri için makaleler, bildiriler ve bulundukları coğrafyada müze ve kültür merkezleri, el becerileri, tarım ürünlerinin değerlendirilmesi, araç gereçlerinin temini vs için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tanıdığı imkânları seferber etmiştir. Bu çalışmalarda bulunmayı, bu projelerde görev almayı, kalbi ve gönlü Türklük için atmış bulunmaktan, Türklüğün bir ferdi olarak bahtiyarlık duymaktayım.

Turan CAN

TİKA – Araştırmacı


Kaynakça

1-Muharrem ERGİN, Orhun Abideleri, 21 baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1997
2-Talat TEKİN, Orhun Yazıtları, Yıldız Dil ve Edebiyat 1, İstanbul 2003
3-Talat TEKİN, Mehmet ÖLMEZ, Türk Dilleri Giriş, Yıldız Dil ve Edebiyat 2, İstanbul 2003
4-Cengiz ALYILMAZ, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Kurmay Yayınları, Ankara 2005
5-Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi 2000 Yılı Çalışmaları, TİKA Yayını Ankara 2002
6-Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi 2003 Yılı Çalışmaları, TİKA Yayını Ankara 2005
7-Cengiz ALYILMAZ, Orhun Yazıtlarının Söz Dizimi, Erzurum 1994
8-T. BAASANSÜREN, Hün Höşööniy Duul, Ulaanbaatar 1994
9-Tsendiyn BATTULGA, Moğolistan’da Yeni Bulunan Göktürk Yazıtları, TDAY Belleten Ankara 2000
10-Osman Fikri SERTKAYA-Cengiz ALYILMAZ, Tsendiyn BATTULGA, Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi Albümü, Ankara 2001
11-Turan CAN, Moğolistan Bilgi Notu, Ulanbator 2008
12-Turan CAN, Türkler ve Moğollar Bozkırın Uyanışı, 2023 Dergisi Ankara 2008
13-L.LİGETİ, Bilinmeyen İç Asya, Ankara, Çeviren: S. KARATAY.
14- Abdülkadir İNAN, Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul 1976
15-İbrahim KAFESOĞLU, Türk Bozkır Kültürü, Ankara 1980
16-Mustafa KAFALI, Göktürklerin Türk Tarihindeki Yeri, Göktürk Devletinin 1450.     Kuruluş Yıldönümü Sempozyum Bildirileri, Ankara 2001
17-Osman Fikri SERTKAYA, Göktürk Tarihinin Meseleleri, TKAE, Ankara 1995
18-Saadettin GÖMEÇ, Kök Türk Tarihi, Ankara 1999
4 Yorumlar
  1. Salih Kara diyor

    Turan Can dostum, bizlerle paylaştığın değerli bilgiler bilgiler için teşekkür ederim; kalemine sağlık… Bu çalışmaları kalıcı hale getirmeni / kitaplaştırmanı dilerim. Selam, Sevgi ve Dua ile ….

    1. Turan CAN diyor

      Teşekkürler ilginiz için

  2. Turan CAN diyor

    Teşekkürler. kısmet olursa kitap haline getirmeyi ben de düşünmekteyim.

  3. Ədalət Tahirzadə diyor

    Türk tarixini öyrənməyə çalışan birisi kimi, mənə bu yazı bir çox yeni və dəyərli bilgilər verdi. Təşəkkürlər, Turan bəy!

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.