Osmanlı hükûmeti tarafından daha önce zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerle ilgili olarak savaşın sona ermesinden sonra çıkarılan geri dönüş kararnamesiyle “Askerî ve siyasi sebeplerden dolayı başka mahallere sevk edilmiş olan Ermenilerin memleketlerine dönmelerine müsaade edileceği” ilan edildi ve bu, aralıklarla ilgili vilayetlere duyuruldu.[1] Bu kararname sadece tehcir edilenleri değil kendi isteğiyle başka ülkelere göç edenleri de kapsıyordu. Nitekim Dâhiliye Nezareti 12 Nisan 1919’da, Harbiye Nezareti’ni, Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya ve başka yabancı ülkelere kaçan Ermenilerden kanunen mâni hâlleri olmayanların ülkeye geri dönmelerine izin verilmesi ancak cinayet ve diğer suçlar sebebiyle firar etmiş olanların ülkeye dönmelerine izin verilmemesi konusunda uyardı.[2]
Bu kararnamenin ardından bazı Ermeniler memleketlerine döndüler. Geri dönenlerle ilgili olarak hazırlanan ve Maraş ile Zeytun nüfusunu detaylandıran bir raporda, savaş öncesi ve savaş sonrası Ermeni nüfusu verilmiştir. Buna göre Maraş merkezde savaş öncesi 30000 Ermeni’nin yaşadığı, bunlardan 19000’inin sürgün edildiği, 11000’inin yerinde bırakıldığı, sürgün edilen 11000 Ermeni’nin göçerken kayıp olduğu, savaş sonrasında sürgün edilen 19000 Ermeni’den 8000’inin geri döndüğü, 1919 yılında Maraş’ta toplam Ermeni nüfusunun 19000 olduğu, diğer yerlerden gelen 3000 Ermeni’yle birlikte 1920’deki sayılarının 22000’e ulaştığı, sürgünden döndükten sonra 11000 Ermeni’nin daha kaybedilmesiyle toplam kayıp sayısının 22000 olduğu tespit edilmektedir.[3]
Fransız işgal komutanı Albay Bremond’un belirttiğine göre Antep ve Maraş’a birçok Ermeni gelmiş, Zeytun yeniden iskân edilmişti. 1919 yılı Kasım ayında Maraş’ın Fransız işgaline bırakılmasından sonra Maraş’taki Ermeni sayısı çok artmıştı.[4] Ermeni nüfusun Maraş’a ve Adana, Antep, Urfa gibi civar bölgeye geri dönmesi, Büyük devletlerin burayla ilgili projeleri açısından büyük önem arz etmekteydi. Çünkü Ermeniler tarafından “Kilikya”[5]denen güney bölgelerinde bağımsız bir Ermeni devletli kurulması tasarlanmaktaydı. Boghos Nubar Paşa, Ermeni delegasyonu başkanı olarak katıldığı barış müzakerelerinde Kilikya’dan “Küçük Ermenistan” şeklinde bahsederek burada bir Ermenistan devleti kurulması çabasını açıkça ortaya koymaktaydı.[6] Bu durum bölgeyi işgal etmeyi planlayan yabancı devletlerin işini kolaylaştıracaktır. Nitekim İtilaf Devletleri, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından imzalanan Mondros Mütarekesi’ne aykırı olarak[7] Ermenilerin Kilikya diye adlandırdıkları güney bölgelerini işgal ettiler.
1. Mondros Mütarekesi’nin Ardından Maraş’ın İşgali
Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre müttefikler ancak Toros tren geçidini ve müttefikler için bir tehdidin ortaya çıkmasına neden olabilecek herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilirlerdi. Ancak Toroslarda müttefiklerin güvenliğini tehdit edebilecek herhangi bir tehlike yoktu. En azından böyle bir tehlike, Fransızlar ateşkes antlaşmasının maddelerini ihlal edene kadar yoktu. Diğer taraftan Çukurova’daki hiçbir vilayetin işgal edilmesini gerektirecek geçerli bir neden yoktu.[8] Buna rağmen Maraş, Osmanlı askerinin şehri terk etmesinin ardından mütarekeye aykırı olarak 22 Şubat 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Maraş halkı, işgali engellemek amacıyla Maraş-Narlı arasındaki Aksu Köprüsü’nü yıktı. Ancak bu ve benzeri önlemler şehrin işgal edilmesini önleyemedi. İngilizler küçük bir köprü kurmak suretiyle Aksu Çayı’nı geçip Maraş’a doğru ilerleyişlerine devam ettiler. Bu, şehirdeki Ermenilerin sevinçle karşıladığı bir olay olarak tarihe geçti.[9]
Maraş’ta uzun yıllardır Fransa ile yakın ilişkileri olan bir Katolik Ermeni cemaati vardı. Üstelik bu cemaatin içinde çok varlıklı ve etkili aileler vardı. Bunlardan biri olan Hırlakyan ailesi bütün Fransız ordusunu finanse edebilecek ekonomik güce sahipti. Agop Hırlakyan 1914 seçimlerinde Osmanlı Mebusân Meclisi’nin tek Katolik Ermeni mebusuydu ve Maraş’tan seçilmişti.[10] Bütün bunlar sebebiyle Müslümanlar, Ermenilerin Fransızlar üzerinde etkili olabileceği endişesine kapılmışlardır.[11]
Maraş’ın Fransızlara devredileceğinden Türk askerî yetkililerinin de haberdar olduğu ve bölgede ilave tedbirler alınması gerektiğini tartıştıkları, 13. Kolordu Komutanlığı’ndan Dâhiliye Nezareti’ne çekilen bir telgraftan anlaşılmaktadır. Buna göre;
Bölgenin İngilizlerce tahliye edilip onların yerini Fransız ordusunun alacağının kesinleştiği, Fransızların Maraş, Antep ve Urfa’da kendilerine bağlı bir Ermeni devleti kurabileceklerinin iddia edildiği ve Fransız işgalinin kuzeye doğru genişleyebileceği, bunun önlenmesi için Malatya’da bulunan 12. Süvari Alayı’nı iki dağ topu ve iki makineli tüfekle takviye edip Besni’de mevzilendirdikleri, Fransız işgalinin Diyarbakır’a kadar genişlemesi ihtimaline karşı Karaburun ve Viranşehir’de kuvvetler bulundurulduğu, Elbistan’da da Üçüncü Kolordu’dan bir kuvvet bulundurulmasının yerinde olacağı, bildirildi.[12]
Güneydeki gelişmeleri yakından görmek amacıyla Sivas’tan Elbistan’a gelen Üçüncü Kolordu Kumandanı Kurmay Albay Selahattin Bey, Maraş’ın Fransız işgaline bırakılacağını gözlemleyerek, Sivas’taki vekiline konuyla ilgili bazı talimatlar verip şu tedbirlerin alınmasını emretti:
Bölgeye Fransız kuvvetleri gelmeden orada fiilen millî teşkilatın kurularak, milletin haklarına sahip çıkması, işgale karşı koyması kutsal vazifedir. Maraş’ı ve bunun yanında Antep’i mümkün olduğu takdirde Üçüncü Kolordu koruyacaktır. Elbistan, Maraş ve Antep’te millî direniş teşkilatı düzenlenecek ve tertip edilecektir. Malatya’dan Maraş’a askerî müfreze gönderilmesi düşünülmektedir. Üçüncü Kolordu’nun Maraş’taki millî kuvvetleri ele alması ve organize etmesi için acele olarak Aziziye’den bir süvari takımının güneye gönderilmesi gereklidir. Sivas’tan bir subay ile iki hafif makineli tüfek bu müfreze yetişmek üzere yollanmalı ve müfrezenin masrafları verilmelidir. Müfreze subayı Elbistan ve Maraş’taki durumdan telgrafla kolorduya bilgi verecektir. Hristiyanların mal ve canlarına dokunulmaması müfrezenin en kısa zamanda hareket etmesi ve hareketinin gizli tutulması gereklidir.[13]
Maraş’ta durumun daha da kötüleşmesi ihtimali ortaya çıkınca ahali merkez hükümetten yardım istedi.[14] Ancak Maraşlılara, sulh yapılma ihtimalinin olduğu bir dönemde Fransızlar saldırmadıkça olaylar çıkmasına sebep olabilecek davranışlarda bulunmamaları tavsiye edilerek herhangi bir yardım gönderilmedi.[15] Sivas’ta faaliyet gösteren Heyet-i Temsiliye ise Maraş’a sahip çıkarak şehrin inzibat ve harekât açısından Üçüncü Kolorduya, Maraş Mutasarrıflığı dâhilindeki Maraş, Pazarcık ve Elbistan’ı idare açısından Sivas’a bağladı.[16] Bunun gerekçesini, Mustafa Kemal Paşa Kılıç Ali’yi bu görevi vermek için yanına çağırdığında Urfa-Maraş-Ayntab bölgesinde teşkilatlanmanın önemini özetle şu şekilde ifade ederek belirtti:
Seni Maraş-Antep havalisinde millî kuvvetler teşkilâtını yapman için oraya gönderiyorum… Düşmanların amacı, Ege’de Yunan işgalini serbest bırakırken kendi ellerindeki toprakları bizden koparacaklarıyla genişletmek ve bağımsız Türk devletine imkân vermemek. İlk anda Fransızları karşımızda buluyoruz. Bugün için en buhranlı bölge Urfa-Maraş-Antep. Bu konuda tecrüben var. O bölgenin halkını bilirim. Yiğit, sadık, fedakâr insanlardır.[17]
Kılıç Ali, yanına Ali Çavuş’u da alarak 19 Ekim 1919’da Elbistan’a doğru yola çıktı. Buraya geldiğinde ilk işi Millî Mücadele’ye taraftar olmayan Kürt ve Çerkez liderlerini kazanmak ve Elbistan kaymakamını görevden uzaklaştırmaya çalışmak oldu. Kılıç Ali, teşkilatın ve harekâtın sağlıklı yürütülebilmesi için Maraşlı ve Antepli üçer kişiden oluşan bir heyet kurdu. Maraş’tan Arslan Bey, Evliya Efendi ve Hafız Ali Efendi heyette yer alan isimlerdi. Antep’ten ise Heyet-i Merkeziye’den Sadık, Kasım ve Mülazım Mustafa Efendi vardı. Kılıç Ali oluşturduğu bu isimlerle kongre niteliği taşıyan bir toplantı yaparak iki şehirdeki harekât tarzını belirledi. Yeni semt ve mahalle teşkilatıyla herhangi bir kuşatmaya karşı alınacak önlemlerle şehirlerin savunma ve direnme yetenekleri ortaya çıkarıldı.[18]
2. Maraş’ta Müslüman Ahalinin Örgütlenmesi
Maraş halkı Doktor Mustafa önderliğinde Fransızların Maraş’a gelme ihtimalini protesto etmek istedi. Ancak Mutasarrıf, bir fayda getirmeyeceğini ileri sürerek buna engel oldu. Buna rağmen Doktor Mustafa, Ulu Cami’de halka hitaben bir konuşma yaparak Fransızların yakında Maraş’a geleceğini anlattı. Bundan cesaret alacak olan Ermenilerin Müslümanlara karşı katliam ve işkence yapabileceğinden bahsedip halkı, buna karşı koyabilmek için teşkilatlanmaya davet etti.[19] Millî Mücadele’ye önderlik yapabilecek isimler, Fransızların tutuklama ve Ermenilerin suikast ihtimallerine karşı karargâh olarak belirlenen Elbistan kazasına gitmeyi uygun buldu. Bu isimler arasında Doktor Mustafa başta olmak üzere Kadızade Hacı Hasan Efendi, oğlu Mehmet Ziya, Doktor Mustafa, Eczacı Ömer Lutfi, Katipzade Mehmet, Vehbizade Hasip, Kocabaşzade Ömer, Tapağın oğlu Mustafa ve İslâhiyeli Nazım bulunmaktaydı. Bu kişiler 28 Ekim 1919’da Elbistan’a giderek burada Kuva-yı Milliye’nin oluşturulup silah ve cephane temin edilmesine çalıştılar.[20]
Sulh Hâkimi Ali Rıza Bey ve arkadaşlarının gayretiyle Elbistan’da kuvvetli bir Heyet-i Merkeziye ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Mustafa Kemal Paşa, Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Rıza Bey’e gönderdiği telgrafta; Malatya’dan bir süvari bölüğü ile iki mitralyöz bölüğünün Elbistan’a doğru hareket ettiğini, bu kuvvetin millî teşkilatın dayanağı olacağını ve Elbistan deposundaki silah ve teçhizatın Kuva-yı Milliye’ye dağıtılmasına karar verildiğini bildirdi. Öte yandan Üçüncü Kolordu Kumandanlığı’na bağlı bazı kuvvetler Binbaşı Suzi Bey komutasında Elbistan’a gönderildi. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, daha önce istifa etmiş subaylardan Yüzbaşı Selim Bey (Yörük Selim) ile Yüzbaşı Asaf Bey’i (Kılıç Ali) de bölgeye gönderdi. Bu subaylar, Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Rıza Bey ile birlikte Maraş ve civarında millî teşkilatı yaygınlaştırıp idare edeceklerdi. Bir süre sonra Binbaşı Suzi Bey Sivas’a dönecek, onun yerine Binbaşı Ali Bey gelecektir. Maraş’tan gelen heyet içerisinde ise Doktor Mustafa, kardeşi Eczacı Lutfi, Kadızade Hacı Hasan ile oğlu Ziya, Sarıkâtipoğlu Mehmet, Kocabaşoğlu Ömer ve Muallim Hayrullah bulunuyordu. Yapılan çalışmalar sonunda Maraş Kuva-yı Milliye teşkilatı kuruldu ve şu şekilde örgütlendi: Yüzbaşı Kılıç Ali Bey Pazarcık’ta Atmalı Aşireti Reisi Yakup Hamdi ve Memik Ağa ile birlikte hareket edecekti. Ona verilen görev Fransızların Antep üzerinden Maraş’taki birliklerini takviye etmesini önlemek ve ayrıca bir kısım kuvvet ile Türkoğlu (Eloğlu) bölgesine geçerek İslâhiye-Maraş yolunu kapamaktı. Yüzbaşı Yörük Selim Bey Göksun’da; Eczacı Lütfi Bey Bertiz Köyü’nde teşkilatlanmayı sağlayacaktı. Binbaşı Ali Bey ise Elbistan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Nakipzade Mehmet Bey ve arkadaşları ile Maraş ile Heyet-i Temsiliye arasında irtibat sağlayacak ve Maraş’a destek birlik temin etmeye çalışacaktı.[21] Öte yandan Andırın Kuva-yı Milliye Kumandanlığı’na Yaycıoğlu İbrahim Ağa getirildi ve burada hazırlanan ilk müfreze Maraş’a gönderildi.[22] Kuva-yı Milliye, telsiz merkezini Maksutlu Köyü’ne kurdu, burada bir tehlike olması durumunda haberleşme edevatı Hamidiye Karakolu’na kaydırılacaktı.[23]
3. Maraş’ta Fransız İşgal Dönemi
İngilizler, 15 Eylül 1919’da Fransızlarla imzaladıkları Suriye Antlaşması gereği 1 Kasım 1919’da Maraş’ı Fransızlara teslim ederek geri çekildiler.[24] Fransız askerleri arasında 400 Ermeni, 500 civarında Cezayirli vardı.[25] Fransız işgali Maraş’taki Ermeniler tarafından coşkuyla karşılandı. Ermeniler Fransız ordusunda Ermeni lejyonları da olmasının etkisiyle Müslümanlara karşı katliama başladılar. Şehirdeki Ermeniler Fransız ordusunu “Yaşasın Kilikya Bayrağı! Kahrolsun Türkiye” nidalarıyla karşıladı. Bu, Müslüman halkı çok tedirgin etti.[26] Fransızlar, Maraş’ı işgal ettikten sonra Maraş’taki mevcut düzeni bozup yönetime de el koymak isteyince Maraşlı Müslümanlar buna karşı koydu.[27] Fransızlar, Rus işgalinden kaçıp Maraş’a sığınan Müslüman göçmenleri geldikleri bölgelere geri gönderdiler.[28]
Müslüman ahali, Ermenilere işgale karşı işbirliği teklif ederek şehri Fransız işgaline karşı birlikte savunmayı teklif ettiler. Ancak ret cevabı almışlar, bu sefer de Ermenilerden hiç olmazsa tarafsız kalmaları istenmiş fakat onlar Fransızlarla birlikte hareket etmeyi tercih etmişlerdir. Türkler, bu amaçla Ermeni vatandaşlarına hitaben şöyle bir beyanname hazırladılar:
Ey zavallı ve müeffel Ermeniler!
Yeter artık yeter! Mütevelliler menafine, Fransızların amaline akıttığınız kanlarınız! Hakikati idrak etmek zamanı çoktan geçmiştir. Anadolu’nun sair yerlerindeki Ermeniler bu hakikate agah oldular. Ermeniler her yerde bizimle beraberdir. Yalnız siz muhalif kaldınız. Başka yerlerdeki vatandaşlarımız siperlerimizdir. Onlar bizimle hem dest-u fâh oldukları hâlde kahramanane harbediyor. Haksız düşmanlara yüzsüz tecavüzlere karşı koyuyorlar. Siz burada Fransız sansürü altında bulunduğunuz için ahval-i umumiye vakıf değildiniz. Fransızlar şüenât-ı kaine ve fütuhatınızdan korkarak sizi mütemadiyen kontrol altında bulunduruyor, sizi ihtilattan men ediyorlar. Geliniz! El ele verelim sarılalım, zavallı vatanımızı zehir-i istilay-ı icabından kurtarmak için lazım gelen esbaya birlikte tavassul edelim. Arkadaşlar bu vatan ne Fransız’ın ve ne de İngilizlerindir. Ancak yedi yüz seneden beri sahibi bulunan ve üzerinde şimdiye kadar kemal-i şan-ı sükun beraber yaşayan milletlerindir. Yani sizin ve bizimdir. Diğerleri hep gasp hep şakidir.[29]
Fransızların şehrin yönetimini ele geçirmeye çalışmaları, halkın dinî ve millî duygularına saygı göstermemeleri, hatta kadınların namusuna el uzatmaya kalkışmaları şehirde gerginliği artırdı. Ermeniler ve Türkler arasındaki anlaşmazlık Fransızların Ermenilere verdiği destek sonucunda uzlaşılamaz bir hâl aldı. 31 Ekim 1919 günü Fransızlardan cesaret alan Ermeniler, Maraş sokaklarında devriye gezmeye başladılar. Ermeni askerlerden biri Çukur Hamamı’ndan çıkan bir Müslüman kadına saldırarak “Artık burası Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçe ile gezilmez.” dedi. Olayı gören Sait, Taha ve Osman adlı Müslümanlar, Ermenileri uyararak yollarına devam etmelerini söylediler. Ancak Ermeniler, bu uyarıya silahla karşılık verdi. Olayda Çakmakçı Sait ağır yaralandı ve sonra şehit düştü. Gaffar Kabuloğlu Osman da yaralandı. Bu sırada olayı gören Sütçü İmam, Ermeni askerlerden birini öldürdü ve olay yerinden uzaklaştı. Henüz şehri terk etmemiş olan İngiliz askerlerinin yatıştırmasıyla olay büyümedi. Ancak bunun intikamını almak isteyen Fransızlar, Sütçü İmam’ı yakalayamamanın da verdiği öfkeyle İmam’ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir’i feci şekilde şehit ettiler.[30]
Fransızlar, Kılılı, Sarılar, Eloğlu köylerini işgal edip eli silah tutan erkekleri ayırıp götürdüler. Geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıların çoğunu öldürdüler.[31] Eloğlu’nda çoluk çocuğu bir evde toplayıp bunlardan yirmisini katletmişlerdir. Hopur Köyü’nde bazı kadınları kocalarının yanından alıp götürmüşlerdir.[32]
Fransızlar, şehrin yönetimini tamamen ele geçirmek için harekete geçtiler. Fransızların Adana İşgal Bölgesi Komutanı Albay Bremond, Maraş Mutasarrıfı Ata Bey’e, Osmaniye Valisi Yüzbaşı Andre’nin Maraş Valisi olarak tayin edildiğini bildirdi.[33] 26 Kasım günü Maraş’a gelen Yüzbaşı Andre, Mutasarrıf Ata Bey’den hükümet binasındaki Türk bayrağını indirmesini istedi. Mutasarrıf Ata Bey, çok büyük olaylar çıkacağını bahane ederek bayrağı indirmeyeceğini söyleyip Andre’nin binadan eli boş çıkmasını sağladı. Yüzbaşı Andre, 28 Kasım Cuma günü, kalede dalgalanan Türk bayrağını indirtip Fransız bayrağını astırdı. Cuma namazı kılmak için Ulu Cami’ye gelen ahali, kalede Fransız bayrağının asılı olduğunu görünce buna çok büyük tepki gösterip kaleye doğru tırmandı ve Fransız bayrağını indirerek Türk bayrağını tekrar ait olduğu yere astı.[34]
Maraş’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti örgütlenmesini tamamlamış başkanlığa Arslan Bey, yardımcılığına da Kırmacı Hacı Efendi seçilmişti. Arslan Bey Maraş’ı on bölgeye ayırarak Maraş millî mücadelesinin nasıl yürütüleceğinin detaylarını belirledi.[35] Her bölgenin birer yönetim kurulu vardı. Merkeze bağlı köyler de bu bölgelere bağlandı. Ancak Yenicekale ve Bertiz köyleri Heyet-i Merkeziye’ye bağlı birer müstakil idare heyetine bağlandı. Kaza merkezlerinde de birer yönetim kurulu vardı. Şehirdeki on İdare Heyeti ile reisleri şu şekildeydi:
- Çavuşlu, Reis Çuhadarzade Hacı Mustafa Efendi
- Bektutiye, Reis, Ser müsevvid Ahmet Efendi
- Resteabiye, Reis, Baba Halilzade Ahmet Efendi
- Acemli, Reis, Evkaf Memuru Evliya Efendi
- Kayabaşı, Reis, Tapu memuru Faik Efendi
- Divanlı, Reis, Hasan Bey
- Ekmekçi, Reis, sapsız Hacı Efendi
- Cığcığı, Muhacir memuru Nasrullah Efendi
- Alemli, Reis, Dulkadiroğlu Süleyman Bey
- Hatuniye, Reis, Şeyh Ali Sezai Efendi
İdare Heyeti, bundan sonra para, erzak, silah ve cephane tedarikine başladı. Jandarmanın gizli deposunda bulunan 850 kadar silah ile 1000 sandık mermi vardı. Bunlar merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Mahmut Bey’in emriyle jandarma tarafından ahaliye dağıtıldı.[36]
4. Maraş ve Çevresinde Çatışmaların Başlaması
Kılıç Ali, Maraş Müdafaası için Elbistan’ı uygun görmeyip Pazarcık’a geçti. Böylece bazı aşiretlerin Millî Mücadele’yi desteklemeleri temin edildi.[37] Fransızlar, Maraş halkının direniş eğiliminde olduğunu anlayınca buraya yüksek rütbeli bir subay göndermeye karar verdiler. 1 Aralık 1919 tarihinde Antep, Maraş ve Urfa’nın da bulunduğu bölgeye General Querette atandı. General 15 Aralık 1919 günü Maraş’a gelerek mutasarrıf ve şehrin ileri gelenlerini karargâhta yapacağı toplantıya çağırdı. Toplantı, Türk tarafının kabul edemeyeceği talepler yüzünden sert tartışmalarla geçti. Fransızların şehre ilave kuvvet sevk etmesiyle Ermenilerin bazı camilere saldırması aynı anda gelişti. Bunlar şehirde tansiyonu yükseltti. Fransızların Antep’ten Maraş’a asker ve top sevk ettiği sırada Kılıç Ali’ye bağlı kuvvetler bunu önlemek istedi. Ancak Fransızlar az bir kayıpla şehre ulaşmayı başardılar. Fransızlarla daha çetin çatışmalar 21 Aralık 1919’da başladı ve Maraş’a yakın yerlerde yaklaşık bir ay sürdü. 1920 yılı Ocak ayının ilk günlerinde Fransızlar Maraş’a, İslâhiye’den kuvvet sevk etmek istediler. Bu kuvvetlerin güvenliğini sağlamak için de Maraş’ta bulunan birliklerden birini İslahiye’ye doğru yola çıkardılar. Burada mevzilenmiş olan Muallim Hayrullah ve Benli Ökkeş müfrezesi, bu Fransız birliğini pusuya düşürdü. Fransız kuvvetleri daha üstündü.[38] Türk müfrezesi geri çekilmek zorunda kaldı. Ceceli Köyü ve Türkoğlu yakınlarında meydana gelen çatışmalarda Muallim Hayrullah şehit düştü. Bu haber üzerine Fransız komutanı General Querette, karargâhını 20 Ocak’ta Maraş’a taşıdı.[39]
Fransızlar, yeniden Antep’ten Maraş’a kuvvet sevk etme ihtiyacı duydular ve 450 kişiden oluşan piyade ve süvariyi Maraş’a doğru yola çıkardılar. Fransız birliği, 13 Ocak 1920 günü Araplar yakınlarında Sarılar Köyü mevkiinde Türk birlikleri tarafından dağıtıldı ve Antep yolu Pazarcıklılar tarafından kapatıldı. Fransızlar, 19 Ocak’ta yeniden harekete geçti. Ancak bunu tahmin eden Yüzbaşı Kılıç Ali Pazarcık’ta, Pişkin Ali Rıza Müfrezesi de Aksu Köprüsü yakınlarında tertibat almıştı. Buralarda yaşanan çatışmalarda Fransızlar ağır kayıplar verdiler.[40]
Maraş içinde bütün engelleme çabasına rağmen 4000 kadar Fransız askeri vardı. Fransızlar, şehrin hâkim noktalarına yerleşmişlerdi. Bu, önceden Maraş’ta bulunan Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere misyoner örgütlerine ait okul, hastane gibi binalar olması sebebiyle çok kolay olmuştu. Şehirde bulunan iki hastane Fransızlar tarafından tutulmuştu. Ermenilere ait kilise ve okullar da müstahkem yapılardı. Maraş’taki mahallelerin çoğunda Ermenilerle Müslümanlar bir arada oturmaktaydı. Ama işgalden sonra Müslüman mahallelerinde oturan Ermeniler Hristiyanların çoğunlukta oturduğu mahallelere sevk edildi.[41] Böylece şehrin bir tarafında Ermeniler, bir tarafında Müslümanlar toplanmış oldu. Bazı Ermenilerin oturdukları evler de çok sağlamdı. Zeytun Ermenileri de memleketlerine geri dönmüşlerdi. Zeytun, Maraş-Elbistan yolu üzerinde olduğu için, Elbistan’dan Maraş’a sevk edilecek kuvvetlerin güvenliği için Zeytun Ermenilerinin kontrol altında tutulması gerekiyordu. Türk millî kuvvetleri, Bayezitli Mahallesinde bulunan Kâtipzade Mehmet Efendi’nin evini karargâh olarak kullanıyordu. Arslan Bey, şehrin savunma harekâtını buradan idare ediyordu.[42]
Fransız Kumandan General Querette, 21 Ocak 1920’de, Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey ve Maraş’ın ileri gelenlerini toplayıp Fransızlara karşı gelmemelerini ve Kılıç Ali’yi ortadan kaldırmaları gerektiğini söyledi. Sonra da toplantıya katılan bazı kişileri bir odaya hapsetti. Diğerlerini dediklerinin yerine getirilmesini temin etmeleri için serbest bıraktı.[43] Kılıç Ali de sokak çatışmalarının başlayacağının anlaşılması üzerine karargâhını Maraş yakınlarındaki Dehliz’e, daha sonra Haznedarlı Mahallesi’ne taşıdı.[44] Önde gelen bazı Maraşlıların tutuklanması, Maraş halkını galeyana sevk edecektir. Öte yandan Maraş, Generalin emriyle top ve makineli tüfek atışına tutuldu. Şehrin batı kesiminde Mercimektepe’de tahkimat yapmaya çalışan Fransızlar, 22 Ocak 1920 günü Mustafa Çavuş kuvvetlerinin baskını karşısında buradan çekilmek zorunda kaldılar. General Querette, teslim belgesi hazırlayıp bunu daha önce rehin aldığı Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey, Belediye Reisi Sıtkı ve Jandarma Komutanı İsmail Hakkı’ya silah zoruyla imzalattı. Fakat bu teslim belgesini Kuva-yı Milliye yönetimi kabul etmedi.[45] Şehirde Müslümanlar adeta ölüm kalım savaşı vermekteydi. Aynı dönemde Adana’daki Müslüman ahaliye karşı da Ermenilerin yaptığı katliam devam etmekteydi. 12. Kolordu Komutanı, Adana ve Maraş’taki durumun tahammül edilemez boyutlara vardığını ifade ederek merkezi hükümetten 26 Ocak 1920 günü acil yardım istedi.[46] Maraş’a acil yardım çağrısı, daha sonraki günlerde de komutanlar tarafından defalarca merkeze yazıldı.[47] Öte yandan Maraş Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti adına Elbistan Heyet-i Merkeziyesi aracılığıyla Dâhiliye Nezareti’ne bir telgraf çekilerek Maraş’ta yaşanan facianın önüne geçilmesi için girişimde bulunulması isteniyordu.[48]
Üçüncü Kolordu Komutanı Selahattin Bey, 29 Ocak 1920’de çatışmaların şiddetinin arttığını, Hatuniye, Çavuşlu, Ekmekçi ve Şekerdere mahallelerinin Ermeniler tarafından yakıldığını, Müslüman ahalinin maneviyatının bozulduğunu, çatışmaların şehrin içinde ve giriş noktalarında tüm şiddetiyle devam ettiğini bildirdi.[49] Maraş mücadelesinin her günü şiddetli çatışmalarla geçti. Her Maraşlı şehrin kurtarılması için büyük çaba gösterdi. Ancak çatışmaların 18. ve 19. gününe rastlayan 7-8 Şubat 1920 günlerinde gösterilen çabanın ayrı bir önem taşıdığı tespit edilmektedir. Çünkü düşman şehirde kuşatılmıştı. Bu sebeple dışarıdan gelecek düşman takviyesinin şehre sokulmaması gerekmekteydi. Ek düşman birliklerinin şehre sokulmaması için Mercimektepe’nin güçlendirilip oraya takviye birlikler gönderilmesi kararlaştırıldı. Ancak bu daha sonra mümkün olmadı. Cancık mevkiindeki Elbistan kuvvetleriyle ihtiyat olarak tutulan Bertiz ve Yenicekale kuvvetleri güçlendirildi. Yörük Selim, Yüzbaşı Kamil, Şube Reisi Binbaşı Cemil, Binbaşı Hasan ve Yüzbaşı Mahmut Cancık’ta bulunuyorlardı. Çuhadar Hacı Mehmet ile Bayezit oğlu Kenan da Cancık mevkiine gitmek üzere şehirden ayrılmışlardı. Elbistan’dan gelen Eczacı Lutfi’nin Bertiz ve Yenicekale kuvvetlerini Kılıç Ali kuvvetlerine katılmak üzere Şark Cephesine sevk ettiği anlaşıldı. Bu durumda Mercimektepe’nin mevcut kuvvetlerle tutulması icap etmekteydi. Bunun için Çuhadar Ali, Mustafa Evliya ve Mustafa Çavuş[50] kuvvetleri Mercimektepe’yi tutacaklardı. Kendilerine ihtiyat olarak 200 silahsız kişi gönderildi.[51] Tahmin edildiği gibi düşman Mercimektepe üzerine yüklendi. Şehirde yangın, ölüm ve sefalet vardı. Çok büyük bir fedakârlık gösterilerek Fransız askerlerinin Maraş’ı terk etmesi temin edildi.[52]
Çatışmalar Fransızların şehri terk ettiği 11 Şubat 1920 gecesine kadar devam etti. Fransızlar, Maraş’ta başarılı olamayacaklarını anlayıp ağır silahlarını tahrip ettiler. Fransız ordusu, 22 Ocak’ta başlayan ve yaklaşık 22 gün süren çarpışmalar neticesinde 11 Şubat 1920 gecesi Ermenilere haber dahi vermeden Maraş’ı terk ettiler. Fransızlar giderken; Belediye Başkanı Bekir Sıtkı, Kocabaş Hacı Nuri, Şişmanzade Arif, Mühendis Abdüllatif Beyler ile Maraş Jandarma Komutanı İsmail Hakkı Bey’i esir edip beraberlerinde götürdüler. Daha sonra Jandarma Komutanı İsmail Hakkı Bey, soğuktan etkilenerek yolda yürüyemez hâle gelince Fransızların onu bıraktıkları anlaşıldı. İsmail Hakkı Bey, Fransız birliklerini takip eden Türk kuvveleri tarafından bulunarak Maraş’a getirildikten sonra tedavi edilmeye çalışıldıysa da başarılı olunamadı ve 22 Şubat’ta şehit oldu.[53] Maraş müdafaasında 15 Şubat 1920’de tespit edilen şehit sayısı 200[54], yaralı sayısı ise 500 civarında idi. Kayıplar çoğunlukla dom dom kurşunu da denilen ucu kesik mermiler sebebiyle olmuştu. Bu yaralıların tedavisini güçleştirmekteydi.[55]
Soğuk nedeniyle 1000 civarında Ermeni ile çoğu Senegalli 800 civarında Fransız askeri hayatını kaybetti. Bu rakamlar Fransızların Maraş’ta verdikleri ölü ve yaralı sayısının toplamına, Ermenilerin de Maraş’ta verdikleri ölü sayısına yakındır. Maraş’ta çatışmalarda 1200 civarında Fransız askeri ölmüştür.[56] Ölen Fransız askerlerinin çoğunun da Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen gönüllü Ermeniler olduğunu düşünen yazarlar vardır.[57]
12 Şubat 1920 günü Kerhan Köyü’nde bulunan ve savaşın kazanılmasında büyük emeği olan Kılıç Ali ile başta Yakup Hamdi Bey olmak üzere diğer Kuva-yı Milliye komutanları Maraş’a geldi. Komutanlar düşmanın geri dönme ihtimalini dikkate alarak Maraş’ın giriş yerlerinde mevziler hazırlattılar[58] Şehrin asayişini temin etmekle görevli olan Elbistan’daki askerler[59] ve savaşın başlamasıyla Elbistan taraflarına giden Müslümanlar da şehre geri dönmeye başladı[60]. Maraş savunması için vilayetin değişik bölgelerinden gelenler için sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez sıcak yemek dağıtılmaktaydı. Bunun için camilerde millet mutfakları kurularak Maraşlı kadınlar tarafından mücahitlere ekmek ve yemek pişirildi. Teslim olduktan sonra şehirde kalan Ermenilerin iaşesi de bir süre millî kuvvetlerce temin edildi. Öte yandan şehitler defnedilip yaralıların bakımına başlandı. Bunun için Alman Hastanesi düzenlenerek Sıhhiye Müdürü Murat, Hükûmet Doktoru Hilmi ve sıhhiye memurlarından Cerenağaoğullarından Hamdi, hastanede çalışmaya başladı[61] Müslüman halk büyük bir sevinç yaşamanın yanı sıra perişan bir hâldeydi. Toplam 200 kişi şehit olurken en az 500 kişi de yaralanmıştı.[62] Üstelik bunların büyük kısmı dom dom kurşunu denilen ucu açık mermilerin isabetiyle yaralandığından durumları çok ağırdı ve iyileşme ihtimalleri zayıftı.[63] Bütün bunların yanı sıra savaşın getirdiği ağır şartlar nedeniyle şehirde sıtma, dizanteri ve İspanyol Gribi gibi salgın hastalıklar baş gösterdi. Hatta Amerikalı Doktor Wilson da sıtmaya yakalananlar arasındaydı[64] Yaralıların bakımında Amerikan misyonerleriyle Near East Relief Cemiyeti çalışanlarının katkıları oldu. Yaralıların bakımı için Alman Hastanesi yetersiz kalınca şehrin farklı noktalarında düzenlenen iki hastane daha kullanıldı. Daha sonra bu hastanelerin teşkilatı daha da genişletilerek Bahçe, İslahiye, Haruniye ve Antep civarından getirilen yaralıların tedavisine uygun hâle getirilmiştir.[65]
Fransızların şehri terk etmesi Müslüman ahali tarafından büyük sevinç ve coşkuyla karşılanırken düşmanla işbirliği yapan Ermeniler hayal kırıklığına uğradılar. Ermenilerden bir kısmı düşmanın ardından şehri terk ederken yenilgiyi kabul etmekte zorlanan bazı Ermeniler Abarabaşı Kilisesi’nden ateş açmaya devam ettiler. Geride kalan Ermeniler Abarabaşı Kilisesi’nden başka Fransisken Manastırı ve Katolik Kilisesi’nde bulunuyorlardı. Şehirdeki Protestan Ermenilerin lideri olan Hartunian, anılarını yazdığı eserinde kendi kilisesi güvenli olmadığı için Katolik Kilisesi’ne sığındıklarını ve 5000 kişi olduklarını ifade etmektedir.[66] Fransız işgalinin sona ermesi gerçekten de Ermeniler için zor bir durumdu. Çünkü Ermenilerin de teşvikiyle ülke işgal edilmiş ve bunun sonucunda hem birçok Maraşlı şehit olmuş hem de memleket viraneye dönmüştü. Yaptıklarının farkında olan Ermeniler, durumlarının ne olacağı konusunda endişeliydi. Savaşın yıkıcı etkilerini şehirde bulunan Müslümanlar ve Ermenilerle birlikte hisseden Amerikalılar da Maraş Mutasarrıflığı’na bir dilekçe yazarak canları ve Amerikan müesseselerinin korunması talebinde bulundu[67] Bunun üzerine savaşın sona ermesiyle Maraş’ta önemli görevler üstlenip güvenliği sağlamaya devam eden Kuvay-ı Milliye, Maraş’taki Amerikalıların güvenliğini sağlama sorumluluğunu da üstlendi.[68]
Yıllardır Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendiren ve Ermenilerin Maraş’ı terk etmelerinden endişelenen Amerikan misyonerleri beyaz bayrakla Heyet-i Merkeziye’ye gidip Ermeniler için af talebinde bulundular. Bu talebin kabul edilmesi sonucunda kiliselerinden ateş açmaya devam eden Ermeniler silahlarıyla birlikte teslim olmayı kabul ettiler.[69] Maraş Kuvay-ı Milliye Heyeti adına Kılıç Ali, Arslan Bey ve Yörük Selim bu işlemin yapılabilmesi için jandarma mülazımı Ramazan, Karaküçük Hacı Mustafa, Fatmalı Derviş, Vezir Mehmet, Ali Rıza Pişkin ve Efe Hasan’dan oluşan bir heyet belirledi. Bu heyete daha sonra Amerikalı Doktor Wilson ve Mr. Lyman da iştirak edecektir. Heyet, şunları teslim almıştır:
Katolik Kilisesi’nde; 700’den fazla Ermeni, ikisi subay olmak üzere 10 Fransız, 27 mavzer ve birçok yerli tüfek. Kümbet’deki yetimhanede; 800 Ermeni, beş Alman memur ve öğretmen, 30 mavzer ve birçok yerli silah. Abarabaşı Kilisesi’nde; çoğunluğu askerlik çağında 75 Ermeni erkek, biri subay 51 Fransız askeri, 30 mavzerle birçok başıbozuk tüfeğiyle çok miktarda cephane. Hastane ve kolejde ise çoğu çocuk olmak üzere binden fazla Ermeni.[70]
Daha sonra yapılan tahkikatta geride kalan Fransız askerlerinin, bir kısmının kış gecesi ani olarak verilen ve çok gizli yürütülen çekilme kararını haber alamadıkları için, bir kısmının da yaralı olduklarından dolayı gidemedikleri anlaşıldı. Kiliseler ve evlere toplu olarak sığınan Ermenilerin can, mal ve namus güvenlikleriyle beraber şehirde kısa sürede asayiş ve huzur temin edildi. Esir düşen Fransızların da güvenliği için tedbirler alınıp yaralı olanlarının tedavisine başlandı. Ölülerine saygı gösterilerek cesetleri kendi inançlarına göre defnedildi. Maraş’taki çarpışmalarda şehrin yarısı yanmış, üçte biri de top mermileri ile tahrip edilmişti. En büyük on mahalle tamamen yıkılmış, 8 cami, 10 kilise, 15 okul ve Maraş Kışlası yakılmıştı.[71]
5. Maraş Millî Mücadelesi’nin Türk Milli Mücadelesine Etkileri
Maraş Millî Mücadele’si, sadece kırlarda dağlarda değil şehrin sokaklarında, evlerinde gerçekleşti. Maraşlılar, varlıklarını, şehirlerini, meşru haklarını savunmak için dünyayı hayrete ve dehşete düşüren kahramanca hamlelerle Türk Kurtuluş Savaşı’nın yolunu açtılar. Üstelik Maraş’ta top yoktu, tüfek yoktu, imkânlar son derece kısıtlıydı. Kılıç Ali Maraş Millî Mücadelesi yaşadığı bir olayı şu şekilde anlatmaktadır:
Maraş’ın Şekerli Camii civarında şiddetli bir sokak çatışması oluyordu. Bir aralık yanımda bir kadın belirdi. Bir eliyle bir gaz tenekesi taşıyor, öteki elinde birkaç altın tutuyordu. Hâlinde büyük bir telaş ve heyecan vardı. Yalvarır bir sesle:
-Aman Paşam, diyordu, evimin bitişiğindeki evde Fransız ve Ermeni kuvvetleri var. Oradan size ateş ediyorlar. İşte şu bir teneke gazı getirdim. Benim evimi yakın ki, onların barındığı ev de yansın! Bu paraları da yakan yiğide ödül olarak verin!
Abarabaşı Kilisesi civarında buraya yardımcı kuvvet gönderilene kadar kendi kendilerine savunma yapan ve düşmanı kayıplara uğratan da sadece kadınlardı. Kadın erkek çoluk çocuktan ibaret Maraş’ın bir avuç yiğit evladı, bütün düşmanlara karşı ayaklanmıştı. Her bir Maraşlı delikanlı tek başına koca bir ordu kesilmişti. Bu diyarın yalnız evlatları değil, havası da suyu da toprağı da hatta gündüzü ve gecesi de dövüşüyordu.[72] Maraş’ın düşmana, işgalci güçlere karşı direnişi Türk Millî Mücadelesi’nin ilk zaferiyle sonuçlandı. Bu zafer, İtilaf Devletleri’nin en önemlilerinden biri olan Fransızlara karşı kazanıldığı için ayrıca bir önem taşımaktaydı. Öte yandan İtilaf Devletleri, henüz Osmanlı Devleti ile imzalayacakları barış antlaşmasının metnini hazırlayamamışlardı. Barış taslağını görüşmek üzere Londra’da toplanmışlardı. İşte böyle bir zamanda Maraş’tan gelen Fransızların yenildiği haberi, bütün planlarını alt üst etmiş ve konferans bir karar alamadan dağılmıştı.
Maraş’ın kurtuluşu, Antep, Urfa ve Adana gibi Fransız işgali altındaki diğer bölgelerin de kurtulacağı umudunu ve cesaretini artırmıştı. Öte yandan Ermenilerin “Kilikya Ermeni Devleti” kurma hayalleri, çok büyük ölçüde suya düşmüştü.
Fransızlarla 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile Fransızların bölgeyi Türklere bırakmasıyla Ermenilerin umudu tamamen sona erdi. Ermenilerden bazıları Suriye ve Lübnan’a, bir kısmı da yabancı ülkelere göç etti. Bazı Ermeniler de Anadolu’da bağımsız devlet olma umutlarını hâlâ kaybetmeyip Batı Anadolu’yu işgal altında tutan Yunanlıların zafer kazanmasına bel bağlayarak Rumlarla işbirliği yapıp var güçleriyle Yunan ordusuna destek olmak[73] için buraya göç etmeye başladılar. Bu amaçla Maraş’ın yanı sıra Mersin, Beyrut ve hatta İstanbul’dan İzmir’e geçen Ermeniler vardı. Maraş’ın Protestan lideri Papaz Hartunian da İzmir’e gidenlerden biriydi.[74] Dolayısıyla 1920 yılının yaz aylarında Anadolu’nun güneyinden büyük bir Ermeni göç hareketi başladı. Mersin Limanı bu hareketliğin ana merkezlerinden biri oldu. Zira hem Yunan ordusuna katılmak isteyenlerin hem de İzmir Limanı’ndan Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmek isteyenlerin ilk çıkış yeri burasıydı.[75]
Yunanlılar, kendi işgal bölgelerine göç eden Ermenileri ihtiyaç olduğunu düşündükleri Türk bölgelerinde iskân ettiler. Örneğin Hudut Emniyet Müfettişi’nin 14 Temmuz 1921’de bildirdiğine göre Silivri’ye üç vapur dolusu Rum ve Ermeni iskân edildi.[76] Yunanlılar başlangıçta işgal bölgelerinde Hristiyan nüfus yerleştirmeyi amaçlarken savaşın ilerleyen safhalarında asker ihtiyaçlarının artmasıyla iskân ettikleri kişilere askerliği zorunlu hâle getirdiler. Hatta Yahudilerden de askere gitmemeleri karşılığında altı ay için 1000 Drahma bedel talep ettiler.[77]
Maraş’ın kurtuluşunu bir telgrafla kutlayan Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafta Maraş’ı “Kahraman” sıfatı ile birlikte kullanmak suretiyle onurlandıran ilk kişi oldu. Paşa, telgrafta şunları söyledi:[78]
“Uğradıkları zulüm ve yolsuzluklara karşı kahraman Maraşlı kardeşlerimizi yirmi güne yaklaşan bir süredir kan ve ateşler içerisinde işgalci Fransızlarla, onların silahlandırıp saldırttıkları kan dökücü Ermenilerle uğraşmakta idiler. 10/11 gecesi düşmanı Islahiye yönünden çiğneyerek, kaçmaya zorlayarak millî varlıklarını elde etmeyi başarmışlardır.”
Maraş’ın adının “Kahramanmaraş” olarak değiştirilmesi gündeme geldi Dâhiliye Nezareti konuyla ilgili olarak “Esbab-ı Mucıbe Layihası” hazırladı. Buna göre; Maraşlıların Millî Mücadele’deki fedakârlığı ve kahramanca mücadelesinden söz edilmiş ve Maraş çiftçi murahhasaları İktisat Kongresi’ne müracaat ederek Maraş’ın adının “Kahramanmaraş” olarak değiştirilmesini talep etmişlerdir. Bunun gerekçesi olarak ise Anadolu’nun güneyinde yer alan Maraş livasının işgale uğradığı, ancak Maraşlıların buna karşı çıkarak kahramanca bir mücadele sergiledikleri, bütün imkânsızlıklara rağmen düşmanı şehirlerinde barındırmadıkları, bunun işgale uğrayan diğer şehirlerde de direniş azim ve kararlılığını artırdığı, Maraş’ın milli mücadele ruhunun oluşmasında çok büyük bir rol oynadığı belirtildi. İşgalciler tarafından kuşatılmış Gazi Ayntab’ın kurtuluşunda da Maraşlıların önemli hizmetleri olduğu ifade edildi. Bu büyük başarıyı gösteren şehrin “Menakıb-ı Tezkiri” için “Kahraman” unvanını hak ettiği ifade edildi.[79] Dâhiliye Vekaleti, Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey’in bilgisi dâhilinde ve bu gerekçelerle bir kanun müsveddesi hazırlayarak 29 Mart 1923 (29/03/1339) tarihinde 1277/10689 numaralı kararla Hüseyin Rauf Bey başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyeti’ne sundu.[80] Ancak İcra Vekilleri Heyeti’nin 29/03/1923 tarihli toplantısında, taslağın kanunlaştırılmayarak iade edilmesine karar verilmiş[81] ve bu şehrin kahramanlık destanının görmezden gelinmesi tercih edilmiştir. Maraş Valiliği’ne, Milli Mücadele sırasında kimlerin kahramanlık gösterdiği soruldu. Valilik 13 Aralık 1924 tarihinde verdiği cevapta Maraş halkının tamamının kahramanlık gösterdiğini bildirdi. Bunun üzerine Maraş şehri, 5 Nisan 1925 tarihinde, kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilerek onurlandırılmıştır.[82]
Maraşlılar, sonraki yıllarda bu konuyu takip ettiler. 13 Ocak 1949 tarihli Maraş Postası Gazetesi, “Kahraman Maraş meselesi” manşetiyle çıktı. Gazete konuyla ilgili haberinde ise, “Şehir meclisini fevkalade içtimaya davet ediyoruz. Kurtuluş Bayramına kadar kahramanlık unvanı kanunlaştırılmalıdır. Meclisin bu konuda bir karar almasını 12 Şubattan evvel bekliyoruz.” cümlelerine yer verdi.[83] Ancak Maraş kamuoyunun talebi politikacılar tarafından görmezden gelindi. Maraş 1973 yılına kadar “Kahramanlık” unvanını almaya muvaffak olamadı. TBMM 7 Şubat 1973 tarihinde aldığı 1657 numaralı kararla şehrin adını “Kahramanmaraş” olarak değiştirdi.[84]
6. Sonuç
Bağımsız devlet kurabilmek için elli yılı aşkın süredir faaliyet gösteren Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesini fırsat bilerek “Kilikya” dedikleri Güney Anadolu’nun bir bölümünü kapsayan bölgenin önce İngiltere, daha sonra da Fransa tarafından işgal edilmesinde büyük rol oynadılar. Müslümanlar Ermenilere işgale karşı birlikte hareket etmeyi teklif ettilerse de olumsuz cevap aldılar. Üstelik Ermeniler, işgal döneminde tehcir nedeniyle nefret ettikleri Müslümanlardan intikam almaya kalkışarak bölgedeki Müslümanlara karşı mezalim başlattılar. Özellikle Fransızların Maraş’ı işgal ettikten sonra yönetimi ele alıp Müslüman halkın dini duygularını hiçe saymaları Ermenilerin Müslümanlara yönelik tahriklerinin kontrolden çıkmasına sebep oldu.
İşgali kabul etmeyen Türk milleti örgütlenerek direniş hareketi başlattı. Bunun sonucunda Fransız ordusu Ermenilere haber dahi vermeden kaçarcasına Maraş’tan ayrıldı.
Maraşlılar, Pazarcık ve Elbistan’da kurulan Kuva-yı Milliye’nin etrafında toplanarak örgütlendiler. Taraflar arasında 22 Ocak 1920’de başlayan sıcak çatışmalar 11 Şubat 1920 gecesine kadar devam etti. Maraşlıların baskısına daha fazla dayanamayacağını anlayan Fransız güçleri kimseye haber vermeden sessizce geri çekildiler.
Maraş’ın istiklal mücadelesi bir ordunun savaşı değil, kendilerine yol gösteren askerlerin önderliğinde bir şehrin halkının ölüm kalım mücadelesidir. Maraş halkı, bir bütün olarak mücadeleye katılmış ve savaşın sonuna kadar kader birliği edip hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. Bu sebeple Türkiye Büyük Millet Meclisi şehre 5 Nisan 1925 tarihinde kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası; 7 Şubat 1973 tarihinde de “Kahraman” unvanını vermiştir.
Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye E-posta: ngunay@gazi.edu.tr
Alıntı Kaynak: Türkiyat Mecmuası – Journal of Turkology, 29, ‘Milli Mücadele’ Özel Sayısı (2019): 47-74