Türk Tarihi ve Kültür Araştırmaları

Millî Mücadelede Gaziantep

0 18.369

Yrd. Doç. Dr. Ayhan ÖZTÜRK

1. İngiliz İşgali Devri

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi’yle, İtilâf Devletleri, hiçbir hakka dayanmayan ve Türk milletini öz yurdunda köle yapmak emeliyle vahşi akınlarına başladılar. İngiltere, Fransa’ya karşı pazarlık konusu olarak ellerinde bulundurmak amacıyla, petrol sahası Musul Vilayeti ile birlikte Kilis, Cerablus, Birecik, Urfa, Maraş ve Antep’i işgal etmeyi tasarlıyordu.[1] Mondros Mütarekesi Antep Sancağı’nı Türk hakimiyetine bırakıyordu. Bununla beraber muahedenin 7. maddesi de iğtişaş halinde emniyetlerini temin için icap eden yerlere asker sevk ederek işgal etmek hakkını İtilaf Devletlerine veriyordu.

İngilizler çok miktarda süvariyi iyi şartlar altında iskan ettirebilmek için iskan mıntıkasını genişletmek istediler.[2] Bu maksadı temin için de adı geçen yedinci maddeye dayanarak 17 Aralık 1918 tarihinde Antep’e girdiler.[3]

Sadece kışlamak ve yalnız iaşelerinin temini maksadıyla! Antep’e kadar gelme zahmetine katlanan İngilizlere karşı herhangi bir tepkinin gösterilmemesi, hatta gereken kolaylığın sağlanması üzerine İngilizler kuvvetlerini günden güne artırmaya başladılar.[4] Bu durum memurların ve aydınların endişelenmesine sebep oluyorsa da, halkı kuşkulandırmamak ve heyecana sebebiyet vermemek için ses çıkarmıyorlardı. 1919 senesi Ocak ayına kadar İngilizler tarafından henüz kimseye saldırılmamış ve bir şeye müdahale edilmemişti. 15 Ocak 1919 tarihinden itibaren durum birden bire değişti, İngilizler tarafından telsiz telgraf haberleşmesine başlanarak telgrafhaneye sansür konuldu. Hükümet resmi şifresi derhal yasaklandı. Resmi ve gayri resmi haberleşmenin sansüre tabi bulunduğu tebliğ olundu. Böylece Antep 15 Ocak 1919 tarihinde İngilizler tarafından resmen işgal edilmiş oluyordu.[5]

İngiliz işgaliyle birlikte savaş sırasında tehcir edilen Ermeniler şehre geri gelmeye başladılar. Bunlara, içlerinden Sivas’tan, Kayseri’den ve diğer illerden Suriye’ye sürülmüş olup yerlerine dönemeyen Ermeniler de katıldılar.[6] İngiliz müfreze kumandanı hergün birkaç defa hükümet konağına gelerek, memlekete dönmekte olan Ermenilerin yerleştirilmesi, iaşeleri ve rahatlarının sağlanması hakkında emirler veriyor ve dairelere tenkit ve tebligatta bulunuyordu. Ermenilerin gösterdikleri evler, gerek kendi mülkü olsun ve gerek başkalarına ait bulunsun hemen boşalttırılıyordu.[7]

İngilizler maiyetlerinde istihdam ettikleri, Ermeni tercümanlarının özellikle Antepli tercümanlarının tahrik ve teşviki ile Türklere karşı kin, nefret ve düşmanlıklarını günden güne artırdılar. Bundan istifade eden Ermeniler de rast geldikleri yerlerde Türkleri tahrik ediyor ve hatta hakarette bulunuyorlardı. Bu konuda yapılan müracaatlar bir netice vermedi.[8] 23 Ocak 1919 Perşembe günü hükümet konağı İngilizler tarafından basıldı. İngilizler, kolej müdürü Mr. Meryl[9] ile birlikte Mutasarrıf Celal Bey’le görüşerek memleketin ileri gelenlerinin toplanmasını istediler. Antep ileri gelenleri, aydınları, hükümet konağı önünde bekleyen otomobillere bindirilerek İngilizlerin karargâhı olan Amerikan Koleji’ne götürdüler. Karargahta yapılan sorgulamalarında, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilere zulüm ettikleri, tehcir esnasında kötü muamelelerde bulundukları ve Ermenilerin pek çok eşya vesairesini alarak bu yüzden mühim bir servet elde ettikleri bahanesiyle suçlu bulunarak tutuklanıp, Halep üzerinden Mısır’a gönderildiler.[10] Her ne kadar tutuklanan şahısların muhakeme edilmek üzere hükümete teslimleri talep ve ısrar edilmiş ise de etkili olunamamış ve hükümet konağı makinalı tüfekler ile silahlandırılmış bir bölük İngiliz askeri ile sarılarak harp ve Ermeni tehciri hakkında mevcut evrak ve vesikayla dolu bir çuvalı zorla alıp götürmüşlerdir.[11]

8 Mart 1919’da İngilizler tarafından sıkıyönetim ilan edilerek halkın silah ve cephane bulunduramayacağı, ateşli ve kesici her tür silahın 9 Mart 1919 günü öğleden sonraya kadar teslim etmeleri istendi. Lüzum gördükler takdirde evlerin aranacağı, yanında silah bulunduranların İngiliz subaylarından oluşan savaş divanında yargılanıp azami ceza olarak yüz altın cezayı nakdî ile beraber idamına karar verileceği bildirildi.[12] Ertesi gün İngilizler şehrin muhtelif yerlerine makinalı tüfekler kurarak, halkı tehditle, silahların teslimini istediler. Halk bu tedhiş karşısında elinde bulunan bütün ateşli ve kesici silahları o gün akşama kadar İngilizlere teslim ettiler. Teslim edilen silahlar 14 arabayla taşınmış, halkın elinde bir fişek bile kalmamıştı.[13] Halkın silahlarının toplanması Ermenilerin katliam yapmasına zemin hazırlamak demekti.[14]

Amerikan Koleji Müdürü Mr. Meryl’in Antep’te daha 26.000 silah bulunduğunu ve teslim edilen silahların, ancak dörtte bir olduğunu İngilizlere tekrar haber vermesi üzerine İngilizler 15 Mart’ta ikinci bir beyanname yayınladılar.[15] Ermenilerde binlerce silah mevcut iken bunlardan bir tek silah alınmamıştı. 17 Mart’tan itibaren şehrin bütün işyerleri kapattırılmış, camilerde ibadet hizmetlerinin dışında bütün toplantılar yasaklanmıştı. 15 gün devam eden yasaklardan sonra 30 Mart’ta yayınlanan üçüncü beyanname ile 31 Mart’tan itibaren sokağa çıkma yasağı kaldırıldı.[16] Nisan ayından itibaren Antep’teki İngilizlerin baskısı yarı yarıya azaldı, dükkanlar tamamen açıldı.[17]

Ermenilerin tahriki ile yapılan bu baskı hareketleri arttıkça halkta mağlubiyetin verdiği yeis ve fütur, gevşeklik yavaş yavaş azalıyor yerine direnme hisleri uyanıyordu. İngilizler, Türklerin iyi niyetli tutumları ve duygularındaki değişikliği gördükçe muamelelerini değiştiriyor, Ermenilerin fesat ve tahriklerini dinlemiyorlardı. Hintli Müslüman askerler vasıtasıyla münasebetlerini düzeltmeye çalıştılar.

İngilizler, Suriye İtilafnamesi gereğince Antep, Urfa, Maraş’ı, Musul’dan vazgeçmeleri şartı ile Fransızlara bırakarak tahliye ettiler. Fransız Albay Saint Marie 28 Ekim 1919 günü Ermeniler tarafından muhteşem bir surette bando-mızıka ile karşılandı.[18] Antep’teki Ermeniler Fransız ordusuna gönüllü yazılmak için hazırlık yapmaktaydılar.[19] 28 Ekim gününe kadar elliden fazla Ermeni Fransızlar tarafından gönüllü olarak kaydedildi.[20]

29 Ekim 1919’da Fransız fırkası Antep’e girdi ve sayısız bayrak, çiçek taşıyan Ermeni ahalisinin sevgi ve sevinçleriyle karşılandı. Bu gösterilerin sebebi Fransız kıtaları arasında bir Ermeni taburunun bulunması idi.[21] Daha önce çetecilik yaparken firar etmiş olan Ermeniler, lejyonlar halinde Adana’da toplanmışlar ve Fransızlar tarafından Urfa, Antep ve Maraş taraflarına gönderilerek Türklere karşı zulümlerde bulundular. Bu Ermeni lejyonları güya başlamış oldukları mezalimi bitirdikten sonra, Elbistan üzerinden Sivas’a ve Urfa üzerinden Diyarbakır’a saldıracaklardı.[22] Ermenistan hülyasını gerçekleştirmek için de Antep’e Ermeni göçmenler getirildi.[23]

2. Fransız İşgali Devri

5 Kasım 1919’da son İngiliz birlikleri Antep’ten çekilirken, Fransız birlikleri Ermenilerin taşkın gösterileri arasında İngilizlerin bıraktıkları yerleri işgal ettiler. Fransızların mevcut kuvvetleri istihdam etmek için Ermeni milli alaylarını teşkil etmeleri Türkleri daha fazla rencide etmiş, husumetin büyümesine neden olmuştu.[24] İşgalle birlikte Ermeniler hücuma ve Müslüman ahaliye tecavüze başladılar.[25] 5 Kasım Cuma günü ayağının tozuyla, bir Ermeni tercümanla şehre inen bir Fransız subayı Akyol Karakolu’nun önünden geçerken binaya çekilen Türk Bayrağı’nı orada bulunan polise zorla indirtti. Bunun üzerine halk derhal harekete geçti. Zorla da olsa Türk Bayrağı’nı indiren polis görevden alındı. Bu çirkin hareket Fransızlar nezdinde protesto edildi.[26] Türk halkının müracaatı üzerine yersiz şiddet gösteren Fransız komutanı bu kez resmî daireler üzerine Türk Bayrağı çekilmesini yasakladı.[27] Hiçbir zaman uygulanmayacak bu tebliğ Türklerin işgale karşı duydukları nefreti büsbütün artırdı.

Fransızlara ve Ermeni askerlere güvenen yerli Ermeniler gün geçtikçe taşkınlıklarını artırıyor, Ermeni semtlerinde rastladıkları Türkleri tehdit ediyor, dövüyor, hakaret ediyorlardı. Türkler bu taşkınlıkları her defasında protesto ediyor ve Ermeni askerlerin değiştirilmesini istiyorlardı.[28] Nihayet bu fazla direniş karşısında Fransızlar bu Ermeni taburundan bir kısmını Cezayirli askerlerle değiştirdiklerini bildirdiler. Ancak, bu bir oyalamadan başka bir şey değildi. Gene Ermeni askerleri Antep’te kalmış ellerinden gelen kötülüğü yapmakta devam etmişlerdir.[29]

10 Kasım’da sokaktan geçen bir Türk, Ermeni askerlerin tecavüzüne uğradı. Tecavüzü önlemek isteyen polisler silahla tehdit edildi. Ermeni askerleri Adana’da yaptıklarını Antep’te de tatbik etmeye başladılar. 25 Kasım’da Türk Jandarma erlerine Fransızlar tarafından maaş zammı yapılacağı işgal komutanlığı tarafından Mutasarrıflığa bildirildi. Teklif iç işlerimize müdahale ve hakimiyet hakkımıza tecavüz niteliğinde olduğu açıklanarak reddedildi.[30] Bu notada ayrıca Fransız işgalindeki binalara Fransız bayrağı çekilmesinin Türk hakimiyetine indirilmek istenen bir darbe olduğu belirtilerek protesto edildi.

30 Kasım’da işgal komutanlığının Türk Jandarma ve polislerinin Fransız memurların emrine verilmesi için mutasarrıflığa verdiği tebligat tepki ile karşılandı.[31] 9 Aralık 1919’da Fransızların 315. Piyade Tugayı Kumandanı General Querrette Antep’e gelerek Doğu mıntıkası kumandanlığını üzerine almış, karargâhını burada kurmuştu. 13 Aralık’ta yayınladığı beyannameyle bölgenin Fransa himayesine verildiğini, Osmanlı ülkesinde kanunlara riayet edecek ve ettireceklerini, namuslu olanlar Fransa tarafına geçsin diyordu.[32]

Bu arada Ermeni taşkınlıkları da devam ediyordu. Kundakçılık suçundan dolayı tevkif edilen üç Ermeni delikanlısı Fransız albayın talep ve tehdidi üzerine Fransızlara teslim edildi.[33] Böylece Fransızlar mahkemenin istiklaline de tecavüz etmiş oluyorlardı.

Antep’te askerlik şubesi efradına ekmek pişirilen fırının üst katı ve bazı odaları Fransızların ısrarı üzerine kendilerine verilmiş iken alttaki iki odadan birisini de istemişler, şube reisi fırının muattal kalmaması için bu odalara ilişilmemesini bir yazı ile istemişti. Bu yazıya hiç cevap verilmemiş ve 29 Aralık 1919 günü akşam üzeri maiyetinde birkaç asker olduğu halde bir Fransız subayı düşmanca tavırla fırına gelmiş, zahire konulan kilitli oda kapılarını kırmış, fırında çalışan efrada hakaretle dışarı atmak suretiyle fırını tamamen gasp etmişlerdi. Zahirenin bir kısmı da ziyan edilmiştir.[34]

Bu hadiseler Fransızların tatlı sözlerine rağmen bölgeyi işgallerinde takip ettikleri siyaset ve gayeyi güzel ifade etmektedir.

Fransız işgali ile başlayan Ermeni taşkınlıkları, Türklere yapılan zulüm ve hakaretler, Türk kadınlarına yapılan tecavüzler Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yıldırım hızıyla gelişmesini sağlamış ve silahlı direnmenin zeminini hazırlamıştır.

Fransız ve Ermenilerin tutumları halkı canından usandırmıştı. Her neye mal olursa olsun silahlı bir direnmeye manen hazırlanılmıştı. Heyet-i Merkeziye elemanlarının çalışmaları neticesi hemen hemen Türklerin tamamı cemiyete üye olmuşlardı. Heyet-i Merkeziye silahlı bir çatışmaya hazırlanıyor, üyelerinin maddi yardımlarıyla ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. Bu çabalar sayesinde 1919 Aralık ayı, Türklerin Antep’te Fransız işgal kuvvetleri ve Ermenilere hakimiyetlerini teessüs ettiği ay olmuştur (49).[35] 30 Aralıkta Antep sayılı günlerinden birini yaşadı. Osmanlı istiklâlinin (İstiklâl-i Osmaniye) yıl dönümü münasebetiyle Türklerin her zaman hür yaşadıklarını ifade eden iyi bir program dahilinde bütün esnaf ve yöre halkının katıldığı fevkalade bir merasim yapıldı.[36] Antep ahalisi han, mağaza ve dükkanlarını kapatarak Osmanlı sancaklarıyla donatmışlardı.[37] O güne kadar bu yıl dönümü hiç bir zaman kutlanmış değildi. Teşkilatını iyice düzenlemiş ve il dahilinde iyice örgütlenmiş, kuvvetlenmiş olan Heyet-i Merkeziye bu yıl dönümünü vesile yaparak Fransız ve Ermeniler’e karşı bir gövde gösterisi yapmayı kararlaştırmıştı. Belediye önünde yapılan 10.000 kişinin katıldığı büyük mitingde istiklâl ve hürriyet hakkında hararetli nutuklar okundu. Daha sonra yapılan gösteri yürüyüşü akşama doğru tamamlandı.[38] “Antep, Urfa, Maraş teşkilatının günden güne kendini göstermesi Adana’daki Fransızlar’ı düşündürmeğe başladı. Pek önemli olan şu günlerde millet birliğini muhafaza, azim ve imanını takviye etmeye devam ettikçe millî istiklâl kurtulacaktır” diyordu Mustafa Kemal.[39]

Bu durum karşısında Fransız komutanı Antep’teki kuvvetlerini takviyeye başladı. Bu takviyelerin gelişi her seferinde Türkler tarafından şiddetle protesto edilmekteydi.[40]

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkilatlanmasını süratli bir şekilde tamamlamış, gün geçtikçe köylere varıncaya kadar dal budak salmaya başlamıştı. Artık Fransızlara karşı koyabilecek bir kuvvet vücut bulmuş oluyordu.[41] Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Fransızlara karşı bir an önce harekete geçilmesi ve gerçekleştirilecek olan gerilla harbinin yapılış tarzı hakkında ilgili birliklere talimat gönderdi.[42]

Mustafa Kemal Paşa, tâli cephe olan Güney Cephesi’ndeki müstevli devletlerin kuvvetlerine karşı orduyla değil, “halk”la savaşmayı tercih etmişti. Yüzyıl önce “Halk Savaşı” adını alan bu savaş, aslında gerilla savaşı’nın bir parçasıdır, fakat Millî Mücadele’de Güney Cephesi’nde halk gerilla savaşı değil tam anlamıyla halk savaşı yapmıştır. Halk açıkça silahlanmış ve işgal edilen kentlerini, bayrağını savunmuştur.[43]

Antepliler Fransızlara karşı girişecekleri mücadeleyi tayin için Körükçüzade Ahmet Efendi’nin evinde yaptıkları toplantıda, Yarbay İrfan Bey’in Ermeni mahallelerinin Fransız ordugâhı tarafında olması, şehir içinde silah patlatılacak olursa Ermeniler zaten mütemayil oldukları Fransız tarafına geçecekleri, Fransızların şehrin yarısını ve bilhassa hakim kısmını kolaylıkla elerine geçirecekleri ve on binlere varan Ermeni efradından istedikleri gibi istifade edecekleri… hususundaki görüşleri Fransız-Ermeni işbirliğinden endişe edildiğini göstermektedir. Bu nedenle de şehirde sükunun muhafazasına ve mücadelenin şehir dışında yapılmasına karar verilecek, icraata geçilecektir.[44]

Maraş’a yardım için Antep’ten gönderilen Fransız müfrezesi, 12/13 Ocak 1920 gecesi Araptar köyüne vardı geceyi orada geçirmek, konak mahalli, erzak vesaire tedarik maksadıyla zulme başladılar. Özellikle Fransız elbisesi giymiş olan paralı Ermeni askerleri evlerin kapılarını kırarak mal ve ırza sarkıntılığa başlayınca köylüler etraf köylere ve dağlara kaçmağa, o gece dağlarda barınarak kış mevsiminin şiddetinden ateş yakmağa mecbur oldular. 13 Ocak 1920 günü Fransız müfrezesi ile çevreden gelen köylüler ve çeteler arasında şiddetli çatışma yaşanmış, 60 Fransız askeri öldürülmüştür. Fransız komutanın isteği üzerine yapılan incelemede hadiseye Fransızların sebep olduğu anlaşılmıştır.[45]

20 Ocak’ta Teğmen Feniş kumandasında, bir süvari takımı, bir kısım piyade korumasında, Antep’ten Maraş’a hareket eden bir ikmal kolu, Karabıyıklı Köyü’nden Tulhum ovasına inildiği yerde Karayılan Çetesi tarafından baskına uğradı. Baskın o kadar ani oldu ki, Fransızlar silah patlamaya vakit bulamadan imha edildi ve bütün arabalar, silah ve erzak ele geçirildi.[46]

Şehirde Türklerin direnişi, Ermeni ve Fransız taşkınlıklarına şiddetle karşı koyuşları iki taraf arasında gerginliği artırıyordu. Zahire ve gıda maddelerini ellerinde tutan Türkler, Fransız ve Ermenilere bu maddelerin satışını kıstılar. Fransızların Direkçi Pazarı’ndan direk ve kereste almalar, dikkat çekiyordu. Az bir araştırma neticesinde Fransızların direk ve keresteleri tahkimatta kullandıkları anlaşılınca bunların satışı da durduruldu. Bu durum zaten gergin olan havayı büsbütün elektriklendirdi. Silahlı bir çatışma öncesinde bulunulduğu anlaşılıyordu. Bu durum Türk mahallelerinde oturan Ermenilerin, Ermeni mahallelerine, Ermeni mahallelerinde oturan Türklerin de Türk mahallelerine taşınmalarına sebep oldu.

21 Ocak 1920 akşama doğru askeri fırının önünden on beş-on altı yaşlarında oğlu ile geçmekte olan Türk kadınına fırındaki iki Fransız askeri yılışık bir eda ile tecavüz etmek maksadıyla peçesini açmak istemişlerdi. Mehmet Kamil anasını savunmak için Fransızlara taşla hücum etmiş ve iki bedhah tarafından süngülenerek şehit edilmişti. Kadının feryadına koşan civardaki Türklerin hücumu karşısında katil askerler fırına sığınarak kurtulmuşlardı. Bu alçakça davranış şehirde bomba gibi patladı, halk galeyana geldi, bütün dükkanlar kapatıldı. Şehirde muazzam bir cenaze töreni düzenlendi. Fransız işgal kumandanlığına şiddetli protestolar yağdırıldı.[47] Albay Saint Marie, taziyede bulunduysa da hadise bununla yatışmadı, dükkanlar kapalı kaldı. Türk gençleri Fransızlara hücum edilmesini istiyorlardı. Heyet-i Merkezi’yenin telkinleri ve Fransızların oyalayıcı, yumuşak tutumlarıyla durum düzeldi.

Fransızlar başlangıçta Anteplilerden açıktan açığa pasif karşı koyma görüyorlardı. Antepliler ve köylüleri, Fransızlara ve Ermenilere tahıl, kereste satmıyorlardı. Antep’ten erzak tedarik edemeyeceklerine anlayan Fransızlar yiyecek maddelerini diğer bölgelerden getirmek zorunda kaldılar.[48]

Fransızlar ikmallerini Antep-Kilis yoluyla yaptıklarından Heyet-i Merkeziye Antep’e gelecek yardımları önlemek için yolu teşkil edilen müfrezelerle müdafaa için tedbirler aldı. Kilis yolu Kuvayı Milliye komutanlığına getirilen Şahin Bey, 28 Mart 1920’de Elmalı Köprüsü’nde şehit edildiği ana kadar bu görevi başarıyla yürüttü. Antep’teki garnizonlarına erzak getiren Fransız nakliye kolu artık bir direnme karşısında kalmadıklarından 28 Mart akşamı Antep’e girdi. Fransız kuvvetlerinin Antep’e girişi, Ermeniler tarafından büyük bir sevinçle karşılanmış ve gösteriler yapmalarına sebep olmuştu.[49]

Şahin Bey’in şehit olması ve Türk kuvvetlerinin yenilgiye uğraması Anteplileri çok üzmüştü. Fakat bu sırada Kılıç Ali Bey’in Antep’e gelişi, Anteplilerin moralini yükseltti. Mustafa Kemal’in emri üzerine Sivas’tan hareketle Elbistan, Pazarcık ve oradan da Maraş’a gelmiş olan Kılıç Ali Bey, Antep Heyet-i Merkeziyesi’nin isteği üzerine Mustafa Kemal tarafından Maraş’tan Antep’e gönderildi.[50]

Kılıç Ali Bey’in Maraş’tan Antep’e gelişiyle Antepliler moral buldu. Nisan ayı başından itibaren de şehirde savaşlar başladı. Kılıç Ali Bey, Fransızlarla birlikte hareket eden Ermenileri uyarmak ve Fransız emellerine hizmet etmekten vazgeçirmek için 6 Nisan 1920’de Ermeni Millet Meclisi’ne gönderdiği haberde: Antep vatanın ayrılmaz bir parçasıdır. Burayı istila eden düşmanla çarpışmanın, Sivas ve Erzurum Kongrelerinin kararlarından olduğunu, halkta görülen birleşmenin de bunu ispat ettiğini, Türklerin yalnız Fransızları düşman olarak gördüklerini, 600 senelik vatandaşlık ayaklar altına alınarak Türk-Fransız mücadelesine yabancıların karışmayıp tarafsız kalmalarını bildirdi. Ermeni Millet Meclisi’ndeki yaşlı üyeler, Türklerle anlaşmak istedikleri halde gençler bir türlü anlaşmak istememiş, Ya Ermenistan, ya mezaristan teranesiyle düşmanlıkta inat ve ısrar etmişlerdir.[51] Antep müdafaası müddetince Fransızlarla işbirliğini sürdüren Ermeniler, bulundukları mahallelerinden Türkleri ateş altında tutmuşlar, mahallelerinden Türklerin geçmelerine müsaade etmemişlerdir.[52]

l Nisan 1920 başlarından beri Antep’te geçen olaylar ve Fransız kıtalarının Millî Kuvvetler tarafından kuşatılması üzerine, Fransızlar durumu düzeltmek için takviye kıtaları göndermek ihtiyacını duydular. Bu amaçla Cerab-lus’da Albay Normand komutasında takviyeli bir alay kuvvetin 15 Nisan 1920 günü Nizip yolu ile Antep’e doğru yola çıkarılacağı,[53] Nizip Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Antep’e bildirildi. Bunun üzerine Kılıç Ali Bey Antep’teki cephelere bir miktar asker bırakarak geri kalan ile Norman kuvvetlerini şehre sokmamak üzere hemen hareket etti.[54] 16 Nisan’da Kılıç Ali Bey kendi müfrezesi, Yıldırım Taburu’nun iki bölüğü, köylü ve şehirli mücahitlerden kurulu bir kuvvetle Babilge sırtlarında düşmanı karşıladı. Düşmanın muntazam birlikleri, sayı üstünlüğü ve fevkalade ateş kudreti karşısında uzaktan taciz hareketinden başka bir şey yapamadı.[55] 11 Nisan’da Albay Debiuvre komutasında iki tabur piyade, bir batarya ve bir erzak koluyla Kilis’ten Antep’e gelerek şehri batıdan, Azaz Yokuşu, Batal Hüyük, Çiftçi Garafı’ndan çevirerek kuşatmayı tamamlamış oldu (122).[56]

2 Mayıs 1920 günü Fransız cephesine taarruzla akşama yakın Fransızlar yeniden kuşatma altına alındı.[57]

Fransızlar, Suriye ve Adana bölgesini işgal ettikten sonra, Adana bölgesinde, Türk kuvvetleri tarafından çok güç durumlara düşürüldü. Maraş’ta ve Urfa’da yenilgiye uğratılan Fransızlar, buralardan çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Antep’te çok ciddi direnmeler karşısında güç durumlara düştüler. Toroslar ve Adana ovasında Kuvay-i Milliye’nin baskınları Fransızlara ağır kayıplar verdirmiş ve Pozantı’da kuşatılan Fransız taburu çekilmek zorunda kalınca yolda baskına uğramış ve esir edilmişti.

Suriye bölgesinde halk arasındaki hoşnutsuzluklar, zaman zaman ve yer yer çıkan kargaşalıklar Fransızları burada zor duruma düşürmüştü.

Esasen Birinci Dünya Harbi’nin en ağır yükünü taşımış ve savaştan usanmış Fransız milleti savaş taraflısı olmayan bir tutum takınmış ve 1919’da Sovyet Rusya’ya karşı Basarabya’da savaşan Fransız kolordusunda bu hal açık olarak görülmüştü.

Fransız kamuoyu da Anadolu’daki hükümetin ve Millî Mücadele’nin gücünü kabullenmiş olarak Anadolu Hükümeti ile irtibata geçilmesini arzu ediyordu. Fransa’da çıkan “L’ İnfermetion Gazetesi” Anadolu Hükümeti ile doğrudan doğruya ilişkide bulunmalarını öneriyordu.[58]

Bunlardan başka birçok siyasi konularda ve özellikle Ren Havzası sorununda Fransızlar ile İngilizler arasında anlaşılmazlıklar baş göstermiş olduğundan İngilizleri, Fransız çıkarlarına daha elverişli bir durum almaya zorlamak gayesiyle henüz kurulmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile temas ve görüşme lüzumunu duymuşlardı.[59]

Fransız Cumhuriyeti Yüksek Komiseri General Gouraud, M, Robert de Caix başkanlığında bir heyeti Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeler yapmak üzere Ankara’ya gönderdi. Yapılan görüşmelerde karşılaştırılan esaslar, M. Robert de Caix tarafından General Gouraud’a telgrafla bildirildi. Telgrafta; “Cevabınızı Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmek üzere bekliyorum. Müteakiben Mustafa Kemal Paşa ile kati itilafımızı size telgrafla bildireceğim.” deniyordu. 28 Mayıs’ta Ankara’dan mutasarrıflığa ve Kuvay-ı Milliye Kumandanlığı’na gelen telgrafta, 30 Mayıs’ta başlayıp 18 Haziran’da bitmek üzere Fransızlarla bir mütareke yapıldığı bildirildi.[60]

Mütareke hükümlerinin Antep, Maraş ve Urfa ile ilgili olan taraflarını Fransız Generali De Lamothe’la görüşmek, düzenlemek ve tatbik etmek üzere Antep Askerlik Şubesi Reisi Yarbay İrfan Bey görevlendirildi.[61] Mustafa Kemal Paşa 28/29 Mayıs 1920 tarihli telgrafla İrfan Bey’e vazifelerini bildirdi.[62]

Görüşmeler neticesinde De Lamothe Antep işgal kumandanı Abadi’ye ayın sekizi öğleden evvel Ermeni mahallesindeki kuvvetlerini çekmesini emreder.[63] 16 Haziran 1920 tarihine kadar yapılan görüşmeler ve yazışmalar neticesinde 17 Haziran’da bir anlaşma imzalanır.[64]

Mütarekeden sonra 29 Temmuz 1920 tarihinde yapılan ilk Türk mücahitlerinin cesurane saldırışlarına rağmen, başarılı bir şekilde sonuçlandırılamamıştı.[65]

Suriye’deki durumları kısmen düzelen Fransızlar, Antep’teki Türk kuvvetlerini atarak burayı işgal etmek istiyorlardı. Bunun için Albay Andrea komutasında bir kuvvet gönderilerek Antep’i takviye etmek istediler.[66] 11 Ağustos öğleye kadar süren savaşlar sonunda şehir üstün kuvvetler tarafından tamamen sarılmıştı.[67]

Fransızlar, Antep dolaylarında oldukça fazla kıta bulundurmalarına ve şehir dışındaki Türk kuvvetlerine taarruz etmelerine rağmen, şehir içindeki kuvvetlere taarruzdan kaçınmışlar ve topçu, piyade ateşi altında bulundurmakla yetinmişlerdi. Düşmana göre çok zayıf olan silâhlı mevcudu, her tarafı cephe haline gelen şehrin Türk kesimini savunmaya yetmeyecek kadar azdı, Mıntıka Komutanı irfan Bey şehir dışında kaldığından bir kumandana da ihtiyaç vardı.

Böyle en kritik, tehlikeli bir zamanda şehrin komutansız kalması mümkün olmadığından Mutasarrıf Sabri Bey’in başkanlığında Heyet-i Merkeziye semt reisleri ve şehrin ileri gelenleri bir toplantı yaptılar ve komuta işini görüştüler. O sırada Antep’te bulunan Özdemir Bey’i[68] etraf-ı şehir cepheler komutanı unvanıyla şehirdeki kuvvetlerin başına getirmeyi kararlaştırdılar.[69] Urfa ve Maraş’ta olduğu gibi Antep’in düşmandan kurtarılması için ordu ve millet el ele vererek çalışıyorlardı.

19 Ağustos 1920’de yapılan Türk taarruzundan sonra Ermeniler, kendi mahallelerinde tahkim edilmiş evlerde gizlenmişlerdi. Fransız birlikleri de Kolej, Garaf ve Zerdalilik bölgesinde toplanmış bulunuyordu (34).[70]

Bu dar alanda sıkışmış bulunan Fransızlar bir taarruz ile hem kendilerini kuşatan kuvvetleri şehrin uzaklarına atmak, hem de bu hareketle bir tedhiş siyaseti yapmak maksadı ile kuzey ve doğu istikametlerinde 21 Ağustos günü hareket ettiler.[71]

Şehir dışında bu savaşlar sürerken şehir içinde de birçok çarpışmalar yapılıyor, Fransızlar şehri sürekli olarak ateş altında tutuyordu. Halk bir taraftan bu ateşin etkisi ile kıvranırken, diğer taraftan da yiyecek darlığı çekiyordu. Fransızlar şehir dışındaki masum halkın elindeki zahire ve hayvanları yağma ile uğraşırken, Antep’te bir kış savaşına hazırlık çalışmaları olanca hızıyla sürüyordu.[72] Bir taraftan bu yolda kış savaşına hazırlıklar yapılırken bir yandan da Heyet-i Merkeziye’ce Ankara nezdinde teşebbüse geçilerek şehrin kurtarılması için yardım isteniyordu. Şehrin ileri gelenleri de aynı şekilde iç durumu açık şekilde gösteren telgraflar tertip etmiş, Mustafa Kemal Paşa’ya, Büyük Millet Meclisin’e, Milletvekillerine ve diğer makamlara vermişlerdi.[73]

Bu telgraflara şifreli gelen bir cevap, Heyet-i Merkeziye üyelerinin bütün umutlarını kırmıştır. Bu cevapta,”Cihan muvacehesinde Türk varlık ve istiklâl savaşının mihrak merkezi Garp cephesinde cereyan etmekte olan harptir. Böyle hayati ehemmiyete haiz bir harp sahnesinden Antep cephesine bundan daha fazla muavenet edilmesine imkan yoktur. Buna göre tertibat alınarak müdafaanın devamı lazımdır” deniyordu. Heyet-i Merkeziye bu telgrafı açıklamamış ve savunmanın devamını sağlayacak tedbirlere daha sıkı bir surette sarılmıştır.[74]

Antep halkının aylardan beri süregelen bu sıkıntılı günlerini bilen ve özellikle Ermeniler aracılığı ile durumu yakından izleyen Fransızlar, bir beyanname ile halkı teslime çağırıyorlardı. Bu maksatla Antep’i şiddetli bombardımana devam ettiler.

Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal imzasıyla gönderilen 9 Kasım 1920 tarih ve 337 sayılı şifre ile Adana Cephesi Komutanlığı. 2. Kolordu Komutanlığı adını aldı. Kurmay Yarbay Hayri Bey komutasında 24, 25, 27. alaylardan kurulu 9. Tümen ile, Kurmay Yarbay Kenan Bey komutasındaki 5. Tümen bu kolordu kuruluşuna katılmıştı. 5. Tümenin Genel Kurmay Başkanlığı’nın emriyle Antep bölgesi kurtarılıncaya kadar, yapılacak harekât süresince emir ve komuta bakımından Adana Cephesi Komutanlığı’na bağlı olacağı, yiyecek ve ikmal desteğinin eskisi gibi Elcezire Cephesi Komutanlığı’nca yapılacağı bildirildi.

Fransızların Suriye ve Adana bölgesindeki durumları gittikçe zorlaştığından Antep harekatını bir an önce neticelendirmek istiyorlardı.[75] Bunun için General Goubeanu’nün komuta ettiği 4. Tümeni Adana bölgesine getirdiler. Bu tümen, bir kısım kuvvetini Tarsus-Pozantı ve Osmaniye bölgelerine ayırdıktan sonra büyük kısmı ile Antep’e yöneldi.[76]

Bundan amaçları, Antep’deki kuvvetlerini takviye ederek şehri bir an önce düşürmekti. 19 Kasım 1920’de Kilis’ten hareket eden Goubeanu kuvvetlerinin öncüleri ve General Goubeanu, 20 Kasım 1920’de, geri kalan kısımlar 21 Kasım 1920’de Antep’e vardılar.[77]

Şehrin dışında birlikler tarafından bu neticesiz harekat icra olunurken, şehrin bombardımanı aralıksız devam ediyor, ölü ve yaralı sayısı hergün biraz daha artıyordu. Harp ve bombardımana alışılmıştı. Ama açlığa alışmak mümkün değildi. Askerin istihkakı yarıya indirilmiş olmasına rağmen buna yetecek iaşe maddeleri de kalmamıştı. Yeniden komisyonlar teşkil edilerek bütün evler taranmış yiyecek namına ne bulunmuş ise az bir miktarı sahibine bırakılarak gerisi iaşe ambarlarına taşınmıştı.[78]

Kolordu ile şehir müdafilerinin müşterek faaliyetlerine rağmen Fransızları Antep’ten atmak mümkün olmamıştı.[79]

Halk arasında açlık daha müthişti. Açız diye yüzlerce yoksul ve aceze hergün Heyet-i Merkeziye’nin önünde ve şehir komutanının kapısında inliyordu. Bunlara da evlerden toplanan iaşelerden ölmeyecek kadar veriliyordu. Kolordu kuşatmayı yarıp şehre yiyecek ve cephane sokmaktan ümidini kesmiş gibiydi. Kolordu Kumandanı 30 Aralık tarihli gizli mektubunda Özdemir Bey’i şehrin dayanmasında veya teslim olmasında seçimi kendilerine bırakıyordu.[80] Gerek kumandan gerekse Heyet-i Merkeziye ve birlik kumandanları, semt reisleri teslime yanaşmıyor, savunmada ısrar ediyorlardı.

Çok üstün düşman kuvvetlerinin topçu ateşi altında, açlık içinde savaşa devam eden Anteplilerin mücadelesi bütün yurtta dikkatle takip edilmekteydi. TBMM 6 Şubat 1921 tarihinde 93 sayılı kanunla Antep adını Gaziantep’e çevirdi.[81]

Antep’te açlık günden güne artıyordu. Bunu Fransızlar da biliyordu. Bu sebeple halka teslim olmaları için beyannameler gönderiyorlardı. Fakat dayanılması güç açlığa rağmen bütün komutanlar ve halk, teslim olmamakta direniyorlardı. 8 Şubat 1921’de aralıklı ateşler devam etti. Antep’te açlık son haddini bulmuştu. 8/9 Şubat 1921 günleri şehrin güneyindeki yolun iki tarafındaki hendekler içinde birçok çocuğun ot yemekte olduğunu Fransızlar da görmüşlerdi.[82]

Fransız mandasındansa şerefli bir ölüm daha hayırlıdır diyerek memleketlerini savunan Antepliler açlığa yenilmişler, 9 Şubat 1921 Çarşamba günü şehri Fransızlara teslim etmek mecburiyetinde kalmışlardır.

Sonuç

Adana pamukları, Ergani bakırları ile İran ticaretinin en kısa yolu üzerindeki İskenderun Limanı Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya için pek önemli bir iskele olarak kabul ediliyordu. Bu sebepten Rusya, Fransa ve İngiltere “Hasta Adam”ın mirasını pay etmek için gizli ve açık, öncelikle kendi çıkarlarını ön plana çıkarmak suretiyle, ikili, üçlü antlaşmalar yapmışlardı.

İngiltere ve Fransa 16 Mayıs 1916’da yaptıkları Sykes-Picot Antlaşması ile Irak, “Kilikya”, Suriye ve Filistin’i aralarında bölüşmüşlerdi. Böylece Irak ve Filistin, İngilizlere bırakıldığı takdirde Fransızlar, Ergani bakırlarına, Çukurova’nın pamuğuna ve ölçüsüz imkanlara sahip İran ülkesine en yakın, en elverişli ihraç iskelesi olan İskenderun Limanı’na malik olacaktı. Bu antlaşmaya göre; Musul petrolleri de Fransızlara bırakılmıştı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi’yle, İtilaf Devletleri, hiçbir hakka dayanmayan ve Türk milletini öz yurdunda köle yapmak emeliyle, “vahşi akınlarına” başladılar.

Antep, Maraş ve Urfa’yı İngilizler işgal ettiler, İngiliz işgaliyle birlikte savaş sırasında Suriye’ye sürülmüş olan Antepli Ermeniler de şehre gelmeye başladılar ve bunlara asayişsizlik nedeniyle yerlerine dönmeyen Ermeniler de katıldı, İngilizler işgalden bir müddet sonra, maiyetlerinde bulundurdukları Ermeni tercümanların tahrik ve teşvikiyle Türklere karşı baskı ve harekâtlarını günden güne artırdılar. Şehrin ileri gelenlerini tutuklayıp Haleb’e oradan da Mısır’a sürdüler. Hükümet Konağı’nı basıp, Ermeni tehciri ile ilgili evrak ve vesikayı gasbettiler, sıkıyönetim ilân ederek Anteplilere uzun bir tedhiş devresi yaşattılar.

Ermeni tahrikleri ve bu baskı hareketleri neticesinde Türklerin iyi niyetli, tutumlarında ve duygularındaki değişikliği gören İngilizler davranışlarını değiştirdiler. Hintli Müslüman askerler vasıtasıyla münasebetlerini düzeltmeye çalıştılar.

Emperyalist siyasetin tecrübeli tatbikçisi İngilizler, işgal süresince mahalli idareye karışmamışlar, polis ve jandarmayı tamamen serbest bırakarak resmi dairelere Türk Bayrağı çekilmesine mani olmamışlardır.

Bugün Gaziantep denince akla Fransız işgali, Fransızlara karşı yapılan şanlı müdafaa gelmektedir, İngilizlerin yaklaşık on bir aylık işgalleri baskı ve zulümleri hatırlanmamaktadır. Bu da şüphesiz “İngiliz siyaseti”nin eseridir.

İngilizler, Antep, Maraş ve Urfa’yı Fransızların Musul’dan vazgeçmeleri şartı ile Fransızlara bırakarak tahliye ettiler. Fransızlar, az çok bir teşkilata ve sahip olan Suriye topraklarını ve işgalden önce başsız sahipsiz durumda bulunan Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal etmeyi hesaplarına daha uygun bulmuşlardı. Fakat Türk milleti, devlet kurma kabiliyet ve becerisine sahip olmuş, hür ve müstakil yaşamış bir millet olmak sıfatıyla bu durum karşısında kendi kendine silaha sarıldı. “Dinî ve millî namusunu kurtarmak için” mücadeleye başladı.

Fransızlar ayak bastıkları her yerde açık bir kin ve düşmanlıkla karşılaştılar. İşgal hareketlerinde kuvvetlerinin yetersizliği bahanesiyle teşkil ettikleri Ermeni Millî Alayı, Fransızlar için bir hata idi. Ermenilerin her işgal ettikleri yerde yaptıkları taşkın hareketler Türklerin direnme, karşı koyma hareketini kamçılamış, hızlandırmıştır.

Fransa işgali ile başlayan Ermeni taşkınlıkları, Türklere yapılan zulüm ve hareket, Türk kadınlarına yapılan tecavüzler Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin yıldırım hızıyla gelişmesini sağlamış ve silahlı direnmenin zeminini hazırlamıştır.

Sivas Kongresi kararları ve Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleri doğrultusunda teşkilatlanmalarını tamamlayan Antep, Maraş, Urfa Türkleri, 1920 yılı başında Fransızlara karşı savaş açtılar. Mustafa Kemal Paşa, Güney Cephesi’nde büyük müstevli devletlerin kuvvetlerine karşı orduyla değil “halk”la savaşmayı tercih etmiştir. Teşvik ve desteğini göstermek için Sivas’tan subaylar, müfrezeler göndermiş, subayları halk liderleri gibi gerilla kıyafetleri ile çarpıştırmıştır (Şahin Bey, Kılıç Ali Bey, Doğan Bey, Tufan Bey gibi).

Mustafa Kemal Paşa, Urfa ve Maraş kıyımlarına öncelik vermiş, Fransızlar nispeten az bir direnme karşısında bu şehirleri boşaltmışlardı. Buna karşılık daha çetin bir direnme ile karşılaştıkları Antep’te kuvvetlerinin azamisini kullanarak her taraftan tasarruf ettikleri birlikleri getirmek suretiyle sonuna kadar savaşmışlardır.

Antep şehrinin coğrafi ve stratejik önemi bu tutumlarını doğuran sebeplerin başında gelmektedir. Bu sebepleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a. Güney Cephesi’nde bölge genellikle kuzey-güney diye ikiye ayrılabilir. Kuzey, dağlık olduğundan harekâta az imkan verir. Güney bölgesi ise düzlük olup harekâta elverişlidir. Kuzey bölgede, güneyden gelecek kıtalara karşı müdafaa oldukça kolaydır. Geçitler ve yollar tutulduğu takdirde uzun zaman kazanmak ve başarı ile müdafaa etmek mümkündür.

Kuzeyden gelecek kuvvetlerin durdurulması güçtür. Bu yüzden kuzey bölgesi askeri harekât bakımından güney bölgesiyle Fırat Nehri arasında yüksek bir tepe üzerinde kurulmuş şehirdir. Demiryoluna yakındır, doğu, batı, güney ve kuzeyden gelen önemli yolların kavşak noktasıdır. Suriye’de hakimiyet kurmaya çalışan Fransızlar, bu şehirden daimi bir tehlike sezmişlerdir.

b. Antep’i hareket noktası yaparak, mevcut yolları kullanıp işgalleri genişletebileceklerini düşünmüşlerdir.

c. Maraş ve Urfa’da olduğu gibi Antep’i tahliyeleri, teşkilatı hazır olup kaynaşan Suriye’nin de işgalini tehlikeye düşürecek ve işgal teşebbüsleri şiddetli bir direnmeyle karşılaşacaktır.

d. Her türlü müdafaa araçlarından mahrum, açık bir şehrin, Birinci Dünya Savaşı galibi Fransız ordularına karşı koyması bütün hücumların ve bombardımanların faydasız kalması, Fransızlar için askerî bir haysiyet meselesi halini almıştı. Bu da manevî baskı unsuru olmuştur.

On bir ay gibi uzun bir süre devam eden müdafaada “taktik savunma” başarıyla tatbik edilmiştir. Bu müdafaada Antep şehri, 70.000 top mermisiyle bombardıman edilmiş, 8.000 bina harap olmuş ve bir o kadar bina da hasara uğramıştır. 6.000 Türk evladı şehit düşmüştür.

Gaziantep’in şanlı müdafaası Fransızlara şu gerçeği göstermiştir.

Türk Milleti esir, Türk yurdu işgal edilemez. Çünkü kolay başarılar elde edeceklerini düşünerek istilaya giriştikleri Anadolu’da Gaziantep gibi yüzlerce gazi şehir daha vardır.

Güney cephesindeki hadiseler, gazi şehirlerimizin mücadeleleri neticesinde Atatürk’ün “önemli bir siyasi nokta” olarak gördüğü, Millî Mücadele’nin ilk mütarekesi Fransızlarla yapılmıştır (30 Mayıs- 19 Haziran 1920). Şehir savunmaları Türk ordusunun, “Asıl Cephe”de Yunanlılara karşı yaptığı mücadelede rahat hareket etmesini sağlamıştır. 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara İtilafnamesi mucibince Fransızların işgalinde bulunan Gaziantep (25 Aralık 1921) ve diğer yerler Fransızlar tarafından tahliye edilmiş, bu cepheden alınan kuvvetler, lojistik destekler de Batı cephesine kaydırılmıştır.

Müfide Ferit 7 Şubat 1921 tarihli yazısında şöyle diyordu:

“Türkler! Hürmetle eğiliniz Antep karşısındasınız! Onu, o aşk-ı vatan timsalini, kendi ezeli ve fıtrî kahramanlığınızı selamlıyorsunuz…”

Fakat Gaziantep’in, Anteplinin karşısında hürmetle eğilen yalnız Türkler değil, insanlık alemi idi. Çünkü Antep halkı “Fransız mandasındansa şerefli bir ölüm daha hayırlıdır” diyerek memleketlerini savunmuşlar, açlığa yenilmişlerdi. Açıkça bir şehrin bu şanlı savunması yalnız Türklerin değil bütün insanlık aleminin hayret, takdir ve hürmetini kazanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Antep’i, şimdiye kadar tarihte hiç bir şehre nasip olmayan GAZİ’lik unvanını vererek mükafatlandırmıştır.

Sadece Millî Mücadele tarihimizin değil, büyük Türk tarihi içinde önemli bir yere sahip olan “Antep müdafaası”, yok oldu zannedilen Türk milletinde daha nice Tiryaki Hasan Paşalar, Gazi Osman Paşaların mevcut olduğunu dünyaya göstermiştir. Bir şehrin bir devlete kafa tutması ancak bizim milletimize has olan bir davranıştır. Bu davranış, bu ruh, bu şuurdur ki milletimizi daima canlı tutmakta, devletimizin de bekâsının teminatı olmaktadı

Yrd. Doç. Dr. Ayhan ÖZTÜRK

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 15 Sayfa: 820-829


Kaynaklar:
Arşiv Belgeleri
♦ Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etütleri Başkanlığı Arşivi, Arşiv No: 1, Dosya No. (6)-2, Klasör No: 255, Fihrist No: 5/1,
♦ ATASE, Arş. 1/2, Dos. 223, Kl. 102, Fih. 58,
♦ ATASE, (Yarbay İrfan Bey’in “Ayıntap Harbine Dair Hatıratı”) Arş. 1-3, Dos. 222, 164-A, KI. 42, Fin. 3.
♦ ATASE, Arş. 1-3, Dos (222)-164-A, KI. 42, Fih. 1/11, 1/12, 1/13, 2-2, 1/26-27, 4-5, 5.
♦ ATASE, Arş. 1/4, Dos223-362, Kl. 104, Fih. 43, 43-1.
♦ ATASE, Arş. 1/16, Dos. 132, Kl. 188, Fîh. 44.
♦ ATASE, Arş. 1/16, Dos. 29/135, Kl. 188 Fih. 164.
♦ ATASE, Arş. 1/16, Dos. 79 (10), Kl. 180, Fih. 143, 209.
♦ ATASE, Arş. 1/105, Dos. 2, Kl. 257, Fih. 28, 47,
♦ ATASE, Arş. 1/105, Dos. 2-10, Kl. 257 Fih. 46,
♦ ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 1, 5/1, 21, 31, 35-2, 47-4, 50.
♦ ATASE, Arş. 1/105, Dos. 17-16, Kl. 258, Fih. 66.
♦ ATASE, Arş. 1/105, Dos. 24-19, Kl. 259 Fih. 1/1-2.
♦ ATASE, Arş. 5/2068, Dos. 57-26, Kl. 306 Fih. 104,
♦ Atatürk Özel Arşivi’nden Seçmeler, Haz. TC. Genel Kurmay Başkanlığı, ATASE, Ankara, 1981, s. 110.
♦ Etraf-ı Şehir Cepheler Kumandanlığı Tahrirat ve Telgraf ve Telefon ve Tamim Defteri (12. 11. 336), Antep Savaş Müzesi, Envanter No. 26,
♦ Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, 1956, Sayı 15, Belge No. 383-387.
♦ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, Belge No: 10/1880.
Gazeteler ve Mecmualar
♦ İrade-i Milliye Gazetesi 10 Teşrin-i Sani 335 (10 Kasım 1919), No: 11.
♦ İrade-i Milliye Gazetesi, 22 Nisan 1336 (1920), No: 38.
♦ Kavanin Mecmuası, Cilt I, Ankara 1925.
♦ Nasihat Gazetesi, 9 Şubat 1336 (1920), No: 259-14.
Tetkikler
♦ ABADİ; Türk Verdünü Gaziantep, (Antep’in dört muhasarası), Çeviren, Necmettin; (Bugünkü Türkçe’ye aktaran) Şakir Sabri Yener ve başkaları, Gaziantep 1959.
♦ ABADİ; Gazi Ayıntap Fedaileri, (Gazi Ayıntap’ın dört muhasarası), Türkçe’ye çeviren, Necmettin; Eskiden bugünkü dile çeviren; Hüseyin Fevzi Ayberk, İstanbul 1970.
♦ ANDREA; Fransızlara Nazaran Suriye ve Kilikya Muharebatı, Çeviren; Kadri, İstanbul, 1341 (1925).
♦ Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri l, Ankara 1961.
♦ BAŞAKINCl, Bedri; Anteb’i Düşman Hiçbir Zaman Muhasara Edemezdi, Yakın Tarihimiz, Cilt IV.
♦ BIYIKOĞLU, Tevfik; Türk İstiklal Harbi I. Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara 1962,
♦ CEBESOY, Ali Fuat; Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953.
♦ Esaret Hatıraları, Haz. Nejat Sefercioğlu, İstanbul 1978.
♦ ILGAR, İhsan; Türk İstiklal Harbi, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. III, Sayı 17, İstanbul 1969.
♦ Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul 1955.
♦ LOHANLIZADE, Mustafa Nurettin; İstiklal Sevgisinin Abidesi Gaziantep Müdafaası, (Osmanlıca aslından sadeleştiren) Mehmet Sağlam, Gaziantep 1974.
♦ ÖZTOPRAK, İzzet; Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981.
♦ ÖZTÜRK, Ayhan; Millî Mücadele’de Gaziantep, Kayseri 1994.
♦ SARAL, Ahmet Hulki; Türk İstiklal Harbi IV. Cilt, Güney Cephesi, Ankara 1966.
♦ TANSEL, Selahattin; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt II, Ankara 1978.
♦ TÜRKSAN, Nurettin; Atatürk’ün Türk Kurtuluş Savaşı Stratejisi, Birinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri III, Ankara 1983.
♦ UZEL, Sahir; Gaziantep Savaşının İçyüzü, Ankara 1952.
♦ ÜNLER, Ali Nadi; Türkün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969.
♦ VEOU, Paul Du; KiIikya Faciası “La Passion de La Cîlice” 1919-1922, Çeviren: Reşat Gögen (Yayınlanmamış daktilo metni).
♦ YETKİN, Hulusi, Gaziantep Müdafaasının Bilinmeyen Tarafları Yakın Tarihimiz, Cilt II, Sayı 19, İstanbul 1962.
♦ YETKİN, Hulusi; Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Yeni Gazete, Gaziantep 29. 04. 1988, Sayı Y. 964.
♦ YETKİN, Kamil; Gaziantep Harbini İdare Eden Teşkil atımız, GKFBD, Gaziantep 1958.
Dipnotlar :
[1] Tevfik Bıyıkoğlu; Türk İstiklal Harbi I. Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara 1962, s. 77.
[2] ABADİ; Türk Verdünü Gaziantep, (Antep’in dört muhasarası), Çeviren, Necmettin; (Bugünkü Türkçe’ye aktaran) Şakir Sabri Yener ve başkaları, Gaziantep 1959, s. 17, ABADİ; Gazi Ayıntap Fedaileri, (Gazi Ayıntab’ın dört muhasarası), Türkçe’ye çeviren, Necmettin; Eskiden bugünkü dile çeviren; Hüseyin Fevzi Ayberk, İstanbul 1970, s. 19.
[3] Ahmet Hulki Saral; Türk İstiklal Harbi IV. Cilt, Güney Cephesi, Ankara 1966, s. 49, Esaret Hatıraları, Haz. Nejat Sefercioğlu, İstanbul 1978, s. 13.
[4] Esaret Hatıraları, s. 13.
[5] A.g.e., s. 15, Ali Nadi Ünler; Türkün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 11, Mustafa Nurettin Lohanlızade; İstiklal Sevgisinin Abidesi Gaziantep Müdafaası, (Osmanlıca aslından sadeleştiren) Mehmet Sağlam, Gaziantep 1974, s. 16, ABADİ; Gaziantep Fedaileri, s. 1, ABADİ; Türk Verdünü Gaziantep, s. 17.
[6] ÜNLER, a.g.e., s. 12.
[7] Esaret Hatıraları, s. 20.
[8] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 16, Hulusi Yetkin; Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Yeni Gazete, Gaziantep 29. 04. 1988, Sayı Y. 964.
[9] Otuz seneden beri Kolej müdürlüğüne hizmette bulunmakta olan bu kindar misyoneri bu müddet zarfında halkın çoğunluğu özellikle memleketin ileri gelenleri kendisini iyi tanırlar ve daima ona karşı bir hocaya yapılacak hürmeti yaparlardı. Maril, liva memurları ile dahi genellikle temasta bulunur, dairelere her ne zaman ve her ne iş için olursa olsun serbestçe girer, memlekette bir yabancı değil, adeta bir üstad gibi memurlardan ve haktan yardım ve kolaylık görürdü. Bkz. Esaret Hatıraları, s. 33.
[10] Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etütleri Başkanlığı Arşivi, Arşiv No: 1, Dosya No. (6)-2, Klasör No: 255, Fihrist No: 5/1, Selahattin Tansel; Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, Cilt II, Ankara 1978, s. 213.
[11] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 5/1.
[12] ATASE, Arş. 1/16, Dos. 79 (10), Kl. 180, Fih. 143.
[13] ÜNLER, a.g.e., s. 14, LOHANLIZADE, a.g.e., s. 17.
[14] İhsan Ilgar; Türk İstiklal Harbi, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. III, Sayı 17, İstanbul 1969, s. 17.
[15] ATASE, Arş. 1/16, Dos. 79 (10), Kl. 180, Fih. 143.
[16] ÜNLER, a.g.e., s. 15.
[17] ATASE, Arş. 1/16, Dos. 79 (10), Kl. 180, Fih. 209.
[18] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 47-4.
[19] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 47-4, ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 1, İrade-i Milliye Gazetesi 10 Teşrin-i Sani 335 (10 Kasım 1919), No: 11.
[20] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 35-2.
[21] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 31, ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 22,
[22] Ali Fuat Cebesoy; Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953, s. 38.
[23] ATASE, Arş. 1/2, Dos. 223, Kl. 102, Fih. 58, ATASE, Arş. 1/105, Dos. 2, Kl. 257, Fih. 28.
[24] ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 19,
[25] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 50.
[26] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 20, ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 34, ÜNLER, a.g.e., s. 24.
[27] TİH. IV, s. 62.
[28] ATASE, Arş. 1/4, Dos223-362, Kl. 104, Fih. 43, 43-1.
[29] ÜNLER, a.g.e., s. 25, TİH. IV., s. 62.
[30] ÜNLER, a.g.e., s. 26.
[31] ATASE, Arş. 1/105, Dos. (6)-2, Kl. 255, Fih. 21.
[32] ATASE, Arş. 1/105, Dos. 24-19, Kl. 259 Fih. 1/1-2.
[33] ATASE, Arş. 1/16, Dos. 29/135, Kl. 188 Fih. 164.
[34] aynı yer.
[35] ÜNLER, a.g.e., s. 26
[36] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 22, “Türk Sancak Bayramı efkâr-ı milliyeyi galeyana getirecek tezahü’ratı vataniye icrası için Türklere iyi bir fırsat bahş etti.” bkz. ABADİ, Gaziantep Fedaileri, s. 29, ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 30.
[37] Nasihat Gazetesi, 9 Şubat 1336 (1920), No: 259-14.
[38] ÜNLER, a.g.e., s. 27.
[39] Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler, Haz. TC. Genel kurmay Başkanlığı, ATASE, Ankara, 1981, s. 110.
[40] ÜNLER, a.g.e., s. 26.
[41] ATASE, (Yarbay İrfan Bey’in “Ayıntap Harbine Dair Hatıratı”) Arş. 1-3, Dos. 222, 164-A, KI. 42, Fih. 3.
[42] bkz. Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, 1956, Sayı 15, Belge No. 383-387.
[43] Nurettin Türksan; Atatürk’ün Türk Kurtuluş Savaşı Stratejisi, Birinci Askeri Tarih Semineri Bildirileri III, Ankara, 1983, s. 28.
[44] ATASE, Arş. 1-3, Dos. (222)-164-A, Kl. 42 Fih. 3-5.
[45] ATASE, Arş. 5/2068, Dos. 57-26, Kl. 306 Fih. 104, ATASE, Arş. 1/105, Dos. 2-10, Kl. 257 Fih. 46, İrade-i Milliye Gazetesi, 22 Nisan 1336 (1920) No: 38, ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 32.
[46] TİTE Arşivi, Belge No. 10/1880, ATASE, Arş. 1-3, Dos. (222) 164-A, KI. 42, Fih. 5, ATASE, Arş. 1/16, Dos. 132, Kl. 188, Fih. 44, ABADİ, Gaziantep Fedaîleri, s. 30, ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 33, ÜNLER, a.g.e., s. 29.
[47] ATASE, Arş. 1/3, Dos. (222), 164-A, Kl. 42, Fih. 4-5, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, Belge No: 10/1880, Ermeni, Fransızlar tarafından idama mahkum edilmiştir. bkz ATASE, Arş. 1/105, Dos. 2, Kl. 257, Fih. 47,
[48] TİH. IV, s. 123.
[49] Daha fazla bilgi için bkz. Ayhan Öztürk; Millî Mücadele’de Gaziantep, Kayseri 1994, s. 79-89.
[50] “…ben, Mustafa Kemal Paşa’dan Sivas’ta iken aldığım şuur üzerine bidayette Maraş’a sonra da Antep’e gelmiş, Maraş ve Antep’te teşkilat yapmış, bu teşkilat bünyesinde Maraş’ı Fransızlardan geri almış ve Antep’te dövüşmeye başlamıştım.” bkz. Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul 1955, s. 26. “Kılıç Ali namında azimkar birisi Ayıntab havalisi müdafa-î milliye kumandanı namını aldı ve muhtelif ırklara mensub Türklerden teşkilat yapmaya başladı.” bkz. ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 44, ABADİ, Gaziantep Fedaileri, s. 36, Hulusi Yetkin, ’’Gaziantep Müdafaasının Bilinmeyen Tarafları” Yakın Tarihimiz, Cilt II, Sayı 19, İstanbul 1962, s. 181.
[51] Sahir Uzel; Gaziantep Savaşının İçyüzü, Ankara 1952, s. 34.
[52] Daha fazla bilgi için bkz. ÖZTÜRK, a.g.e.,.
[53] ATASE-Arş. 1/1O5, Dos. 17-16, Kl. 258, Fih. 66, Paul Du VEOU; KiIikya Faciası “La Passion de La Cîlice” 1919-1922, Çeviren: Reşat Gögen (Yayınlanmamış daktilo metni). s. 27O.
[54] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 45.
[55] ÜNLER, a.g.e., s. 52.
[56] VEOU, a.g.e., s. 273.
[57] ÖZTÜRK, a.g.e., s. 99-101.
[58] İzzet Öztoprak; Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara, 1981, s. 106.
[59] TİH. IV., s. 149.
[60] ATASE, Arş. 1-3, Dos (222)-164-A, KI. 42, Fİh. 1/11.
[61] ATAŞE, Arş. 1-3, Dos. (222)-164-A, KI. 42, Fih. 1/12.
[62] ATAŞE, Arş. 1-3, Dos (222)-164-A, Ki. 42, Fih. 1/13, 2-2.
[63] ATAŞE, Arş. 1-3, Dos. (222)-164-A, Ki. 42, Fih. 1/26-27.
[64] ÜNLER, a.g.e., s. 61 “Fransız kumandanı o gün mutasarrıf Celal Bey’i keyfiyetten haberdar eyledi” (28 Mayıs 192O) bkz. UZEL, a.g.e., s. 86.
[65] Bkz. TİH. IV, s. 2O3.
[66] A.g.e., sn. 203.
[67] Bkz. ANDREA; Fransızlara Nazaran Suriye ve Kllikya Muharebatı, Çeviren; Kadri, İstanbul, 1341 (1925), s. 58-59, VEOU, a.g.e., s. 428, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri l, Ankara, 1961, s. 119.
[68] ÖZTÜRK, a.g.e., s. 122.
[69] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 94.
[70] TlH. IV, s. 209.
[71] UZEL, a.g.e., s. 141, bkz. ABADİ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 81, ABADİ, Gaziantep Fedaileri, s. 60, ANDREA, a.g.e., s. 60.
[72] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 121, ÜNLER, a.g.e., s. 83.
[73] Telgraflar için bkz. UZEL, a.g.e., s. 146, ÜNLER, a.g.e., s. 84-86.
[74] UZEL, a.g.e., s. 146, ÜNLER, a.g.e., s. 84, Kamil Yetkin; “Gaziantep Harbini İdare Eden Teşkilatımız”, GKFBD, Gaziantep, 1958, s. 4.
[75] bkz. ANDREA, a.g.e., s. 101, VEOU, a.g.e., s. 450.
[76] UZEL, a.g.e., s. 190, TlH. IV, s. 216, “General Gobo yedi sekiz bin kuvvetle Adana’dan çıkarak çeşitli kuvvetlerimizi dağıtarak yürümüş.” bkz., Bedri BAŞAKINCl; “Anteb’i Düşman Hiçbir Zaman Muhasara Edemezdi”, Yakın Tarihimiz, Cilt IV, Sayı 45, 1963, s. 185-187.
[77] ABADÎ, Türk Verdünü Gaziantep, s. 90, ABADî, Gaziantep Fedaileri, s. 65, ANDREA, a.g.e., s. 101.
[78] LOHANLIZADE, a.g.e., s. 226.
[79] Bkz. ÖZTÜRK, a.g.e., s. 131-164.
[80] Etraf-ı Şehir Cepheler Kumandanlığı Tahrirat ve Telgraf ve Telefon ve Tamim Defteri (12. 11. 336), Antep Savaş Müzesi, Envanter No. 26, s. 90.
[81] Kavanin Mecmuası, Cilt I, Ankara 1925, s. 99.
[82] TİH. IV, s. 239.
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.