Millî Mücadele’de Batı Cephesi, Savaşlar Ve Zaferler
Bilindiği üzere Mondros Mütarekesi sonrası Anadolu’da Türk varlığını tehdit eden oluşum karşısında Türk milleti yeniden bir mücadeleye girdi. Birinci Dünya Savaşı’nın bir devamı niteliğinde düşünebileceğimiz bu yeni savaş döneminde doğu’da Ermeniler, güneyde Fransızlar ve batıda da Yunanlarla çetin mücadeleler oldu. Ama, doğudaki ve güneydeki mücadeleler çok uzun yılları almadı. Ermenilerle 03 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması ve Fransızlarla 20 Ekim 1921’de yapılan Ankara Antlaşması ile bu bölgelerde barış ve güvenlik sağlanmış oldu. Batı cephesinde ise savaş uzun süre devam etti. Antalya ve Güneybatı Anadolu bölgelerinde İtalyan işgali varsa da Batı Cephesi dendiğinde Türk-Yunan savaşı akla gelir. Millî Mücadele’de kesin sonuca Türk-Yunan savaşıyla ulaşılmıştır. Bu bakımdan -Doğu ve güneydeki mücadeleler gözardı edilmemekle birlikte- İstiklal Savaşı’na Türk-Yunan savaşı da denebilir.
Böyle bir savaşı, dolayısıyla Batı Cephesi’ni anlayabilmek için burada öncelikle Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik emellerini ve İtilaf Devletlerinin Yunanistan ile ilgili politikalarını kısaca hatırlamakta fayda vardır.
Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanan Yunanistan’ın, bir türlü tatmin edilemeyen kısa vadede de tatmin edilemeyecek olan, özellikle Anadolu’ya, Türk yurduna yönelik arzu ve istekleri vardı. Yunanlar her fırsatta, bilhassa Osmanlı Devleti’nin en sıkışık zamanlarında bu isteklerini gündeme getirmeyi ve biraz da bu sıkışık anı kollamayı millî bir görev saymışlardır. Kuruluşundan itibaren Yunanistan’ın şöyle bir sınırlarına bakacak olursak devamlı olarak doğuya doğru genişlediğini görürüz.
Birinci Dünya Savaşı da doğuya doğru genişleme niyetinde olan Yunanistan için bulunmaz bir fırsat idi. Zaten savaşın devam ettiği günlerde İtilaf Devletlerinin de Yunan ordusuna olan ihtiyaçları artıyordu. Nihayet İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Edvard Grey 11 Ocak 1915’te Yunanistan’a yaptığı teklifte, Sırbistan’a yardım şartıyla Anadolu kıyılarından hatırı sayılır bir kısmın Yunanistan’a bağışlanacağını vaadetti. İngiltere Ortaelçisi Elliot da 12 Nisan’da Müttefikler adına sunduğu bir notada “Yunanistan’a Türklere karşı savaşa katılma bedeli olarak Ocak’ta vaadedilen Aydın vilayeti dahilindeki araziyi garanti etmeye hazır olduklarını” bildirdi.
Takip eden günlerde Yunanistan’da yönetimi eline geçiren Venizelos, 11 Haziran 1917’de Yunanistan’ı savaşa soktu. Böylece Yunanistan, İtilaf Devletleri safında savaşa katılmanın bedeli olarak, daha önce hayal etmiş olduğu Türk topraklarına sahip olacaktı. Yunanistan, Mütareke ve sonrasında da bu isteklerini zaman zaman dile getirdi. İtilaf grubu içinde inisiyatifi elinde tutan İngiltere de Yunanistan’ın Anadolu’ya çıkmasını kendi menfaati için daha uygun buluyordu. Nihayet 15 Mayıs sabahından itibaren Yunan kuvvetleri İzmir’e çıkmaya başladılar. Güya Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanılarak İzmir’e çıkarılan Yunan kuvveti, daha önce kendilerine verilen vaadi yerine getirmek için, İtilafçıların Venizelos’a verdikleri müsaadeden başka birşey değildi. Çünkü İzmir ve havalisinde İtilaf Devletlerinin emniyet ve selametini tehdit eden hiçbir durum yoktu. Böylece Batı’nın şımarık çocuğu Yunanistan, daha kuruluşundan itibaren hayal ettiği Batı Anadolu topraklarına kolayca sahip olacağını düşünerek, ileride kendilerine çok pahalıya mal olacak bir maceraya girişti. Sözde medeniyeti ve insan haklarını dilinden düşürmeyen Batılıların bazen alenî bazen de elaltından verdiği destek ve kışkırtma ile İzmir’e çıkan Yunanlar, belki de tarihin nadir kaydettiği, insanlık dışı vahşet ve katliam sergileyerek Anadolu’yu işgal etmeye başladılar.
Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi / Türkiye